Harun Yahya

Moleküler Boyutta da Tesadüfe Yer Yoktur



Geçtiğimiz son birkaç yüzyıl boyunca binlerce bilim adamı, evrenin, dünyanın, tüm canlıların ve insanın nasıl oluştuğunu araştırmış, canlılığı meydana getiren yapılar titizlikle incelenmiş, bunun için son dönemde milyonlarca dolarlık yatırımlar yapılmış, insanlık bu araştırmalara önem ve öncelik vermiştir. Bilim alanında gösterilen tüm bu çabalar gerçekte, Allah'ın üstün bir ilim ve akıl ile yarattığı sanatı açıkça göstermektedir. Evrenin her parçasında, en küçük bir zerresinde bile müthiş bir komplekslik ve dolayısıyla büyük bir "akıl" vardır.


earth

Dünyanın en saygın üniversitelerinin başında gelen MIT'de (Massachusetts Institute of Technology) fizik ve biyoloji dallarında çalışmış ve aynı zamanda The Science of God (Allah'ın Bilimi) isimli ünlü kitabın yazarı olan  bilim adamı olan Gerald Schroeder'in bu konu hakkında oldukça önemli yorumları bulunmaktadır. Schroeder, The Hidden Face of God: Science Reveals the Ultimate Truth (Allah'ın Bilinmeyen Yüzü: Bilim Mutlak Gerçeği Ortaya Koyuyor) isimli yeni kitabını şu cümlelerle başlatır:

"Bir bilinç, evrensel bir akıl bütün evreni kuşatmış durumdadır. Atom altı maddelerin doğasını araştıran bilimsel buluşlar, bizi şaşırtıcı bir kavrayışa götürmüştür: Var olan herşey, bu aklın bir tecellisidir. Laboratuarlarda bunu önce fiziksel olarak enerji gibi eklenen ve ardından maddeyi şekillendiren bir bilgi olduğunu tecrübe ediyoruz. Her parça,  atomdan insana kadar her varlık, bu bilginin, bu aklın bir aşamasını temsil ediyor."59
Yaratılmış en akıllı varlık olmasına rağmen insan, karşısındaki bu mutlak aklın sırlarını çözmekte zorlanır. Dolayısıyla vicdan sahibi, düşünen bir insan, kendisini her yönden sarıp kuşatan bu akıl ve sanatın sahibi olan Allah'ın sonsuz üstünlüğünü görebilir. Keşfedilen, takdir edilen, ödüller verilen, ayakta alkışlanan her keşif, ezelden beri var olan ve ebede kadar sürecek olan bu sınırsız aklın eserleridir.

Evrenin ilk yaratılışından beri her detay, kusursuzca var edilmiş ve sürekli olarak korunmuştur. Henüz geçtiğimiz yüzyılda keşfedilen DNA, milyonlarca yıldır tüm canlılarda aynı şekilde hayatın kodunu saklamakta ve görevlerini yerine getirmektedir. 20. yüzyılın sonunda ancak "haritası" çıkarılabilen insan genomu, ilk insandan bu yana insanoğlunun fiziksel özelliklerini belirlemektedir; henüz laboratuvarda bir benzeri dahi yapılamamış olan klorofil molekülü ilk bitki ortaya çıktığından beri kusursuzca fotosentez yapmaktadır. Aradan geçen milyonlarca sene sonunda insan, bunların sadece bir parçasını keşfedebildiği için sevinip takdir edilmektedir. Bütün bunlar, insanın Allah'a karşı acizliğini ve Allah'ın üstün güç ve ilmini sergilemektedir. Allah bu gerçeği ayetlerinde şöyle bildirmiştir:

Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır. Dileyecek olsa, sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk getirir. Bu, Allah'a göre güç değildir. (Fatır Suresi, 15-17)

Tesadüf Iddialarının Geçersizliği






biology


Bütün bu gerçeklere rağmen, insanların bir kısmı kendi acizliklerini kabul etmek yerine kendilerini yüceltme yarışı içine girerler. Amaçları yalnızca Allah'ın varlığını inkar etmek ve Allah'ın dışında ilahlar aramaktır. Bu insanların bir bölümü de  yalnızca tesadüflerin yaratıcı gücü olduğuna inanan ve bu amaçla evrim teorisi gibi bir ideoloji ile ortaya çıkan materyalistler ve Darwinistler'dir. Her alanda tüm iddialarının büyük birer yanılgı olduğu ortaya çıkmasına rağmen tesadüflerin mucizeler başardığını iddia etmeye devam ederler. Devam ederler çünkü yanılgılarını kabul etmenin sonucu Allah'ın varlığını kabul etmeleri anlamına gelmektedir. Bunun için bilimsel ve mantıksal açıdan tümüyle çürütülmüş olmasına rağmen evrim teorisini ve materyalist felsefenin diğer tezlerini savunmakta sakınca görmezler.

Ancak Allah'ın kanunu ve yarattıkları, inkarcıların hiç beklemedikleri ve hiç istemedikleri şekilde ihtişamlıdır. Alemler küçüldükçe, mikroalemin içine girildikçe, onların hiçbir şekilde tahmin etmedikleri muazzam bir dünya ile karşılaşılmıştır.



parrot

Materyalist felsefe ve onun doğa bilimlerine uyarlanmış hali olan evrim teorisi, daha önce belirttiğimiz gibi, tesadüfleri ilahlaştırmıştır. Tüm canlılık ve canlılığa etki eden dengeler ve sistemler kısacası herşey bu felsefeye göre "tesadüfen" meydana gelmiştir. Bu batıl inanışa göre tesadüfen hücreler biraraya gelmiş, proteinleri, hücreleri, kompleks canlıları, kompleks organları (örneğin karaciğeri, gözü, kalbi, beyni, sinir sistemini) ve nihayet insanı meydana getirmiştir, tesadüfler biraraya gelmiş bitkiyi, birbirinden renkli çiçekleri, devasa ağaçları, birbirinden çeşitli meyveleri ortaya çıkarmıştır. Tesadüfler, materyalistlere ve evrimcilere göre o kadar usta ve akıllıdırlar ki, büyük bir itina, ölçüm, hassas oranlama gerektiren herşeyi "hiç hata yapmadan", "deneyip yanılmadan", basitçe değil de büyük bir komplekslik içinde "kusursuzca" meydana getirmektedirler. Evrimcilerin hiç çekinmeden iddia ettikleri bu saçma mantık, yıllar boyunca çeşitli şekillerde insanların bilinçaltına empoze edildiğinden, bu iddiayı çıkış noktası kabul eden evrim teorisi okul kitaplarından gazetelere kadar her yerde kabul edilmiş bir teori gibi sunulduğundan, insanların bir bölümü bu iddiaların mantıklı bir zemine dayandığını zanneder. Oysa teorinin temeli sadece şuursuz tesadüflerdir.

Tesadüf, plansız ve kontrolsüz olarak gelişen rastgele olaylardır. Sözgelimi bir saat fabrikasında eğer siz bir bağlantı vidasını dahi saatin bir yerine rastgele yerleştirirseniz, saate olumlu bir özellik kazandırmanız imkansızdır; aksine zarar verirsiniz. Çünkü son derece kontrollü bir sistemin içinde kontrolsüz bir işlem meydana gelmiş ve sistemi alt üst etmiştir. Dolayısıyla tesadüfler hiçbir zaman kompleks bir sistem geliştirmez, var olan kompleks bir sisteme olumlu etki etmezler. Eğer tek bir tesadüfün "faydalı" olabileceği varsayılsa bile, onu izleyecek diğer tesadüfler başka zararlar vererek bu faydayı ortadan kaldıracaktır. Yine günlük hayattan bir örnek verecek olursak, bir bilgisayarın içindeki devrelerden herhangi birine yapılan rastgele bir müdahale, o sisteme zarar verir. Bu mekanizma muhtemelen işlerliğini yitirir. Sistem hassaslaştıkça tesadüfi olayların getirdiği sonuçlar daha da zararlı olur. Böyle durumlarda tek bir rastgele olay, artık geri dönüşü olmayan bir hatadır ve o sistemin tümüyle çökmesine neden olur.

Bilim ve teknoloji ilerledikçe ve en başta hücre olmak üzere, canlılığı meydana getiren yapıların detayları daha da anlaşılır hale geldikçe, Darwinistler'in yaşadıkları endişenin nedeni de budur. Onlar için başlangıçta sadece bir "leke"den ibaret olan canlı hücresinin, canlılığın başlangıcında "kendi kendine" ve "tesadüfi olaylarla" oluşmuş olması gerekmektedir. Oysa hücre öylesine komplekstir ki, bunu fark etmeleri tüm evrimcileri yeni hayali açıklamalar peşine düşürmüştür. Hücrenin içindeki mekanizmaların bir tanesinde gerçekleşebilecek rastgele bir olay hücrenin tümüyle ölüp yok olması anlamına gelir.

Gitgide hassaslaşan mekanizmalar materyalistleri ve Darwinistler'i endişelendiren konuların başında gelir. Tek bir hücrenin oluşumunu bile bilimsel olarak açıklayamayan teorinin, onun daha alt birimlerini açıklayabilmesi kuşkusuz ki mümkün değildir. Bu nedenle maddenin en küçük parçalarının, yapı taşlarının kökenine materyalist bir açıklama getirmeleri imkansızdır. İşte bu nedenle molekül seviyesinde böyle büyük ve benzersiz bir ihtişamın var olması Darwinistler'i daima tedirgin etmiştir.

Darwinizm Temelden Çöküyor




development

Moleküler seviyede meydana gelecek en ufak bir farklılık, tüm maddeyi ortadan kaldırmaya yetecek, evreni sadece uçuşan atomlardan ibaret bir toz kütlesi haline getirecek, elektronu atom çekirdeğine yapıştıracak veya ondan tamamen uzaklaştıracak ve evren dediğimiz şey sadece atom altı parçaçıklardan oluşacaktır. Dengedeki tek bir bozulma kainatı içine alan tüm sistemi etkileyecektir. Tüm bunlar şu anlama gelir; Allah'ın yarattığı bu kusursuz düzen içinde müthiş bir denge, hassas bir oran ve kusursuzluk hakimdir.


Gelgelelim bu yasaların, yani evreni düzenleyen kuralların temelinde hangi etmenlerin yattığı, bunların kendi dışlarında hangi nedenlere dayandıkları ya da herhangi bir nedene dayanıp dayanmadıkları, neden böyle olup da başka türlü olmadıkları ve görünürde son derece basit bir yapısı bulunan hidrojen atomunun nasıl olup da bütün bir evreni potansiyel olarak içerip onu doğurma olanağını taşıdığı sorusuna bilimlerin verebileceği herhangi bir yanıt bulunmamaktadır. Tıpkı doğumdan önce hangi duyuları taşıdığımız sorusuna verecek bir yanıtımız olmaması gibi.60

Yukarıdaki satırlar ünlü evrimci yazar Hoimar Von Ditfurth'a aittir. Ve buradaki ifadeler bir materyalist ve evrimci olarak evreni düzenleyen kanunlara bir açıklama getirmenin imkansız olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Materyalistler ve evrimciler her ne kadar evrendeki düzenin ve canlılığın kökenini tesadüflere bağlasalar da, bu iddialarını bilim, akıl ve mantıkla asla açıklayamazlar. Örneğin moleküler seviyede gördüğümüz muhteşem özelliklerin tesadüfler sonucunda oluştuğunu iddia etmeleri son derece mantıksızdır. Moleküler seviyede tesadüfi bir olay, tüm maddeyi ortadan kaldırmaya yetecek, evreni sadece etrafta uçuşan atomlardan oluşan bir toz kütlesi haline getirebilecektir. Moleküler seviyede tesadüfi bir olay elektronu atom çekirdeğine yapıştıracak veya ondan tamamen uzaklaştıracak ve evren dediğimiz şey sadece atom altı parçacıklardan oluşacaktır. Çünkü atomların dünyasında var olan herşey; bu dünyayı oluşturan elementler, bunlara etki eden kuvvetler, bunları meydana getiren şekiller, kısacası herşey "hassastır". Bütün bunlar son derece küçük ve ince oranlarla dengeye oturtulmuştur. Eğer dört temel kuvvetin herhangi birisi çok az bile farklı olsaydı, bugün evren sadece radyasyondan ibaret olabilirdi.

Eğer bir insan "tesadüfen oluşuma inanıyorum" diye ortaya çıkabiliyorsa, bu durumda şu sorulara cevap verebilmelidir: Tesadüfler atomu nasıl meydana getirmiş, bunun parçalarını son derece özel bir denge ve hızda sabit tutmayı nasıl başarmıştır? Eğer dört temel kuvvet tesadüfen belirlenmişse, o zaman nasıl olmuştur da atomu oluşturabilecek en ideal değerleri bulmuşlardır? Neden atomlar "yörüngeler" edinmişler, bu yörüngelerin 2, 8, 16 diye devam eden elektron sayılarına sahip olması zorunluluğu ortaya çıkmıştır? Neden bu sayılar, yaşam için gerekli moleküler bağlara imkan verecek elementlerin (örneğin karbonun) ortaya çıkışı için en idealdir? Neden atomlar, yörüngelerindeki atomlara belirli sayıları "tamamlatma" ihtiyacı duymakta ve böylece "kimya"yı mümkün kılmaktadırlar? Tesadüflerin "karar verme" gibi bir yetenekleri olabilir mi? Tesadüfler elektronları nasıl olup da atomun etrafında farklı yörüngelerde tutmayı başarabilmiş, neden her atom 8 elektron edinmek istemiştir? Tesadüfler birkaç parçacığın birleşmesi ile nasıl kainatı, yıldızları, havayı, maddeyi ve bizleri meydana getirebilmişlerdir? Biri patlayıcı biri zehirli olan iki madde hangi tesadüfle biraraya gelip son derece lezzetli ve gerekli bir besin haline gelmiştir? Bu sayılan fiziksel ve kimyasal sabitlerin ötesinde, bu gibi "doğa kanunları" ile açıklanamayan büyük mucizeye, yani yaşamın kökenine evrimciler ne gibi bir açıklama getirmektedirler? Kimyasal ve fiziksel reaksiyonlar canlı organizmalar oluşturamadıklarına göre, bu organizmalar hangi tesadüflerin devreye girmesiyle oluşmuş olabilirler? Bu tesadüflerin gerçekleşme ihtimalinin tek bir protein için bile pratikte sıfır olduğu gerçeği karşısında evrimcilerin yanıtı nedir?

DNA'nın kökeni nedir? Hangi tesadüf hücrenin canlı, sandalyenin cansız olmasına karar vermiştir? Hangi tesadüf hücre içinde bir molekül inşa edip ona "bilgi" verebilmiştir? Hangi tesadüf, en gerekli olan yerlerde esnek bağların en gerekli olan yerlerde de sağlam bağların meydana gelmesine karar vermiş ve hangi tesadüf tek bir istisnada bile yanılmamıştır? Bu nasıl bir tesadüfi olaydır ki, hücre içindeki moleküllerin her birine ayrı ayrı kusursuz bir dizilim verebilmiştir? Bu tesadüfler nasıl olup da insandan, bilim adamlarından, profesörlerden daha akıllı olurlar? Nasıl her türlü detayı düşünür, hiç hata yapmaz ve estetiği, sanatı, ihtiyacı ve ihtişamı birarada meydana getirebilirler? Her atomun protonu, nötronu, elektronu aynı olmasına rağmen nasıl hidrojeni farklı, demiri farklı bir madde haline getirebilir, karbonun canlılığın temeli olmasını sağlayabilirler? Bir molekülün zehirli, birinin yenilebilir, diğerinin içilebilir olmasına karar veren hangi tesadüftür? Tesadüfler bilinçli ve akıllı olabilirler mi, önceden plan yapıp, geleceği tasarlayıp, karar verebilir, ince hesaplar yapabilirler mi?

Moleküllerin özelliklerini ele alarak genel hatları ile sorduğumuz bu sorular her zaman materyalistleri ve Darwinistler'i büyük bir sıkıntı içine sokmuştur. Çünkü tüm bu soruların cevapları materyalist çevreler ve evrim taraftarları tarafından çok iyi bilinir ama hiçbir zaman dile getirilmez. Nihayet onlar da kendi iddialarının asılsız olduğunu kimi zaman itiraf etmek, kimi zaman da içten içe kabul etmek zorunda kalırlar. Hoimar von Ditfurth, çok koyu bir evrimci olmasına rağmen, bu itirafı yapan kişilerden biridir:



Bilimadamlarımızın yüzyıllarca süregelmiş çabaları ve katlandıkları onca zahmetten sonra varlıklarından ancak haberdar olabildiğimiz onca karşılıklı ilişki ve sayısı neredeyse belirsiz doğa olayı, hayret ve şaşkınlığın, gerçek bir hayranlığın kaynağı olmaz da ne olur? Evrenin boyutlarından ve yıldızların gelişme yasalarından atomların yapısına ve madde ile enerji arasındaki sır dolu ilişkiye; içinde canlı bir organizmanın inşa planının depolanmış olduğu hücre çekirdeğinin içindeki olaylardan beynimizdeki elektrik akımlarının keşfedilmesine kadar, sadece ve sadece bilimsel araştırmaların sonuçları olarak öğrendiğimiz hayranlık uyandırıcı doğa olayları saymakla bitmez. (…) Gerçekten de biyolojik işlevler yerine getiren tek bir protein molekülünün kuruluşunun o olağanüstü özgünlüklerine bakınca, bunu, hepsi doğru ve gerekli bir sıra içinde, doğru anda, doğru yerde ve doğru elektriksel ve mekanik özelliklerle birbirine rastlamış olmaları gereken birçok atomun, tek tek rastlantı sonucunda buluşmalarıyla açıklamak mümkün değil gibi görünmektedir.61
Şu bir gerçektir ki, materyalizm elinizdeki kalemin ucunda bulunan milyonlarca atomdan "sadece bir tanesinin" kökenini ve nasıl denge bulduğunu açıklamaktan bile acizdir.

Bu kuşkusuz beklenen bir sonuçtur. Çünkü Allah'a iman etmeyen herkes bu kaçınılmaz yenilgiyle er geç karşılaşacaktır. Hak olan, her zaman üstündür, galiptir. Bu, Allah'ın kanunudur. Bütün dünya biraraya gelip uğraşsa, hak olanı değiştiremeyecek, ortadan kaldıramayacaktır. Bu gerçeği fark edemeyen materyalistler ve Darwinistler aslında son derece boş ve sonuçları ancak kendilerine zarar getirecek olan bir çaba içerisindedirler. Hakka karşı batılı kullanarak mücadeleye girişmişlerdir. Bu mücadelenin hiçbir aşamasında amaçlarını gerçekleştirememişlerdir. Çabalarını sonuçlandırmaları ise mümkün değildir. Bu gerçek, aklını kullanabilen insanlara Kuran ayetleri ile haber verilmiştir.

De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur." (İsra Suresi, 81)

Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)

… Batıla inanan ve Allah'ı inkar edenler ise, işte onlar hüsrana uğrayanlardır." (Ankebut Suresi, 52)

De ki: "Hak geldi; batıl ise ne (bir şey) ortaya çıkarabilir, ne geri getirebilir." (Sebe Suresi, 49)

… Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir. (Şura Suresi, 24)

Hak olan, zaten açıkça kendisini göstermekte, üstünlüğünü sergilemektedir. Bunu görmemek, üstelik bilim dünyasının içinde olup görmemek, ancak görmeyi istememekle mümkün olabilir. Zaten dünya hayatı da bu ikisi arasındaki ayrımın ortaya çıktığı, ahirette adil hesaplaşma için insanların imtihan edildiği bir deneme yeridir. Dünya hayatı, Allah'ın varlığını gören ve O'nu takdir edenlerle, Allah'ın varlığını görmek istemeyen ve inkar yoluna sapanların kendilerini tanıtmaları için yaratılmıştır. Batılın haksız olduğunun görülmesi ve hakkın hak olarak pekişmesi için dünya hayatında böyle bir kıyasın varlığı gereklidir. Unutulmamalıdır ki, batıl olanı savunanlar, mutlaka yenilgiye uğrayacak, Allah'ın ihtişamlı yaratışını ve mutlak varlığını görmezden geldikleri için varlığından şüphe ettikleri ahirette hiç beklemedikleri bir karşılık alacaklardır.





Sen Yücesin,
bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın. (Bakara Suresi, 32)





Dipnotlar



59. Gerald Schroeder, The Hidden Face of God, Touchstone, New York, 2001, p. xi

60. Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi, Kitap 1, Alan Yayıncılık, Kasım 1996, İstanbul, sf. 167

61. Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi, Kitap 1, Alan Yayıncılık, Kasım 1996, İstanbul, sf. 123




Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü