Harun Yahya

DNA Molekülündeki Şifre Bilimi


Vücudunuzun her hücresinde dünyada hiç kimsenin konuşmadığı bir dilde yazılmış, müthiş bir bilgi hazinesi saklıdır. Bu dilin alfabesi sadece dört harften meydana gelir ve her harf, "baz" veya "nükleotid" denilen kimyasal bir molekülü temsil eder. "Kodon" adı verilen genetik kelimeler de bu harflerden oluşmaktadır. Dört harfli bu DNA dili, Adenin, Timin, Guanin ve Sitozin (Cytosin) moleküllerinin A, T, G ve C harflerinden oluşur. İşte çekirdekteki bilgi bankasında yer alan bilgiler de, bu dört harfli alfabe ile kodludur. A, T, G, C harflerinin yüzlercesi birarada ele alındığında, uzun, anlamlı cümleler ortaya çıkar. Bu cümleler, vücuttaki işlemlerin nasıl yapılacağını tarif eden, bunlara dair talimatlar içeren "genler"dir. Bu harflerin milyonlarcası ise, anlamlı bir sıralama ile üst üste dizilerek DNA molekülünü oluştururlar. Moleküler biyolog David S. Goodsell, Our Molecular Nature (Moleküler Doğamız) adlı kitabında DNA molekülünden şu sözlerle bahsetmektedir:

DNA belki de moleküllerin en güzelidir, fakat nadide bir kitap gibi gerçek güzelliği cildinde değil, içinde kullanılan kelimelerde saklıdır.66


İnsanın bütün fiziksel özellikleri, bu özel dil vasıtasıyla kodlanarak hücre çekirdeğine depolanmıştır. Canlının vücut şekli, her organa ait iş bölümü ve bu organların çalışma düzenleri, hücre içinde üretilmesi gereken proteinlerin genetik kodları, üretilecek proteinlerin miktar kontrolleri gibi hayati işler, DNA üzerinde kodlanmıştır. Şifrelenerek yazılmış bu dev eser, insan henüz tek bir hücre halindeyken bile, kişinin tüm bedeni hakkındaki bilgiye sahiptir. Diğer bir deyişle, daha henüz insan oluşmadan evvel, vücudunun kapsamlı planı tek bir molekül üzerinde hazırdır.
Hücre çekirdeğindeki depolanmış bilgilerin şifreleme sistemini anlatırken, DNA'yı oluşturan nükleik asitler için yine harf benzetmesini kullanmaya devam edeceğiz. Bu harfler, önceki bölümde incelediğimiz gibi ikişerli olarak karşılıklı eşleşerek birer basamak oluştururlar. Bu basamaklar ise üst üste eklenerek "gen"leri meydana getirirler. DNA molekülünün bir bölümü olan her bir gen, insan vücudundaki belli özellikleri kontrol eder. Boyun uzunluğu, gözün rengi, burnun, kulağın, kafatasının yapısı gibi sayısız özellik, ilgili genlerin emriyle meydana gelir. Bu genleri, üzerinde A-T-G-C harflerinden oluşmuş yazılar olan bir kitabın sayfalarına benzetebiliriz.
İnsan hücresindeki DNA'larda yaklaşık 30.000 civarında gen bulunur. Her gen, karşılığı olduğu protein türüne göre, sayıları 1.000 ile 186.000 arasında değişen nükleotidlerin özel bir sıralamada dizilmesinden oluşur. Bu genler insan vücudunda görev yapan yaklaşık 200.000 civarındaki proteinin kodlarını saklar ve bu proteinlerin üretimini denetler. Bu 30.000 genin içerdiği bilgi DNA'daki toplam bilginin yalnızca % 3'ünü teşkil eder. Geriye kalan % 97'lik bölüm ise günümüzde hala bilinmemektedir. Ancak bu bölümde hücrenin faaliyetleri ile ilgili hayati bilgiler bulunduğu anlaşılmıştır. (Detaylı bilgi için bkz. DNA Mucizesi Evrim Teorisini Nasıl Geçersiz Kılmaktadır? Bölümü)
Genler kromozomların içinde bulunur. Her insan hücresinin (üreme hücreleri hariç) çekirdeğinde 46 kromozom vardır. Her bir kromozomu, gen sayfalarından meydana gelmiş bir cilde benzetirsek, hücrede insanın tüm özelliklerini içeren 46 ciltlik bir "hücre ansiklopedisi" vardır diyebiliriz. Bu hücre ansiklopedisi daha evvel belirttiğimiz gibi tam 920 ciltlik Britannica Ansiklopedisi'nin içerdiği bilgiye eş değerdir.
Her insanın DNA'sındaki harflerin dizilimi farklıdır. Şu ana kadar dünya üzerinde yaşamış milyarlarca insanın tümünün birbirinden farklı olmalarının sebebi de budur. Organların temel yapı ve işlevleri her insanda aynıdır. Ancak herkes o kadar ince farklılıklarla o kadar ayrıntılı ve özel yaratılır ki, bütün insanlar tek bir hücrenin bölünmesiyle meydana geldikleri ve aynı temel yapıya sahip oldukları halde, milyarlarca farklı görünümde insan ortaya çıkmaktadır.
DNA'daki harflerin diziliş sırası insanın yapısını en ince ayrıntılarına dek belirler. Boy, göz, saç ve cilt rengi gibi özelliklerin yanı sıra, vücuttaki 206 kemiğin, 600 kasın, 10.000 işitme siniri ağının, 2 milyon optik sinir ağının, 100 milyar sinir hücresinin, 130 milyar metre uzunluğundaki damarların ve 100 trilyon hücrenin planları, tek bir hücrenin DNA'sında mevcuttur. Kanadalı bilim yazarı Denyse O'Leary DNA'daki bilgiden şu ifadelerle bahsetmektedir:

Bilginin asıl şaşırtıcı olanı DNA'da yazılı eserdir. Tekrar eden bir dizilimi yok. Fakat diğer bilgi ile bağlantılı bir dizilimi var ve çok kompleks. Örneğin kedinin embriyosundaki DNA, embriyonun yavru bir kedi olması için çok kompleks talimatlar içerir.67


Şimdi bu bilgilerin ardından düşünelim: Bir kelime bile, yazan bir kişi olmadan oluşamadığına göre, insan hücresindeki milyarlarca harf nasıl oluşmuştur? Bu harfler nasıl olup da böyle mükemmel ve kompleks bir bedenin eşsiz planını oluşturacak bir düzende, birbiri ardına anlamlı bir şekilde dizilmiştir? Eğer bu harflerin düzeninde çok ufak bir değişiklik olsaydı, el parmaklarınız ayağınızda, gözünüz karnınızda yerr alabilir ya da başınız ters yöne dönük olabilirdi. Kollarınız çok kısa ya da uzun olabilir veya dudaklarınız birbirine bitişik olabilirdi. Şu anda düzgün bir insan olarak yaşam sürdürebiliyorsak, bu ancak Yüce Rabbimiz'in izniyledir. Allah her insanın DNA'sındaki harflerin düzenini buna vesile kılmıştır. Bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)

DNA Molekülü Kodlu Mesajlar İçerir











DNA molekülünde, atomların kendine has dizilimi, maksimum şifreyi, minimum alanda taşıyabilecek üstün bir yaratılışa sahiptir. DNA molekülü üzerinde kayıtlı genetik şifre, hücre çekirdeğine kimyasal formüllerle yazılmıştır. Ancak bahsettiğimiz şifre ne bilgisayar ortamında ne de kağıt üzerindedir. Şifrelemeyi oluşturan her bir "harf", aslında belirli kimyasal özelliklere ve üç boyutlu özel bir yapıya sahip birer moleküldür. Kimya profesörü Arthur Ernest Wilder-Smith bir kitabında DNA molekülündeki mesaja şöyle dikkat çekmektedir:

Bütün biyolojik hücreler hücre çekirdeğindeki DNA moleküllerinde kodlu şekilde bulunan program tarafından yönlendirilirler... Bütün kimyasal metabolizma kod tarafından önceden programlanmıştır... Bu tür bir sistemi teorik olarak anlatabilmek için gerekli olan, çok uzun açıklamalardan kaçınmak için, genetik kod sisteminin ana özelliklerini birkaç benzetme ile anlatacağız. Uluslararası olarak kabul gören acil yardım çağrısı "SOS"tir. Bu çağrı şifrelenmiş halde bilgi içerir ve aynı zamanda …- - -… (üç nokta, üç çizgi, üç nokta) olarak da gösterilebilir. Burada noktalar ve çizgiler Mors alfabesinin iki harfini temsil eder. Alfabemizdeki "S" harfi "…" ile, "O" harfi ise "- - -" ile gösterilir. Mors alfabesini çeşitli yöntemler kullanarak saklayabilir ya da iletebiliriz. Örneğin bu harfler bir kağıt üzerine yazılabilir, şekerle doğum günü pastası üzerine çizilebilir, ya da bir uçak duman kullanarak gökyüzüne aynı harfleri yazabilir... Verilen mesaj ve bilgi aynı kalır, hangi ortamda iletilirse iletilsin içerik "SOS" şeklindedir. Mors şifresindeki noktalar ve çizgiler, hatta bir ip üzerinde düğümlerle gösterilebilir. Çizgi büyük bir düğümle, nokta da daha küçük bir düğümle gösterilebilir. Bu durumda Mors şifresiyle yazılmış mesajın iletilmesi için kağıt zemine ihtiyaç duyulmaz. Bir ip bile bunun için yeterlidir. Buna benzer bir sistem kullanılarak, tek ve çift düğümler içeren bir ip kullanılarak Goethe'nin "Faust" eseri yazılabilir.68


Yukarıdaki alıntıda da ifade edildiği gibi, bilginin içeriği aktarılış şeklinden bağımsızdır. Dolayısıyla sadece DNA'daki bazların sıralaması değil, DNA'nın içerdiği kodlu bilgi, mesaj da dikkat çekicidir. Bilim yazarı Richard Milton DNA'daki mesajın kodlanmasındaki hassas düzene şöyle dikkat çekmektedir:

... Bir programdaki bütün talimatlar, hem bilgisayarın donanımında ani etkiler yapması hem de programın diğer bölümlerini etkilemesi bakımından programcı tarafından çok dikkatlice düşünülmelidir. Programcının talimatları yazmak için kullandığı harfler ve rakamlar, program lisanının dil yapısına ve kelimelerine göre mutlak kesinlikte yazılmalıdır ki, bilgisayar sistemi fonksiyon görebilsin. En önemsiz bir hata bile, bütünü etkileyen bir bozukluğa sebep olabilir. Örneğin 1977'de NASA'nın Cape Canaveral'den bir uyduyu havaya fırlatması araç havalandıktan kısa bir süre sonra faciayla sonuçlandı. NASA mühendislerinin daha sonra yaptıkları araştırmada, kazaya bilgisayarın rehber sistemindeki bir yanlışlığın sebep olduğu ortaya çıktı -rehber programda basit bir virgül unutulmuştu-. En basit lisanla -örneğin basic- en basit bir bilgisayar işlemini programlamak isteyen biri, problemi anlayacaktır. Söz diziliminde en ufak bir hata yaparsanız, bir harfi atlarsanız, bir noktayı ya da boşluğu bile, program işlemez. Aynı şekilde her bir nükleotid kesinlikle doğru düzende yazılmalıdır ve dölün varlığını sürdürebilmesi için DNA molekülünde kesinlikle doğru yerde olmalıdır. İnsanlardaki, hayvanlardaki ve bitkilerdeki temel fonksiyonel bozukluklar da tek bir DNA molekülünün veya bu moleküldeki tek bir nükleotidin kaybı ya da yer değiştirmesiyle olur.69




DNA molekülünde,

1- nm: nanometre (milimetrenin bir milyonda biri),
2- DNA sarmalı,
3- nükleozomu oluşturan histonlar ve DNA şeridi,
4- paketlenmiş şekildeki nükleozom,


5- kromozom kesitinin uzatılmış hali,
6- kromozom kesitinin sıkıştırılmış hali,
7- kromozom.


DNA molekülünde, atomların kendine has dizilimi, maksimum şifreyi, minimum alanda taşıyabilecek üstün bir yaratılışa sahiptir.  



Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden bilgi teorisi ve resmi diller konusunda uzman Prof. Murray Eden, "Var olan hiçbir resmi dil, cümleleri ifade eden sembol diziliminde, rastgele değişimleri tolere edemez. Anlam hemen her zaman bozulur. Herhangi bir değişim, sentaks [cümle bilgisi] olarak kurallara uygun olmalıdır."70 diyerek, bir dilin sembolleri rastgele karıştırıldığında anlamın daima bozulacağını ifade etmektedir. Ardından da bu kuralın genetik bilgiyi oluşturan DNA dili için de geçerli olduğunu dile getirmektedir.
Tüm bu açıklamalar DNA'da karşımıza çıkan bilginin tesadüf eseri var olamayacağını göstermektedir. Evrimcilerin bu hayali iddialarına karşı, "kriptoloji" denilen ve bilginin güvenliğini sağlayan matematiksel şifre bilimini de örnek verebiliriz. Bu bilim dalının amaçlarından biri, bilginin okunmasını ve değiştirilmesini engellemektir. Örneğin bir "hacker" (izni olmadan başkasının bilgisayar ağına giren kişi) internet ortamında iki kişi arasındaki haberleşmeleri takip edebilir ve bu haberleşmelerde gönderilen bilgiler üzerinde değişiklik yapabilir. Bu bakımdan bilginin içeriğinin korunması, orijinal kayıtların saklanması da önemli bir konudur. İletilecek bilginin güvenliği ne kadar önemliyse, kullanılan şifreleme yöntemi de o derece önem taşır ve zorlaşır. Bunun için bilgilerin herkes tarafından kolaylıkla anlaşılmasını engelleyen özel yazılımlar kullanılır. Bu yazılımı ancak belirli kişiler okuyabilir ve değiştirebilir. Yetkisiz kişilerin müdahelesini engellemek için de, bilgilerin doğruluğu güvenlik sistemleriyle teyit edilir.
Genetik bilginin ise, insan hayatını doğrudan ilgilendirdiği için hiçbir değişikliğe uğramaması gerekir. Ancak bu derece önemli bir bilgi hazinesinin hücre içinde saklı olduğunu bilim adamları ancak elli yıl kadar önce fark etmişlerdir. Halbuki insan ilk yaratıldığından beri bu değerli bilgi, çekirdeğin içinde koruma altındadır ve özel bir şifre ile şifrelenmiştir. Bu molekülle ilgili her detay Allah'ın üstün yaratmasının örnekleriyle doludur. DNA bizlere şu soruların cevabını düşündürmelidir:

Mükemmel bir beden inşa edecek bilgiye kim sahiptir?
Bilgiyi canlı bir doku içinde kim saklamaktadır?
Bu kadar kapsamlı bilgiyi, küçücük bir mekana kim, nasıl sığdırmaktadır?
Bu bilginin önemli olduğunu bilip, kim koruma altına almıştır?
Bilgiyi kim şifrelemektedir ve bunun tercümesini kim yapmaktadır?
Bilginin deşifresi sırasında eksikliğe, bozulmaya uğramaması için kim tedbir almaktadır?
Bilginin diğer nesillere aktarılması ve bunun için nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiğini kim bilmektedir?
Dokular yenilendikçe ve hücreler bölünerek çoğaldıkça, bu bilgiyi yeni hücrelere kim, nasıl kopyalamaktadır?

Daha sayfalarca sorabileceğimiz tüm bu sorular, bizi üstün akıl ve bilgi sahibi Yaratıcımızın varlığına götürür. DNA, "... Herşeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı)dır..." (Neml Suresi, 88) Kuran'da Allah insanın yaratılışındaki düzeni şöyle bildirmektedir:
Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)





DNA'daki Bilgi Hazinesi Hayali Evrim İddialari ile Açiklanamaz

DNA molekülü Dünya üzerindeki her canlı için "okunması gereken" bir eserdir, bu bilgiler olmaksızın ne bir hayvanın ne bir bitkinin ne de bir insanın hayat bulması mümkün değildir. Kol ve bacakların, gözün yapısı, beynin işleyişi, kalp ve damar sistemlerinin uyumu, savunma sistemi tümüyle DNA içerisindeki bilgi hazinesi kullanılarak çalışır hale gelebilir. Dolayısıyla, bir canlının varlığından söz etmek için, DNA molekülünün mevcut olması gerekir. Hücresinde DNA bulunmayan bir penguenden, kediden veya balıktan bahsetmek mümkün değildir.
Demek ki, canlılığın ilk yaratıldığı andan itibaren hücrelerinin içinde ömür boyu tüm vücut faaliyetlerini yönlendirecek bilgi hazinesinin de yerleştirilmiş olması gerekir. Evrim teorisinin iddia ettiği gibi yavaş ve aşamalı bir gelişim süreci ise söz konusu değildir. DNA molekülündeki bilgi hazinesi, Allah'ın insanlar üzerinde ve yeryüzünde tecelli eden rahmetinin açık bir delilidir. Yüce Rabbimiz Allah her canlının ihtiyacını en iyi bilendir. Kuran'da bir ayette şöyle buyurulmaktadır:
... O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp-durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir. (Necm Suresi, 32)


kitap


Bir Eserden Bahsedildiğinde, Tesadüf Kavramının Anlamı Kalmaz

Yazılı bir eser söz konusu olduğunda, akla hemen içerdiği bilgiyi tespit eden yazarın kim olduğu sorusu gelir. Tüm dünyada tanınan ve ilgi uyandıran bir eserin "kendi kendine" yazıldığını, "tesadüfler sonucu" meydana geldiğini iddia etmek söz konusu bile olamaz. Her kelimesinin her satırının, eserin yazarı tarafından kaleme alındığı konusunda herkes hemfikirdir. Hücrenin çekirdeğinde özel bir koruma altına alınmış DNA üzerindeki bilgi hazinesinin de, bir Sahibi ve Yaratıcısı vardır. Kuran'da, "De ki: 'Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?'" (Mülk Suresi, 23) ayetiyle, insana her türlü özelliğini verenin ve yaratanın Allah olduğu bildirilmiştir.





Bir canlının tüm vücut işlevleri hakkında nelere ihtiyaç duyduğunu açıklayan bir eserin yazılması için, eserin sahibinin, bu canlının vücut yapısının tüm detaylarına hakim olması, atom ve molekül seviyesinde hücre faaliyetlerinin nasıl yürütüleceğini tümüyle bilmesi ve bebeklik çağından ölümüne dek geçirebileceği her döneme ait özel ihtiyaçlarını ve gereksinimlerini ölçüyle tespit etmesi gerekir. Rabbimiz Allah bu bilgilerin tek sahibidir ve insanı "bir ölçüyle biçime sokmuştur". (Abese Suresi, 19)
Ayrıca unutmamak gerekir ki, sadece insanların değil, yeryüzündeki tüm canlıların; bakterilerin, virüslerin, böceklerin, atların, bitkilerin de hücrelerinde kendilerine ait birer DNA'ları vardır. Her birinin DNA'sının içindeki bilgiler de ait olduğu canlının kendi vücut yapısının detaylı planını ve ihtiyaçlarına yönelik özel bilgileri içerir. Yeryüzünde milyonlarca canlı türü olduğu düşünülürse, bu bilginin miktarı ve kapsamı daha iyi anlaşılacaktır. Her canlıyı en başından tüm ihtiyaçlarına yönelik bilgilerle donatan ve bu bilgiyi hücrelerinin içine yerleştiren, farklı türler için ayrı DNA dizilimleri yaratan Yüce Rabbimiz'dir.

4 alfabeli DNA dilinden 20 alfabeli protein diline tercüme



Önceki bölümlerde ifade ettiğimiz gibi, hücre içindeki bilgi bankası, DNA üzerindeki A, T, G ve C harfleri ile gösterilen dört kimyasal bazla kodlanmıştır. Ancak DNA'da kayıtlı bu bilginin kullanılabilmesi için, 4 harfli DNA dilinden 20 harfli protein diline çevrilmesi gerekir. DNA'daki bilgi, ancak bu çeviri işlemi neticesinde, proteinler için anlamlı hale gelir. Ünlü kimyager Prof. Wilder Smith iki dil arasında tercüme yapan bir sistemin zorluğuna şu kelimelerle dikkat çekmektedir:

Bir dilden bir başkasına çeviri yapılması, bilgisayarda programlanabilecek en zor şeylerden birisidir. Çevirinin tatmin edici seviyede olması için, bilgisayara geniş kapsamlı ve ileri derecede komplike programların özenle yüklenmesi gerekir. Amerikalılar, Rusça'dan İngilizce'ye otomatik çeviri yapmak için milyonlarca dolar harcamıştır. Yirmi yıllık çalışmanın ardından hala bağımsız olarak ifadeler içeren Rusça'yı, makinenin çalışmasını düzenli olarak denetleyen iyi bir çevirmen olmaksızın, İngilizce'ye çevirebilen bir makine bulunmamaktadır. Deyimlerin bir dilden diğerine makineyle tercümesi o kadar zor bir işlemdir ki, makinenin önceden programlanması yine de yeterli olmamaktadır.71





Dört Harften Oluşan Çeşitlilik Bir Yaratılış Mucizesidir

rna

1. Metiyonin (amino asit)
2. t RNA
3. anti-kodon
4. m RNA
5. tRNA ayrılıyor

6. Peptid bağ oluşuyor
7. Prolin (amino asit)
8. Ribozom bir sonraki  üçlüye doğru hareket ediyor
9. İkinci peptid bağ oluşuyor

10. Sistein (amino asit)
11. Ribozom ilerliyor
12. Üçüncü peptid bağ oluşuyor
13. Arginin (amino asit)

Bu grafikte RNA kodlarını oluşturan ve 4 harfle (A-C-G-U) simgelenen nükleik asitler, 20 harfli protein diline çevriliyor. Taşıyıcı RNA'daki bilgilere dizilen amino asitler, birbirine bağlanarak hücre için gerekli bir protein oluşturuyor.
Vücuttaki 100 trilyon hücrenin her birinin çekirdeğinde bulunan DNA adlı molekül, insan vücudunun eksiksiz bir yapı planını içerir. Bir insana ait bütün özelliklerin bilgisi, dış görünümünden iç organlarının yapılarına kadar DNA'nın içinde özel bir şifre sistemiyle kayıtlıdır. DNA'daki bilgi, bu molekülü oluşturan dört özel molekülün diziliş sırası ile kodlanmıştır. Nükleotid (veya baz) adı verilen bu moleküller, isimlerinin baş harfleri olan A, T, G, C ile ifade edilirler. İnsanlar arasındaki tüm yapısal farklar, bu harflerin diziliş sıralamaları arasındaki farktan doğar. Bu, dört harfli alfabeden oluşan bir tür bilgi bankasıdır.









Yukarıdaki alıntıda da ifade edildiği gibi iki dil arasında eksiksiz ve doğru bir tercümenin, teknik bir program aracılığıyla yapılması mümkün görünmemektedir. Halbuki DNA dilinin protein diline nasıl çevrileceği DNA'da önceden programlanmıştır ve bu sistem milyarlarca insanın trilyonlarca hücresinde kusursuz bir şekilde çalışmaya devam etmektedir. Kanadalı bilim yazarı Denyse O'Leary ise 4 harfli gen dili ile 20 harfli protein dili arasındaki, olması beklenen iletişim güçlüğüne şöyle değinmektedir:

İnsan genomu hakkında bildiklerimiz şunlar: Genlerimiz, kompleks kombinasyonlar içinde birlikte çalışırlar. Bizi canlı tutan her hücredeki işlemleri gerçekleştiren mekanizmalar olan şaşırtıcı çeşitlilikteki proteinlerin inşasını yönetirken sürekli olarak birbirleriyle konuşurlar. İşin zor olan kısmı genlerde olduğu gibi 4 yapı taşı yerine proteinlerin 20 yapı taşı vardır.7272


Ancak zorluk olarak tarif edilen bu duruma rağmen, yeryüzündeki tüm canlılarda DNA diliyle yazılmış şifreli tarifler, gerektiği şekilde okunur, tercüme edilir ve kullanılır. Hücre içinde tecelli eden bu akıl, canlılığı yaratan ve rahmetiyle yaratmaya devam eden, herşeyin sahibi ve hakimi Yüce Rabbimiz'e aittir. Kuran'da şöyle bildirilir:
Rabbinin Yüce ismini tesbih et, Ki O, yarattı, 'bir düzen içinde biçim verdi'. (A'la Suresi, 1-2)
(Allah) Onu hangi şeyden yarattı? Bir damla sudan yarattı da onu 'bir ölçüyle biçime soktu.' (Abese Suresi, 18-19)




Dipnotlar


66. David S. Goodsell, Our Molecular Nature, Springer-Verlag, New York, 1996, s. 36.
67. Denyse O'Leary, By Design or By Chance?, Castle Ovay Books, Kanada, 2004, s. 173.
68. A. E. Wilder-Smith, The Natural Sciences: Know Nothing of Evolution, T. W. F. T. Publishers, ABD, ss. 78-79.
69. Richard Milton, Shattering the Myths of Darwinism, Park Street Press Rochester, ABD, 1992, s. 170.
70. M. Eden, "Inadequacies of Neo-Darwinian Evolution as a Scientific Theory," Mathematical Challenges to the Neo-Darwinian Interpretation of Evolution, Wistar Institute Press, Philadelphia, 1967, s. 11.
71. A. E. Wilder-Smith, The Natural Sciences: Know Nothing of Evolution, T. W. F. T. Publishers, ABD, s. 97.
72. Denyse O'Leary, By Design or By Chance?, Castle Ovay Books, Kanada, 2004, s. 55.







Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü