Harun Yahya


Bölüm 17:
Zulmü Durdurmada Sosyal Medyanın Rolü



Bu makale, Arab News gazetesinde 18 Temmuz 2014 tarihinde ayrıca The Bosnia Times'ta 8 Ağustos 2014 tarihinde yayınlanmıştır.

Dünyanın herhangi bir yerindeki bir mesele, sadece saniyeler içinde bize ulaşabiliyor: Güçlü ve etkili bir yöntemle; sosyal medya ile. Siyasetten magazine, politikadan spora kadar her konuda sosyal medyadan ses duyurabilmek, bir konuya dikkat çekebilmek, bilinmeyeni bilinir hale getirmek mümkün. Sosyal medya, doğru ve yerinde kullanıldığında toplumları iyi yönde harekete geçirebilmede müthiş bir araç.
Sosyal medyayı nefretlerini ve öfkelerini yaymak ya da radikal anlayışlarına taraftar toplamak için kullananlar da var elbette. Fakat bu yazının konusu, nefret insanlarından çok, vicdanı biraz olsun harekete geçebilen insanlarla ilgili. Sosyal medyayı bir uyanış vesilesi olarak kullanan ama bunda sebat gösteremeyenler ile ilgili.
Hatırlayın, Nisan 2014 tarihinde Nijerya'da Boko Haram terör örgütü 200’den fazla kız çocuğunu kaçırmış, özellikle Michelle Obama'nın da sahip çıkmasının ardından bu konu sosyal medyanın gündemi olmuştu. Bütün dünya ayağa kalktı, siyasiler bunu konuştu, köşe yazılarında bu konu yazıldı. İnsanlar gece gündüz genç kızların kurtarılabilmesi için sosyal medyadan seslerini duyurmaya çalıştılar. Aradan yaklaşık üç ay geçtiğinde ise, genç kızların 54’ünün kaçıp kurtulması basında sadece küçük bir haber olarak yer aldı. Geri kalan yüzlerce genç kız, son dönemlerde IŞİD'e bağlılığını açıklayan Boko Haram'ın elinde hala. Fakat bu olay, pek çok kişi için popülerliğini yitiren bir haber olarak kaldı. Sesler cılız çıkıyor. Nijerya'da ise pek bir şey değişmiş değil; Boko Haram daha fazla insanı kaçırmaya, daha fazla kan dökmeye devam ediyor.




RG_tr_144_MedyaGucu


1. No REscue No Vote Bring Back our Girls
2. Enough is Enough! Must Stop
3. Hope! Prayers! Waiting for Our girls


Nijerya'da kaçırılan 200'den fazla kız çocuğu için yapılan gösterilerde kullanılan "Kızlarımızı bekliyoruz", Kızlarımızı geri getirin" benzeri pankartlara örnekler.




Geçen yıl Bangladeş'te idam edilen Cemaati İslami lideri Abdul Kadir Molla'yı hatırlayın. İdamın iptali için sosyal medyada ortaya konulan tepkiler dünya çapında ses getirmişti. Bu yoğun tepki nedeniyle idam ertelenmiş ama sosyal medyada sesler kısılmaya başlayınca cesaret bulan hükümet yetkilileri infazı gerçekleştirmişlerdi. İdamın üzerinden zaman geçtiğinde ise, sanki Bangladeş'te bu kirli sistem sona ermiş gibi herkes kendi işine döndü. Şu an halen aynı camiadan 14 kişinin daha idama mahkum edilmiş olmasıyla ise kimse ilgilenmiyor. Çökmüş bir hukuk sisteminin içinde, yaşam hakkı tanınmayan bu insanlar da diğerleri gibi unutuldu gitti.
Müslümanlar sokaklarda diri diri yakılmaya başlandığında, Orta Afrika Cumhuriyeti yine sosyal medyanın en çok konuşulan konusuydu. Şu an kimsenin bu konudan bahsetmiyor oluşu sizi şaşırtmasın. 23. Afrika Zirvesi'nde gerçekleştirilmeye çalışılan barış görüşmelerine rağmen, bu ay başında 70 Müslüman daha katledildi ve bir hafta içinde 14 bin kişi komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Orta Afrika Cumhuriyeti tüm dünyanın hafızasında ve sosyal medyada adeta unutulmuş durumda. Ama oradaki mazlumlar dehşet verici bir iç çatışmanın tam ortasında yaşamaya devam ediyorlar.




RG_tr_144_MedyaGucu


Nefret nedeniyle işlenen suçlar dünya çapında artış gösteriyor. Sosyal medya doğru kullanılırsa belki bu soruna da çözüm olabilir.



İnsan ölümlerinin sadece istatistik olarak görülmesi kabul edilemez


Trajedinin belki de en büyük boyutlarının yaşandığı Suriye'deki ölümler ise, artık sadece aylık birer istatistik olarak verilmeye başlandı. Suriye konusunda sesini duyurmaya ve çözüm üretmeye çalışan grupların sayısı çok az. Ana akım medyada arada bir enkazdan kurtarılan bebekler gösteriliyor, sosyal medyada ise sadece aylık istatistikler paylaşılır oldu. Ramazan ayının başından beri sadece Halep kentine 273 varil bombası atılmış olduğundan kaç kişinin haberi var dersiniz?
Arakan Müslümanları gibi bu trajediyi onlarca yıldır yaşayan topluluklar için ise durum hala aynı. 2011’de Myanmar'ın dışa kapalı cunta rejiminin yarı sivil bir idareye geçişi ile Arakan Müslümanları gerçeğini görebilmiştik. Dünya, 2012 yılındaki katliamlardan bu vesileyle haberdar olmuş, Arakanlılara uygulanan vahşete ve soykırıma şaşkınlık ve dehşet içinde şahit olmuştu. Arakan konusunda sosyal medyada farkındalık yaratmaya çalışanlar var kuşkusuz. Fakat bir türlü bu çabalara cevap veren, azimle o insanlara sahip çıkan büyük topluluklar oluşamadı. Bu sebeple o topraklarda durum değişmedi; Arakan Müslümanları hala vatansız, haklarından yoksun ve zulüm altındalar. ASEAN'ın büyük Asya ülkeleri, Müslüman camiası ve süper güçler ise sessiz kalmaya devam ediyorlar.
Bu liste bunlarla sınırlı değil kuşkusuz. Ne Irak'ta; ne yıllardır açlıkla, AIDS ve son dönemlerde Ebola ile mücadele eden Afrika'da; ne de drone saldırıları altındaki Pakistan, Afganistan ve Yemen'de durum değişmiş değil. Değişen sadece sosyal medyadaki insanların ilgisi. Vahşete, zulme, haksızlığa tepki sadece birkaç saat veya birkaç gün olmamalı. Özellikle de zulüm hala devam ediyor ve hatta şiddetleniyorken.


RG_tr_144_MedyaGucu


Suriye'de, Orta Afrika Cumhuriyeti'nde, Irak, Arakan, Pakistan, Afganistan, Yemen ve daha pek çok ülkede Müslümanlar haklarından yoksun ve zulüm altında yaşıyorlar.



Suskunluk zulme ortak olmak demektir


"Benim çabamdan ne olur?" diye düşünenler yanılıyorlar. Devletlerin, hükümetlerin vicdan ve ittifak ile devreye giremedikleri, çözümler bulamadıkları konularda halkın sesi güçlü çıkmak zorunda. İttifakla bir araya gelen halklar, NATO'nun, BM'nin gücünden daha fazla ses getiren, daha etkili bir güç ortaya koyabilirler. Suskunluk, o kişiyi -istemese de- zulme ortak yapar.
Çoğunluğun sesi hem yapılan zulümlerin gizlenip saklanmasını engeller hem de bir duadır. Fakat bu ses, dünyadaki her zulüm için güçlü çıkmalı ve sürekli olmalıdır. İlk duyduğumuzda canımızı acıtan konular, zaman geçince alışkanlık konuları halini almamalıdır. Ancak, Ortadoğu ve Afrika'yı bir kan gölü, ölümleri de birer istatistik gibi gören zihniyetten sıyrıldığımız, her giden candan sorumlu olduğumuzu hissettiğimiz zaman harekete geçebilir, etkili olabiliriz. Bu konuda sabırlı, sebatlı ve sürekli olmalıyız. Dünyaya yaydığımız bir ses, gün gelir sistemlerin değişmesine yol açabilir. Bunun bir dua olduğunu kimse unutulmamalı; Allah dilerse mutlaka olur.



RG_tr_144_MedyaGucu


Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.
(Enfal Suresi, 46)




Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. (Nahl Suresi, 90)



"Myanmar ve Doğu Türkistan'daki zulmün durması için her yere dilekçe verelim."




RG_tr_011_Kugu


Adnan Oktar: ... Müslümanlara yapılan bu zulme karşı her yeri ayaklandıralım. Burma'da yapılan zulüm bitsin.
Müslümanların yakasını bıraksınlar. Doğu Türkistan konusunu da gündemde tutsun kardeşlerimiz, her yere şikayet edelim. Birleşmiş Milletlere dilekçe verin, Amerikan Dışişleri Bakanlığına, Amerikan Başkanına, İngiliz, Alman, Rus, her yere bildirin. ‘Biz duymadık, bilmedik' demesinler.
Bu kanı bu zulmü durduracaklar. Uyarsınlar, uyarı etkili olacak inşaAllah. Her yere bildirin, resimlerle. Girin bizim internet sitelerimize alın oradan fotoğrafları gönderin. Obama'ya da bizzat mektup, el yazısıyla da olur, kağıda yazın, daha güzel. Atın imzanızı, adresinizi de koyun. Hatta resminizi de koyun, gönderin. "Bu zulmü istemiyoruz biz" diyeceksiniz. "Rahatsız olduk, vicdanen rahatsızız, bunu durdurun" diyeceksiniz. Dünyanın her yerindeki zulmün durması için, her yere mektup yazın, inşaAllah...
(26 Temmuz 2010, Adıyaman Asu TV ve HarunYahya.TV)





RG_tr_144_MedyaGucu


«Rabbim, beni, annemi, babamı, mü’min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma.» (Nuh Suresi, 28)



 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü