Harun Yahya


V



Varyasyon (Variation)



Varyasyon, genetik biliminde kullanılan bir terimdir ve "çeşitlenme" demektir. Bu genetik olay, bir canlı türünün içindeki bireylerin ya da grupların birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmasına neden olur. Örneğin yeryüzündeki insanların hepsi temelde aynı genetik bilgiye sahiptirler, ama bu genetik bilginin izin verdiği varyasyon potansiyeli sayesinde kimisi çekik gözlüdür, kimisi kızıl saçlıdır, kimisinin burnu uzun, kimisinin boyu kısadır.

Evrimciler ise, bir türün içindeki varyasyonları evrim teorisine delil olarak göstermeye çalışırlar. Oysa varyasyon evrime delil oluşturmaz, çünkü varyasyon, zaten var olan genetik bilginin farklı eşleşmelerinin ortaya çıkmasından ibarettir ve genetik bilgiye yeni bir özellik kazandırmaz.

Varyasyon her zaman genetik bilginin sınırları içinde olur. Genetik biliminde söz konusu sınıra "gen havuzu" denir. (bkz. Gen havuzu) Darwin ise, teorisini ortaya attığında varyasyonların bir sınırı olmadığını sanıyordu268 ve Türlerin Kökeni adlı kitabında da çeşitli varyasyon örneklerini teorisinin en büyük delili olarak göstermişti.

Örneğin Darwin'e göre; daha bol süt veren inek cinsleri yetiştirmek için farklı inek varyasyonlarını çiftleştiren hayvan yetiştiricileri, sonunda inekleri başka bir canlı türüne dönüştüreceklerdi. Darwin'in bu "sınırsız değişim" fikri, yaşadığı yüzyılın ilkel bilim anlayışından kaynaklanmaktaydı. 20. yüzyıl bilimi ise, canlılar üzerinde yapılan benzeri deneyler sonucunda "genetik değişmezlik" (genetik homoestatis) denilen bir ilkeyi ortaya çıkardı. (bkz. Genetik değişmezlik) Bu ilke, bir canlı türünü değiştirmek için yapılan tüm eşleştirme (farklı varyasyon oluşturma) çabalarının sonuçsuz kaldığını, canlı türleri arasında aşılmaz duvarlar olduğunu ortaya koyuyordu. Yani farklı inek varyasyonlarını çiftleştiren hayvan yetiştiricilerinin sonunda inekleri Darwin'in iddia ettiği gibi başka bir türe dönüştürmeleri, kesinlikle mümkün değildi.

Darwin Retried: An Appeal to Reason (Darwin Yeniden Sorgulandı: Akla Başvuru) adlı kitabıyla Darwinizm'in geçersizliğini ortaya koyan Norman Macbeth bu konuda şunları yazar:

Sorun canlıların gerçekten de sınırsız bir biçimde varyasyon gösterip göstermedikleridir... Türler her zaman için sabittirler. Yetiştiricilerin yetiştirdikleri değişik bitki ve hayvan cinslerinin belirli bir noktadan ileri gitmediğini, hatta hep orijinal formlarına geri döndüğünü biliriz...269

Hayvan yetiştiriciliği konusunda dünyanın en önemli uzmanlarından biri sayılan Luther Burbank bu gerçeği, "bir canlıda oluşabilecek muhtemel gelişmenin bir sınırı vardır ve bu kanun, bütün yaşayan canlıları belirlenmiş bazı sınırlar içinde sabit tutar" diyerek ifade etmektedir.270

genetik bilgi

Yeryüzündeki insanların hepsi temelde aynı genetik bilgiye sahiptirler, fakat bu genetik bilginin izin verdiği varyasyon potansiyeli sayesinde birbirinden çok farklı görünüşlerde olabilirler.


Biyolog Edward Deevey de, varyasyonun hep belirli genetik sınırlar içinde gerçekleştiğini şöyle açıklar:

Çaprazlama çiftleştirme yöntemiyle çok önemli sonuçlara varılmıştır... Ama sonuçta buğday hala buğdaydır ve, örneğin, üzüm değildir. Domuzlar üzerinde kanat oluşturmamız da, kuşların yumurtalarını silindir şeklinde üretmeleri kadar imkansızdır. Daha güncel bir örnek, son bir yüzyıl içinde dünyadaki erkek nüfusunda görülen boy ortalaması yükselişidir. Daha iyi beslenme ve bakım koşulları sayesinde erkekler son bir yüzyıl içinde rekor sayılabilecek bir boy ortalamasına ulaşmıştır, ama bu artış giderek durma noktasına gelmiştir. Çünkü varabileceğimiz genetik sınıra dayanmış durumdayız.271

Sonuç olarak, varyasyonlar bir türün genetik sınırları içinde bazı sınırlı değişikliklere yol açarlar. Yeryüzünde değişik ırkta insanların olması veya anne-baba ve çocuklar arasındaki farklılıklar varyasyonlarla açıklanabilir. Ancak hiçbir şekilde genetik bilgiye yeni bir parçanın eklenmesi söz konusu değildir. Örneğin bir kedi türünü ne kadar kendi içinde türeterek zenginleştirmeye çalışırsanız çalışın, kediler hep kedi olarak kalacak, bunlar asla köpeklere dönüşmeyeceklerdir. Veya bir deniz memelisinin sahip olduğu üstün sonar sisteminin rekombinasyonlarla ortaya çıkması mümkün değildir. (bkz. Rekombinasyon) Varyasyon, insan ırkları arasındaki farklılıkları açıklayabilir, ama maymunların insana dönüştüğü iddiasına hiçbir dayanak sağlamaz.


Virüsün Kökeni



Bazı evrimciler, biyolojik canlılığın başlangıcının virüsler olduğunu öne sürerler:

Hayatın preselüler (hücre öncesi) aşamalarına baktığımız zaman burada da evrimi görüyoruz. Biyolojik canlıların ilk şekli, en ilk şekli, hücreler değil virüslerdir.272

Evrimciler bir yandan canlılığın kökenini açıklamak üzere virüsleri öne sürerken, bir yandan da virüslerin canlılığın temeli olamayacaklarını ifade ederler. Bazı evrimci kaynaklarda bu durumun imkansızlığından şöyle söz edilir:

Başlangıçta virüslerin çok küçük organizmalar oldukları kabul edilmişti. Daha sonra elektron mikroskobu ile yapılan ayrıntılı çalışmalarda bunların yapı olarak çok değişik oldukları ve yalnız hücre içerisinde parazit olarak yaşadıkları tespit edilmiştir.

virüs

Virüs, yabancı bir organizmanın hücrelerinde asalak olarak ürer. Virüslerin ev sahibi hücre dışında kendi metabolizmaları yoktur. Üstteki resimde virüsün bir hücreyi nasıl ele geçirdiği görülmektedir. Virüs önce hücreye tutunur, sonra kendi DNA'sını ona enjekte eder. Böylece hücreyi kandırarak kendi kopyalarını yaptırmaya başlar. Sonunda hücre daha fazla dayanamayıp patlar ve virüsler dışarı yayılırlar.


Her ne kadar virion bir ya da pek az enzim çeşidi bulundurursa da bu enzim serisi virion oluşturmak için yeterli değildir.273 (virion, virüslerin enfeksiyon yeteneğine sahip halidir.)

Virus, yabancı bir organizmanın hücrelerinde asalak olarak ürer. Ev sahibi hücre dışında kendi metabolizmaları yoktur.

Virüslerin metabolizma ve uyarılma yetenekleri olmadığından canlılığa özgü 'bağımsızlık' özelliğine sahip değillerdir, yani 'canlı' değillerdir.

Virüs asıldığı hücrenin dışında özgür bir tanecik iken virion adını alır. Virion canlı değildir. Canlılarda kilit süreçler vardır. Bunların sadece ikisi virüslerde vardır: Replikasyon ve mutasyon. Virüsler bunları, hücre dışında özgür durumda iken yani virion olarak değil asalak durumda iken yapabilirler. Virüslerin replikasyon ve mutasyonu gerçekleştirmek için kendileri gibi organizmamsılara değil tam organizmalara ihtiyaçları vardır.274

Açıklamalardan da anlaşılacağı gibi virüsler, canlılık öncesi bir aşama sayılamazlar. Çünkü virüsler replikasyon ve mutasyon gibi iki kilit süreci ancak asalak olarak yaşadıkları tam organizmalarda gerçekleştirebilirler. Tam organizma olmadan virüsler varlıklarını sürdürememektedirler. Bu sebeple tam organizmalar için bir ön aşama oluşturmaları söz konusu olamaz. Türkiye'nin evrim konusunda otorite sayılan bilim adamlarından Prof. Ali Demirsoy virüslerin kökeni ile ilgili öne sürülen iddiaların geçersizliğinden şöyle söz etmektedir:

Eldeki birikmiş bilgiler virüslerin kökeni ve bugüne kadar gelişimi konusunda bilgi vermekten çok uzaktır. Aynı zamanda birbirinden oldukça farklı üç fiziki evrende bulunabilmesi ve hiçbir evrenin bir virüsün tümü hakkında doyurucu tanımını vermemesi yorumu daha da güçleştirmektedir, özünde aşağıda belirteceğimiz yorumlar bilimsel temellerden ziyade kurguya dayanmaktadır.

virüs

Virüsler canlılığın başlangıcı değildir. Evrimci biyologlar dahi, virüslerin kökeni olarak canlı organizmaları göstermektedirler.



Virüslerin kökeni bir zamanlar hücreli organizmalardı. Diğer hücrelerde parazit hale geçen bu canlılar zamanla tüm organellerini yitirmiştir.

Virüslerin kökeni bir zamanlar serbest yaşayan bir ilkin (pre) hücreli idi. Daha sonra hücreli organizmaların ortaya çıkmasıyla, bu ilkin formlar onların içerisinde parazit yaşamaya başladılar.

Virüsler ne ilkin hücreli canlılardan ne de hücreli canlılardan türemiştir. Diğer organizmaların kalıtsal materyalinden kopan parçalardan meydana gelmiştir.

İlk kuram, mikrobiyologlar tarafından uzun zaman tutulmasına karşın, bugün en az olasılıkla bakılmaktadır. Çünkü her iki grup arasında o denli büyük farklar vardır ki birinin diğerine köken olduğu varsayılamamaktadır. İkinci kuram biraz daha çekici görünmesine karşın, yine yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı kabulü olanaksız görülmektedir. Her iki halde de organizmalar ve virüsler arasında herhangi bir geçit form bulunamamıştır. Sonuncu kuram daha akla yatkın gelmektedir.275


Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, virüsler canlılığın başlangıcı değildir. Evrimci biyologlar dahi, virüslerin kökeni olarak canlı organizmaları göstermektedirler.


Wallace, Alfred Russel



Alfred Russell Wallace

Alfred-Russell-Wallace


İngiliz doğa bilimci Alfred Russel Wallace (1823-1913), doğal seleksiyon yoluyla türlerin ortaya çıkışı konusunda Charles Darwin'den bağımsız olarak geliştirdiği kuramla tanınır. 1855'de yazdığı "On the Law Which Has Regulated the Introduction of New Species" (Yeni Türlerin Ortaya Çıkışını Düzenleyen Yasa Üzerine) adlı makalesinde her türün yakından ilişkili olduğu önceki türlerin uzantısı olduğunu savundu.

Hemen hemen aynı dönemde benzer bir yaklaşım geliştiren Wallace, Darwin'le bazı noktalarda farklı görüşler ortaya koydu. Wallace ruhun varlığına inanan bir kişi olarak Allah'ın evrimle yarattığına inanıyordu ve insanın zihinsel faaliyetlerinin doğal seleksiyon ve benzeri mekanizmalarla açıklanamayacağını öne sürüyordu.276 İnsanın vücut yapısının doğal seçme sonucu oluştuğunu öne sürmekle birlikte, zihinsel gücün gelişmesinde Darwin'den farklı olarak doğal seçmenin dışında biyolojik olmayan etkenlerin rol oynadığını savundu.277


Watson, James



watson james

Watson ve Crick DNA'nın yapısını keşfettiklerinde, canlılığın önceden sanılandan çok daha kompleks oldu¤unu da ortaya çıkarmış oldular.


Ünlü Amerikalı biyolog James Watson, moleküler biyoloji alanındaki çalışmaları ile tanındı. 1955 yılında Francis Crick ile birlikte yaptıkları çalışmalar neticesinde, DNA'nın olağanüstü kompleks yapısını gün ışığına çıkardılar.

Watson ve Crick'in nükleik asitleri, yani DNA ve RNA'yı keşfi, teori için yepyeni problemler doğurdu. DNA'nın yapısını keşfettiklerinde, canlılığın önceden sanılandan çok daha kompleks olduğunu da ortaya çıkarmış oldular.

Canlılığın kökenini rastlantılarla açıklama çabasındaki evrim teorisi, hücredeki en temel moleküllerin varlığına bile tutarlı bir açıklama getirememişken, genetik bilimindeki bu ilerlemeler, evrimciler açısından daha da ciddi bir çıkmaz oluşturmuştur.

 


DİPNOTLAR



268. Loren Eiseley, The Immense Journey, Vintage Books, 1958, s. 186; Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Harvard Common Press, New York, 1971, s. 33.

269. Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Harvard Common Press, New York, 1971, s. 33.

270. Loren C. Eiseley, The Immense Journey, Vintage Books, 1958, s. 186; Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Harvard Common Press, New York, 1971, s. 36.

271. Edward S., Jr., The Reply: Letter from Birnam Wood, Yale Review, vol. 61, 1967, ss. 631-640.

272. Prof. Dr. Muammer Bilge, Hücre Bilimi, s. 59.

273. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Meteksan Yayınları, Ankara, 1984, ss. 65, 72.

274. M. Yılmaz Öner, Canlıların Diyalektiği ve Yeni Evrim Teorisi, ss. 84-89.

275. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Meteksan Yayınları, Ankara, 1995, s. 73.

276.http://www.flash.net/~rdwillia/Evlutn1.htm

277.http://www.flash.net/~rdwillia/Evlutn1.htm

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü