Harun Yahya

Adamlık Dininde "Kadınlık" Psikolojisi



Adamlık dininin topluma aşıladığı en önemli telkinlerden biri de, insanlara kadın veya erkek olmalarına göre, yine bu dinin saptadığı birtakım farklı ve garip kişilik ve ruh yapılarını benimsetmesidir. Oysa müminler arasında karakter cinsiyete göre değişmez. Tek ve ortak olan ideal mümin ruhu vardır. Adamlık dininde ise, kişinin karakteri kadın ya da erkek olmasına göre suni bir yönlendirme ve toplumsal telkinle değişir.

Kadınlar, adamlık dini toplumu tarafından üretilen güçlü bir telkinin sonucu olarak oldukça zayıf bir karakter ve beceriksiz bir tavır kazanmışlardır. Cesaret, akıl, kararlılık, çeviklik, zeka, beceri, sıkıntı ve zorluklara karşı dayanıklılık gibi vasıflar adamlık dininin kadına tahsis ettiği rolde yeri olmayan, olsa bile her zaman silik ve eksik kalan özelliklerdendir. Bütün bu özelliklerin erkekte bulunması gerektiğine dair hem erkeklerde hem de kadınlarda ön yargılı bir kabullenme vardır. Kıskançlık, kapris, şikayet, acizlik, duygusallık gibi unsurlar ise hep kadınlığın göstergeleri olarak tanımlanmıştır.

Adamlık dini, kadın ruhunu kadınlara acizlik, akılsızlık, cahillik, saflık ve beceriksizlik olarak yaşatır. Kadın bu dinin çarpık kuralları doğrultusunda bu görünümün içine girme ve bu ruhu yaşama zorunluluğunu ister istemez kabul eder. Kendisine tayin edilen bu ruh hali onda bütün tavır ve davranışlarıyla farklı bir kişilik meydana getirir. Bu ruhsal ve psikolojik zaafların, eksikliklerin onun kadın olmasının bir gereği olduğu ve bunun doğal olduğu yanılgısı bilinç altına işlenmiştir. Toplumun kendisine biçtiği akılsızlık, cehalet, beceriksizlik rolünü benimseyen kadın, zamanla gerçekten akılsız, beceriksiz ve cahil bir hale gelir.

Bu batıl dinin saptadığı anlayışa göre kadının ön plana çıkması gereken yönleri, ancak onu "dişi" yapan özellikleridir. Aklın ve ahlak güzelliğinin yerine yüz ve vücut güzelliği, alımlı olması, bakımı, duygusallığı gibi... Kendilerinin toplumun en kültürlü, en çağdaş kesimine ait olduğunu sananlar bile bu kurala riayet ederler.

Bu çirkin mantıklar üzerine adamlık dininin kendine özgü çarpık görgü ve ahlak kuralları da bina edilir.

Adamlık dininin kadınlar için belirlediği özelliklerin başında "düşünmemek" gelir. Bu nedenle bu batıl inancı benimsemiş bir kadın genellikle zihnini hiçbir konuda çalıştırma gereği duymaz. Başkalarının düşüncelerinden istifade ederek yaşar. Hiçbir konuya çözüm getirmez, önüne sunulan çözümleri uygular. Örneğin eğer ailesi ekonomik olarak zor duruma düşmüşse çözümü kocasına bırakır. Kendisi ise hangi işin kendilerine daha faydalı olacağı, geçimlerini sağlayabilmek için nasıl bir yol izlemeleri gerektiği gibi konularda hiçbir alternatif getirmez. Sadece eşini eve para getirmemekle suçlayarak, kendisini bu konunun tamamen dışında görür.

Adamlık dinindeki kadın karakterinin bir diğer özelliği de "gelişmeye ve ilerlemeye kapalı olması"dır. Bu nedenle birçok kadın kültür, görgü, yetenek, tecrübe birikimini artırmak için çaba sarf etmeye gerek duymaz. Dolayısıyla da genellikle bilimsel gelişmeleri, teknolojiyi, ekonomiyi, siyaseti takip etmez. Tek ilgili alanı fiziksel görünümü veya sadece kendi mesleği ile ilgili konulardan ibaret kalır.

Hatta adamlık dininde inanç bile kadına hazır olarak sunulur. Evleneceği kişinin inancı ne yöndeyse kendisini ona göre şekillendirir. Eğer evleneceği kişi dindar biriyse dinle ilgilenmeye başlar, eğer evleneceği kişi iman etmiyorsa veya Allah'ın emirleri konusunda gevşek davranıyorsa, kadın da vicdanen Allah'ın varlığını bilse bile eşi gibi yaşamaya başlar. Evleneceği kişinin mantık örgüsünü, hayata bakış açısını, zevklerini, dünya görüşünü, değer yargılarını hazır model olarak tümüyle benimser ve buna göre yaşamına devam eder. Bu nedenle adamlık dinini yaşayan çoğu kadının kendisine ait bir "doğru-yanlış" anlayışı olmaz. Ya eşininkileri, ya erkek arkadaşlarını ya da anne babasının değer yargılarını benimseyerek kendisine bir yol belirler.

Bu şeytani dini yaşayan kadınların hayatlarını sürdürebilmeleri için mutlaka desteğe ve korunmaya ihtiyaçları vardır. Nitekim çoğunlukla çevrelerindeki zayıf, çaresiz kalmış insanları koruyan, onların hakkını savunan ve onlar adına mücadele eden bir kişilik göstermezler. Kimseyi korumaz ama kendisi korunur, kimseyle ilgilenmez, ancak onunla ilgilenilir, kimse adına mücadele etmez ancak onun rahatı adına mücadele edenler olur.

Korkaklık da bu batıl dinin kadın karakterinin bir parçasıdır. Birçok kadın aslında hiç korkmadığı durumlarda bile sırf korku dolu bir tepki vermesi gerektiğine inandığı için çığlık atar, abartılı hareketlerle yüzünü kapar veya heyecanlanmış gibi görünür. Örneğin korku filmine giden bir kadın, filmden hiç etkilenmediği halde çok korkmuş gibi yapabilir. Gerçekte korkulacak bir yönü olmayan, bir çocuğun bile cesaretle karşılayabileceği olaylar karşısında çığlıklar atabilir, ani ve sivri tepkiler verebilir. Çünkü cahiliye toplumunda korkunun kadına yakıştığı veya kadın olmanın bir gereği olduğu inancı vardır. Halbuki Allah'tan başka korkulacak hiçbir varlık ya da olay yoktur. Bu gerçeğin farkına varmak ve (fiziksel reflekslerin dışında) kalben uygulamak tüm insanların üzerinde bir sorumluluktur.

Cahiliye toplumunun kadın için belirlediği bu karakterin bir diğer özelliği, daha önce de belirttiğimiz gibi yeteneksizliktir. Birçok kadın küçüklükten itibaren yeteneksiz olduğu inancıyla yetiştirilir. Bu nedenle de el becerisi zayıf olur ve hiçbir şekilde bu konuda kendisini geliştirme gereği duymaz. Örneğin adamlık dininde, bir kadının bozulan bir elektronik aletin nasıl tamir edileceğini öğrenememesi veya karmaşık bir aletin nasıl çalıştırılacağını anlayamaması son derece doğal görülür. Ya da patlayan bir lastiği değiştirememesi, el beceresi gerektiren birçok işte başarılı olamaması da makul karşılanır. Halbuki bu tümüyle adamlık dininin kadınlar üzerine yakıştırdığı yapay bir özelliktir. Birçok kadın aslında son derece becerikli ve pratik olabilecekken sadece bu telkinle kendisini yeteneksiz olduğuna inandırdığı için bu tip işleri beceremez. Tabii ki fiziki gücünü aşan işleri yapmaması doğaldır ama bunun dışında kalanlar tümüyle aldığı telkinin bir neticesidir.

Adamlık dininin kadına bakış açısı son derece küçük düşürücüdür. Çünkü adamlık dininde kadın küçüklükten itibaren "iyi yemek yapmayı öğrenmezsen, dağınık olursan okumazsan kimseyle evlenemezsin, görünümüne dikkat edeceksin ki evde kalmayasın" gibi telkinlerle büyütülür. Aileler kızlarını özel okullara gönderirken, görgü öğretirken, kitap okumasını, bir müzik aleti çalmasını veya sanatla ilgilenmesini tavsiye ederken tek düşündükleri, iyi bir evlilik yapmasıdır. Bu nedenle küçüklükten itibaren kendisini bu gözle görmeye alışmış bir genç kız büyüdüğünde de mutlaka tüm özelliklerinin maddi olarak karşılanmasını ister. Bu nedenle para her zaman bu tip kadınlar için birinci dereceden önemli olur. Sahip oldukları özellikleri maddi olarak karşılayamayacak birisiyle asla birlikte olmak istemezler. Böyle bir birliktelikte kendi tabirleriyle "harcandıklarını" düşünürler. Bu nedenle eğer adamlık dinini yaşayan bir kadının eşi yeterli maaş alamıyorsa bu mutlaka bir kavga konusu olur. Kendisine iyi bakamadığı, istese başka biriyle de birlikte olabilecekken onunla evlendiği, böyle biriyle evlenerek göz göre göre hayatını mahvettiği gibi sözlerle değerinin iyi verilemediğini ifade eder. Bu nedenle adamlık dini evliliklerinde "para" konusu mutlaka bir problemdir.

Kuran'da cahiliye kadın karakterinin "entrikacı ve plancı" olduğundan da birçok ayette bahsedilmektedir. Hz. Yusuf'u entrikalarıyla hapse attıran kadının yaptıkları üzerine indirilen bir ayette din ahlakından uzak yaşayan kadınların bu yönüne şöyle dikkat çekilmektedir:

Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi." (Yusuf Suresi, 28)

Toplum içinde de bilinen tabiriyle "kadın entrikası", karşıdaki insanı aldatmaya ve ikiyüzlülüğe dayalıdır. Ancak adamlık dini, kadın entrikasını meşru hale getiren bir model oluşturmuştur. Örneğin erkeği yumuşatmak için kadının kendisine saf, masum bir görünüm vermeye çalışması ya da yaptırmak istediği bir şey olduğunda gözleri dolarak ağlamaya başlaması… Kıskandığı bir kadın hakkında alttan alta kötü propaganda yapması, övüyormuş gibi yapıp aslında yermesi gibi… Karşı tarafın üzerine düşmesi ve dolayısıyla kendisini değerli göstermek için soğuk ve ilgisiz bir tavır içine girmesi, kendisi istemediği halde aranıyormuş veya ilgileniliyormuş gibi görünmeye çalışması, özellikle telefonla aramaması, hal hatır sormaması, neşeli ve konuşkan olmaması gibi taktikler de adamlık dininin kadın entrikalarıdır. Bir genç kızın erkek arkadaşını kıskandırmak için diğer erkek arkadaşlarıyla daha sık görüşmeye başlaması, çevresindeki erkeklere karşı daha ilgili bir tavır içine girmesi, hiç ilgilenmediği bir insanla ilgileniyormuş havası vermesi, çocukluktan öğrendiği bu "kadın entrikalarının" bir parçasıdır.

Adamlık dininin kadın karakteri temelde sinsilik üzerine kuruludur. Bu nedenle bu inanç içinde yetiştirilmiş bir kadın, dışarıya gözü yaşlı, masum, yumuşak bir insan görünümü verirken içte çok zalim bir yapı barındırabilir. Örneğin maddi olarak güç durumda olan eşinden tatil parası alabilmek için gözyaşlarına boğulabilir. Veya pahalı bir kıyafet alabilmek için kapris yapabilir, kavga çıkartabilir. Dıştan çok hassas bir insan gibi görünürken, aslında zor durumda olan bir insana sırf kendi çıkarı ve rahatı için bir kat daha yük yükleyerek son derece zalim bir tavır gösterir.

Adamlık dininde kadınların birbirleriyle işbirliği yaparak kocalarını nasıl idare edebileceklerine yönelik planlar kurmalarına da çok sık rastlayabilirsiniz. Halbuki bu tümüyle şeytanın yönlendirilmesiyle yapılan bir tavır bozukluğudur. Birbirlerinden aldıkları taktiklerle eşlerini belirli konularda idare etmeye yönelik bir politika belirlerler. Bu konuda birbirlerine tavsiyelerde bulunurlar. Örneğin "akşam en sevdiği yemeği hazırla, güler yüzlü ol, sevdiği bir programı seyrederken alacağın kıyafetin parasını söyle", "önce bir çay ikram et, sigarasını yak, havadan sudan sohbet et, sinirleri yatıştıktan sonra konuyu açarsın" gibi tavsiyeler kadınların kocalarının gıyabında belirlediği taktiklerdir. Veya "kıskandırmak istiyorsan süslenip sokağa çık ve geç gel", "üzerine düşmesini istiyorsan fazla yüz verme", "ne kadar ilgili davranırsan o kadar çabuk soğur, unutma" gibi samimiyetsiz tavsiyeler kadınların birbirlerine öğrettiği entrikalar arasındadır.

Halbuki adamlık dini, insanları fiziksel özelliklerine, farklılıklarına göre ayrı ruh yapıları ve psikolojiler taşımaya iterken, Kuran'da tarif edilen din, bunun tam tersine, insanları cinsiyet farkı gözetmeksizin tek ve mükemmel bir ruh haline, ideal bir kişilik yapısına, üstün bir ahlak anlayışına yöneltir. Kadınlara ayrı, erkeklere ayrı olarak ön görülen farklı ahlaki ve psikolojik modeller Allah'ın dininde yer almaz. Kuran'da iman eden erkekler ve iman eden kadınların -adamlık dininin tam tersine- tek, ortak ve ideal olan mümin ahlakına ve karakterine sahip olduklarını bildirilir:


Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzab Suresi, 35)

Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resulü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)


Yukarıda da belirttiğimiz gibi, elbette ki kadınlarla erkekler arasında, fiziksel farklılıklardan doğan birtakım toplumsal iş bölümü, sorumluluk paylaşımı gibi düzenlemeler olabilir. Ancak bu düzenlemelerden kastettiğimiz herkesin anladığı gibi -ve aslında tamamen adamlık dininin bir telkininden ibaret olan- kadının yemek yapıp çamaşır, bulaşık yıkaması, vs. türünden beylik ayrımlar değildir. Zira İslam'ın bu konularda kadına yüklediği özel bir sorumluluk yoktur. Allah kadınla erkek arasında bir ayrım olmadığına şöyle dikkat çekmiştir:

Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevap verdi: "Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah Katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun Katındadır." (Al-i İmran Suresi, 195)

Sonuç olarak erkek ve kadının her türlü işi, kendi aralarında anlaşarak organize etmeleri en akılcı çözüm olacaktır.

Bunun dışında, kadınların ağır işlerde, onların fiziksel güç ve kapasitelerini aşan iş kollarında çalışmaları özel bir zorunluluk olmadıkça tabii ki uygun değildir. Ancak bunu kadınların aciz, yardıma muhtaç, eksik varlıklar olduğu şeklinde yorumlayarak, onların bu tür bir ruh haline bürünmelerini telkin etmek, tamamen Kuran dışı bir zihniyetin ürünüdür. Bu da adamlık dininin zihniyetidir ve fiziksel yönden daha narin yaratılmış olan kadının karakterinin de zayıf olması gerektiğine yönelik dolaylı ya da dolaysız pek çok telkini içinde barındırır. Oysa kadın ve erkek arasında fiziki yapılarından kaynaklanan kas gücü farklılığının dışında başka bir fark yoktur. Kadın da erkek de Allah Katında aynı sorumluluğa sahiptir ve sorguya çekilecektir.

Adamlık dininin kadınlara sunduğu bu "acizlik modeli", son derece normal, sağlıklı, akılcı ve tutarlı hareket edebilecek bir kadını zavallı konumuna düşürür. Bu acizlik yavaş yavaş karaktere işler.

Bu nedenle adamlık dini kadını, mümin kadınlara özgü asil, şahsiyetli ve akıllı tavır ve görünümden son derece uzaktır. Bu dinin şekillendirdiği kadın karakteri, Kuran'da, mümin kadın ve mümin erkeğin kaçınması gereken, şahsiyet bozukluğu ve anormallik olarak tanıtılan hemen hemen bütün tavırları içinde barındırır.

Kokona Karakteri



Okuduğunuz kitaplarda, dost sohbetlerinde veya okulda "kokona" tabirini mutlaka duymuşsunuzdur. Belirli bir insan modelini tarif etmek için kullanılan bu ifade, aslında adamlık dininin önemli karakter çeşitlerinden biridir. Bütün özellikleri din ahlakına ters olmasına rağmen, halk arasında çok yaygın kabul görmüş ve hatta kimi çevrelerce saygın kabul edilmiştir. Bu kabulün sebebi belki de bu karakterin bütün olumsuz yönlerinin, akılcı ve mantıklı bir şekilde, Kuran ahlakı ile kıyaslanarak tarif edilmemiş ve insanların gözleri önüne serilmemiş olmasıdır. Ancak bu bölümde okuyacaklarınızla söz konusu karakterin bütün çirkinliklerine şahit olacak ve karşınıza çıkan din ahlakından uzak birçok insanın bu karakteri bütün kurallarıyla uyguladığını göreceksiniz.

Kokona karakteri yapmacıklık üzerine kuruludur

Kokona karakterinin en önemli özelliklerinden biri, bu karakteri taşıyan kişinin hiçbir zaman gerçek ruh halini, kişiliğini kullanmamasıdır. Tüm hayatı yapmacıklık üzerine kuruludur. Hiçbir zaman olaylara karşı samimi, doğal ve içinden geldiği gibi tepki vermez. Sevgisini içinden geldiği gibi göstermez, kalbinden geçenleri olduğu gibi söylemez, gerçek ruh halini belli edecek şekilde bakmaz veya konuşmaz.

Yapmacıklık, kokona karakterini taşıyan insanların ana özelliklerindendir. Bu yapmacıklığın getirdiği sahtekar bir ruh hali içinde olurlar. Örneğin kokona karakteri gösteren bir insan, hiç umursamadığı bir olay karşısında çok üzülmüş görünümüne bürünebilir. İçinde hiçbir şey hissetmemesine rağmen cahiliye kıstaslarının bir gereği olarak "vah vah", "ah canım, sonra ne oldu", "görüyor musun sen şu işi" gibi ifadelerle dinlediği olayın kendisi açısından ne kadar üzüntü verici olduğunu anlatmaya çalışabilir. Ancak bu tepkiyi verirken sadece söylediği sözler değil, ses tonu, bakışları, yüz ifadesi, el hareketleri hatta oturuş şekli bile yapmacıktır. 40 yıl boyunca beraber olduğu ve bütün ömrünü beraber geçirdiği en yakın arkadaşına dahi hayatı boyunca bir kere bile gerçek yüzünü göstermemiş, gerçek sesiyle konuşmamış veya gerçek kişiliğini yansıtmamış olabilir.

Kokona karakteri taşıyan kişi, hiçbir zaman hiçbir insana karşı gerçek sevgi duymaz ve göstermez. Çünkü bu karakterde yapmacıklığın yanı sıra bencillik hakimdir. Bu karaktere sahip bir insanın hayatta en çok sevdiği kişi kendisidir. Herkesten çok kendisini beğenir. Herkesten daha akıllı ve kültürlü olduğunu düşünür. Hayatta kendisinden daha çok değer verdiği kimse yoktur. Çocukları, kocası veya anne ve babası da dahil olmak üzere… Bu nedenle kimseyi içinden gelerek, içli ve samimi bir sevgiyle sevemez. Dolayısıyla sevgi gösterileri de çok yapmacıktır. Örneğin hiçbir zaman karşısındaki kişiye içinden geldiği gibi sarılamaz, iltifat edemez, onun güzel yönlerini görüp dile getiremez. İltifatları her zaman gösterişe dayalıdır ve sahtedir. Bu karakterdeki insanlar genellikle sadece karşısındaki kişinin güzel bir kıyafetini över, nereden aldığını veya kaça aldığını sorar. Ya da saç modelini beğenir, nerede yaptırdığını öğrenmeye çalışır. Bir mücevher dikkatini çeker, buna iltifat eder. Ancak hiçbir zaman karşısındakinin ahlakına veya görünümüne yönelik güzel özellikleri övmez. Örneğin tevazuyu, merhameti, sabrı, vicdanı, Allah korkusunu, cesareti, cömertliği dile getirmez. İnsanların fiziksel güzelliklerini de ön plana çıkarmak istemez. Bu nedenle sevgi göstermeyi ve gönül almayı bilmez.

Bu karakteri yaşayan kişinin her zaman iki yüzü, iki ses tonu, iki kişiliği vardır. Bunlardan biri kendisine ait olan diğeri ise dışarıya gösterdiğidir. Örneğin hiçbir zaman kalbinden geçenleri karşısındakine anında söyleyecek bir dürüstlüğe sahip değildir. Bir insanı sevmese bile, ona karşı yapmacık sevgi gösterilerinde bulunabilir. Cahil bulduğu bir insana, sahtekarca, ne kadar kültürlü olduğunu anlatabilir, hiç beğenmediği bir kıyafete övgüler yağdırabilir. Bu nedenle kokona karakteri gösteren insanların sözüne genellikle güven duyulmaz. Fikrine danışılmaz çünkü mutlaka gerçek fikrini gizleyeceği ve ortama en uygun bulduğu sözü söyleyeceği düşünülür. Böyle bir karakterdeki kişinin neşesi de doğal ve samimi değildir. Gerçekten keyif aldığı, ruhen zevk aldığı veya sevindiği için değil, gülmesi gerektiğini düşündüğü için güler. Kalbinde sıkıntı ve azap yaşarken yüzünde gülümseme olur. Hiç zevk almadığı insanların yanında, çok sıkıldığı ortamlarda bile -eğer çıkarı bunu gerektiriyorsa- neşeli görünümünden taviz vermez. Gururuna ağır gelen bir durumda, aşağılandığını hissettiği bir anda veya insanların kendisine değer vermediği ortamlarda dahi suni kahkahalar atabilir.

Adamlik Dininde Kokona Karakteri




(Sayin Adnan Oktar'in Tempo Tv Röportaji, 31 MART 2009)

ADNAN OKTAR: Ahir zamanda sokaklarda da görüyorsunuz böyle kokoş, dinsiz, saldırgan, eprimiş etli kadınlar türedi. Ağzından nefret saçılan, gözlerinden nefret saçılan, saldırgan, küstah her şeyde bir kötülük arayan, fitne arayan, içindeki sevgi kurumuş, muhabbet kurumuş, yok olmuş insanlar. Böyle kirli oksit sarı insanlar... Yani bunların genel özelliği dinsiz, ateist olmaları, cahil oldukları halde dine, İslam’a, Kuran’a karşı nefret ve kinle yaklaşmaları. Kendi aralarında da birbirlerine düşman olmaları. Çok dedikoducu, kindar ve pis olmaları. Bu insanlar Kuran’da kirli görülen, kötü görülen kadın güruhudur. Böyle nefret dolu, halk arasında kokoş tabir edilen, saldırgan yaşlı horozlara benzeyen, sinirli etleri, kirli tırnaklarıyla falan adeta cadıyı andıran tipler oluyor. Bunlar gece gündüz fitne peşinde olurlar. Nerede bir iyilik varsa onu bozmaya çalışırlar ve deli enerjisi oluyor bu insanlarda. En ağır hastalığa yakalansa bile gece gündüz İslam’a saldırır, Müslümanlara saldırır. Nerede iyi bir şey varsa gelip onları bozmaya çalışır. Yani böyle cadı tıynetli, fitneci kadın tipi. İşte bunlardan Allah’a sığınılıyor. Bunların, düğümlere üfürmesi odur, yani bunların yaptıkları büyü denen şey kötü sözün tekrarıdır aynı zamanda. Kötü sözleri çok tekrar eder bunlar. Kötülük peşinde koşarlar ve kötülüğün yayılması için gayret ederler. Ahir zamanın büyücüleridir bunlar.

(Sayin Adnan Oktar'in Kaçkar Tv'deki Canli Röportaji, 22 Ocak 2009)

ADNAN OKTAR: Genellikle öyle bilinir, ama bazı insanlar var hakikaten öyle. Mesela tırnağı dört kat oje oluyor, saçını yaptırıyor bir hafta on gün saçı o şekilde geziyor. Mesela fanilasını değiştirmiyor, haftalarca duruyor, ama çok şık giyindiği kanaatinde, çok çok güzel giyindiği kanaatinde oluyor. Mesela küpeleri paslanmış artık onlar kulağında enfeksiyon meydana getiriyor, onlarla böyle gurur ve kibirle salınarak gidiyor, zannediyorum onlara diyorlar kokana diye.

(Sayin Adnan Oktar'in Aks Röportaji, 14 Nisan 2009)

ADNAN OKTAR: Mesela, kadınlarda da ben görüyorum, normalde, 50 yaşında 60 yaşında kadınlar çok hoş ve güzel olurlar, imanlı kadın. Ama bakıyorum kokana ahlaklı tipler türedi son zamanlarda. Tiksinti verici, saldırgan. İguana’ya benziyorlar. İnsan ürküyor. Bakışlarından ürküyor, nefret dolu. Ne konuşsa ya dedikodu ya fitne ya iftira ya saldırganlık. Kardeşim hiç mi ruhunda sevgiden bir ışık yok? Bir çiçeği sev, insana karşı bir muhabbet duy. Bir kediye karşı, bir insana karşı şefkat duy. Dostun, ahbabın olsun. Herkesten nefret ediyor. Çocuğuyla kavgalı, kocasıyla kavgalı, annesine babasına saldırıyor. Komşularına karşı saldırgan. Böyle insanlar türedi, bu da çok kötü tabi.


Kokona Karakterini Yaşayan Insanlar Temizliğe Önem Vermezler



Bu insanlar dıştan bakıldığında oldukça bakımlı görünürler. Çünkü gösteriş kokona karakterinde çok önemli bir yere sahiptir. Ancak her konuda olduğu gibi temizlik konusunda da sadece gösterişe yönelik bir anlayış hakim olduğu için bu insanlar, kimsenin görmediği yerde son derece sefil bir hayat yaşarlar. Bu karaktere sahip bir insan için temizlik sadece dışarıdaki insanların takdirini kazanmak için yapılan külfetli bir iştir. Dolayısıyla bu zihniyete göre, kimse olmadığında temiz olmanın gerekçesi de ortadan kalkmış olur.

Örneğin kokona karakteri taşıyan kişilerin evlerinde genellikle sadece misafirlerin oturduğu odanın temizliğine dikkat edilir. Ancak bu odanın da sadece görünen yerlerini temizlerler. Koltuklara ilk bakıldığında son derece temiz görünür ancak koltukların arka kısımlarının ya da alt kısımlarının büyük bir ihtimalle aylardır silinmemiş olduğunu, her yeri toz kapladığını görebilirsiniz. Kalorifer kapakları temizdir ancak bu kapakları çıkardığınızda ortaya çıkan manzara son derece ilkeldir. Bu karakterdeki kişilerin evlerinde belki de yıllardır dokunulmamış yerler vardır. Eski eşyaların durduğu dolaplar, halıların altları, banyoların duvarları gibi detayda kalan yerler çoğunlukla mikrop barındıran kirli bölümlerdir.

Ancak herşeyden önemlisi bu insanların kişisel temizlikleri konusunda gösterdikleri umursamazlıktır. Kokona karakterindeki kişinin en belirgin yönlerinden biri kirli ve günlerce yıkanmamış bedeni üzerine yoğun parfüm sıkarak kirini örtmeye çalışmasıdır. Dışarıdan bakıldığında güzel ve pahalı parfüm kokularıyla dolaşan bu insanlar çoğunlukla günlerce su yüzü görmemiş olurlar. Berbere gittikten sonra bir daha para vermemek ve saçlarının bozulmasını engellemek amacıyla çok uzun zaman yıkamadan saçlarını muhafaza ederler. Bir yere giderken sadece görünür yerlerini temizler ancak elbisenin altında kalan yerlerin bakımına asla önem vermezler. Bu nedenle genellikle sürekli bakteri ve mikroplardan kaynaklanan enfeksiyonlara yakalanır ancak çoğunlukla bunun bile farkına varmadan yıllarca bu hastalıklarla birlikte yaşarlar. İkram ettikleri yemeklerin temizliğine önem vermez, yaptıkları yemekleri genellikle iyi yıkanmamış sebzeler, eskiden kalma yağlar, bayatlarıyla tazeleri karıştırılmış malzemelerle ucuza mal etmeye çalışarak yaparlar. Çıkarları için karşı tarafın sağlığını tehlikeye atmaktan hiçbir şekilde çekinmezler. Hatta temizliğe önem vermeden yaptıkları bu yemeklerin insanların sağlığına zarar verebileceğini bile akıllarına getirmezler. Çünkü kokona karakterindeki kişi artık bir müddet sonra pis yaşamaya alışır ve bunu doğal hayat olarak kabul eder.

Tüm bunlar kokona karakterinin dinsizlik sistemi üzerine kurulu olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle vicdan kullanmaz ve mecbur kalmadıkları sürece Allah'ın emrettiği gibi temiz, fedakar veya ince düşünceli olmazlar.

Dine Karşı Sapkın Bakış Açıları



Kokona karakterinde din, Kuran'da tarif edilen şeklinden çok farklı olarak algılanır. Bu karakterdeki birçok kişinin sapkın bakış açısına göre dini inanç, kişinin Allah'a olan bağlılığından değil, topluma kabul edilme arzusundan kaynaklanır. Diğer bir deyişle belirli bir ölçüde dindar olmak, toplumun genel bir kaidesi olarak yerine getirilmesi gereken bir yaşam kuralıdır bu sapkın mantığa sahip olan insanlar için. Bu nedenle kokona karakterli kişi, dindarlığı da kendi düşük aklınca bir gösteriş unsuru olarak kullanır. Bazı zamanlarda Allah'ı zikreder, Allah'a inandığını, Kuran'ı kabul ettiğini söyler ancak dinin gerektirdiği güzel ahlakı ve yaşam şeklini benimsemez. Allah böyle insanların varlığını, Kuran'da Maun Suresi ile bildirmiştir. Ayetlerde Allah şöyle buyurmaktadır:

Dini yalanlayanı gördün mü? İşte yetimi itip-kakan; Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İşte (şu) namaz kılanların vay haline, Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar. Ve 'ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemektedirler. (Maun Suresi, 1-7)

Bu karakterin kendisine has, Kuran'dan tamamen uzak, sapkın bir din anlayışı vardır. Bu karakterdeki insanlar, dindar olduklarını söyleseler de haramlar ve helaller konusunda son derece gevşektir. Allah'tan gereği gibi, içleri titreyerek korkmazlar. Bu nedenle, dinin kendilerince kolay olan hükümlerini uygulayıp, kendilerine zor gelen veya çıkarlarına uygun düşmeyen hükümlerini görmezden gelirler. Örneğin namazın bir vaktini kılar ancak günün diğer bölümlerinde eğer bir partiye davetlilerse veya uykuları varsa ya da alışverişe çıkmaları gerekiyorsa kolaylıkla yeni bir hüküm çıkararak, "hepsini kılmak gerekmiyor bir vakit kılmak yeterli" diyebilirler. Elbette bu, son derece sapkın, Kuran'a da sünnete de uygun olmayan bir bakış açısıdır. Ya da "benim niyetim önemli ne yaptığım değil" gibi yanlış bir karara varabilirler. Oysa Allah Kuran'da bunun doğru olmadığını da bizlere bildirmiştir.

Bu sapkın bakış açısında, din sadece belirli günlerde, belirli kişilerin yanında veya belirli olaylar esnasında gündeme gelir. Örneğin cenaze törenleri veya mevlütler kokona karakterli insanların dini gündeme getirdikleri yer ve olaylardır. Çünkü bu tip durumlar, onlar için sahte dindarlıklarını gösterecekleri fırsatlardır. Ölen birinin arkasından dua okumak veya onun ahiretiyle ilgili konu açmak çevrelerine dine verdikleri önemi göstermek açısından önemlidir. Elbette tüm bunlar samimi niyetle yapılırsa güzel davranışlardır, ancak kokona karakterindeki insanların farkı, ölen kişinin ahiretiyle ilgili konuşurken ya da onun arkasından dua ederken Allah'ı unutmuş, ölümü ve ahireti kendilerinden uzak görerek ve sadece çevredeki insanlara gösteriş yapma amaçlı olmasıdır.

Nitekim kokona karakterinin felsefesini yaşayanların birçoğu bu tip durumlarda başına ince bir tülbent takar, siyah ağırlıklı olarak şık ve pahalı kıyafetler giyerek cenazeye gider. Cenaze sahiplerinin gördüğü yerlerde yüze hüzünlü ve acıklı bir ifade verilerek başsağlığı dilekleri iletilir. Ölen kişinin ecelinin geldiğinden, geride kalanların sağ salim yaşamasından bahsedilir. Ancak tüm bunlar yapılırken Allah'a karşı acizliğini hisseden, ölümün kendisi için de çok yakın olabileceğini bilen ve hesap vermekten korkan bir insanın ruh hali yaşanmaz. Aksine o anda cenaze töreni, şekli ve kuralları farklı olan bir toplantı gibi algılanır. Şıklık yarışı, dedikodular burada da devam eder. Kim gelmiş, kim ne giymiş, kim ne marka başörtüsü takmış, kimin gözlüğü ne markaymış gibi konular akılda olur.

Kokona karakterinin ruh haliyle dinin getirdiği ruh hali birbirine taban tabana zıttır. Kokonalar, Allah'ı sık sık anıyor gibi görünebilirler. Özellikle kaza, hastalık veya kendileri için önemli gördükleri olaylar anında. Ancak Allah'ın her yeri sarıp kuşattığını, kendilerine her an hakim olduğunu, kadere tabi olduklarını, hesap vereceklerini, dinin kendilerine sorumluluk yüklediğini, Allah'ın azabını, adaletini, gücünü çoğunlukla hiç düşünmezler. Belki de hayatları boyunca bu konuları derinlemesine hiç düşünmemişlerdir. Genellikle Kuran'da emredilen ahlakı bilmezler, bilseler de hiç uygulamazlar.

Kokona karakterinin bu sapkın yönünü ortaya çıkarmak aslında çok kolaydır. Onlardan sadece Allah rızası için bir fedakarlık yapmaları istense, bu çarpık zihniyetleri büyük bir ihtimalle bütün açıklığıyla ortaya çıkacaktır. Çünkü kokonalar Allah'ı razı etmek için en ufak bir zorluğa bile girmek istemezler. Yaşam şekillerinden, lükslerinden, çevrelerinden feragat etmeyi göze alamazlar. Örneğin eğer dinin bir hükmünü yerine getirirken çevrelerinden tepki alacaklarını düşünürlerse, insanları Allah'ın rızasına tercih ederler. Özellikle din adına zenginliklerinden, eğlencelerinden, gezmelerinden, kıyafet şekillerinden veya alışkanlıklarından hiçbir zaman taviz vermezler. Oysa bu tutumları, kendilerini değiştirip tevbe etmedikleri müddetçe, sadece dünyada değil, ahirette de kendilerine büyük bir kayıp olarak dönecektir. Allah'ın rızasını kazanmak için dünya hayatındayken en küçük bir çileden dahi kaçınan bir insan, ahirette büyük bir pişmanlık yaşayacaktır.

Gerçek din ahlakı, insanın tüm yaşamına ve ahlakına etki etmelidir. Allah'a inanan bir insan hayatının tümünü, Allah'ın rızasına uygun olarak onun dinine tabi olarak ve Kuran ahlakını uygulayarak yaşar. Allah'ın dinini, dünyevi çıkarlarına uygun olup olmamasına göre asla değerlendirmez. Değerlendirdiğinde, o zaman bu gerçek dindarlık olmaz. Bu nedenle kokona karakterinin dine sapkın bakış açısı, İslam'ın ruhundan ve mantığından çok uzaktır. Oysa Allah ayetlerinde dinin yalnızca Allah'a halis kılınması gerektiğini şöyle buyurmaktadır:

Şüphesiz, sana bu Kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et. Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez. (Zümer Suresi, 2-3)

De ki: "Ben dinimi yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet ederim. Siz, O'nun dışında dilediklerinize ibadet edin." De ki: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem yakınlarını hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu apaçık olan hüsranın kendisidir." (Zümer Suresi, 14-15)

Öyleyse, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua (kulluk) edin; kafirler hoş görmese de. (Mümin suresi, 14)


En Zor Anlarda Bile Kokona Karakterini Terk Etmezler



Kokona karakterinin diğer bir özelliği, bu karakterin, kişinin bütün hayatına hakim olmasıdır. Bu hakimiyet o kadar kuvvetlidir ki, kokonalar en zor anlarda bile kendi kurallarından taviz vermezler. Yukarıdaki bölümde anlatılan cenaze konusu bu duruma bir örnektir. Çünkü bu insanlar en yakın arkadaşlarının ölümlerinde, hatta kendi eşlerinin veya çocuklarının ölümünde bile Kuran ahlakıyla taban tabana zıt olan karakterlerini terk etmeye yanaşmazlar.

Bu çirkin karaktere sahip olan insanlar düşünme yeteneklerini hiç kullanmadıkları için Allah'ın büyüklüğünü ve kudretini tam anlamıyla anlayamazlar, bu nedenle de Allah'tan korkmazlar. Dolayısıyla hemen hemen hiçbir olay onları derinden etkilemez, samimi, içten davranmaya ve tevazuya yöneltmez. Yakın bir arkadaşlarının çok tehlikeli bir hastalığa yakalanması, çocuklarının sakatlanması, eşlerinin ölüm tehlikesi geçirmesi ve bunun gibi olaylar ruhlarında derin bir etki meydana getirmez. Bu insanların durumundan asla ibret almazlar. Kendilerinin de bir gün böyle bir olayla karşı karşıya geleceklerini düşünüp ahlaklarını güzelleştirmeye, hatalarını düzeltmeye yanaşmazlar.

Kokona karakterinin dayanamadığı ve temelden çöktüğü sadece tek bir olay vardır; kendi ölümleri. Kokonaların hayatta en çok korktukları şey ölmektir. Ölümün kendilerine gerçekten yaklaştığını hissettiklerinde ciddi bir korkuya kapılırlar. Bu çirkin karakterlerini ancak o zaman terk eder ve samimi yüzlerini ortaya çıkarırlar. Örneğin bir deprem anında duyulan panik kokona karakterinin terk edilmesine sebep olabilir. Böyle bir anda bu karakteri yaşayan bir insanın yüz ifadesi, ses tonu, tavırları ve Allah'ı zikrediş şekli birdenbire değişir. Acizliğini bilen, tevazulu, korku dolu, samimi ve içten bir şekil alır. Ancak deprem sona erdiği anda bu etki birden yok olur ve kokona karakteri aynen geri döner. Çünkü burada karakterin bir anlık da olsa değişmesini sağlayan güç, Allah korkusu değil, ölüm korkusudur. Ölüm tehlikesi geçtiği anda, bu karakter de bütün çirkinliğiyle tekrar ortaya çıkar.

Kokona Karakteri Ağırlık, Beceriksizlik Ve Cahillik Meydana Getirir



Kokonalar genellikle eli hiçbir işe yatkın olmayan, hiçbir konuda beceri gösteremeyen, cahil insanlar olurlar. Çünkü bu karakterin insana sunduğu dünya son derece küçüktür. Hayatın sadece belirli alanlarıyla ilgilenir, bunun dışındaki hiçbir konuda bilgi sahibi olmazlar.

Kokonaların ilgi alanları kıyafetler, makyaj malzemeleri, parfüm markaları, çevrelerindeki insanların özel hayatları, dekorasyon modelleri, seyahat programları, berber adresleri gibi konulardır. Bunların dışında onları derinlemesine ilgilendiren pek bir konu olmaz. Örneğin Doğu Türkistan'da Müslümanlara yapılan işkenceler, Filistin'de yaşanan zulüm, Irak'ta hergün katledilen mazlumlar, Afrika'da açlıktan ölen insanlar, dünyada dinsizliğin yayılması, Kuran ahlakının terk edilmesi ya da gençler arasındaki ahlaki dejenerasyon kokonaların hiçbir şekilde ilgilenmediği konulardır. Çünkü onlar sadece kendi sorunlarına karşı duyarlı olan insanlardır. Başkalarının sorunları, en yakın arkadaşları bile olsa onları hiç ilgilendirmez. Ancak kendi çıkarlarına da dokunan bir yön varsa konuyla ilgilenebilirler.

Örneğin kendileri veya ailelerinden biri hastalanmadığı sürece hasta olan insanlara yakınlık duymazlar. Kendileri fakir kalmadıktan sonra fakir insanların durumunu asla düşünmezler. Kendileri aç kalmadığı sürece aç insanların halinden anlamazlar. Kokonaların bir konuda duyarlılık gösterebilmesi için öncelikle o olayı kendilerinin yaşaması gerekir. Kendilerine dokunmayan ve rahatsızlık vermeyen hiçbir sorun onlar için önemli değildir. Bir soruna çözüm aramaları, bu sorunu yaşayan insanların kurtuluşu için gayret etmeleri ve ellerindeki imkanları bu sorunun çözümü için seferber etmeleri, ancak bu durumun onlara da zarar vermesine bağlıdır. Nitekim eğer savaş veya açlık olan bir ülkede yaşıyorlarsa ve bu durumdan kendileri de etkileniyorlarsa buradaki sorun için bir çözüm arayabilirler. Ancak aynı karakteri yaşamaya devam ettikleri müddetçe akılcı ve mantıklı bir çözüm geliştirmeleri de mümkün olmaz. Eğer az önce bahsettiğimiz ülkelerden uzak bir yerde lüks içinde yaşıyorlarsa, oralardaki insanların durumu onları uzaktan yakından ilgilendirmez. Bu anlamda kokona karakteri son derece acımasız ve zalim bir karakterdir.

Ayrıca kokona karakterinin insana sunduğu kültür de sadece gösterişe dayalı olduğundan, bu insanlar son derece cahil ve bilgisizdir. Kitap okumaya, akıl çalıştırmaya, düşünmeye hiç vakit ayırmazlar. Bütün vakitlerini ve zekalarını insanlara yapacakları gösterişe ayırırlar. Bu nedenle kokonaların en belirgin özellikleri akıl gerektiren konularda fikir üretememeleri, çevrelerine fayda sağlayamamaları ve bulundukları ortama bir güzellik kazandıramamalarıdır.

Hatta kokona karakterindeki insanlar genellikle acil anlarda aklı başında insanlara ayak bağı olur ve sorun teşkil ederler. Tehlikeli bir durumda tedbir alınması gerektiğinde hiçbir faydaları olmadığı gibi akılsız ve beceriksiz oldukları için onların da korunup kollanmasına vakit ayırmak gerekir. Örneğin bir kaza anında hemen doktor çağırmak veya çevreye toplanan insanlara müdahale etmek yerine, ağlayarak, bağırarak ve şuursuz hareketler yaparak olayı daha da karmaşık hale getirirler. Bunun gibi ani olaylarda akıl kullanıp, çözüm getiremezler. Sadece orada bulunan insanlara zorluk çıkartırlar. Bu nedenle kokona karakteri insanın kendisine zarar vermesinin yanı sıra çoğu zaman bu kişiyi çevresine karşı da zararlı bir insan haline getirir.

Kokonaların hayata dair bir hedefleri, idealleri, güzel bir amaçları olmadığı için aynı zamanda hayatlarına büyük bir ağırlık da hakimdir. Genellikle eğlenceye, berbere, spora, alış verişe veya bir arkadaş ziyaretine yetişmek dışında hiçbir acele işleri olmaz. Aceleleri sadece kendileriyle ilgili konulardadır. Başka insanların iyiliği, sağlığı, güvenliği için acele etmezler. Zaman onlar için kıymetli değildir, vakti rahat rahat harcarlar. Günleri, ayları hatta yılları, hiçbir faydalı iş yapmadan sadece kendileriyle ve kendi çevreleriyle ilgilenerek geçirebilirler. Bu nedenle son derece ağır hareket eder, her konuyu uzun uzun konuşur, en ufak bir konuya bile saatlerce çözüm getiremezler. Örneğin evlerindeki herhangi bir dekorasyon değişikliğine haftalarca, hatta aylarca karar veremezler. Hangi kıyafeti giyeceklerine, saçlarını hangi modelde yapacaklarına, hangi kolyeyi takacaklarına, hangi ayakkabıyı alacaklarına ve bunun gibi konulara günlerini, aylarını ayırırlar.

Kokona karakterinin hayata getirdiği bu ağırlık, bu insanların zihinsel faaliyetlerine de aynı şekilde yansır. Akılları son derece durgun olur. Doğruyla yanlışı kolay ayırt edemez, hikmetli konuşamaz ve akıl kullanarak kimsenin ahlakına, kişiliğine, yaşam şekline olumlu bir katkı sağlayamazlar.

Kokona Karakterinin Basitliği



Bu karaktere sahip olan insanların en büyük iddialarından biri "asalet"tir. Asilliğin görünüm, tavır ve birtakım görgü kurallarını uygulamaktan ibaret olduğunu düşünen bu insanlar, kendilerini çevrelerine karşı son derece asil kişiler olarak tanıtırlar. Zenginliğin insanlara doğal bir asalet kazandırdığını ve en azından yemek yemekle, oturup kalmak veya giyinmekle ilgili bazı uluslararası kuralları öğrenerek bu asaleti elde edebileceklerini düşünürler.

Halbuki kokonaların nezaketli görünümlerinin altında genellikle son derece zalim, basit ve asaletten uzak bir karakter yatar. Çıkarlarıyla çatışan bir olay olduğu anlarda sergiledikleri tavırlar veya değer vermedikleri insanlara karşı gösterdikleri tavırlar bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin çevresi tarafından son derece nezaketli bilinen bir kokona, bir mağazada çantasını kaybettiğinde son derece basit tavırlar göstermeye başlar. Tezgahtarlara bağırır, olur olmaz kişileri hırsızlıkla suçlar. Hemen çantasının bulunmasını yoksa oradaki herkesi mahkemeye vereceğini söyler. Son derece basit bir konuşma şekli ve ses tonuyla, laftan anlamaz şekilde olayla ilgisi olmayan insanlara bağırır. O anda asalet ve görgü tümüyle yok olur. Çıkarlarına zarar geleceğini düşündüğü için hemen gerçek yüzü ortaya çıkar.

Merhamet, asalet, görgü gibi konuların kokona karakterinde sadece taklide dayalı olduğunu anlayabilmek için verilebilecek çok fazla örnek vardır. Örneğin bir kokona, kendisine ziyarete gelen yakın bir arkadaşının çocuğuna karşı son derece sevgi doludur. Onu kucağına alır, sever, merhamet gösterir çok nezaketli bir şekilde çocuğun düşmemesi ya da zarar görmemesi için itina eder. Ancak evine fakir bir ailenin çocuğu geldiğinde tavrı çok farklı olur. Onun salondaki koltuklara oturmasını, iyi tabaklardan yemek yemesini, evin içinde dolaşmasını istemez. Bu çocuğa dokunmak veya onu sevmek istemez. Merhamet göstermez hatta ters ve aksi davranır.

Bu karaktere sahip olan insanlar yaşam tarzlarında herhangi bir değişiklik meydana gelmesine tahammül edemezler, bu nedenle kolay öfkelenirler. Örneğin son derece şık giyinmiş ve davet edildiği partiye yetişmeye çalışan bir kokona düşünelim. Çevresindekilerle son derece kibar konuşan ve kibar hareket eden bu kişi eğer davet edildiği yerin otoparkında yer bulamazsa aniden tavrı değişir. Arabayı uzak bir yere park edip yürümesi gerektiğini anlayınca otopark görevlisini suçlamaya başlar. Bu kişiyi aşağılayarak istediğini elde etmeye çalışır. Israrları bir fayda getirmezse hemen kabalaşır, ses tonu, konuşma tarzı değişir. Küçücük bir çıkar için tüm bu basitliklere tamah eder. Çünkü kokona karakterinin asilliği sadece görünüme dayalıdır.

Gerçek asalet, imandan kaynaklanır ve ruhta yaşanır. Ancak Allah'a iman eden, herşeyin karşılığını Allah'tan bekleyen, Kuran ahlakının gereği olan ruh güzelliğini yaşayabilen bir insan gerçek asalet ve izzete sahip olabilir. Böyle bir insan, şartlara ve kişilere göre değişmeyen, çıkar peşinde koşmayan, haysiyetli, tevazulu, şerefli ve asil bir tavra sahip olur. Allah Kuran'da gerçek izzet ve onurun Allah'a ve Allah'ın taraftarlarına ait olduğunu bildirir:

Derler ki, "Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar. (Münafikun Suresi, 8)

Onlar, mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır. (Nisa Suresi, 139)


 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü