Harun Yahya

Münafığın Müslümanlardan Ayrılma Planları



Münafık Sürekli Kaçıp Gitme Eğilimindedir Ama  Müslümanlardan Elde Ettiği Menfaatleri Bırakamaz



Münafık garip bir varlıktır. Küfre derin bir hayranlık ve onların yaşadığı hayata karşı büyük bir özlem duyar. Müslümanlara karşı ise büyük bir öfke, kin ve nefret ile doludur. Ancak ilginçtir ki, istediği an Müslümanları bırakıp küfürdeki dostlarının yanına gitme özgürlüğü olduğu halde, ısrarla Müslümanların arasında yaşamayı tercih eder.

Kitabın başından bu yana anlatıldığı gibi, bunun elbette ki pek çok sebebi vardır. Ancak bunlar arasında en önemlerinden biri, 'münafığın Müslümanlar arasında yaşayarak elde ettiği menfaatleri bırakmak istememesi' dir. Müslümanlar ne kadar zenginleşir, ne kadar güçlenir ve ne kadar başarılı hale gelirse, münafığın elde edebileceği menfaatlerin çapı da o oranda artar. Bu da, içten içe büyük bir arzuyla koşa koşa küfrün yanına gitmek isteyen münafığın 'duraksamasına ve gidişini ertelemesine' neden olur.

Her gitmek istediğinde, Müslümanların sahip oldukları maddi manevi nimetlerle, küfürde özlem duyduğu hayat arasında bir seçim yapmak zorunda kalır. "Müslümanlarla kalıp biraz daha onların menfaatlerinden yararlansa mı, yoksa dostlarının kendisine açacağı kapılardan ve sunacakları imkanlardan istifade etmek için hemen küfrün yanına mı gitse?", "Ya küfürdeki dostları onu yüz üstü bırakırsa?", "Ya verdikleri sözleri tutmazlarsa?", "Ya işsiz kalırsa", "Ya ona eskisi kadar itibar etmezlerse?", "Ya orada karşılaşacakları şartlar Müslümanların yanındakileri gibi iyi değilse?", "Ya şimdi ulaşabildiği nimetlerden mahrum kalırlarsa?" İşte bunlar gibi daha yüzlerce soru, hemen her gün münafığın kafasını meşgul eder. Her gün defalarca bunların hesabını yapar. Ve küfürdeki dostlarından bunların her birine dair güvence veren sözler almaya çalışır.

İşte tüm bunlar, münafığın gidip gitmeme konusundaki tereddütünün tek sebebinin 'zamanlama sorunu' olduğunu ortaya koymaktadır. Sürekli 'küfürdeki imkanlarını sorgulayarak ve zemin yoklayarak', ayrılacağı en iyi zamanı belirlemeye çalışır. İşte münafık, her an bu atağı yapma hazırlığı içerisinde yaşar. Bu yüzden de hemen her gün, küfürle olan bağlantısını en sıcak şekliyle muhafaza etmeye çalışır. Yoksa münafık bir an önce Müslümanlara yapabileceği en fazla alçaklığı yapmak ve ardından da hemen küfrün yanına gitmek ister. Ama bu çıkar hesapları, bir türlü karar verememesine neden olur.

Allah münafığın 'tüm bu hesaplarını elde edebileceği menfaatlere göre yaptığını' bir Kuran ayetinde şöyle haber vermiştir:

Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte  (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (Tevbe Suresi, 42)

Müslümanlardan elde edebileceği çıkarlar ne kadar çok ve bunlara ulaşabilmek ne kadar kolay ise, münafık ona göre bir tercih yapar. Yakın bir yarar söz konusuysa, küfre gidişini erteler. Ama bu menfaatleri kısıtlanacak ya da tamamen engellenecek olursa, işte o zaman küfürdeki imkanlar ona daha cazip gelecek ve münafık ayrılma planını uygulamaya başlayacaktır.

Münafık, Müslümanlara Zarar Vermeye Devam Edebilmek için Ayrılış Vaktini Erteler



Münafık çok korkak ve aşağılık bir karaktere sahiptir. Bir yandan Müslümanların arasında, onlara karşı sinsi oyunlar oynarken, bir yandan da sürekli fark edilme ve yakalanma korkusu içerisinde yaşar. Kurduğu tuzakların, yaptığı sahtekarlıkların, küfürle olan işbirliğinin ortaya çıkması durumunda, Müslümanların onu aralarından uzaklaştırmasından şiddetle korkar. Çünkü münafık Müslümanların yanından ayrılmadan önce, küfürde kuracağı hayatına dair tüm sistemlerini sağlamlaştırmak ister. Bu konuda hazırlıksız olduğu bir anda deşifre olup ortada kalmak onun için adeta ölüm gibidir.

Ancak münafık, böylesine 'dehşetli bir korku' duymasına rağmen, Müslümanlara zarar verme hırsından dolayı, korka korka da olsa, onlarla birlikte yaşamaya devam eder ve sinsi faaliyetlerini sürdürür. Ayrıldığında, Müslümanların olmadığı bir yerde, 'ahlaksızlık yapma gücünü kaybedeceğini' ve oradayken olduğu kadar 'etkili eylemler yapamayacağını' düşünür. Elbette ki münafık, inkar edenlerin yanına gittiğinde de, Müslümanlara olan düşmanlığını sürdürecek; şeytani eylemlerine devam ederek Müslümanlara zarar vermeye çalışacaktır. Ama münafık tüm bunları, onların arasındayken sinsice ve gizli yollarla yapmaktan daha büyük bir şeytani zevk alır. İçlerinde olup onları aldatabilmek, münafığın çok daha fazla hoşuna gider. Ayrıca Müslümanlar arasındayken, elinde 'çok daha çeşitli şekillerde adilik, haysiyetsizlik ve alçaklık yapabilme imkanı' olur. Sesiyle, yüzüyle, bakışlarıyla, mimikleriyle, bakışlarıyla, huysuzluklarıyla münafığın eylem yapabileceği onlarca konu vardır. Müslümanlardan uzak bir yerde iken tüm bunları yapabilme dozu ise düşecektir.

Diğer yandan da münafık içten içe, sürekli olarak 'bir an önce küfrün yanına gidip, kendisine Allah'ı, İslam'ı hatırlatan her şeyden olabildiğince uzaklaşmayı' da çok ister. Ancak o zaman şeytan ile baş başa kalabileceği için, istediği şeytani mutluluğu da o zaman bulabileceğine inanır.

Müslümanlarla birlikte geçirdiği her an, onların neşesine, huzuruna, birbirlerine olan kopmaz bağlarına, tutkulu sevgilerine şahit olur. Kıskançlıktan kavrulur ve bu durum sürekli olarak onun canını yakar. İşte tüm bunlar dolayısıyla da, bir an önce aralarından kaçıp gitme hissiyle yanıp tutuşur.

Dolayısıyla münafık, Müslümanların yanında olduğu süre boyunca, hep bunların muhasebesini yaparak, 'kar-zarar hesaplarını enine boyuna değerlendirerek' yaşar. Müslümanlara, içeriden verebileceği en fazla zararı verebildiğine inandığında, küfürdeki yerini de istediği şekilde sağlamlaştırabilmişse, işte münafık o zaman iman edenlerin yanından ayrılma planını harekete geçirmeye başlar. Bunun için hem 'inkar edenlerden elde edeceği çıkarlarının, halihazırda Müslümanların yanında olduğundan daha fazla olacak şekilde garantilenmiş olması'; hem de 'Müslümanlara içten içe yeteri kadar zarar vermeyi başarabilmiş olması' gerektiğini düşünür. Tüm bu şartlar bir arada olacak şekilde ayarlanmadığı sürece münafık ayrılmayacak, bu imkanları elde edene kadar sinsi oyunlarına devam edecektir.

Tüm bu hesaplamaları yapıp sinsi planlarını kurarken münafığın gafil olduğu çok önemli bir konu vardır. Münafığın Müslümanlar arasında kalması da, onlardan ayrılıp gitmesi de, her halükarda Müslümanlar için hayırdır. Müslümanlarla kalması da Allah'ın onlara olan rahmetidir, gitmesi de. Müslümanların, böyle şeytani bir varlığın sinsi faaliyetlerine rağmen hak dini hakim kılmak için çaba harcamaları onların Allah Katında alacakları ecirleri daha da artırır. Münafığın ayrılması da, Müslüman cemaatinde müthiş bir temizlenme, aydınlanma ve bereket oluşturur. Dolayısıyla münafık her ne yaparsa yapsın, tüm kötülük çabaları Müslümanların lehine dönmekte, verdiği her şeytani emek Müslümanlar için hayırla sonuçlanmaktadır.


SORU: "Münafık madem sıkıntı ve sürünme içindeyse niye Müslümanlardan ayrı gidip yaşamıyor?"



ADNAN OKTAR: "Münafık, Müslümanların içinde daha iyi pislik yapacağını, daha fazla rezillik yapacağını düşündüğü için ayrılamıyor. Orada daha fazla tahribat yapacağını düşünüyor. Giderse, hem Müslümanlardaki nimetlerden mahrum olacağını düşünüyor, hem de yeteri kadar tahribat yapamayacağını düşünüyor yani onu hesaplıyor. Ama dışarıya gittiğinde daha fazla tahribat yapacağını umuyorsa, işte münafık o zaman ayrılıyor.




madde, new scientist




Zaten Allah ayette, "Önce kendilerine bir mağara ve sığınacak yer ararlar." diyor. Önce onu temine çalışıyor. Eğer o sığınacağı yeri temin ederse, ondan sonra Müslümanların haberlerini dışarıdan izlemeye başlıyor. Dışarıda aleyhte faaliyete başlıyor. Ama içeride, hem Müslümanların malını mülkünü yediğini, hem de Müslümanları daha iyi vurduğunu düşünüyor. O yüzden Kuran'da çok geniş anlatılmıştır münafıklar, çok kapsamlı anlatılmıştır." (A9 TV, 23 Ocak, 2016)

Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur. Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsalardı, hızla oraya yönelip koşarlardı. (Tevbe Suresi, 56-57)


Münafık Sürekli Ayrıldığında Yaşayacağı Kirli Hayatın Planlarını Kurar



Münafıklar ikiyüzlülüğü ve sinsiliği hayat şekli haline getirmiş insanlardır. Müslümanların yanında, gizlice onların aleyhinde faaliyetler yaparak, hiçbir şey yokmuşçasına hayasız bir şekilde onlarla yaşamlarını sürdürürler. Müslümanların yüzlerine gülüp onların kendilerine sağladığı imkanlardan, güzel ve fedakar ahlaklarından, güvenilir ortamlarından, hoşgörülerinden, merhametlerinden kesintisiz olarak istifade ederken, aslında içten içe onlara olabilecek en fazla zararı verebilmenin planlarını kurarlar.

Küfürle olan işbirliklerinde, sürekli olarak bu amaçlarına ulaşabilmek için bilgi alışverişi yapar, istişareler yürütür, tuzaklar kurar ve yeni yeni planlar hazırlarlar. Tüm bunlar aynı zamanda da, 'münafığın küfürde başlayacağı yeni hayatının hazırlıkları' dır. Münafığın, öfke dolu olduğu Müslümanlardan istediği intikamı alıp, onlara maksimum zararı verebilmeyi başardıktan sonraki tek hedefi, 'küfürde kendine yeni bir hayat kurabilmek'tir. Hayalini kurduğu 'bu yeni hayatının özelliği ise, Allah'tan, Kuran'dan, Müslümanlardan uzak olacak olması' dır. İşte münafık küfürdeki dostlarıyla, dinsizliğin savunucularıyla, dinden uzak bir yaşam hayali kurmaktadır.

Müslümanlarla yaşadığı her gün, münafığın aklında hep bu planları vardır. Bunları düşünmeden geçirdiği bir gün bir gece olsa, içi rahat etmez. Planlarını ne kadar geliştirir ve ne kadar gerçeğe yaklaştırabilirse, hayat onun için o kadar daha anlamlı hale gelir. Münafık diliyle Müslümanlardan yana, ama kalbiyle ve hayalleriyle hep küfürden yanadır. Bu yüzden de hep küfürdeki hayatına hazırlık yapar.

Münafık hep, bir gün küfre gittiğinde, orada nasıl yaşayacağını düşünür. İslam'ın insan nefsini güzelleştiren disiplini onun hoşuna gitmez. Her gün namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek de münafığı sıkar (Kuran'daki tüm ibadetleri tenzih ederiz). O, bir gün tüm bunlardan kurtulacağı vaktin özlemi içindedir. Ayrıca münafık temiz olmak değil, pis yaşamak ister. Müslümanlar gibi temiz ve özenli olmak; örneğin her gün yıkanmak ona zor gelir. O, özgürlük sandığı şeytani hayatında, pislik ve rezillik içinde yaşamak ister. İstediği gibi uyuşturucu kullanmak, fuhuş yapmak, hırsızlık ya da ahlaksızlık yapmak; kötü ortamlarda, kötü insanlarla iç içe olmak ona daha cazip gelir. Küfrün karanlık dünyasında, o kokuşmuşluğu sonuna kadar yaşamak ister. İşte münafığın kafasında hep böyle karanlık bir dünyada yaşamanın hayalleri vardır.

Tüm bunların yanında asıl hayali ise 'en büyük olmak' tır. Enaniyet, kibir yapmak, sahip olduklarıyla insanlara tepeden bakmak, onlara üstünlük taslamak, en öne çıkmak. Ve kendince sözde 'dünyayı oturduğu yerden yönetebilmek'. Yine bunlar da münafığın büyük bir özlemle küfre gittiğinde yaşayacağını düşündüğü hayalleridir.

Kurduğu bir başka hayal de, 'küfrün şeytani dünyasında kirli maceralar yaşayabilmek'tir. Münafık hep karanlık ve şaibeli insanlarla görüşüp konuşmak, tehlikeli işler yapmak ister. Çünkü illegal olayların içine girmekten, maceradan, pislikten, tehlikeden, riskli işlerden çok hoşlanır. Maceraperesttir. Şeytani maceralar onun için vazgeçilmez tutkulardır. Örneğin dünyanın bir başka ucuna gider, sonra orada da yeni yeni alçaklıklar yapmaya çalışır. Ya da bir yerden kaçar, başka bir yerde yakalanır. Münafığın bütün ömrü böyle sürünerek, pislik içinde geçer. Ve bu karanlık ve kirli dünya onun özlemidir. Hep aradığı, hayallerini, planlarını kurduğu hayat işte budur.

'Müslümanca, dürüst bir hayat yaşamak' ona çok 'sıkıcı ve anormal' gelir. 'Belalı, tehlikeli, kirli bir hayat' ise münafığın çok hoşuna gider. Bu yüzdendir ki, küfürde sürekli yeni dostlar, yeni çevreler edinmeye çalışır. Onlara kendini beğendirebilmek için kendince yağcılık yapıp gönüllerini hoş tutmaya gayret eder. Bir gün kesin olarak yanlarına gideceğinden emin olduğu için, şirin görünerek onları el altında tutmanın yollarını arar. İleride ayrılmaya karar verdiği gün, yanlarına gidip de "Merhaba, ben artık onlarla görüşmüyorum" dediğinde, sıcak bağlantı kurabilmesi için gerekli olan her şeyi hazırda tutmuş olur.

İşte münafık sürekli olarak, bir an önce Müslümanların yanından uzaklaşıp küfrün yanına gitme özlemiyle yaşar. Ancak onların yanına gidebildiğinde ferahlayacağını ve mutlu olacağını düşünür. Orada artık sadece şeytan ile baş başa kalacağı ve dinin gerektirdiği tüm ibadetleri terk edeceği için, kendince bir 'rahatlık bulacağına' inanır. Nur gibi Müslümanlar arasında iken, böylesine karanlık ve kirli bir dünyanın hayallerini kurarak yaşaması, münafığın gerçek yüzünü açıkça ortaya koyar.

Münafığın bir diğer hayali ise, 'küfrün yanına gittiğinde, oradan da Müslümanlara karşı mücadelesine devam edebilmek' tir. Küfrün imkanlarını kullanarak, Müslümanlar aleyhinde yapacağı faaliyetlerinde başarılı olabileceğini düşünmek münafığı rahatlatır. Çünkü ayrılmayıp Müslümanlarla kalmasının önemli bir sebebi, 'onlara içten zarar verebilmek, yavaş yavaş onları küfre karşı güçsüz hale getirebilmek 'tir. Bu sinsi faaliyetlerini bırakmamak için ayrılmak istemeyen münafık, bunları küfrün yanında da sürdürebileceğini düşündüğünde rahatlar.

Münafık bu ahmakça hayallerinin gerçekleşebileceğine kesin olarak inanır. Çünkü münafıklar (Allah'ı tenzih ederiz), Allah'ın kurduğu düzenin bir gün mutlaka yenileceğini düşünürler. Müslümanları zayıf ve güçsüz görürler. Dolayısıyla da er ya da geç küfrün mutlaka galip geleceğine inanırlar. Münafıkta bu inanç, Müslümanların İslam ahlakının hakimiyetini beklemeleri gibi, çok derin bir istek, çok tutkulu bir arzudur. Şeytan tarafının galip geleceğine şiddetle inanır, bu yüzden de hiçbir zaman için Allah'a, İslam'a ve Müslümanlara güvenmezler. Ve onların mutlaka mağlup olacağı beklentisi içinde olurlar.

Oysaki münafıkların bu hayalleri ancak bir aldatmacadan ibarettir. Küfrün ve şeytanın sistemi, yerle bir olmaya mahkum olarak yaratılmıştır. Şeytanı da, küfrü de, münafıkları da yaratan Allah'tır. Ve Allah dilediği an onları helak etmeye de Kadir'dir. Allah yalnızca onlara belirli bir süre tanımaktadır. Bu süreyi kendi aleyhlerinde kullandıkları takdirde, dünyada da ahirette de onları acı bir azap beklemektedir.

Bir Kuran ayetinde "... Allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez." (Nisa Suresi, 141) şeklinde buyurulmuştur. Allah böyle vadetmiştir ve Allah vadinden asla dönmeyendir.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü