Harun Yahya

Faşizm, Irkçılık ve Darwinizm






ırkçılık kitabı



Amerikalı tarihçiler Grodin ve Annas'ın "Nazi Doktorları ve Nuremberg Kodu" adlı kitabında, Sosyal Darwinizme inanan Nazi doktorlarının işledikleri ırk cinayetleri belgelenmektedir.





Faşizmin özellikleri ele alındığında, otoriter devlet yönetimi, lider despotizmi, saldırgan bir dış politika gibi kavramlar sıralanır. Ancak tüm bunların yanında, faşizmin belki de en temel özelliği ırkçılıktır. Özellikle Nazi ideolojisine baktığımızda, faşizmi faşizm yapan etkenin asıl olarak ırkçılık olduğunu görürüz. Naziler, üstün ırk saydıkları Alman ırkını tüm dünyaya hakim kılma rüyasıyla yola çıkmışlar ve tüm politik ve sosyal girişimlerini buna dayandırmışlardır. Wilhelm Reich'ın ifadesiyle "Irk teorisi, Alman faşizminin teorik eksenini oluşturmaktadır."75

Irkçılık, Nazizm kadar olmasa da, Mussolini'nin, Franco'nun rejimleri gibi diğer faşist örneklerde de temel bir ideoloji olmuştur. Mussolini, Roma İmparatorluğu'nu yöneten Romalıların üstün bir ırk olduğunu ve İtalyanların bu ırkın torunları olarak üstünlük taşıdıklarını ileri sürmüştür. Habeşistan'ı işgal ederken bu "üstün ırk" söylemine dayanmış ve siyah derili Etiyopyalıların İtalyanlara boyun eğmek zorunda olduğunu, bunun doğal bir ırk hiyerarşisi olduğunu savunmuştur. Franco ise benzer iddiaları İspanyollar için dile getirmiştir.

II. Dünya Savaşı öncesinde gelişen ve Hitler-Mussolini ittifakına dahil olan Japon faşizminde bile "üstün ırk" kompleksi vardır. Dönemin ırkçı ideologlarından Prof. Chikao Fujisawa şöyle yazmıştır:

İnsan soyunun ve evrensel uygarlığın beşiği Japonya, savaşan insanlığı büyük evrensel bir ailede toplamak için giriştiği kutsal savaşı mutlu bir sona bağlamak üzeredir. Bu aile içerisinde her ulusun kendine göre yeri olacak, hepsinin başındaysa tüm ulusları doğuran ve sonunda hepsinin döneceği, kutsal ve düzgün hayatın merkezindeki, Güneş Tanrıçasının oğlu Japon imparatoru bulunacaktır.76

İşin ilginç yanı, her biri de kendisini "üstün ırk" olarak gören faşistlerin arasında kurulmuş olan ittifaklardır. Örneğin Naziler, Japonların "üstün ırk" olma iddialarına ses çıkarmamış, hatta onları "Fahri Aryanlar" olarak nitelendirerek teşvik etmişlerdir.

Peki tüm faşist rejimlere ve akımlara temel oluşturan ırkçılığın kökeni nedir? Sonuçları ne olmuş, insanlığa nelere mal olmuştur?

Bu bölümde bu soruların cevaplarını inceleyeceğiz.




hitler, aryan



Naziler, Japonların "üstün ırk" olma iddialarına ses çıkarmamış, hatta onları "Fahri Aryanlar" olarak nitelendirerek teşvik etmişlerdir.





Irkçılık ve Darwinizm






Houston Stewart Chamberlain



Houston Stewart Chamberlain





Kitabın önceki bölümlerinde ırkçılığın pagan kültürün bir parçası olduğunu, İlahi dinler tarafından ortadan kaldırıldıktan sonra 18. ve 19. yüzyılda Avrupa'ya geri döndüğünü belirtmiştik. Irkçılığın yeniden gelişmesindeki en büyük etken ise, tüm insanların Allah'ın eşit olarak yarattığını kabul eden Hıristiyan inancının yerine, Darwinizm'in yerleştirilmesidir. Darwinizm, insanların daha ilkel canlılardan evrimleştiğini, dahası bu evrim içinde bazı ırkların diğerlerinden daha ileri gittiğini ileri sürmekle, ırkçılığa bilimsel bir maske kazandırmıştır.

Kısacası Darwin, ırkçılığın babasıdır. Darwin'in teorisi, Arthur Gobineau, Houston Stewart Chamberlain gibi ırkçılığın "resmi" kurucuları tarafından ele alınıp yorumlanmış ve ortaya çıkan ırkçı ideoloji, Naziler ve diğer faşistler tarafından uygulamaya konmuştur. Oxford, Stanford, Harvard gibi üniversitelerde yıllarca tarih profesörlüğü yapmış olan James Joll, halen üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan Europe Since 1870 (1870'den Bu Yana Avrupa) isimli kaynak kitabında, Darwinizm ile ırkçılık arasındaki bu ideolojik ilişkiyi şöyle anlatır:

İngiliz doğabilimci Charles Darwin, 1859'da yayınlanan Türlerin Kökeni, onu 1871'de takip eden İnsanın Türeyişi adlı kitaplarıyla büyük bir tartışma başlatmış ve Avrupa düşüncesinin farklı dallarını aynı anda etkilemiştir… Darwin'in fikirleri, ve onun İngiliz felsefeci Herbert Spencer gibi bazı çağdaşlarının düşünceleri, çok hızlı bir biçimde bilim dışındaki alanlara da uygulanmıştır… Darwinizm'in toplumsal gelişmeye en çok uygulanabilir olan yönü ise, dünyada doğal kaynakların besleyemeyeceği bir nüfus fazlası bulunduğu ve bunun her zaman güçlülerin veya "uygunların" galip çıkacağı daimi bir yaşam mücadelesi gerektirdiği yönündeki inançtır. Bazı sosyal bilimciler için, bu noktadan hareketle, en "uygun" kavramına ahlaki bir mana katmak ve dolayısıyla yaşam mücadelesinde üstün gelen türlerin veya ırkların ahlaken üstün olduklarını savunmak çok kolay olmuştur.

Dolayısıyla doğal seleksiyon doktrini, kolaylıkla Fransız yazar Arthur Gobineau tarafından geliştirilen bir başka fikir ekolüyle de birleşmiştir. Gobineau, 1853 yılında İnsan Irklarının Eşitsizliği Üzerine Bir Makale adlı çalışmayı yayınlayan kişidir. Gobineau gelişmedeki en önemli etkenin ırk olduğunu savunmuş ve diğerlerine üstünlük sağlayan ırkların, kendi ırksal saflıklarını en iyi koruyabilenler olduğunu ileri sürmüştür. Gobineau'ya göre, tarihteki bu yaşam mücadelesinde en üstün gelen ırk, Aryan ırkı olmuştur…




hitler, faşizm



Hitler, ırklar arasında bir hiyerarşi ve atışma olduğu şeklindeki sapkın dŸüşüncesinin ilhamını, Darwinizm'den almıştı.





Bu fikirleri bir aşama daha ileri götüren kişi ise, İngiliz yazar Houston Stewart Chamberlain'dir… Hitler yazara (Chamberlain'e) o kadar hayranlık beslemiştir ki, onu 1927 yılında ölüm döşeğinde ziyaret etmiştir.77

Kitabın önceki bölümlerinde Nazizm'in fikir babaları arasında evrimci Alman biyolog Ernst Haeckel'in de büyük bir önem taşıdığını belirtmiştik. Haeckel, Darwin'in teorisini Almanya'ya taşımış ve Naziler için hazır bir program haline getirmiştir. Hitler, üstteki alıntıda isimleri geçen Arthur Gobineau ve Houston Stewart Chamberlain gibi ırkçılardan siyasi içerikli bir ırkçılık, Haeckel'den ise biyolojik bir ırkçılık devralmıştır. Dikkat edilirse, tüm bu ırkçılar Darwinizm'den ilham almış kişilerdir.

Nitekim Nazi ideologlarında da yoğun bir Darwinizm etkisi görülmektedir. Adolf Hitler ve Alfred Rosenberg tarafından şekillendirilen bu teori incelendiğinde, "doğal seleksiyon", "seçici eşleşme", "ırklar arası yaşam mücadelesi" gibi, Darwin'in Türlerin Kökeni kitabında onlarca kez tekrarlanan kavramlara rastlanır. Hitler ünlü kitabı "Kavgam" (Mein Kampf)'ın ismini de, Darwinizm'in yaşamın bir mücadele arenası olduğu ve bu mücadelede üstün gelenlerin hayatta kaldıkları prensibinden esinlenerek koymuştur. Hitler kitabında özellikle ırklar arasındaki mücadeleden söz etmiş ve şöyle demiştir:

"Tarih doğanın kendi kendine oluşturacağı yeni bir ırksal hiyerarşi sonucunda eşi benzeri olmayan bir imparatorluk meydana getirecektir."78

1933'deki ünlü Nurnberg mitinginde ise, "yüksek ırkın düşük ırkları idare ettiğini, bunun doğada görülen bir hak olduğunu ve tek mantıklı hak olduğunu" ileri sürmüştür.79

Nazilerin Darwin'den etkilendikleri bugün konunun uzmanı olan tarihçilerin hemen hepsi tarafından kabul gören bir gerçektir. "Faşizm'in Yükselişi" (The Rise of Fascism) isimli kitabın yazarı Peter Chrisp de bu gerçeği şöyle ifade eder:

"Charles Darwin'in insanların maymunlardan evrimleştiği teorisi ilk kez yayınlandığında alay konusu olmuştu, fakat daha sonra geniş bir alanda kabul edilmişti. Naziler Darwin'in teorilerini... savaş ve ırkçılığı haklı göstermek için kullandılar."80

Tarihçi Hickman da Hitler'in Darwinizm'den etkilendiğini şöyle açıklar:

Hitler katı bir evrimciydi. Psikozunun derinlikleri ne olursa olsun Mein Kampf kitabı bir dizi evrim fikrini sergiler, özellikle de en uygunların yaşam savaşı ve daha iyi bir toplum için zayıfların katledilmesi fikirlerine yer verir.81

Nazizm'in Irk Teorisi



Wilhelm Reich The Mass Psychology of Fascism (Faşizmin Kitle Psikolojisi) adlı kitabında, Nazi ırk teorisini şöyle anlatmaktadır:

Irk teorisi, her hayvanın sadece kendi türüyle çiftleşmesinin doğadaki "demir kanun" olduğu varsayımından yola çıkmaktadır. Sadece istisnai durumlarda bu kanun bozulmakta ve ırklar arası karışık cinsel ilişki meydana gelmektedir. Ancak bu gerçekleştiğinde de, doğa bunun intikamını almakta ve elindeki her türlü imkanı kullanarak bu anormalliği durdurmaktadır; ya doğan canlı kısır olmakta ya da sonraki nesillerin üreme yeteneği kısıtlanmaktadır. Farklı "seviyeler"deki iki canlı yaratığın çiftleşmesi sonucunda ortaya çıkan yavru, kaçınılmaz olarak ikisinin arası bir karakterde olacaktır. Ama doğa daha yüksek yaşam formları yaratmak istemektedir ve dolayısıyla karışık çiftleşme doğanın amacına aykırıdır. Öte yandan, günlük yaşama savaşı içinde doğal seleksiyon işlev görmekte ve bu yolla zayıflar, yani ırksal yönden aşağı olanlar zaten elenmektedir. Bu "doğanın amacına" uygundur, çünkü eğer sayıca çoğunlukta olan zayıflar güçlü olanlara karşı galip gelirlerse, gelişmeyi sağlayan yüksek çiftleşme de ortadan kalkacaktır.82




Nazilerde ırkçılık



Nazi ırk teorisi, Alman ırkın sözde saflığının korunması için, Almanlar ile diğer ırklar arasındaki evliliklerin önlenmesini savunuyordu. Nürnberg törenlerine sokulan ve Nazi selamı verdirtilen küçük kız çocukları, Nazilerin "üstün ırk" özleminin bir sembolüydü.





Görüldüğü gibi Naziler'in ırk teorisinin temelini oluşturan bu biyolojik görüş, her yönüyle Darwinizm'dir. Doğanın "üstün türler evrimleştirmek" gibi bir amacı olduğu, bunun için doğal seleksiyonu kullandığı, zayıfların kaçınılmaz olarak elendiği gibi safsatalar gerçekte Darwin'in evrim teorisinin bir  özetidir.

Bilimsel bir temeli olmayan, asıl olarak paganizmin "doğaya bilinç atfetme" saçmalığının bir uyarlaması olan bu evrimci görüşler, Nazi vahşetinin de çıkış noktası olmuştur. Çünkü bu teoriyi -yine Darwinizm'e uygun bir biçimde- insan toplumlarına uyarlamışlardır. Wilhelm Reich üstteki yorumlarının ardından şöyle yazmaktadır:

Nasyonal Sosyalistler daha ileri giderek varsaydıkları bu doğa kanununu insanlara uyarlamaya girişmişlerdir. Yürüttükleri mantık ana hatlarıyla şöyledir: Tarihsel tecrübeler göstermektedir ki, "Aryan kanının aşağı ırklarla karışması", her zaman için medeniyetin kurucusu olan Aryanların dejenerasyonuyla sonuçlanmaktadır. Üstün ırkın seviyesi alçalmakta, bu yüzden fiziki ve zihinsel bir gerileme dönemi başlamakta ve bu bir "düşüş"e neden olmaktadır. Hitler, Kuzey ülkelerinin ancak "Almanların kanı bozulmaya uğramadığı", yani Almanların Alman-olmayan halklarla ilişkide bulunup üremediği sürece güçlü kalacağını söylemiştir.83

Hitler'in "Kuzey Avrupa Almanlarını insanlık tarihinden çıkarın, geriye maymun dansından başka bir şey kalmaz" derken dayandığı düşünce de, insanların maymundan evrimleştiğini savunan ve dolayısıyla bazılarının hala "maymun" statüsünü koruduğu sonucunu veren Darwinist fikirlerdir.84

Bu sapkın mantıklar, insanın bir hayvan türü olarak görülmesinin ve bu hayvan türü içinde de "üstün ırklar" ve "aşağı ırklar" bulunduğuna inanılmasının bir sonucudur. Darwin'in Türlerin Kökeni ve İnsanın Türeyişi adlı kitaplarında öne sürdüğü tez de zaten tam olarak budur. Naziler Darwin'in teorisini uygulamaya koymaktan başka bir şey yapmamışlardır.

Oysa insanların üstünlüğü ırklara göre değildir. İnsanlar, hangi ırktan olurlarsa olsunlar, insandırlar. Her biri Allah tarafından yaratılmış ve yeryüzüne yerleştirilmiştir. Kuran'da bu gerçek şöyle haber verilir:


Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.
(Hucurat Suresi, 13)


Yukarıdaki ayette bildirilen gerçek çok açıktır. İnsanlar bu dünyada birbirlerini hangi kıstaslar ile değerlendirirlerse değerlendirsinler, Allah Katında üstünlük "takva" yani Allah'a yakınlık, Allah korkusu iledir.




Nazilerde ırkçılık



Zencileri Maymun Sayan Irkçılık; Bu çizim 19. yy gelişen Sosyal Darwinist teoriyi yansıtır. Bir ağacın dallarına şempanze, goril, orangutan ve "zenci" yerleştirilmiştir. Siyah derili insanlara karşı duyulan bu küstahça nefret, Nazizm'in de temel taşlarınından biridir.





Herhangi bir kişinin veya grubun, bir ırkı üstün görmesi, üstün göstermeye çalışması yalnızca kendini kandırması olur. Çünkü her insan hesap günü Allah'ın huzuruna çıkacak, yapayalnız olarak sorgulanacaktır. Dünyada kendince üstünlük olarak gördüğü özellikleri ise kendisine bir yarar sağlamayacaktır. Aksine dünyada Allah'ın bildirdikleri dışında kıstaslar belirleyenler, kendilerince üstünlük iddia ederek diğer insanlara zulmedenler, zayıfları ezerek güçlenmeye çalışanlar hem dünyada hem de hesap gününde yaptıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. Ayetlerde bu konu şu şekilde bildirilir:


(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler; üstelik onlar kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah'ı aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Şüphesiz O, bilendir, güç yetirendir.
(Fatır Suresi, 43-44)

Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere 'tecavüz ve haksızlıkta bulunanların' aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azap vardır.
(Şura Suresi, 42)


Darwinist Teorinin Topluma Uyarlanması: Nazi Politikaları



Nazi ideolojisine göre ırklar üç temel kategoriye ayrılıyordu: Birinci kategori olan "medeniyet üreten ırklar", Almanlar ve diğer Kuzeyli kavimlerdi. "Medeniyeti izleyen ırklar" ise, medeniyeti ilerletme yetenekleri olmayan, fakat taklit edebilen "sıradan" ırklardı. Hitler, Çinliler, Japonlar gibi milletleri bu ikinci kategoride sayıyordu. Üçüncü kategori ise "medeniyeti tahrip eden ırklar"dı ki, bunlar Yahudiler, Slavlar, Zenciler gibi ırklardı.

Nazi ideolojisi, Alman ırkının diğer "aşağı" ırklarla karışmasını evrime aykırı bir "biyolojik hata" olarak görüyordu. Hitler, şöyle diyordu: "Tarih boyunca Alman ırkının diğer ırklarla karışmış olması bize bir dünya hakimiyetine mal olmuştur. Alman milleti yeryüzünün hakimi olabilirdi…" 85





Küçük Yaşta Başlayan Nazi Telkini



nazi gençleri



Hitler, tüm Alman toplumunu Nazi ideolojisine göre şekillendirmek istiyordu. Özellikle de çocuklar ve gençlerin bu ideolojiye körükörüne bağlanmalarına çalıştı. Henüz ilkokul çağındaki çocuklar dahi, Nazi selamı vererek okula giriyorlar, Naziüniformaları giyiyorlardı.



nazi gençleri




Bu nedenle Naziler iktidara geldikleri günden itibaren bu sözde "evrimsel hata"yı gidermeye çalıştılar. Bu amaçla Hitler tarafından 1933 yılında bir seri yasa çıkartılarak, ırklar arasında temizlik işlemine girişildi. Yalnızca Alman kanı taşıyanlara yurttaş sayılma hakkı tanındı ve onlara ayrıcalıklar verildi. Haziran 1933'de ise toplumu çingenelerden, zencilerden, Yahudilerden ve özürlülerden arındıracak bir kanun çıkarıldı. Hitler bu uygulamaları şöyle savunuyordu:

Devlet yeni melezleme olaylarını kesinlikle durdurmalıdır. Bu konuda insanların kutsal haklarından söz edilemez, çünkü insanın tek kutsal hakkı vardır ve bu hak aynı zamanda vazifelerin en kutsalıdır: Kanının saf kalması için çalışmak. Şu halde ırkçı bir devletin herşeyden önce evlenmeyi ırk bozulmasının ittiği çukurdan çıkarması gerekecektir.86




küçük alman çocukları



Geleceğin SS subayları olarak yetiştirilen küçük Alman çocukları





Hitler aşağı ırklar bir kere yok edilirlerse gelecek nesillerin, insanlığı geliştirmesi nedeniyle kendisine müteşekkir olacaklarına inanıyordu.. Hitler, Darwin'den aldığı ilhamla "türetmek" istediği sözde "üstün ırk" gençlerini ise şöyle tarif ediyordu:

"... Sadece şu genç erkek ve oğlanlara bir bakınız. Nasıl bir insanlık malzemesi. Ben onlara yeni bir dünya kuracağım… Benim pedagojim serttir. Ben çekiçle çalışıyorum ve çürük zayıf olan herşeyi bir yana atıyorum. Biz, önünde dünyanın titreyeceği bir gençlik yetiştireceğiz. Kaba, hükmedici, korkusuz ve acımasız bir gençlik. Onu böyle istiyorum! O, mutsuzluğa dayanabilecektir. Onda zayıf, nazik hiçbirşeyin olmamasını istiyorum… Ona fiziksel idmanlar yaptıracağım. Herşeyden önce güçlü olsun: en önemlisi budur…"87




nazizmin cani doktorları



Nazizmin Cani Doktorları




Naziler tıp bilimini, ırkçı ideolojilerinin aracı haline getirdiler. Nazi doktorları, ırk üstünlüğünü kanıtlamak için kafatası ölçümlerine giriştiler. Yeni Almanya'ya verdikleri en korkunç hizmet ise, öjeni prensipleri doğrultusunda özürlü ve hasta insanları öldürmek oldu.





Peki Hitler oluşturmak istediği "Kaba, hükmedici, korkusuz ve acımasız üstün ırk"ı nasıl meydana getirecekti? Sadece propaganda yöntemleri bu iş için yeterli değildi. Nazi ırk teorisi, insanı bir hayvan olarak görüyor ve hayvan yetiştiricilerinin yaptığı gibi "ıslah edilmesini" öngörüyordu.

İşte bu nedenle Naziler, "öjeni" teorisine sarıldılar ve bunu uygulamaya koydular. Öjeni, kitabın önceki sayfalarında incelediğimiz gibi, kökenleri eski Yunan'daki pagan Sparta kentine dayanan ve 19. yüzyılda Charles Darwin'in kuzeni Francis Galton tarafından yeniden gündeme getirilen "insan ırkının ıslahı" teorisiydi. Ernst Haeckel öjeninin nasıl yapılacağını tarif etmiş, sakat bebeklerin doğdukları anda öldürülmelerini, sağlıksız, zayıf veya zeka yönünden geri insanların kısırlaştırılmalarını savunmuştu.

Naziler bu insanlık dışı teoriyi uygulamakta gecikmediler. İktidara geldikleri 1933 yılında "ırksal sterilizasyon" kanunları çıkartıldı. Bu kanunlara göre sakatlar, zeka özürlüler, hastalıklı kimseler kısırlaştırılmalı ve böylece üremeleri engellenmeliydi. Hatta, toplumdan soyutlanmalı ve bu nedenle belli merkezlerde toplanmalıydılar. Naziler bu merkezleri vakit yitirmeden kurdular ve pek çok insanı buralara toplayıp hayvan muamelesi gösterdiler. "Nazi Kutsal Sağlık Mahkemeleri" ilk üç yıl içerisinde 80.000 kişiye kısırlaştırma ameliyatı yaptı.




ırkçılık



"Irk Üretme Çiftlikleri"




1. Gayri meşru ilişkilerle Alman ırkına "Saf Bebekler" hediye etmeleri için seçilen genç kadınlar

2. Üreme çiftliklerinden birinde bir grup genç kadın, Nazi selamı verirken.

3. "Üstün ırk"šözelliklerine sahip olduğu düşünülen (sarışın, mavi gözlü, yapılı) kadınlar, Naziler tarafından seçilip özel evlere yerleştirildiler ve program süresince Nazi subayları tarafından defalarca hamile bırakıldılar. Hitler, bu şekilde üstün bir ırk üretmeyi hedefliyordu.





Zaman içinde Almanların öjeni politikaları daha da şiddetlendi ve sonuçta geri zekalılara, delilere ve diğer istenmeyen kişilere "ötenazi" uygulandı. Yani bu kişiler, ilaç verilmek suretiyle öldürüldüler. Bu dönemde kaydedilmiş bazı film ve fotoğraf görüntüleri, Nazi doktorları tarafından zehir enjekte edilerek öldürülen binlerce akıl hastası veya sakat insanın içler acısı durumunu göstermektedir. Yaşlılar ve küçük çocuklar dahi bu vahşetin hedefi olmuşlardır.

Nazi Almanyası bu korkunç vahşeti kılını bile kıpırdatmadan uygularken, bir yanda da "pozitif ıslah" çalışmalarına başladı. Bu, hastaların öldürülmesi anlamına gelen "negatif ıslahın" yerine, ırksal yönden "kaliteli" bulunan Almanların çoğaltılmasını hedefliyordu. Bu politika gereği "Aryan ırkından" olduğu kabul edilen kadın ve erkeklerin birleşmesi ve çocuk sahibi olması desteklendi.88 Bu amaçla "üstün ırk" özelliklerine sahip olduğu düşünülen (sarışın, mavi gözlü, yapılı) kadınlar seçilip özel evlere yerleştirildiler ve programda kaldıkları sürece mümkün olduğunca fazla sayıda Nazi subayı tarafından hamile bırakıldılar.

Amaç iyi bir inek veya at cinsi yetiştirir gibi, iyi bir "Aryan ırk" nesli yetiştirmekti. Ama elde edilen sonuçlar Nazileri hayal kırıklığına uğratacak ve bu çocukların IQ'larının genel ortalamadan daha düşük olduğu ortaya çıkacaktı.89

Hitler öjeni ve ırkın saflaştırılması uygulamalarını şöyle savunuyordu:

"Faşist devlet en yüce politik ve sosyal değerdir; onun güçlenmesine yardım eden herşey ahlaka uygundur; engel olan ise ahlaka aykırıdır ve yok edilmelidir. İnsan yaşamının, faşist toplumuna yararlı olduğu nispette anlamı vardır."90

Nazizm'in Diğer Irklara Yönelik Vahşeti






Ernst Rudin



Dr. Ernst Rudin





Nazizm'in ırkçı vahşeti, sadece Almanya sınırları içindeki "uygun olmayan" insanları değil, tüm dünyayı hedef alıyordu. Hitler'in rüyası bütün dünyaya hükmedecek bir Alman İmparatorluğu kurmak ve dünya üzerindeki tüm "aşağı" ırkları sterilize ederek sözde "insan evrimi"ni hızlandırmaktı. Nitekim bu, Darwin'in de dile getirdiği bir kehanetti. Bilindiği gibi Darwin, İnsanın Türeyişi isimli kitabında, "yakın bir gelecekte medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da... kuşkusuz elimine edilecekler." diyordu. Darwin'in bu kehanetini uygulama görevini de Hitler üstlenmişti.

Bu planı 1939 yılında uygulamaya koydu. Şok saldırılarla önce Polonya'yı, ardından Danimarka, Norveç, Belçika, Hollanda, Fransa, Yugoslavya ve Yunanistan'ı, Kuzey Afrika'yı ve Sovyetler Birliği'ni işgal etti. İşgal altındaki ülkelerin halklarına, özellikle "aşağı ırklar" kategorisine dahil edilen insanlara büyük bir zulüm uygulandı. Milyonlarca insan tutsak olarak çalıştırılmak üzere toplama kamplarına gönderildi ve feci şartlarda yaşatıldı. Bu kamplarda yaşamını yitiren yüz binlerce Yahudi, Çingene, Slav, Rus ve diğer milletlerden insanlar, Darwinist ırkçılığın vardığı sonucu belgelemektedir. (Kamplarda yaşamının yitiren Musevilerin bir kısmı da gerçekte Musevi Hazar Türkleridir.)

Nazi vahşetinin en çarpıcı örneklerinden biri, Nazi subayı Josef Mengele'nin Auschwitz toplama kampında tutuklular üzerinde yaptığı insanlık dışı deneylerdir. Mengele tarafından kamp tutsakları arasından "kobay" olarak seçilen yetişkinler ve çocuklar üzerinde, insan vücudunun acıya veya soğuğa ne kadar dayanabildiğini anlamak için korkunç denemeler yapılmıştır. Soğuk kış gününde buz dolu sulara zorla sokulup bekletilen insanların, donmadan önce kaç dakika yaşayabildikleri test edilmiştir.

Mengele'nin denekleri üzerinde hiçbir anestezi yapmadan cerrahi operasyonlar yürüttüğü, örneğin insanların kollarını, bacaklarını veya midelerini canlı canlı kestiği bilinmektedir. Mengele'nin en zalim deneyleri ise, kampa gelen ikiz çocuklar üzerinde olmuştur. Mengele kampa gelen tüm ikizleri diğer tutsaklardan ayırmış ve üzerlerinde farklı denemeler yaparak kalıtımsal faktörlerin etkisini ölçmüştür. Ancak kullandığı metodlar inanılmaz derecede zalimdir. İkizlerin kanını birbirine enjekte ederek tepkiyi ölçmüş, çoğunda ikizlerin biri veya ikisi şiddetli ağrılar ve yüksek ateş yaşamıştır. Mengele göz renginin kalıtsal olarak değiştirilip değiştirilmeyeceğini ölçmek istemiş ve bu amaçla ikizlerin gözlerine mavi mürekkep enjekte etmiştir. Çoğu denek büyük acılar çekmiş ve bir kısmı kör olmuştur. Küçük çocuklara çeşitli hastalıkların mikropları enjekte edilmiş ve bu hastalıklara ne kadar dayanabildikleri ölçülmüştür. Pek çok masum çocuk, Mengele adlı bu Nazi canavarının elinde işkence çekmiş, sakat kalmış veya ölmüştür. 




mengele'nin masum kobayları



Mengele'nin Masum Kobayları




Nazi vahşetinin en çarpıcı örneklerinden biri, Nazi subayı doktor Josef Mengele'nin Auschwitz toplama kampında tutuklular üzerinde yaptığı insanlık dışı deneylerdir. Mengele, kamp tutsakları arasından "kobay" olarak seçtiği yetişkinler ve çocuklar üzerinde, insan vücudunun acıya veya soğuğa ne kadar dayanabileceğini anlamak için korkunç denemeler yapmıştır. 



nazizmin cani doktorları




Bu akıl almaz vahşetin temelinde, insanları bir hayvan türü olarak gören, bazı insan ırklarını ise "zararlı hayvanlar" olarak kabul eden Darwinist-faşist ırk teorisi yatmaktadır. Nitekim Mengele'nin geçmişine bakıldığında, bu teoriyle eğitildiği açıkça görülmektedir. Mengele'nin yaşamını ve vahşetlerini konu alan bir çalışmada, Nazi doktorunun akıl hocası olan Dr. Ernst Rudin'in Sosyal Darwinizmi'nden şöyle söz edilmektedir:

Eğer Mengele Nazi kariyerinin en üst noktasında ruhsuz bir canavar haline geldiyse, bunu kuşkusuz Almanya'nın en şeytani zihinlerinden öğrenmiştir. Mengele öğrenci iken Dr. Ernst Rudin'in derslerini izlemiştir. Rudin, bazı insanların yaşama hakkına sahip olmadığını ve dahası doktorların bu yaşamları ortadan kaldırma ve toplum genelinden çıkarma sorumluğuna sahip olduğunu öne süren bir kişidir. Fikirleri bizzat Hitler'in dikkatini çekmiş ve 1933 yılında çıkarılan Kalıtımsal Sağlığı Koruma Yasası için Rudin'in danışmanlığına başvurulmuştur. Bu tavizsiz Sosyal Darwinist, üreyerek ve Alman gen havuzunu kirleten şu insanların kısırlaştırılması için başlatılan Nazi çalışmalarına destek olmuştur: Zeka özürlüler, şizofrenler, mani depresifler, epilepsi hastaları, kalıtsal körler, sağırlar, sakatlar vs.91




mengele_2



Josef Mengele, insanlar üzerinde yaptığı cani deneyler için, üniversiteki hocası olan Ernst Rudin'den esinlenmişti. Rudin, Almanya'nın en ünlü Sosyal Darwinistleri'nden biri olarak tanınıyordu.





Sosyal Darwinizm, Nazi vahşetinin her aşamasında bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Nazi vahşetinin en önde gelen mimarlarından biri olan SS Şefi Heinrich Himmler'in ilham kaynağı da Darwinist "çatışma" ve "yaşam mücadelesi" kavramlarından başka bir şey değildi. Uyguladığı zulmün sözde "bilimsel" mantığını şöyle açıklamıştı: "Doğanın kanunu, güçlü olanın hayatta kalacağı dünyamızda rolünü oynamalıdır."92

Himmler, Aryan ırkından olmayan insanları, özellikle Slav, Yahudi, Rus gibi halkları birer hayvan olarak görüyor ve onlara her türlü zulmün uygulanmasını doğal kabul ediyordu. Esir Rus kadınlar hakkında şöyle konuşmuştu:

"Tank-savar engeli için çukur kazan 10.000 Rus kadını aynı anda bitkinlikten yere yıkıldıklarında beni ilgilendiren tek şey o çukurun Büyük Almanya'nın çıkarları için tamamlanması gerektiğidir. Kadınlar kaldırılmalı ve işlerini bitirmelidirler. Sonra ölürlerse ölsünler…"93

Himmler, işgal edilen ülkelerde Almanya safında savaşmak isteyen savaş gönüllülerini bile insan yerine koymayan açıklamalar yapmaktan çekinmemişti:

"Gönüllülere dedim ki, istediğinizi yapabilirsiniz. Ama bir konuda şunu bilmeniz gerekir ki, SS sizin ülkelerinizde de örgütlenecektir. Bütün Avrupa'da bir tek SS var olacaktır. Alman SS'i. Sizin fırsat peşinde koşup Almanlaşmanızı isteyen de yok. Sizden istenen ve yapacağımız şey, ulusal çıkar ve gururunuzu, üstün ırk ve üstün tarihsel ideal karşısında aşağıda tutmanızdır. Üstün olan Alman Reich'idir. Bunu unutmayın."94

Hitler'in sözde "üstün ırkın egemenliği" için başlattığı II. Dünya Savaşı'nın bilançosu ise çok ağır oldu. 55 milyondan fazla insan öldü, bunların çoğu sivildi. Maddi kayıp olağanüstü rakamları buldu. Nazileri bu facia için harekete geçiren en büyük etken ise, sahip oldukları "üstün ırk" iddiasıydı. Bu iddianın kökeni de, Darwin'in evrim teorisiydi.




toplama kampları



Naziler toplama kamplarındaki milyonlarca tutukluyu çok ağır şartlarda çalıştırmışlar, savaşın son dönemlerinde ise bu insanların yüzbinlercesi açlık ve salgın hastalıklar sonucunda feci şekilde yaşamını yitirmiştir. Buchenwald toplama kampını kurtaran Amerikan askerleri tarafından tespit edilen bu görüntüler, Nazi zulmünün kanıtlarıdır.





Hitler'in en büyük müttefiki olan Benito Mussolini de aynı onun gibi Darwinizm'den oldukça etkilenmişti. Mussolini'ye göre şiddet, sosyal değişimi yaşarken son derece gerekli bir unsurdu. Mussolini konuşmalarında sık sık Darwinist terimleri kullanıyor ve barışla ilgili her türlü yaklaşıma karşı çıkıyordu.  İngiliz İmparatorluğu'nun zayıflamasını, "evrimin en önemli itici gücü olan savaştan kaçmaya çalışmasına" bağlıyordu.95

Faşist ırkçılık hakkındaki bu gerçeklerin ortaya koyduğu sonuç açıktır: Darwinizm hem faşist rejimlerin hem de iki dünya savaşının, perde ardında kalan "gerçek" sorumlusudur. Günümüzde belki de çok az insan bunların Darwinizm'le ilgisinin farkındadır. Oysa faşistler temel inançlarını Darwinizm'den alırlar. Hiçbirşeye gücü yetmeyen kör tesadüfleri sözde yaratıcı bir güç olarak gören bu sistemde kaos, acımasızlık, zulüm, güçlünün haklı olması gibi prensipler vardır. Darwinizm'deki sürekli mücadele prensibi, bitip tükenmek bilmeyen vahşetlerin, zulümlerin, katliamların felsefi tabanını oluşturmaktadır.




nazi vahşeti



İnsanları "Hayvan" Olarak Gören Bir İdeolojinin Vahşetleri...




Darwinizm'in siyasi bir uygulaması olan faşizm, insanları bir hayvan türü olarak görür ve ırklar arasında acımasız bir "yaşam mücadelesi" olduğuna inanır. Bu yüzden faşistler, en acımasız cinayetleri gerçekleştirir, kadın-çocuk ayırmadan toplu katliamlar düzenleyebilirler. Bu vahşet ideolojisinin yok olması için, insanın "savaşmak için yaşayan hayvan" olmadığının, Allah'a karşı sorumlu bir kul olduğunun kavranması zorunludur.



nazi vahşeti




Oysa Allah insan ırklarını birbirleri ile eşit yaratmış, daha önce de belirttiğimiz gibi üstünlüğün takvaya yani Allah'tan korkup O'nun emirlerine uymaya göre olduğunu bildirmiştir. İnsanlara zulmetmeyi, acımasız davranmayı ise yasaklamıştır. Tarih boyunca bu emre karşı gelen zalim liderler ve kavimler hep aynı acı sonla karşılaşmışlardır.

Mümin Suresi'nin 56. ayetinde bildirildiği gibi, "göğüslerinde kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük" isteği taşıyanlar, hiçbir zaman bu isteklerine ulaşamamıştır. Allah, Şuara Suresi'nin 227. ayetinde "... zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir" buyurarak, bu insanların dünyada hezimetle karşılaşacağını haber vermiştir.




mussolini



Konuşmalarında sık sık Darwinist terimler kullanan Mussolini, barışın insanlık için zararlı olduğuna, ancak şiddetin insanlığı ilerletebileceğini inanıyordu.





İnsanlara zulmedenlerin ahirette karşılaşacakları son ise çok daha acıdır. Kuran'da şöyle bildirilmektedir:


Gerçek şu ki, inkar edenler ve zulmedenler, Allah onları bağışlayacak değildir, onları bir yola da iletecek değildir. Ancak, onda ebedi kalmaları için cehennem yoluna (iletecektir.) Bu da Allah'a pek kolaydır.
(Nisa Suresi, 168-169)


 


Dipnotlar



75. Wilhelm Reich, The Mass Psychology of Fascism, Farrar, Straus and Giroux, New York, 2000, s. 75

76. Ali Bulaç, Çağdaş Kavramlar ve Düzenler, Endülüs Yayınları, 12. Basım, s. 141-142

77. James Joll, Europe Since 1870: An International History, Penguin Books, Middlesex, 1990, s. 102-103)

78. http://emporium.turnpike.net/C/cs/hssodar.htm, Evolution and Social Darwinism

79. www.trueorigin.org/holocaust.ht

80. Peter Chrisp, The Rise of Fascism, Witness History Series , s.6

81. Hickman, R., Biocreation, Science Press, Worthington, OH, pp. 51–52, 1983; Jerry Bergman, “Darwinism and the Nazi Race Holocaust”, Creation Ex Nihilo Technical Journal 13 (2): 101–111, 1999

82. Wilhelm Reich, The Mass Psychology of Fascism, Farrar, Straus and Giroux, New York, 2000, s. 75

83. Wilhelm Reich, The Mass Psychology of Fascism, Farrar, Straus and Giroux, New York, 2000, s. 76

84. Carl Cohen (ed). Communism, Fascism and Democracy. Random House Publishing, New York, 1967. s. 408-409.

85. Prof. Dr. Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, 9. Baskı, Beta Yayınları, s. 349

86. Prof. Dr. Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, 9. Baskı, Beta Yayınları, s. 349

87. Murat Çulcu, Neonazizm'in Suçüstü Tutanakları, Kastaş Yayınları, Eylül 2000, s. 152

88. Philip Reilly, "A Look Back at Eugenics", Gene Letter, Cilt 1, Sayı 3, Kasım 1996

89. Jerry Bergman, Darwinism and the Nazi Race Holocaust, http://www.trueorigin.org/holocaust.htm

90. Murat Çulcu, Neonazizm'in Suçüstü Tutanakları, Kastaş Yayınları, Eylül 2000, s. s. 334

91. Douglas Lynott “Josef Mengele: The Angel of Death”, The Crime Library (http://www.crimelibrary.com/mengele/main.htm)

92. http://emporium.turnpike.net/C/cs/hssodar.htm

93. Dünya Savaşları Ansiklopedisi, 8. Cilt, Birinci Dünya Savaşı, Türk Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, s. 777

94. Dünya Savaşları Ansiklopedisi, 8. Cilt, Birinci Dünya Savaşı, Türk Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, s. 777

95. Robert E. D. Clark. Darwin: Before and After. Paternoster Press, London, 1948. s. 115

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü