Harun Yahya


L



Laetoli Ayak İzleri (İnsan Ayak İzleri)



Laetoli Ayak İzleri

Laetoli ayak izi


Mary Leakey tarafından 1978'de Tanzanya Laetoli'deki volkanik kül tabakasında bazı ayak izleri bulundu. Bu ayak izleri, ünlü fosil Lucy ile ilgili olarak yürütülen evrimci propagandanın önemli bir parçası olarak kullanıldı. (bkz. Lucy kandırmacası) Söz konusu ayak izleri, evrimciler tarafından maymun-insan ortak atası kabul edilen Lucy'nin iki ayağı üzerinde yürüyebildiğinin en somut kanıtı olarak sunuldular. Ayak izlerinin Lucy ile aynı yaşta, yani yaklaşık 3.6 milyon yıl yaşında olduğu açıklanmış ve dik yürüyüşünün bir delili olduğu iddia edilmişti.

Ayak izleri gerçekten de Lucy kadar eskiydiler ve dik yürüyen bir canlı tarafından bırakıldıkları açıktı. Ama bu izlerin Lucy gibi bir hayali ara geçiş sınıflandırması olan Australopithecus afarensis'e ait olduğunu gösteren hiçbir bulgu yoktu; bu ayak izlerinin gerçek insanlara ait olduğu son derece açıktı. Mary Leakey ile birlikte çalışan ünlü paleoantropolog Tim White bu konuda şunları söylemiştir:

Bu konuda yanılgıya düşmeyin, bunlar insan ayak izleridir... Görünen morfoloji aynıdır. İyi bir kavisle çizilmiş düzgün bir topuk ve ayağın önünde güzel bir yuvarlaklık vardır. Büyük başparmağın sırası düzdür. Bir maymun başparmağındaki gibi yana sarkmamaktadır. Hiç kuşkunuz olmasın... Bunlar günümüz insanının ayak izlerinden tamamen farksız. Eğer bu izler bugün bir California plajında olsalardı ve bir çocuğa bunların ne olduğu sorulsaydı, hiç tereddüt etmeden burada bir insanın yürüdüğünü söylerdi. Bunları, kumsalda yer alan diğer yüzlerce insan ayak izinden ayırt edemezdi. Dahası, siz de ayırt edemezdiniz.63

Kuzey California Üniversitesi'nden Louis Robins ise ayak izlerini inceledikten sonra şöyle demiştir:

Ayağın kemeri yüksektir, ufak olan kişinin ayak kemeri benimkisinden bile daha yüksektir, yani parmaklar insan parmaklarıyla aynı şekilde yeri kavramaktadırlar. Bunu başka hayvan formlarında göremezsiniz.64

 

Laetoli Ayak İzleri

Tanzanya Laetoli'deki 3.6 milyon yıllık insan ayak izleri


Kısacası, 3.6 milyon yıl yaşında olduğu söylenen bu ayak izlerinin Lucy'ye ait olması imkansızdı. Çünkü kıvrık el ve ayaklara sahip olan ve yürürken ön ayaklarını da kullanan Lucy'nin ancak insana ait olabilecek bu tip izleri bırakması mümkün değildi. Ayak izlerinin Australopithecus afarensis tarafından bırakıldığının düşünülmesinin sebebi ise, fosillerin bulunduğu ve 3.6 milyon yıl yaş biçilen volkanik tabakaydı. Bu kadar eski bir tarihte insanların yaşamış olamayacağı düşünülerek, izler Australopithecus afarensis'e atfedilmişti.

Tarafsız incelemeler, ayak izlerinin gerçek sahiplerini de tanımladı: 10 yaşındaki bir insanın 20 tane ve daha küçük yaşta birinin de 27 tane fosilleşmiş ayak izi vardı. Ve bunlar, kesinlikle, bizim gibi normal insanlardı. Yani evrimcilerin, insanın sözde en eski atalarının yaşadığını iddia ettikleri dönemde bildiğimiz gerçek insanlar yaşamaktaydı. Kısaca insanın atası yine insandan başkası değildi.


Lamarck, Jean B.



Jean B. Lamarck

Jean B. Lamarck


Evrim teorisi, felsefi kökenleri Eski Yunan'a kadar uzanmasına karşın, bilim dünyasının gündemine 19. yüzyılda girdi. Önce Fransız biyolog Jean B. Lamarck, Zoological Philosophy adlı kitabında canlı türlerinin birbirlerinden evrimleştikleri varsayımını ortaya attı.

Lamarck'a göre canlılar yaşamları sırasında kazandıkları özellikleri sonraki nesle aktarıyorlar, böylece evrimleşiyorlardı. Örneğin zürafalar, ceylan benzeri hayvanlardan türemişlerdi; yüksek ağaçların yapraklarını yemek için çabalarken nesilden nesile boyunları uzamıştı. Darwin de canlıları evrimleştiren etken olarak, Lamarck'ın "kazanılmış özelliklerin aktarılması" tezine başvurdu.

Lamarck'ın "kazanılmış özelliklerin aktarılması" olarak bilinen bu evrim modeli, kalıtım kanunlarının keşfedilmesi ile birlikte geçerliliğini yitirmiştir. (bkz. Kalıtım kanunları) 20. yüzyılın ortalarında DNA'nın keşfiyle birlikte, canlıların, hücrelerinin çekirdeğine kodlanmış çok özel bir genetik bilgiye sahip oldukları ve bu genetik bilginin, "kazanılmış özellikler" tarafından değiştirilemeyeceği ortaya çıktı. (bkz. DNA) Dolayısıyla bir canlının sürekli ağaçlara uzanması sonucunda boynu bir kaç santim uzamış olsa bile, doğurduğu yavruları yine o türe ait standart boyun ölçüleri ile doğacaklardı. Lamarck'ın öne sürdüğü evrim teorisi, bilimsel bulgular tarafından yalanlandı ve yanlış bir varsayım olarak tarihe geçti.


Lamarksizm



zürafa

Darwin canlıları evrimleştiren etken olarak, Lamarck'ın "kazanılmış özelliklerin aktarılması" tezine başvurdu. (bkz. Lamarck, Jean B.)

Evrim teorisini savunan bir araştırmacı olan Gordon Taylor, The Great Evolution Mystery adlı kitabında Lamarkizm'i tanımlayarak, Darwin'in bu düşünce biçiminden yoğun olarak nasıl etkilendiğini şöyle anlatır:

Lamarkizm, kazanılmış olan özelliklerin kalıtsal olarak aktarılması olarak bilinir... Darwin'in kendisi, açık konuşmak gerekirse, böyle bir kalıtımın gerçekleştiğine inanmış ve hatta parmaklarını kaybettikten sonra çocukları parmaksız olarak doğan bir adamı kaynak olarak gösterip bu olayı anlatmıştır... Darwin, Lamarck'tan tek bir fikir bile almadığını iddia etmiştir. Bu son derece ironiktir, çünkü Darwin sürekli olarak kazanılmış özelliklerin aktarılması fikriyle oynamıştır ve (bu nedenle) eleştirilmesi gereken, Lamarck'tan ziyade Darwin'dir. Kitabının (Türlerin Kökeni) 1859 yılı baskısında "dış şartların değişiminin"varyasyonlara kaynaklık ettiğini söylemekte, ama hemen ardından bu şartların varyasyonları yönettiğini ve bunu yaparken de doğal seleksiyonla işbirliği yaptığını açıklamaktadır. Her geçen yıl, (organların) kullanılması ya da kullanılmaması konusuna daha fazla önem vermiştir... 65

 


Le Chatelier Prensibi



Amino asitler protein oluşturmak üzere kimyasal olarak birleşirken aralarında "peptid bağı" denilen özel bir bağ kurarlar. Bu bağ kurulurken bir su molekülü açığa çıkar. Bu durum, ilkel hayatın denizlerde ortaya çıktığını öne süren evrimci açıklamayı kesinlikle çürütmektedir. Çünkü, kimyada "Le Chatêlier Prensibi" olarak bilinen kurala göre, açığa su çıkaran bir reaksiyonun (kondansasyon reaksiyonu) su içeren bir ortamda sonuçlanması mümkün değildir. Sulu bir ortamda bu çeşit bir reaksiyonun gerçekleşebilmesi, kimyasal reaksiyonlar içinde "oluşma ihtimali en düşük olanı" olarak nitelendirilir.

Dolayısıyla, evrimcilerin hayatın başladığı ve amino asitlerin oluştuğu yerler olarak belirttikleri okyanuslar, amino asitlerin birleşerek proteinleri oluşturması için kesinlikle uygun olmayan ortamlardır. Kimyacı Richard E. Dickerson bunun nedenini şöyle açıklar:

Eğer protein ve nükleik asit polimerleri öncül monomerlerden oluşacaksa polimer zincirine her bir monomer bağlanışında bir molekül su atılması şarttır. Bu durumda suyun varlığının polimer oluşturmanın aksine, ortamdaki polimerleri parçalama yönünde etkili olması gerçeği karşısında, sulu bir ortamda polimerleşmenin nasıl yürüyebildiğini tahmin etmek güçtür.66

Öte yandan, evrimcilerin bu gerçek karşısında iddia değiştirip, ilkel hayatın karalarda oluştuğunu öne sürmeleri de imkansızdır. Çünkü ilkel atmosferde oluştukları varsayılan amino asitleri ultraviyole ışınlarından koruyacak yegane ortam denizler ve okyanuslardır. Amino asitler karada ultraviyole yüzünden parçalanırlar. Le Chatêlier prensibi ise denizlerdeki oluşum iddiasını çürütmektedir. Bu durum da evrim teorisi açısından bir başka çıkmazdır.


Leakey, Richard



Bir antropolog ve paleontolog olan Richard Leakey, aynı zamanda ünlü bir evrimci yazardır. Fakat Richard Leakey esas olarak yaptığı fosil avcılıklarıyla bilinmektedir. Özellikle Kenya'nın kuzeyindeki Turkana gölü kıyılarında yaptığı geziler sonucunda çok sayıda fosil bulmuştur. Fakat bu fosiller konusunda öne sürdükleri ile birçok defa paleoantropoloji dünyasını yanıltmıştır.

Richard Leakey

Richard Leakey, Kenya'nın kuzeyindeki Turkana gölü kıyılarında bulduğu fosiller konusunda öne sürdüğü iddialar ile, birçok defa paleoantropoloji dünyasını yanıltmıştır.


Örneğin, 2.8 milyon yıl yaş biçtiği bir kafatasını antropoloji tarihinin en büyük buluşu gibi tanıtmış, fakat bir süre sonra bu kafatasının insansı yüzünün kasıtlı bir benzetmenin sonucu olduğu anlaşılmıştır. (bkz. Homo rudolfensis)

Leakey, evrim teorisi hakkında çok taraflı olmasına rağmen, evrim aleyhindeki deliller karşısında zaman zaman bu tutumunu değiştirmiştir. Bunun örneklerinden biri Turkana Çocuğu hakkında yaptığı açıklamalardır. Evrimciler insanın hayali evrim şemasında, maymundan dik yürüyen insana geçişi gösterebilmek açısından "dik yürüyen insan" anlamına gelen Homo erectus kavramını ortaya atmışlardı. Gerçekte günümüz insanının iskeletinden farksız olan bir iskeleti Homo erectus örneği olarak öne sürmüşlerdi. Bu sınıfa dahil edilen en ünlü fosil ise "Turkana Çocuğu" fosiliydi. Evrimcilerin iddialarının aksine bu fosilin 12 yaşında bir çocuğa ait olduğu ve büyüdüğü zaman yaklaşık 1.83 boyunda olacağı saptanmıştı. Ayrıca fosilin bulunmasından kısa bir süre sonra, dik iskelet yapısının da günümüz insanından farksız olduğu tespit edilmişti.

Leakey, "Modern ve Uzun" başlıklı makalesinde Turkana Çocuğu fosilinin evrimsel teorilerle yarattığı çelişkileri şöyle izah eder:

... Turkana Çocuğu günümüz çocuğuyla karşılaştırıldığında şaşılacak bir irilik gösteriyordu. ... Bugün kalabalıkta fark edilmeden dolaşabilirdi. Bu keşif, insanın tarih boyunca gittikçe büyüdüğünü söyleyen klasik evrimci düşünceyle çelişiyordu.67

Bir evrimci olmasına rağmen Richard Leakey, Homo erectus'un günümüz insanı ile olan farklılığının ırksal farklılıktan öte bir anlam taşımadığını şöyle ifade eder:

Herhangi bir kişi farklılıkları fark edebilir: Kafatasının biçimi, yüzün açısı, kaş çıkıntısının kabalığı vs. Ancak bu farklılıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan insan ırklarının birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir. Böyle bir varyasyon, topluluklar birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar.68


Lewontin, Richard



Harvard Üniversitesi'nden ünlü bir genetikçi ve evrimci olan Richard Lewontin, "önce materyalist, sonra bilim adamı" olduğunu şöyle itiraf etmektedir:

Bizim materyalizme bir inancımız var, 'a priori' (önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Aksine, materyalizme olan a priori bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doğru olduğuna göre de, İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin veremeyiz.69

Lewontin'in kullandığı "a priori" terimi oldukça önemlidir. Bu felsefi terim, hiçbir deneysel bilgiye dayanmayan bir ön varsayımı ifade eder. Bir düşüncenin doğruluğuna dair bir bilgi yok iken, onu doğru varsayar ve öyle kabul ederseniz, bu "a priori" bir düşüncedir. Evrimci Lewontin'in açık sözlülükle ifade ettiği gibi, materyalizm de evrimciler için "a priori" bir kabuldür ve bilimi bu kabule uydurmaya çalışmaktadırlar. Materyalizm bir Yaratıcı'nın varlığını kesin olarak reddetmeyi zorunlu kıldığı için de, ellerindeki tek alternatif olan evrim teorisine sarılmaktadırlar. Evrim bilimsel veriler tarafından ne kadar yalanlanırsa yalanlansın fark etmez; söz konusu bilim adamları onu bir kere "a priori doğru" olarak kabul etmişlerdir. Bu önyargılı tutum, evrimcileri "bilinçsiz maddenin kendi kendini düzenlediğine inanmak" gibi bilime ve akla aykırı bir inanışa götürür.


Liaoningornis



Sürüngen-kuş evrimi konusunda savunulan az sayıdaki ara geçiş formu iddialarından en tanınmışı Archæopteryx isimli fosil kuştur. Ancak Archæopteryx'in bir ara geçiş formu olmadığı, uçabilen, günümüz kuşlarından hiçbir farkı olmayan bir kuş olduğu artık bilinmektedir. (bkz. Archæopteryx)

"Günümüz kuşlarının atası" olduğu öne sürülen Archæopteryx, bundan yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşamıştır. Fakat Çin'de Kasım 1996'da bulunan Liaoningornis adındaki fosil evrimcilerin Archæopteryx hakkındaki iddialarını çürütmüştür.

Liaoningornis

Günümüz kuşlarından farkı olmayan 130 milyon yıl yaşındaki Liaoningornis kuşuna ait bir fosil.


130 milyon yıl yaşındaki Liaoningornis isimli bu kuş, günümüz kuşlarında bulunan uçuş kaslarının tutunduğu göğüs kemiğine sahipti. Diğer yönleriyle de bu canlı günümüz kuşlarından farksızdı. Tek farkı, ağzında dişlerinin olmasıydı. Bu durum, dişli kuşların, hiç de evrimcilerin iddia ettiği gibi ilkel bir yapıya sahip olmadıklarını gösteriyordu.70 Nitekim Alan Feduccia, Discover dergisinde yayınlanan yorumunda, Liaoningornis'in, kuşların kökeninin dinozorlar olduğu iddiasını geçersiz kıldığını belirtmiştir.71


Linnaeus, Carolus



Carolus Linnaeus

Carolus Linnaeus


İsveçli doğa bilimci Carolus Linnaeus 1735 yılında, bilinen tüm canlı türlerini sınıflandırdığı Systema Naturae (Doğa Sistemi) adlı yapıtını yayınladı. Linnaeus türlerin değişmezliğine, yani sıraladığı türlerin yüzyıllar boyu kuşaktan kuşağa koruyacakları özellikler taşıdıklarına inanıyordu. Linnaeus botaniğin ve zoolojinin öncüsü olmuş, canlılar arasında yaptığı sınıflandırmalar ise günümüzde biyologların halen kullandığı sınıflandırmaların temelini oluşturmuştur.72

Canlılardaki benzer organları ilk kez gündeme getiren bilim adamlarından Carolus Linnaeus, bu organları "ortak yaratılış" örneği olarak görmüştü. Yani benzer organlar, ortak bir atadan tesadüfen evrimleştikleri için değil, belirli bir işlevi görmek için bilinçli bir şekilde yaratılmış oldukları için birbirlerine benziyordu. Bu yoruma göre, farklı canlıların benzer organlara sahip olması, ortak bir Yaratıcı'nın ürünü olmalarından kaynaklanmaktadır. Örneğin tüm kuşların kanat sahibi olmasının nedeni, kanatların uçuş için en ideal yapıda olması ve dolayısıyla bu ideal yapının her kuş türü için ayrı ayrı yaratılmış olmasıdır. Bu yorum, canlıları Allah'ın yarattığını açıkça ortaya koyar. (bkz. Yaratılış gerçeğini savunma)

Nitekim modern bilimsel bulgular da, benzer organlar için ortaya atılan "ortak ata" iddiasının tutarlı olmadığını ve yapılabilecek yegane açıklamanın söz konusu "ortak yaratılış" açıklaması olduğunu göstermektedir. (bkz. Ortak ata yalanı)


Lucy Kandırmacası (Australopithecus Afarensis)



Lucy iskeleti

Lucy iskeleti


 

Lucy kafatası

Lucy kafatası


Lucy, 1973 yılında Donald Johanson tarafından Etiyopya'daki Afar bölgesinde bulunan ve bu bölgeden hareketle Australopithecus afarensis olarak adlandırılan bir fosildir. Lucy uzun yıllar insanın evrimi senaryosunda aranan kayıp halka olarak gösterilmiştir. Ancak son bilimsel bulgular nedeniyle artık evrimci kaynaklar tarafından da itibar görmemektedir. Son dönemlerde Australopithecus'un insanın atası sayılamayacağı, ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie'nin Mayıs 1999 sayısında kapak konusu olmuştur. Dergide "Adieu Lucy" (Elveda Lucy) başlığı kullanılarak, Australopithecus türü maymunların insanın soy ağacından çıkarılması gerektiği yazılmıştır. St W573 kodlu yeni bir Australopithecus fosili bulgusuna dayanılarak yazılan makalede şu cümleler yer almaktadır:

Yeni bir teori Australopithecus türünün insan soyunun kökeni olmadığını söylüyor... St W573'ü incelemeye yetkili tek kadın araştırmacının vardığı sonuçlar, insanın atalarıyla ilgili güncel teorilerden farklı; hominid soy ağacını yıkıyor. Böylece bu soy ağacında yer alan insan ve doğrudan ataları sayılan primat cinsi büyük maymunlar hesaptan çıkarılıyor... Australopithecuslar ve Homo türleri (insanlar) aynı dalda yer almıyorlar, Homo türlerinin (insanların) doğrudan ataları, hala keşfedilmeyi bekliyor.73


Science et Vie, Elveda Lucy

"ELVEDA LUCY"
Bilimsel bulgular, Australopithecus sınıfının en ünlü örneği sayılan "Lucy" hakkındaki evrimci varsayımları da temelsiz bıraktı. Ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie, Şubat 1999 sayısında "Elveda Lucy" (Adieu Lucy) başlığını atarak bu gerçeği kabul ediyor ve Australopithecus'un insanın atası sayılamayacağını onaylıyordu.


 


 


DİPNOTLAR



63. D. C. Johanson, M. A. Edey, Lucy: The Beginnings of Humankind, Simon & Schuster, New York, 1981, s.250.

64. Science News, vol. 115, 1979, ss. 196-197.

65. Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery, Abacus, London, 1984, ss. 36-41.

66. Richard Dickerson, "Chemical Evolution", Scientific American, vol. 239, no. 3, 1978, s. 74.

67. Richard Leakey, "Modern & Tall", National Geographic, November 1985, s. 629

68. Richard Leakey, The Making of Mankind, Sphere Books, London, 1981, s.62

69. Richard Lewontin, The Demon-Haunted World, The New York Review of Books, January 9, 1997, s. 28

70. "Old Bird", Discover, March 21, 1997

71. "Old Bird", Discover, March 21, 1997

72. http://www.ucmp.berkeley.edu/history/linnaeus.html

73. Isabelle Bourdial, "Adieu Lucy", Science et Vie, Mayıs 1999, no. 980, ss.52-62.

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü