Harun Yahya


II. Bölüm: Darwinistler Neleri Düşünmezler? - 1



Eğer aklın evhamda (kuruntularla) boğulmamış ise anlarsın ki; bir kelime-i kudreti (kudret kelimesi), mesela balarısını, ekser (pek çok) eşyaya bir nevi küçük fihriste yapmak; ve bir sahifede, mesela insanda, şu kitab-ı kainatın ekser meselelerini yazmak; hem bir noktada, mesela küçücük incir çekirdeğinde, koca incir ağacının programını derc etmek (içine almak) ve bir harfte mesela kalb-i beşerde (insan kalbinde), şu alem-i kebirin (kainat) safahatında (safhalarında) tecelli (ortaya çıkan) ve ihata eden (içine alan, kuşatan) bütün esmasının (isimlerin) asarını (eserlerini, izlerini) göstermek ve bir mercimek tanesi kadar mevki tutan kuvve-i hafıza-i insaniyede (insanın hafızasında) bir kütüphane kadar yazı yazdırmak ve bütün hadisat-ı kevniyenin (varlıkla ilgili olayların) mufassal fihristesini (izahlı, geniş malumatlı fihristini) derc etmek (içine almak), elbette ve elbette Halık-ı Küll-i Şey'e (her şeye gücü yeten, her şeyin Yaratıcısı olan Allah) has ve bu kainatın Rabb-i Zülcelali'ne (celal sahibi ve her şeyi terbiye eden Allah) mahsus bir hatemdir (mühürdür).2 Bediüzzaman Said Nursi


Darwinistler Moleküler Evrimin İmkansızlığını Düşünmezler










 




Darwinistler, mutasyonların canlıları geliştirdiğini, onlara yeni organlar ve özellikler kattığını iddia etmenin, depremlerin bir şehri modernleştirdiğini iddia etmek kadar akıl dışı olduğunu, genetik bilgiyi artıran yararlı mutasyonların hiç gerçekleşmediğini ve asla gerçekleşemeyeceğini düşünmezler.

Ne kadar çok sayıda olursa olsunlar, mutasyonlar herhangi bir evrim meydana getirmezler.3 Fransız Bilimler Akademisi eski başkanı, evrimci Pierre-Paul Grassé

Darwinistler gözyaşlarında bulunan 'lizozim' enziminin birçok bakteri türünü parçalayabilme ve mikropları öldürme özelliği sayesinde gözleri türlü hastalıklardan koruduklarını, lizozim maddesinin binaların temizliğinde kullanılan dezenfektan maddelerden bile daha etkili olduğunu ama buna rağmen bu maddenin insan gözüne zarar vermediğini, bunun Allah'ın tüm insanlar için yarattığı bir nimet olduğunu düşünmezler.









Louis Pasteur





Darwinistler canlılığın cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia ederken 19. yüzyılda Louis Pasteur'ün "Hayat ancak hayattan gelir" tezini ispatladığını, cansız maddelerin hayat oluşturabildikleri iddiasını bilimsel olarak çürüttüğünü düşünmezler.

Darwinistler insan vücudunda birkaç kesme şeker büyüklüğü kadar yer kaplayan hipotalamusun, insanın oluşumu için üreme bezlerinin gelişmesi gerektiğini hesaplayıp, buna bir zaman verip ve tam o dönemde o hormonu salgılaması gerektiğini; gözü, kulağı, dili hatta beyni bile olmayan bu et kütlesinin zamandan haberdar olarak aradan geçen seneleri hesaplamasının ve buna uygun ayarlamalar yapmasının kör tesadüflerle açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler insan vücudundaki fonksiyonların tam gerektiği hızda ve tam gerektiği sürede yerine getirilmesinin enzimlerin katkısıyla olduğunu, bu görevleri şuursuz atomlardan oluşan enzimlerin kendi başlarına öğrenemeyeceklerini düşünmezler.

Darwinistler, milyarlarca harften oluşan bir metin yazısının insan tarafından hiç hata yapmadan kopyalanmasının mümkün olamayacağını, oysaki enzimlerin DNA'yı kopyalarken milyonlarca harfi hatasız olarak bir araya getirmelerindeki akıl ve kusursuz organizasyonun Allah'ın varlığının açık delili olduğunu düşünmezler.


İnsan DNA'sı, bir bilgisayar programı gibidir, ancak bizim şu ana kadar üretebildiklerimizden çok çok daha gelişmiştir.4 Microsoft'un başkanı ve yöneticisi Bill Gates


Darwinistler, "bilim adamlarının yaptıkları deneyler, yaşamın kimyasal reaksiyonlarla kendi kendine başlayabileceğini göstermiştir" diye iddia ederler, ancak bunu gösteren tek bir deneyin bile olmadığını, üstelik bilimin, bunun teorik düzeyde bile mümkün olmadığını ispatladığını düşünmezler.

Darwinistler, yaşamın kökenini açıklayan önemli bir bulgu gibi gösterdikleri Miller deneyini yapan Stanley Miller'in kendi oluşturduğu, ilkel Dünya atmosferi ile ilgisi olmayan suni koşullarda bu deneyi gerçekleştirdiğini, ayrıca deneyinde sadece aminoasit sentezlendiğini ve herhangi bir şekilde aminoasit oluşmasının, kesinlikle canlılık oluşması anlamına gelmediğini düşünmezler.









Darwinistler, laboratuvarda gerçekleştirilen aminoasit sentezinin canlılık oluşması anlamına gelmediğini, dolayısıyla evrime delil oluşturmadığını duşünmezler.





Aminoasitler proteinlerin yapı taşları olabilirler ancak yapı taşlarıyla bir araya getirilmiş bir yapı arasında dünyalar kadar fark vardır. Nasıl ki birkaç tuğlanın keşfi az ötede bir evin bulunduğunu göstermez, aynı şekilde bir aminoasit yığını da yaşamın gerektirdiği, protein gibi büyük ve özelleşmiş moleküllerden uzun uzun yollar uzaktadır.5 Astronom ve evrimci Paul Davies

Darwinistler, tek bir canlı hücrenin oluşması için yüzlerce farklı proteinin, DNA kodlarının, bunları yorumlayan enzimlerin, seçici geçirgen bir hücre zarının, kısacası çok kompleks bir mekanizmalar bütününün oluşması gerektiğini, böyle bir sistemin tesadüfen oluştuğuna inanmanın tek kelimeyle imkansıza inanmak olduğunu düşünmezler.

Darwinistler DNA'nın, canlılardaki bütün detayları içeren bir bilgi olduğunu, bu dev molekülün, "nükleik asit" adı verilen dört farklı molekülün art arda dizilmeleriyle oluştuğunu, bu dört molekülün, dört harfli bir alfabe gibi, vücutta üretilecek tüm organik moleküllerin bilgisini sakladığını yani bu moleküllerin rastgele değil, belirli bir bilgiye göre dizildiğini, bu bilginin de kendi içinde cümlelere, paragraflara -genlere- ayrıldığını, her genin, vücuttaki farklı detayları -örneğin şeker yendiğinde bunu hücrelerin içine alacak olan insülin hormonunun formülünü veya gözdeki şeffaf kornea hücrelerinin yapısını- tarif ettiğini, DNA'da yer alan bu muazzam bilginin Darwinizm'in tesadüf iddialarını çürüttüğünü düşünmezler.

Çekirdekteki 46 kromozomun her biri, bir insan ile ilgili tüm bilgileri taşıyan genlere sahiptir. Darwinistler, insan vücudunda bulunan bütün organların, hücrelerde yer alan genlerin tarif ettiği bir plan çerçevesinde inşa edildiklerini, örneğin, vücutta derinin 2.559, beynin 29.930, gözün 1.794, tükürük bezinin 186, kalbin 6.216, göğsün 4.001, akciğerin 11.581 gen tarafından kontrol edildiğini düşünmezler.









İnsan vücudunda bulunan organlar, kromozomda yer alan genlerin tarif ettiği bir plan çerçevesinde inşa edilirler. Darwinistler, insan bedeninin, genlerinde kodlanmış bir plan ve akıl vesilesiyle kontrol edilmekte olduğunu düşünmezler.





1. Hücre
2. Kromozon





Darwinistler, doğada 200'ün üzerinde aminoasit bulunduğunu ancak canlıları oluşturan yararlı proteinlerin her zaman için bu aminoasitlerin sadece 20 tanesinden oluştuğunu, böyle bir seçimin tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.








 




Darwinistler, proteinlerin canlılık için son derece önemli olan moleküler şekillerinin temel belirleyicisinin proteinleri oluşturan aminoasitlerin sıralaması olduğunu, tek bir aminoasit bir sonraki aminoasite uygun bir sıralamada birleşmezse proteinin tüm işlevini yitireceğini, proteinleri oluşturan aminoasitlerin nasıl her seferinde uygun dizilime ulaştıklarını düşünmezler.

Darwinistler, protein üretiminin yapılabilmesi için DNA'dan alınan bilginin doğru olarak kopyalanması ve bunun için de öncelikle DNA molekülünün merdiven gibi birbirine dolanmış kollarının ayrılmaları gerektiğini, bu ayırma işleminde görevli olan moleküllerin bunu biliyor olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, çamurlu bir suda kendiliğinden bir proteinin oluşmasının, bunun hemen arkasından diğer proteinlerin oluşmasının, daha sonra bunların bir araya gelerek, hücreyi oluşturup bir canlı organizma meydana getirmelerinin imkansız olduğunu düşünmezler.

Konu yaşamın kökenleri olduğunda birkaç somut gerçekle yetinmek zorunda olmamız utanç verici bir durum. Yeryüzünde yaşamın ilk kez ne zaman ve nerelerde ortaya çıktığı konusunda üstün körü bir bilgiye sahip olsak bile, söz konusu bu sürecin nasıl geliştiğine ve yaşamdan yoksun, bir öbek kimyasalın nasıl apansız bir araya gelerek ilk canlı hücreye dönüştükleri konusuna gelince kala kalıyoruz.6 Cumhuriyet Bilim Teknik dergisi

Darwinistler, DNA'da herhangi bir basamaktaki, örneğin 1 milyar 719 milyon 348 bin 632'nci basamaktaki bir harfin yanlış kodlanması gibi bir hatanın bile, hücre için, dolayısıyla insan için korkunç sonuçlara yol açabileceğini, dolayısıyla bu kodlamanın tesadüflerle açıklanmasının imkansız olduğunu düşünmezler.









Tek bir protein bile tesadüfen oluşamaz. Darwinistler, henüz canlılığın yapı taşının evrimle nasıl ortaya çıkmış olabileceğini açıklayamamışlardır.





Darwinistler, ortamda bütün gerekli nükleotidlerin bulunduğunu, bunların aralarında bağlanması için gereken bütün kompleks moleküllerin ve bağlayıcı enzimlerin hepsinin hazır olduğunu farz etsek bile, bu nükleotidlerin istenen sırada dizilmesi ihtimalinin 41000'de bir, diğer bir ifadeyle, 10600'de bir (yani matematikte sıfır) ihtimal olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, değil milyonlarca basamaktan oluşan DNA molekülünün, DNA'yı oluşturan 200.000 genden tek bir tanesinin bile tesadüfen oluşabilme ihtimalinin imkânsız olduğunu ve bilimin bunu ispat ettiğini düşünmezler.

Darwinistler, hücrenin içinde; enerjiyi üreten santraller; yaşam için zorunlu olan enzim ve hormonları üreten fabrikalar; üretilecek bütün ürünlerle ilgili bilgilerin kayıtlı bulunduğu bir bilgi bankası; bir bölgeden diğerine hammaddeleri ve ürünleri nakleden kompleks taşıma sistemleri, boru hatları; dışarıdan gelen hammaddeleri işe yarayacak parçalara ayrıştıran gelişmiş laboratuvar ve rafineriler olmadan çalışamayacağını, dolayısıyla hücrenin tesadüflere yer vermeyecek mükemmellikte bir yaratılış harikası olduğunu düşünmezler.

Darwinistler canlılığın mutasyonlar sonucunda evrimleştiğini iddia ederken mutasyonların %99'unun canlılara zarar verdiğini düşünmezler.

Bir televizyonun devrelerinde meydana gelecek bir rastlantısal değişimin görüntüyü geliştirmeyeceği gibi, hayatı oluşturan ve yüksek seviyede entegre olmuş kimyasal işlemler sisteminde meydana gelecek bir değişimin de yaşamı zarara uğratacağı kesindir.7 Radyasyon ve mutasyon uzmanı James F. Crow

MIT'de (Massachusetts Institude of Technology), Elektrik Mühendisliği Fakültesi Profesörü Murray Eden, 'Neo-Darwinist Evrimin Bilimsel Teori Olarak Yetersizliği' başlıklı makalesinde, adaptasyon amaçlı bir değişimi meydana getirmek için altı mutasyon gerekiyorsa, bunun tesadüf eseri ancak bir milyar yılda bir gerçekleşeceğini, eğer iki düzine gen dahil olacaksa, bu durumda Dünya'nın yaşından daha uzun bir sürenin, daha doğrusu 10,000,000,000  (on milyar) yıla ihtiyaç olacağını göstermiştir.8 İngiliz bilim yazarı Gordon Rattray Taylor

Darwinistler canlılığın kör tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia ederken ortalama büyüklükteki bir protein molekülünün tesadüfen oluşma ihtimalinin 10300 de bir ihtimal olduğunu düşünmezler.








 




Darwinistler işlev gören bir proteinin tesadüfen oluşması için ise 10950 de bir ihtimal gerektiğini hiç düşünmezler.

Darwinistler bu ihtimalleri değerlendirirken, matematikte 1050'de 1'den küçük ihtimallerin pratikte "sıfır ihtimal" kabul edildiğini düşünmezler.

Darwinistler 19. yüzyıl teknolojisi ile su dolu bir balon olarak gördükleri ve tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri hücrenin bilim adamlarının benzetmesiyle, New York şehri kadar kompleks bir yapıya sahip olduğunu düşünmezler.

Darwinistler milimetrenin 100'de biri büyüklüğündeki hücrelerimizin içindeki "mitokondri" denen enerji santralinin, bir petrol rafinerisinden ya da bir hidroelektrik santralinden daha kompleks olduğunu düşünmezler.

Darwinistler şuursuz tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia ettikleri, insan bedenindeki 100 trilyon hücrenin her birinde mevcut olan DNA moleküllerinden tek bir tanesinde bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak bilgi bulunduğunu düşünmezler.

Darwinistler, hücrelerin, göz, saç, kemik, deri, mide veya başka bir alanda özelleşmelerini DNA'yı oluşturan şuursuz atomların nasıl belirlediğini düşünmezler.




 



 




Darwinistler, tek bir bakterinin DNA'sının, her biri 100.000 kelimelik 20 romana denk bir bilgi içerdiğini düşünmezler.

Darwinistler, moleküllerin şuurlu bir varlık gibi kararlar aldıklarını, iş bölümü yaptıklarını, yaptıkları işlerde tasarruflu davrandıklarını düşünmezler.

Darwinistler, ünlü bir moleküler biyolog olan Profesör Michael Denton'un "Hücrenin yakınına gelip onu incelediğimizde, üzerindeki milyonlarca küçük kapıyla karşılaşırız. Ve eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek, olağanüstü bir teknoloji ve bizi şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle yüz yüze geliriz."9 sözünü düşünmezler.

Evrimde açıklanması en zor olan kademelerden biri de bu ilkel canlılardan, nasıl olup da organelli ve karmaşık hücrelerin meydana geldiğini bilimsel olarak açıklamaktır. Esasında bu iki form arasında gerçek bir geçiş formu da bulunamamıştır. Bir hücreliler ve çok hücreliler bu karmaşık yapıyı tümüyle taşırlar, herhangi bir şekilde daha basit yapılı organelleri olan ya da bunlardan birinin daha ilkel olduğu bir gruba veya canlıya rastlanmamıştır. Yani taşınan organeller her haliyle gelişmiştir. Basit ve ilkel formları yoktur.10 Prof. Dr. Ali Demirsoy

Darwinistler, karbondioksit, üre gibi zararlı maddelerin vücuttan atılması, kanda taşınan atık ve yararlı maddelerin birbirlerinden ayırt edilmesi ve bu maddelerin doğru yerlere ulaştırılması gibi hayati işlemleri, bilinçsiz kan hücrelerinin kendi başlarına gerçekleştiremeyeceklerini düşünmezler.











Darwinistler, tek bir hücrenin bölünmesiyle gören, duyan, hisseden bir insanın nasıl tesadüfen oluşabileceğini açıklayamamaktadırlar.





Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?
Sonra bir alak oldu, derken (Allah,onu) yarattı ve
bir “düzen içinde biçim verdi.”
(Kıyamet Suresi, 37-38)





Darwinistler, kandaki taşıyıcı proteinlerden biri olan albümin molekülünün, yağları, zehirleri, ilaçları, besin maddelerini nasıl birbirinden ayırt edebildiğini düşünmezler.

Darwinistler, albümin gibi atomlardan oluşmuş şuursuz bir molekülün karaciğeri, safrayı, mideyi tanıyıp, taşıdığı maddeleri şaşırmadan, yanılmadan, hiç hata yapmadan her seferinde doğru yere ve ihtiyaç oranında bıraktığını düşünmezler.

Darwinistler, vücuda giren virüs, bakteri gibi yabancı maddelerin kanda bulunan antikor ve lökosit adı verilen savaşçılar tarafından zararsız hale getirildiğini düşünmezler.

Darwinistler genetik kopyalamanın yine bir hayvandan alınan hücreyle yapıldığını, yoktan birşeyin var edilmediğini, hatta bunun yaratılışa bir delil olduğunu düşünmezler.

Darwinistler her şeyin maddeden ibaret olduğunu söylerken DNA sarmalının içerdiği "bilgi"nin madde olmadığını düşünmezler.


Darwinistler, sadece basit bir bakteride bulunan 2000 çeşit proteinin rastlantısal olarak meydana gelme ihtimalinin, 1040.000 'de 1 yani imkansız olduğunu düşünmezler.11


Darwinistler, tek bir yumurta hücresinin bölünerek, birbirlerinden farklılaşmış sayısız hücreyi meydana getirdiğini, bu hücreler arasında mükemmel bir iletişim ve işbirliğinin var olduğunu ve bunun bilim adamlarının akıl erdiremediği olaylardan biri olduğunu düşünmezler.


Darwinistler Sitokrom-C isimli proteinin, belli bir aminoasit dizilimine sahip olduğunu ve bunun tesadüfen oluşma ihtimalinin, bir maymunun daktiloda hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığından daha az olduğunu düşünmezler.12


Darwinistler, her şeyin tesadüfen oluştuğunu öne sürerken hücre içinde bulunan DNA'daki bilginin bile hala insanlar tarafından tam olarak çözülemediğini düşünmezler.

Darwinistler hücrenin bilgi bankası DNA'nın, canlılarda adeta mimar, mühendis, koku eksperi, botanikçi, laborant, iç mimar, desinatör, ressam, doktor ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz bir çok usta sanatçı ve bilim adamının görevini üstlenen bir planlama merkezi olarak görev aldığını düşünmezler.

Evrimde bir "ilerleme" olmuş mudur? Günümüzdeki bitkiler ve hayvanlar, kendilerinden önce gelenlerden daha mı gelişmiştir, ya da en azından daha mı  komplekstir? Elbette hayır. Tabi ki bakterilerin, devekuşu ya da filden daha az hareketli parçadan oluştuğu için daha basit bir canlı olduğu doğrudur, fakat DNA'sı filinki kadar zengindir ve bulunduğu koşullar içinde bir omurgalı kadar başarıyla işlev yapar. Hatta bazı bakterilerin 3 milyar yıl öncesine kadar izlenebilecek kesintisiz bir nesil olmaları nedeniyle, diğer birçok canlıdan daha iyi bir iş başardıkları söylenebilir. Çünkü birçok canlı formu ya öldüler, ya da yok oldular, veya bununla karşılaşacaklar.13 Evrimci Deniz biyoloğu Richard Ellis









1. Sitokrom C





Darwinistler, proteinlerin, tüm canlılığın bilgisini taşıyan DNA molekülünün kopyalanması ve bilgi üretmesi, hücre bölünmesini sağlaması gibi hayati işlemleri nasıl bilmekte olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri şuura ve akla sahip olmayan proteinlerin, ekipler halinde çalışarak hücrenin tüm kimyasal parçalarını inşa ettiklerini, aynı zamanda gerektiğinde parçaladıklarını ve bu küçük parçaları kullanarak hücrenin kullanacağı basit bileşiklere ayırdıklarını düşünmezler.

Darwinistler, görme işleminde yer alan sayısız proteinin tümünün görevini yapabilmesi için en uygun moleküler yapıya sahip olmaları gerektiğini ve bunun asla tesadüfen gerçekleşemeyeceğini düşünmezler.

Darwinistler, retinanın koni hücrelerindeki moleküllerin bir araya gelerek renkli görmeyi sağlayan proteinleri nasıl oluşturabildiklerini, bu proteinlerin nasıl olup da milyonlarca yıldır yaşayan insanlarda aynı yapıya sahip olduğunu ve eksiksiz şekilde görevlerini yerine getirdiklerini düşünmezler.

Darwinistler, moleküllerin, iddia ettikleri şekilde tesadüfen bir araya gelerek, gözü ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinden koruyan melanin proteinini nasıl oluşturabildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, proteinlerin, doğada bulunan 200'den fazla aminoasit arasından yalnızca 20 tanesinden oluşmakta olduğunu ve böyle bilinçli bir ayrıma hiçbir şekilde açıklama getirememiş olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, canlı yapılarda nasıl tek bir tane bile sağ elli aminoasit bulunmadığını, böyle bilinçli bir ayrımın nasıl meydana gelebildiğini düşünmezler.

Moleküler evrim, evrimsel akrabalıkların ortaya çıkarılması için neredeyse paleontolojiden daha üstün bir metot olarak kabul edilmeye başlandı. Bir moleküler evrimci olarak bundan gurur duymam gerekirdi. Ama aksine, türlerin düzenli bir gelişme kaydettiğini göstermesi gereken moleküler benzerliklerin pek çok istisnası olması oldukça can sıkıcı görünüyor. Bu istisnalar o kadar çok ki, gerçekte, istisnaların ve tuhaflıkların daha önemli bir mesaj taşıdıklarını düşünüyorum.14 South Carolina Üniversitesinden Biyokimya ve Moleküler Biyoloji Profesörü Christian Schwabe









Aminoasitler doğada sağ-elli ve sol-elli olmak üzere iki türde bulunurlar. Proteinleri oluşturan aminoasitler ise mutlaka sol-elli olmalıdır. Darwinistler, böylesine özel bir seçilimin, şuursuz süreçlerle gerçekleşemeyeceğini düşünmezler.





L. Sol-elli aminoasit
R. Sağ-elli aminoasit





Darwinistler, proteinlerin oluşabilmesi için, doğadaki 200'den fazla aminoasit çeşidi arasından 20 tanesinin doğru olarak seçilmesi, her birinin sol-elli olması ve doğru dizilimde bulunmaları gibi birkaç aşamalı bilinçli seçilimin nasıl meydana geldiğini düşünmezler.

Darwinistler, proteinlerin sadece sol-elli aminoasitlerden oluşması ihtimalinin 10210'da 1 olduğunu, böylesine büyük bir sayının "sıfır" ihtimale denk geldiğini ve dolayısıyla tesadüfen gerçekleşmesinin imkansız olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, görme ya da işitme kabiliyetleri olmayan, şuursuz atomların bir araya gelmesiyle oluşan aminoasitlerin, nasıl canlılar için son derece gerekli olan, mükemmel yapılara sahip proteinleri oluşturabildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri aminoasitlerin, nasıl her protein için farklı bir dizilimde sıralanmayı bildiğini ve bu dizilimleri nasıl hatasız biçimde oluşturduğunu düşünmezler.

Darwinistler, son derece küçük olan protein molekülünün içindeki atomların, nasıl bir plana uygun olarak dizilmekte ve sonra nasıl yine bu düzene uygun olarak bükülüp kıvrılmakta olduklarını, bu özel yapının her protein için ayrı ayrı belirlenmiş olduğunu düşünmezler.

Darwinistler kör tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia ettikleri sinir hücresinin, neden kokuyu elektrik sinyaline dönüştürme ihtiyacı duyduğunu düşünmezler.

Darwinistler, vücutta demir oranı yükseldiğinde vücudun demir üretimini durdurmaya nasıl karar verdiğini, nasıl bilinçli davranabildiğini ve bu bilinci evrim teorisinin hiçbir şekilde açıklayamadığını düşünmezler.





Şekilde yan zinciri ile birlikte gösterilen bir aminoasit zinciri görülmektir. Bu zincirde yer alan aminoasitlerden herhangi birinin yerinin değişmesi veya yerinden çıkartılması, bu protein molekülünü işe yaramaz hale getirir. Dolayısıyla buradaki dizilim kesinlikle rastgele değil, bir plan sonucu oluşur.







Başlangıçta ilkel çorbada meydana gelen ilk hücreden Homo sapiens'in muhteşem inceliklerine doğru ilerleyen hayatın evrimi –herkesin bildiği gibi – daha fazla kompleksliğe doğru ilerleyen uzun bir yolculuktur. Fakat bu herkesin bildiği konuda bir sorun vardır ki… bu da, doğru olduğunu gösteren hiçbir kanıt bulunmamasıdır.15 Discover dergisinin kıdemli editörlerinden Lori Oliwenstein

Darwinistler, çamurlu bir suyun içinde tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri proteinin nasıl meydana geldiğini, ikincisinin de oluşarak nasıl onunla birleştiğini, üçüncünün de bunlara nasıl eklendiğini ve bu imkansız sistemin bu şekilde nasıl devam ettiğini ve en sonunda tüm bunların bir araya gelerek tesadüfen bir hücre haline gelip canlanmasının mümkün olmadığını düşünmezler.









1. Çamur
2. Zaman
3. Tesadüf
4. Doğa olayları
5. Güya





Darwinizm'in sözde formülüne göre, çamur + zaman + tesadüf + rastgele doğa olayları; canlıları, bilim adamlarını, teknolojiyi ve medeniyeti oluşturmuştur. Darwinizm'in mantığ işte bu derece ilkel ve yüzeyseldir. Darwinistler, bu yüzeysel mantığı ayakta tutmak istediklerinden, karışıklıkları sistemler ve mucizeler üzerinde düşünmek istemezler.





Darwinistler, tamamen bilinçsiz süreçlerle oluştuğunu iddia ettikleri hücrenin içinde nasıl çekirdek oluştuğunu, oluşsa bile bunun nasıl canlandığını açıklayamadıklarını düşünmezler.

Darwinistler, anne karnında, bilinçsiz embriyo hücrelerinin dağınık bir haldeyken nasıl bir araya gelmeye karar vererek, yan yana sımsıkı bir duvar gibi birleştiklerini ve hiçbir şekilde kanın sızmadığı çok sağlam bir boru sistemi olan damarları oluşturduklarını düşünmezler.









DNA'nın kopyalanması için sayısız enzimin hazır bulunması, enzimlerin üretimi için de DNA'nın var olması gerekir. Bu durumun evrimle açıklanması mümkün değildir.





1. Topoizomeraz enzimi
2. Orjinal DNA sarmalı
3. Helikaz enzimi
4. Polimeraz enzimi
5. Ligaz enzimi





Darwinistler, nefes borusunun üzerinde yer alan, küçük bir dokudan oluşan kapakçığın yutkunurken otomatik olarak nefes borusunu kapattığını, bu sayede yemek yerken nefes borusuna su veya yiyecek kaçmasının engellenmiş olduğunu ve yutkunma işleminden sonra kapakçığın nefes borusundan hava geçmesini sağlamak için tekrar açıldığını, böyle bir mekanizmanın tesadüfen oluşmasının imkansız olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, basit bir salgı zannedilen tükürük salgısının gerçekte çok hassas oranlara sahip çeşitli kimyasal maddeler içerdiğini, tat veren moleküllerin tükürük içinde çözülerek dilin üzerindeki tad algılayıcı sinir uçlarıyla birleştiğini, ancak bu şekilde yediğimiz yiyeceklerin tadını alabildiğimizi ve moleküler düzeyde son derece hassas olan bu olağanüstü sistemin kesin olarak tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, vücudumuzda bulunan yaklaşık iki yüz çeşit hücrenin içindeki tüm proteinlerin yapısında ve şeklinde hiçbir hatanın olmadığını ve her bir proteinin kendi yapacağı görevi eksiksiz şekilde bildiğini, bunun hiçbir şekilde tesadüfen olamayacağını düşünmezler.

"Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermiştir... Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin "atası" değildir, diğerinden daha "ilkel" ya da "gelişmiş" de değildir... Eğer bu moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı... organik evrim düşüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilirdi."16 Moleküler Biyolog Michael Denton

Darwinistler, vücutta herhangi bir protein ihtiyacı olduğunda yine protein olan bazı habercilerin, adeta bilinçli bir şekilde nereye başvurmaları gerektiğini bildiklerini, tüm vücutta ilgili yeri bulabildiklerini, ihtiyaç mesajını doğru yere doğru şekilde iletebildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri insan vücudu içinde, birbirlerini hiçbir şekilde görmeyen, birbirlerinin nerede olduklarını bilmeyen hücrelerin, birbirleriyle, olağanüstü yapıdaki hormonlar yoluyla nasıl iletişim kurabildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, RNA polimeraz enziminin, hücre içindeki işlerin aksamaması, ihtiyacın doğru karşılanması, kısacası hücre yaşamının devam edebilmesi için doğru proteinin üretilmesini sağlamak amacıyla DNA'dan doğru bilgiyi seçerek alabilme bilincine sahip olduğunu, şuursuz, rastgele olayların ise bilinç meydana getirmesinin elbette imkansız olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, söz konusu RNA polimeraz enziminin seçimini, DNA gibi olağanüstü bir molekülün sahip olduğu 3 milyar harf arasından yaptığını ve uygun protein için yaptığı bu harf seçiminde hiçbir zaman hataya düşmediğini düşünmezler.

Darwinistler, protein üretiminin yapılabilmesi için DNA molekülünün merdiven şeklindeki kollarının açılması gerektiğini, RNA polimeraz enziminin gerçekleştirdiği bir ayrılma sırasında özel bir enzimin de açılmış olan sarmalın iki ucunu tutarak sürtünmeye engel olduğunu, başka özel enzimlerin sarmalların birbirlerine dolaşmasını engellediğini ve daha pek çok enzimin devreye girdiği bu kopyalama işleminin her safhasında bilinç hakim olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, DNA'nın kopyalanması için enzimlere ihtiyaç olduğunu, enzimlerin yaşam bulması için de DNA'ya ihtiyaç olduğunu, dolayısıyla bu ikisinin aynı anda aynı yerde bulunması gerektiğini, Darwinizm'in tesadüflerle aşamalı evrim iddiasına göre ise bunun mümkün olamayacağını düşünmezler.

Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmaları son derece ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır.17 Evrimci mikrobiyolog Dr. Leslie Orgel

Darwinistler, insan vücudunda ilgili enzimin, ilgili yerde bulunması gerektiğini nereden bildiğini düşünmezler.

Darwinistler, yeni üretilmiş birçok proteinin, hücre içinde birçok moleküler makine ile hareket ettiklerini, bu makinelerin bazılarının proteini tuttuğunu ve ulaşması gereken yere kadar götürdüğünü ve ulaşması gereken yeri asla karıştırmadığını düşünmezler.









"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi.
(Şuara Suresi, 28)





Darwinistler, insülin proteininin vücuttaki şeker fazlasını depolama emrini verdiğini ve böylelikle gerektiği anda kanda ve depoda şeker bulunduğunu, aksi takdirde hücrenin şeker ihtiyacı karşılanamadığında ölümün kaçınılmaz olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, adrenalin hormonunun, ancak olması gereken yapıya sahip olduğunda kas, kalp ve kan hücreleri tarafından tanınabileceğini, bu hücrelerdeki faaliyetleri uyarabileceğini ve böylelikle de vücudun fiziki baskılara karşı korunabileceğini düşünmezler.

Darwinistler, hücre içinde, 80'in üzerinde ribozom, 20'nin üzerinde aminoasit habercisi olan moleküller, bir düzinenin üzerinde yardımcı enzim, 100'ün üzerinde son işlemleri gerçekleştiren enzimler, 40'ın üzerinde RNA molekülü olmak üzere yaklaşık 300 makromolekülün protein sentezinde bir koordinasyon içinde çalıştıklarını düşünmezler.


Darwinistler, Yeryüzündeki Canlıların Olağanüstü Nitelik ve Davranışlar Sergilediklerini Düşünmezler



Darwinistler, olta balığının kafasından çıkan ve avlanmak için kullandığı uzantıyı kendi kendine var edecek bir yeteneğe sahip olmadığını ve böyle bir olayın tesadüfen meydana gelemeyeceğini ve balığın hayatını devam ettirebilmesi için bu oltanın mutlaka ilk andan itibaren var olması gerektiğini düşünmezler.

Darwinistler, her yeri buzlarla kaplı kutuplarda yaşayan penguenlerin -40oC'ye düşen soğuk ve hızı 100 km'yi bulan kutup fırtınaları içinde 4 ay boyunca hiçbir şey yemeden kuluçkaya yatmalarındaki olağanüstü fedakarlığı düşünmezler.









Penguenlerin -40 oC’de, hızı 100 km'yi bulan kutup fırtınalarına karşı 4 ay boyunca hiçbir şey yemeden kuluçkaya yatmaları Darwinistlerin üzerinde düşünmek istemedikleri bir fedakarlık örneğidir. Bunun, evrim teorisine göre hiçbir açıklaması yoktur.





Darwinistler, işçi arıların kendi can güvenliklerini düşünmeden hayatları pahasına, içinde yaşadıkları topluluktaki diğer arıların güvenliğini sağlamak için iğnelerini düşmanlarına batırarak ölümü göze almalarını tesadüflerle açıklamanın imkânsızlığını düşünmezler.

Darwinistler, avlarını yakaladıklarında sivri ve keskin dişleriyle parçalayan timsahların nasıl olup da yavrularına en ufak bir zarar vermeden ağızlarındaki koruyucu kesede taşıdıklarını düşünmezler.

Darwinistler, milimetrenin 1/3000'i kalınlığındaki yusufçuk böceğinin kanatlarının bu denli ince olmasına rağmen nasıl uçarken yırtılmadığı ve mükemmel bir siteme sahip olduğu üzerinde düşünmezler.

Darwinistler, yusufçuk böceğinin gövdesinin üzerindeki çapraz iki çift kanat sayesinde böcekler için şaşırtıcı sayılabilecek bir hıza, saatte 40 km'ye nasıl ulaştığını düşünmezler.

Darwinistler, şuursuz atomlar ve tesadüflerin oluşturduğunu iddia ettikleri ateşböceklerinin yüzde yüzlük bir verimle nasıl ışık ürettiklerini düşünmezler.

Darwinistler, vücudunda üstün bir kimya uzmanı gibi düşmanları için 100 derecelik kimyasal bir silah oluşturan bombardıman böceğinin bu yakıcı madde ile nasıl kendi vücuduna zarar vermediğini düşünmezler.

Darwinistler, bir kelebeğin hayatta kalabilmek için kendini daha iyi kamufle edebileceği kuru bir yaprak görünümüne sahip olmasının tesadüflerle oluşmasının imkansızlığını düşünmezler.

Darwinistler, canlıların koku alma ve koku hafızasına sahip olma sisteminin evrenin her alanında görülen üstün plan ve mükemmel düzenlemenin sınırsız örneklerinden biri olduğunu, kusursuz sistemleri ise asla tesadüflerle açıklayamayacaklarını düşünmezler.

Darwinistler, örümceğin ağ yapabilmesi için mimari bilgi, hesap yeteneği, yakalayacağı avın hızı ve ağırlığı gibi pek çok detayı bilmesi gerektiğini ve bunu aklı olmayan bir varlığın tesadüfler sonucunda kazanacağını iddia etmenin mantık dışı olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, doğadaki yaratılış üstünlüğünü, var olan mükemmel sistemleri, aklı, ilmi ve benzersiz sanatı tesadüfler ile hiçbir zaman açıklayamayacaklarını düşünmezler.

Darwinistler, fillerin ve gergedanların derilerindeki parazitlerden kurtulmak için çamurda banyo yaptıklarını, antiseptik yapıdaki killi toprak ile yaralarını tedavi ettiklerini, toprakta bulunan bir maddenin antiseptik özelliğinin olduğunu hayvanların kendi başlarına bilmelerinin imkanı olmadığını, doğadaki tüm canlıların Allah'ın ilhamı ile hareket ettiğini düşünmezler.


Evet madem her şeyin kıymeti ve dekaik-ı san'atı (sanat incelikleri) gayet yüksek ve güzel olduğu halde; müddeti kısa, ömrü azdır. Demek o şeyler nümunelerdir, başka şeylerin suretleri hükmündedirler. Ve madem müşterilerin nazarlarını (gördüklerini), asıllarına çeviriyorlar gibi bir vaziyet vardır. Öyle ise, elbette şu dünyadaki o çeşit tezyinat (süslemeler); bir Rahman-ı Rahîm'in rahmetiyle, sevdiği ibadına (kullarına) hazırladığı niam-ı Cennet'in (Cennet nimetlerinin) nümuneleridir, denilebilir ve denilir ve öyledir.18 Bediüzzaman Said Nursi


Darwinistler, fillerin en önemli özelliği olan birbirlerine bağlılıklarının, fedakarlık ve yardımlaşmalarının, sürüde yeni doğmuş bir filin bütün filler tarafından sevgi ve şefkatle karşılanmasının ve tüm canlılardaki fedakarlık örneklerinin ve işbirlikçi davranışların, 'doğanın yalnızca bir savaş yeri' olduğu iddialarını açıkça ve kesinlikle geçersiz kıldığını düşünmezler.









Yusufçuğun kanatları milimetrenin 3000/1'i kadardır. Ama buna rağmen uçarken yırtılmazlar.





Darwinistler, bir aylık yolculuk sırasında yere hiç inmeden 15.000 km uçan albatrosların, göçleri sırasında Dünya'nın çevresini dolaşan kırlangıçların, 3.000 km'lik bir mesafeyi kat edebilen çekirgelerin, doğumlarından kısa bir süre sonra 6.000 kilometrelik yolculuğa çıkan yılan balıklarının tamamının bu yöntemleri kendi kendilerine bulamayacaklarını düşünmezler.

Darwinistler, akla ve şuura sahip olmayan karıncaların Güneş'in yönünü kullanarak yollarını nasıl bulduklarını düşünmezler.

Darwinistler bir sineğin, başının sağ ve sol taraflarında 4000'er ayrı bölme bulunan, toplam 8000 bölmeli petek gözlere sahip olduğunu, bu 8000 bölmenin her birinde, görüntüyü farklı açılardan gören birer mercek olduğunu ve bunun tesadüflerle gerçekleşmesinin imkansız olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, balarılarının peteklerini inşa ederken tam olarak 109 derece 28 dakika ve 70 derece 32 dakikalık iki açı kullandıklarını, bu hesapta en ufak bir sapma olmadığını, peteklerin uçlarının ise 13'er derece yükseltilerek inşa edildiğini, bu eğim sayesinde balın, petekten dışarıya akmadığını, dünya üzerindeki bütün arıların bu hesaplamayı bildiklerini ve eksiksizce uyguladıklarını düşünmezler.

Darwinistler, bütün ömrünü su içinde geçirmesine rağmen sudaki havayı kullanamayan su örümceğinin, yaşayabilmek için su yüzüne çıkıp sonra tekrar aniden suya dalışı sırasında, ayaklarında ve vücudunun çeşitli yerlerinde asılı kalan irili ufaklı hava kabarcıklarını kullandığını düşünmezler.

Darwinistler, örümcek ağında bulunan fibroin proteinlerinin bükülme özelliğine sahip olduklarını, bu özelliğin, ağlara takılan avların kaçmasını engellediğini ve ağın dayanıklılığını artırdığını, bu özel yapının asla tesadüflerle oluşamayacağını düşünmezler.









Darwinistler, soldaki resimdeki gibi bir canlının tehlikelerden korunmak için hangi bilinçle kamufle olmaya karar verdiğini açıklayamaz ve bunun üzerinde düşünmezler.





Darwinistler, tüm kurbağaların büyük gözlere ve göz kapaklarına sahip olduklarını, bir çoğunun da gözlerini yağlayacak ve temizleyecek özel bir zara sahip olduğunu ve ayrıca karadayken suyu kolay bulmalarını sağlayacak, mavi ışığa duyarlı göz yapılarının bulunduğunu, tüm bunların tesadüflerle gerçekleşmesinin imkansız olduğunu hiç düşünmezler.

Darwinistler, canlılığın şuursuz tesadüfler sonucunda oluştuğunu iddia ederken, ışıktan maksimum verim elde eden ve neredeyse hiç enerji kaybetmeyen ateş böceklerinin ürettikleri kadar verimli bir ışığın, bilim adamlarının yıllardır sürdürdükleri araştırmalara rağmen laboratuvar ortamında dahi üretilemediğini düşünmezler.

Darwinistler içgüdü olarak adlandırdıkları canlılardaki akılcı davranışların ve fedakarlık özelliklerinin tesadüfen ortaya çıktığını iddia ederlerken, bu içgüdü kavramının canlılarda ilk olarak nasıl meydana geldiği, nasıl yönlendirildiği ve nesiller boyunca nasıl devam ettiği konularında açıklamasız kaldıklarını düşünmezler.

Darwinistler yeryüzündeki tüm canlıların özelliklerini, "tabiat ana" adını verdikleri hayali bir güç tarafından edindiklerini iddia ederken, aslında ilahlaştırdıkları "tabiat ana"nın taş, toprak, çimen, ağaç ve çiçeklerden oluştuğunu, akıl ve bilinçten de yoksun olduğunu düşünmezler.

Güçlü olan hayatta kalır iddiasında bulunan Darwinistler, düşmanlarına karşı son derece yırtıcı olabilen aslanların yavrularına karşı neden son derece şefkatli olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, doğadaki canlıların kendi kendilerini tedavi etmesinin tesadüfen gelişmiş bir özellik olduğunu iddia ederlerken, Bezuar keçisinin yılan ısırdığında hiçbir tereddüte düşmeden sütleğen bitkisine yöneldiğini, yılan zehirine karşı sütleğen bitkisinin etkili olacağını nasıl bildiğini düşünmezler.

Darwinistler bir dinozorun sineği yakalamaya çalışırken kanatlandığını iddia ederken, sineğin zaten mükemmel bir kanat ve uçuş sistemine sahip olarak saniyede 1000 kere kanat çırpıyor olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, kuşların daha az enerji harcamak için "V" şeklinde uçmalarının, kör tesadüflerle açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, vücut sıcaklığı 40oC olan penguenlerin, dışarıdaki -40oC'lik sıcağa uyum sağlayabilmeleri için derilerinin altında bulunan yağ tabakasından yararlandıklarını ve tesadüflerle asla oluşamayacak bu özel donanım sayesinde 80oC'lik sıcaklık farkından olumsuz etkilenmediklerini düşünmezler.









Dünya üzerindeki bütün arılar, bir peteğin mutlaka belli açılarda inşa edilmesi gerektiğini bilirler. Bu gerçek, tesadüfleri ilah edinen Darwinizm'e büyük bir darbedir.





Darwinistler, gün boyunca saniyede 500 ila 1.200 kez kalbi çarpan sinek kuşunun bu sırada oluşması gereken ısıdan dolayı nasıl yanıp kül olmadığını, gece ise aynı kuşun kış uykusuna yatmış gibi, nabzının durmasını ve hatta hiç nefes almıyormuş gibi olmasını açıklayamazlar. Darwinistler, bu şekilde kuşun, her yıl 365 kez adeta kış uykusuna yatmasındaki mucizeyi düşünmezler.


Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın.
Onun karar yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir.
(Bunların) Tümü apaçık bir kitaptadır.
(Hud Suresi, 6)


Darwinistler, kutuplardaki buzlu sularda yaşayan balıkların, derilerindeki buz kristallerinin sıcaklığını -20oC'ye düşüren bir proteini üreten gene sahip olduklarını ve bu protein sayesinde buz kristallerindeki oksijen moleküllerini kullanabildiklerini ve donmaktan kurtulduklarını düşünmezler.









V şeklindeki uçuş, daha az enerji harcamak içindir. Darwinizm buradaki şuuru da açıklayamamaktadır.





Darwinistler, suda yüzen kuşların tüylerinin su geçirmezliğini sağlamak için, kuyruğun bedene bağlandığı yerde gagalarıyla kolaylıkla tüm tüylerine sürebilecekleri bir yağ bezi bulunduğunu, bu bezin nasıl oluştuğunu düşünmezler.

Darwinistler bitkisel maddelerle beslenen hayvanların midelerinde sindirim özsularının varlığının bu besinleri sindirebilmek için yeterli olmadığını ve bu nedenle bitki ile beslenen hayvanların midelerinde besinleri parçalayacak özel bakteriler bulunduğunu düşünmezler.

Darwinistler, bir bukalemunun bulunduğu ortama göre rengini nasıl değiştirdiğini, dıştan kendisini göremeyen bu canlının ortamla aynı rengi nasıl oluşturabildiğini, tesadüflerin şuursuz bir hayvana, korunma amaçlı renk değiştirme yeteneği veremeyeceğini düşünmezler.

Darwinistler, Dünya üzerinde yaşamın oluşumunu sağlayan temel öğelerden biri olan azot döngüsünün ancak mikroskoplarla görebildiğimiz küçücük bakteriler vesilesiyle sağlandığını düşünmezler.

Darwinistler, kirpi balığının bağırsaklarında yaşayan bakterilerin ürettiği, balığın kaslarına kadar yayılan zehirin, nasıl olup da balığa zarar vermediğini, balığın bunu düşmanlarından korumak için kullanabileceğini nereden bildiğini düşünmezler.

Darwinistler, doğadaki pek çok canlının kendilerini düşmanlarından korumak için nasıl taklit yaptıklarını (kamuflaj) ve Allah'ın onlara verdiği bu özellikleriyle soylarının günümüzde de hala var olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, tüm canlılardaki fedakarlık örneklerinden biri olan, annelerin yavrularına gösterdikleri şefkat ve koruma gibi özelliklerin Darwinist mantıkla açıklanamayacağını düşünmezler.









Hiçbir tesadüf sinek kuşlarının hızlı kanat çırpışlarını ve kalp atışlarını düzenleme gücüne sahip değildir.





Darwinistler, canlıların asla tesadüflerle ortaya çıkamayacak kadar kusursuz ve son derece karmaşık bir yapıya sahip olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, koloniler halinde yaşayan karıncaların, çok güçlü bir iletişim ağına sahip olduklarını, besinlerini üretip depolarken, bir saldırı halinde yavrularını gözetip, kolonilerini koruyup savaştıklarını, bu küçük canlıların adeta bilinçli hareket ettiklerini düşünmezler.

Darwinistler, ıstakoz gözünün mikroskop altında incelendiğinde kusursuz bir grafik kağıdına benzediğini ve ıstakozların kırılma değil yansıma prensibiyle gördüklerini düşünmezler.

Darwinistler, bakterilerin kış süresince suyun dibine çöken organik atıkları ayrıştırarak minerallere dönüştürdüklerini ve böylece yazın doğanın canlanması için besin hazırladıklarını düşünmezler.

Darwinistler; yirmi üç kuş cinsinden şarkı öğrenme yeteneğine sahip olan üçünün (papağan, ötücü kuşlar ve sinek kuşu) evrimcilerin hayali akrabalık ilişkilerine göre birbirlerinden çok uzaklarda bulunmalarının evrimci senaryoları çürüttüğünü, tesadüflerin böylesine kompleks yetenekleri, değil üç farklı kuş türüne, tek bir türe bile kazandırabileceğini düşünmenin tamamen akıl dışı olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, ateş böceklerinin yanı sıra çeşitli deniz altı canlılarının da kendi ışıklarını kendilerinin ürettiğini, her birinin ışığı üretim şekilleri, kullanım alanları, süreleri ve üretilen ışığın cinsi gibi özelliklerinin birbirinden çok farklı olduğunu ve bu hayvanlarda bulunan ışık üretebilen ve bu üretimi yaparken canlının kendisine hiçbir zarar vermeyen kompleks yapıların da tesadüfler sonucunda ortaya çıkmasının mümkün olmadığını düşünmezler.

Darwinistler, gözle görülmeyen bakterilerin yüzeylerinde elektrik sinyalleri yayan ve algılayan mekanizmaların var olduğunu, bu mekanizmalar sayesinde birbirlerine bilgi aktardıklarını, akıl ve zeka gerektiren bu davranışların tesadüfen oluşmasının imkansız olduğunu düşünmezler.









Şuursuz tesadüflerle oluştuğu iddia edilen bir canlının, düşmanlardan korunmak için kamuflaj yapmayı akletmesi, hiçbir Darwinist tarafından açıklanamaz.





Darwinistler iyi bir iletken olan suyun içinde yaşayan ve bir insanı öldürecek kadar güçlü elektrik şoku verebilen elektrikli yılan balıklarının, suya elektriği ilk bıraktıkları andan itibaren kendilerinin de bu şokun etkisiyle çarpılmamak için bilinçli bir şekilde önlem almaları gerektiğini nasıl olup da bildiklerini düşünmezler.

Darwinistler okyanusta yaşayan bir ıstakoz türünün, toplu gruplar halinde kıskaçlarını kullanarak bir denizaltının gürültüsünü bile perdeleyecek yükseklikte oluşturdukları ses ile avlarını sersemlettiklerini, kendilerinin de bu gürültülü ortamdan hiç etkilenmediklerini düşünmezler.

Darwinistler eşek arılarının, yavrularını uzun süre beslemek için bir tırtılı öldürmeden felç ettiklerini, tırtılın ölmeyeceği kadar zehiri doğru noktaya verebilmeleri için neredeyse bir cerrahın tıp bilgisine sahip olmaları gerektiğini düşünmezler.

Darwinistler, diatom olarak adlandırılan tek hücreli, mikroskobik yosunların usta birer mimar gibi denizde kendilerine camın yapı taşı olan silikadan evler inşa etmelerindeki hayranlık uyandırıcı şuuru ve söz konusu yeteneği gözle göremeyeceğimiz bu canlılara ancak sonsuz kudret sahibi Allah'ın öğretmiş olabileceğini düşünmezler.

Darwinistler, 1-2 cm. boyundaki kör termitlerin nasıl olup da 4-5 metreye varan, bazen birkaç tanesi bir arada bulunan minyatür şehirler inşa ettiklerini, nasıl bu kadar üstün bir bilinç düzeyi gösterdiklerini düşünmezler.

Darwinistler, doğal aşamalarla tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri termitlerin kolonilerinde bulunan kusursuz havalandırma sistemlerini, ihtiyaca göre düzenlenmiş bölümleri (çocuk odaları, kuluçka odası, kraliçe odası vs.) ya da tarım alanlarını bu şuursuz canlıların nasıl inşa ettiklerini düşünmezler.

Darwinistler, milyonlarcasının bir arada yaşadığı termit kolonilerindeki oturmuş düzenin nasıl kurulduğunu, her termitin ne yapacağını nasıl bildiğini, nasıl sürekli bir yardımlaşma içinde olduklarını ve bunu hiçbir Darwinist mekanizmanın asla gerçekleştiremeyeceğini düşünmezler.

Darwinistler termitlerin kolonilerinde birden fazla kral ve kraliçe adayının olmasının yuvadaki disiplinin bozulmasına ve koloni içinde karmaşa doğmasına neden olacağını nereden bildikleri ve yuvada sadece bir tane kral ve kraliçe bulunması için nasıl olup da geniş çaplı önlemler aldıkları üzerinde düşünmezler.

Göklerde ve yerde her ne varsa
-isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah'a secde eder.
Sabah akşam gölgeleri de.
(Rad Suresi, 15)

Darwinistler, böceklerin bitkiler için birer polen taşıyıcısı olduklarını, Allah'ın böcekler ve çiçekleri tam bir uyum içinde yarattığını düşünmezler.

Darwinistler, bir hayvanın yalnızca kendi çıkarını savunduğunu iddia ederken bir penguenin henüz yumurtada olan yavrusunu korumak için dört ay boyunca açlığa ve soğuğa karşı savaşmasını hiç bir şekilde açıklayamaz ve canlılara böylesine bir fedakarlığı ilham edenin Allah olduğunu düşünmezler.


Dördüncü Esas: Hem anlarsın ki: Şu dünyadaki müzeyyenat (süsler) ise  Cennet'te ehl-i iman için rahmet-i Rahman'la iddihar olunan (biriktirilen) nimetlerin nümuneleri, suretleri hükmündedir.19 Bediüzzaman Said Nursi










1- Kuru yaprakların arasına gizlenmiş bir kurbağa 2- Yaprakların arasında yeşil kelebek
3- Yaprakların arasında bir mantis böceği
4- Çiçeğin içinde çiçeğe benzer bir örümcek
5- Karlı zemin üzerinde beyaz bir kuş





Darwinistler, Tayland ormanlarında yeni doğmuş yavru leylekler için en büyük tehlike olan kavurucu sıcaklara karşı anne ve baba leyleklerin kanatlarını açarak kızgın güneşe kendilerini siper etmelerini, leyleklerin yavrularına gösterdikleri özen, bağlılık ve fedakarlığın tesadüflerle açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, kamuflajın ne işe yaradığını bilecek bir akla sahip olmayan kutup kuşlarının, mevsimlere göre, bulundukları çevrenin değişimlerine uygun olarak tüylerinin rengini ayarlamalarının rastlantılarla izah edilemeyeceğini düşünmezler.

Darwinistler, doğanın sadece çatışma ve mücadeleden ibaret olduğunu, canlıların vahşi ve bencil bir yaşam sürdürdüklerini iddia ederken, kimi hayvanların yavrularını düşmanlardan korumak için yaralanmış taklidi yapmalarını, kendi yaşamlarını tehlikeye atmaktan çekinmemelerini, şefkat ve merhamet duygusuna sahip olmalarını tesadüflerle izah edemeyeceklerini düşünmezler.

... hayvanlar aceleyle bir araya getirilmiş, geçmişten yamalanarak gelmiş, kabaca düzenlenerek hantallaşmış gülünç canavarlar olmalıydılar. Fakat avlanmakta olan bir çitanın son derece zarif hareketlerini, dağ kırlangıcının aerodinamik güzelliğini veya yaprak görünümlü böceğin aldatıcı detaylarına yönlendirdiğimiz merak dolu dikkatimizi bu beklentimiz ile nasıl bağdaştırabiliriz?20 Evrimci biyolog Richard Dawkins

Darwinistler, insanın gözleri renkleri ayırt etmek için yalnızca üç fotoreseptöre bağlı iken mantis karidesinin gözünde on altı reseptör olduğunu, bu canlının ultraviyole ışınlarını bile algılayabildiğini ve bunun hiçbir şekilde tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, işçi arıların yeni doğmuş larvaları son derece dikkatli ve özenli bir şekilde beslediklerini, öyle ki, tek bir larvanın büyüme dönemi boyunca yaklaşık 10.000 kere işçi arılar tarafından ziyaret edildiğini ve bunu tesadüflerin hiçbir canlıya yaptırmayı asla başaramayacağını düşünmezler.

Darwinistler, her larvanın farklı dönemlerinde farklı şekilde beslendiğini ve işçi arıların bu konuda hiçbir hataya düşmeden tüm larvalara büyüklüklerine göre besin verdiklerini düşünmezler.









1. Diatomlar





Darwinistler, larvaların 7. günlerinde yemek yemeyi kestiklerini, bakıcı arıların larvaların bulundukları hücrelerin ağızlarını mumdan yapılmış, hafif kubbeli bir kapak ile tamamen kapattıklarını, larvaların da kendi ürettikleri bir madde ile bulundukları odaların etrafında koza örerek kendilerini buraya hapsedip pupa evresine geçtiklerini ve tüm bunların larvaların gelişiminin tam olarak 7. gününde olması gerektiğini, bütün bunları istisnasız olarak, hem larvaların hem de bakıcı arıların nasıl olup da bildiğini düşünmezler.

Darwinistler, arı larvalarının ördükleri kozanın içinde bulunan "fibroin" isimli proteinin kuvvetli bir bakteri öldürücü ve enfeksiyon giderici olduğunu ve kozanın bu özelliği sayesinde larvaların mikroplardan korunduklarını düşünmezler.

Darwinistler, gözü, kanadı, beyni olmayan, henüz dış dünyayı hiç görmemiş, nasıl şartlarda bir yaşam süreceğinin farkında olmayan bir larvanın, kendi kendine karar verip, bakterilere karşı korumalı, özel formüle sahip bir maddeyi nasıl oluşturabileceğini düşünmezler.

Darwinistler, pupa evresindeyken kozanın içindeki arının kullanacağı özel yapılı kanatların, yapacağı işlere uygun yapıdaki gözlerinin, düşmanları için kullanacağı iğnesinin, salgı bezlerinin, balmumu üretmesini sağlayacak mekanizmasının ve üreme sisteminin, polen toplamaya yarayan tüylerinin, kısacası bütün vücut sistemlerinin eksiksiz olarak geliştiğini ve tüm bu özelliklerin geliştiği üç haftanın sonunda arının kozadan çıkmaya hazır olduğunu düşünmezler.









Son derece küçük canlılar olan termitlerin yaptıkları dev yuvalar. Yukarıda termit yuvasının kesiti görülmektedir.





Darwinistler, dünyanın her yerinde, arıların, birbirlerinden habersiz olmalarına rağmen, daima aynı şekilde petek yaptıklarını, aynı şekilde bal topladıklarını, aynı haberleşme ve yuva sistemine sahip olduklarını, hep aynı iş bölümüne sahip olduklarını ve bunun asla tesadüflerle oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, arı kuşlarının nasıl olup da 10 gramdan daha az bir yakıtla Meksika Körfezi'ni (1500 km) geçebildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, termit kulelerinde bulunan iklimlendirme ve havalandırma sistemlerinin, donanım ve enerji sarfiyatı bakımından mükemmel olduğunu, canlıların bu üstün mimarlık özelliğini hiçbir şekilde tesadüfen kazanamayacaklarını düşünmezler.

Darwinistler, kutup balıkları ve kurbağaların uygun olmayan iklim şartlarından dolayı kendilerini dondurmalarını ve sonra yeniden hayata dönmelerini ve bu dönem boyunca donmanın etkisiyle organlarının hasara uğramamasını hiçbir şekilde açıklayamadıklarını düşünmezler.

Darwinistler, arıların, kaplumbağaların ve kuşların haritaları olmadan uzun mesafeli yolculuklar yapabilme özelliklerini, bu özellikleri hayvanlara ilham edenin ise Yüce Allah olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, yaprakların fotosentez işlemi ile yılda 300 milyar ton şeker üretimi yaparak dünyanın en büyük kimyasal işlemini gerçekleştirdiklerini ve böyle bir işlemin laboratuvar ortamında bilinçli koşullar altında bile gerçekleştirilemediğini düşünmezler.

Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, herşeyi bilendir.(Bakara Suresi, 29)

Darwinistler, Ornia ochrea adlı sinek türünün, kulaklarının arasında yarım milimetrelik bir mesafe olmasına rağmen sesin kaynağını tüm canlılardan dahi iyi tespit edebiliyor olmasını, böyle olağanüstü bir yeteneği, bilinçsiz tesadüflerin gerçekleştiremeyeceğini ve yine aynı küçük sineğin tüm özellikleri ile onu yaratan sonsuz ilim ve kudret sahibi Yaratıcımızın üstün yaratma sanatını sergilediğini düşünmezler.









Allah, böceklerle bitkileri büyük bir uyum içinde yaratmıştır. Böcekler besinlerini bitki özsularından sağlarken, bitkiler de böcekler yoluyla polenleşmektedirler. Darwinistlerin ise, bu uyumlu yaratılışa getirebildikleri mantıklı bir açıklama yoktur.






Tabiiyyun (naturalizm), maddiyyun (materyalizm) felsefesinden doğan zalim bir akım, âhirzamanda gittikçe maddiyatçı felsefe aracılığıyla yayılarak kuvvet bulup, Allah'ın hakimiyetini inkâr edecek bir dereceye gelir. Nasıl bir padişahı tanımayan ve ordudaki zabitan (subaylar) ve efrad (fertler) onun askerleri olduğunu kabul etmeyen vahşi bir adam, herkese, her askere bir nevi padişahlık ve bir gûna (türlü türlü) hâkimiyet verir. Öyle de: Allah'ı inkâr eden o cereyan efradları (fertleri), birer küçük Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet (terbiye) verir... Bir sineğe mağlub olan ve bir sineğin kanadını bile icad edemeyen âciz bir insanın uluhiyet (ilahlık) dava etmesi, ne derece ahmakçasına bir maskaralık olduğu malûmdur."21


Darwinistler, bazı ilaçların yapımında da kullanılan tek hücreli mantarlar olan küflerin, tesadüfen ortaya çıkamayacağını, Allah'ın yaratmasıyla var olduklarını düşünmezler.

Yeryüzündeki tüm canlıların evrim geçirdiğini iddia eden Darwinistler, birbirlerine hiç ihtiyaç duymadıkları halde, toprağın oluşumunu sağlamak için bir araya gelen mantar ve alglerin ortak yaşam ürünü olan likenlerin tesadüfen ortaya çıkamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, kas sistemleri olmadığı halde üzerlerine konan böceği avlamak için hızla yapraklarını kapatan, avladıkları böceği sindirecek enzimleri üreten, herhangi bir beyne, göze ve şuura sahip olmayan etobur bitkilerin, tesadüfen gelişen doğa olayları sonucu oluştuğunu söylemenin mantıksızlığını düşünmezler.

Darwinistler, ördeklerin suyun yüzeyinde kalmalarını sağlayan sebebin havayı vücutlarında taşımaları olduğunu, vücutlarında küçük balonlara benzeyen hava kesecikleri bulunduğunu, ördeğin suya dalmak isteğinde bu hava keseciklerindeki havayı dışarıya boşalttığını, bu özelliklerin ördeğe, tüm varlıkları yaratan Yüce Allah tarafından verilmiş olduğunu düşünmezler.









Hayvanların yavrularını koruyabilmek için gösterdikleri fedakarlık, hiçbir Darwinist tarafından açıklanamaz. Çünkü böyle bir bilincin, tesadüfen oluşması imkansızdır.





Darwinistler, 0,5 hektarlık bir çiftlik toprağında, yaklaşık olarak birkaç ton bakteri ve 1 ton mantar, 100 kg tek hücreli protozoan hayvanı, yaklaşık 50 kg maya ve aynı miktarda alg (su yosunu) bulunduğunu, bu varlıkların her birinin yaşadıkları topraklara oldukça büyük faydalar sağladıklarını ve son derece kompleks olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, mikro canlıların Allah'ın yaratmasındaki üstün akıl, sanat ve kudreti nasıl yansıttığını, bunları şuursuz tesadüflerle açıklamaya çalıştıkça nasıl büyük bir çıkmaza düştüklerini düşünmezler.

Darwinistler, ne kadar renkli bir dünyada yaşadıklarını, çevrelerinde böyle bir renk çeşitliliğinin nasıl olduğunu, renklerin olmadığı bir dünyanın nasıl olabileceğini hiç düşünmezler.

Darwinistler, bakterilerin, havadan nitrojeni (azot) alıp onu yapı taşlarımız olan nükleotidlere ve aminoasitlere dönüştürdüklerini ve bunun yeryüzünde, insan da dahil başka hiçbir canlının gerçekleştiremeyeceği gerçek anlamda hayranlık uyandırıcı bir işlem olduğunu düşünmezler.

Darwinistler birkaç cm'lik beyni basit sinir düğümlerinden oluşan kraliçe arının kendi iradesi ve aklıyla, petek hücrelerinin ne için inşa edildiğini kavramasının ve bunları hiç birbirine karıştırmadan, en uygun yumurtlamayı yapmasının nasıl mümkün olduğunu düşünmezler.

Darwinistler yaratıldıkları ilk andan itibaren yüz milyonlarca yıldır hiç bir değişim geçirmeden var olan yusufçukların en iyi helikopterlerden bile daha iyi manevra yapabildiklerini düşünmezler.


Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan
bir kavim için ayetler vardır.
(Casiye Suresi, 4)


Darwinistler, Bir Bitkinin Mucizelerle Yaratılmış Olduğunu Düşünmezler










 




Her bir kelimesi bir kitabı ve her bir harfi bir satırı içerisinde tutan bir kitabın, katipsiz (yazıcısız) vücudu (ortaya çıkması) mümkün değildir. Kainat kitabı da Nakkaş-ı Ezelinin (evveli olmayan, her şeyi en güzel şekilde işleyen Allah) vücub-u vücuduna (var olmasına) bağlıdır.22 Bediüzzaman Said Nursi

Darwinistler, gelincik çiçeklerinin polenlerini, polen taşıyıcı böceklerin en fazla olduğu saatlerde yaymalarını, biyolojik saatleri ile kendi çiçeklenmelerinin gelişimini sağladıklarını tesadüflerle açıklayamayacaklarını düşünmezler.

Darwinistler, mısır ve fasulye bitkilerinin düşmanlarından korunmak için yapraklarında özel bir salgı salgıladıklarını, bu salgı ile parazit yaşayan eşek arılarını bulundukları yere toplayarak adeta paralı asker gibi kullandıklarını, bu savunma stratejisinin herhangi bir şuura sahip olmayan bitki tarafından gerçekleştirilmiş olmasının mümkün olamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, çoğu küçük tahta parçalarına benzeyen tohumlardan nasıl belli bir süre sonra 4-5 metre uzunluğunda ve yüzlerce kilo ağırlığında dev ağaçlar oluştuğunu düşünmezler.

Darwinistler, güllere renklerini veren, yapraklarındaki kıvrımları belirleyen, çiçeğinin yapraklarının kadifemsi yumuşaklığını, dünyanın neresine giderseniz gidin aynı muhteşem gül kokusunu belirleyen bilgilerin gülün genlerine nasıl yerleştiğini, bunun bütün bitki türleri için geçerli olduğu gerçeğini düşünmezler.









Polenler, dış kısımlarında ekzin adı verilen bir madde ile korunurlar. Bu, polenlerin taşınması için gerekli bir önlemdir ve ancak üstün bir yaratılışla açıklanabilir.





Darwinistler kuru sopaya benzeyen asma dallarından tatlı ve su dolu kesecikler halinde üzümlerin nasıl çıktığını, üzüm kabuklarını fındık kabuklarından farklı kılanın, bu iki meyvenin renklerini, tatlarını, kokularını, içindeki vitaminleri, birinin sulu birinin kuru yapılarda olmasını sağlayanın tohumların genlerindeki bilgiler olduğunu, her zaman fındık tohumlarından fındıkların, üzüm tohumlarından ise üzümlerin çıktığını düşünmezler.

Şartlar uygun olmadığı için on yıllarca hatta yüzyıllarca uyku durumunda kalan ve sonra filizlenebilen tohumlar vardır. Darwinistler, yer değiştirme gibi bir alternatifleri olmayan bitkilerin zor koşullarda yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayan böyle bir mekanizmanın varlığını nereden bildiklerini düşünmezler.

Darwinistler toprağın genel olarak çürütücü, parçalayıcı özelliğinin olduğunu ancak toprağın içindeki tohum ve milimetrenin yarısı inceliğindeki köklerin, toprakta hiçbir zarar görmediklerini aksine toprağı kullanarak sürekli gelişip büyüdüklerini düşünmezler.

Darwinistler, toprağın altında filizlenmekte olan tohumların yüzeye çıkış yolları kapatılsa da önlerine çıkan her engelin etrafından dolaşacak kadar uzun filizler çıkartarak ya da büyüdükleri yerde baskı yaratarak her halükarda gün ışığına ulaşmayı başardıklarını düşünmezler.

Fotosentez oldukça karmaşık bir olaydır ve bir hücrenin içerisindeki organelde ortaya çıkması olanaksız görülmektedir. Çünkü tüm kademelerin birden oluşması olanaksız, tek tek ortaya çıkması da anlamsızdır.23 Prof. Ali Demirsoy

Darwinistler, bir yaprağın sadece 1 milimetre karesinde 500 bin adet klorofil bulunduğunu, bir başka deyişle, fotosentez için gerekli olan ve insanların hiçbir şekilde laboratuvarlarda elde edemedikleri bu muhteşem molekülün, nasıl olup da bir yaprağın içinde milyonlarca sayıda bulunabildiğini düşünmezler.

Darwinistler, son derece kompleks bir işlem olan fotosentez işleminin rastlantılar sonucu gelişemeyeceğini, bir hücre tarafından sonradan öğrenilemeyeceğini, yeryüzünde yaşayan ilk bitki hücrelerinin fotosentez yapmak için özel olarak tasarlanmış olduklarını, yani bitkileri, fotosentez yeteneğiyle birlikte Yüce Allah'ın yaratmış olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, yeryüzünde yeşil bitkilerin dışında fotosentez yapabilen alglerin, %30 oranında karbondioksit gazını içine çekerek, gezegenin %70'lik oksijen ihtiyacını nasıl karşıladığını düşünmezler.


Adi bir muntazam makine, intizam ve mizanlı (dengeli) heyetiyle şeksiz (şüphesiz), bir mahir (hünerli) ve dikkatli ustayı gösterdiği gibi; kainatı dolduran hadsiz (sonsuz) zihayat (canlı) makineler de, her birisi binbir mücizat-ı ilmiyeyi (ilmi mucizeleri) gösteriyorlar. Elbette yıldız böceğinin ışığına nisbeten güneşin ziyası (ışığı) derecesinde ilmin cilveleri ile o zihayatlar (canlılar), usta ve sermedi (ebedi) sanatkarlarının vücub-u vücuduna (var olmasına) ve mabudiyetine pek parlak şehadet ederler (şahidlik eder).24 Bediüzzaman Said Nursi



Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Herşeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?
(Fussilet Suresi, 53)

Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
(Rad Suresi, 4)


Darwinistler aynı özelliğe sahip toprağa ekilmiş ve aynı güneşten ışık alan, aynı su ile sulanan tüm bitkilerin kendi özelliklerine göre renklerinin, kokularının ve şekillerinin farklı olmasının Allah'ın yaratma sanatına bir delil olduğunu düşünmezler.









Tahta görünümlü küçük bir tohum, toprağın içinden çıkan sayısız meyvenin, çiçeğin, ağacın, türlü renkte kokunun, lezzetin ve güzelliğin kaynağıdır. İşte Darwinistler, bu olağanüstü gerçek üzerinde düşünmezler.





Darwinistler, tahta görünümlü bir cisimden, "tohum"dan, tam ayarında şekerleriyle, özel kokularıyla, lezzetleriyle meyvelerin çıkması için gereken bilgilerin tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, akçaağaç gibi bazı ağaç türlerinin sıcakta saatte yaklaşık 265 litre su kaybettikleri halde susuz kalmadıkları olağanüstü bir kök sistemine nasıl sahip olduklarını, böyle bir sistemin kör tesadüflerin eseri olamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, polenlerin bitkinin üreme hücrelerini içerdiğini, bu hücrelerin ise dış etkilerden zarar görmeden canlılığını koruyabilmesi için mükemmel bir ambalaj sistemine sahip olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, polenlerin dış kısımlarının organik alemde bilinen en dayanıklı madde olan "ekzin" ile kaplı olduğunu, bu sayede yüksek basınç ve sıcaklıktan korunan polenlerin hangi metotla taşınırlarsa taşınsın, ana gövdeden kilometrelerce uzaklıkta dahi canlılıklarını sürdürebildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, yeryüzünde 500.000'den fazla bitki çeşidi bulunduğunu, bu bitki türlerinin her birinin kendi içinde özel tasarımlara ve türlerine özgü sistemlere sahip olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, bitkilerin fotosentez için gerekli maddeleri topraktan alabilmek amacıyla kök sistemine ihtiyaç duyduklarını, bu mekanizmayı ise bitkilerin tasarlamış olmasının mümkün olamayacağını düşünmezler.

Hiçbir hücre, biyolojik bir işlevi, sözcüğün gerçek anlamında "öğrenme" olanağına sahip değildir. Bir hücrenin solunum ya da fotosentez yapma gibi bir işlevi doğuşu sırasında yerine getirebilecek konumda olmayıp, daha sonraki yaşam süreci içinde bunun üstesinden gelebilecek duruma gelmesi, bu işlevi sağlayacak beceriyi edinmesi olanaksızdır.25 Alman biyolog Hoimar Von Ditfurth

Darwinistler, bitkilerin her türünün kendine has koku, tat, renk gibi özellikler içerdiğini, tek bir bitki hücresinin dahi zaman içerisinde tesadüfler ile meydana gelemeyecek kadar kompleks bir sisteme sahip olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, havada bu kadar çok polen dolaşırken, nasıl olup da bir bitki çeşidinin polenlerinin başka bir bitki türü tarafından tutulmadan sadece kendi türünden bitkilere ulaştırılmakta olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, bilim adamlarının laboratuvar ortamında tam manasıyla gerçekleştiremedikleri "fotosentez" işleminin, bilince sahip olmayan bitkiler tarafından düzenli olarak gerçekleştirildiğini düşünmezler.

Darwinistler, çöl bitkilerinin, kuraklık durumunda, tohum halinde uykuda kalarak kendilerini susuzluktan koruduklarını, yağmurdan sonra çok çabuk bir şekilde tohumlarını açıp yeşerdiklerini, şuuru olmayan bitkilerin bu planı nasıl yaptıklarını düşünmezler.

Darwinistler, bir tohumun, oluşturacağı ağacın şeklini, biçimini, rengini, meyve verecekse meyvesini, açacak olan çiçeğini, çiçeğin kokusunu ve bu ağacın sahip olduğu diğer tüm detayların bilgisini bilmekte olduğunu düşünmezler.


Evet baharımızda yer yüzünü bir mahşer eden (toplayan) , yüzbin haşir (toplanan) nümunelerini icad eden Kadîr-i Mutlak'a (Kudret Sahibi Allah), Cennet'in icadı nasıl ağır olabilir?26 Bediüzzaman Said Nursi


Darwinistler, tek bir tane tohumun, bir süre sonra kendi kendine 4-5 metre uzunluğunda yüzlerce kilo ağırlığında dev bir ağaç haline gelişini ve bunun aşamalı evrim senaryolarının hiçbiri ile açıklanamadığını düşünmezler.

Darwinistler, tohumun bir bitkiyi veya dev ağaçları ortaya çıkarabilmek için yalnızca kendi içinde hazır bulunan besini, toprak, su ve güneş ışığını kullandığını ve bunun sonucunda cilalanmış kabukları, eşsiz kokuları, mükemmel tatları ile birbirinden güzel meyvelerin nasıl ortaya çıktığını düşünmezler.









Filizlenip çıkacağı vakte kadar, mükemmel bir zırh ile korunan tohum, muhteşem bir bitkinin oluşumunun ilk aşamasıdır. Filizlenen bitki, gelişip çiçeğini ve meyvesini verirken, müthiş bir sanat eseri olduğunu açıkça ispatlar. Bu canlı, Allah'ın yarattığı bir mucizedir.





Darwinistler, kozalaklı ağaç yapraklarının, nasıl olup da soğuğa karşı özel bir tedbir mekanizmasına sahip olduklarını, üzerlerindeki mumlu yüzeyin suyun buharlaşmasını engellediğini ve yaprağa dayanıklılık kazandırdığını düşünmezler.


Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü?
Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?
(Vakıa Suresi, 63-64)


Darwinistler, bir çiçeğin kırmızı renginin, yapraklarındaki kıvrımlarının, sahip olacağı yaprak sayısının, yapraklarının yumuşaklığının, kadifemsi yapısının, sahip olacağı kokunun, bir meyvenin üzerindeki cilalı kabuğun, içindeki çekirdeklerin sırasının, sapının dayanıklılığının, kısacası bitkilerle ilgili her detayın embriyoya yerleştirilmiş olduğunu, hiçbir tesadüfün bu kadar detaylı bilgileri, küçük embriyonun içine toplama gücünün olamayacağını düşünmezler.








 




Darwinistler, bir tohumun embriyosunun gelişene kadar özenle korunması gerektiğini, bunun için farklı türlere göre değişiklik gösteren tohum kılıflarının bulunduğunu ve bitkinin bulunduğu çevre şartlarına göre bu kılıfın dayanıklılığının özel olarak belirlenmiş olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, tesadüfen oluştuğunu iddia ettikleri bir tohumun, çevresindeki düşmanları uzaklaştıracak özel bir sistem ile donatıldığını, kimilerinin acı bir madde ile kaplı olduğunu ve bunu kendi içindeki bilgilerle ürettiğini düşünmezler.

Darwinistler, bazı bitki türlerinin tohumlarının dış zarlarında jölemsi bir maddenin bulunduğunu, kompleks şekerlerden oluşan bu maddenin su ile karıştığında kolayca şiştiğini ve bu sayede tohumun nemli maddelerin üzerine yapışabileceğini, bunun da filizlenme sırasında çok etkili olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, bazı bitki türlerinin tohumlarının dış zarlarındaki bu jölemsi maddenin, o bitki tohumunda bilinçli olarak üretilmiş olduğunu da düşünmezler.

Darwinistler, fasulye tanesinin, yani tohumunun anne bitkiye olan bağlantı noktasındaki 'micropyle" adı verilen, bebeklerdeki göbek bağına benzetilebilecek özel geçiş yerinde yumurtacığın içindeki dişi üreme hücresini döllemeye yarayan tüplerin bulunduğunu, aynı zamanda zamanı geldiğinde suyun bu delikten geçerek tohumun filizlenmesini sağladığını düşünmezler.


Rabbin bal arısına vahyetti:
Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.
Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver.
Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır...
(Nahl Suresi, 68-69)


Darwinistler, Zanonia bitkisinin havada uçan tohumlarının ağırlık merkezinin son derece eşit ölçülerde dengelendiğini, bu özel dengeye göre tohumların uzak noktalara da fırlatılabildiğini ve bu özel düzenin hiçbir şekilde tesadüflerle meydana gelemeyeceğini düşünmezler.

Darwinistler, tere benzeri bitkilerin tohumlarının hidrofob (su geçirmeyen) bir cila ile kaplı olduğunu, bu cilanın onların suyun yüzey gerilimini kullanmalarını ve dolayısıyla batmamalarını sağladığını ve söz konusu tohumların ancak böyle bir sistem sayesinde ırmakları yüzerek geçebileceklerini düşünmezler.









Lupin bitkisi hava tahmini yaparak uygun iklimlerde çimlenir.





Darwinistler, bazı bitkilerin kurak mevsimlerde hayatta kalmak için uyku haline geçmeleri gerektiğini bildiklerini ve bunun için de sahip oldukları suyu, dokularından genetik bir kontrol sonucunda kaybettiklerini, sahip oldukları absisik asit adlı bir hormon vesilesiyle tohum içindeki hormonların uyku durumunda yavaşladığını, solunumun azaldığını, beslenmenin ve büyümenin olmadığını, bunun üstün bir bilinçle gerçekleşmekte olduğunu düşünmezler.

Darwinistler, hava şartları kötüye gittiğinde, toprak altındaki bir tohumun bundan nasıl haberdar olduğunu ve filizlenmeyi geciktirmek için nasıl önlem almaya karar verdiğini düşünmezler.


Meselâ, bahar mevsiminde cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misal libaslar (giyecekler) ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla (değerli taşlarıyla) süslendirip hizmetkâr ederek onların latif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit en tatlı, en musanna (süslü) meyveleri bize takdim etmek; hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı en tatlı balı bize yedirmek; hem en güzel ve yumuşak bir libası (giyeceği) elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak; ne kadar cemil bir kerem (güzel bir lütuf), ne kadar latif bir rahmet eseri olduğu bedaheten (apaçık) anlaşılır. Hem insan ve bazı canavarlardan başka, Güneş ve Ay ve Arz'dan tut, tâ en küçük mahluka kadar her şey kemal-i dikkatle (tam bir dikkatle) vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecavüz etmemesi (haddini aşmaması), bir azîm (kararlı) heybet tahtında umumî bir itaat bulunması; büyük bir celal (güzellik) ve izzet sahibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor. Hem gerek nebatî (bitkisel) ve gerek hayvanî ve gerek insanî bütün vâlidelerin (annelerin) o rahîm şefkatleriyle ve süt gibi o latif gıda ile o âciz ve zaîf (zayıf) yavruların terbiyesi, ne kadar geniş bir rahmetin cilvesi işlediği bedaheten (açık bir şekilde) anlaşılır.27 Bediüzzaman Said Nursi



Darwinistler, Arktik tundralarındaki Lupin bitkisinin, hava tahmini yaparak eğer şartlar olumsuzsa çimlenmediğini ve toprak altında bir nevi uykuya geçerek havaların düzelmesini beklediğini, uygun ortam gelene kadar gerekirse yüzlerce yıl bekleyerek, şartlar düzeldiğinde kaldıkları yerden gelişmeye devam ettiklerini düşünmezler.  (www.evrimmasali.com)










Bitkiler, yüzlerce kilometre yol kateden polenlerinin, mutlaka kendi türdeşlerine ulaşacağını adeta bilir gibi hareket ederler. Böyle bir üreme sistemi karşısında Darwinizm açıklamasızdır.





Darwinistler, filizlenen bitkinin köklerinde yerçekimi sinyallerini algılayan hücrelerin, yukarıya doğru yükselen kısmında ise ışığa duyarlı hücrelerin bulunduğunu, yerçekimi ve ışığın, köklerin ve filizin büyüme yönünü belirlediklerini, farklı yöne doğru bir eğilme meydana geldiğinde büyümeyi tekrar dikey yöne doğru düzelttiklerini düşünmezler.

Darwinistler, ışığı besine çeviren fotosentez sistemleriyle, hiç durmadan enerji ve oksijen üreten, doğayı temizleyen, ekolojik dengeyi sağlayan mekanizmalara sahip olan yaprakların, şuursuz tesadüflerle oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürerek bütün canlılar için temel besin kaynağı olan karbonhidratları üreten bitkilerin, bu işlemi saniyenin milyarda biri kadar kısa bir sürede yapmayı nasıl başardıklarını düşünmezler.

Darwinistler, merkezi sinir sistemi ve bunu kontrol eden bir beyinleri olmayan bitkilerin, toprağın içinden belirli oranlarda mineralleri ve suyu alarak, havayı ve güneş ışığını kullanarak insanlar için besin üretmelerindeki mükemmelliği düşünmezler.

Darwinistler, herhangi bir akla sahip olmayan akçaağaçların ürettikleri, -insanların ürettikleri böcek ilaçlarından çok daha etkili olan- tanen maddesiyle, zararlı böceklere karşı bir koruma sağlamalarının rastlantılarla açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bitkinin bütün sistemlerinde mevcut olan indirgenemez komplekslik özelliğinin evrim teorisi ile açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bazı bitkilerin üremeleri için gerekli olan polenlerin, rüzgarla taşınma esnasında, yüzlerce kilometre uzaklıktaki kendi türlerine ait bitkilere nasıl ulaşabildiklerini düşünmezler.

Darwinistler, suyla temas eder etmez çimlenmeye başlayan tohumlar içinde bir istisna olan Hindistan cevizi palmiyesi tohumlarının, dayanıklı kabukları sayesinde suda yaptıkları 80 günlük uzun yolculuğa rağmen çimlenmemelerinde ve bu şekilde nesillerini devam ettirebilmelerinde bir olağanüstülük olduğunu düşünmezler.


Madem muntazam bir fiil failsiz olmaz. Manidar bir kitap katipsiz olmaz. Sanatlı bir nakış nakkaşsız olmaz... Elbette şu kainatı dolduran ef'al-i hakimanenin (hükmeden işlerin) bir faili ve yeryüzünün mevsim bemevsim tazelenen hayret-feza nukuşlarının (hayret veren nakışlarının), manidar mektubatının (mektuplarının) bir katibi, bir nakkaşı vardır.28


Darwinistler, ağaçların, hiçbir pompa veya hidrofor sistemi olmadan ihtiyaçları olan suyu metrelerce uzunluktaki en uç dallarda bulunan yapraklara kadar ulaştırabilmelerinin tesadüflerle açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, ağaçların sadece sonbaharda yapraklarını dökmek için hücrelerinde gerçekleştirdikleri karmaşık biyokimyasal olayları hangi irade, akıl ve bilinçle meydana getirdiklerini düşünmezler.


Sıkıp suyu çıkaran (bulut)lardan 'bardaktan boşanırcasına su' indirdik.
Bununla taneler ve bitkiler bitirip- çıkaralım diye.
Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de.
(Nebe Suresi, 14-16)


Darwinistler, çınar ağaçlarının bünyelerinde barındırdıkları zehri, kendilerine zarar vermeden, bulundukları topraktaki yabani otlardan korunmak için toprağa aktarmalarındaki üstün ve akılcı sistemin tesadüfen asla oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bitkilerin, düşmanlarına karşı kendilerini koruyabilecek pek çok savunma mekanizması ile birlikte yaratılmış olduklarını düşünmezler.

Darwinistler, bir yaprağın, hasar gördüğü yerden jasmonik asit salgılayarak diğer yaprakların saldırıdan haberdar olmalarını ve savunmaya geçmelerini sağlamasını, evrim teorisiyle açıklayamayacaklarını düşünmezler.


Bütün meyveler ve içindeki tohumcuklar; hikmet-i Rabbaniyetin birer mucizesi, sanat-ı İlahiyenin (İlahi sanatların) birer harikası, rahmet-i İlahiyenin (Allah'ın sonsuz rahmetinin) birer hediyesi, vahdet-i İlahiyenin (Bir olan Allah'ın) birer bürhan-ı maddisi (maddeye ait delili), ahirette eltaf-ı İlahiyenin (İlahi lütufların) birer müjdecisi, kudretinin ihatasına (tam kavranmasına) ve ilminin şümulüne (kaplamasına) birer şahid-i sadık (doğru, dürüst şahit) oldukları gibi; şunlar, alem-i kesretin (tüm varlıklar aleminin) aktarında (her tarafında) ve şu ağaç gibi tekessür etmiş (çoğalmış) bir nevi alemin etrafında, vahdet ayineleridirler   (Allah'ın Birliğinin yansımalarıdır). Enzarı kesretten vahdete (bakışları çokluktan tekliğe) çeviriyorlar.29


Darwinistler, bitkilerin ve bitki yapraklarının üstün bir serinleme mekanizmasına sahip olduklarını ve bu sistemi kör tesadüflerle izah edemeyeceklerini düşünmezler.

Darwinistler, yaprakların, üst yüzeylerindeki kütiküla adı verilen bir tür su geçirmez, koruyucu cila sayesinde su kaybını minimuma indirebilmelerini evrimle hiçbir şekilde açıklayamayacaklarını düşünmezler.









Hindistan cevizi tohumu, sudaki 80 günlük yolculuğunun ardından çimlenir. Bu zamanlama, ancak Allah'ın dilemesiyledir.





Darwinistler, çöl bitkilerinin suyu buharlaştırmaktan çok suyu muhafaza edecek, çöl ortamına uygun özelliklere sahip olmalarının, tesadüflerle açıklanmasının mümkün olmayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bazı bitkilerin dış yüzeylerinin odunsu ve kuru maddeyle kaplı olmasına rağmen, suyu pompalama mekanizmaları sayesinde bünyelerinden tonlarca su geçirebilmelerini ve bu mekanizmanın yokluğunda yeryüzündeki yaşamın devamının olamayacağını düşünmezler. (www.bitkidunyasi.net)

Darwinistler, aynı toprakta yetişmesine, aynı su ile sulanmasına rağmen, benzersiz renk, farklı koku ve tatlara sahip bitkileri, insan ruhuna en hoş gelecek şekilde Allah'ın yarattığını düşünmezler.

Darwinistler, kapkara bir çamurun içerisinde yetişen meyvelerin, bir kimyager gibi topraktan sadece insanlar için gerekli olacak mineralleri özümseyip almalarının evrimle hiçbir şekilde açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, hiçbir düşünme yeteneği olmayan bazı ağaçların savunma taktiği kullanarak, sonbaharda kendilerini zararlı böceklerden korumak için yapraklarında özel kompleks boya molekülleri (pigment) üreterek, göz alıcı renklere büründürmelerinin tesadüfen olamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, soğuk iklim koşullarında yaşayan ağaç yapraklarının üzerlerinin mum benzeri bir madde ile kaplı olmasını ve bu yüzden yaprakların su kaybetmeden yaşamlarını sürdürebilmelerinin kör tesadüflerle izah edilemeyeceğini düşünmezler.


O, gökten su indirendir. Bununla herşeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık,
ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz...
(En'am Suresi, 99)

Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip
onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır...
(İbrahim Suresi, 32)


Darwinistler, kar yükünden zarar görmemesi için evlerin çatılarını koni biçiminde inşa eden mühendislerin, aslında Allah'ın yarattığı kozalaklı ağaçların şekillerinden ilham aldıklarını ve doğada mühendislere ilham veren daha pek çok akılcı yapının bulunduğunu, bunların hiçbir şekilde tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.









Lotus bitkisi, üzerindeki toz taneciklerini, yağmur damlalarını hareket ettirerek temizler. Darwinistler, insanların günümüz teknolojisinde taklit etmeye çalıştıkları bu özelliğin, tesadüfen oluşamayacağını düşünmezler.





Darwinistler, bitkilerin, yaşamaları ve nesillerini devam ettirebilmeleri için sahip oldukları biyolojik saatin varlığının evrim teorisi ile açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, Edinburg Üniversitesi Hücre ve Moleküler Biyoloji Enstitüsü üyesi olan Anthony Trewavas'ın Nature dergisinin 21 Şubat 2002 sayısındaki "Bitkilerdeki Bilinç: Akıldan Yoksun Beceriler" başlıklı makalesindeki: "Bitki hücreleri birbiriyle kimi zaman proteinleri ve hormonları; kimi zaman nükleik asit, karbonhidrat ve şekerleri; kimi zaman da kimyasal ve elektriksel sinyalleri kullanarak haberleşirler. Bireysel bitki hücrelerinin çok miktardaki bu bilgiyi nasıl barındırdıkları anlaşılamamaktadır..." itirafının kendi teorilerini çürüttüğünü düşünmezler.

Başını kaldır, gözünü aç! Şu kainat kitab-ı kebirine (büyük kitap) bir bak; göreceksin ki; o kainat hey'et-i mecmuası (tamamı) üstünde, büyüklüğü nisbetinde bir vuzuh (netlik) ile hatem-i vahdeti (Tekliğin mührünü) gösteriyor.30

Darwinistler, Lotus bitkisinin, üzerindeki toz taneciklerini, düşen yağmur damlalarını hareket ettirerek temizlemesindeki şuurun tesadüfle oluşamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, bitkilerin düşmanlarından korunmak için insanları bile aldatacak mükemmellikte taklit yeteneğine sahip olmalarının evrim teorisi ile açıklanamayacağını düşünmezler.

Darwinistler, muhteşem matematiksel bir altın oranı ifade eden ve Fibonacci serisi olarak bilinen özel dizilime, bitkilerde sıkça rastlanmasının evrimle açıklanamayacağını düşünmezler.

 


Dipnotlar



2. Şaban Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 188. (Sözler, s. 308, Nur’un İlk Kapısı, s. 96

3. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977, s. 88

4. Bill Gates, Chairman and Chief Executive Officer, Microsoft Corporation, “The Road Ahead,” [1995], Penguin: London, Revised, 1996, s. 228

5. Davies P.C.W., "The Fifth Miracle: The Search for the Origin of Life," Penguin: Ringwood , Australya , 1998, s.57-58


6. “Marslıların Soyundan mı Geldik?”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 13 Eylül 2003 tarihli kapak yazısı


7. James Crow, “Genetic Effects of Radiation,” Bulletin of Atomic Sciences, 14 (1958), 19-20


8. Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery, Published in Abacus by Sphere Books Ltd., 1984, Londra, s. 4


9. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, s. 242


10. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara, Meteksan Yayınları, s.79


11. Robert Shapiro, Origins: A Sceptics Guide to the Creation of Life on Earth, New York, Summit Books, 1986. s.127


12. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara: Meteksan Yayınları, 1984, s. 61


13. Richard Ellis, Aquagenesis, “The Origin and Evolution of Life in the Sea”, Penguin Books, 2001, s. 7


14. Christian Schwabe, “On the Validity of Molecular Evolution”, Trends in Biochemical Sciences, c. 11, Temmuz 1986


15. Stephen Jay Gould, Life’s Grandeur, Vintage, Londra, 1996, s. 212


16. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, ss. 290-91


17. Leslie E. Orgel, “The Origin of Life on Earth”, Scientific American, cilt 271, Ekim 1994, s. 78


18. Sözler 75, Haşiye 1


19. Sözler 75


20. Richard Dawkins, The Extended Phenotype, Oxford University Press, 1999, s. 40


21. Mektubat, 56-57

22. Şaban Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 161. (Mesnevi-i Nuriye, s.33)

23. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara, Meteksan Yayınları, 1984, s.8


24. Şaban  Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 162. (El-Huccetü’z-Zehra, s. 79-80)


25. Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi 2, Alan Yayıncılık, Kasım 1996, İstanbul, Çev: Veysel Atayman, s.60-61


26. Sözler 72


27. Sözler 10. Söz 66


28. Şaban Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 162. (Sözler, s. 601)


29. Şaban Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 183. (Sözler, s. 651)


30. Şaban Döğen, Risale-i Nur’dan Vecizeler, Gençlik Yayınları, 2. baskı, s. 166. (Sözler, s. 315)



Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü