Harun Yahya

Dinsiz Toplumlarda Yaşanan Zulüm ve Kargaşa



Önceki bölümlerde incelediğimiz gibi, dünyanın dört bir yanında, Kosova'da, Keşmir'de, Filistin'de, Çeçenistan'da ve daha pek çok ülkede Müslümanlar kesintisiz ve amansız zulümlere, büyük sıkıntılara maruz kalmaktadır. Yapılan bu uygulamaların birbirinden bağımsız geliştiğini düşünmek çok yanlış bir yaklaşımdır. Bu çatışmaların ülkelerin siyasi ve coğrafi konumlarından kaynaklandığını düşünmek ise çok sınırlı bir bakış açısı olacaktır. Çünkü Dünya tarihi boyunca gerçekleşen tüm savaşlar bize göstermiştir ki, her nerede olursa olsun yapılan bu zulümlerin arkasında duranlar ve bu kargaşalardan çıkar sağlayanlar vardır. Tüm bunların Müslümanlar tarafından görülmesi, bilinmesi tespit edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde gelişen olaylar basit ve sıradan nedenlere bağlanır ve kimse bunlara bir çözüm bulmak için herhangi bir girişimde bulunmaz.

Özellikle 20. yüzyıl bu zalimliklerin en üst seviyeye çıktığı asır olmuştur. Savaşların, zulümlerin arkasında duran akımlar içinde başta gelen ise materyalist felsefeyi savunan, dini, ahlakı, aile kurumunu kökünden reddeden komünizmdir. Komünizmin uygulandığı ülkelerde din olmayınca neler yaşanacağını tarih, belgeleriyle tüm insanlığa kanıtlamıştır. Bu zorba sistemi daha iyi anlayabilmek için sadece komünist bir sistemi ülkesinde senelerce zorla uygulayan Rusya'nın tarihine ve şu anki durumuna biraz göz atmak yeterlidir.





 

 

 

Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
(Nahl Suresi, 61)

Zulüm ve Kargaşa




Tüm Uygulamalarını Dinsizlik Üzerine Kuran Komünizmin Tarihte Bıraktığı İzler






Friedrich Engels ve Karl Marx



Friedrich Engels ve Karl Marx





Diyalektik materyalizmin kurucuları ve komünizmin fikir babaları olan Marx ve Engels koyu birer ateisttiler. Evrendeki tüm gelişmelerin çatışmalar sayesinde elde edildiğini iddia etmişlerdi. Bu düşünceden yola çıkarak amaçlarına ancak komünist bir devrim yaparak ulaşabilecekleri sonucuna varmışlardı. Dine karşı çok büyük düşmanlık besleyen bu iki ideolog, fikirlerini hayata geçirebilmek için öncelikli olarak dinin ortadan kaldırılması gerektiğini savunmuşlardı. Marx ve Engels'in bu planlarına göre komünist eylemler öncelikle Allah inancı ve din engeli aşılarak başlayabilecekti. Marx belki bu fikirlerini hayata geçirememişti ancak onun ölümünden sonra bu devrim projesini uygulamaya geçiren kişi Lenin olmuştu.

Komünist militanlarıyla birlikte gerçekleştirdiği kanlı bir iç savaştan sonra iktidarı ele geçiren Lenin, kendinden sonra da nasıl kanlı bir politika izleneceğinin de işaretlerini vermişti. Kendisine ve komünist sisteme karşı gelen herkesi kurşuna dizdirmiş, ülke içinde yaşanan iç savaşlar tam üç yıl sürmüş, Rusya tam bir harabeye dönüşmüştü. Lenin bu kanlı savaş sonunda dünyanın ilk totaliter tek parti diktatörlüğünü kurmuştu.

Bu dönemde Rusya ekonomik açıdan tam bir felce uğramıştı, fakir halktan zorla vergi alınıp açlık ve sefaletin dozu giderek artırılıyordu. Üretim alanları, fabrikalar, işletmeler devletleştirilmiş ve bu girişimlere de kimse karşı koyamamıştı. Karşı koyanların sonu herkes tarafından çok iyi biliniyordu.

Uyguladığı politikalarla yakın çevresinin dahi nefretini kazanan Lenin'in 1924'teki ölümü sonrası Komünist Parti'nin başına dünyanın en kanlı diktatörü sayılan Stalin geçti.




Lenin



Komünist lider Lenin döneminde yaşanan kıtlık, onbinlerce masum insanın ölümüne sebep oldu. Lenin ve sonra da Stalin döneminde yaşanan bu kıtlıkların nedeni, halkı beslemek için kullanılacak imkanların ideolojik hedefler için harcanmasıydı.





Stalin 30 yıl süren iktidarı boyunca, adeta komünizmin ne denli acımasız bir sistem olduğunu ispatlarcasına görevini sürdürdü. Katliamların, cinayetlerin, işkencelerin ardı arkası kesilmiyordu. Ülkeyi "komünizm projesini" gerçekleştirme adı altında açlık ve sefalete sürükleme, baskıcı yönetim, köylü halkın zorla çalıştırılması, dini yaşama haklarının tamamen elden alınması hepsi bu kanlı diktatör döneminde hızlandırılmıştı. Stalin'in ilk önemli icraatı, Rusya nüfusunun yüzde 80'ini oluşturan köylülerin tarlalarına devlet adına el koymak oldu. Özel mülkiyeti yok etmeye yönelik bu politika gereği, Rus köylülerinin bütün mahsulü silahlı görevliler tarafından toplandı. Bunun sonucunda, çok şiddetli bir açlık baş gösterdi. Yiyecek hiçbir şey bulamayan milyonlarca kadın, çocuk ve yaşlı açlıktan yaşamını yitirdi. Kazakistan nüfusunun yüzde 20'si açlıktan öldü. Kafkasya'daki ölü sayısı bir milyonu aştı.

Stalin, bu politikasına direnmeye çalışan yüz binlerce insanı ise, Sibirya'daki çalışma kamplarına yolladı. Tutsakların çok ağır şartlarda ölesiye çalıştırıldıkları bu kamplar, bu insanların çoğuna mezar olacaktı. Öte yandan on binlerce insan, Stalin'in gizli polisi tarafından idam edildi. Aralarında Kırım ya da Türkistan Türkleri'nin de bulunduğu milyonlar, Rusya'nın uzak köşelerine zorla göç ettirildi.

Stalin, tüm bu kanlı politikaları sonucunda yaklaşık 20 milyon insanı katletti. Tarihçilerin bildirdiğine göre, bu vahşetten özel bir zevk duyuyordu. Kremlin'deki çalışma masasına oturup, toplama kamplarında öldürülen ya da idam edilen insanların sayılarını içeren listeleri incelemekten büyük keyif alıyordu.

Stalin döneminde anarşi ve terör sadece sistemi eleştirenlere ve aydınlara zarar vermekle kalmamış, komünist militanların saldırıları öylesine şiddetlenmişti ki, herkes kendini tehdit altında hissediyordu. Halk kitleler halinde "Gulag" adı verilen toplama kamplarına dolduruluyordu ve katlediliyordu. Stalin terör sayesinde ülkenin tümü üstünde mutlak iktidarını kurdu. 30 yıl iktidarda kalan Stalin öldükten sonra geride kalan, fakir ve zavallı bir halktı.




Stalin



Stalin, kanlı politikaları sonucunda yaklaşık 20 milyon insanı katletti. Tarihçilerin bildirdiğine göre, bu vahşetten özel bir zevk duyuyordu. Stalin döneminde anarşi ve terör, sadece sistemi eleştirenlere ve aydınlara zarar vermekle kalmamıştı. Ülkede o denli zalim bir korku rejimi kurulmuştu ki, herkes kendini tehdit altında hissediyordu.





Rusya örneğinde gördüğümüz gibi, dinsizliğin hakim olduğu toplumlarda insanların huzur ve mutluluk bulması, güzel bir hayat yaşamaları mümkün değildir. Çünkü dinsizlik insanları kendi çıkarları için her türlü suçu işlemeye, hatta yeri geldiğinde zevk için adam öldürmeye, insanlara, çocuklara zulmetmeye yönlendirir. Bugünkü Rus toplumuna baktığımızda da uzun yıllar yaşadıkları din karşıtı sistemin yıkıcı etkileri görülmektedir. Ciddi anlamda dejenere olmuş, ahlaki değerlerden uzaklaşmış insanlar mevcuttur. İşte bu bozulmuş yapının düzeltilebilmesi de ancak İslam ahlakının öğretilmesi ve bu yolla insanlara manevi değerlerin kazandırılmasıyla mümkün olabilecektir.




Komünizm



Dinden uzak bir model olan komünizmin uygulandığı toplumlarda, açlık, sefalet, kargaşa, zulüm kaçınılmaz olarak yaşanmaktadır.





Mao'nun Ülkesinde Yıllardır Süregelen Zulüm



Stalin, komünist devrim projesini Rusya'da hayata geçirdi ve bu şekilde arkasında 20 milyon ölü bıraktı. Bunun ardından bir başka komünist rejim de Çin'de kuruldu.

Mao Che Tung'un önderliğindeki komünistler, uzun bir iç savaş sonucunda, 1949 yılında, iktidara geldiler. Mao, 1949'dan 1976 yılına kadar kendisine büyük destek veren müttefiki Stalin gibi, baskıcı ve kanlı bir rejim kurdu. Maocu dönem olarak bilinen sürede Çin, sayısız politik idama sahne oldu. Orduyu, Komünist Parti tarafından kurulan kadın ve erkekli komünist birlikler oluşturuyordu. İlerleyen yıllarda Mao'nun "Kızıl Muhafızlar" adını verdiği genç militanları, ülkeyi tam bir terör ortamına sürükledi.




Mao Tse Tung



Mao, döneminde kendini adeta bir ilah gibi gösterecek posterler hazırlattırarak, halkının beynini yıkamaya çalışmıştır.





"Sosyalist değişme ve eşitlik hakları" adı altında daha önce Rusya'da uygulanan ekonomik rezaletlerin bir kopyası Çin'de de yaşanmaya başlandı. Hikaye yine aynıydı. "Sınıfsal mücadele" adı altında halkın her türlü haklarının ellerinden alınması ve mallarının devlet yararına alıkonması. İşte Çin'de de, kendilerini yoksulların sığınağı ve halkın kurtarıcıları olarak gösteren komünist dikta yönetimi, Rusya örneğinde olduğu gibi halkın tarlalarına, hayvanlarına, ürünlerine ve tüm mülklerine el koydu.

Tüm bunların "sosyalist değişme"nin gereği olduğunu söyleyip, herşeyi devlet mülkiyetine aldılar. "Sosyal adalet"leri iktidardakileri ve yandaşlarını beslemeye ve zenginleştirmeye yararken, "hakları savunulduğu" iddia edilen halk ise açlıktan ölüyordu. Ülkede ekonomik sorunlar gitgide büyüdü ve sorunların çözülmesi için radikal reformlara gidildi. Denenen her reform toplumsal kargaşayı daha da artırdı. Her başarısızlığın karşılığında yüzbinlerce hatta milyonlarca insan öldü. Coğrafi dağılımı son derece geniş olan ülkede Mao kendi halkına ve özellikle de azınlıklara karşı büyük bir soykırım uyguladı.

Her türlü yetkiyi elinde bulunduran komünist parti hiyerarşisi ve diktatör lider Mao, ülkeyi tamamen içe kapatarak, basın-yayın ve haberleşme özgürlüğünü kendi tekeline aldı. En ufak bir eleştiri veya hükümet politikasının sözlü bir protestosunun karşılığı ise idam oldu. Azınlıkların kültürünü, tarihini, dil zenginliğini anlatan ve yazan yazarlar, sanatçılar ve bilim adamları bu kanlı dikta tarafından toplu halde yok edildiler. Halen daha Komünist Çin'de gelişen olayları BM dahil hiçbir kurum ve kuruluş doğru ve eksiksiz olarak öğrenememektedir. Bu konudaki en önemli örnek önceki bölümlerde bahsettiğimiz Doğu Türkistan'da Uygur Türkleri'ne karşı yürütülen soykırımdır.

Dini inançların yok edilmesi her komünist rejimin temel hedefidir. Bunun için sistemli bir baskı ve propaganda yöntemi uygulanır. Dini inançların yerini ilahlaştırılmış liderlerin ürettikleri felsefeler alır. İşte Uzakdoğu'nun en önemli İslam karşıtı güçlerinden biri olan Çin'de de Mao döneminden itibaren insanların elinden din ve vicdan hürriyetleri alındı. Din adamları korkunç işkencelere maruz kaldılar, camiler ve ibadethaneler kapatıldı. Materyalist sistemin önünde en büyük ve yıkılmaz engel olarak duran dinin anlatılması yasaklandı.




Marksizim



Yeni nesil, Marksist devletin uyguladığı millet, din, kültür ve tarih düşmanlıklarıyla yetişmekte.





Her yerde anlatılan ve konuşulan tek şey totaliter ve baskıcı liderin yanılmazlığı ve üstünlükleri oldu. Okullarda öğrencilere Mao'nun sapkın felsefesini anlatan "Kızıl kitap" okutuldu. Ahlak kavramını insanın gelişmesine en zararlı şey olarak gören materyalist felsefe gençlere ve çocuklara aşılandı. Komünist sistemin menfaati için her türlü ahlaksızlığın yapılabileceği, hatta annesi dahi olsa umumi yarar için cinayet işlenebileceği öğretildi.

Komünist ideoloji aile kavramını da ülkenin genel anlamda zararına görmüştür. Bu da Çin'de milyonlarca ailenin parçalanmasıyla sonuçlanmıştır. Sözde devlet ekonomisinin ihtiyaçları ön planda olduğu için aileler bölünmüş, çocuklar kreşlerde büyütülmüş ve aileler senede ancak bir defa biraraya gelmiştir.

Aslında tüm bunlar her insan için önemli ibretler taşımaktadır. Çünkü bugün dünyanın dört bir yanında hala komünizmin yayılması için çabalar yürütülmektedir. Komünizmin geldiği bir ülkenin uğrayacağı son ise Rusya'dan veya Çin'den farklı olmayacaktır. Bir milleti katliamların, zulümlerin, açlığın ve insaniyetsizliğin egemen olduğu bu sistemden korumanın tek yolu ise, özellikle gençlerin din konusunda bilinçlendirilmeleridir. Gerçek dini bilmeyen ve dolayısıyla dinin getirdiği ahlaktan yoksun olan dinsiz insanlar komünizmi kolaylıkla benimseyebilirler. Bu nedenledir ki, materyalistler dini karşılarındaki en önemli ve etkin güç olarak görmektedirler. Hurafelerden arınmış gerçek dinin anlatılmasının yanısıra, komünizmin temel felsefesinin yanılgıları ve nasıl bozuk bir temel üzerine kurulduğunun delilleri ile anlatılması da bir milleti böyle bir felaketten koruyacak önlemler arasındadır.




Kızıl Kmerlerin Kamboçya'da gerçekleştirdikleri katliam, komünizmin nasıl bir vahşet saçtığını anlatmaya yeterlidir.



Kızıl Kmerlerin Kamboçya'da gerçekleştirdikleri katliam, komünizmin nasıl bir vahşet saçtığını anlatmaya yeterlidir.





"Gerçek kurtuluşa götürecek tek yol" aldatmacasıyla hareket eden komünist rejim, "kesintisiz ve durmaksızın komünizme varış" hedefi için insanlık dışı işkenceler yaptı, halka acımasızca zulmetti. Etnik toplumlara, özellikle de Çin sınırı içinde yaşayan Müslüman azınlıklara halen devam etmekte olan işkenceler, Uluslarası Af Örgütü tarafından incelenmekte ve raporlara geçmektedir. Tutuklananlar, kendilerini savunamamakta, askerler tarafından başlarını sürekli olarak eğik tutmaya zorlanmaktadırlar. Müslümanlara toplu cezalandırma geçitleri ve tutuklulara infazdan önce geçitten geçirilme gibi zalimce ve insanlık dışı uygulamalar yapılmaktadır.

Din Karşıtı Komünist Sistemin İnsanlara Verdiği Zararlar



1. Ahlak ve vicdanın üstün geldiği her türlü anlayış kaldırılıp, yerine hak ve hürriyetleri elinden alınmış, baskıcı ve totaliter rejim altında ezilen bir toplum oluşturulmuştur. Ahlak kavramı kökünden reddedilmiş, yararcılık mantığı oluşmuştur. Mevcut dinsiz sistemin çıkarına uymayan hiçbir faaliyete izin verilmemiştir.

2. İktidardaki diktatörün asla yanılmayacağı ve her zaman doğru kararlar alacağı yönünde telkinler yapılmıştır. Tüm dine karşı rejimlerde (faşizm, komünizm) başta olan liderin ilahlaştırılması sapkınlığı komünist sistemde en üst seviyede mevcuttur.

3. Düşünce ve din özgürlüğü tamamen ortadan kaldırılmıştır. İbadet yerlerine girişler ve dini anlatımlar tamamen yasaklanmıştır. Hatta din ile mücadele etmek için devlet bütçesinden önemli bir fon ayrılmıştır.16

4. Ekonomi tamamen devlet kontrolüne geçmiş, yatırımlar durmuş, fabrikalar, üretim alanları, işletmeler, bankalar devletleştirilmiştir.

5. Özel mülkiyete komünist askerler tarafından el koyulmuş, halkın tarlaları, kazançları, ürünleri "ülkenin menfaatleri" adı altında devletleştirilmiştir.

6. Açlık ve kıtlıktan milyonlarca yaşlı, kadın, erkek, çocuk kıvranarak ölmüş, ekmek elde etmek isteyenler karnelere bağlanarak, upuzun kuyruklarda günlerce bekletilmiştir.

7. İnsanlar kamplarda toplanmış, toplu olarak katledilmiş, öldürülmeyenler de çok zor şartlarda çalıştırılmıştır. Hatta çalışma koşullarına uymayan kişiler Sibirya kamplarına sürülmüştür.

8. İç isyanlar kanlı şekilde komünist militanlar tarafından bastırılmış, asiler halkın gözü önünde kurşuna dizilmiştir.

9. Sistemi eleştirenler, aksi yönde fikir beyan edenler ister politikacı, ister ileri gelen, isterse fikir adamı olsun asılarak öldürülmüştür.

10. İktidardakiler zenginleşmiş, çok rahat bir hayat sürmüş, halk ise sefalet içinde yaşamıştır. Örneğin, komünist iktidarı sırasında Sovyetler'de vasat bir işçinin geliri ile yüksek bir memurun geliri arasında ortalama 25.000-30.000 ruble arası fark olduğu bilinmektedir. Komünist Partisi üyeleri 25.000 rubleden 100.000 rubleye kadar maaş almaktaydılar. Halkın büyük bir kısmının maaşı ise yalnızca 150 rubleydi. Ayrıca bunun dışında parti üyeleri köşk, otomobil, sanatoryum gibi her türlü ücretsiz imkana da sahiptiler. Oysa gerçekte emek harcayan, çalışan halka bu imkanların hiçbiri sunulmamıştır.17

11. Baskıcı rejimin polisleri ülke içinde çok büyük korku yaratmıştır. Halk her an başına bir bela geleceği korkusu içinde yaşamak zorunda bırakılmıştır.

12. Ülkede çatışmaların, kavgaların, kargaşaların ardı arkası kesilmemiştir.

13. Okullarda baskıcı ve totaliter eğitim oluşturulmuştur. Eğitimin ‘tarafsız, objektif ve politika dışı olamayacağı' Lenin tarafından her fırsatta vurgulanıyordu. 25 Ağustos 1918'de düzenlenen Sovyet öğreniminin birinci kongresinde söyledikleri bunu açıkça ortaya koymaktadır: "Okul sahasında çalışmalarımızın asıl gayesi burjuvaziyi yok etmektir. Biz açıkça ilan ediyoruz ki siyaset dışı okul yoktur. Aksini iddia etmek yalan ve ikiyüzlülüktür."18 Amaç komünist sisteme hizmet eden, bu yolda mücadeleden başka bir şey düşünmeyen, kafaları uyuşturulmuş, inançsız ve ahlaksız nesiller elde etmektir.

14. Gençlerin beyinleri dinsizlikle yıkanmış, barışçıl bir nesil yerine savaşçı militanlar yetiştirilmiştir.

15. Aile kavramı tamamen ortadan kaldırılmış, yeni doğan çocuklar ailelerinin yanından alınıp kreşlerde büyütülmüş, komünist düşünceye ve "devlet menfaatlerine" uygun düşmeyen aile kavramı ortadan kaldırılmıştır. Hatta Komünist partinin birçok toplantısında, "aile bağları ve aile kavramları yaşadığı sürece devrim güçsüz kalacaktır" şeklinde ve benzeri çarpık mantıklar açıkça ifade edilmiştir.19

16. Sanat ve bilimde hiçbir ilerleme olmamış, paralar silahlanmaya ve insan öldürmeye yatırılmıştır.

17. Hiçbir amaç ve gayesi olmayan genç nesil uyuşturucu ve alkol bağımlısı haline getirilmiş, intihar oranları yükselmiştir.

18. Basın yayın özgürlüğü tamamen ortadan kalkmış, yayınların sistemi ve lideri övücü şekilde olması zorunluluğu getirilmiştir. Aksi şekilde yayın yapanlar mutlaka susturulmuştur.





Komünist Liderlerin Katliamları



Troçki



Troçki komutasındaki Bolşeviklerin Beyazordu mensuplarını kurşuna dizmesi (üstte solda);



Stalin



Kanlı Pazar olarak anılan katliam günü (orta solda); Stalin rejiminde katledilen masum insanlar (üstte sağda);
Paris Komünü’nde kurşuna dizilen din adamları (üstte solda)





 





Komünist Ülkelerdeki Halkın Sefaleti



Komünist Ülkelerdeki Halkın Sefaleti


Komünist Ülkelerdeki Halkın Sefaleti



Komünist toplumlarda insanların günlük hayatları da büyük bir sıkıntı, zorluk içinde geçmiştir. Örneğin yukarıdaki resimde solda görülen çocuk içecek su bulamadığı için çamurlu suyu içmeye çalışmaktadır. Diğer resimlerde de dinsizliğin getirmiş olduğu sefalet açıkça gözler önüne serilmektedir.





 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü