Harun Yahya


Alyuvarların Yassı Şekli



Alyuvarların gerçekleştirdiği taşıma, sıradan bir işlem değildir. Başka herhangi bir hücre, oksijen taşıyamaz. Kendilerine has şekilleriyle alyuvarlar, bu özel görev için yaratılmış hücrelerdir. Alyuvarlar, yassı, yuvarlak ve her iki yanı basık şekilleriyle muazzam birer "yaratılış harikasıdırlar".

Alyuvarın oksijen taşımasını sağlayan pek çok faktör vardır ve söz konusu faktörlerin hepsi gereklidir. Bunlardan biri şeklinin yassı olmasıdır. Bu yassı şekil, hücrenin yüzey alanını artırmakta ve oksijen ile temasını kolaylaştırmakta, aynı zamanda oksijeni gerekli zamanda gerekli yere kolayca bırakabilmesini sağlamaktadır. Alyuvar, şekli sayesinde normal bir hücre formunda iken alabileceğinden çok daha fazla oksijen atomunu yüklenebilir ve ihtiyaç duyan dokulara bunu kolaylıkla iletebilir.

alyuvar

Alyuvarlar, damar içinde dolaşan en küçük hücreler olmalarına rağmen bazen çok dar kanallarla karşılaşırlar. Yaklaşık 7-8 mikrometre boyutundaki bu hücreler için zaman zaman karşılarına çıkan 5 mikrometrelik dar kanallar oldukça zorlu tünellerdir.


Alyuvarların yassı şekli bu hücrelerin damarlardan rahatlıkla geçişleri için de önemlidir. Biraz önce belirttiğimiz gibi alyuvarlar, damarlar içinde dolaşan en küçük hücrelerdir. Oksijenin vücutta her yere ulaştırılabilmesi için bu boyut son derece önemlidir. Ancak kimi zaman alyuvarların karşılarına çok küçük boyutlarda kılcal damarlar çıkar. Kimi zaman yaklaşık 5 mikrometre gibi bir inceliğe ulaşabilen bu damarlar, yarıçapı 7-8 mikrometre olan alyuvarlar için zorlu tünellerdir.17 Alyuvarların bu tünelleri aşmaları gerekir çünkü kılcal damarlar, daha sonra detaylı olarak üzerinde durulacağı gibi, besinlerin ve oksijenin tüm dokulara ulaşmasını sağlayan son derece önemli kan damarlarıdır. Alyuvarların bu damarlara sığamayacak kadar büyük olmaları normal şartlarda çok büyük bir sorun yaratmalıdır. Ancak alyuvarlar, kendileri için özel olarak meydana getirilmiş üstün yaratılışlarının bir gereği olarak, böyle bir sorun yaşamazlar: Esnektirler. Hemen her şekle girebilen bir torba gibidirler. Böylesine rahat şekil değiştirebilmelerinin en önemli nedeni, alyuvarların içlerinde taşıdıkları maddelerin miktarına oranla çok geniş bir hücre zarına sahip olmalarıdır. Böylece hücre zor hareket edeceği alanlara girse de, hücre zarı gerilmez ve diğer hücrelerde olduğu gibi yırtılmaz.18 Bu son derece avantajlı bir durumdur. Esneyerek şekil değiştirebilen bu hücreler çapları kendilerinden daha dar olan damarlardan bu sayede geçebilirler.

Bu avantajlı durum aynı zamanda çok özel bir durumdur da kuşkusuz. Allah, hemoglobin ve alyuvar gibi iki farklı yapıyı birbirine uyumlu yaratmış ve onları birlikte hareket etmelerini sağlayacak özelliklerle donatmıştır. Alyuvarın sahip olduğu yassı şekil, ortada kusursuz bir yaratılış örneği olduğunun çok önemli göstergelerinden bir tanesidir. Kuşkusuz Allah, alyuvarın büyüklüğünü kılcal damarlara uyumlu olarak da yaratmaya Kadir'dir. Ancak mevcut yapı, insan bedeni için olabilecek en ideal değerlerdedir. Bu, herşeyin varlığını, varlığı boyunca geçireceği halleri tespit ve tayin eden ve ona göre yaratan, onları yoktan var eden Yüce Allah'ın eseridir.

hücre zarı, kan hücresi

Alyuvarlar her iki yönüde içbükey olan disk şeklindeki hücrelerdir. Bu şekilleri sayesinde damarların içinde bükülerek eğilebilirler. Ancak alyuvarların esnekliğinin bir başka sebebi de hücre zarıdır. Solda alyuvarın elektron mikroskobundaki görüntüsü görülüyor. (200.000 kez büyütülmüş) Kırmızı oklarla işaretli kısım alyuvarın incecik kılcal damarlardan kolayca geçişini sağlayan esnek hücre zarıdır. Vücuttaki hücrelerin oksijene sahip olabilmeleri için, alyuvarların bu özelliği son derece önemlidir.


Bu muhteşem yaratılışın önemini daha iyi anlamak için, söz konusu yapıda oluşan bir sorunun nasıl sonuçlarının olabileceğini incelemekte fayda vardır. Eğer alyuvarın şeklinde veya esnekliğinde herhangi bir sorun meydana gelirse bu durum, dokulara oksijen ve besinin ulaşamaması yani o dokunun ölümü demektir. Alyuvarların ulaşamadıkları dokular ise ölüme mahkum olur.

Yassı şeklin önemini anlayabilmek için son derece önemli bir hastalık olan "orak hücre anemisini" incelemek gerekmektedir. Bu hastalık, alyuvarların şeklinin bozulması ile oluşan bir hastalıktır.

Hücreler "hemoglobin S" adı verilen anormal bir hemoglobin tipi içerirler. Bu hemoglobin, oksijensiz kaldığı zamanlarda alyuvar içinde uzun kristaller şeklinde çöker ve alyuvarın şeklini bir çeşit orağa benzetir. Alyuvarın değişen bu şekli, yeterli oksijen taşıyamamasına neden olur ve bir süre sonra alyuvar kütlesi azalmaya başlar. Ayrıca şekli değişen hücreler damarların içinde birikerek tıkanmaya neden olurlar. Hücreyi orak şekline getiren kristal yapının ince ucu ise kimi zaman hücre zarının yırtılmasına neden olur.19

Hastalığın hissedilen etkileri ise son derece ciddidir. Kemiklerde, kaslarda ya da karında günlerce veya haftalarca süren şiddetli ağrı ve krizler meydana gelir. Alyuvarların dar retina damarlarına ulaşamamaları nedeniyle görme bozuklukları hatta körlük oluşur. Karaciğerdeki işlev bozukluğu sarılık hastalığına sebep olabilir. Çocuklarda büyüme gecikir. Vücut, enfeksiyonlara açık hale gelir. Ve daha da önemlisi beyindeki küçük kan damarlarının tıkanması nedeniyle beynin bazı bölümlerinde hasarlar oluşabilir. Kimi zaman bu durum felç ile sonuçlanabilmektedir.

Bu hastalık birkaç saat içinde bile son derece tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Orak hücre anemisine küçük yaşlarda yakalanmış olan kişiler, hastalığın ölümcül olmaması için yaşamları boyunca tedavi görmek zorunda kalırlar. Ve tekrar hatırlatalım; sebep yalnızca alyuvar hücrelerinin şeklindeki bozukluktur.

Bu önemli hastalıkla ilgili belki de en şaşırtıcı iddia ise evrimcilerden gelir. Evrimciler için bu hastalık, evrim süreci için bir sözde "delildir"!


Orak Hücre Anemisi Hastalığı Hakkında Evrimci Yanılgılar



kan hücreleri

Üstte, göz retinasındaki kılcal damar ağı görülmektedir. Yanda ise, orak hücre anemisi hastalığının bir sonucu olarak orak şekline dönüşmüş bir alyuvar hücresi görülmektedir. Orak şekline gelen bu hücreler, esnekliklerini kaybederler ve dar retina damarlarına ulaşamazlar. Bu durumda görme bozuklukları hatta körlük oluşur.


Evrim teorisi canlıların kökenini iki doğal mekanizmaya bağlar: Doğal seleksiyon ve mutasyon. Bu mekanizmalar içinde evrimcilerin kendisinden yeni biyolojik yapılar üretmesi bekledikleri ise mutasyondur. Teoriye göre, mutasyonların en azından bir kısmı "yararlı" olmalı, yani canlılara yeni genetik bilgiler eklemeli, onlara daha önceden var olmayan organlar, biyokimyasal yapılar kazandırmalıdır. Bu "yararlı" özellikler de doğal seleksiyon tarafından seçilecek ve böylece evrim gerçekleşecektir.

Bu, hayali bir senaryodan başka birşey değildir. Çünkü bu teorinin en önemli sorunu gerçek dünyada hiç "yararlı mutasyon" olmamasıdır. Genetik biliminin gelişmesinden bu yana, Darwinist biyologlar iddialarını doğrulayacak bir mutasyon örneği gözlemlemek için uzun uğraşılar vermişlerdir. Ancak saptadıkları, üzerinde çalıştıkları, deneyler yaptıkları tüm mutasyon örnekleri canlıyı geliştirmek bir yana, ona zarar vermiş, kimi zaman canlının ölümüne neden olmuş, en iyi ihtimalle de etkisiz kalmıştır. Darwinistler, tüm başarısız deneyimlerine rağmen vazgeçmemektedirler. Mutasyonların fayda getirebileceğine ve canlılara yeni faydalı özellikler ekleyebileceğine dair inançlarını korumaktadırlar.

Bu inançlarını ayakta tutabilmek için de son derece ciddi hatta ölümcül olan bir hastalık olan orak hücre anemisini sözde "faydalı mutasyon" örneği olarak kabul etmekten çekinmezler. Bu hastalıkta, hemoglobinin şeklinin bozulmasına neden olan faktör, bir mutasyondur. Meydana gelen mutasyon, hemoglobinin oksijeni taşıma yeteneğine zarar vermektedir. Bu nedenle oksijen, vücuttaki önemli bazı hücrelere taşınamaz hale gelmekte ve önceki bölümde belirttiğimiz gibi bu durum ciddi hastalıklara yol açmaktadır. Öyle ki hastalık, ölümcül boyutlara kadar ulaşabilmektedir.












Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir.Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.
(Şura Suresi, 29)












Ancak söz konusu bozukluklara yol açan mutasyon örneği, bazı evrimci biyologlar tarafından çok garip bir şekilde "faydalı mutasyon" olarak tanımlanır. (Liselerde okutulan biyoloji kitaplarında dahi bu yanlış bilginin öğretildiğini görmek mümkündür.) Bu iddianın dayanağı ise, hemoglobin molekülünde meydana gelen söz konusu mutasyonun, bir başka hastalık olan sıtmaya karşı koruma oluşturmasıdır. Orak hücre anemisi hastalığına sahip kişiler, genetik olarak hem anneden hem de babadan mutasyona uğramış iki tane orak hücre geni alırlar. Ancak sadece anneden veya babadan tek bir mutasyona uğramış gen alanlar, taşıyıcı konumundadırlar. Bu kişilerde hastalığın belirtileri çok güçlü değildir. Ancak bu kişilerin tek bir mutasyona uğramış gen taşıyor olmaları, onları sıtma hastalığına karşı dirençli kılar.


Mutasyonlar Hiçbir Şartta Avantaj Oluşturmaz
kan hücreleri

 

 

Evrimciler, orak hücre anemisi hastalığına yakalanan kişilerin sıtma hastalığına karşı dirençli olmalarını bir fayda olarak kabul eder ve buna sebep olan mutasyonu faydalı mutasyon örneği olarak tanımlarlar. Oysa, orak hücre anemisi hastalığı, son derece ciddi, hatta ölümcül hastalıklara yol açan, vücuttaki bazı organ ve dokuların beslenememesine ve dolayısıyla ölümüne neden olan, sonraki nesillere de ulaşarak yayılan önemli bir hastalıktır. Kuşkusuz böyle bir hastalığın "faydalı mutasyon" örneği olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

 

 


Sıtma virüsünün özelliği, şekli yuvarlak olan sağlıklı kan hücrelerine saldırmasıdır. Bu nedenle, orak haline gelerek değişmiş olan kan hücrelerine saldırmaz. Dolayısıyla, sıtma virüsü bu kişilerin vücuduna girse de, virüs hastalığa sebebiyet vermeyecektir.20

bebek

Evrimciler orak hücre anemisi hastalığını faydalı mutasyon olarak kabul ederler. İnsan nesline zararı açık olan bir genetik hastalığı, evrime delil olarak göstermek teorinin ne derece zayıf temeller üzerine kurulu olduğunun önemli delillerindendir.


Evrimciler, mutasyona uğrayan bu hücrenin insan bedenini sıtma hastalığına karşı dirençli kılmasını bir fayda olarak kabul eder ve buna sebep olan mutasyonu da faydalı mutasyon örneği olarak tanımlarlar. Oysa, meydana geldiği bedende ciddi, hatta ölümcül hastalıklara yol açan, vücuttaki bazı organ ve dokuların beslenememesine dolayısıyla ölümüne neden olan, sonraki nesillere bile ulaşarak yayılan bu mutasyonun insana verdiği büyük zararlar ortadadır. Ancak, evrimciler tüm bu gerçekleri göz ardı ederek, hastalığın sıtmaya karşı sağladığı kısmi bağışıklığı evrimin bir "armağanı" olarak değerlendirmektedirler. Elbette bu son derece saçma bir yorumdur. Bu mantıkla hareket edildiğinde, doğuştan görme özürlü olan kişilerin, araba kullanmak zorunda kalmayacakları ve bu nedenle de trafik kazasından ölme riskinin azalacağı da iddia edilebilir. Hatta akılalmaz bu mantığa göre kör olarak doğmak, genetik bir armağan olarak bile kabul edilebilir. Bu yorum ne kadar anlamsız ise evrimcilerin orak hücre anemisi ile ilgili "faydalı mutasyon" yorumları da o derece anlamsızdır.

Brown Üniversitesi Biyoloji Profesörü David M. Menton, söz konusu sözde "faydalı" mutasyonu şu şekilde açıklar:


"Kan hemoglobininde meydana gelen bu mutasyon 'faydalı' olarak kabul edilir, çünkü buna sahip olanlar (ve hayatta kalabilenler!) sıtma hastalığına daha dirençli olmaktadırlar. Bu 'faydalı' mutasyonun özellikleri ise şunlardır: karında ve eklemlerde akut ağrılar, bacaklarda ülserler, bozulmaya uğramış kırmızı kan hücreleri ve bunun sonucunda kimi zaman ölüme sebebiyet verebilen aşırı kansızlık. Buradan 'kötü' mutasyonların neye benzediğini şöyle bir düşünün! Mutasyonlar konusunda Nobel Ödülü sahibi olan H. J. Mueller şunları söylemektedir: 'Mutasyonların doğaları ile ilgili olarak, yapılmış olan deneyler göstermiştir ki, bunların büyük bir çoğunluğu hayatta kalma ve üreme işlevinde organizmaya zararlıdır. İyi olanlar ise oldukça nadir olarak oluşur, bu nedenle tümünü zararlı olarak kabul edebiliriz'."21


hemoglobin

Alyuvarların içine yerleşerek kana kırmızı rengini veren hemoglobin, son derece hayati bir göreve sahiptir. Hücrelerin yaşamasını sağlayan oksijen onun sayesinde vücuda dağılır, vücuttan atılması gereken karbondioksit de yine hemoglobin sayesinde dışarıya verilir.


Evrimcilerin bu iddiasıyla ilgili dikkate alınması gereken bir nokta daha vardır. Hastalıktan fazla etkilenmeyen taşıyıcı kişilerin yoğunlukla bulunduğu bölge, sıtma hastalığı riskinin de son derece yüksek olduğu bir bölge, yani Afrika'dır. Bu demektir ki, bir insanın sözde faydalı bir mutasyon sayesinde orak hücre anemisi taşıyıcısı olması, ona aslında, hasarlı geni kendi çocuklarına geçirme imkanı vermiştir. Söz konusu genin bu şekilde yayılması ise, gelecek nesillerin hem anne hem de babadan hasarlı geni alma ihtimallerini güçlendirir. Hem anne hem de babadan alınan iki hasarlı gen ise, çocuğun kaçınılmaz olarak ya orak hücre anemisine yakalanması veya sıtma hastalığına karşı bağışıklık taşımaması anlamına gelmektedir.

Nitekim hemoglobinin içindeki 287 amino asit içinden sadece bir tanesinin değişikliğe uğraması ile meydana gelen bu hastalık, hastalığı taşıyan kişilerin %25'inin ölümüne neden olmaktadır.22

Orak hücre anemisi konusunda dünyaca ünlü otoritelerden sayılan The Sickle Cell Disease Patient (Orak Hücre Anemisi Hastası) kitabının yazarı Dr. Felix Konotey-Ahulu konuyla igili olarak şunları söylemektedir:


"Sıtmaya karşı dirençli olmanız, genlerinizi sonraki nesillere iletecek kadar hayatta kalabileceğinizi gösterir. Ancak ortaya çıkan şey zarardır, seçilen şeyin kompleksliğini artıran veya onu geliştiren bir etkisi yoktur. Ve toplumda daha fazla taşıyıcının olması, daha fazla kişinin bu korkunç hastalığa yakalanacağı anlamına gelmektedir."23


Açıktır ki, evrimciler, tüm canlıların oluşumu için en önemli mekanizmalardan biri olarak kabul ettikleri mutasyonlar konusunda önemli bir çelişki yaşamaktadırlar. İnsan nesline zararı açık olan bir genetik "hastalığı", evrime delil olarak göstermeleri, aslında teorinin ne derece zayıf temeller üzerine kurulu olduğunu bir kez daha göstermektedir. Görünen o ki, tümüyle çökmüş olan bir teori, fanatik taraftarları tarafından ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Ancak bu çaba, söz konusu Darwinistleri küçük düşürmekten öteye gidemeyecektir.

 


DİPNOTLAR



17- Bilim ve Teknik, Tübitak Yayınları, Şubat 1998, Sayı 363, sf. 62

18- Arthur C. Guyton, Tıbbi Fizyoloji, Cilt 1, 7. Basım, Nobel Tıp Kitabevi, sf. 59

19- Arthur C. Guyton, Tıbbi Fizyoloji, Cilt 1, 7. Basım, Nobel Tıp Kitabevi, sf. 65

20- http://www.csu.edu.au/learning/ncgr/gpi/odyssey/hemo/evol.html

21- Bulletin of Atomic Sciences 11:331; http://www.gennet.org/facts/metro09.html

22- Luther D. Sunderland, Darwin's Enigma, Master Book Publishers, California, sf.137

23- http://www.answersingenesis.org/home/area/Magazines/docs/v16n2_sickle_cell.asp

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü