Harun Yahya



Allah Korkusu Olmazsa Ne Olur?


Her tavrının bir karşılığı olduğunun bilincinde olan ve Allah'a kavuşacağını bilen bir insanla, kimseye hesap vermek zorunda olmadığını zanneden bir insanın davranışları arasında büyük bir farklılık vardır. Allah korkusu olmayan bir insan her türlü kötülüğü işleyebilir, çıkarları için her türlü ahlaksızlığa göz yumabilir. Örneğin çok sıradan bir sebepten veya dünyevi bir çıkar için "gözünü bile kırpmadan" adam öldürebilen bir insan, bunu Allah'tan korkup sakınmadığı için yapar. Çünkü Allah'a ve ahiret gününe kesin bir bilgiyle iman etse, asla ahirette hesabını veremeyeceği bir şey yapamaz.

Kuran'da Hz. Adem'in oğullarından örnek verilerek Allah'tan korkan bir insanla korkup sakınmayan bir insan arasındaki keskin farklılığa dikkat çekilmiştir:

Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."

"Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." (Maide Suresi, 27-28)





 
Hayır; aksine, siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Mirası, sınır tanımaz (helal, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz. Malı 'bir yığma tutkusu ve hırsıyla' seviyorsunuz.
(Fecr Suresi, 17-20)

Savaşlar







Allah korkusu olmayan taraf, kardeşini hiçbir suçu olmadığı halde, gözünü bile kırpmadan öldürebilirken, diğeri ölüm tehdidi aldığı halde kardeşini öldürmeye yeltenmeyeceğini söylemektedir. İşte bu, o kişinin sahip olduğu Allah korkusunun bir sonucudur. O halde toplumun tüm bireyleri Allah korkusuna sahip olduğunda cinayet, zulüm, haksızlık, adaletsizlik gibi Allah'ın hoşnut olmayacağı tüm olaylar son bulacaktır.

İnsanların ahlaksızlıklarının ve zalimliklerinin bir diğer nedeni ise dünyaya olan tutkulu bağlılıklarıdır. Bu yapıdaki insanlar dünyada fakir kalma, geleceğini garanti altına alamama endişesi taşırlar. Bu nedenle birçok insan rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, yalancı şahitlik, fuhuş gibi suçları alışkanlık haline getirir. Oysa Allah'a iman eden bir insan için Allah'ın razı olması herşeyin üzerindedir. Böyle bir insan Allah'ın hoşnutluğunu kaybedeceğini bildiği bir şeyden şiddetle sakınır. Sadece Allah'tan korkar; ne ölüm, ne açlık, ne de başka bir zorluk onu doğru bildiği yoldan ayıramaz.

Dolayısıyla da Allah korkusu olan bir insan, koşullar ne olursa olsun Kuran ahlakından taviz vermez. Böyle bir insan aynı zamanda son derece güvenilirdir de. Her zaman vicdanlı tavırlar gösterir. Tek başına olduğunda bile, Allah'ın kendisini gördüğünü ve işittiğini bildiği için, hiçbir koşul altında vicdansızca, zalimce davranmaya kalkışmaz.

Dinsizlik ise vicdansızlığı teşvik eder. Örneğin bir kişinin arabasıyla bir insana çarptıktan sonra arkasına dönüp bakmadan kaçması, o kişinin dinden uzak oluşunun bir göstergesidir. Can çekişen, belki gerekli müdahale ile kurtarılabilecek bir insanı vicdansızca kendi haline bırakan kişi, insanlardan kaçarak kurtulacağını düşünür. Ama bu sırada Allah'ın her anına şahit olduğunu düşünmez. Oysa Allah'ın azabından ve hesap gününden kaçış hiçbir şekilde mümkün değildir. Allah yapılan tüm haksızlıkların, zalimliklerin, vicdansızlıkların karşılığını hesap gününde eksiksiz olarak verecektir. Kuran'da Allah şöyle buyurmaktadır:

…Kim ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa, (ona) eksiksiz olarak ödenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar. Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri cehennem olan kişi gibi midir? Ne kötü barınaktır o. (Al-i İmran Suresi, 161-162)



Aç insanlar

Allah korkusunun olmamasının bir insanın üzerinde yapacağı en büyük tahribatlardan biri, vicdansızlıktır. Vicdansız insanlar acı çeken, zor durumda olan insanlara yardım etmek için çaba harcamazlar.





İnsanlara Allah'ın ayetleri hatırlatıldığı ve bu önemli gerçek telkin edildiği takdirde bu tarz vicdansızlıklar da engellenmiş olacaktır.

Dinden uzak insanların vicdansızca tavırlarına bir başka örnek olarak tıp konusunda eğitim almadığı halde çeşitli alanlarda doktorluk yapan kişileri de verebiliriz. Bu kimseler yeterli bilgi birikimleri ve tecrübeleri olmadığı halde rahatlıkla insanları kandırabilmekte, üstelik onların sağlıklarını tehdit edecek, ölümlerine sebep olabilecek kadar ciddi konularda dahi böyle bir vicdansızlığa başvurabilmektedirler. Bunu yaparken düşündükleri ise, kendilerine dünyevi birtakım çıkarlar sağlamak ve para kazanmaktır. Oysa Allah bir ayetinde "emanetleri ehline teslim etmeyi" (Nisa Suresi, 58) emretmiştir. Bir insanın sağlığı da önemli bir emanettir. Dolayısıyla da Allah'ın bu ayeti uygulandığında, insanların bilmedikleri konularda çalışma yapmaları, diğer insanlara zarar verebilecek girişimlerde bulunmaları söz konusu olmaz.

Allah'tan korkmayan insanların yaptıkları vicdansızca tavırlarla her yerde, yaşamın her anında karşılaşmak mümkündür. Örneğin Allah'ın azabını uzak gören, düşünmeyen bir insan kolaylıkla masum bir insana iftira atabilir. Onun için önemli olan insanları ikna edebilmek ve onları söylediklerine inandırabilmektir. Böyle bir insan Allah'ın herşeye şahit olduğunu ve ahirette hiçbir şeyin unutulmadan ortaya konacağını düşünmez. Bu nedenle iftirada bulunduğu masum kişinin zor durumda kalması, sıkıntı çekmesi, hapis yatması gibi olaylar onun vicdanını rahatsız etmez. Oysa Allah iftira atmanın karşılığını Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Kim bir hata veya günah kazanır da sonra bunu bir suçsuza yüklerse, gerçekten o, böyle bir yalan (bühtan)ı ve apaçık bir günahı yüklenmiştir. (Nisa Suresi, 112)

Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır. (Nur Suresi, 11)

Allah'tan korkup sakınmayan bir insan diğer insanlara kesinlikle değer vermez. Örneğin çoğu lokanta sahibinin mutfaklarında sıhhi koşullara dikkat etmemelerinin, yaşlı insanlara hürmet edilmemesinin, ilkyardıma kaldırılan acil hastaların yeterli ilgiyi görmedikleri için ölmelerinin, zavallı insanların itilip kakılmalarının, bir avuç toprak için milyonlarca masum insanın katledilmesinin nedeni, insanların Allah korkusuna sahip olmamalarıdır.



Sahte ilaç

Sabah Gazetesi, 23/3/99

Sahte doktor

Sabah Gazetesi, 11/1/98

Sahte ilaç

Sabah Gazetesi, 11/5/99

Hiçbir eğitimleri ve tecrübeleri olmadığı halde, sırf maddi hırsları yüzünden insanların canlarını tehlikeye atabilen kişiler vardır. Yandaki küpürlerde görülenler, Allah korkuları olmayan ve bu yüzden insan hayatına değer vermeyen bu gibi kişilere sadece birkaç örnektir.



Allah korkusuna sahip olan insanlardan oluşan bir toplumda, kimse bu tür davranışlarda bulunmaz. Tüm bunların hesap günü karşısına getirileceğini bilir. Bu bilinçteki insanlardan oluşan bir topluma ise elbette huzur ve güven duygusu hakim olur. Ayrıca Allah'tan korkan insanlar fuhuştan ve her türlü çirkinlikten sakındıkları, saygı, şefkat ve merhamet konusunda duyarlı oldukları için aile yapıları da sağlam olur. Aile yapısı sağlam olan bir ülkede, insanların birbirlerine bağlılıkları sayesinde devlet yönetimi de güçlü olur.

Karşılık Beklemeden İyilikte Bulunmak



Allah korkusu olan bir insan aynı zamanda vicdanına uyan ve daima Kuran ahlakına uygun hareket eden bir insandır. Kuran'da tüm insanlara karşılıksız olarak hayır işlemeleri, insanlara yardım etmeleri, onlara güzel bir yaşam sunmaya çalışmaları emredilir. Bir ayette "Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma." (Müddessir Suresi, 6) emriyle, insanın yaptıklarında dünyevi bir çıkar gözetmemesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Allah'ın bu emirlerine uyan ve yaptıklarından dünyevi bir karşılık beklemeyen bir insanın tek bir amacı vardır; o da Allah'ın kendisinden razı olması, onu cennete layık bir kul olarak kabul etmesidir.

Ancak dikkat edilirse günümüzde yapılan hayır işlerinin büyük bir kısmı dünyada kazanılacak bir karşılığa dayandırılmaktadır. Örneğin bir işadamı "sözde" yardım için vakıf kurar, ancak asıl amacı ödeyeceği verginin düşmesini sağlamaktır. Görünürde maddi bir karşılık elde etmiyor olsa bile, yaptığı yardım tüm halka gazeteler ve televizyon programları aracılığı ile duyurulur. Bunun sonucunda elde ettiği karşılık ise gösteriştir. Buna benzer birtakım çıkarlar uğruna yapılan yardımlar aslında çoğunlukla işe de yaramaz. Sadece insanların görüp takdir edecekleri kısımları gösterişli hale getirilir. Örneğin tırlarla yiyecek yardımı gönderilir, ama ya yiyecekler ihtiyaca yönelik olmaz ya da bozuk çıkar. Veya gönderildiği yerde bu yiyeceklerin dağıtımını sağlayacak bir sistem düşünülmediği için tonlarca yiyecek heba olur.

Başka bir örnek olarak da şunu verebiliriz: Siyasetle ilgilenen bazı insanların genelde ağızlarında hep amaçlarının hizmet olduğu sloganı vardır. Ama bu kişiler bakan olarak seçilmediklerinde bir anda partilerine olan sadakatlerini ve sözde "amaçları"nı bir kenara iterek, gerçek amaçlarının mevki ve makam olduğunu gösterebilmektedirler. Bu zihniyetteki insanların toplumlara ne kadar fayda getirecekleri ise şüphelidir.

Kısacası samimi niyetle yapılmayan işlerin bir bereketi ve faydası olmaz. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirir:

Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez. (Bakara Suresi, 264)

Samimi bir niyetle, insanlara fayda sağlamak ve karşılığında Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan hayırlar ise Allah'ın ayetinde bildirdiği gibi son derece bereketli ve kazançlı olur. Allah insanların samimi niyetlerine karşılık olarak her işlerinde onları başarıya ulaştırır, onlara işlerinde fayda sağlayacak çeşitli yollar açar. Bir ayette bu gerçeğe şöyle dikkat çekilmiştir:

Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip- güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir. (Bakara Suresi, 265)

Sadece Allah'ın rızasını gözeten bir insanın yapacağı hayırların, göstereceği fedakarlıkların sınırı da yoktur. Dinden uzak bir toplumda birçok insan herhangi bir fedakarlığın altında mutlaka bir çıkar vardır diye düşünür. Oysa ki bu mantık, dinsizliğe aittir. Çünkü Allah rızasının aranmadığı bir toplumda, yalnızca çıkarlar ön planda tutulur. İnananlar ise Allah'ın rızası dışında hiçbir çıkar gözetmezler:

Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar. Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz'den korkuyoruz." Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir. (İnsan Suresi, 7-11)

İşte kitabın ilerleyen bölümlerinde çok detaylı olarak inceleyeceğimiz sorunların çözümleri Allah'ın ayetleriyle açıklanmıştır. Yalnızca Kuran ahlakını yaşamak bu sorunları köklü olarak ortadan kaldırabilir. Fakir insanların ihtiyaçlarının gözetilmesi, yaşlılara gerekli saygının gösterilmesi, çocukların güzel bir ahlakla yetiştirilerek dejenerasyondan uzak tutulmaları, çeşitli felaketlere uğrayan toplumlara acil yardımların ulaştırılması, haksız yere bir ülkeye savaş açan, hiçbir suçu olmayan binlerce insanı katleden zalim fikir sistemlerinin çökertilmesi, devlete ve millete isyankar bir yapıya göz yumulmaması ve bunlar gibi her türlü sorunun tek çözümü Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği Kuran'a uymaktır. Kuran'da emredilen ahlaki özellikler yaşandığı müddetçe dünya üzerindeki her türlü fesat ortadan kaldırılabilecektir. Aksinde ise insanlar kendi kendilerini bilerek zalim bir sisteme mahkum etmiş olurlar. Allah Kuran'da insanların kendi kendilerine verdikleri zarara şöyle dikkat çekmiştir:

İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır. (Rum Suresi, 41)

Akıl İle Gelen Çözümler



Dünya üzerinde yaşanan sorunlara çözüm bulabilmek ve her alanda insanlığa fayda sağlayabilmek için akıl, basiret (keskin görüş, özü kavrayış gücü) ve feraset gibi özelliklere sahip olabilmek son derece önemlidir. Ve bu özelliklerin elde edilmesi de yine sadece Kuran ahlakına uymakla mümkün olabilir. Allah bir ayetinde imanın getirdiği akla şöyle dikkat çekmiştir:

Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. (Enfal Suresi, 29)

İnsanlar kimi zaman karşılaştıkları sorunlara çözüm getirmek isteyebilirler. Ama bu kişiler de imanın kazandırdığı kavrayışa, çözüm bulma kabiliyetine, basiret ve ferasete sahip olmadıkları için yeterli bir sonuç elde edemezler. Çoğu zaman imanın şevki olmadığı için aldıkları kararları uygulama konusunda hep erteleme yaparlar veya önemli detayları hesaplayamadıkları için çeşitli aşamalarda tıkanıp kalırlar.

Örneğin bugün dünya ülkelerinin genelinde sokakta yaşayan kimsesiz çocuklar önemli bir sorundur. Ancak bu çocuklara sahip çıkmaya, onların suç işlemelerine, uyuşturucu kullanmalarına engel olmaya yönelik keskin bir çözüm bir türlü alınamamaktadır. Alınan cılız tedbirler, yapılan küçük çaplı yardımlar yeterli olmadığı için bu insanlar yaşamlarını sokaklarda geçirmekte, sonunda da ya bir suçtan dolayı hapse atılmakta, ya intihar etmekte ya da bakımsızlıktan ölmektedirler. Oysa bu çocuklara iyi bir eğitimle Kuran ahlakı öğretilse, gerekli imkanlar sağlansa böyle hatalı yollara sapmazlar. Allah'tan korktukları için suça yönelmez, aksine devletlerine, milletlerine fayda getirmeye çalışan bireyler haline gelirler.



Evsiz çocuklar

Bugün dünyada binlerce evsiz çocuk, kendilerine sahip çıkılmadığı için suç işlemeye ve uyuşturucu kullanmaya müsait ortamlarda yaşamaktadır. Büyük bir olasılıkla bu çocuklar, gelecekte yaşadıkları toplumlara fayda yerine zarar getireceklerdir.



Bu konuda bir başka örnek ise tedavi masrafı yüksek bir hastalığa yakalanan insanların durumudur. Eğer hastalığa yakalanan kişi zenginse tedavi olup hastalıktan kurtulma imkanı vardır. Ama eğer hasta kişi fakirse, tedavi masraflarını karşılayamadığı için açıkça ölüme terk edilmektedir. Hiç kimse çıkıp bu konuya bir çözüm bulalım, akılcı bir önlem alalım diye düşünmemektedir.

Kuşkusuz bu umursamaz tavrın temelinde yine Allah korkusunun eksikliği ve bundan kaynaklanan bir akılsızlık yatmaktadır. Doğruyu yanlıştan ayırma konusunda eksik olan insanlar karşılaştıkları sorunlara da çözüm bulamamaktadırlar. Bu, inkarcı insanlara has bir tutumdur. Allah Kuran'da bu karakterdeki insanların durumunu şöyle bildirmiştir:

İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. (Bakara Suresi, 171)

Oysa Kuran ahlakına tabi olan insanların, sahip oldukları akıldan kaynaklanan çözüm bulma, kaynak bulma, organizasyon yapma kabiliyetleri son derece gelişmiştir. Bu kişilerin yönlendirmesiyle yapılacak organizasyonlar ile imkan sahibi birçok insanın maddi olanakları bu yönde kullanılabilir. Öncelikle insanlar mevcut sorundan haberdar edilebilir ve çözüm için öneriler sunulur. Örneğin birkaç işadamının sokakta yaşayan çocukların barınacakları ve eğitilecekleri yerleri hazırlatması çok kolay ve kısa sürecek bir aşamadır. Kuran ahlakını yaşayan bir toplumda maddi imkanı yerinde olan her aile, bu çocuklardan yalnızca birinin bakımını ve eğitimini üstlense, böyle bir sorun köklü olarak ortadan kalkar. Güzel ahlaklı ve akıllı insanlar bu tip pratik çözümlerle her türlü sorunun altından rahatlıkla kalkabilirler. Veya aynı şekilde hasta olup tedavi masraflarını karşılayamayan insanların tespit edilip, gerekli harcamalarının özel bir bütçeden karşılanması da çok rahatlıkla sağlanabilir. Bu tür konularda önemli olan tüm dünyanın sahip olduğu potansiyeli en hayırlı olacak yerlere, israfı tamamen engelleyerek en verimli şekliyle kanalize etmektir. Bu, Allah'ın Kuran'da insanlara emrettiği bir davranıştır.



Parasızlık

Bugün dünyada binlerce evsiz çocuk, kendilerine sahip çıkılmadığı için suç işlemeye ve uyuşturucu kullanmaya müsait ortamlarda yaşamaktadır. Büyük bir olasılıkla bu çocuklar, gelecekte yaşadıkları toplumlara fayda yerine zarar getireceklerdir.

Newsweek Temmuz/99
Sabah Gazetesi, 6/9/95
Türkiye Gazetesi, 2/7/95

Hastalık

Hürriyet Gazetesi, 14/5/94

Ölüme terkedilenler

Yeni Yüzyıl Gazetesi, 18/12/96

Hastanelerdeki şartlar

Yeni Yüzyıl Gazetesi, 18/7/95

Gerçekte imkan olduğu halde, sırf gerekli şekilde organize olunamadığı ve imkanlar akılcı bir şekilde kullanılmadığı için bugün birçok insan hastanelerde zor şartlar altında tedavi edilmektedir. Kimileri ise parasızlık nedeniyle hiç tedavi olamamaktadır. En üstte soldaki resimde "Para Yoksa, Doktor da Yok" yazısı bu konuyu açıklamaktadır.



Olaylara vicdanlarını ve akıllarını kullanarak sahip çıkan insanlar çok hızlı bir şekilde eksikleri ve ihtiyaçları tespit ederek, çözüm için yöntemler üretebilirler. İnsanlar genellikle eksiklikleri göremezler veya görmezlikten gelirler. Vicdanlarını rahatsız etse bile ne yapacaklarını bilemezler veya harekete geçmeye üşenirler. Çünkü hayatlarının büyük bir bölümünü bu konuya ayırmak zorunda kalacaklarını düşünür ve rahatlarını kaçırmak istemezler. Ancak akıl ve vicdan sahibi kimselerin bu insanlar yerine olayları organize etmeleri, insanları güçleri ve imkanları doğrultusunda yönlendirmeleri ve şevklendirmeleri sonucunda birçok sorun büyük bir hızla çözüme ulaşabilir.

Teşvik etmek ve insanları harekete geçirerek hayır işlerinde aracı olmak Kuran'da makbul olarak gösterilen bir özelliktir:

Kim, güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa, ondan kendisine bir hisse vardır; kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır. Allah herşeyin üzerinde koruyucudur. (Nisa Suresi, 85)

Aksi bir davranış ise inkarcıların özelliği olarak belirtilmiş ve insanlar böyle bir ahlaktan menedilmişlerdir:

Hayır; aksine, siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Mirası, sınır tanımaz (helal, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz. Malı 'bir yığma tutkusu ve hırsıyla' seviyorsunuz. (Fecr Suresi, 17-20)
 



Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü