Harun Yahya

Elektrik Akımı Üreten Hücreler: Nöronlar



Vücudumuzu saran sinirler 'nöron' adı verilen yüzlerce, kimi zaman binlerce sinir hücresinden oluşurlar. Bir nöronun ortalama genişliği 10 mikrondur.4(Bir mikron milimetrenin binde birine eşittir.) Bir insan beyninin içindeki 100 milyar nöronu, tek bir çizgi halinde yanyana getirebilseydik; 10 mikron genişliğindeki ve çıplak gözle görülemeyen bu çizginin uzunluğu tam 100 kilometre olurdu. Nöronların küçüklüğünü şöyle bir örnekle de gözümüzde canlandırabiliriz: Bir nokta işaretine 50 tane,5 bir iğne başına ise 30.000 tane nöron sığdırabilirsiniz 6




bilgisayar, ağ




Nöronların tasarımı, vücuttaki uyarıları taşımak üzere hazırlanmıştır. Nöronların çoğunun görevi komşu nöronlardan sinyaller almak, daha sonra bunları bir başka nörona ya da hedef hücreye iletmektir. Nöronlar bir saniyede binlerce kez bu işlemi yaparak birbirleriyle haberleşebilirler.

Bir nöron, duruma göre kapatılıp açılan bir elektrik prizine benzetilebilir. Tek başına bir nöron, sinir sisteminin birbiriyle bağlantılı elektrik devrelerinin içinde sadece çok küçük bir parçadır. Ancak bu küçük devreler olmadan canlılıktan söz etmek mümkün değildir. Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü’nde profesör olan Werner Gitt bu küçük alana sığdırılmış dev kompleksi şöyle tarif etmektedir:

Eğer her nöronu tek bir iğne başı ile temsil ederek, sinir sistemini bir elektrik devresiyle anlatmak mümkün olsaydı, böyle bir devre şeması için birkaç km2’lik bir alan gerekecekti... Tüm dünyayı saran telefon ağından birkaç yüz kat daha kompleks olacaktı.7

Yukarıdaki alıntıda da vurgulandığı gibi, sinir sistemi çok kompleks bir şebeke gibi çalışır. Vücudumuzdaki bu kompleks bilgi ağının işleyişi ise, nöronların kusursuzca görevlerini yerine getirmelerine bağlıdır. Nöronların bir yönden diğer yöne gerçekleşen, ritmik ve koordine hareketi ile her organ, kas, eklem, sistem ve hücre vücudumuzdaki görevlerini bizim talimatlarımıza, takibimize ihtiyaç duymadan gerçekleştirir. Ayrıca vücudumuzda her gün milyonlarca hücre ölmesine rağmen, bunlar vücut dengesini bozmadan ve hiçbir aksamaya neden olmadan vücuttan atılırlar. Bu arada yine mükemmel bir sistemle ölenlerin yerini yenileri alır. Bunda da zamanlama ve ölçü açısından hiçbir kusur olmaz. Bizim ise bu faaliyetler üzerinde hiçbir kontrolümüz yoktur ve bunların herhangi birinde bir kesinti meydana gelmediği sürece, sağlıklı olarak yaşamaya devam ederiz.




teknoloji, elektrikli aletler




Mutfağınızda yalın ayak dolaşırken, ayak parmağınıza bir cam parçasının battığını varsayalım. Camın batması ile beyninizin acıyı algılaması arasında sadece saniyenin binde birkaçı kadar bir zaman farkı vardır. Bu süre o kadar küçüktür ki, farkına varmanız mümkün değildir. Fark edemediğiniz bu süre içinde, ayak parmağınızdan beyninize mesaj iletilmiş olur. İşte bu hızlı ve kusursuz iletişim, ‘nöronlar’ tarafından gerçekleştirilir. Böylece siz de ayağınız daha fazla kesilmeden, ayağınızı yerden çekersiniz. Böyle bir sistemin kendiliğinden tesadüf eseri oluşması, hiç şüphesiz ihtimal dışıdır. Ancak evrim teorisini körü körüne savunan bir kısım çevreler vücudumuzdaki bu mükemmel düzenin kaynağını tesadüflerle açıklamaya çalışırlar. Bu iddiaların anlamsızlığını şöyle bir örnekle açıklayabiliriz:

Çevremizdeki elektrikli aletlere bir bakalım: Her biri belirli bir amaç doğrultusunda dizayn edilmiştir. Plastik ve elektronik aksamı, düğmeleri, kablosu ve diğer parçalarıyla birlikte hayatımızı kolaylaştırmak için özel olarak tasarlanmışlardır. Tek bir saç kurutma makinesi için dahi geri planda onlarca kişi çalışmış, çeşitli tesislerden, çok sayıda bilim dallarından, uzman kişilerin fikirlerinden ve çizdikleri tasarımlardan faydalanılmıştır. Sonucunda ortaya kullanımı kolay, işlevsel bir alet çıkmıştır. Akıl ve mantık sahibi hiç kimse böyle bir cihazın tesadüf eseri oluşabileceğini öne sürmez. Vücudumuz ise herhangi bir elektrikli aletten çok daha kompleks bir elektriksel sisteme sahiptir. Bu nedenle, insan vücudundaki bu olağanüstü tasarımın tesadüf eseri olduğunu iddia etmek çok daha imkansızdır.




acı algılama, ayak

1. Deri
2. Meissner cisimcikleri
3. Akson
4. Ranvier düğümü
5. Schwann hücresi
6. Sinir uyarısının yönü
7. Sinir uyarısının yönü

8. Hücre gövdesi
9. Omurilik kesiti
10. Omurilik
11. Duyu korteksi
12. Beyin
13. Talamus




Ayağınıza bir cismin batması ile, beyninizin acıyı algılaması arasında sadece saniyenin binde birkaçı kadar bir zaman farkı vardır. Fark edemediğiniz bu kısa süre içinde, ayak parmağınızdan beyninize mesaj iletilmiş olur. Böylece siz de ayağınızı, daha fazla zarar görmeden yerden çekersiniz.





Sinyal Taşımak İçin Özel Bir Tasarıma Sahip Nöronlar






zaman, saniye



Saniyenin Binde Birine Sığdırılmış İşlemler






Gördüğümüz, duyduğumuz ve dokunduğumuz herşey, beyin ve vücut arasındaki sinir hücreleri yolu ile hareket eden elektrik sinyallerine dönüşür. Ciltlerce kitapta anlatılan bu işlemler, Yüce Rabbimiz’in ilmi ile, saniyenin binde birinden daha küçük zaman aralıklarında olup biter.





Tüm nöronlar; bir çekirdek, elektrik sinyalleri taşıyan ‘dendrit’ adı verilen kısa lifler ve sinyalleri uzağa taşıyan ‘akson’ adı verilen uzun bir lif içerir. İplik kadar ince olabilen sinir hücresi, yaklaşık 1 metre uzunluktadır. Bazen mesajlar, sinirler boyunca çok daha uzun mesafeler kat etmek zorunda kalır.8

Bir nöron gövdesini, ileri teknolojiye sahip bir telefon santraline benzetmek mümkündür. Ancak bu hücresel telefon santrali 0.004 ile 0.1 milimetre arasında değişen boyutlarıyla ve geniş çaplı iletişim mekanizmalarıyla günümüz dünyasında eşi olmayan bir tesistir. Nöronlarda diğer hücrelerden farklı olarak dendrit ve aksonlar yer alır. Akson ve dendritler de sözü edilen muazzam tesisin diğerleriyle iletişimini sağlayan haberleşme hatlarını meydana getirirler. Dendritler mesaj alırken, aksonlar mesaj gönderirler.

Bir nöronun uyarı göndermesi saniyenin binde biri kadar kısa bir süre içinde gerçekleşir. Bu nedenle bir nöronun saniyede 1.000 sinir uyarısı göndermesi mümkündür. Fakat genel olarak saniyede 300-400 kadar uyarı gerçekleşir.9 En büyük ve kalın sinir lifleri, elektriği saniyede 150 metre hızla iletirken, en ince olanlar saniyede 90 metre hızla iletir.10 Bir nöronun içinde bilginin bozulmadan taşınması ve gerekli yerlere iletilmesi son derece şaşırtıcı bir durumdur. Ancak söz konusu olayların gerçekleşme sürati en az bunlar kadar hayret verici bir olaydır. Bir an için vücudumuzdaki tüm kompleks sistemlerin var olduğunu, ancak sinir hücrelerimizdeki bilgi iletiminin daha yavaş olduğunu düşünelim:

Baktığınız manzaranın güzelliğini, yediğiniz yemeğin tadını, dokunduğunuz yerin parmağınızı yakacak kadar sıcak olduğunu saatler sonra algıladığınızı ya da size sorulan bir soruyu anlayıp cevap vermenizin onlarca dakika sürdüğünü... Karşıdan karşıya geçmek, araba kullanmak, çatalınızı ağzınıza götürmek, beğendiğiniz bir kıyafet hakkında yorum yapmak ve daha sayfalarca örneklendirebileceğimiz sayısız davranış ve düşünce, yaşantınızda ciddi boyutlarda uyumsuzluğa, hatta hayatınızı tehlikeye atacak durumlara dönüşebilirdi. Zamanlamanın algıladığımız olay ve konuşmalarla uymaması, bizim için hayatı yaşanmaz bir hale getirebilirdi. Üstelik burada sadece istemli olarak yaptığımız davranışları dikkate aldık. Bir de vücudumuzun kalp atışı gibi irademiz dışındaki faaliyetleri vardır ki, bunlarla ilgili sinyallerin yavaşlaması hayati sonuçlar doğurabilirdi. Ancak Rahman ve Rahim olan Rabbimiz’in nimetiyle, insan vücudunda herşey olması gerektiği gibidir. Bir Kuran ayetinde Allah’ın herşeyi bir ölçüyle yarattığı şöyle haber verilmektedir:

Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O’nun Katında herşey bir miktar (ölçü) iledir. (Ra’d Suresi, 8)

Vücudumuzu Kuşatan Kablolar: Dendrit Ve Aksonlar






aksonlar, sinyalleşme




Dendritler çok sayıda kısa uzantıdan oluşurlar ve hücrenin kökleri gibidirler. Dallanmış yapıdaki dendritler, diğer nöronlardan gelen haberlerin alınması ve hücrenin gövdesine iletilmesinde görev alırlar. Diğer bir deyişle dendritler elektrik kabloları gibi hücreye giren sinyalleri iletmek için hizmet verirler. Her bir nöron, sinyalleri hücreye taşıyan 100.000 kadar dallanan dendrite sahiptir.11

Beynin ve omuriliğin dışındaki aksonlar ise genellikle beyne duyu alıcılarından bilgi getiren ya da kaslara, salgı bezlerine ve iç organlara emirler taşıyan kablolar gibidirler. Aksonlar hücrenin gövdesinden çıkan, uzun, çoğunlukla tek bir uzantıdan oluşan, uyarıların gönderildiği ince liflerdir. Aksonlar yaklaşık 20 mikron (milimetrenin binde biri) çapındaki genişlikleri ile bir saç telinden daha incedirler; boyları ise bir metreye kadar uzayabilir.12

Aksonların çarpıcı bir diğer özelliği ise, tek bir aksonun 10.000 kadar terminale (uç kısım) ayrılabilmesidir. Böylece her bir terminal, farklı bir nöron ile bağlanabilir ve aynı anda birden fazla bölgenin uyarılmasını sağlayabilir. Her bir nöron binden fazla nörondan sinyal alabildiği için, tek bir nöron aynı anda birkaç milyon farklı bilgiyi taşıyabilir.13 Bu muazzam bir rakamdır. Bu özellik birden fazla kas lifinin hareket ettirilmesinin gerektiği durumlarda çok önemli bir rol oynar. Bu yapılarıyla sinir hücreleri uzun zincirlerden oluşan, yoğun bir şebeke gibidir. Bir an için sinirlerin böyle bir yapısının olmadığını düşünelim. Bu durumda her uyarının sıra ile iletilmesi gerekecek, bu da vücuttaki hızlı ve kompleks sinyalleşme sistemini alt üst edecekti.

Dendritlerin ucundaki akson terminallerini prizlere takılan fişlere benzetebiliriz. Böylece tıpkı prizden fişe elektrik akımının devam etmesi gibi, iki sinir hücresi arasındaki elektrik sinyali de devam eder. Aksonların ucundaki bu bağlantı noktaları diğer hücre üzerindeki alıcıya bağlanır ve hücreler arası bilginin geçişini sağlarlar. Aksonlar, sinir sisteminin farklı noktaları arasındaki iletişimi sağlamaları açısından, bir elektrik devresindeki, çeşitli noktaları birbirine bağlayan tellere de benzetilebilir.

Bu özelliklerin her biri vücudumuzdaki iletişim ve koordinasyon açısından vazgeçilmez öneme sahiptir. Varlığımız ve sağlıklı bir yaşam sürmemiz tüm bu detayların kusursuzca çalışmasına bağlıdır. Bu detayların vücudumuzda yaratılmış olma amaçlarından biri, Rabbimiz’in ilim ve sanatını sergilemektir. Bize düşen sorumluluk ise Rabbimiz’in büyüklüğünü, üzerimizdeki rahmetini gereği gibi takdir ederek şükretmektir.

... Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazl sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar. İşte bu, sizin Rabbiniz Allah’tır; herşeyin Yaratıcısı’dır; O’ndan başka İlah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz? (Mü’min Suresi, 61-62)

Bilginin İşlenmesinde Sinapsların Rolü



Sinapslar, iki nöronun akson terminallerinin uçlarındaki boşluklardır. İki nöron arasındaki iletişim, ‘sinaps’ denilen bu bağlantı noktalarında kurulur. Nasıl bir telefon santrali sayesinde aynı anda, çok sayıda insan birbirleriyle konuşabilirse; benzer bir şekilde bir nöron da sinapsları kanalıyla çok sayıda nöronla aynı anda haberleşebilir. Her bir nöronda 10.000 civarında sinaps vardır.14 Bu, bir nöronun aynı anda 10.000 ayrı sinir hücresi ile bağlantı kurabileceği anlamına gelmektir. Dünyada tek bir telefon şebekesi üzerinden aynı anda yüz milyonlarca telefon görüşmesi yapılacağını farz etsek dahi, beynin kapasitesi bu kapasitenin çok üzerindedir: İnsan beyni, içindeki sinapslar aracılığıyla bir katrilyon (1.000.000.000.000.000) haberleşme yapabilir.15 Bir kişinin 10 hatlı bir telefon santralinde çalıştığında ne kadar zorlandığını düşünecek olursak, tek bir sinir hücresinin 10 bin bağlantıyı eş zamanlı gerçekleştirmesinin ne kadar olağanüstü bir yaratılış örneği olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Nöronlar gelen sinyalleri toplar, mesajın kuvvetine göre iletilmesine karar verir ve bir başka nörona geçişini sağlarlar.16 Nöronların birbirine bağlantı noktaları olan sinapslar, iletilen sinyallerin dağılma yönünü saptayarak bu iletişimin kontrolünü sağlarlar.17 Sinir sisteminin çeşitli bölgelerinden gelen tetikleyici (harekete geçiren) ya da engelleyici (hareketi durduran) sinyaller, sinapsları bazen iletime açarak bazen de kapatarak bu kontrolü sağlarlar. Böylece sinapslar zayıf sinyalleri durdururken, kuvvetlilerin geçişine izin verirler.




sinaps, iletim

1. Akson terminal lifi
2. Sinir iplikçikleri
3. Hücre zarı
4. Mikrotübüller

5.Sinaptik kesecikler
6. Alıcı bölgeler
7. Sinaptik yumru
8. Mitokondri

9. Nörotransmitter moleküller
10. Sinaptik aralık
11. Hücre zarı kanalları




Dendritlerin ucundaki akson terminallerini prizlere takılan fişlere benzetebiliriz. Böylece tıpkı prizden fişe elektrik akımının devam etmesi gibi, iki sinir hücresi arasındaki elektrik sinyali de devam eder.

Vücudumuzun Elektrik Sigortaları: Sinapslar



Sinir hücreleri, vücudumuzun elektrik sisteminin -beyin, omurilik ve sinirler- hasar görmesini ya da yanmasını engelleyen, ‘sinaps’ adı verilen özel elektrik sigortalarıyla birbirlerine bağlanmışlardır. Vücudumuzun fizyolojik işlevlerinin %95’inden fazlası otomatik olarak yürütülür. Biz midemize, karaciğerimize, böbreklerimize, akciğerlerimize işlevlerini sürdürmelerini söylemeyiz; ya da kalbimize düzenli olarak atması için emirler vermeyiz. İnsanın elektrik sistemi, çok sayıda işlemi yürüttüğü için sistemin korunması şarttır ve Allah’ın rahmetiyle çok sayıda küçük elektrik sigortası tarafından bu koruma vücudumuzda kusursuzca çalışmaktadır.





Aynı zamanda zayıf sinyallerden bazılarını seçip büyüterek sinyalleri tek bir yöne değil, çeşitli yönlere göndererek seçici bir faaliyet de gösterirler. Nöronların, sinyalleri toplaması ve bunların geçişine karar vermesinin, insana ait akıl ve bilinç gerektiren bir yapı olması beklenir. Ancak bunu yapanlar sadece çok özel düzenlenmiş bir grup moleküldür. Ne düşünme yetenekleri, ne gözleri, ne algılamaya yarayacak organları ne de bunların benzeri bir başka mekanizmaları vardır. Bir molekül grubunun, böylesine hayati öneme sahip sorumlulukları kusursuzca yerine getirmesi, Allah’ın canlılar üzerindeki denetiminin, sonsuz hakimiyetinin bir göstergesidir. Onlara bu kusursuz işlemleri yaptıran, alemlerin Rabbi olan Allah’tır:

‘Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)’ (Hud Suresi, 56)

Sinapslar Ve Kesintisiz Elektrik Akımı



İki sinir hücresinin birleşme noktalarındaki, “sinaps” denilen boşluklar, ancak binlerce kez büyütülerek görülebilecek kadar küçüktür. Oysa iki hücre arasındaki bu boşluk, bir hücreden ötekine elektrik uyarısının sıçramasını önleyecek kadar geniştir. Sinir sisteminde milyarlarca nöron olmasına rağmen, bunlar hiçbir şekilde birbirlerine değmezler. Dolayısıyla sinapslar vücudun elektrik sistemi açısından aşılması gereken birer engeldir. Ancak bu kopukluklara rağmen, vücudumuzdaki sinir ağında hiçbir kesinti yaşanmaz. Çünkü nöronlar boyunca elektriksel olarak iletilen sinyaller, nöronlar arasındaki bu boşluklarda kimyasal olarak devam ederler.

Saatte 390 kilometre hızla hareket eden bir sinyalin -elektrik akımının- aksonun ucuna ulaştığını düşünelim.18 Bu uyarı dalgası nereye gidecektir? Sinaps denilen bu boşluğu nasıl aşıp yoluna devam edecektir? Bir sinyal bu boşlukta elektriksel özelliğini yitirdikten sonra, diğer nöronda elektriksel bir sinyal olarak nasıl devam edecektir? Bu durum, bir bakıma araba kullanırken bir nehirle karşılaşmaya benzer. Bu noktada aracı değiştirmek gerekir. Tıpkı sizin arabadan inip nehri tekne ile geçmeniz gibi, elektrik sinyali de yoluna bir başka şekilde -kimyasal iletişimle- devam eder. Elektrik sinyalleri yolculuklarını sinapslardaki bu kimyasal iletişim sayesinde, kesintiye uğramadan gerçekleştirirler.

Bir uyarı, akson terminaline ulaştığında iki nöron arasındaki küçük sinaps aralığını atlayan ve komşu nöronun dendritlerindeki alıcı sinirlerini harekete geçirecek kimyasallar taşıyan bir mesaj paketi ortaya çıkarır. ‘Nörotransmitter’ olarak bilinen bu haberci moleküller, iki hücre arasındaki boşluğu geçerek, bir milisaniyeden daha az bir sürede ikinci nöronu harekete geçirirler.19 Nörotransmitterler, sinir hücresinin gövdesinde üretilir, akson boyunca taşınır ve akson terminallerinde minik kabarcıklar içinde depolanırlar. Her kabarcık içinde yaklaşık olarak 5.000 haberci molekül bulunur.20 Bu kimyasallar uyarıcı ya da engelleyici sinyaller olarak çalışırlar. Diğer bir deyişle nöronları ya bir elektrik uyarısı üretmeye sevk ederler ya da üretilen uyarıyı engellerler.21




sinaps, nöron

A. Elektriksel sinaps
B. Kimyasal sinaps
1. Nöron
2. Uyarının yönü

3. Sinaps
4. Mitokondri
5. Sinaptik boşluk
6. Hücreler arası bağlantı boşluğu

7. Sinaptik kesecik
8. Açık alıcı
9. Nörotransmitter
10. Na+ iyonları 11. Na+ kanalı




Sinyali ileten nöron -verici- ve alan nöron -alıcı, sinaps noktalarında karşı karşıya gelir. Belirli bir elektrik sinyali, verici sinir hücresinin akson terminalindeki habercileri harekete geçirir. Kimyasal habercilerle dolu kabarcıklar hücre zarı ile kaynaşır ve içindeki molekülleri sinaps boşluğuna bırakır. Haberciler taşıdıkları mesajı, nöronun zarı üzerindeki alıcılara iletirler. Farklı haberci moleküllerin bağlantı kurduğu alıcılar da farklıdır. Alıcı ve verici nöronlar arasındaki uyum da bilinçli yaratılışın açık bir göstergesidir.

Sağlıklı bir hayat sürmemiz için beynimizin içindeki bu sayısız bağlantının hiçbir eksik ya da hata olmaksızın kurulmuş olması gerekir. Bağlantılar arasındaki herhangi bir kopukluk ya da hata insan vücudunda sayısız hastalığa veya sakatlığa yol açabilir.

Elektrik sinyalleri, bir yerden bir yere mesaj taşıyarak sinir sistemi boyunca seyahat ederler. Sinir hücrelerinin arasında, elektrik sinyalinin devam etmek için atlamak zorunda olduğu, ‘sinaps’ denilen boşluklar vardır. Bazı elektrikli makinelerde elektrik sinyalleri bu küçük boşluktan bir kıvılcım olarak atlar. Vücuttaki elektrik sinyalleri de ‘nörotransmitter’ denilen kimyasal bir sinyalle bu boşluğu geçerler.





Son zamanlarda yapılan araştırmalar, her nöronun farklı kimyasal haberciler ürettiğini göstermektedir.22 Diğer bir deyişle her nöron, iletişimde kullanacağı habercileri üreten kimyasal bir tesis gibidir. Nörotransmitterlerin 100 kadar farklı çeşidi bulunur. Bazıları elektrik sinyallerinin tetiklenmesinde, bazıları elektrik sinyallerinin durdurulmasında, bir kısmı hızlandırma ya da yavaşlatmada, frekansı değiştirmeye, enerji depolamaya yarar. Her bir nöron bu çeşitlerin yalnız bir ya da birkaç farklı türünü salgılar. Bir nörotransmitter açığa çıktığında sinapsi geçer ve alıcı nöronun dış zarında bulunan reseptör, bir proteini harekete geçirir. Sinapslar bu noktada bu kimyasal habercilerin sinir hücreleri arasında taşındığı bir ekspres yol olarak düşünülebilir. Aralarındaki mesafe ortalama olarak 0.00003 milimetredir.23 Bu mesafe çok küçük olmasına karşın yine de elektrik sinyalinin aşması gereken bir boşluktur.

Salgılanan nörotransmitter miktarı, gerçekte hedef dendrit ile bağlanması gerekenden çok daha fazladır. Ancak buradaki fazlalık da vücudumuzun her detayında olduğu gibi, hikmetli bir yaratılış örneğidir. Sinapste kalan fazla nörotransmitterler, siniri bloke ederek fazladan sinyal gönderilmesini önlerler. Eğer fazla moleküller, siniri bloke etmeselerdi, uyarının durması için geçen süre saniyeler hatta dakikalar alacaktı. Fakat vücudumuzda sinyal iletimi tam olması gerektiği kadar; saniyenin birkaç binde biriyle ölçülen sürelerde gerçekleşir. Fazla olan nörotransmitter akson terminali tarafından emilirken, geri kalanı da enzimlerle parçalanır.24 Tıpkı bayrak yarışında olduğu gibi, elektriksel bilgiler köprü görevi gören nörotransmitterler aracılığıyla hücreden hücreye iletilir. Böylece haber iletimi hücre uzantıları arasındaki boşluğa rağmen kesintiye uğramadan devam eder. Peki birbirinden bağımsız bu iki sistem böylesine hayati bir görevi gerçekleştirmek üzere ortaklaşa hareket etmeleri gerektiğini nereden bilmektedir? Üstelik bu esnada aktarılan bilgide en ufak bir değişiklik, unutma, gecikme, aksama olmaması ve bilgilerin seri bir şekilde kusursuzca iletilmesi gereken yere ulaştırılması nasıl mümkün olmaktadır?

Kuşkusuz bu sistemlerin her biri Allah’ın ilmi ve sanatındaki ihtişamın bir yansımasıdır. Bu mucizevi sistemlerin kendi kendine oluşmasını beklemek, şuursuz hücrelerin tesadüf eseri şuurlu hareketlerde bulunduğunu savunmak ise açıkça akla ve mantığa aykırıdır.

Kimyasal Haberciler: Nörotransmiterler



Nörotransmiterler, elektriksel mesajların nöronlar arasındaki sinaptik boşluktan geçmesini sağlayan, genellikle aminoasitlerden meydana gelen kimyasal maddelerdir. Şu ana kadar 100’den fazla haberci kimyasal isimlendirilmiştir.25

Nörotransmiterler, nöronlarda sentezlenir. Nöron aktifleştiğinde salınımı gerçekleşir ve bir etkinin gerçekleşmesine neden olur. Görevi tamamlandıktan sonra ise çalışma sahasından temizlenir.26 Nöronlar arasındaki haberleşmede kusursuz bir planın işlediği görülmektedir. Bu aşamalardan veya salınması gereken kimyasallardan bir tanesi bile eksiklik olursa çeşitli hastalıklar meydana gelir.

Kimyasal haberciler, uyarıcı ve engelleyici olarak iki temel gruba ayrılırlar. Elektrik sinyali nöronlar arasında taşınırken uyarıcı haberciler salgılanır. Etki mekanizmasını bildiğimiz ve mesajların iletilmesi için en çok kullanılan haberci kimyasallardan biri Asetilkolin kimyasalıdır. Bunun yanı sıra öğrenme ve hafıza için önemli olduğu bilinmektedir. Eksikliğinin halk arasında unutkanlık olarak da bilinen Alzhemier hastalığına neden olmaktadır. Aşırı aktivitesi ise Parkinson hastalığına neden olur. Asetilkolin kimyasalı tam gerektiği anlarda gerektiği kadar kullanılmalıdır.

Bir başka uyarıcı görevdeki nörotransmiter, Serotonin kimyasalıdır. Halk arasında mutluluk hormonu olarak da bilinir. Serotonin üretiminde veya salınımında yaşanan aksaklıklar migren, depresyon, anksiyete gibi rahatsızlıklara neden olur.

GABA nörotransmiteri engelleyici ve yatıştırıcı görevde bulunur. Örnek olarak; kaslarımız kasıldıktan sonra dinlenme durumuna geri dönebilmesi için GABA kimyasalına ihtiyaç duyarlar. GABA salınımındaki problemler kas güçsüzlüğü ve duruş bozuklukları gibi ciddi sorunlara neden olabilir.

Vücudumuzda yeni görevlerini her geçen gün öğrenmeye devam ettiğimiz nörotransmiterler insan yaratıldığı ilk günden beri varolmak zorundadır. Eksiklikleri hayati rahatsızlıklara neden olmaktadır. Bu kimyasalların birbiri ardınca uzun bir süreç içinde geliştiğini iddia etmek kesinlikle yanlıştır. Hayatın devamı için hepsinin aynı anda eksiksiz olarak bulunması gerekir.

Nöronların Yapısı Ve Süper Bilgisayarlar



Bilgisayarlar mantık işlemlerini gerçekleştirebilmek için temelde transistör denilen elektronik elemanları kullanırlar. İnsan beyninde bunun karşılığı nöronlardır. Hem transistörlerde hem de nöronlarda elektrik akımı doğru bağlantılardan geçerek gerekli işlemleri gerçekleştirir. Ne var ki bir transistör, nöronun yanında oldukça ilkeldir.

Transistörler her zaman için yanlarındaki diğer transistörlere sabit bir şekilde bağlıdırlar ve her birinin 3 farklı bağlantısı bulunur. Nöronlar ise, etraflarındaki diğer nöronlarla binlerce bağlantı kurarlar. Bu bağlantılar zamanla güçlenir veya zayıflar. Bilgisayarların sabit işlemci yapısına karşılık insanlarda değişken ve gelişime açık bir yapı bulunur. Bu değişken yapı öğrenmeyi sağlar.

Nöronları, insan yapımı transistörlerle karşılaştırmak için şu örneği verebiliriz: Nöronların her biri yüksek işlem kapasitesine sahip bilgisayarlar gibidir ve bir araya gelerek süper bilgisayarı yani beyni oluştururlar. Bu kitap güncellendiği sırada bilinen en hızlı “süper bilgisayar” Haziran 2016 itibariyle, Çin’deki “Sunway TaihuLight” isimli süper bilgisayardır. Bu süper bilgisayar beynin tahmini işlem kapasitesine27 erişmeyi başaran ilk süper bilgisayar olmuştur.

Ne var ki beynin ortalama 1.4 cm3 hacmine28 karşılık 2 milyar cm3 hacim29 kaplamaktadır. Başka bir deyişle süper bilgisayarın kapladığı alana 1.5 milyar tane beyin sığdırılabilir.

Enerji tüketimi yönünden karşılaştırdığımız zaman yine insan beyninin üstün olduğu görülür. Söz konusu süper bilgisayar 16mW30 yani insan sinir sisteminin 400.000 katı enerji tüketir.

Bilim insanları yıllardan beri gelen tecrübeleriyle, süregelen araştırmalarıyla ve binlerce çalışanla birlikte insan beyninin yalnızca bir özelliğini, insan beyni ile kıyaslandığında çok ilkel bir şekilde taklit edebilmişlerdir. Tabi ki yıllar geçtikçe daha başarılı ve güçlü taklitler geliştirilebilir. Ancak süper bilgisayarların geliştirilme süreci, insan beyninin tesadüfen oluşamayacağına karşı çok net bir delil oluşturmaktadır.

Düşünme yeteneği olmayan, kayıt tutamayan, araştırma yapma imkanı olmayan moleküllerin bir araya gelerek canlı yapıları ve dahası düşünme kapasitesine sahip bir süper bilgisayarı 1 litrelik kafatasının içerisine yerleştirmesi imkansızdır. Düşünme yeteneğine sahip bilim insanları dahi, yıllardan beri gelen toplu birikim ve tecrübeleriyle ancak beyinden 2 milyar kat büyük ve 400.000 kat fazla elektrik tüketen bir makinayı kötü bir taklit olarak geliştirebilmişlerdir.

Nöronları Örnek Alan Sinaptik Transistörler



Bir önceki başlıkta söz ettiğimiz üzere süper bilgisayarlar insan beynine oranla yüzbinlerce kat daha fazla enerji harcamaktadır. Harvard Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden bir grup, transistörleri beyindeki nöronlara benzer bir yapıda inşa etmişler ve enerji tüketimini önemli bir ölçüde azaltmışlardır.31

Vücut elektriği sinir sisteminde şaşılacak derecede verimli kullanılmaktadır. Bilim insanları da bu yapıyı taklit ederek dünyadaki enerji tüketimini yüzbinlerce kat azaltmayı hedeflemektedir.

Enerji verimliliğinin yanı sıra insan beynindeki nöronlar hasara uğradıklarında elektrik akımının yolunu değiştirerek zamanla beyindeki hasarın etkilerini azaltma yeteneğine sahiptirler. Klasik transistörler bozulduğu zaman bilgisayarların işlemcisi onarılmayacak şekilde zarar görür. Araştırmaları devam eden sinaptik transistörlerde beynin bu özelliğinin taklit edilmesi hedeflenmektedir. Hasara karşı kendi kendini onarabilen ve yeni bağlantılar kurarak öğrenebilen makinalar hiç şüphesiz bilim ve teknoloji için çok büyük bir gelişme olacaktır.

Bu durumda insanın ortaya çıktığı ilk günden beri bütün bu özelliklere ve daha fazlasına sahip sinir sistemlerine sahip olmaları kesinlikle tesadüf olamaz. Bilim insanları, insanlardaki kusursuz yapıları taklit ederken esas olarak Allah’ın yaratmasını örnek almaktadırlar.





Sinir Sisteminin Kompleks Yapisi, Rabbimiz’in Sanatinin Ve İlminin Göstergelerinden Biridir







Profösor Eric Kandel



Sinir Sisteminin Kompleks Yapisi, Rabbimiz’in Sanatinin Ve İlminin Göstergelerinden Biridir





Nöronlar arasında iletişimin kurulduğu noktaların yakın bir zamana kadar sabit olduğu zannediliyordu. Sinapsin şeklinin, kimyasal habercilerin yapısına göre değiştiğinin ortaya çıkarılması, Profesör Eric Kandel’e 2000 yılı Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırmıştır. Bu buluşla beraber, sinapsların uyarının gücüne göre, biçimlerini düzenleyen bir mekanizmaya sahip oldukları anlaşılmıştır. Örneğin, kuvvetli bir uyarı durumunda sinaps büyür ve bu uyarının diğer hücrelere kayıp olmadan, en verimli şekilde iletilmesine olanak sağlar. Sinapslardaki bu sistemin keşfi, kabuklu deniz böceklerinde yapılan deneyler sonucunda mümkün olmuştur. Profesör Kandel insanlardaki sinir sisteminin araştırmalara olanak vermeyecek kadar kompleks olduğunu belirtmekte1 ve bir açıklamasında sinir sisteminin kompleksliğinden şöyle bahsetmektedir:

Bizim çalışmamızı yönlendiren temel prensip, zihnin beynimiz tarafından gerçekleştirilen bir dizi işlem olduğudur. Beynimiz, dış dünyayı algılayan, dikkatimizi düzenleyen ve hareketlerimizi kontrol altında tutan son derece kompleks elektronik bir aygıttır.2



----------------------------
1- 1. http://www.wsws.org/articles/2000/oct2000/nob-o26.shtml
2- 2- Eric R. Kandel’s speech at the Nobel Banquet, 10 Aralık 2000; http://www.nobel.se/medicine/laureates/2000/kandel-speech.html





 





Evrim Teorisini Açmaza Sokan Örneklerden Biri: Nöronlar




Sinir hücreleri vücudumuzu bir bilgisayar ağı gibi sarar. Bilindiği gibi ağlar birbirine kablolarla bağlanmıış haberleşme araçlarıınıın en ekonomik ve verimli yoldan kullanıılma şeklidir. Vücudumuzdaki sinir ağı üzerinde de bu türde kesintisiz bir bilgi akışı gerçekleşir. Sinirler boyunca ilerleyen elektrik sinyalleri, beyin ve organlar arasında her an sayısız emir ve uyarı taşırlar. Ancak sinir hücreleri vücudun bir ucundan diğer ucuna uzanan tek parça kablolar şeklinde değildir. Uç uca eklenmişlerdir, ama aralarında boşluklar vardır. Peki elektrik akımı bir sinirden ötekine nasıl geçmektedir ve kesintisiz bilgi transferi nasıl gerçekleşmektedir?

İşte bu aşamada çok karmaşık bir kimyasal sistem devreye girer. Sinir hücreleri, sinaps denilen bağlantılar yoluyla mesajlar alıp iletirler ve bu noktalarda nöronlar kimyasal sinyal alışverişi yaparlar. Sinir hücreleri arasındaki bu özel sıvıda çok özelleşmiş bazı kimyasal enzimler yer alır. Bu enzimlerin ‘elektron taşıma’ gibi olağanüstü bir özellikleri vardır. Elektrik sinyali bir sinirin ucuna ulaştığında, elektronlar bu enzimlere yüklenir. Enzimler de sinirler arası sıvıda yüzerek taşıdıkları elektronları diğer sinire aktarırlar. Elektrik akımı böylece bir sonraki sinir hücresine geçerek akmaya devam eder. Bu işlem saniyenin çok küçük birimlerinde gerçekleşir ve elektrik akımı en ufak bir kesintiye uğramaz.

Çoğu zaman vücudumuzda nelerin olup bittiğinin farkında bile olmayız. Üzerinde düşünmemize gerek bırakmadan kusursuzca işleyen bu sistem pek çok parçanın birbiriyle uyum içinde çalışmasını gerektirir. Tüm bu detaylar, evrim teorisinin savunucularını açmaza sokan örneklerden sadece küçük bir kısmıdır.







elektrik, bilgisayar ağı



Elektron mikroskobuyla yapılan incelemeler, iki sinir hücresinin birleşme noktalarında, "sinaps" adı verilen çok küçük bir boşluk olduğunu ortaya çıkarmıştır. Söz konusu kopukluk ancak binlerce kez büyütülerek görülebilecek kadar küçük olmasına rağmen, yine de bir hücreden ötekine elektrik uyarısının sıçramasını önleyecek kadar geniş sayılabilir. Ancak bu kopukluklara rağmen vücudumuzdaki sinir ağında hiçbir kesinti yaşanmaz.









 





Vücudumuzdaki Kesintisiz Haberleşme Aği







haberleşme ağı, nöronlar



1. Nörotransmitter
3. Sinir hücresi
2. Sinir hücresi zarı


4. Gelen sinir uyarısı
5. Nörotransmitter damlaları içeren kesecikler
6. Sinaps (sinir boşluğu)






Nöronlar vücudumuzdaki haberleşmeyi kendilerine özgü bir yöntemle gerçekleştirirler. Bu yöntem olağanüstü komplekslikte elektriksel ve kimyasal işlemleri kapsar. Gerek beyindeki gerekse beyin ile organlar arasındaki kusursuz koordinasyon, bu şekilde sağlanır. Sıradan tabir edilen hareketleri yaparken, örneğin şu an elinizdeki kitabı tutarken, sayfalarını çevirirken veya satırlar arasında göz gezdirirken, vücudunuzdaki sinir hücrelerinde son derece yoğun bir haber trafiği yaşanır. Bu olağanüstü haberleşme ağını meydana getiren nöronlar (sinir hücreleri) ne denli yakından incelenirse, mucizevi yaratılışları da o denli daha iyi anlaşılır.

Sinir hücrelerinin birbirine değmedikleri halde kesintisiz iletişim sağlaması, vücudumuzun fonksiyonları açısından son derece önemlidir. Örneğin elinizdeki bu kitaba baktığınızda, kitap görüntüsüne ait sinyaller ilk sinir hücresinde kalsa ve görme merkezine ulaşamasalar, dış dünyaya ait görüntülerin hiçbiri oluşmayacaktı. Ancak görüntüler Allah’ın bir rahmeti olarak kesintisizce, aralarında hiçbir kopukluk olmadan bizlere sunulmaktadır.





Kendi Enerjisini Üreten Hücreler






elektrik enerjisi, teknoloji




Vücudumuz daha evvel de belirttiğimiz gibi elektrikle çalışan bir sistemdir. Ancak vücudumuz görmeye alışık olduğumuz diğer elektrikli sistemlerdeki gibi enerjisini dışarıdan almaz. Herhangi bir elektrikli aleti düşünelim. Bu aletin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için bir güç kaynağından bu alete elektrik akımının olması, ya da piller aracılığıyla bu enerjinin sağlanması gerekir. Aksi takdirde en gelişmiş makine dahi olsa elektrik enerjisi mevcut olmadığında fonksiyonsuzdur. Vücudumuz ise tüm bu sistemlerden farklı olarak ihtiyaç duyduğu enerjiyi kendisi üretir. Trilyonlarca hücre, canlılığını sürdürmek için elektrik üretir ve kullanır.

Her bir hücre vücudun çalışmasını sağlayan küçük birer pil gibidir. Hücrenin çevresi potasyum, iç kısmı ise sodyum sıvısı ile doludur. Sodyum ve potasyumu karıştırdığınızda iki mineral birbiri ile etkileşime girer ve bir çeşit akım oluşur. Bu reaksiyonun sonucunda yan ürün olarak elektrik açığa çıkar. Bu, bir arabanın aküsünün sülfürik asit ve kurşun karıştırıldığında elektrik akımı üretmesi gibi bir durumdur. Radyolar, müzik çalarlar, el fenerleri, saatler vs. gibi cihazlar nasıl ki pillerden aldıkları enerjiyle çalışıyorlarsa, arabalar da akülerdeki bu enerji olmadan çalışmaz. Çünkü piller ve aküler kimyasal enerjiden yararlanarak küçük elektrik akımları üretirler.

Vücudun kullandığı elektrik ise “biyoelektrik” kavramıyla ifade edilir. Biyoelektrik, iyon adı verilen negatif ve pozitif yüklü parçacıkların hücresel değiş tokuşudur. Örneğin potasyum bir hücre zarından dışarı serbest bırakıldığında ve onun yerine hücre içine sodyum alındığında küçük bir elektrik akımı meydana gelir. Akım geçtiğinde potasyum hücrenin içerisine ve sodyum da dışına gönderilir. Sağlık ve beslenme alanında en tanınmış uzmanlardan Dr. Lendon Smith’in açıklamasına göre, “Bu şekilde hücreler kendi elektromanyetik akımlarıyla küçük piller gibi çalışırlar.”32

Elektrolitik Denge



Biyokimyasal reaksiyonlar sayesinde elektrik akımının oluşmasını sağlayan sodyum, kalsiyum, potasyum, klorin ve diğer mineraller elektrolitler olarak adlandırılır.33 Bu minerallerin doğru seviyelerde bulunması yaşamın devamı için kritik öneme sahiptir. Çünkü elektrolitlerin dengesi aynı zamanda vücut elektriğinin dengesi anlamına gelir. Bu denge homeostaz olarak adlandırılır.

Elektrolitiklerin dengesi beslenme, sıvı alımı ve çeşitli hastalıklar nedeniyle değişiklik gösterebilir. Vücudumuzdaki kontrol sistemleri ve hormonlar bu değişimleri hızlıca giderir ve homeostaz sağlanır.

Ancak sağlık sorunları nedeniyle denge sağlanamadığında vücut elektriğindeki denge de bozulur. Dolayısıyla sinir sistemine bağlı olarak aşırı yorgunluk, baş dönmesi, nöbet ve bayılma meydana gelebilir.

Kalp de vücut elektriği ile çalışır. Bu nedenle dengenin bozulması düzensiz kalp atışlarına ve göğüs ağrılarına neden olur. Denge tekrar sağlanamadığı durumlarda kalp durur.

Kaslarımızın kasılması da vücut elektriğinin oluşturduğu potansiyel fark sayesinde sağlanır. Bu nedenle bu dengenin bozulması kaslarda ani güçsüzlüğe neden olur.34

Evimize gelen elektrik akımı jeneratörler, trafolar ve filtreler ile sabit bir seviyede tutulur. Sabit seviyenin sağlanması için çeşitli sensörler, komuta merkezine sürekli geribildirimde bulunurlar. Benzer şekilde vücudumuzdaki elektrolitlerin dengesi sürekli sağlanmaktadır. Vücudumuzdaki biyokimyasal elektriğin dengesi çok daha kompleks ve hayatidir.

Eğer vücut elektriğinin kontrolü ve düzenlenmesi insan kontrolüne verilseydi, kontrolü sağlayan kişinin bir an dahi uyumadan vücudun her hücresindeki elektrolitik dengelerini kontrol etmesi, meydana gelen bozulmaları uygun hormonları üreterek bir an dahi gecikmeden düzene koyması gerekirdi. Bir insanın bunu gerçekleştiremeyeceği çok açıktır.




enerji, akım

1. Miyelin kılıf
2. Akson
3. Uyarı
4. Dinlenme potansiyeline dönüş
5. Yeniden kutupsallaşma
6. Aksiyon potansiyeli (6 Na+ giriyor)
7. Aksiyon potansiyeli başlıyor (2 Na+ giriyor)
8. Dinlenme

A. Hücreler vücutta pil gibi fonksiyon görürler. Hücrelerin ürettikleri elektrik akımı sayesinde, uyarılar bir düğümden diğerine atlayarak ilerler. Bu tasarım sinyallerin çok yüksek bir hızla iletilmesini mümkün kılar.

B. Nöronlar hiçbir zaman birbirlerine dokunmazlar, ama bağlantı alanları olan sinapslarda birbirlerine o kadar yakındırlar ki, sinir uyarıları bir nörondan diğerine aralarında sanki bir elektrik devamlılığı varmış gibi seyahat eder.





Elektrik Üretimi Açısından Hücre Zarındaki Özel Tasarım



Evimizdeki ışıkları yakan da elektrik akımıdır, ancak buradaki elektrik akımı, elektronların hareketinden oluşur. Hücrelerinizdeki elektrik ise “iyon”ların -elektriksel olarak yüklü atomlar ya da moleküllerin- akımından meydana gelir. Hücreler potansiyel enerjilerinden (var olan, kullanııma hazıır bulunan enerji) iyonların hareketi esnasında elektrik üretirler. Bu tıpkı, potansiyel enerjiye sahip barajlardaki suyun, hidroelektrik santralden geçerken elektrik üretmesi gibidir. Hücrelerde elektrik üretimi şu şekilde gerçekleşir:

Tüm hücrelerde, hücre zarları boyunca bir voltaj (elektriksel gerilim farkı) vardır. Hücre zarındaki voltaj farkı “elektrik potansiyeli” olarak ifade edilen bir elektrik akımı oluşmasını sağlar. Hücre zarının içerisindeki bu elektrik potansiyeline “dinlenme potansiyeli” de denir ve bu potansiyelin miktarı yaklaşık 50 milivolttur. Bütün hücreler bu potansiyel enerjilerini hücre içindeki faaliyetlerini yürütmek için kullanırlar. Ancak sinir ve kas hücreleri diğer hücrelerden farklı olarak bu enerjiyi fizyolojik görevler için de kullanırlar. Kas hücrelerinde bu akım sayesinde kasılma gerçekleşirken, sinir hücrelerinde bu akım uyarı iletimini sağlar.

Hücre zarı üzerinde sadece belirli iyonların geçişine izin veren kanallar mevcuttur. (Detaylı bilgi için bkz. Hücre Zarındaki Mucize, Harun Yahya) Bu kanallar aracılığıyla iyonlar hücre içine veya dışına pompalanırlar. Artı ve eksi yüklü parçacıkların hareketiyle hücre içi ve dışı arasında elektriksel bir dengesizlik meydana gelir. Hücre içi ve hücre dışı sıvılarındaki bu fark, denge oluşana kadar bir geçiş eğilimi oluşturur. İçerisini dışarıdan ayıran hücre zarı bazı iyonların geçmesine izin verirken diğerlerinin geçişini engelleyen yarı-geçirgen özelliktedir. Bu yüzden hücre, elektriğe ihtiyaç duyduğunda tüm yapması gereken, elektrik devresini tamamlamak için bu kanalların birini açmaktır. Hücre zarındaki kanalların, güvenlik görevlileri gibi hareket ederek, belli iyonların geçişine izin verirken belli iyonların geçişini engellemeleri bilinç ve akıl gerektiren eylemlerdir. Çünkü burada tesadüfi bir geçiş yoktur, aksine bilinçli bir seçim mekanizması vardır. Şuursuz molekül yığınlarının bu görevleri kendi kendilerine edinmeleri, şüphesiz ki mümkün değildir. Tüm bunlar evrimcilerin kabul etmedikleri bir gerçeği bize göstermektedir: Bilinçli yaratılış.




elektrik üretimi, vücut




Nöron (sinir hücresi) içinde elektrik yüklü kimyasalların, yani iyonların oluşturduğu mükemmel bir denge söz konusudur. Nöronlarda önemli görevler üstlenen iyonlar; 1 artı yüke sahip olan sodyum ve potasyum, 2 artı yüklü kalsiyum ve 1 eksi yüklü klorid iyonlarıdır. Nöron, “dinlenme” konumundayken negatif yüklüdür. Bu durumda sinir hücresi içinde, eksi yüklü proteinler ve çeşitli iyonlar bulunur. Nöron içindeki potasyum iyonu dış ortama oranla daha fazla, klorid ve sodyum iyonu ise daha azdır. Hücre içindeki iyonların dengesi özel bir amaca hizmet edecek şekilde düzenlenmiştir: Elektrik akımı ve sinyal iletimi.

Elektrik sinyali olarak gelen ve alıcı sinir hücresinin zarındaki alıcılara bırakılan mesaj, hücre içinde adeta domino taşlarının hareketini andıran bir dizi işlem başlatır. Kusursuz bir düzen içinde birbiri ardına gerçekleşen bu işlemler, hücre zarındaki belirli iyon kanallarının açılmasına yol açar. Böylece hücre içine alınan sodyum iyonları, başlangıçta negatif elektrik yüklü (-70 milivolt) olan hücrenin nötr duruma geçmesine neden olurlar. Hücre içi ile dışı arasındaki iyon transferi de yeni bir elektrik sinyalini açığa çıkarır. Bundan sonra mesajı ileten ve görevini tamamlayan sinir hücresi tekrar dinlenme konumuna geçer. Bu geçiş, sodyum ve potasyum kanallarının saniyenin binde birinden küçük sürelerde açılıp kapanmasıyla gerçekleşir. Burada olabildiğince sadeleştirerek anlattığımız bu işlemler, son derece detaylı aşamalar içerir. Tek bir hücrenizdeki elektrik üretimi sizin denetiminize bırakılmış olsa, kanalların açılıp kapanmasını denetlemeniz, iyon dengesini sağlamanız ve tüm işlemleri saniyenin binde birinden daha küçük zaman aralıklarında gerçekleştirmeniz gerekecekti. Ancak ne böyle bir düzeni kurmanız, ne de böylesine hızlı işleyen bir sistemi yönlendirip kontrol etmeniz mümkün olmayacaktı. Oysa bu sistem milyarlarca sinir hücrenizde, siz uyurken dahi devam etmektedir.

Peki vücutta üretilen elektriğin miktarı nedir? Bir hücrenin dışındaki yük ile içerisindeki yük arasındaki fark yaklaşık 50 milivolttur. Washington Eyalet Üniversitesi’nden farmakolog Prof. Steven M. Simasko’nun hesaplarına göre vücuttaki trilyonlarca hücrenin ürettiği elektrik toplanırsa elde edeceğimiz enerji, 40 watt’lık bir elektrik ampulünün aydınlatmasına denk bir enerjidir.35

Bazı hücreler diğerlerinden daha fazla elektrik üretir. Bunun miktarı hücrelerin yaptıkları işe ve elektriği neden kullandıklarına göre değişir. Örneğin sinir hücreleri ve kalp hücreleri çok fazla elektrik üretirler, çünkü sinir hücrelerinin, mesajlarını uzak mesafelere iletmeleri gerekir. Hücrelerin, yaptıkları işin önemini, ne kadar enerjiye ihtiyaç duyacaklarını bilmeleri, bunu kusursuzca hesaplamaları ve bir ömür boyu bu sorumluluğu aksatmadan yapmaları olağanüstü bir durumdur. Bu, bize vücudumuzdaki elektrik üretiminin de bilinçli olarak gerçekleştiğini gösteren bir başka delildir. Çünkü tek başına bu özellik bile bizim yaşamımızı sağlayan koşullardan biridir. Örneğin kalp hücreleri şu an ürettiklerinden daha az elektrik üretiyor olsalardı, detaylarına ileride değineceğimiz pompalama işlemini gerektiği gibi yapamayacak, kan tüm hücrelerimize oksijen ve besin taşıyamayacak ve hayati bir tehlike söz konusu olacaktı. Görüldüğü gibi vücudumuzdaki kusursuz tasarımın yanı sıra, işleyişindeki her türlü detay da son derece hikmetlidir.

İnsan vücudundaki hücrelerin yapısında gereksiz veya eksik olan hiçbir şey yoktur; herşey olması gerektiği gibidir. İnsan vücudunda yer alan 100 trilyon hücrenin her biri farklı işlevleri yerine getirmek üzere uzmanlaşmış olmalarına rağmen, tümü kusursuz bir organizasyona ve işleyişe sahiptir. Sadece müstakil olarak değil, aynı zamanda vücudun diğer hücreleri ile de çok etkin bir iletişime ve ilişkiye sahiplerdir. Bu hücreler birbirleriyle elektriksel mesajlarla haberleşir, gerekli bilgileri alır ya da gönderirler ve yapmaları gereken işi eksiksizce yerine getirirler.




hücre, iletişim



A. Hücre zarı ve iyon kanallarının görünümü
1. Hücre dışı
2. Hücre içi




Hücrelerin elektriksel özelliği bilgi aktarımına ve sinyallerin taşınmasına imkan verecek özelliktedir. Hücre zarındaki kanallar, sodyum iyonları için kapılarını açar ve elektrik potansiyeli saniyenin binde biri kadar bir süre içinde aniden değişir. Bu özellik hücre zarında gerçekleşen biyoelektriksel işlemler -dolayısıyla canlının vücut fonksiyonları- için hayati derecede önemlidir.





Vücudun herhangi bir yerinde bulunan bir hücrenin sadece elektriksel özelliğini yitirmesi bile, hücrenin sinir sistemi ile ilgili olan hayati bağlantısını kopartacak ve başıboş kalmasına yol açacaktır. Beynin görme merkezindeki hücrelerin elektriksel özelliklerini yitirmesi veya hücre zarlarındaki voltaj kapılarının bulunmaması durumunda ise, retinadan iletilen elektriksel mesajların alınması mümkün olmayacak ve kişi asla görmeyecekti. Bu bakımdan insan vücudundaki her detayın var olmasında daha yeni yeni anlaşılan pek çok hikmet bulunmaktadır.

Mimarlar da bir binanın projesinde pek çok detayı göz önünde bulundururlar, bu detaylardan herhangi birinin eksik veya fazla olmasının, tasarımlarına zarar vereceğini bilirler. Nitekim zaman zaman bina kolonlarının, olması gerekenden biraz daha ince olması ya da inşaatta birkaç kiriş az kullanılması, onlarca katlı binaların çökmesine sebep olabilmektedir. Bu nedenle kullanılan malzemelerin miktarı, cinsi, sağlamlığı, proje aşamasındaki her çizgi çok önemlidir. fiu an içinde bulunduğunuz binanın sağlam bir şekilde ayakta duruyor olması, Rabbimizin vesile kıldığı akıl ve bilinç sahibi onlarca kişinin emeği, bilgisi, hesapları, planları, öngörüleri neticesinde gerçekleşmiştir. Kimse bu binanın inşa aşamalarının tesadüf eseri ortaya çıktığını ileri sürmeyecektir. Hücre içindeki düzenleme de tüm malzemelerin doğru miktarda ve doğru yerde kullanılmasını mutlak kılan ve olağanüstü ince hesaplamalar yapılmasını gerektiren mimari bir tasarıma sahiptir. Hücre, azot, karbon, su gibi maddelerden oluşan organik bir yapıdır ve vücudun diğer sistemleri ile bağlantı kuramadığı takdirde yok olup gidecektir.

Buraya kadar anlatılanlar, bir insanın ömrü boyunca çalışmasını sürdüren, nöronlardaki iletişim sistemlerinin oldukça sadeleştirilmiş bir anlatımıdır. Akıl ve bilgi sahibi bir insan bile bunları anlamakta güçlük çekerken, hücreler ve hormonlar milyarlarca insanda bu işlemleri büyük bir beceri ile ve hiç aksatmadan yerine getirmektedirler.

Peki sahip olduğumuz sinir hücrelerinin her birindeki son derece kompleks sistemler nasıl ortaya çıkmıştır? Vücudumuzdaki milyarlarca sinir hücresinin hayranlık uyandıran uyumu nasıl var olmuştur? Hiçbir karışıklığa meydan vermeden böylesine mükemmel bir iletişim nasıl sağlanmaktadır? Olağanüstü hassas dengeler ve zamanlamalar üzerine kurulu bir sistem, nasıl olup da hata yapmaksızın çalışmaktadır?

İnsanın aklına “nasıl”larla dolu yüzlerce sorunun gelmesi son derece doğaldır. Burada asıl garip karşılanması gereken, tüm bu gerçeklere rağmen sözü edilen kusursuz sistemlerin kör tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia eden evrim teorisini savunmak için boş yere uğraşan bazı bilim adamlarının durumlarıdır. Hayatın kökenini rastgele oluşan hayali bir “ilk hücre”ye ve imkansız kelimesinin yetersiz kaldığı tesadüflere bağlamaya çalışan evrimcilerin yukarıdaki sorulara ve benzerlerine verebilecek cevapları yoktur.

Hiç şüphesiz böylesine mükemmel mekanizmaların varoluşunun tek bir açıklaması vardır: Hücreleri yoktan var eden, alemlerin Rabbi olan Allah’tır. Hücrelerin içindeki faaliyetleri ve aralarındaki kompleks iletişim sistemlerini en ince ayrıntısına kadar düzenleyen hepimizin Yaratıcısı olan Rabbimiz’dir.

O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)

Domino Taşlarının Dizilimi Ve Sinir Hücrelerindeki İşlemler






domino taşları




Hiç düşündünüz mü, ayakkabınızın ayağınızı sıktığına dair bilgi beyninize aynı etkiyle nasıl iletiliyor? Onca mesafeye rağmen ayağınızdaki bu rahatsızlığı aynı şiddette beyninizde nasıl algılayabiliyorsunuz? Normal koşullarda bu etkinin mesafeyle doğru orantılı olarak azalması gerekir. Ancak bunun için vücudumuzda çok özel bir sistem mevcuttur.

Ayağımızdaki acıya duyarlı hücrelerden yola çıkan uyarı, sinir hücreleri boyunca gerçekleşen iyon hareketleri neticesinde yayılır. Bu yolla uyarı, enerjisini kaybetmeden yolculuk yapar ve her seferinde hücre zarının her yeni bölgesinde enerjisini yeniden kazanır. Böylece uyarı sinir hücresinin aksonu boyunca seyahat eder ve aksondaki uyarı diğer bir sinir hücresine aktarılır.

Sinir uyarısının akson boyunca iletilmesi, dizili domino taşlarının zincirleme düşüşüne benzetilebilir. İlk domino taşına belli bir kuvvetle dokunduğunuzda, belli aralıklarla dizilmiş domino taşlarının tamamı sıra ile devrilecektir. İlk domino taşı devrildiğinde bir zincir reaksiyonu başlar, öyle ki devrilecek hiçbir domino taşı kalmayıncaya dek, bir sonraki domino taşları devrilir. Domino taşlarında gözlenen bu zincir reaksiyonun bir benzeri de nöronlar arası uyarıların yayılmasında görülür:


İlk domino taşı yeterli kuvvetle itilene kadar düşmeyecektir; benzer şekilde bir sinir uyarısı da -eşik olarak ifade edilen- belli bir şiddette uyarılana dek harekete geçmeyecektir. Eşik olayı, özellikle duyulara ait sinyallerin iletilmesinde görülen bir durumdur. Örneğin çok zayıf sesleri duyamayız, çünkü bu seslere ait uyarı, işitmeyle ilgili sinirleri harekete geçirecek kadar güçlü değildir.
Dizili domino taşları düşerken enerjilerinden bir şey kaybetmezler, böylece bu enerji son taşa kadar eksilmeden devam eder. Çünkü ayakta duran her bir domino taşı, kinetik enerjiyle (bir cismin hareketinden -hızından- dolayı sahip olduğu enerji) düşer. Sinir uyarıları da -dizili domino taşlarında olduğu gibi- yayıldıkça enerjilerinden bir şey kaybetmezler.
Domino taşı yalnızca tek bir yönde yol almaktadır. Aynı şekilde sinir uyarıları da sadece dendrit-akson yönünde yol alırlar.


Görüldüğü gibi vücudumuzla ilgili öğrendiğimiz her detay hikmetli birer yaratılış örneğidir. Tüm bunların var oluşu bizi daha derin düşünmeye, herşeyin Yaratıcısı olan Rabbimiz’i daha çok sevmeye, O’na daha çok şükretmeye yöneltmelidir. Kuran’da iman eden kimselerin örnek davranışlarından bir tanesi şöyle haber verilmektedir:

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)

Özel Yalıtım Maddesi: Miyelin Kılıf



Beyinden kaslara ve diğer organlara mesajlar gönderen ve bu mesajları beyne geri ileten sinir liflerinin dışı yağlı özel bir madde ile kaplanmıştır. “Miyelin” isimli bu yağlı doku, sadece sinir liflerini korumakla kalmaz, aynı zamanda bu liflerin elektrik uyarılarını iletmelerine de yardımcı olur.

Miyelin tıpkı elektrik kablolarının etrafındaki iletken olmayan plastik yalıtım malzemesi gibi görev yapar. Elektrik kabloları hem dokunanların zarar görmemesi, hem de elektrik kaçağı yapıp güç kaybına sebep olmamaları için yalıtılırlar. Eğer miyelin maddesi olmasaydı ya elektrik sinyalleri çevredeki dokulara sızarak mesajı bozacak ya da vücuda zarar verecekti. Ayrıca bu yalıtım maddesi iletkenliği büyük ölçüde artırarak, sinyalin daha hızlı hareket etmesini sağlar. Miyelinle kaplı olmayan sinirler uyarıları saniyede 1-2 metre hızla iletirken, miyelinle kaplı sinirler uyarıları saniyede 100 metre hızla iletirler.36




sinir sistemi, insan vücudu



1) Sinyallerin gönderilmesi



Sinir sisteminin vücudun her yerine ulaşan bağlantıları vardır. Bir kısmı -örneğin akciğerlerin nefes alıp vermesinde olduğu gibi- otomatik olarak çalışır. Diğer sinirler ise bir şey yapmak istediğinizde -örneğin yumruğunuzu sıktığınızda- harekete geçer.

2) Düşünmeden daha hızlı refleksler



Bazı sinirler beyne bağlanırlar; bazıları ise kasları harekete geçiren diğer sinirlere direkt olarak bağlanırlar. Bu kısa devreye ‘refleks’ denir.




3) Baş ve gövde arasındaki omurilik



Omurilik, beyin ve beden arasındaki bağlantıları kuran kalın sinir demetidir. Sinirler buradan, 30 çift daha küçük sinir demetine dallanır.

4) Sistemden sorumlu beyin



Beyin, gelen ve giden sinyalleri kontrol ve koordine eden sinir hücreleri kümesidir. Beynin elektrik sinyalleri EEG (Elektroensefalografi) denilen bir makine ile tespit edilebilir.





miyelinkılıf, MS



Sinir uyarıları tıpkı bir bayrak yarışında olduğu gibi, bir nörondan diğerine aktarılır. Bu hikmetli yaratılış, sinyallerin hızlarının ve etkilerinin azalmadan uzun mesafe katetmelerini sağlar.








5) Gelen sinyaller



Bir sinir seti gözler, kulaklar, burun, deri ve diğer duyu organlarından sinyaller taşırlar. Bu duyusal sinirler, çevrede olup bitenleri haber verirler.

6) Giden sinyaller



Beyin bir emir verdiği zaman, motor sinir denilen diğer bir grup, sinir boyunca sinyal gönderir. Bu sinirler vücuttaki her kasla bağlantı içindedir. Küçük elektrik uyarıları kaslara ulaştıklarında, yayılır ve kasların gerginleşmesini sağlarlar.

7) Sinyallerin geçişi






a: Miyelin kılıfı,
b: Sinir lifleri üzerinden geçen sinyaller,
c: Duyu hücresinin gövdesi,


d: Hareket hücresinin gövdesi,
e: Hareket hücresi lifleri,
f: Kaslarla bağlantı.





Vücudumuzdaki miyelin kılıflı sinir lifleri duyu organlarımızdan beyne, beyin ve omurilikten istemli kaslarımıza uyarılar gönderirler. İstemli hareketlerimiz o kadar hızlı ve otomatiktir ki, beyindeki bir düşünce ile adale kasılması neredeyse eş zamanlı gibidir. Algı ve hareketlerimizin hiçbir çaba harcanmadan böylesine hızlı olmasının ardındaki sebep, sinir iletiminin saatte 390 kilometreye varan hızla gerçekleşmesidir.37 Bacaklardaki 1 metre uzunluğundaki siyatik sinirlerinde bu hız saatte 467 km’dir.38




sinir hücreleri, yalıtım

 

 

 

 

 

 

 

 

 

A. Aksonu çevreleyen miyelin kılıfının kesiti

1. Sinaptik yumru
2. Akson
3. Miyelin kılıf
4. Ranvier düğümü

5. Hücre gövdesi
6. Hücre çekirdeği
7. Dendrit




Sinir Hücrelerindeki Yalıtım Olmasaydı



MS (multipl skleroz), hatalı çalışan bağışıklık sisteminin miyelin kılıfına zarar verdiği bir hastalıktır. Bunun sonucunda hücre zarı açılır ve akson boyunca sodyum kaybedilir. Hastalık ilerledikçe miyelin azalır ve uyarıların iletim hızı saniyede birkaç metreye düşer. Zaman içinde sızıntı o kadar fazla olur ki hücre uzantıları olan aksonlar artık mesajı iletemez hale gelir ve hedef kas felç olur. Vücudumuzdaki elektriksel sistemin çok küçük bir detayı olan miyelin kılıfın dahi bizim için çok büyük önemi vardır. Bu detayların her biri Rahman ve Rahim olan Rabbimiz’in yaratmasındaki üstünlüğün örnekleridir.





Bazı durumlarda sinyallerin zamanlaması olağanüstü boyutlardadır. Konuşma esnasında “b” harfinin telafuzunu “p” harfinin telafuzundan ayırt edebilmeniz için, “p” harfini çıkartacak şekilde ses tellerinizi hareket ettirmenizden saniyenin otuz binde biri kadar bir süre önce dudaklarınızın açılması lazımdır. Böylece “p” harfini, eş zamanlı olarak dudaklarınızı açıp ve ses tellerinizi titretmeniz sonucunda ortaya çıkan “b” harfi ile karıştırmamış olursunuz. Yani “b” ile “p” harfleri arasındaki ayrımı saniyenin otuz binde biri kadarlık süreye borçluyuz.39 Bu ayrım hayatımızda iletişim açısından son derece önemlidir. “Pot” ve “bot” kelimeleri arasındaki anlam farkını sağlayan işte bu küçük zaman dilimidir. Beyin bu zamanlamayı kendi kendine yaptığı için, sizin bunun üzerinde “düşünmeniz” bile gerekmez. “P” ya da “b” harflerini seslendirme sinyali düşüncelerinizde belirdiğinde, bu olayların tümü de birbirini izleyerek gerçekleşir.

Miyelin kılıfının önemini anlamak için Multipl skleroz (MS: multiple sclerosis) hastalığını düşünebiliriz. Multipl skleroz (MS) beyinde ve omurilikte, mesajları taşıyan sinir telleri etrafındaki koruyucu kılıfın zarar gördüğü bir hastalıktır. Kılıfın hasar gördüğü yerlerde skleroz denilen sertleşmiş dokular yer almaktadır. Bu sertleşmiş dokular, sinir sistemi içinde pek çok yerde oluşabilir ve sinirler boyunca mesajların iletilmesini, beyin ve diğer organlar arasındaki iletişimi engelleyerek birtakım bozuklukların oluşmasına neden olur. Bu hastalıkta miyelin kılıf hasarlıdır ve tıpkı elektrik tellerini yalıtan bir kabloda delikler oluşması gibi miyelin kılıfta da boşluklar oluşur. Bu boşluklar sinir uyarılarının iletilmesinde kesintilere sebep olurlar.

Dizili domino taşları arasından bir tanesini çıkardığınızda, taşların birbirini iterek devirmesi bu boşluk noktasında kesintiye uğrar. Aynı şekilde hasarlı miyelin kılıfı da sinir uyarılarının iletilmesini kesintiye uğratacaktır. Bir domino taşının eksilmesinin etkisi, ciddi bir sinir veya omurilik hasarının etkilerine benzetilebilir. Bu hasar giderilene kadar sinir uyarısı yayılamaz. İlerleyen vakalarda bu hastalık kısmi veya tam felce dahi sebep olabilir. Bu hastalık miyelin kılıfının vücudumuz açısından önemini gözler önüne seren önemli bir örnektir.




MS, ranvier düğümü

 

 

 

1. Akson
2. Ranvier düğümü
3. Dendrit
4. Hücre çekirdeği

5. Hücre gövdesi
6. Ranvier düğümü
7. Miyelin kılıf

 

 

 

 

Hücre zarındaki protein kanalları, miyelin kılıfın kesintiye uğradığı alanlarda -Ranvier düğümlerinde- toplanmışlardır. Hücre zarında oluşan potansiyel enerji, bu düğüm noktalarında, bir düğümden diğerine atlayarak ilerler. Allah’ın yarattığı bu özel tasarım bir nöronun sinyali iletme hızını artırır.

Miyelin kılıf bir yalıtım malzemesi gibi işlev görür ve sinir uyarılarının daha hızlı hareket etmesini sağlar. Bu kılıf olmadığında veya hasar gördüğünde, sinirler beyne giden veya beyinden gelen elektrik uyarılarını iletemezler.





Ranvier Düğümlerinin Yaratılışındaki Hikmet



İnsanlardaki sinir sinyalleri genellikle saniyede 100 metre yol alabilir.40 Peki böylesine bir hız nasıl başarılmaktadır? Bu başarının sırrı miyelin kılıfının yerleştiriliş şeklinden ileri gelmektedir. Miyelin kılıfı, “Ranvier düğümleri” denilen noktalarda kesintiye uğrar. Yaklaşık her milimetrede bir, bu kılıf üzerinde birkaç mikron (milimetrenin binde biri) genişliğinde bir düğüm bulunmaktadır.

Hücre zarı üzerindeki iyonların geçişini düzenleyen sodyum ve potasyum kanalları da bu düğümlerde toplanır. Sodyum iyonlarını takip eden sinyaller de bu düğümlere doğru yönelirler. İşte bu yöntem sayesinde, merkezi sinir sisteminden ya da omurilikten ayak parmağınıza sinyalin aktarılması saniyenin yüzde biri kadar kısa bir süre içerisinde gerçekleşir.41 Gerald L. Schroeder dünyanıın önde gelen üniversitelerinden Massachussets of Technology’de moleküler biyoloji ve kuantum fiziği alanlarıında doktorasıınıı yapmıış bir bilim adamııdıır. Time, Newsweek ve Scientific American gibi dergilerde bilim yazarlıığıı yapan Schroeder, her fırsatta bedenimizdeki tasarım karşısındaki hayranlığını dile getiren bilim adamlarından biridir. Bir ifadesinde vücudumuzdaki olağanüstü sistemle ilgili şunları dile getirmektedir:

... Çoğumuzda hayat mekanizmalarının tam da olması gerektiği biçimde çalışması mucizevi bir şeydir. Bu mekanizmalarda gerçekleşen aksaklıklar büyük trajedilere yol açabilmektedir. Yukarıda tarif ettiğim ve açıkladığım sistem [Ranvier düğümleri] çok miktarda kompleks bilginin aktarımı için gerekli olan mekanizmanın sadece çok küçük bir parçasıdır. Burada söz konusu olan paralel bilgi işlem ve kusursuz zamanlama en üstün bilgisayarlardaki kadar zarif bir yapıya sahiptir. Belki bir gün biz komünikasyon teknolojilerinden faydalanarak kendi bedenlerimizdeki işleyişleri taklit edebilir ve bunları kullanabiliriz, ama o zamana kadar kimyamızdaki işleyişler karşısında hayrete kapılmaya devam edeceğiz.42

Sinyallerin sinir hücreleri boyunca aktarılması için, her bir sinir zarının sırayla harekete geçirilmesi gereklidir. Bunun meydana gelmesi için gereken zaman, uyarının sinir boyunca iletimini oldukça yavaşlatmaktadır. Ancak bu gecikmenin tedbiri vücudumuzda önceden alınmıştır. Miyelin kılıfın varlığı ve bu kılıfın Ranvier düğümleri olarak ifade edilen noktalarda kesintiye uğraması iletimin çok hızlı olmasına sebep olur.

Sinyallerin İletimindeki Hız



Hücrenin kendini şarj etmesi, sonra deşarj olması, kimyasal maddelerin salınması, parçalanması ve yeniden yapılanması bir saniyede birkaç yüz kez gerçekleşebilir. Bu faaliyetler bir cümle içinde tanımlanmasına rağmen, her biri son derece kompleks işlemlerdir ve böylesine bir sürat içinde gerçekleşmeleri hayranlık verici bir durumdur. Tüm bunları planlamak ve üretmek için gerekli olan bilgiler ise, kalıtsal bilgilerimizi taşıyan DNA’mız üzerindeki şifrelerde kayıtlıdır.




yarış arabası, hız




Nöronlarda taşınan elektrik sinyalleri bilinen genel kanının aksine ışık ve ses hızından daha yavaş iletilmektedirler. En hızlı iletimi sağlayan miyelin kılıfa sahip nöronlardaki iletim hızı dahi ses hızının 3’te 1’ine kadar çıkabilir. Bu iletim hızı reflekslerimiz ve vücut işlemlerinin sağlanması için yeterlidir. Çünkü kan akış hızından ve kasların kasılma süresinden oldukça hızlıdır.

Allah her şeye güç yetirendir ve sinir iletim hızlarını ışık hızıyla kıyaslanabilir seviyede yaratabilirdi. Ancak daha yüksek hızlardaki iletim mikroskobik boyutlarda sağlanamayacak ve insan vücudunun içine dahi sığmayacak iletim kablolarına ihtiyaç olacaktı. Mikroskobik boyutlardan çıkan bir iletim ağı hiç şüphesiz vücudun verimli elektrik tüketimini yüzlerce kat artıracaktı. Dolayısıyla insanın mevcut yaratılışında yaşamını sürdürmesi mümkün olmayacaktı.

Nöronlardaki iletim hızı, nöronların uzunluğu ve kalınlığı insan vücuduna uygun ve yeterli olarak yaratılmıştır. Ne gereğinden fazla ne de ihtiyaç duyulandan az yaratılan sinir sistemi hiç şüphesiz insan vücudunun tesadüflere yer vermeyen bilinçli bir yaratmaya ihtiyaç duyduğuna delil olmaktadır.

Elektrik uyarıları daha evvel de belirttiğimiz gibi beyinde milisaniyeler içinde seyahat edebilirler. Bazı sinyaller ise ekspres yol izlerler. Örneğin parlak ışıkta göz bebeğinin büzülmesi, anlık bir hareket olarak gerçekleşir: Göz bebeğinin küçülmesi talimatı, göz hücreleri ile irisin büzülmesini kontrol eden beyin sapı nöronları arasındaki dört ya da beş sinapsi içerir.

Sinyal üretiminin böylesine hızlı olmasını etkileyen faktörlerden biri aksonun yarı çapıdır. Yarı çap büyüdükçe sinyal üretimi de hızlanır. Örneğin mürekkep balığı gibi bazı hayvanlar, bir milimetre çapında bir aksona sahiptirler. Bu sayede sinyalleri daha hızlı iletilir ve bu hız saniyede 25 metreye kadar ulaşır.43 Eğer mürekkep balıklarında görülen bu özellik insan hücrelerine de uygulanmış olsaydı, kollarımızın yarı çapları metrelerle ölçülürdü.44 Çünkü vücudumuzda aynı bölgeden çok sayıda sinir geçmektedir ve bu boyutlardaki aksonlar, aynı bölgeden çok sayıda sinir geçeceği için işleyişi engelleyen bir faktöre dönüşecekti. Ancak bizim vücudumuzda sinyal üretimini hızlandırmak için çok daha etkili bir yöntem uygulanır: Yalıtım. Sıcak bir yüzeyden elinizi çekmeniz gerektiğinde ya da peşinize düşen bir köpekten kaçmanız gerektiğinde ilgili kasların harekete geçirilmesini sağlayan sinirler, daha evvel değindiğimiz “miyelin” adlı yağlı bir molekül tabakasıyla yalıtıldıkları için sinyalleri çok hızlı iletirler.

İnsan vücudunda diğer canlılardan farklı olarak elektrik sinyallerinin yalıtım maddesiyle hızlandırılması, bilinçli yaratılışın göstergelerinden biridir. Çünkü vücudumuzdaki elektrik sistemi hem hızlı bir iletişim sağlamaktadır, hem de hareket kabiliyetimizi engellemeyen, estetik görünümü bozmayan bir tasarıma sahiptir. Tüm bunların birarada karşılanması kuşkusuz tesadüflerle açıklanabilecek bir durum değildir. Burada açıkça üstün bir akıl ve ilim sergilenmektedir. Bu akıl ve ilmin sahibi ise herşeyin Yaratıcısı olan Yüce Rabbimiz’dir. Kuran’da Allah insanın yaratılışı ile ilgili şöyle bildirmektedir:

Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. (Tin Suresi, 4)





Bir çiçek tarlasına baktığınızı düşünelim. Her bir çiçeğin her yaprağından güneş ışığının parıltılarının yayıldığını... Gözleriniz binlerce yaprağı aynı anda görüyor. Retinadan beyninizin görme merkezine uzanan bir milyon optik sinirin üzerindeki milyonlarca iyon kanalı açılıyor ve gelen görüntüler saniyede otuz devir yapan biyoelektrik sinyaller olarak görme merkezine ulaşıyor. Bu biyoelektrik sinyallerle kaydı tutulan yaprak hareketlerinin bilgisi beyninize ulaşmış oluyor. Paralel olarak gerçekleşen milyarlarca kimyasal reaksiyon sayesinde, veriler eş zamanlı olarak kaydediliyor. Bu reaksiyonların her biri eş zamanlı değil de sıra ile gerçekleşseydi, görüntümüz parça parça oluşsaydı; hareketler, biçim, renkler, üç boyut hissi ayrı ayrı algılansaydı, dünyamız kuşkusuz bir kaos ortamına dönerdi. Ancak Allah’ın rahmetiyle bunların hiçbiri olmaz ve parlak, renkli, üç boyutlu ve kesintisiz bir görüntü ile yaşarız. 

çiçek bahçesi, düşünme




 





Ayağınıza Çivi Battığında Yaşananlar




Sinir uyarısının nasıl gerçekleştiğini anlayabilmek için ayağınıza batan bir çivinin verdiği acıyı düşünebiliriz. Ayağınızı oluşturan hücrelerin sinir uçları batan cisim yüzünden gerilir. Bu gerilim hücre zarlarındaki kanalların açılmasına sebep olur ve sodyum iyonunun hücre içine alınmasını sağlar. Hücre içine sodyum girişi, hücre dışındaki sıvının hücrenin içine göre daha eksi yüklü olmasına sebep olur. Bu farkın kritik bir noktaya gelmesiyle hareket potansiyeli oluşur.



çivi batması, acı duygusu

Daha sonra hücre içi ve dışı arasında oluşan bu elektriksel farkı eski haline getirmek için, sodyum kanalı etkisiz hale gelir. Hücre zarlarındaki sodyum-potasyum pompaları olarak bilinen proteinler iyon dengesini yeniden sağlarlar. Hücre içinden çıkan her bir sodyum iyonu için tersi yönde potasyum pompalanır.

Bu reaksiyonların sonucunda, deriye çivinin batması ile ilgili bilgi, sinirler aracılığıyla yukarı doğru iletilir. Bu bilgi omuriliğe gelir, buradan diğer sinir hücrelerine aktarılır. Sinir hücrelerinin bazıları beyindeki acı duyusunun kayıtlı olduğu bölgeye aksonları aracılığıyla bu bilgiyi taşırlar. Diğerleri ise motor sinir hücreleri ile beraber kaslara doğru sinyal gönderirler. Bu bağlantılar kas kasılması ve ayağın geri çekilmesi emrini verirler.

Birkaç saniye içinde olup biten bu olayın gerçekleşmesi için çok sayıda sistem devreye girmiştir. Bu sistemlerin çalışması için gerekli parçaların her biri ise, başlı başına kompleks mekanizmalardır. Görüldüğü gibi çok ince hesaplar ve hassas planlar üzerine kurulu sistemlerle kuşatılmış olarak yaşamaktayız. Tüm bunlar bize her yeri sarıp kuşatan Rabbimiz'i hatırlatan ve O'nun ilmini gereği gibi takdir edebilmemizi sağlayan yaratılış mucizeleridir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:

... Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur.Yusuf Suresi, 100




1. Beyin
2. Omurilik kesiti

3. Hareket sistemi
4. Duyusal sistem





 





Hücrenin Elektrik Üreten Enerji Santralleri: Mitokondriler







mitokondri, enerji santrali



Hücrenin içinde proteinlerden oluşan mitokondri, tıpkı bir elektrik santrali gibi çalışır ve hücrenin faaliyetleri için gereken enerjiyi üretir. Mitokondri böylesine yoğun faaliyet içinde olmasına rağmen, bakıma ihtiyaç duymadan görevini sürdürür.





Bulunduğunuz yerden kalkıp yürümeniz, ayakta durmanız, nefes almanız, gözlerinizi açıp kapamanız kısacası hayatta olmanız için gereken enerji, hücrelerinizdeki 'mitokondri' denilen santrallerde üretilir. Fabrikalar için gerekli enerji ihtiyacı nasıl enerji santralleri tarafından sağlanıyorsa, vücudumuzun enerjisi de hücre içindeki mikro enerji santralleri olan "mitokondri" isimli bu organeller tarafından sağlanır. Mitokondri olmaksızın hücreler yapmaları gereken işlerin hiçbirini gerçekleştiremezler: Mitokondrisiz kas hücreleri hareket edemez, karaciğer hücreleri kanı temizleyemez, beyin hücreleri de emir veremezler.

Mitokondri neredeyse hücrenin tüm enerjisini üretir. Soluduğumuz oksijeni, yediğimiz gıdaları yakmak için kullanırlar. Tıpkı kömür ya da petrol kullanarak çalışan bir enerji istasyonu gibi mitokondri de elektrik üretmek için yanma sürecinde oluşan enerjiyi kullanır. Bu sayede hücrelerimiz gerçekten de elektrik enerjisiyle çalışmış olurlar. Mitokondrinin elektrikle çalışan makineleri çok küçüktür ve bu santrallerde, besinlerden elde edilen kimyasal enerjiler, hücrenin kullanabileceği enerji paketlerine dönüştürülür. Bu paketlere, hücre için çok kullanışlı bir enerji şekli olan "ATP" (adenozintrifosfat) adı verilir. Biyoenerji profesörü Peter Rich mitokondrilerde biyolojik elektron transferinin ATP senteziyle bağlantısını bilimsel yayınlardan Nature'da yayınlanan bir makalesinde şöyle açıklamıştır:




spor, mitokondri



1. Hücre
2. Dış zar
3.İç zar




Mitokondri, soluduğumuz oksijeni kullanarak yediğimiz gıdaları yakar. Tıpkı kömür ya da petrol kullanarak çalışan bir enerji istasyonu gibi, mitokondri de yanma sürecinde oluşan enerjiyle elektrik üretir. Bu sayede hücreler, faaliyetlerini sürdürecekleri gerekli elektrik enerjisini elde etmiş olurlar.





Bir insan dinlenirken saatte yaklaşık 100 kilokalorilik (420 kilojul) güce ihtiyaç duyar. Bu da standart bir ampulden biraz daha fazla olan 116 watt'lık enerjiye eşdeğerdir. Fakat bu ihtiyaç biyokimyasal açıdan, mitokondrimizin karşılaması beklenen şaşırtıcı bir miktardır. 1

Mitokondri enerji üretim merkezi olarak görev yaptığı için farklı hücrelerde farklı sayıda mitokondri bulunur. Kaslarda ihtiyaç duydukları enerji miktarı nedeniyle çok sayıda mitokondri bulunur, fakat deri hücrelerindekilerin sayısı çok azdır.




tenis




Eğer her hücrede sadece bir tane mitokondri olsaydı, bırakın hareket etmeyi hiç kımıldamadan yatsak bile vücuttaki metabolizma faaliyetlerinin gerçekleşmesi için gerekli 1.100-1.500 kalorilik enerjiyi bile sağlayamazdık. Bunun tipik örneği "Myastenia Gravis"denilen bir hastalıkta görülmektedir. Bu hastalar kasları felçli olduğu için hiç hareket edemezler. Çünkü mitokondrileri, hareket için gerekli olan enerjiyi sağlamak amacıyla bölünüp çoğalmazlar. Hücrelerinde yeterli sayıda mitokondri olmadığı için, az sayıdaki mitokondri, kasların hareketi için yeterli enerjiyi üretemez ve kaslar kasılma görevini yapamazlar. Sadece bu hastalık bile vücudumuzdaki hassas dengeleri ve bilinçli yaratılışın delilleri üzerinde düşünmemiz için yeterli bir örnektir.



----------------------------

1. Peter Rich, “Chemiosmotic coupling: The cost of living”, Nature, vol. 421, 6 Şubat 2003, s. 583.






 


Dipnotlar



4. Eric H. Chudler, “The Hows, Whats and Whos of Neuroscience”, 2001; http://faculty.washington.edu/ chudler/what.html.

5. Eric H. Chudler, “The Hows, Whats and Whos of Neuroscience”, 2001; http://faculty.washington.edu/ chudler/what.html.

6. http://www.morphonix.com/software/education/science/brain/game/specimens/neurons_building_blocks.html

7. Werner Gitt, The Wonder of Man, CLV Publishing, Germany, 1999, s. 82; [Craig Savige, “Electrical design in the human body”; http://www.answersingenesis.org/creation/v22/i1/electrical.asp]

8. http://www.ics.uci.edu/~junkoh/alzheimer/neuron-synapse.html

9. Tortora, G.J., Anagnostakos, N.P., Principles of Anatomy and Physiology, Harper & Row, New York, 1981, s. 29; [Craig Savige, “Electrical design in the human body”; http://www.answersingenesis.org/creation/v22/i1/electrical.asp]

10. http://www.kundalini-tantra.com/physics1.html

11. Dr. Sue Davidson, Ben Morgan, Human Body Revealed, Dorling Kindersley Ltd., 2002, s. 11.

12. The Incredible Machine, National Geographic Society, Washington, D.C., 1986, s. 265.

13. The Incredible Machine, National Geographic Society, Washington, D.C., 1986, s. 339.

14. M. Chicurel, C.D. Franco, “The Inner Life of Neurons”, The Harvard Mahoney Neuroscience Institute Letter, 1995, cilt 4, no. 2.

15. J. P. Changeux, P. Ricoeur, What Makes Us Think?, Princeton University Press, 2000, s. 78.

16. Gerald L. Schroeder, The Hidden Face of God: How Science Reveals the Ultimate Truth, The Free Press, New York, 2001, s. 95.

17. Arthur C. Guyton & John E. Hall, Tıbbi Fizyoloji, s. 567.

18. Susan Greenfield, İnsan Beyni, Varlık Bilim, 2000, s. 83.

19. The Concise Encyclopedia of the Human Body, Dorling Kindersley, New York, 1995, s. 59.

20. E. Kandel, J.H. Schwartz, T. M. Jessell, Principles of Neural Science, McGraw Hill Publishing, 2000, s. 277.

21. The Incredible Machine, National Geographic Society, Washington, D.C., 1986, s. 339.

22. Eric H. Chudler, “Making Connections-The Synapse”, 2001; http://faculty.washington.edu/chudler/synapse.html

23. E. Kandel, J. H. Schwartz, T. M. Jessell, Principles of Neural Science, McGraw Hill Publishing, 2000, s. 176.

24. Gerald L. Schroeder, The Hidden Face of God: How Science Reveals the Ultimate Truth, The Free Press, New York, 2001, s. 100.

25. https://en.wikipedia.org/wiki/Neurotransmitter

26. https://en.wikipedia.org/wiki/Neurotransmitter

27. https://www.quora.com/Roughly-what-processing-power-does-the-human-brain-equate-to

28. https://en.wikipedia.org/wiki/Brain_size

29. estimated size from a previous supercomputer (https://en.wikipedia.org/wiki/Tianhe-2#Specifications)

30. http://arstechnica.com/information-technology/2016/06/10-million-core-supercomputer-hits-93-petaflops-tripling-speed-record

31. https://www.seas.harvard.edu/news/2013/11/synaptic-transistor-learns-while-it-computes

32. http://www.webdeb.com/q-machine/books.htm

33. https://www.nlm.nih.gov/medlineplus/fluidandelectrolytebalance.html

34. http://www.healthline.com/health/food-nutrition/how-to-prevent-an-electrolyte-imbalance

35. http://www.wsu.edu/DrUniverse/body.html

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü