Harun Yahya

Derin Devletlerin Münafık ile İttifakı



Münafık Güçlü Sandığı Taraftan Yana Tavır Alır



Münafıkların önemli bir özelliği, 'Allah'ın rızasının değil, şahsi çıkarlarının peşinde olmaları' dır. Herhangi bir konuda kendilerine bir yol çizecekleri zaman, "Hangi tarafta ya da kimin yanında olursam daha fazla çıkar ve imkan elde edebilirim?" diye düşünürler. Ve bu hesapları doğrultusunda, her zaman kendilerince daha fazla güç ve itibar sahibi olduğunu sandıkları taraftan yana bir tavır alırlar.

Bir ayette Allah'ın, "Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla..." (Nisa Suresi, 143) sözleriyle bildirdiği gibi, kuvvet hangi tarafa geçerse, münafık da ondan yana tavır alır. O devirde küfür kimse, kim güçlüyse, münafık ona hizmet etmek ister. Firavun devrinde olsa Firavun'a, Nemrut devrinde olsa Nemrut'a yanaşır. Başka bir deyişle, 'o devrin Firavun'u ve Firavun devleti hangisiyse, münafık onun yüceliğine inanır ve gücü orada sanarak oraya sığınır'. Günümüzde de 'hangi dünya derin devletleri, hangi kirli yapılanmalar ve hangi şeytani güç odakları daha güçlüyse', münafıklar hemen onlarla bağlantıya geçerler. Basit bir ruha ve alçak bir karaktere sahip olan münafıklar, 'bu karanlık güç odaklarının kendileri için bir nevi kurtarıcı olduğuna inanır' ve onlarla şeytani bir işbirliği içine girerler.

Ancak Müslümanlar bir başarı kazanırsa, o zaman da hayasızca, "...Sizlerle birlikte değil miydik?" (Hadid Suresi, 14) diyerek onlara yanaşırlar. Çıkarları için bir süre daha sinsice Müslüman taklidi yapmaya devam ederler. Tekrar küfrün güçlü olduğuna kanaat getirdiklerinde de, Müslümanlar aleyhinde onlarla ittifak kurmaya yönelirler. Bir başka ayette "...Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı." (Al-i İmran Suresi, 154) sözleriyle bildirildiği gibi, münafıklar her zaman önce enine boyuna bir 'menfaat hesabı' yaparlar. Eğer Müslümanlardan bir çıkar elde edebileceklerini düşünürlerse onlardan yana, küfürde bir imkan bulduklarını zannederlerse de, hemen inkarcılardan yana dönerler.

Münafığın bu 'oynak karakteri' ve 'güç kimdeyse ona yanaşmaya çalışan tavrı' ayrıca Kuran'ın, "...Kafirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı, müminlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" (Nisa Suresi, 141) ayetiyle de tarif edilmiştir. Ayette ayrıca münafıkların Müslümanların aleyhinde sinsice ve kalleşçe harcadıkları onca çabanın karşılığı olarak, küfrün elde ettiği güçten bir pay talep ettikleri de belirtilmektedir.

Bir başka ayette ise Allah, Şuayb Peygamber (as)'ın kavminden örnek vermiş ve halkının ona, "Ey Şuayb, senin söylediklerinin çoğunu biz kavrayıp anlamıyoruz." "Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz." "Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin" dediklerini haber vermiştir:

"Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin." (Hud Suresi, 91)

Şuayb Peygamber (as)'ın kavmindeki inkarcıların bu sözleri, münafıkların inananlara bakış açılarını anlamak açısından oldukça dikkat çekicidir. Bu kişiler, 'Peygamberin sözlerinin çoğunu kavrayıp anlamadıklarını'; yani 'anlattıklarının kendilerini ilgilendirmediğini bu yüzden de söylediklerinin sadece işlerine gelen kısımlarını kavradıklarını' ifade etmişlerdir. Ayrıca Peygambere, kendisini küfrün arasında 'güçsüz biri olarak gördüklerini' belirtmişlerdir (Peygamberi tenzih ederiz).

Münafıkların bu çarpık kanaatlerinin tek sebebi, 'küfrün Allah'tan bağımsız bir güç olduğunu sanmaları' dır. Allah'ın sonsuz gücünü takdir edemedikleri için, zahiren 'gördükleri şartlara göre' bir değerlendirme yaparlar. Küfri sistemler, derin devletler, maddi yönden, çevre ve itibar yönünden onlara daha güçlü gibi görünür. Müslümanların ise, dünyaya hakim olan tüm bu güç odakları içerisinde, sadece küçük bir topluluk olarak yer aldığını düşünürler.

Oysaki küfrün çoğunlukta, Müslümanların ise az sayıda olması Allah'ın özel olarak yarattığı bir kanunudur. Ve Müslümanların sayıca küçük oldukları yerde, Allah'ın sonsuz gücü tecelli etmektedir. Çünkü Allah, elçilerini ve Kendisi'nden yana olan inanan kullarını sonsuz gücüyle desteklemektedir. Küfürdeki güçlü gibi görünen tüm şeytani yapılanmaları yaratan ve onların her attıkları adımı kontrol eden Allah'tır. Onlar gibi dünyadaki tüm insanları, toplumları, kuruluşları, ülke yöneticilerini yaratan ve adım adım her yaptıkları işi, her söyledikleri sözü yönlendiren tek güç de, yine yalnızca Allah'tır. Tarih boyunca Allah'ın Adetullahı ve imtihan ortamının bir gereği olarak inkar edenler her dönemde inananlardan sayıca fazla olmuştur. Ancak işte Allah'ın sonsuz gücü ve kudreti her zaman, bu sayıca az olan, samimi iman eden insanlardan yana olmuştur.

Tüm bu gerçeklerden gafil olan münafıklar ise, güçlü gördükleri küfürdeki dostlarına kendilerini beğendirebilmek ve onların biraz olsun dikkatlerini çekebilmek için inanılmaz bir efor sarf ederler. Her fırsatta onların dünya görüşlerini, ideallerini, fikirlerini ne kadar iyi benimsediklerini ve ne kadar iyi bir taraftar olduklarını ispatlayıp bu insanların gözüne girmeye çalışırlar.

Ancak bilindiği gibi, samimiyetsizlik üzerine kurulu hiçbir yakınlık asla kalıcı olamaz ve yıkılmaya mahkumdur. Nitekim, Müslümanlar bu güçlü görünen şeytani yapılanmaların oyunlarını bozup, onların şeytani düzenlerini deşifre ettiklerinde, münafıklar da hemen taraf değiştirirler. Hatta menfaatleri açısından gerekli görürlerse, onların ciddi birer muhalifi konumuna dahi gelebilirler. Ve sonrasında da, kendilerine menfaat elde edebilecekleri başka odaklar aramaya başlarlar. Çünkü kim güçlüyse o tarafa dönen münafığın yandaşlığı, taraftarlığı, dostluğu, yakınlığı sadece göstermelik, samimiyetsiz ve ikiyüzlü bir oyundan ibarettir.





madde, new scientist




ADNAN OKTAR: "Eğer düşmanları güçlü değilse, onları da terk ediyorlar, ayette belirtilmiş. Mesela Müslümanlar, küfrü fikren ezerse, o zaman bir şekilde onlardan da kopuyorlar. Güçlüden yana olur münafıklar. Sonra arsızca müminlere, "Sizlerle birlikte değil miydik?" diyorlar. Bu da, deliliklerinin bir yansıması işte. Diyor ki Allah Münafikun Suresi, 8'de; "And olsun" diyor, yemin ediyorlar bir de, "Medine'ye bir dönecek olursak," o şehre yeniden gelecek olursak, "gücü ve onuru çok olan," bak kimden yanalar görüyor musunuz? Gücü ve onuru çok olan. Mesela dünya derin devleti veya herhangi bir dinsiz topluluk ama güçlü görünen, saldırgan ve Müslümanlara düşman olan bir topluluk mesela terörist bir topluluk. "Gücü ve onuru çok olan", güçten kasıt her türlü manevi ve fiziki güç. "Ve onuru çok olan" yani cahil onuru, küfür onuru. Küfür süksesi. "Düşkün ve zayıf olanı", Müslümanları nasıl görüyor? Düşkün ve zayıf. "Elbette oradan sürüp-çıkaracaktır" yani darmadağın edecektir Müslümanları diyor. Onların bilinç altında hep bir gün Müslümanlara saldırılacağı ve onların darmadağın edileceği fikri vardır. Münafıklar hep bu özlem içinde yaşarlar. Onun için de sürekli küfürle irtibat halinde olurlar." (A9 TV, 22 Ocak 2016)


Münafık, Derin Devlet Yapılanmalarını ve Küfri Güç Odaklarını, -Haşa- Allah'tan Daha Büyük Görür



Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır. (Nisa Suresi, 139)

Münafıkların en önemli özelliklerinden biri de, gizli planlar yapıp bunları uygulamaya çalışırken, 'Allah'ın sonsuz gücünü ve tüm varlıklar üzerindeki hakimiyetini unutmaları' dır. İşte bu nedenle de, olayların sadece dış görünüşüne bakarak bir yargıya varırlar. Dünyadaki dengelere bakıp bir analiz yapar ve buna göre seçimlerini belirlerler. Güçlü olan bir topluluk varsa, bu gücün daimi olacağını sanır ve onlardan yana tavır alırlar. Oysaki Allah Kuran ayetlerinde, 'tarih boyunca nice güçlü toplumlar, nice güçlü insanlar yarattığını; ancak bunların Allah'ın tek bir emri ile tepetaklak devrilip yok olduğunu' hatırlatmıştır.

İşte münafıklar, içlerindeki dünya hırsı ve tutkusu sebebiyle bu gerçekleri göremezler. Dünyadaki dengelere göre hangi devletler, hangi gizli yapılanmalar güç sahibi görünüyorsa, onlardan yana olmak gerektiğini düşünürler. Allah Nisa Suresi 139. ayette, "Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler." diye bildirmiştir. Ve münafıkların 'kuvvet ve onuru', 'iman etmeyenlerin yanında aradıklarına' dikkat çekmiştir. Ayetteki 'Kuvvet ve onur' sözleriyle, bu 'dünyanın hakimiyetine, dünyaya yön vermeye çalışan derin devletlere' de dikkat çekilmiştir.

Allah, 'kuvvet ve onuru', yani 'sükseli olmayı, herkesten farklı ve daha itibarlı olmayı', 'onların yanında mı arıyorlar?' diye bildirmiştir. Çünkü ayette hatırlatıldığı gibi, "Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır." Allah'ın sonsuz gücü yanında, derin devletlerin, derin yapılanmaların ya da benzeri gizli organizasyonların hiçbir gücü yoktur. Zahire aldanan insanlara her ne kadar sükseli, gösterişli ya da güçlü görünseler de, bunların her biri, 'Allah dilemeden hiçbir şey yapamayacak aciz topluluklar' dır. Bu kurumların yöneticileri ya da üyeleri de, sokakta rastladığınız tüm diğer insanlar gibi acizlikleri olan, hastalanan, yaşlanan ve bir gün mutlaka ölecek olan, Allah'ın korumasına muhtaç, sıradan kimselerdir. Ama bu gerçekleri düşünmeyen münafık karakterli insanlar, onları gözlerinde çok büyütür ve bu organizasyonların isimlerini dahi anarken büyük bir hayranlık duyarlar.

Deccali Derin Devletler, Şeytani Hedeflerine Ulaşmak İçin Münafıkları Kullanırlar



'Münafık tehlikesi' ve 'münafıkları etkisiz hale getirmek için verilecek olan fikri mücadele', İslam alemi için en önemli konulardan biridir. Tarih boyunca, dünyadaki 'tüm Deccali sistemler, derin devletler, şeytani örgütler ve illegal yapılanmalar', İslam dünyası üzerinde oynamak istedikleri oyunlarda ve kirli hedeflerine ulaşabilmede 'münafıkları' kullanmışlardır. Çünkü münafık karakteri, bu kirli organizasyonların alçakça oyunlarını ve kahpece tuzaklarını uygulayabilmeleri için hayati bir önem taşır. Münafık, alçak, kalleş, kahpe, sinsi, sahtekar ve adi karakterli, psikopat ve manyak ruhlu bir varlıktır. Dürüstlüğe, iyiliğe ve doğruya savaş açmıştır. Ve üzerinde, şeytandan aldığı kahpe bir cesaret de vardır. Çıkarlarına ulaşmada, kural tanımaz. Ahlaksızlıkta tanıdığı hiçbir imani, ahlaki, etik ya da insani sınır yoktur. Gözü dönmüştür. Çıkar için her türlü alçaklığı yapmaya, her türlü pis oyunu oynamaya hazırdır.

İşte bu alçak ve şeytani ruhu nedeniyle de, Deccali güçler, derin devletler ve illegal örgütlenmeler için münafık, adeta biçilmiş bir kaftan gibidir. Zira kirli işlerini yaptırmada en pervasız, hayasız ve ahlaksız yapıyı münafıklarda bulurlar. Bu nedenle tarihin başlangıcından bu yana, gelmiş geçmiş tüm şeytani yapılanmalar münafığı bulunmaz bir fırsat olarak nitelendirmiş ve tüm pis işlerinde ve şeytani planlarını uygulamada, hep münafıkları kullanmışlardır.

Ne var ki şeytani yapılanmaların bu talebi tek taraflı değildir. Münafık da, kendi sinsi planları doğrultusunda, sığınabileceği 'küfri bir güç' bulma arayışındadır. Karşısındaki güç, ne kadar büyük bir yapılanmaysa ve dünya çapında ne kadar büyük bir etkiye sahipse, münafık da onu gözünde o oranda büyütür. Ancak münafığın aradığı 'legal ve dürüst bir güç' değildir. Çünkü dünyada eninde sonunda küfrün hakim olacağına inanır. Dolayısıyla da mutlaka onların safında yer alması gerektiğini düşünür. bu yüzden de kendisi gibi, çıkarlarına kolay yoldan ve sinsilikle, oyunla, entrikayla ulaşan; alçaklıkta, kahpelikte, adilikte sınır tanımayan 'şeytani bir yapılanmaya' sığınmak ister. İşte bu iki taraflı talep sonucunda da ortaya, tarih boyunca her devirde etkisini göstermiş 'kahpe, alçak ve şeytani bir ittifak' çıkar.

Derin devletler, İslam dünyasında oynamak istedikleri her alçakça oyunda ve her türlü pis işlerinde münafıkları kullanmış, onların içten verdikleri şeytani destek ile, Müslümanlara karşı kahpece düzenler kurmuşlardır. Ülkelerin yıkılmasında, parçalanıp bölünmesinde ve ele geçirilmesinde bu şeytani yapılanmalar hep münafıkların içteki gücünden istifade etmişlerdir. Tarih boyunca devlet liderlerine tuzak kurarken, politikacılara baskı yapıp yönlendirirken, istedikleri kişileri görevden aldırıp yerine kendi yandaşlarını getirirken onlara en büyük desteği veren yine hep münafıklar olmuştur.


ADNAN OKTAR: "Dünya Derin Devleti, İslam alemindeki münafıkları tek tek seçer. Biz nasıl Müslümanı anlayıp seçiyoruz, değil mi? Takva insan, güzel insan, güzel ahlaklı, vicdanlı insan arıyoruz. Dünya Derin Devleti de, "Bu milletin içinde en ahlaksız, en haysiyetsiz, en şerefsiz, en pislik, en yüzü kara, kulağı kesik, her türlü haysiyetsizliğe yatkın, ne kadar kendini beğenen, egoist, bencil, psikopat, manyak karakterli, ruhu karanlık İblis varsa, gidip araştırın, bize haber verin" der.




madde, new scientist




Bunları da adamlar arayıp bulur. Onlar zaten kendini gösterir, "Ben şeytanım" diye bağırırlar. Çünkü onlar da reklama meraklı olurlar. "Burada şeytan var, haberiniz var mı?" diye haber verir. Hadiste diyor ki, "Deccal şeytanları çağırır." Demek ki var, hazır ki, çağırıyor. "Onlara gidin insanların Rabbi olduğumu söyleyin der" diyor. "Onlar da dünyaya dağılır her türlü pisliği, melaneti, kötülüğü insanlara anlatırlar ve yayarlar." Yani Müslümanların başına bela olmaya çalışırlar, küfre yalakalık yaparlar, Deccaliyeti de dünyaya hakim etmek için uğraşırlar. Ama tabii bu Deccaliyet Hz. İbrahim (as) devrinde de var, Firavun devrinde de var, Hz. Nuh (as) devrinde var; her devirde var. Şeytanlar gidiyor aynı zamanda Deccali buluyorlar. Diyorlar ki şeytanlar Deccal'e, "Ne istersen söyle yapalım", yani yalakalık yapıyorlar. Yani o onları bulmuyor, aynı zamanda onlar da onu buluyorlar, tek taraflı değil. O da "Hadi gidin insanlara benim onların Rabbi olduğumu söyleyin" deyip her birini bir tarafa salacak, yani görevlendirecek. Artık o onun elemanı oluyor; derin devletin casusu ve elemanı oluyor. Bunu kim söylüyor? Bunu Medineli Allame Muhammed Bin Resul El-Hüseyin El-Berzenci. Kürt asıllı, büyük bir alimdir, asrının müceddidi ve müçtehitidir. Kıyamet Alametleri isimli ünlü eserinde söylüyor. Sayfa 212-213." (A9 TV, 9 Şubat 2016)

... ŞEYTANLAR ONA: "NE İSTERSEN SÖYLE, YAPALIM!" diyecekler. O da: "Haydi gidin, insanlara benim onların Rabbi olduğumu söyleyin!" deyip HER BİRİNİ BİR TARAFA SALACAK... (Allah'ı tenzih ederiz.) (Medineli Allame Muhammed B. Resul El- Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 212-213)


Derin Devletler Münafık Tespit Etme Uzmanıdır



Derin devletler, şeytani amaçlarını uygulamada münafıkları 'birer piyon olarak' kullanırken, kendilerini ise hep gizlemiş, perde arkasında tutmuş ve kimi olayların tarihe de farklı şekilde geçmesini sağlamışlardır.

Günümüzde de, Deccaliyetin başını çeken dünya derin devletleri, 'tarihteki bu şeytani geleneği' incelemişlerdir. En kısa yoldan şeytani sonuçlar alabilmenin Firavunların, Nemrutların yöntemlerini uygulamak olduğunu görmüş ve onların izinden gitmişlerdir. Ve her türlü kirli işlerini hallederken münafıkları kullanmaya başlamışlardır.

Şu an hali hazırda İslam dünyasının çeşitli acılarla ve sıkıntılarla yaşaması da, işte bu Deccali derin devletler ile münafıkların kirli işbirliğinin bir sonucudur. "İslam alemini nasıl kontrol altına alabiliriz?", "Müslümanları nasıl etkisiz hale getirebiliriz?" diye düşünen Deccaliyet güçleri, en etkili yolun 'münafıkları kontrol altına almak ve menfaat sunarak onları istedikleri gibi yönlendirmek' olduğunu görmüşlerdir. Ve münafıkları ellerinde tuttukları sürece, -Allah'ın dilemesi dışında-İslam aleminde kolaylıkla kirli planlarını uygulayabileceklerini fark etmişlerdir.

Münafık Allah'tan korkmadığı, alçak karakterli, büyüklük, üstünlük, makam, mevki, para ve çıkar peşinde koşan, psikopat ruhlu bir varlık olduğu için, derin devlet mensupları, münafıkları kolaylıkla Müslümanların başına bela olacak hale getirmeyi başarmışlardır. Hemen her ülkede, çeşitli menfaatler sunarak ellerinde tutmayı başardıkları binlerce münafık ile, dünya çapında etkili, çok büyük şeytani organizasyonlar oluşturmuşlardır. Bunlardan bir kısmı 'Müslümanları ümitsizliğe sevk ederek', bir kısmı 'Müslüman toplumları birbirlerine düşürerek', bir kısmı da 'muhbirlik yapıp derin devletlere istihbarat sağlayarak' kargaşa çıkarmışlardır. Bir kısmı ise 'Müslümanların malını mülkünü talan edip onları fakirleştirerek' ya da 'savaş ve katliam kışkırtıcılığı yaparak, kitle imha bombalamalarını organize edip, oluk oluk kan akıtılmasını sağlayarak' İslam dünyasında büyük bir tahribat meydana getirmişlerdir.

Ancak Müslümanların tüm bu anlatılanları, kendi yaşadıkları ortamdan çok uzakta gelişen oyunlar olarak görmemeleri gerekir. Çünkü söz konusu derin devlet mensupları, kullanacakları münafıkları, 'hayatın tam içinden'; tüm insanların yolda giderken, okulda, işte ya da internette kolaylıkla rastlayabilecekleri kişiler arasından seçerler. Herhangi bir ülkede bir hastanede çalışan başarılı bir doktor, her gün yazıları herkes tarafından takip edilen tanınmış bir yazar, çok fazla sempatizanı olan bir şarkıcı ya da devlet dairesinde çalışan sıradan bir memur, Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya platformlarında takip edilen herhangi bir insan da, bu derin dünya devletlerinin piyonlarından biri olabilir. Halktan herhangi biri gibi görünen bu insanlar, bazen üstlendikleri 'ajanlık görevi' gereği, özel olarak 'kendilerini dindar kimseler gibi tanıtıp' Müslümanlar arasında kendilerine yer edinmeye çalışırlar. Kimi zaman da, zaten Müslüman gruplardan birinin üyesiyken, şeytani yetenekleri ile derin devlet mensupları tarafından fark edilir ve yavaş yavaş Müslümanlar aleyhinde sinsice eylemler yapacak bir ajan olarak yetiştirilirler.

Şeytanın, Deccallerin ve derin devletlerin münafıklarla olan bu işbirliğine ve yüzyıllardır İslam dünyası üzerinde oynadıkları oyunlara karşı, her Müslümanın çok dikkatli olması gerekir. Ancak iman edenler şunu da asla unutmamalıdırlar ki, Deccallerin ya da derin devletlerin kurdukları bir tuzak, oynadıkları bir oyun varsa, onların hepsinin üzerinde bir güç olan Allah'ın da bir planı vardır. Allah, tarihin başlangıcından bu yana kaderi bu plan doğrultusunda ilerletmektedir. Bu nedenle kaderin seyri kesin ve net olarak bellidir. Dolayısıyla küfrün bu oyunlarından ve tuzaklarından tedirgin olmak da yersizdir.

Şeytan Allah'ın yarattığı son derece güçsüz bir mahluktur. Aynı şekilde küfrün de müstakil hiçbir gücü yoktur. Küfrü yaratan ve bu şekilde hareket etmesine izin veren Allah'tır. Münafık da Allah'ın zavallı ve aciz bir kuludur. Her biri, Müslümanların cennette yüksek makamlarla mükafatlandırılabilmeleri için yaratılan, imtihan ortamının özel varlıklarıdır. Hiçbirini gözde büyütmek için bir delil ya da sebep yoktur. Gözde büyütülecek ve Sonsuz Büyük olan yalnızca Allah'tır. Ve bu imtihan ortamı da Allah'ın kontrolünde kusursuz bir şekilde işlemektedir. Allah, sonuçta 'galip gelecek olanların mutlaka Müslümanlar olduğunu' haber vermiştir.


ADNAN OKTAR: "Dünya çapında münafıkları organize eden Dünya Derin Devleti'dir. Çünkü münafığın müthiş bir şeytani zekası vardır. Bunlar da münafığı elleriyle koymuş gibi seçip bulurlar ve onları Müslümanların aleyhine kullanırlar.




madde, new scientist




Her türlü istihbaratta ve fitnede kullanılabilir münafık... Adam şeytani kafada bir sistem oluşturmuş. Şeytanlığı savunuyor. Kime müracaat edecek? Müslümana müracaat etse olmaz. Ahmağa müracaat etse olmaz. Şeytan gibi adama ihtiyacı oluyor. Onun için derin devletler şeytan gibi adamları bulmada uzmandırlar. Münafık bulma uzmanıdırlar. Ama münafıkların zaten zincirleme birbirlerini bulma güçleri vardır, o da büyük bir mucizedir. Münafık münafığı çok rahat bulabilir...

Onun için İngiliz derin devleti mesela Pakistan'ın münafıklarını topluyor, Hindistan'ın münafıklarını topluyor ama zincirleme. İşte bu, şeytanın verdiği bir yetenek. Yani bu zordur aslında, münafığı tespit etmek. Koca ülkede adam münafığı eliyle koymuş gibi buluyor. Bangladeş'te mesela gidip eliyle koymuş gibi buluyor. Mısır'ın bütün münafıkları İngiliz derin devletinin emrinde. Kendince muazzam bir organizasyon yapıyor. Sonra da kendi köşesine çekilip viskisini yudumluyor, zehirlemeye devam ediyor. Münafıklar da köpek gibi o yancı azgınlığı ile onlara hizmet ediyorlar. İşte münafık, İslam'a hizmette çok tembeldir, ama münafıklığa hizmette delice bir enerjisi vardır." (A9 TV, 28 Mayıs 2016)


Münafıklar Deccalin ve Derin Devletlerin Askerleridir



Önceki satırlarda anlatıldığı gibi, derin devletler 'her türlü pis, illegal ve kirli işlerinde' münafıkları kullanırlar. Bu anlamda 'münafıklar, derin devletlerin ordusunu oluşturan askerleridir'. 'Münafıkların Başkumandanı da derin devletlerdir'. Onun da en başında 'şeytan' vardır. Derin devletler münafıkları, şeytandan aldıkları emirler doğrultusunda yönetmekle yükümlüdürler.

Allah bir Kuran ayetinde "Allah'ın kendilerine karşı gazaplandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinenleri görmedin mi?..." (Mücadele Suresi, 14) sözleriyle, 'münafıkların, şeytan ve küfürle olan bu ittifakına' dikkat çekmiştir. Münafıklar ayette bildirildiği şekilde, Allah'ın dinine düşman olan, bu uğurda mücadele veren, İslam'ı ve Müslümanları dünyadan tamamen yok etmeyi hedefleyen insanları 'dost ve müttefik' edinmişlerdir.

Bir başka ayette ise Allah, "Ve dediler ki: "Rabbimiz gerçekten biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik..." (Ahzab Suresi, 67) sözleriyle, münafıkların bu ittifaklarını ve derin devletlerle olan 'işbirliklerini cehennemde de itiraf edeceklerini' haber vermiştir. Bu derin güçlerin, kendilerinin 'efendileri ve büyükleri olduğunu' ve 'onlara itaat ettiklerini', yani güçlü gördükleri 'bu şeytan güruhundan gelen her emir ve talimatı uyguladıklarını' söylemişlerdir. Ayetin devamında ise, "Böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular" sözleriyle, münafıkların onlara uyarak doğru yoldan sapmış oldukları da bildirilmiştir. Efendileri olarak gördükleri Deccali yapılanmalar, münafıkları her türlü alçaklık, ahlaksızlık ve casusluk için, kullanmışlardır.

Yine Kuran'ın bir ayetinde Allah, "Şüphesiz 'gizli toplantıların fısıldaşmaları' (kulis), iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler)dendir…" (Mücadele Suresi, 10) sözleriyle, münafıkların Müslümanlara zarar vermek, İslam aleyhinde faaliyet yapmak amacıyla 'gizli toplantılar' yaptıklarına dikkat çekmiştir. Ayette ayrıca bu toplantılardaki 'fısıldaşmalara' da değinilmiştir. İşte şeytanın emirleri doğrultusunda hareket eden Deccaller ve derin devlet mensupları, her türlü pis işleri için kullandıkları münafıklarla bu gizli toplantılarda bir araya gelirler. Ve aralarındaki fısıldaşmalarla da münafıklara, İslam dünyası ve Müslümanlar aleyhinde yapacakları şeytani eylemlerin talimatlarını verirler.

İşte Müslümanların tüm bu gerçeklerin ve bu şeytani ittifakın çok iyi bilincinde olmaları gerekir. Çünkü münafık tek başına hareket eden bir varlık değildir. Bu gerçeklerden haberdar olmayan kimi Müslümanlar, 'münafıkların müstakil ve sayıları beş on kişiyi geçmeyen, sadece kendilerine zararları olan kimseler olduklarını' düşünebilirler. Ama eğer derin devletlerin münafıklar üzerindeki planlarından; ve onları kullanarak İslam aleminde ve Müslümanlar arasında oynadıkları oyunlardan haberdar olurlarsa, bu bakış açıları değişecektir. Şeytanın liderliğindeki bu kirli yapılanmanın, dünyanın dört bir yanındaki münafıkların şeytani gücünü bir araya getirerek, toplamında büyük bir Deccali güç elde ettiklerinin çok iyi bilinmesi gerekir.

Ayrıca 'münafığın, sıradan bir insan değil; arkasına şeytanı, Deccali ve dünya derin devletlerini almış, karanlık bir yapılanmanın üyesi olan bir varlık olduğu' da unutulmamalıdır. Çünkü bu ittifak ile, derin devletlerin gücü, aynı zamanda da her bir münafığın şahsi gücü haline gelmiş olur. Bu nedenle bir münafığın üzerinden şeytanın etkisini kaldırıp, onu doğru yola çağırırken de, bu gerçeklerin bilincinde olarak çok dikkatli ve akılcı bir fikri mücadele verilmesi gerekir.

Şeytanın liderliğindeki derin devletler, inkarcıları ve münafıkları kullanarak İslam'a karşı amansız bir mücadele vermekte ve Müslüman dünyasında büyük bir zulmün öncülüğünü yapmaktadırlar. Ancak şunu asla unutmamak gerekir ki, askeri olmayan bir derin devletin, bir gücü de olmaz. Eğer İslam dünyasında münafıklığa karşı Kuran ahlakıyla etkili bir fikri mücadele verilirse, şeytan ve onun emrindeki derin yapılanmalar ellerindeki tüm askerlerini ve güçlerini kaybedeceklerdir. Bunun için ise 'münafıklığın ne olduğu' ve 'günlük hayatta nasıl ortaya çıktığı' konusunda Müslümanların çok iyi bilgilendirilmesi ve her Müslümanın, 'bir münafığı teşhis edebilecek duruma gelmesi' şarttır. İşte bu kitap ile, münafıklığın tüm detaylarıyla deşifre edilip bu bilgilerin tüm İslam dünyasına ulaştırılması, Allah'ın izniyle bu güzel sonuca vesile olacaktır.

Ahirette ise bu kirli şeytani ittifak, eninde sonunda mutlaka cehennem ile sonuç bulacak ve efendileri olan inkarcılar gibi münafıklar da, yaptıklarının karşılığını sonsuz bir azap içinde yaşayarak alacaklardır.

Münafıklar, Şeytan ve Derin Devletler Birleşerek Bir 'Kötülük Çember'i Oluşturmuşlardır



Allah bir Kuran ayetinde, münafık kadınlar ve münafık erkeklerin ahirette karşılaşacakları azabı haber verirken, bir 'kötülük çemberi' nden bahsetmiştir:

Bir de; kötü bir zan ile zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azaplandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin. Allah, onlara karşı gazaplanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür. (Fetih Suresi, 6)

Ayette geçen 'kötülük çemberi' ifadesi 'münafıkların, şeytanın emrindeki Deccaller ve onların kontrolündeki dünya derin devletleri ile olan ittifaklarına' dikkat çekmesi açısından çok önemlidir. Böyle bir kötülük çemberinin varlığı, dünyadaki 'kötülüğün tek bir merkezden organize edildiğini' ve 'çok geniş çaplı bir yapılanma olduğunu' açıkça ortaya koymaktadır. Buna göre birbirleriyle ittifak halinde hareket eden münafıkların oluşturduğu bir çember; ve onun ortasında da derin devlet mensupları yer almaktadır. Ancak Allah ayetin devamında 'bu kötülük çemberinin mutlaka tepelerine çöküp yıkılacağını' da haber vermiştir. Yani küfrün ileri gelenlerinin ve münafıkların ortaklaşa kurdukları çember, yine kendi tepelerine çökecek ve kendi kurdukları düzen helak olmalarına yol açacaktır. Allah bu şeytani ittifaka dahil olanların hepsine gazaplanmış, onları lanetlemiş ve onlar için cehennemi hazırlamıştır.

Münafık, Müslümanlara Yalan Söyler; Küfürdeki Dostlarını  ve Derin Devlet Elemanlarını ise Sırdaş Edinir



Allah, Kuran'ın "Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler..." (Nisa Suresi, 139) ayetiyle, münafık karakteri hakkında çok önemli bir bilgi daha vermektedir. Bu insanlar Müslümanlar arasında yaşadıkları, onlardan hayatlarının her aşamasında sürekli sevgi, saygı, iyilik ve merhamet gördükleri, korunup kollandıkları halde, yine de onları gerçek dostları olarak görmezler. Müslümanlara karşı sürekli açık arayan, suçlayan, iftira atan, memnuniyetsiz, nankör ve şikayetçi bir tavır içerisindedirler. Münafıkların ahlaklarından, tavırlarından ve konuşmalarından, 'dostlarının ve güvendiği insanların Müslümanlar olmadığı' açıkça anlaşılır. Her halleri esrarengiz ve gizemlidir. Abartılı ve yapmacık olan yakınlıkları ise, daha da şüphe vericidir. İman edenlerden gördükleri iyilikleri, belki de yaşamları boyunca başka hiç kimseden görmedikleri halde, hayatlarındaki hemen hemen her şeyi onlardan gizlerler.

Müslümanlara karşı tavırları böyleyken, iman etmeyen, Allah sevgisi olmayan, İslam'ın menfaatlerini düşünmeyen, hatta Müslümanlara karşı düşmanlık besleyen kimseleri ise kendilerine daha yakın bulurlar. Ve onları kolaylıkla sırdaş edinirler. Saatlerce ve hiç sıkılmaksızın bu insanlarla boş sohbetler etmek, derin dostluklar kurmak, onlar arasında yer edinip itibar kazanmaya çalışmak, münafık karakterli insanlara oldukça çekici gelir. Hatta zaman zaman Allah, Kuran, iman ya da Müslümanlar aleyhinde konuşmalar ya da değerlendirmeler yapmak da, bu kişilere şeytani bir heyecan verir.

İman edenlerle birlikte iken bile, gizli gizli ve sinsi yöntemlerle bu insanlarla bağlantı kurar, onlarla vakit geçirmenin yollarını ararlar. Müslümanlar onlara dünyanın hiçbir yerinde rastlayamayacakları kadar güzel bir ahlakla yaklaştıkları halde, onlar inkar edenlerin dostluğunu daha heyecan verici bulurlar. Ve bu insanların gözlerine girebilmek, aralarında bir yer edinip itibar kazanabilmek için de, yine Müslümanları kullanmaya kalkışırlar. Kendilerine her türlü güzelliği, güven ve sevgi ortamını sunan müminlerden elde ettikleri küçük büyük her türlü bilgiyi, hiç tereddütsüz Müslümanları kendilerine düşman edinmiş bu insanlarla paylaşırlar. Kendi hayatlarına dair özel bilgilerini de yine güvenip Müslümanlarla paylaşmazken, tüm bunları sırdaş edindikleri bu yabancı insanlara anlatmakta hiçbir sakınca görmezler.

Allah bir Kuran ayetinde münafıkların bu alçaklıklarını Müslümanlara, "Onlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır" sözleriyle haber vermiştir:

Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla "İnandık" diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır... (Maide Suresi, 41)

Ayette münafık karakterli insanların, 'ağızlarıyla inandık diyen, ama gerçekte kalplerinde böyle bir inanç olmayan kimseler' oldukları anlatılmıştır. Ayrıca bunların, 'Müslümanlardan olmayan insanlara anlatabilmek için, iman edenler arasından gizlice bilgi, istihbarat ve haber toplayan' kimseler oldukları da haber verilmiştir. Münafıklar bu haberleri, Müslümanların aleyhinde hareket eden insanlara ulaştırdıklarında, verdikleri bilgiler sayesinde onların dostluklarını ve güvenlerini kazanacaklarını umarlar. Büyük bir heyecan ve hayranlık oluşturacaklarını ve böylece de onlar arasında iyi bir yer edilebileceklerini sanırlar.

Oysaki hayalleri asla gerçek olmaz. Çünkü iman üzerine kurulmayan, çıkar birlikteliklerine dayalı ilişkiler aldatıcı ve geçicidir. İşte münafıklar da bunu bildiklerinden, sürekli bu heyecanı ayakta tutabilmenin yollarını ararlar. Sürekli yeni bilgilere, gizli sırlara ulaşabilmeye ve bunları gerçek dostları kabul ettikleri inkar edenlere aktarabilmeye çalışırlar.

Şu çok açık bir gerçektir ki, kalbinde gerçek imanı ve Allah sevgisini yaşayan bir insan, imandan uzak insanlarla dostluktan, onlarla saatlerce boş sohbetler etmekten asla samimi bir zevk alamaz. Müslümanların hayatını tehlikeye atacak, onlara zarar verecek, güvenliklerini zedeleyecek bilgiler aktarması ise asla mümkün olmaz. Aksine iman eden bir kimse, Allah'ın anılmadığı, boş konuşmaların yapıldığı, İslam ve Müslümanlar aleyhinde sohbetlerin edildiği bir ortamda olmayı asla kabul etmez. Müslümanların güvenliğini, rahatını, konforunu sağlamak için de fedakarane bir çaba içinde olur. Bu yönde zarar verecek en ufak bir tavra yanaşmaz. Dolayısıyla, münafık karakterli insanların, imandan uzak kimselere duydukları bu ilgi, hayranlık ve bağlılık, onların güvenilmez ve ikiyüzlü kişiliklerinin anlaşılmasında çok önemli bir delil oluşturur.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü