Harun Yahya

Putlari Kirmak



Şirk, cahiliye toplumlarında büyüyen bir insan için bir tür "yaşam biçimi"dir. Böyle bir insan Allah'tan gafil olan bir toplumda büyür, o toplumun cahilce Allah yerine benimsediği sahte ilahları benimser. Bu nedenle de şirk koşmak, çoğu insan için alışılageldik bir şeydir. Zaten bu yüzden yaptığı işin Allah'a karşı bir isyan olduğunu ve kendisini büyük bir cezaya müstahak kılacağını da pek düşünmez. Dahası, kendisini Allah'a hiç şirk koşmadan iman etmeye çağıran bir insanı da yadırgayabilir.

Mekke'nin müşrik önde gelenleri de Peygamberimiz (sav)'e aynı tepkiyi vermişlerdi. Onlar da tek bir İlahın var olduğuna, yani Allah'a inanıyorlardı. Ancak büyük bir cehaletle dünyevi işlerinin hemen hepsini küçük sahte ilahlarla, putlarla ilişkilendirmişlerdi. Ticaretin, sevginin, savaşın, tarımın, hepsinin ayrı ayrı küçük sahte ilahları vardı. En önemlisi ise, bu şirk düzeninin onlara çok normal gelmesiydi. Bu nedenle Peygamberimiz (sav)'in tüm ilahları reddedip, tek bir Allah'a iman etmeye davet etmesi onları şaşırttı. Ayetlerde bu konu şöyle bildirilir:

İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kâfirler dedi ki: "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür. İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey." Onlardan önde gelen bir grup: "Yürüyün, ilahlarınıza karşı kararlı olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti. "Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir." (Sad Suresi, 4-7)

Peygamberimiz (sav)'in tek İlahın Allah olduğunu ve diğer sözde ilahların hiçbir gücünün olmadığını bildirmesi müşriklerin sapkın mantıklarına çok anlaşılmaz gelmişti. Onların içinde bulundukları körlük nedeniyle kavrayamadıkları gerçek, bu sahte ilahların zaten hiçbir güçleri olmadığı idi. Dilediğine bereket veren, dilediğini çeşit çeşit ürünlerle rızıklandıran Yüce Allah'tır. Kureyş Suresi'nde bu gerçek şöyle bildirilmiştir:

Kureyş'i biraraya getirip anlaştırdığı, yaz ve kış yolculuğunda onları ısındırıp yakınlaştırdığı için, şu Ev (Kabe'n)in Rabbine kulluk etsinler; ki O, kendilerini açlıktan doyuran ve korkudan güvenliğe kavuşturandır. (Kureyş Suresi, 1-4)

Bugün de tek Allah'a iman etmeye çağrılan bir insan, bazı Kureyşlilerin düştüğü sapkınlığa düşebilir. İlah edindiği diğer tüm kavram ve insanları bırakıp sadece Allah'a kulluk ederek nasıl yaşayacağını anlayamayabilir. Oysa onu şu an yaşatmakta ve rızıklandırmakta olan, onu koruyan ve gözeten sadece ve sadece Allah'tır. Karnını doyuran güç, kendisine maaş veren patronu değil, o patronu kaderinde yaratan ve kendisine maaş vermeye mecbur eden Allah'tır. Olaylar, asla başıboş ve tesadüfi bir biçimde, milyonlarca küçük sahte ilahın müdahalesi ile değil, sadece ve sadece Allah'ın dilediği şekilde gelişmektedir. Yüce Allah dünyayı bir kader ile yaratmıştır ve insanlar da Tekvir Suresi'nin 29. ayetinde bildirildiği gibi, O dilemeden hiçbir şey dileyemeyecek kadar Allah'ın iradesine boyun eğmişlerdir. Kuran'da haber verildiği gibi, "O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur". (Hud Suresi, 56)

Şeytan insana, şirkten kurtulmayı; tevhidi, ihlası ve imanı ise yaşamayı zor gibi gösterebilir. Oysa bu, yalnızca şeytanın verdiği bir vesveseden ibarettir. Şeytanın yalancı olduğu, Kuran'ın bir ayetinde şöyle haber verilir:

İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azab vardır." (İbrahim Suresi, 22)

İşte bu yüzden şeytanın yalanlarından, vesveselerinden ümitsizliğe kapılmak, moralini bozmak büyük bir akılsızlık olur.

Bilinmelidir ki, şirkten kurtulmak için samimi bir niyet değişikliği yeterlidir. Bu niyet değişikliği kişinin herşeye, herkese ve tüm olaylara karşı olan bakış açısını şirkten tevhide çevirecektir. Yani siyah gözlük takan birisinin etrafını görebilmek için her yeri tek tek aydınlatmasına gerek yoktur. Gözlüğünü çıkarması yeterlidir. Şirk de her yeri karartan bu gözlük gibidir. Gözlüğü çıkarmadan zorlama yöntemlerle şirkten arınmaya çalışmak zordur. Bir hamlede gözlüğü çıkarmak ise hem kolay hem de tek etkili çözümdür. İşte insanın şirkten, Allah'ın razı olduğu imanlı ve ihlaslı yaşama geçmesi de tek bir kararlılık hamlesi gerektirir. Bu da her ne durumda olursa olsun Allah'a güvenmek ve Kuran'a harfiyen ve samimi olarak uymaya karar vermekle olur. Bu samimiyet ve kararlılık muhakkak ki beraberinde Allah'ın yardımını, hidayetini ve rahmetini getirecektir.

Şunu da unutmamak gerekir ki insan kendisine hidayet veremez, hidayeti ancak Allah verir. O halde insan hidayet, samimiyet ve ihlas için Allah'a sürekli dua etmeli ve Allah'ın, bu samimi ve halis çağrıya mutlaka icabet edeceğini bilmelidir. "Ben bu kadar işin içinden nasıl çıkacağım; halis, katıksız imanı nasıl yakalayacağım" gibi şeytani bir ümitsizliğe asla kapılmamalı, gereken samimiyet ve kararlılığı gösterdikten sonra Allah'ın mutlaka kendisini en doğru yola ileteceğinin, şeytanın saptırmalarından koruyacağının bilincinde olmalı ve bunun ferahlığını ve sevincini yaşamalıdır.

Elbette ki şeytan imanı ve ihlası çirkin, sıkıntılı ve ızdırap verici olarak göstermeye çalışacaktır. Halbuki gerçek eziyet, sıkıntı ve ızdırap şirktedir. Bu, dünyada da ahirette de böyledir.

Taptığı sahte ilahları bırakarak sadece Allah'a yönelen bir insan, "boşlukta" ve "sahipsiz" kalmaz, aksine tek gerçek ilah olan Allah'a sığınarak olabilecek en büyük huzur, güven ve rahatlığı kazanır. Kuran'da müminlere şu müjde verilir:

Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir; Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir... (Talak Suresi, 2-3)

Bu nedenle şirk içinde yaşadığını fark eden ve bundan pişmanlık duyan insan, bir an bile tereddüt etmeden putlarını terk etmelidir. Örneğin daha önce sahip olduğu malları, paraları, fabrikaları, mülkleri mutlak kendisinin sanan, rızkının bunlara bağlı olduğunu düşünen, bu büyük servetin kendisine ve soyuna on yıllarca saltanat sürdüreceğini düşünen, tüm bunları kendisine verenin Allah olduğunu düşünmeyen ve bunlarla kibirlenen bir insan, iyice düşünerek bakış açısını ve tavrını değiştirmelidir. Bundan böyle mülkün tek sahibinin Allah olduğunu, bütün bu zenginlikleri Allah'ın kendisini denemek için verdiğini, bunları Allah'ın razı olacağı şekilde kullanması gerektiğini düşünmelidir. İçindeki kibir ve sahiplik duygusundan acil olarak kurtulmalıdır. Bunları yaptığında niyet olarak putlarını kırmış olur, ancak elbette ki bunu fiili olarak ispatlaması gerektiğinde de aynı kararlı tavrı göstermelidir. Örneğin malını, parasını Allah rızası için harcaması gerektiğinde hiç tereddüt etmeden, gelecek ve rızık endişesine düşmeden bunu yapabilmelidir. Bu konuda Allah'a tam güvenmeli, rızkı verenin Allah olduğunu unutmamalı ve Allah'ın karşısında aczini bilmelidir.

Görüldüğü gibi şirkle tevhid arasındaki fark, çoğu zaman niyet ve bakış açısı farkıdır. Mübarek Peygamber Efendimiz (sav) Kabe'deki putları fiili olarak kırmış, Hz. Musa bazı Yahudilerin edindiği buzağıyı yakıp küllerini denize savurmuştur. Böylece şirkin mantığını da tam olarak yıkmışlardır. Bugün de yapılması gereken, şirk mantığını kökten yıkmaktır ki, bu da niyetin ve bakış açısının değişmesi ile mümkün olur.

Bu nedenle, şirkten vazgeçip imana yönelen insanın yaşadığı büyük değişim, öncelikle zihninde meydana gelir. Dış görünüm olarak belki eski yaşamının bazı öğelerini devam ettirir, ama tamamen farklı bir bakış açısına ve kavrayışa sahip olur. Kısacası, eskiden atalarından gördüklerine, kendi tutkularına, birtakım insanların fikirlerine göre düzenlediği hayatını, şimdi sadece Kuran'da ve hadislerde bildirildiğine göre ve sadece Rabbimiz'in rızası için düzenler. Böylece binlerce küçük sahte ilaha kulluk etmeyi, akılsızca onları razı etmek için uğraşmayı bırakarak, "birbirinden ayrı Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa Kahhar olan bir tek Allah mı?" (Yusuf Suresi, 39) ayetiyle buyrulduğu gibi, sadece kendisini yaratan Allah'a teslim olur.

Ayette şu şekilde bildirilmiştir:

Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, Kendisi'nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler. (Yusuf Suresi, 40)

 


Sen Yücesin,
bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın.
(Bakara Suresi, 32)


 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü