Harun Yahya

Adamlık Dininde "Evlilik" Psikolojisi



Adamlık dininde evlilik dönemi, genç kız ve erkeğin belirli bir yaşa gelmesiyle başlar. Artık anne ve baba çocuklarının "mürüvvetini" görmek ve yıllardır verdikleri emeklerin karşılığını yavaş yavaş almak istemektedirler. Genelde adamlık dininin evlilikleri, flörtten farklı olarak, doğal tanışmalarla olmaz. Belirli yaşa gelmiş erkek ve kızların mutlaka evlenmesi gerektiği düşünüldüğü için, bunu sağlayabilmek için birçok yöntem denenir. Eğer kişiler bunu başaramıyorlarsa bu durumda iş ailelerine, akrabalarına ve dostlarına düştüğü düşünülür. Bir önceki bölümde bahsettiğimiz flört dönemi evliliğe giden bir adım olarak görülür. Fakat bu kişiler tarafından iyi değerlendirilmediyse, evlilik için suni karşılaştırmalar ve tanışmalar ayarlanır. Bu karşılaştırmaların da her yerde bilinen ve tanınan ustaları vardır. Çevrede gençleri biraraya getirmesiyle ünlü, genelde yaşları ilerlemiş bu kişiler, vakitlerini uygun kültürde, uygun zenginlikte, uygun güzellikte ve uygun muhitte oturan gençleri aramakla geçirirler. Hemen her ailenin böyle bir büyüğü ya da tanıdığı olur.

Böylece evlilik döneminin tanışma faslı başlamış olur. Tanışma ayarlandıktan sonra iki taraf da birbirlerini ailelerinin onlara öğrettiği süzgeçlerden geçirmeye başlar. Nihayet ailesinin küçüklükten beri onun için harcadığı zaman ve imkanın karşılığını onlara verme zamanı gelmiştir. İyi bir evlilik hem çevresi hem kendisi hem de ailesi için gerekli ve şarttır. Tanışmadan sonra eğer her iki taraf da birbirlerinin oturduğu muhiti, sosyal statüsünü, kıyafetinin markasını ya da arabasını birbirlerine uygun görmüşse, tanışmadan sonra bir yemek ve buluşma ayarlanır. Bu buluşma için kıyafet beğenme süresi oldukça uzundur. İki taraf da sürekli bu buluşmada ne giyeceğini düşünür. Hatta bu düşünme olayına aileler ve arkadaşlar da katılırlar ve giyilecek kıyafet el birliği ile ayarlanır.

İki tarafın evliliğe ikna olması için o kadar uzun bir zamana gerek olmaz. Kadın, erkeğin kendisini geçindireceğine kanaati gelirse evlenir. Erkeğin de kadının kendisini iş veya sosyal çevresinde iyi temsil edeceğine, yanında iyi görüntü vereceğine ikna olması gerekir. Nişan kararlaştırılır. Nişan, "çıkma"nın toplum tarafından onaylanmış halidir.

Samimiyetsizlik, ilk baştan itibaren olayın en belirgin vasfıdır. Erkek aldığı çiçeklerle, hediyelerle kısıtlı bütçesini zorlar, kıza ve ailesine gösteriş yaparak kendisini zengin ve cömert göstermeye çalışır. Çünkü kızla evlenmesi, hakkında zenginliği ile ilgili edinilecek imaja bağlıdır. Bu dönemde harcama yapmaktan çekinilmez, çünkü yapılacak olan harcama ileride iki tarafa da ev, para, kıyafet, prestij vs. olarak fazlasıyla geri dönecektir. Aile çok kısa zamanda damat adayı hakkında bir tür kamuoyu araştırması başlatır. Herkesin damat hakkındaki görüşleri alınır. Asıl amaç "Nasıl, etraftan beğenilen bir aday mı?" sorusuna cevap bulmaktır. Damat adayının gelir seviyesi, malı-mülkü hakkında bilgi edinilerek etrafa anlatılır. Eğer maddi durumu iyi ise dış görünüşü ve ahlakı o kadar önem taşımaz.

Bundan sonra aileler görüşmeye başlar. Bu görüşme, bir tür alış veriş görüşmesidir. Kızın ailesi, kızlarının karşılığında ne alacağını hesaplar. Bu direkt olarak para olmasa bile prestij, ün, şöhret, ev, mobilya gibi bir karşılıktır.

Karar verildikten sonra düğün için para biriktirilmeye başlanır. Kıza hediyeler alınır. Nişanı kız tarafı yapar. Karşılığında yüklü bir düğün bekler. Hangi tarafın bu iş için ne kadar para harcayacağı önceden belirlenmiştir. Tam bir masraf paylaşması yapılır. Düğündeki içeceklere kadar hangi tarafın neyi karşılayacağı bellidir. Ailenin maddi durumu harcamaları karşılamaya yetecek kadar olmasa bile aile borçlanarak ya da bir şeyler satarak bunu muhakkak üstlenir. Karşı tarafa mahcup duruma düşmemek, parasız görünmemek bu kritik dönemde çok önemlidir.

Her iki tarafın da yakın çevreleri, bedavadan yiyip-içip eğlenmek için düğünün yapılmasını dört gözle beklerler. Fakat, bir yandan da gelin ve damada takı takmaları, hediye almaları gerektiği için bunun sıkıntısını yaşarlar. "En ucuza nasıl hediye ayarlarız?" problemi başlar. Gelinle damadın babalarından menfaati olanlar iyi takı takar, iyi aile dostu gibi davranırlar.

Adamlık dininin evlilikle ilgili törenlerine bakıldığında, dünya hayatının aldatıcı süsü olan gösteriş merakı ve insanların rızasını arama hastalığı en üst düzeyde gözlemlenebilir. Ailelerin nişan, düğün gibi şatafatlı törenler düzenlemelerindeki ana amaç, insanlara gösteriş yapmaktır. Örneğin çeyiz açılma günleri bütün komşular eve çağırılır. Eşyalar herkese gösterilerek eşe, dosta, komşuya gösteriş yapılır. Davetliler ise genellikle çok beğendiklerine dair abartılı tepkiler verirler. Ancak çoğu zaman kendi evlerine döndüklerinde kadar kötü, işe yaramaz şeyler alındığı hakkında yorumlar yaparlar.

Düğün Psikolojisi



Adamlık dininde insanların yaşamlarında çok önem verdikleri belirli dönüm noktaları vardır, bunlardan bir tanesi de düğünlerdir. Düğün özellikle bayanlar için o kadar önemlidir ki, o gün geldiği zaman herşeyin değişeceğini, tüm hayallerinin gerçekleşeceğini düşünürler. Fakat birçok kişi için düğün günü hayatlarının en sıkıntılı ve en gerilimli geçen günüdür. Çünkü çoğunda yaşanan gerginlik ve tevekkülsüzlük nedeniyle düğünlerde neredeyse büyük bir kabus yaşanır. Bunun nedenlerinden bazıları aşağıdaki gibidir.

Düğünde gelin, damat ve aileleri belli çıkar hesapları içinde iken, davetlilerin de kendilerine özgü ayrı çıkar hesapları vardır. Nişanlar ve düğünler davetli ailelerin çocuklarına iyi aday bulmaları için ideal yerlerdir. Bu nedenle kızlarını ya da erkek çocuklarını mümkün olduğunca pahalı kıyafetler giydirip beraberlerinde götürürler.

Düğünde duygusal konuşmalar yapılır. Bazıları yerli yersiz, sebepsiz ağlar. Niye ağladığını kendisi de bilmez. Ailenin en yakınları ve büyükleri en çok ağlarlar. Arada, "elimde büyüdü" demeyi de ihmal etmezler. Gelinin sabahtan itibaren kıyafet ve saç hazırlığı başlar. O günün berber masrafları oldukça fazladır. Herkes o gün neşeli ve cömerttir. Kız tarafı berberin çıraklarına o güne kadar hiç vermediği bahşişleri verir, aristokrat ve zengin gözükmeye çalışır. O gün herkes profesyonel bir organizatör gibi davranır. Etrafa emirler yağdırır, para saçar. Anne, gerekli gereksiz herşeye ve herkese para verir; baba bundan dolayı kavga çıkarır. Bu zaman zarfında sık sık bir köşeye çekilip ağlayanlar olur.

Daha sonra sıra resim çektirmeye gelir. Fotoğrafçının önündeki üstünde bulut resimleri olan kırmızı, mavi, beyaz renkli bezden fonların önünde gelin bir sandalyeye oturtulur. Damat gelinin yanında poz verir. Samimiyetsiz olduğu açıkça belli olan resimler çektirilir. Bu resimler daha sonra bir ömür boyu etrafa gösterilecektir. Zaten çekilme amaçları budur. Gelinin nasıl bir düğün yapıp ne çeşit bir gelinlikle evlendiğini, damadın gençken nasıl "fiyakalı" olduğunu ileride herkesin görmesi gerekir.

Nikaha giderken arabanın etrafı arı kovanı gibi dolar. Arabanın arka camında pasta altlıkları yapışıktır, üstünde yaldız kaplı karton harfler bulunur. Bunlar gelinle damadın baş harfleridir. Arabanın plakasında "evleniyoruz", "evlendik" ya da "mutluyuz" gibi kalıplaşmış yazılar vardır. Çoğu arabanın önünde plastik bir bebek oturtulur. Bu, daha sonra doğacak olan bebeğin simgesidir. Aileler gelinle damadın nerede ne yapacaklarını, kimlere ne cevap vereceklerini, nerede gülümseyip, nerede ağlayacakları önceden kararlaştırmıştır.

Düğüne gelen davetliler de küçük çıkar hesapları yaparlar. Yakında kızını nişanlayacak ya da evlendirecek olan varsa, iyi takı takar ki ileride kendi kızına da pahalı şeyler takılsın. Takıları en çok görünecek şekilde, düğün salonunun ortasına kadar gelerek herkese göstere göstere takarlar. Davetlilerin hepsi gecenin yıldızı olmayı isterler. Kıyafetler ona göre ayarlanır. Taraflar takı takma merasimini özellikle video kamera ile kaydederler. Amaç kimin ne taktığını tespit etmektir. Davetlilerden birine takı takma durumu olduğunda onunkiyle denk olanı takmak esas gayedir. Daha iyisini takmak "enayilik", daha kötüsünü takmak ise fakirlik belirtisi olarak kabul edilir. Herkes üstüne düşeni yapmıştır. Misafirler bedava yemek yemekten mutludurlar. Aileler de hem hava atmış hem de iyi bir alış veriş yapmış olmanın mutluluğunu yaşarlar. Gelin ve damat ise oldukça yorgun ve rahatsızdır. Bütün masalar gezilip el öpme, tokalaşma merasimleri yapılır. Herkesin gözü üstlerindedir. Özellikle dikkatli davranmak zorundadırlar.

Tasvir ettiğimiz türden bir düğündeki insanların hemen hepsinin aklında benzer şeyler vardır: Diğer insanlara gösteriş, maddi hesaplar ve dikkatle yerine getirilmesi gereken samimiyetten uzak tavırlar. Buna karşın, bu insanların hemen hemen hiçbirinin aklında Allah yoktur. Hiçbiri, içine daldıkları uğraşıdan silkinip Allah'ı düşünmeyi, O'nu tesbih etmeyi, Rabbimiz'e hamd etmeyi düşünmez. Hareketlerinin Allah'ın rızasına uygun olup olmadığı konusunda da bir kıyas içinde değildirler. Gereksiz yere harcadıkları paranın israf hükmüne girebileceğinin farkında değildirler.

Önceki paragraflarda saydıklarımız, adamlık dini toplumu içinde kültürel, sosyal ve maddi açılardan standart düzeye sahip bir çoğunluğun evlilik sırasında gösterdikleri klasik tutum ve davranışların, sahip oldukları psikolojilerin bir tasviridir. Tabi ki bundan daha farklı psikolojide ve ortamda evlenen kişiler de olmuştur. Toplumun çeşitli kesimlerinin evlilik konusunda gerek tanışma, gerek evliliğe hazırlık, gerekse törenler açısından birbirinden oldukça farklı tarzları olabilir. Kimisi görücü usulüyle, aileler ya da aracılar vasıtasıyla tanışırken, kimisi okuduğu üniversitede veya çalıştığı iş yerinde ya da arkadaş çevresinde evleneceği kişiyle tanışır. Kimisinin düğünü sıradan bir düğün salonunda, kimisininki beş yıldızlı otelde çok daha gösterişli ve ihtişamlı olur. Kimisi daha klasik, gelenek ve göreneklere uygun bir stil izler, kimisi daha modern, Avrupai bir tarzı benimser, kimileri de farklı ve orijinal bir şeyler yapmaya çalışarak dikkat çekmeye, ilgi toplamaya çalışır. Ancak farklı olan yalnızca mekanlar, dekorlar ya da çiftlerin birbirleriyle tanışma şekilleridir. Önemli olan nokta, adamlık dini toplumunun her kesiminde evliliğin son derece çarpık bir mantık içinde uygulanıyor olmasıdır. Evlilik, birbirini seven ve sayan iki insanın nikah bağı ile bağlanması değil, içinde yüzlerce cahiliye adetinin ve garip ayinlerin yer aldığı, gösterişe, çıkar hesaplarına dayanan, samimiyetsiz ve riyakar tavırlarla bezenmiş bir garip müessese halini almıştır.

Kültürel ve toplumsal statüleri ne olursa olsun her kesimden adamlık dini mensuplarının, gösterişiyle, hava atmasıyla, beklenti ve menfaatleriyle evlilik olayına yönelik temel mantık ve yaklaşımları, psikolojileri aşağı yukarı birbirleriyle aynıdır: Yani, "Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur..." (Hadid Suresi, 20) ayetinde bildirilen bakış açısını taşır ve harfiyen uygularlar. Zaten adamlık dininde Allah'ın rızasının en çoğunu gözetmek, Allah'ın sınırlarını korumak, O'nun belirlediği şekilde bir yaşam sürdürmek gibi kavramlar yer almadığına göre, geriye kalan yegane yol da nefis, heva, heves, tutku ve ihtirasların yolu olmuş olur. Şekiller, yöntemler değişse de, zihniyet hep aynı kalır.

Evlilik Sonrası



Önceki sayfalarda konu edindiğimiz çarpık zihniyet evlendikten sonra da devam eder. İlk günün sabahı birbirlerini yataktan kalktıkları halleriyle gören kadın ve erkek, ilk pişmanlık duygularını tadarlar. Çoğunlukla, daha önceden birbirlerini o durumda görmedikleri için birbirlerine itici gelmeye başlarlar. Aynı evin içinde yaşamaya başlayınca birbirlerinin daha önce bilmedikleri değişik alışkanlıklarına ve kişilik yapılarındaki anormalliklere şahit olmaya başlarlar. Daha önce gözlerinde büyüttükleri bu insan zamanla değerini kaybetmeye başlar ve bu durum kısa sürede aralarında soğukluk oluşmasına sebep olur. İçten içe besledikleri bu olumsuz duygular zaman içinde artarak devam eder. Aradaki sevgi anlayışı yüzeysel olduğundan, bir süre sonra sevgi zannedilen duyguların zorunlu bir alışkanlık haline dönüştüğünü görürler.

İlk aylar ayıp olmasın diye birbirlerine bu hislerini fark ettirmeyen ve iyi geçinmeye çalışan karı-koca, zaman geçtikçe saygılarını yitirmeye, kaba, kırıcı, tahammülsüz ve düşüncesiz olmaya, birbirlerinden soğuduklarını belli eden tavırlar göstermeye başlarlar. Fakat bunu etrafa sezdirmemeye çalışırlar. Ancak çevreleri zaten bu çarpıklığın farkındadır ve bu süreç doğal bir olay olarak kabullenilir. Evliliğin ilk günlerine "balayı" denmesi bunun ilginç bir göstergesidir; belli ki kısa bir süre sonra balayı bitecek, bıkkınlık, sıkıntı, hatta kavga dolu aylar ve yıllar başlayacaktır.

Evliliğin ilerlemesiyle birlikte çocuklar, geçim derdi gibi genel sorunlar ve bunların doğurduğu psikolojik ortam evdeki hakim yapıyı belirler. Ev sakinleri arasında sürekli gergin ve sinirli ilişkiler yaşanır. Para, sürekli konuşulan konudur. Karı koca arasında sahiplenme, kıskançlık gibi konular bitmez tükenmez bir gerilime ve kavgalara sebep olur. Erkeğin hep işinden bahsetmesi, karısının konuştuklarını dinlememesi, sürekli televizyon seyretmesi, karısına ve çocuklarına karşı ilgisiz ve asabi olması evin doğal ortamını oluşturur.

Evde genelde dağınıklık hakimdir. Ayrıca temizliğe de dikkat edilmez. Bu yüzden dışarıdan birinin normal zamanda evin halini görmesi istenmez. Evdeki mobilyalar, takımlar, masa örtüleri, vs. gibi eşyalar, ev sakinlerinin rahatından çok dışarıdaki insanın takdir etmesine yönelik olarak ayarlanır. Misafirler için özel bir oda ayrılır. Bu odada ev sakinleri pek oturmazlar; orası evin gösteriş kısmıdır. Evin en pahalı ve iyi eşyaları orada misafirlere sergilenir. Tabi ki bir insanın misafirleri için özel ortam hazırlaması ve onların rahatını gözetmesi bir güzel ahlak özelliğidir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi, adamlık dinini yaşayan insanlarda misafire özel oda hazırlanmasının amacı o kişinin rahatının ve keyfinin düşünülmesi değil, gereği gibi hava atılabilecek bir imkan sağlanmasıdır.

Çocuklar ise ev dışında en büyük gösteriş unsurudur. Zaten ilk baştan itibaren çocuğa yönelik bakış açısında büyük bir çarpıklık vardır. Anne ve baba çocuğu sahiplenir, ona hayat veren kendileriymiş gibi düşünür ve davranırlar. Herşeyi yaratanın Allah olduğu ve herşeyin gerçek sahibinin O olduğu düşünülmez. Çocuğu sahiplenen anne-baba, bir süre sonra da onu kullanarak etrafa gösteriş yapmaya, avami deyimle "hava atmaya" başlarlar. Çocuğun zeki ya da güzel oluşunu sık sık gündeme getirir ve bununla övünürler, sanki çocuktaki güzellik ya da zeka kendilerinden kaynaklanıyormuş gibi davranırlar. Hatta çocuğun herhangi bir güzel yönü hakkında "bana çekmiş de ondan öyle olmuş" gibi yorumlar yaparak kendilerine pay çıkarırlar. Zaman ilerledikçe çocukla gösteriş yapmanın boyutu genişler. Okuduğu okullar, arkadaş çevresi, gezdiği yerler bir övünç vesilesi olarak eşe dosta anlatılır. Adamlık dini ailelerinde, çocukla gösteriş yapmanın yanı sıra, çocuğu hayatın gayesi ve anlamı haline getirme alışkanlığı da çok yaygındır. Kimi anne-babalar çocuklarını yaşamlarının tek amacı olarak görür, tüm hayatlarını ona iyi bir gelecek hazırlamaya adadıklarını söylerler. Oysa tüm insanların hayatlarının tek amacı Allah'a kulluk etmek olmalıdır. Hayat ancak Allah'a adanır. Bir insanın çocuğuna bakması da, ancak Allah rızası için yapılacak bir ibadettir.

Kadınların tüm hayatı, evlilik hedefine göre ayarlanmıştır. Genç kızlıktan itibaren bu hedef, hayatın en önemli amacı olarak kabul edilir. Kızların kiloları, kıyafetleri, tahsilleri, zevkleri, çevreleri hep iyi ve kazançlı bir evliliğe göre ayarlanır. Genç kızların önemli bir bölümü, üniversiteye "koca bulmak" için giderler. Çünkü koca, özellikle de zengin bir koca, hayatın garantisi olarak görülmektedir. Genç kadın, hayalinde, kendisini geçindirecek, koruyacak, gözetecek bir koca modeli oluşturur ve tüm genç kızlık dönemini onu bulmak için geçirir. Oysa Kuran'da bize bildirildiğine göre, insana rızık veren, koruyup-kollayan, kendisinden yardım umulmaya layık olan, ancak ve ancak Allah'tır.

Bu mantık içinde evlilik, iki insanın birbirine olan sevgisini ifade etmenin meşru bir aracı olmaktan çıkar ve sık sık ifade edildiği gibi bir "müessese"ye dönüşür. Evlilik döneminde de bu "ticari" sözleşmeyi başarıyla tamamlamış olmanın heyecan ve mutluluğu yaşanacaktır. Ancak çok kısa bir süre sonra ortaya çıkan sevgisizlik, saygısızlık ve davranış bozuklukları insanlarda, bir yerlerde yanlış yaptıkları hissini ortaya çıkartacaktır. Ne var ki, Allah'a yönelip Kuran ahlakıyla davranılmadığı müddetçe, buradan geriye dönüş genelde yoktur. Olsa bile, bu bir çözüm getirmeyecektir. Çünkü evlilikten geriye dönüş de, aynen evlilik gibi, adamlık dininin gerekleri uygulanarak yerine getirilecek, bundan sonraki hayat da adamlık dininin gereklerine uygun olarak sürdürülecektir.

Eğer bir hata aranacaksa bunu, tek tek olaylarda değil, bütün bu olayların temelinde yer alan ve tüm bu çarpık sistemin üzerinde yükseldiği ve insanları her durumda mutsuzluğa, hüsrana ve kayba sürükleyen batıl felsefede yani, "adamlık dini"nin kendisinde aramak gereklidir.

Adamlik Dininde Evlilik Psikolojisi




(Sayin Adnan Oktar'in Kaçkar Tv'deki Canli RöportajI (29 Ocak 2009))

 

ADNAN OKTAR: Mesela kadın evleneceği vakit aradığı kıstaslar oluyor. Önce parası, birinci derecede parası. Sonra tahsili, sonra iyi bir mevkide olması, arabası, yazlığının olması gibi, yani kat kat gelişen özellikleri arıyorlar. Şimdi bunu aradığında, o zaman Allah’ın ona verdiği tutkuyu kullanamaz insan. O zaman da o evin ona hiç bir faydası olmaz. Ev sadece ona han gibi bomboş bir yer gibi gelir. Hiçbir etkisi olmaz. Arabası da sadece onu bir yerden bir yere götüren teneke yığını, bir metal yığını gibi olur. Bunlar Allah sevgisi ve Allah tutkusuyla bir anlam kazanacak şeylerdir. Dolayısıyla Peygamber Efendimiz (sav) diyor, malı için evlenen malından mahrum olur, güzelliği için evlenen güzelliğinden mahrum olur diyor. Bir gün grip nezle olur, güzelliği bir anda gider, tiksinebilir, insan hiç ummadığı şeyden bile tiksinir. Mesela onun bir aciz halini görür iğrenir ve bir daha ondan kurtulamaz.

… Para o tip insanlarda bilakis bunalım meydana getirir, çünkü parayı muhafaza etmek için daha fazla tedbir alması lazımdır. Mesela çeklerim ödenmedi diyor, onun için canı yanıyor, parayı bankaya koyuyor ya banka da iflas ederse ne yapacağız diyor, yastığın altına koyuyor yine olmuyor, küpe koyuyor ya küpü bulurlarsa diyor. Yani çok canını yakar, çok huzursuz olur. Ancak Allah aşkıyla insan huzur bulabilir, tevekküllü ve rahat olabilir. Yani para arttıkça şahısların birçoğunda huzursuzluk ve acı da artar. Bunu dışarıda da, dış alemde de görüyoruz birçok vakalar vardır, tek tek örnekler vermek istemiyorum, ama insanlar bunu etraflarında çokça görürler.


 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü