Harun Yahya


Cumhuriyet Gazetesindeki Yanılgılar

Bir Biyoloji Öğretmeninin Ciddi Yanılgıları



Türkiye'de evrim teorisini savunma niyetiyle yazı yazan kalemlerin çoğunun ortak özelliği, konu hakkında çok az bilgiye sahip olmalarıdır. Bu nedenle, on yıllar önce bilim literatüründen çıkarılmış, evrimcilerin bile terk ettikleri iddiaları büyük bir evrimsel kanıt sanarak heyecanlı yazılar yazmaktadırlar.

Necla Türkel adlı biyoloji öğretmeninin Cumhuriyet gazetesinin 7 Temmuz 1999 tarihli sayısında yayınlanan "Evrim Gerçeği Hala Okul Dışı" başlıklı yazısı, bu vahim durumun yeni bir örneğiydi. Yüzlerce öğrenciye biyoloji konusunda eğitim vermekle sorumlu bir insan, ne yazık ki geçersizliği çoktan anlaşılmış bulunan "Embriyolojik Rekapitülasyon" yanılgısına sahip çıkarak şöyle yazıyordu:

İnsan embriyosunda organların birçoğu, ilk oluştuğunda balık ve kurbağanın ergin haline benzer. Sonra evrim geçirerek sürüngen ve kuşların iç organ yapısına, doğum öncesi insanın organ yapısına dönüşür. (Bu evrimin kanıtıdır.)… Döllenmiş yumurta embriyoyu oluşturur. Embriyo çeşitli aşamalardan geçerek ergin canlıyı oluşturur. Bu ontogenik evrimdir. Ontogenik evrim aynen canlı türlerinin evrimine benzer.

Türkel'in "evrimin kanıtıdır" sanarak savunduğu iddia, Ernst Haeckel adlı evrimci biyolog tarafından 19. yüzyılda ortaya atılmış, ancak bu yüzyılın ikinci yarısında terk edilmiş bir iddiadır. İnsan embriyosunda Haeckel'in iddia ettiği gibi "solungaçlar" bulunmadığı, embriyonun evrimsel bir gelişim izlemediği görülmüştür. Bunu bugün evrim teorisinin en önde gelen isimleri de kabul etmektedir. Dahası, Haeckel'in embriyoları birbirine benzetebilmek için sahte çizimler yaptığı da anlaşılmıştır. (Bu gerçek, evrimci bir bilim dergisi olan Science'ın 9 Mayıs 1997 tarihli sayısında "Sahtekarlık Ortaya Çıkarıldı" başlığıyla detaylı olarak açıklanmıştır.) (Detaylı bilgi için bkz.Harun Yahya, Evrim Aldatmacası ve Hayatın Gerçek Kökeni)



Sahte çizimleriyle bilim dünyasını aldatan Haeckel




Evrimcilerin körelmiş organlarla ilgili iddiaları, evrim literatüründe uzunca bir süre yer almış ancak geçersizliğinin anlaşılmasıyla birlikte sessizce terk edilmiştir. Kuyruk sokumu (yanda) ve appendiks (üstte) evrimcilerin körelmiş organ zannettikleri organlardır. Ancak günümüzde her ikisinin de önemli işlevlerinin olduğu anlaşılmıştır. Kuyruk sokumu önemli kasların tutunma noktasıdır. Appendiks ise savunma sisteminde rol almaktadır.


Biyoloji öğretmeni Sayın Türkel, yazısında, bununla kalmayıp, bir diğer geçersiz evrimci iddia olan "körelmiş organlar" safsatasına da kendince "evrim kanıtı" olarak atıfta bulunuyordu:

İnsandaki körelmiş kuyruk (kuyruk sokumu) ve otçul hayvanlarda bitkisel besinlerin sindirimini sağlayan gelişmiş haldeki kör bağırsağın (apandis) insanda körelmiş olması, birer evrim kanıtıdır.

Körelmiş organlar iddiası evrimciler tarafından bundan bir asır kadar önce ortaya atılmış yanılgılardan biriydi. İddia sadece bilgi eksikliğine dayanıyordu. Bilim ilerledikçe bu sözde "işlevsiz organların", işlevleri birer birer bulundu. Örneğin Necla Türkel'in körelmiş organ sandığı kuyruk sokumunun, leğen kemiği çevresindeki kemiklere de destek sağladığı ve küçük bazı kasların tutunma noktası olduğu anlaşıldı. Apandisitin ise, gerçekte vücuda giren mikroplara karşı mücadele eden lenf sisteminin bir parçası olduğu belirlendi.

Kendisi de bir evrimci olan S. R. Scadding, "(Biyoloji hakkındaki) bilgimiz arttıkça, körelmiş organlar listesi de giderek küçüldü... "körelmiş organlar"ın evrim teorisi lehinde herhangi bir kanıt oluşturamayacağı sonucuna varıyorum" diyerek "körelmiş organlar" hikayesinin çöktüğünü kabul eder.57

Üzücü olan, Türkiye'deki bazı bilim adamlarının ya da eğitmenlerin, bu gibi çoktan terk edilmiş evrimci iddiaları sahiplenerek ortaya çıkmalarıdır. Kendilerine tavsiyemiz, eğer evrimi savunmaya niyetlilerse, konu hakkında ciddi bir araştırma yapmalarıdır. Hem o sayede teorinin artık savunulacak hiçbir yönü kalmadığını da belki görebilirler.


Darwin Zamanın Sınavını Geçemedi
ve Çağdaş Bilime Yenildi



Mayıs 2000'de Sabancı Üniversitesi tarafından evrim teorisi konulu bir konferans düzenlendi. Konferansta, beklenildiği gibi klasik evrimci argümanlar tekrarlandı ve özellikle son yıllarda bilimin evrim teorisine getirdiği eleştirilere bir tek cevap dahi verilmedi.

18 Mayıs 2000 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ise "Darwin Zamanın Sınavını Geçti" başlıklı haberde, bu konferansta konuşmacı olarak yer alan Harvard Üniversitesi öğretim üyesi Andrew Berry'nin konuşmasının bazı bölümlerine yer verildi. Evrimcilerin içi boş cümlelerine iyi bir örnek teşkil eden söz konusu konuşmada yer alan evrimci iddialara bilimsel gerçeklerle cevap verelim.


Çağdaş Bilim Darwin'in İddialarını Geçersiz Kılmıştır



Cumhuriyet gazetesindeki yazıda Andrew Berry'nin şu sözlerine yer verilmiş ve hatta hiçbir doğruluk payı içermeyen bu sözler yazının başlığını oluşturmuştur: "Darwin'in 1859'da söyledikleri, zamanın sınavını geçmiş bilgilerdir." Berry, konuşmasının devamında ise evrimin bir gerçek olup yaşandığını ve kanıtların da bunu gösterdiğini iddia etmiştir. Ne var ki, Berry bu iddialarında yanılmaktadır.

Şu bir gerçektir ki, evrimcilerin her konuşmalarında ve her yazılarında kendilerince evrimin bilimsel bir gerçek olduğunu savunan iddialı ve kesin cümlelerine bolca rastlamak mümkündür. Ancak evrimcilerin konuşmalarında ve yazılarında eksik olan, var oldukları iddia edilen somut delillerdir. Evrimciler bu konuda çok sıkıştıklarında, bilimsel buluşlar ve gelişmeler ile geçersizlikleri defalarca ispatlanmış olan sözde delilleri öne sürerler. Oysa evrimin, bilimsel olarak geçerliliği ispatlanmış bir teori olarak kabul edilebilmesi için, aynı yerçekimi kanunu veya suyun kaldırma kuvveti gibi, bilim tarafından kesin delil ve bilgilerle açıklanabilmesi gerekmektedir.

Ancak, Berry'nin iddiasının tamamen aksine, Darwin'in 1859 yılında ortaya attığı iddiaların hiçbiri bilim tarafından ispatlanamamıştır. Aksine, modern bilim Darwin'in iddialarının kesinlikle yanlış olduğunu defalarca ortaya koymuştur. (Detaylı bilgi için bkz. Hayatın Gerçek Kökeni, Harun Yahya)


Darwin'in "Doğal Seleksiyonla Evrim" İddiasının Geçersizliği Anlaşılmıştır



Berry'nin değindiği konulardan biri doğal seçilimdir. Darwin türlerin doğal seçilim sayesinde birbirlerinden türediklerini ve geliştiklerini iddia etmiştir. Oysa bilimsel bulgular, doğal seçilimin asla bir türün başka bir türe gelişimini sağlayamayacak bir mekanizma olduğunu ispatlamaktadır. Doğal seçilim sonucunda hiçbir zaman bir canlı başka bir canlı türüne dönüşmez ve yeni bir genetik bilgi dolayısıyla yeni bir özellik veya organ ortaya çıkmaz. (Detaylı bilgi için bkz. Evrim Aldatmacası, Harun Yahya) Günümüz evrimcilerinden Stephen Jay Gould, Darwinizm'in bu büyük yanılgısı için şöyle der:

Darwinizmin özü tek bir cümleye dayanır: Doğal seleksiyon evrimsel değişimde yaratıcı güçtür. Kimse doğal seleksiyonun zayıf olanın elenmesindeki rolünü inkar etmez. Ancak Darwin teorisi doğal seleksiyonun uygun olanı yaratmasını da istemektedir.58








Doğal seleksiyon mekanizmasıyla sadece canlı türlerindeki sakat ya da zayıf olan bireylerin ayıklanması sağlanır. Daha önce doğada var olmayan bir canlı türünü ortaya çıkaramaz. Ünlü Sanayi Devrimi kelebeklerinin durumu bu konuda iyi bir örnektir. Sanayi Devrimi ile birlikte ağaçların renkleri koyulaşmıştır. Dolayısıyla bu ağaçlarda yaşayan kelebeklerden açık renkli olanlar kuşlar tarafından daha kolay avlanmış ve dolayısıyla sayıları azalmıştır. Koyu renkli kelebekler ise ağaçların üzerinde kamufle oldukları için (üstte sağda) sayıca artış göstermişlerdir. Elbette ki bu bir evrim değildir. Çünkü yeni bir tür oluşmamıştır. Sadece nüfus oranları değişmiştir.







Evrimci C. Loring Brace ise, American Scientist dergisinde yayınlanan bir makalesinde Darwinizm'in bilimsel bulgular tarafından reddedildiğini ve doğal seleksiyonu da türleri oluşturan bir mekanizma olarak göremeyeceğimizi şöyle açıklar:

American Scientist okuyucuları, biyolojinin büyük bir kısmının ve paleontolojinin tamamının Darwin'in organik evrim hakkındaki görüşlerini reddettiğini fark etmiyor olabilirler. Doğal seleksiyon sadece "ince ayar" olarak görüldüğü için reddediliyor, adaptasyon ise pratikte kesinlikle geçerli görülmüyor.59


Evrimciler Doğadaki Kusursuz Yaratılışı Görmek İstemezler





Panda'nın Baş Parmağı adlı kitap


Berry'nin konuşmasında yer alan klasik evrimci argümanlardan bir diğeri ise, Stephen Jay Gould tarafından ünlendirilen "Panda'nın baş parmağı" konusudur. Pandanın beş parmağı dışında, bileğinden çıkan "radyal susamsı kemik" (radial sesamoid bone) olarak isimlendirilen bir kemik çıkıntısı daha bulunmaktadır.

Bu yapının evrimciler açısından önemine gelince; evrimcilere göre panda, ayı, köpek gibi hayvanların dahil olduğu etçiller sınıfındandır. Ve panda daha sonra bambu ile beslenmeye başlamıştır ve evrimci senaryoya göre altıncı parmak bambu yemeğe uyum sağlaması için sonradan çıkmıştır. Evrimcilerin bir başka iddiası ise, bu altıncı parmağın mükemmel olmadığı, doğal seleksiyonun elindeki malzemeyi kullanarak ancak bu kadarını oluşturabildiği yönündedir. Oysa bunlar, hiçbir delili ve geçerli açıklaması bulunmayan, tamamen evrimci ön yargılar ile ileri sürülen hayal ürünü iddialardır. Sırasıyla incelersek:

-Pandaların, etçil atalardan türedikleri yanılgısı

Evrimcilerin pandaları etçil sınıfına dahil etmelerinin nedeni, geniş çeneleri, dişleri ve güçlü pençeleridir. Evrimciler pandaların sözde atalarının bu özelliklerini diğer hayvanlara karşı kullandıklarını iddia ederler. Oysa pandaların tek düşmanı insanlardır, hayvanlar arasında düşmanları yoktur. Güçlü dişlerinin ve çenelerinin nedeni ise bambu saplarını kolayca koparıp çiğneyebilmeleridir. Güçlü pençeleri ise bambuların gövdelerine tırmanmaları içindir.

Dolayısıyla, çoğunlukla bambu ile, zaman zaman ise meyve ve bitkilerle beslenen pandaların etçil atalardan türediklerine dair bir delil yoktur ve evrimciler de pandanın hangi hayvandan türediğine dair fikir birliği sağlayamamışlardır. Öyle ki bazı evrimciler pandaları ayılarla aynı kategoriye koyarken, bazıları da rakunlarla aynı sınıflama içine dahil etmektedir. Çünkü gerçekte bu canlıların bir başka canlı sınıflamasından evrimleştiğine dair hiçbir bulgu yoktur. Evrimciler sadece benzerliklerden yola çıkarak tahminler yapmakta, bu tahminler tamamen hayali olduğu için de birbirleri ile ihtilafa düşmektedirler.








Pandanın Parmağı Mükemmel Bir Yaratılıştır

Evrimciler yaratılışı kendilerince inkar etmek için doğada kusur ve uyumsuzluk ararlar. S. J. Gould'un pandaların baş parmakları ile ilgili iddiası buna bir örnektir. Oysa Gould yanılmaktadır. Çünkü bu kemiksi parmak sandığı gibi bir kusur değildir. Aksine hareketi kolaylaştırır ve tendonların yırtılmasını engelleyici etkiye sahiptir. 1999 yılında Nature dergisinde yayınlanan bir inceleme, pandanın başparmağının hayvanın doğal ortamı açısından son derece verimli olduğunu göstermektedir. Dört Japon araştırmacının ortak yürüttükleri çalışma, "kompüterize tomografi" ve "manyetik rezonans resimlendirmesi" teknikleri ile yürütülmüş ve sonuçta pandanın başparmağının "memeliler arasında bulunan en olağanüstü yönlendirme tekniklerinden biri" olduğu sonucuna varılmıştır. (Endo, H., Yamagiwa, D., Hayashi, Y. H., Koie, H., Yamaya, Y., and Kimura, J. 1999. Nature 397: 309-310) Sağda, çalışmayı yürüten uzmanların pandanın el yapısı ile ilgili yaptıkları bilgisayar çizimi yer alıyor.







-Pandaların altıncı parmaklarının mükemmel olmadığı,dolayısıyla tesadüfün eseri olduğu yanılgısı

Pandanın ünlü başparmağı meselesindeki asıl nokta budur. Evrimciler bu parmağın mükemmel olmadığını ama işe yaradığını söylerler. Berry de konuşmasında "mükemmel olmayan bu parmak yapılabilenin en iyisidir" diyerek bu evrimci iddiayı yinelemiştir.

Gerçekte, söz konusu altıncı parmak "radiyal susamsı kemik" olarak adlandırılan bir kemik türündendir ve bu kemik genellikle eklem yerlerinde bulunarak hareketi kolaylaştırır ve tendonların yırtılmasını engeller. Pandanın bileğinden çıkan bu kemik ise aslında bir parmak değildir, ancak parmakların bambunun gövdesini kavramasını kolaylaştıran bir destektir.60 Evrimciler bu kemiğin, parmak yerine geliştiğini, ancak parmak görevi göremediğini, örneğin filizleri ayıklayamadığını öne sürerler. Ancak kavrama işi için yeterince iyi olduğunu da belirtirler. Zaten bu altıncı kemiğin görevi budur ve pandanın diğer işlemleri kusursuzca yapmaya yetecek kadar parmağı bulunmaktadır.61 Bu yapının en ideal şeklinin gerçekte tam bir "parmak" olması gerektiği, evrimcilerin ön yargı ile öne sürdükleri dayanaksız bir iddiadır. Söz konusu kemik, mevcut haliyle canlı için son derece uygundur.

Evrimcilerin doğada uyumsuzluk veya kusur aramalarının tek nedeni, Allah'ın kusursuz yaratışını inkar etmek için kendilerine sözde delil aramalarıdır. Ancak bu çabaları, pandanın parmakları konusunda da olduğu gibi her zaman sonuçsuz kalmıştır. Aslında her çağda, doğada kusur aramak inkar edenlere ait bir özellik olmuştur ve Kuran'ın Mülk Suresi'nde böyle boş bir çaba içine girenler şu şekilde haber verilmiştir:

O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)

Sonuç olarak pandanın altıncı parmağı, panda için en kullanışlı yapıdır. Canlıların tüm diğer özellikleri gibi, üstün bir güç ve akıl sahibi olan, şefkatli ve merhametli Allah tarafından kusursuzca yaratılmıştır.


"Bilim ve Din Birbirlerinden Ayrı Düşünülemez."





Albert Einstein inançlı bir bilim adamıydı


Andrew Berry'nin bu sözleri son derece dikkat çekicidir. Bilim ve dinin ayrı düşünülemeyeceği kesinlikle doğrudur. Ünlü bilim adamı Albert Einstein bir sözünde şöyle der:

Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum. Bu durum şöyle ifade edilebilir: Dinsiz bilime inanmak imkansızdır.62

Çünkü din, Allah'tan bize ulaşan bilgiye dayanır. Bilimin konusu olan evren ve doğayı da Yüce Allah yaratmıştır. Dolayısıyla, her ikisi arasında bir çelişki olması imkansızdır. Ancak, kendilerince din ahlakını ortadan kaldırmak isteyenler, özellikle son iki yüzyıldır dini ve bilimi karşı karşıya getirmeye çalışmışlardır. Ancak bu çabaları boşunadır. Kuran Allah'ın vahyidir ve hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Bilimsel hiçbir bulgu Kuran ayetleri ile çelişmez. Aksine atom altı parçacıkları, anne karnındaki üç karanlık bölge, demir filizlerinin yeryüzüne göktaşları ile gelmesi ve kıtaların kayması gibi geçtiğimiz yüzyılda keşfedilen bilgiler, 1400 yıl önce vahyedilmiş olan Kuran'da bildirilmiştir. (Detaylı bilgi için bkz. Kuran Mucizeleri ve Kuran Bilime Yol Gösterir, Harun Yahya)

Ancak, Berry'nin bu açıklaması Cumhuriyet gazetesinin hoşuna gitmemiş olacak ki, bu cümlenin hemen ardından Berry'nin evrim teorisinin kesin doğru olduğu yanılgısıyla ilgili cümleleri eklenmiştir.








Bundan 1400 yıl önce vahyolunan Kuran'da o dönemde bilinmeyen pek çok bilimsel gerçek haber verilmiştir. İnsanın yaratılışı, dünyanın atmosferi, evrenin yaratılışı ya da yeryüzünün yapısı gibi konular hakkında Kuran'da bildirilen ve o dönemin teknolojisi ile insanlar tarafından tespit edilmesi hiçbir şekilde mümkün olmayan detaylar Kuran'ın Allah sözü olduğunu ispatlar.







Gerçekten o (Kuran) Alemlerin Rabbinin bir indirmesidir. (Şuara Suresi, 192)


Sonuç



Yazının girişinde de söz ettiğimiz gibi, ortada Berry'nin iddia ettiği gibi evrimi kanıtlayan, şaibesiz, bilimsel yöntemlerle ortaya konan tek bir delil dahi yoktur. Evrimciler yıllardır, geçersizliği defalarca bilimsel olarak gösterilmiş sahte delilleri insanların önüne tekrar tekrar getirirler. Konuyla ilgili detaylı bilgi sahibi olmayan insanlar, bilim adamı sıfatı taşıyan bu insanlara güvenir ve anlattıklarını sorgulamazlar. Ancak çok küçük bir araştırma yapan biri dahi, evrimcilerin yıllardır aynı hikayeleri anlatarak insanlara bir tür hipnoz yapmaya çalıştıklarını görebilir. Bilimin evrim teorisini yalanladığını aslında evrimcilerin kendileri de çok iyi bilmektedirler. Ancak, dinsizliğin ve materyalizmin tek dayanağı olan evrim teorisini ayakta tutabilmek için, bu gerçeği insanlardan gizlemektedirler. Ottowa Commonwealth Biyolojik Kontrol Enstitüsü Başkanı W.R. Thompson evrimcilerin bu tutumunu şöyle ifade eder:

Bilim adamı olmayan kişilerin dikkatini, evrimle ilgili anlaşmazlıkların üzerine çekmek uygun ve doğru olacaktır. Fakat bazı evrimcilerin son görüşleri bunu makul bulmadıklarını gösteriyor. Bilimsel olarak tanımlayamayacakları bir doktrini savunmak için biraraya gelen bilim adamlarının zorlukları göz ardı ederek ve eleştirileri gizleyerek inançlarını halkın gözünde devam ettirme girişimi bilimsel açıdan anormal ve istenmeyen bir durumdur.63

Ülkemizde de evrim teorisinin açmazları çok güçlü delillerle ve hemen herkese ulaşacak şekilde gözler önüne serilmiştir. Bu nedenle ülkemizdeki evrimci bilim çevrelerinin çok daha büyük bir ivedilikle bilimsel açıdan yanlış ve tutucu tutumlarını bırakarak, gerçek ve saptırılmamış bilimsel verilere göre düşünmeleri gerekmektedir.

 


Primatların ve Memelilerin Kökeni
Hakkındaki Yanılgılar



Okuyucularının çoğunun "primat" kavramını ilk kez duyacağını düşünen evrimci yayıncılar, bu kavramın yanına bol bol "evrim" kelimesi serpiştirdikleri zaman "bilimsel" bir görünüm vereceklerini ve böylece başarılı bir propaganda yapacaklarını sanmaktadırlar.

7 Ekim 2000 tarihli Cumhuriyet gazetesinde "Paşalar'daki Kazılar 14 Milyon Yıl Önce Yaşayan Primatların Evrimleşmesini Aydınlatacak" başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde, Bursa'ya 68 kilometre uzaklıktaki bir dağ köyü olan Paşalar'da yürütülen kazılarda çok sayıda primat (memelilerin bir takımı) fosili bulunduğu anlatılıyor ve elde edilen bulguların evrim teorisine destek sağladığı ileri sürülüyordu.

Gerçekte Cumhuriyet'teki yazıda aslında evrim teorisini destekleyen hiçbir bilgi yoktu. Yazıda primatların evrimleştiğine dair hiçbir kanıt ileri sürülmüyordu. Sadece bulunan bazı fosiller vardı ve bunların bulunmuş olması, "evrim" kelimesinin sıkça kullanılması yoluyla, Darwinizm adına bir propaganda malzemesi yapılmak istenmişti.

Oysa ki primatların kökeni konusu (diğer tüm canlı sınıflarının kökeni gibi), evrim teorisinin lehinde değil aleyhinde bir delildir.


Fosil Kayıtlarının Mesajı





G. Gaylord Simpson


Fosil kayıtlarının ortaya çıkardığı gerçeklerin en önemlilerinden biri, "aniden ortaya çıkış" olgusudur. Bildiğimiz tüm temel canlı sınıflamaları, daha önce kendilerine benzer başka canlılar yaşamamış iken, fosil kayıtlarında aniden belirirler. Kambriyen devirde (530-500 milyon yıl önce), bilinen tüm temel canlı grupları (filumlar) aniden ortaya çıkar. Sonraki devirlerde de balıklar, böcekler, amfibiyenler, sürüngenler, kuşlar gibi temel canlı sınıflamaları ve bunların alt grupları hep aniden ve hiçbir ataları olmadan belirir.

Bu durum, evrim teorisinin temel iddiası olan "uzun zaman içinde tesadüfler yoluyla kademe kademe gelişim" kavramını yıkmış durumdadır. Dahası bu durum yaratılış adına da önemli delillerden biridir. Evrimci bir fosil bilimci olan Mark Czarnecki, bu gerçeği bir itiraf niteliğindeki şu açıklamasıyla kabul etmektedir:

Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur... Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin yaratıldığını savunan argümana destek sağlamıştır.64


Memelilerin Kökeni



Aynı durum, memeliler sınıflamasına dahil olan canlılar için de geçerlidir. Memeliler sınıflamasına dahil çok sayıda farklı canlı türü, yeryüzünde aniden ortaya çıkmıştır. 20. yüzyılın evrim otoritelerinden ve Neo-Darwinist teorinin kurucularından biri olan George Gaylord Simpson ise, evrim teorisi açısından çok şaşırtıcı olan bu gerçeği şöyle ifade eder:

Dünya üzerindeki yaşamın en kafa karıştırıcı olayı, Mezozoik Çağı'nın, yani sürüngenler devrinin, memeliler devrine aniden değişmesidir. Sanki bütün başrol oyunculuğunun çok sayıda ve türdeki sürüngenler tarafından üstlenildiği bir oyunun perdesi bir anda indirilmiştir. Perde yeniden açıldığında ise, bu kez başrolünde memelilerin yer aldığı ve sürüngenlerin bir kenara itildiği yepyeni bir devir başlamıştır. Ortaya çıkan memelilerin bir önceki devire ait izleri ise yok gibidir.65








Hayali "Evrim Şeması"nın Gösterdiği Gerçek:
Hiçbir Araform Yok

Ağustos 2000 tarihli orjinal Focus dergisinde yayınlanan "Memelilerin Evrimi" şeması, aslında evrim teorisinin tamamen hayali ve kanıtlardan yoksun olduğunu gösteren bir delil niteliğinde. Şemada halen bilinen 21 temel memeli grubu yanyana dizilmiş ve bunların geçmiş dönemlerde hangi atalardan evrimleşmiş olabileceklerine dair hayali bir "soyağacı" çıkarılmış. (Şemanın üst sırasındaki marsupials (keseliler), rabbits (tavşanlar), bats (yarasalar) gibi kategoriler, memelilerin 21 temel grubunu oluşturuyor. Şemanın sol kısmında ise, bu canlıların bugünden kaç milyon yıl önce, hangi jeolojik devirlerde ortaya çıktıklarını gösteren zaman çizelgesi yer alıyor.) Ancak şemanın sağ tarafındaki açıklama kutusunda şöyle yazıyor: "Bu soyağacı, memeli evrimi ile ilgili görüşlerin birini yansıtmaktadır. Kırmızı çizgiler fosil kalıntılarını göstermektedir. Sarı çizgiler ise, muhtemel evrimsel ilişkileri göstermektedir." Bu açıklamayla birlikte şemaya baktığımızda ise, ortada hiç bir "evrim" olmadığı kendiliğinden görülüyor. Çünkü kırmızı çizgiler, yani var olan fosiller, farklı memeli gruplarının aralarında hiç bir ilişki olmadan belli tarih aşamalarında ortaya çıktıklarını gösteriyor. Bunları birbirine bağlayan sarı çizgiler ise, hiç bir kanıtı olmayan evrimsel varsayımlar. Bu hayali sarı çizgiler çıkarıldığında gerçek tablo ortaya çıkıyor: Fosil bulguları farklı canlı gruplarının, aralarında evrimsel bir ilişki olmadan, ayrı ayrı ortaya çıktıklarını gösteriyor. Evrim teorisini geçersiz kılan bu gerçek, yaratılışın da açık bir ispatı.









Zoolog Eric Lombard


Dahası, aniden ortaya çıkan memeliler birbirlerinden çok farklıdırlar. Yarasa, at, fare ve balina gibi son derece farklı canlıların hepsi memelidir ve aynı jeolojik dönemde ortaya çıkmışlardır. Bu canlıların aralarında evrimsel bir bağ kurmak, en geniş hayal gücü içinde bile imkansızdır. Evrimci zoolog Eric Lombard, Evolution (Evrim) adlı dergide şöyle yazar:

Memeliler sınıfı içinde evrimsel akrabalık ilişkileri (filogenetik bağlar) kurmak için bilgi arayanlar, hayal kırıklığına uğrayacaktır.66

Yine George Gaylord Simpson'ın açıklamaları, evrim teorisinin ne kadar büyük bir çıkmaz içinde olduğunu göstermektedir:

Bu, memelilerin 32 ayrı takımının hepsi için geçerlidir... Her takımın bilinen en eski ve en ilkel üyesi, bu takıma ait temel karakterlerin hepsine zaten sahiptir ve hiçbir durumda bir takımdan bir diğerine doğru ilerleyen devamlı bir gelişim bilinmemektedir. Çoğu örnekte farklılık o kadar keskin ve boşluk o kadar büyüktür ki, tüm bir takımın kökeni spekülatif ve son derece tartışmalıdır…67

Memelilerin 32 ayrı takımından biri ise, sözde "insanın atası" olarak kabul edilen canlıların dahil edildiği "primatlar" takımıdır.


Primatlar: Aniden Ortaya Çıkmış Bir Takım



Primatlar takımının en önemli özelliği, el ve ayak yapılarının belirginliğidir. Lemur, tarsier gibi ufak memeliler ve tüm maymunlar primat takımına aittir.
Peki primatların kökeni nedir?

Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan "Paşalar'daki Kazılar 14 Milyon Yıl Önce Yaşayan Primatların Evrimleşmesini Aydınlatacak" başlığını okuyan bir insan, ortada "primatların evrimi" diye bir kavram bulunduğunu ve bulunan fosillerle bunun daha da aydınlanacağı gibi bir izlenime kapılabilir. Oysaki bu tamamen yanlış bir izlenimdir.








Hayali Primat Soyağacı

Tarsier (solda) ve lemur (sağda) primat takımından canlılardır. Bu canlıların fosil kayıtlarına bakıldığında birdenbire ortaya çıktıkları görülmektedir. Bu bilimsel gerçeğe rağmen evrimciler aşağıdaki gibi hayali tablolar yaparak bu canlıların kökenine kendilerince açıklama getirmeye çalışırlar. Primatların aşağıdaki soyağacı da, memeliler için yapılan hayali soyağaçları kadar temelsizdir.







Gerçekte primatlar da tüm diğer canlı sınıflamaları gibi, evrimleşmemiş, bugünkü halleriyle yaratılmışlardır. Bunun paleontolojik açıdan çok belirgin bir kanıtı ise, primatların yeryüzünde, daha önce kendilerine benzer hiçbir ataları olmadan aniden ortaya çıkmış olmalarıdır.
Evrimci paleoantropolog Elwyn Simons bu konuda şöyle der:

Son bulgulara rağmen, primatların kökeninin yeri ve zamanı sır içinde gizli kalmaya devam etmektedir.68

Paleontoloji alanında dünyanın en önde gelen otoritelerinden biri olan Romer ise, yine bir evrimci olmasına rağmen, en eski lemurların (lemurlar ilk primatlar arasında kabul edilirler) "sanki hiç bilinmeyen bir bölgeden göç etmişçesine aniden ortaya çıktıklarını"69 yazar.

Evrimciler, hiçbir bilimsel dayanakları olmamasına rağmen, primatların böcek yiyen memelilerden evrimleştiğini varsaymaktadırlar. Fakat bu iddiayı destekleyen tek bir fosil dahi yoktur. Evrimci fosil bilimci Kelso, "böcek yiyicilerden (insectivore) primatlara olan geçiş, fosiller tarafından belgelenmiş değildir" diyerek bu gerçeği kabul eder.70

Kısacası, primatlarla ilgili fosil kayıtları da tüm diğer canlı sınıflamaları gibi evrim teorisinin iddialarını geçersiz kılmaktadır. Primatlar, başka canlılardan evrimleşerek değil, aniden ve farklı yapılarıyla ortaya çıkmışlardır. Bu bilimsel gerçek, bu canlıların yaratıldıklarının bilimsel kanıtıdır. Allah tüm canlıları olduğu gibi primatları da örneksiz olarak yaratmış ve yeryüzünde türetmiştir.


Sonuç



Dikkat edilirse Cumhuriyet gazetesindeki haberde ve benzeri tüm diğer evrimci yayınlarda, buraya kadar kısaca aktardığımız bilimsel gerçeklerden hiç söz edilmemektedir. Darwinizm'in iddiasını destekleyecek hiçbir somut kanıt sunulmamakta, hiçbir ara form örneği gösterilmemektedir. (Çünkü gösterilebilecek bir kanıt yoktur.)

Bunun yerine sadece göz boyama ve ucuz propaganda yöntemi kullanılmaktadır. Okuyucularının çoğunun "primat" kavramını ilk kez duyacağını düşünen evrimci yayıncılar, bu kavramın yanına bol bol "evrim" kelimesi serpiştirdikleri zaman "bilimsel" bir görünüm vereceklerini ve böylece başarılı bir propaganda yapacaklarını sanmaktadırlar.

Oysa bundan belki 30-40 yıl önce etkili olan bu yöntemler artık evrimciler adına fayda etmemektedir. İnsanların bilgiye kolayca ulaşabildikleri çağımızda, yaratılış gerçeği de bir kez daha açıkça ortaya çıkmaktadır.


DİPNOTLAR



57- S. R. Scadding, "Do 'Vestigial Organs' Provide Evidence for Evolution?", Evolutionary Theory, Cilt 5, Mayıs 1981, s. 173

58- Stephen Jay Gould "The Return of Hopeful Monsters", Natural History, vol. 86 (Haziran/Temmuz 1977), s. 22-30

59- C. Loring Brace, review of Species, Species Concepts, and Primate Evolution, edited by William H. Kimbel and Lawrence B. Martin (Plenum Press, 1993, s. 560), American Scientist, vol 82 (Eylül/Ekim 1994), s. 484-486

60- http://www.athro.com/evo/pthumb.html

61- http://www.users.bigpond.com/rdoolan/panda.html)

62- Einstein, Science, Philosophy, And Religion: A Symposium, 1941 ch. 13

63- Charles Darwin, Origin of Species kitabının Everyman's Library baskısının Önsözü, 1956

64- Mark Czarnecki, "The Revival of the Creationist Crusade", MacLean's, 19 Ocak 1981, s. 56

65- George Gaylord Simpson, Life Before Man, New York: Time-Life Books, 1972, s. 42.)

66- Eric Lombard, "Review of Evolutionary Principles of the Mammalian Middle Ear, Gerald Fleischer", Evolution, Cilt 33, Aralık 1979, s. 1230

67- George G., Simpson, "Tempo and Mode in Evolution", Columbia University Press, New York, 1944, p. 105, 107

68- Simons, E. L., Annals New York Academy of Sciences, Vol. 167, 1969, s. 319

69- Romer, A. S., Vertebrate Paleontology, 3rd Ed., Chicago: Univ. of Chicago Press, 1966, s. 254

70- Kelso, A. J., Physical Anthropology, 2nd Ed., New York: J. B. Lippincott, 1974, s. 142

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü