Harun Yahya

Hücre Zarındaki Tasarımın Çok Hücrelilik Açısından Önemi



Hücre, Yapışması Gereken Hücreyi Nasıl Seçer?



Tipik bir hücrenin yüzeyi, düz değil pürüzlüdür. Çoğu hücre, yüzeylerindeki filopod olarak adlandırılan mikro-çıkıntılar yoluyla birbirlerine temas ederler. Bunların uzunluğu çoğu zaman 0,1 mikron kadardır ve bir mikron karelik alanın yüzde biri kadarını kaplarlar. Bu mikro-çıkıntıları insanın parmakları gibi kullanan hücre, bulunduğu ortamı keşfeder ve yakın çevresindeki diğer hücrelerin yüzeylerini "hisseder".




flamingo



Tipik çift katlı zar… çok hücreli yaşam için bir biyosfer (canlıların yaşadığı tabaka) oluşturma görevini yerine getirmek için kusursuzca tasarlanmıştır. Michael Denton





Bir başka hücreye yapışma, mikro-çıkıntıların üzerinde bulunan özel moleküller sayesinde gerçekleşir. Çiftler halindeki yapışma molekülleri, birbirlerini tamamlayan yüzeyleriyle bağlanırlar. Proteinlerin, maddeleri tanımak için kullandıkları anahtar-kilit tanıma prensibini uygularlar. İki yapışma molekülü arasındaki bağa "yakınlık" (affinity) bağı denir. İki hücre arasındaki her yakınlık bağının kuvveti, iki yapışkan molekülü birbirine bağlayan çeşitli zayıf kimyasal bağların toplamından oluşur.

Hücrelerin dış yüzeyleri negatif yüklüdür, bu nedenle hücreler birbirlerini elektrostatik olarak iterler. Bu koşullar altında hücrelerin birbirine temas etmesi imkansız gibi görünür. Ancak hücre zarının özel yapısı sayesinde hücreler birbirine temas etme imkanı bulur. Hücre zarındaki bu mikro-çıkıntılarda, temas alanının azalmasıyla birlikte, buradaki itici gücün etkisi de azalır ve artık engelleyici olmaktan çıkar.

Mikro-çıkıntılar yoluyla hücrelerin yapışması, hücrenin yön bulmasında da önemli rol oynar. Örneğin gelişmekte olan embriyo bedeninde göç eden hücreler, yollarını bu mekanizma sayesinde bulurlar. Bu hücreler görevlendirildikleri yere ulaşana kadar bir dizi hücreye sırasıyla yapışırlar; böylece diğer hücreleri iterek yollarını açmış olurlar. Doğru temas gerçekleşene kadar birçok yöne bu çıkıntılarını uzatmaya devam ederler. Eğer hücre bu çıkıntıları uzatma imkanına sahip olmasaydı, karanlıkta bir kişinin ellerini kullanmadan yön bulmaya çalışması gibi hücrenin yön bulması da imkansız olacaktı. Ancak Allah burada da ilmindeki zenginliği, yarattığı varlıklardaki mükemmelliği bir kez daha göstermektedir.




 


filopod

A. Elektron mikrografiği ile görüntülenmiş bir fibroplast
1. Filopod
2. Kuyruk




Hücrelerin birbirine yapışması, yön bulmaları filopod denen mikro-çıkıntılar sayesinde olur. Bir hücrenin bir başka hücreyi tanıması, ona yapışmak üzere seçim yapabilmesi mucizevi bir olaydır. Örneğin bir böbrek hücresi böbrek oluşturmak üzere diğer böbrek hücreleri ile biraraya gelmek, birbirine yapışmak durumundadır. Ancak bir böbrek hücresi hiçbir zaman gidip de kan hücresine ya da karaciğer hücresine yapışmaz. Peki gözü beyni olmayan bu küçük yapı kiminle biraraya gelirse böbrek olacağını nereden bilmekte, dahası böbrek gibi hayati bir organın parçası olma bilincine nereden sahip olmaktadır? Allah'ın hücrede tecelli eden ilmindeki bu detaylar, binlerce cilt kitapta da anlatılsa bitmeyecektir.





Hücreler arası yakınlık bağının kurulabilmesi için, yapışma moleküllerinin birbirini tamamlayan iki yüzeyi arasındaki mesafenin bir nanometreden az olması ve aynı hizada olmaları gerekir. Bu şartların gerçekleşmesi son derece zordur. Ancak hücre zarındaki yakınlık bağları gerektiği kadar yakınlaşamasa da yapışma gerçekleşebilir. Bunu mümkün kılan bağlar arasındaki güçtür. Bu bağlar ortalama 40 nanogram ağırlığı (Bir gram 1 milyar nanogramdır.) kaldırmaya yetecek güçtedir. Eğer hücreler arası yakınlık bağları bu derece kuvvetli olmasalardı, hücrenin bir başka hücreye yapışması son derece zorlaşacaktı.

Pek çok hücre tek bir çıkıntı yoluyla çevresindeki hücrelerle bağlantı kurabilir; iki yakınlık bağı sayesinde de kalıcı bir bağ oluşturabilir. Bu yapışma sisteminde yakınlık bağlarının kuvveti birkaç kat daha zayıf olsaydı, hücrenin hücreye bağlanması mümkün olmazdı. Ayrıca proteinler kararlı olmaz ya da enzimler ilgili maddelere bağlanamazdı. Bu yaşamsal faailiyetler açıısndan son derece önemlidir. Bu bağların daha kuvvetli olması durumunda ise, bağ oluştuktan sonra hücrelerin birbirlerinden ayrılmaları çok zor olurdu. Görüldüğü gibi hücrenin bir başka hücreye yapışabilmesi için son derece hassas bir denge söz konusudur. Bu dengenin tesadüf eseri tam olması gerektiği şekilde olması ise imkansızdır.




bahçede çocuk köpek
 


 



…  Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.
(Yunus Suresi, 61)





Hücrenin Hayati Yeteneklerinden Bir Diğeri: Emekleme



Hücrelerin hayati özelliklerinden bir diğeri de "emekleme" yetenekleridir. Eğer hücreler emekleyemeseydi, canlılık için yaşam mümkün olmazdı. Emekleme sırasında hücre lamellae adında pervane benzeri uzantılar çıkartır. Bunlar alttaki yüzey ile geçici şekilde bağlantı sağlar ve ileri doğru kayarak hücrenin gövdesini arkalarından sürüklerler. Bu süreç hücrenin şeklinin sürekli değişmesi ile mümkün olur. Bu da hücrenin içindeki malzemenin (sitoplazma) dışarı uzayan çıkıntılara dönüşebileceği şekilde oldukça ağdalı ve yapışkan bir madde özelliğine sahip olmasını gerektirir. Fakat hücrenin içi, aynı zamanda sert bir yapı iskelesi oluşturacak gibi sağlam yapısal unsurlara da sahip olmalıdır.

Açıkça görünmektedir ki, hücrenin emekleme yeteneği belli koşulların sağlanmasına bağlıdır. Sitoplazma, yapısı değişebilecek ve kenarlarından uzayacak şekilde tam olması gereken akışkanlıkta olmalıdır. Eğer sitoplazma fazla koyu olursa, hücre içeriği hareketsiz kalırdı. Ayrıca hücrenin yapışabilmesi için daha evvel de belirttiğimiz gibi zayıf kimyasal bağların yeterli kuvvette olması gerekir. Bu bağları koparabilmesi de hücre sitoplazmasının yeterli çekim kuvvetini üretebilmesine bağlıdır. Görüldüğü gibi hücrenin hareketi hassas dengelere bağlıdır. Bu değerler -çekim kuvveti, kimyasal bağların kuvveti, akışkanlık derecesi- olduklarından biraz daha farklı olsalardı, hücrenin emeklemesi, ne olursa olsun mümkün olmazdı.71 Burada unutulmaması gereken; hücrenin emekleme yeteneğinin vücudun tüm gelişme aşamalarında hayati bir rol oynadığıdır.




 


hücre

1. 0 dakika
2. 8 dakika
3. 20 dakika
4. 28 dakika
5. 34 dakika




Yukarıdaki mikro-grafiklerde bir fibroplast hücresinin cam üzerindeki hareketi görülmektedir. Şu an bu kitabı okuyabiliyor olmanızın sebeplerinden biri, hücrelerinizdeki bu emekleme yeteneğidir.

Eğer hücreleriniz belirli hedeflere doğru hareket edemeselerdi, hücrelerin bir organı birleştirmek üzere biraraya gelmeleri mümkün olmaz, dolayısıyla yaşamak imkansız olurdu. Hücrelerin emekleyebilmesini sağlayan hücre içindeki sıvının yoğunluğu, hücre zarının esnekliği gibi pek çok detay çok yönlü olarak yaratılmıştır. Bir parçanın hem kendi içinde kompleks bir yapısının olması, hem de bir bütünü oluşturmak üzere var edilmiş olması buradaki mükemmelliği kat kat artırmaktadır. Bu, derin düşünebilen kimseler için, Allah'ın detaylarda tecelli eden ilminden bir örnektir.





Değinilmesi gereken bir başka yön de hücre emeklemesinin ve yapışmasının aynı zamanda hücrenin boyutlarına bağlı olmasıdır. Eğer hücrelerin boyutu olduklarından on kat daha küçük olsaydı, bu durumda emekleme imkansız olacaktı. Çünkü hücre içindeki sistemlerin, hücreden bin kat kadar küçük bir hacme paketlenmesi çok zor olurdu. Ayrıca hücrenin yüzey alanı yüz kat kadar az olacağı için, hücre yüzeyindeki yapışma moleküllerinin sayısı azalırdı. Aynı zamanda bu kadar küçük hücrelerin yollarını hissedebilmeleri için kompleks çıkıntılar oluşturması da son derece zor olurdu. Böyle bir durumda hücrenin hayati özellikleri olan yapışma ve emekleme yeteneklerine sahip olması mümkün olmazdı.

Connecticut Üniversitesi'nde Moleküler ve Hücre Biyolojisi bölümünden Dr. Juliet Lee, Nature dergisinin 22 Temmuz sayısında yayınladığı çalışmalarının ardından hücrenin hareket kabiliyeti ile ilgili şunları ifade etmiştir:

Çoğu insan birçok hücrenin sabit olmadığının farkında değil, ama hücreler bir yerden bir başka yere gidebiliyorlar... Eğer hücreler hareket edemeseydi, hiçbirimiz var olmazdık. Embriyolar gelişmezdi, yaralar hiçbir zaman iyileşmezdi... Hücreler gerildiğinde, -ileri giderlerken arkaları takıldığında gerilmeleri gibi-, kalsiyum kanalları daha fazla kalsiyum iyonunu içine almak için iki yandan açılır. Bu hücrenin hareketliliğini artırır ki, arka kısım takıldığı yerden çekilir ve yeniden ileriye hareket edebilir... hücrelerin kalsiyum uyarılarını göstermelerini önlediğimizde, hücrelerin takıldıklarını, böylece ileri hareket için gerekli olan arka kısımlarını artık çekemediklerini bulduk... Hücrenin arkası geri gider gitmez, gerilme serbest bırakılır, kalsiyum kanalları kapanır ve kalsiyum düzeyi yeniden düşer.72




hücre



Şu anda bedeninizi oluşturan yaklaşık 100 trilyon hücre, yumurta hücresi ile sperm hücresinin birleşimiyle ortaya çıkan, tek bir hücreden çoğalarak meydana gelmiştir. Tek hücreden başlayarak, mükemmel bir sistemle çalışan bedeninizin inşa edilmesi Allah'ın yaratış harikalarından biridir. İnsan bedeni bugün parçalarının dahi taklidi mümkün olmayan mükemmellikte kompleks bir yapıya sahiptir.





Çoğu insan birçok hücrenin sabit olmadığının farkında değil, ama hücreler bir yerden bir başka yere gidebiliyorlar... Eğer hücreler hareket edemeseydi, hiçbirimiz var olmazdık. Embriyolar gelişmezdi, yaralar hiçbir zaman iyileşmezdi... Hücreler gerildiğinde, -ileri giderlerken arkaları takıldığında gerilmeleri gibi-, kalsiyum kanalları daha fazla kalsiyum iyonunu içine almak için iki yandan açılır. Bu hücrenin hareketliliğini artırır ki, arka kısım takıldığı yerden çekilir ve yeniden ileriye hareket edebilir... hücrelerin kalsiyum uyarılarını göstermelerini önlediğimizde, hücrelerin takıldıklarını, böylece ileri hareket için gerekli olan arka kısımlarını artık çekemediklerini bulduk... Hücrenin arkası geri gider gitmez, gerilme serbest bırakılır, kalsiyum kanalları kapanır ve kalsiyum düzeyi yeniden düşer.72

Canlı hücrenin sadece biyo-polimer yapısının değil, işletim programının da dünya üzerinde ilkel bir çorbadan tesadüf eseri oluşabileceği (iddiası), açıkça ileri derecede saçmalıktır. 73

 


Dipnotlar



71. Michael J. Denton, Nature's Destiny, The Free Press, New York, 1998, s. 221.

72. http://www.unc.edu/news/newsserv/research/jul99/jacobson072199.htm

73. Fred Hoyle, "The Big Bang in Astronomy", New Scientist, vol. 9, 1981, ss. 521, 527.

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü