Harun Yahya

Hayvanlardaki Mucizevi Güzellikler 1/4



Doğduklarında kedi yavruları kör ve son derece savunmasızlardır. Yaklaşık 100 gr ağırlığındaki bu minik yavrulara bakabilmek için anne kedi çok az uyur. Sürekli, yavrularının sıcak kalmaları ve acıktıklarında her an süt emebilmeleri için karnına yakın bölgelerde durmalarını sağlamaya çalışır. İlk hafta gözleri kapalı olmasına rağmen yavrular süt içecekleri yeri bulmakta hiç zorluk çekmezler. Dokuz gün sonra yavruların gözleri açılır. Annenin sütü yavruların büyümesi için tam gereken özelliklerdedir. Her türlü besin açısından zengindir, ayrıca yavruyu hastalıklardan koruyan özel bazı kimyasallar da bu sütte bulunur.

Yavru kediler yaklaşık sekiz hafta sonra kendilerine bakacak duruma gelirler. Ancak bu süre geçene kadar anneleri büyük bir ihtimamla yavrularıyla ilgilenir. Onları daha güvenli gördüğü yerlere özenle taşır.

Aklı ve bilinci olmayan bu canlıların yavrularına olan düşkünlükleri akıl ve vicdan sahibi her insanı düşünmeye yöneltecektir. Bu davranışlar ancak tüm canlıların hakimi olan Allah'ın ilham etmesi ile oluşabilir:


Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)
 

 




kediler




Doğadaki Fedakarlık Örnekleri Darwinizm’i Yalanlar



Evrim teorisi "doğanın kıyasıya bir rekabet sahnesi olduğu" iddiasında bulunur ve bunu insanlara telkin etmeye çalışır. Aslında doğanın sadece bir mücadele sahnesi olduğu yanılgısı, evrim teorisinin ilk ortaya atıldığı döneme ait bir yanılgıdır. Teorinin kurucusu Darwin'in öne sürdüğü doğal seleksiyon mekanizması, bulundukları coğrafi konumun doğal şartlarına uygun yapıda ve güçlü olan canlıların hayatlarını ve nesillerini sürdürebildiklerini, uygun yapıda olmayan ve daha güçsüz olanların ise yok olduklarını öngörür. Darwinizm'in benimsediği doğal seleksiyon mekanizmasına göre doğa, canlıların birbirleriyle "yaşam" için kıyasıya mücadele ettikleri, zayıfların güçlüler tarafından yok edildiği bir yerdir.

Dolayısıyla bu iddiaya göre her canlı yaşamını sürdürebilmek için güçlü olmak, diğerlerine her konuda üstün gelmek ve kıyasıya savaşmak zorundadır. Böyle bir ortamda ise fedakarlık, özveri, işbirliği gibi kavramlara yer yoktur; zira bunların her biri canlının aleyhine dönebilir. Bu yüzden her canlı olabildiğince bencil olmalı ve sadece kendi yiyeceğini, kendi yuvasını, kendi korunmasını, kendi güvenliğini düşünmelidir.

Peki gerçekten de doğa her canlının sadece birbiriyle kıyasıya mücadele ettiği, herkesin birbirini yok etmek, saf dışı bırakmak için çaba harcadığı, son derece bencil ve vahşi bireylerden oluşan bir ortam mıdır?

Hayır. Bu konuda şimdiye kadar yapılan gözlemler, evrimcileri yalanlamıştır. Doğa, evrimcilerin iddia ettiği gibi sadece savaşın hakim olduğu bir yer değildir. Aksine doğa, çoğu kez ölümü göze alan fedakarlıkların, kendi zararına olduğu halde sürü için gösterilen özverilerin, bunun karşılığında hiçbir kazanç sağlamayan canlıların ve akılcı işbirliklerinin sayısız örnekleri ile doludur. Kendisi de bir evrimci olmasına rağmen Prof. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık isimli kitabında, Darwin ve onun dönemindeki diğer evrimcilerin neden doğanın sadece bir savaş yeri olduğunu zannettiklerini şöyle açıklamıştır:

19. yüzyılda bilim adamları çoğunluk çalışma odalarında ya da laboratuvarda kapalı kaldıkları, doğayı doğrudan tanıma yoluna gitmedikleri için canlıların salt savaşım içinde olduğu tezine kolayca kapılmıştır. Huxley çapında seçkin bir bilim adamı bile kendini bu yanılgıdan kurtaramamıştı. (Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s. 49) (1)




kedilerle oynayan çocuk



Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir,
ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.
(Neml Suresi: 73)





Evrimci Peter Kropotkin ise hayvanların aralarındaki dayanışmayı konu edindiği Mutual Aid: A Factor in Evolution isimli kitabında Darwin ve taraftarlarının içine düştükleri yanılgıyı şöyle dile getirmektedir:

Darwin ve onu izleyenler, doğayı canlıların sürekli olarak birbirleriyle savaştıkları bir yer olarak tanımladılar. Huxley'e göre hayvanlar alemi gladyatörlerin şovuna benziyordu. Hayvanlar birbirleriyle savaşmakta, en hızlı ve en kurnaz olanı ertesi gün savaşabilmek için hayatta kalmaktaydı. Ancak ilk bakışta, Huxley'in doğaya bakış açısının bilimsel olmadığı anlaşılmaktadır… (Peter Kropotkin, Mutual Aid: A Factor of Evolution, 1902, I. Bölüm, (http://www.etext.org/Politics/Spunk/library/writers/kropotki/sp001503/index.html) (2)

Doğada gerçekten de bir mücadele, çatışma vardır. Ama bunun yanında "özveri" de vardır. Ve bu özveri, Darwinist teorinin temeli olan "doğal seleksiyon" kavramının asılsız olduğunu göstermektedir. Doğal seleksiyon canlılara yeni hiçbir özellik ekleyemez, var olan özellikleri değiştirip yeni bir tür oluşturamaz. Bu gerçekler evrimcileri çaresiz hale getirmektedir. Nitekim bu konuda evrimcilerin acizlikleri Bilim Teknik dergisinde şöyle ifade edilmiştir:

Sorun, canlıların niye birbirlerine yardım ettikleridir. Darwin'in teorisine göre; her canlı kendi varlığını sürdürmek ve üreyebilmek için bir savaş vermektedir. Başkalarına yardım etmek, o canlının sağ kalma olasılığını azaltacağına göre, uzun vadede evrimde bu davranışın elenmesi gerekirdi. Oysa canlıların özverili olabilecekleri gözlenmiştir. (Bilim ve Teknik Dergisi, sayı 190, s.4) (3)




köpekler



Allah, herşeyin Yaratıcısı'dır. O, herşey üzerinde vekildir.
(Zümer Suresi: 62)





Doğadaki bu gerçekler karşısında, evrimcilerin "doğa bir savaşım alanıdır, bencil olan, kendi çıkarlarını koruyan üstün gelir" iddiası tamamen geçersiz kalmaktadır. Ünlü bir evrimci olan John Maynard Smith canlıların bu özellikleri üzerine evrimcilere şöyle bir soru yöneltmektedir:

Eğer doğal seleksiyon, bireyin yaşama şansını ve çoğalmasını garanti eden özelliklerinin seçilimi ise, kendini feda eden davranışları nasıl açıklayacağız? (John Maynard Smith, The Evolution of Behavior, Scientific American, Aralık 1978, cilt 239, no.3, s. 176)

Elbette kendisi de evrimci bir bilim adamı olan John Maynard Smith'in bu sorusuna evrim teorisi adına verilecek bir cevap yoktur. (Canlılardaki olağanüstü fedakarlık, özveri ve yardımlaşmanın doğadaki örnekleri hakkında bilgi edinmek isteyenler için bkz. Harun Yahya, Canlılardaki Fedakarlık ve Akılcı Davranışlar, Vural Yayıncılık)

İçgüdüler Evrimle Açıklanamaz






köpek ve tavşan




Evrimcilerin başvurmak istedikleri bir başka aldatmaca da, insan davranışları ve hayvan davranışları arasında bir benzerlik kurularak, insan ve hayvanın ortak bir atadan geldiği ve bu davranışların da ortak bir atadan kuşaktan kuşağa aktarıldığı için bir benzerlik taşıdığı iddiasıdır. Kimi evrimciler saldırganlığı da ortak kökenli bir dürtü yani içgüdü olarak tanımlarlar ancak insanların bunu gündelik yaşamda dışa vurma fırsatı bulamadıklarını öne sürerler.

Oysa bu iddia, evrimcilerin hayal güçlerine dayanan ve hiçbir temele dayanmadan kitle telkini yapmak için başvurdukları bir aldatmacadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki insanlarda ve hayvanlarda var olduğu iddia edilen "dürtü" ya da "içgüdü" konusu evrim teorisi açısından başlı başına bir çıkmaz oluşturmakta ve teorinin geçersizliğini tek başına ortaya koymaktadır.

"İçgüdü" kelimesi, evrimci bilim adamları tarafından, hayvanların doğuştan sahip oldukları bazı davranışları tanımlamak için kullanılır. Ancak hayvanların bu içgüdüleri nasıl edindikleri, içgüdü ile yapılan bir davranışın ilk olarak nasıl ortaya çıktığı ve bu davranışların nesilden nesile nasıl aktarıldığı sorusu her zaman cevapsızdır.

Evrimci genetikçi Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery isimli kitabında içgüdülerle ilgili bu çıkmazı şöyle itiraf etmektedir:

İçgüdüsel bir davranış ilk olarak nasıl ortaya çıkıyor ve bir türde kalıtımsal olarak nasıl yerleşiyor diye sorsak, bu soruya hiçbir cevap alamayız. (Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, Harper & Row Publishers 1983, s. 222)




köpekler



"Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında İlah yoktur.
O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır."
(Taha Suresi: 98)





Gordon Taylor gibi itirafta bulunamayan bazı evrimciler ise bu soruları üstü kapalı, gerçekte bir anlam ifade etmeyen cevaplarla geçiştirmeye çalışırlar. Aslında evrim teorisinin sahibi Charles Darwin de hayvanların davranışlarının ve içgüdülerinin, teorisi için büyük bir tehlike oluşturduğunu fark etmiş ve bunu Türlerin Kökeni isimli kitabında açıkça, hatta birkaç kez itiraf etmişti. Bu itiraflardan biri şöyledir:

İçgüdülerin birçoğu öylesine şaşırtıcıdır ki, onların gelişimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görünecektir. (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s. 273)

Darwinistlerin düştüğü bir başka yanılgı da var olduğunu iddia ettikleri "dürtü" yani "içgüdülerin" kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze taşındığı yanılgısıdır. Bu Lamarkist bir mantıktır ve bilimsel açıdan bir hurafe olduğu bundan 1 asır önce ispatlanmıştır. Nitekim evrimci bilim adamlarının kendileri dahi içgüdü ve dürtülerin kuşaktan kuşağa evrim yoluyla aktarılmasının imkansız olduğunu itiraf etmektedirler. Evrimci Gordon R. Taylor, davranışların kalıtımsal olarak sonraki nesillere aktarılabildiği iddiasını, "acınacak" bir iddia olarak değerlendirmektedir:




köpeklerle oynayan çocuk



O, Allah'tır, Kendisi'nden başka İlah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur.
Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.
(Kasas Suresi: 70)





Biyologlar belirli bazı davranış şekillerinin kalıtımının mümkün olduğunu ve aslında bunun gerçekten görüldüğünü kabul ederler. Dobzhansky şunu iddia etmektedir: "Tüm beden yapıları ve fonksiyonlar, hiçbir istisna olmaksızın, çevresel zincirler sırasında oluşan kalıtımın ürünleridir. Bu durum, hiçbir istisna olmaksızın tüm davranış şekilleri için de geçerlidir". Bu doğru değildir ve Dobzhansky gibi saygın birinin bunu dogmatik olarak savunması acınacak bir durumdur. (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 310)


Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)
 

Canlılardaki olağanüstü davranışların sırrını Allah Kuran'da Nahl Suresi'nde bal arılarını örnek vererek bildirmektedir. Bal arıları Allah'ın ilhamıyla hareket etmektedirler. Bu, sadece bal arısı için değil, tüm canlılar için geçerlidir. Canlıların fedakar davranışlarını onlara ilham eden, olağanüstü yetenekler veren Yüce Allah'tır.




tavşan



Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz, bunda iman edenler için bir ayet vardır.
(Ankebut Suresi: 44)





Aslan doğadaki en güçlü canlılardan biridir. Düşmanlarına karşı son derece yırtıcı olabilen aslanlar yavrularına gelince çok hassas davranmaktadırlar. Aslan yavruları doğduklarında çok küçüktür. Üç aylıkken et yemeye başlamalarına rağmen anne ve gruptaki diğer aslanlar altı aylık olana kadar yavruları emzirmeye devam ederler.

Aslan ve leoparlar gibi kedigiller yavrularını boyunlarının arkasından ısırarak taşırlar ve yavrular da taşınırlarken tamamen hareketsiz kalırlar. Yavruların hareketsizliği annelerinin onları güvenli bir şekilde taşımalarına yardımcı olur.

Aslanların yavrularına gösterdikleri şefkat ve ihtimam evrimcilerin iddialarını geçersiz kılan delillerden yalnızca biridir. Evrimciler doğadaki canlılar arasında sadece güçlülerin üstün geldiğini, zayıfların elenerek yok olduğunu iddia ederler. Doğada bencilliğin ve kıyasıya bir yaşam mücadelesinin hakim olduğunu öne sürerler. Elbette ki doğadaki canlılar beslenebilmek veya güvenliklerini sağlamak için avlanırlar, kendilerini korumak için kimi zaman saldırganlaşabilirler. Ancak bunların yanısıra doğadaki canlıların büyük bir çoğunluğu yavruları veya aileleri için, hatta sürülerindeki diğer canlılar için dikkat çekici fedakarlıklarda bulunurlar. Kendi canlarını tehlikeye atarlar.




aslan



Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır.
Ve kendi nefislerinizde de. Yine de görmüyor musunuz?
(Zariyat Suresi: 20-21)





Bu canlılara, yavrularına karşı şefkatli ve merhametli olmayı, sürülerindeki diğer canlıları da koruyup kollamayı, tümüne ihtimam göstermeyi öğreten, herşeyin yaratıcısı olan Yüce Allah'tır.

Allah canlılarda yarattığı bu gibi özelliklerle bize sonsuz gücünü ve tüm varlıklar üzerindeki hakimiyetini tanıtır.

Anne hayvanlar yavrularına karşı bir tehdit olduğunda her zamankinden farklı davranışlar sergilerler. Örneğin geyikler genellikle ürkek ve heyecanlı canlılardır fakat yavrularını tehdit eden tilki veya kurtlara karşı sivri, kesici tırnaklarını kullanmakta tereddüt etmezler. Eğer yavrularına saldırmak üzere olan düşmanları ile baş edemeyeceklerini anlarlarsa, kendilerini hiç çekinmeden düşmanlarının önüne atarlar. Böylelikle düşmanı yavrularından uzaklaştırırlar. (Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, s.57)

Bu canlılar neden kendi canlarını tehlikeye atarak yavrularını korumaktadırlar? Daha önceki sayfalarda da vurgulandığı gibi evrim teorisi taraftarları doğanın bir savaş yeri olduğunu söylerler. Onlara göre canlılar birbirleri ile sürekli bir mücadele halindedir, bunun sonucunda güçlüler üstün gelir, zayıf olanlarsa yok olur. Bu iddia son derece yanlıştır. Geyiklerde olduğu gibi tüm canlıların yavrularını ölümü dahi göze alarak korumaları evrimcilerin iddialarının ne kadar mantıksız olduğunu bize açıkça gösterir.




geyik



Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ındır...
(Ali İmran Suresi: 129)





Geyikleri, antilopları, filleri, kuşları kısacası bütün herşeyi yaratan, üstün güç sahibi olan Allah'tır. Allah gökteki ve yerdeki herşeyin sahibidir.

Doğumdan sonraki birkaç gün içerisinde anne zürafa, zamanını yavrusunu yalayarak ve koklayarak geçirir, bu şekilde hem yavru temizlenmiş olur hem de annesinin kokusunu öğrenir. Bu koku, anne ve yavrunun kalabalık bir sürünün içinde birbirlerini bulmaları gerektiğinde işe yarayacaktır. Herhangi bir sıkıntılı durum içerisinde bulunan yavru, annesinin dikkatini çekmek için çeşitli sesler çıkarır. Annesi de onu sesinden hemen tanır ve yardımına koşar.

Zürafalar yavrularını hiç yanlarından ayırmazlar. Saldırıya uğradıklarında yavrularını vücutlarının altına iterler ve ön ayakları ile düşmanlarına sertçe vurarak saldırırlar.

Küçük gruplar halinde yaşayan zürafalar bütün yavrulara birlikte bakarlar. Yetişkin zürafalar dönüşümlü olarak yavruların başında nöbet tutarlar. Bu güvenlik sistemi sayesinde diğer anneler rahatlıkla bebek zürafaları bırakıp kilometrelerce uzağa yiyecek aramaya gidebilirler.




zürafa



Sizin İlahınız tek bir İlah'tır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir).
(Bakara Suresi: 163)





Doğadaki tüm güzellikler ve canlılar, bize Allah'ın yüceliğini gösterir. Bizler de Allah'ın varlığını her zaman hatırlamalı, verdiği tüm nimetler için O'na şükretmeliyiz.

Allah herşey için Kendisi'ne şükretmemiz gerektiğini, kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'de şöyle bildirir:


Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme ve gönüller verdi. (Nahl Suresi, 78)
 

Ördeklerin iyi yüzmelerinin nedenlerinden biri ayak parmaklarının arasındaki ağlardır. Bir ayaklarını geriye ittiklerinde bu ağlar onlara daha fazla itme kuvveti verebilmek için genişler. Bu önemli özellik ördek yavrularında doğdukları ilk andan itibaren vardır. Ördek yavrularını yaşamaları için gerekli olan bütün özelliklerle birlikte yaratan herşeyi bilen Allah'tır.

Dişi ördeklerin tüylerinin renkleri erkeklere oranla daha soluktur. Bu renk farkı yuvasında kuluçkaya yatarak beklemesi gereken dişiler için önemli bir korumadır. Soluk renkleri sayesinde dişiler yuvalarında daha güvenlikte olurlar. Ortama uygun soluk renkleri bulundukları ortamda kamufle olmalarını sağlar ve düşmanları onları kolayca fark edemez.




ördek



Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur...
(Bakara Suresi: 255)





Öte yandan erkek ördekler de yuva yapan dişilerini korumak için parlak renkli tüylerini kullanarak düşmanların dikkatini üzerlerine çekerler.

Bir düşman yuvanın yakınına geldiğinde erkek hemen havalanarak, çok fazla gürültü yapar ve düşmanı yuvadan uzaklaştırabilmek için elinden gelen tüm çabayı sarf eder. Yavruları için böylesine önemli, hatta kimi zaman sonu ölümle biten bir fedakarlık yapan ördekler Allah'ın yaratma sanatının örneklerinden yalnızca biridir.

Fillerin en önemli özelliklerinden biri, birbirlerine olan bağlılıklarıdır. Fedakarlık ve yardımlaşma yalnızca aile bireyleri arasında değil, bütün sürü içinde görülür. Örneğin avcılar sürüye ateş ettiklerinde filler kaçıp uzaklaşmak yerine tehlike altındaki fillere doğru koşarlar. Birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olan bu topluluğun temelini ise yavru fil grubu oluşturur. (Janine M. Benyus, The Secret Language and Remarkable Behaviour Animals, s.136)

Sürüde yeni doğmuş bir fil bütün diğer filler tarafından büyük bir sevgi ve şefkatle karşılanır. Eğer yavrunun annesi ölürse, sütü olan bir başka dişi fil yavruyu emzirmeye devam edecektir. (David Attenborought, Trials of Life, s.50)

Anne ilk 6 ay boyunca her yerde yavrusunu takip eder. İkisi de sürekli olarak birbirleriyle bağlantılı olduklarını ifade eden sesler çıkarırlar. Bir yavru fil az da olsa sıkıntı ya da herhangi bir tehlikeli durum içerisinde olduğunu belirten bir ses çıkarırsa, grubun bütün üyeleri durumu incelemek için biraraya gelirler. Bu, düşmanlara karşı oldukça caydırıcı bir davranıştır. (Janine M. Benyus, The Secret Language and Remarkable Behaviour Animals, s.155)




fil



Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.
(Bakara Suresi: 21)





Fillerin ve diğer canlıların doğum öncesinde aralarında nasıl anlaştıkları, bütün fillerin yavrular için nasıl olup da birlikte hareket ettikleri, onların ihtiyaçlarını nasıl tespit edebildikleri elbette ki sorulması gereken sorulardır.

Bu hayvanların hiçbirinde bunları kendi akıl ve iradeleriyle başaracak bir yetenek yoktur. Ayrıca dünyanın her yerindeki filler, bu şekilde birbirlerine yardımcı olurlar. Bu, hepsini tek bir Yaratıcının yarattığının bir göstergesidir. Bu sonsuz güç sahibi Yaratıcı Yüce Allah'tır. Canlılar arasındaki şaşırtıcı özveri örnekleri, Allah'ın yaratmasındaki mucizelerden biridir. Allah bir Kuran ayetinde şöyle buyurur:


Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır… (Nahl Suresi, 66)


Anne zebra yavrusunu korumak için ölümü bile göze alır. Bir saldırı olduğunda kendisini yavrusu ile saldırganlar arasında siper eder. Yavrudan çok daha hızlı koşabildiği halde, özellikle yavrusundan daha yavaş koşar. Böylece yırtıcı hayvanların onlara yetişmesi halinde yavru kurtulacak ve kendisi ölecektir... Bu çok tehlikeli olayın sonunda anne zebranın hayatını kaybettiği de olur. Kendi hayatını ortaya koyarak yavrusunu koruyan zebraların bu davranışlarını evrim teorisinin hayali iddialarıyla açıklamak mümkün değildir.




zebra



Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı).
Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?
(Nahl Suresi: 8)





Doğadaki bütün canlılar bir çaba içerisindedirler. Yaşamak için avlanırlar, kendilerini korumaları gerektiğinde saldırganlaşabilirler. Evrimciler canlıların sadece bu gibi özelliklerini alır, fedakarlık, yavruları koruma gibi davranışları ise göz ardı ederler. Fedakarlığın yanı sıra işbirliği, dayanışma, birbirinin çıkarını kollama gibi özellikler de canlılar aleminde sıkça karşılaşılan davranışlardandır.

Doğanın yalnızca bir savaş yeri olduğunu iddia eden evrim teorisi canlılar aleminde görülen fedakarlık örneklerine hiçbir açıklama getiremez. Doğadaki yaşam evrim teorisinin temel iddiasını açıkça ve kesinlikle geçersiz kılmaktadır. Evrim teorisi, düşmanlarından kaçıp kurtulan bir zebranın, neden geri dönüp düşmanları tarafından kuşatılmış olan diğer zebraları, üstelik de hayatını tehlikeye atarak, kurtardığını kesinlikle açıklayamaz.

Canlılardaki fedakar ve işbirlikçi davranışlar evrim teorisinin geçersizliğini bir kez daha ve tüm açıklığıyla ortaya koyarken, önemli bir gerçeğin de delillerini oluşturmaktadır: Tüm evreni üstün bir Yaratıcı olan Allah yaratmıştır ve her canlı Yaratıcımız olan Allah'ın ilhamı ile hareket eder.


Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)


Canlılardaki fedakarlığın "milyonlarca yıllık bir evrim sürecinde gelişmiş" olması asla düşünülemez. Bir bilince ve şuura sahip olmayan hayvanların sergiledikleri akılcı davranışlar, ne onların geliştirdikleri bir stratejidir ne de tesadüfen ortaya çıkan bir çözümdür. Doğada "yaşam mücadelesi" verdiği ve doğal seleksiyonun ürünü olduğu iddia edilen bir hayvandan akılcı ve fedakarca davranışlar beklemek mümkün değildir. Canlının fedakarca davranması, Darwinizm'in en temel varsayımlarından biri olan "her canlı kendi yaşamı için bencil bir mücadele sürdürür" tezini çürütmektedir.

Bu canlıların tüm özelliklerinin tek açıklaması, yaratılıştır. Tüm hayvan türlerinde gözlemlediğimiz dayanışma ve akılcı strateji örnekleri, Allah'ın canlılar üzerindeki hakimiyetini açıkça gözler önüne sermektedir. Bu canlıların sahip oldukları yetenekler ve sergiledikleri akılcı davranışlar kendilerine öğretilmektedir. Tüm bunları söz konusu canlılara öğreten ve uygulatan, herşeyin Yaratıcısı olan, yarattıklarını koruyup kollayan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah'tır.

 


Dipnotlar



1. Cemal Yildirim, Evrim Kurami ve Bagnazlik [The Theory of Evolution and Bigotry], p. 49.

2. Peter Kropotkin, Mutual Aid: A Factor of Evolution, 1902, Chapter I.

3. Bilim ve Teknik [Science and Technology] - Turkish Scientific Journal, no.190, p. 4.

4. John Maynard Smith, "The Evolution of Behavior," Scientific American, December, 1978, volume 239, no.3, p. 176.

5. Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, Sphere Books, London: 1984, p. 221.

6. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, p. 233.

7. Gordon Taylor, The Great Evolution Mystery, p. 221.

8. Janine M. Benyus, The Secret Language and Remarkable Behavior of Animals, Black Dog & Leventhal Publishers Inc, New York: 2002, p. 133.

9. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E. Dutton, New York: 1978, p. 57.

10. Janine M. Benyus, The Secret Language and Remarkable Behavior of Animals, p.201

11. Janine M. Benyus, The Secret Language and Remarkable Behavior of Animals, p.136

12. David Attenborough, Trials of Life, William Collins Sons & Co. Ltd, London: 1990, p.50

13. Janine M. Benyus, The Secret Language and Remarkable Behavior of Animals, p. 155.

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü