Harun Yahya

Bilim ve Teknik Şubat 2002 Sayısındaki Yanılgılar



Bilim ve Teknik dergisinin, evrim teorisini savunma amaçlı yazılarının bazı örnekleri, Şubat 2002 sayısında da yayınlandı. Bunlardan biri, Özge Balkız imzalı "Penceremdeki Dinozor Nereden Geldi?" başlıklı yazı idi. Bu yazı, kuşların sürüngenlerden evrimleştiği iddiasının genel bir özeti niteliğindeydi.

Bilim ve Teknik dergisinin bu konudaki asıl sorunu, evrim teorisiyle ilgili yazılarının hemen hepsinde, bu teorinin kanıtlanmış bir gerçek gibi sunulması ve teorinin karşısındaki itiraz, eleştiri ve aleyhteki kanıtların tamamen görmezden gelinmesidir. Bir başka deyişle, dergi, evrim teorisinin aleyhindeki delillerle yüzleşmemekte, sanki bunlar yokmuş gibi davranmaktadır.




Dinozor Nereden Geldi



Bilim ve Teknik dergisinin Şubat 2002 sayısında yayınlanan "Penceremdeki Dinozor Nereden Geldi?" başlıklı yazı, evrimcilerin ön yargıları üzerine kurulan senaryolarının tipik bir örneğini oluşturuyordu.





Yazıların hiçbirinde gerçekçilik yoktur; bahsedilen konular her yönüyle incelenip analiz edilmemektedir. 

Tarif ettiğimiz bu durumun bazı örneklerini, Bilim ve Teknik'in Şubat 2002 sayısındaki "Penceremdeki Dinozor Nereden Geldi?" başlıklı yazıda görebiliriz. Yazıda kuşların kökeni hakkında 50 yılı aşkın bir süredir öne sürülen çeşitli spekülasyonlar aktarılmış, ama tek bir kez bile anlatılan bu spekülasyonların gerçekten de mümkün olup olmadığı sorgulanmamıştır. Yazıdaki bazı pasajları şöyle ele alabiliriz:




Dinozor Nereden Geldi




Kuş-Dinozor Evrimi Senaryosunu Kanıtlanmış Bir Gerçek Sanma Yanılgısı



Bilim ve Teknik’te yer alan yazının başlarında şu yorum yapılmaktadır: "Kuşların dinozorlardan evrimleştiği bilinse de, hangi dinozor grubundan evrimleştikleri tam olarak bilinmiyor."

Burada "kuşların dinozorlardan evrimleştiğinin bilindiği" öne sürülürken, sanki tüm bilim dünyasınca bilinen ve kabul edilen, somut delillere dayalı bir tezden söz ediliyor gibi yazılmıştır. Oysa gerçekte kuşların dinozorlardan evrimleştiği iddiası, evrim teorisini savunan pek çok paleontolog veya anatomist tarafından karşı çıkılan bir spekülasyondan ibarettir. Söz gelimi dünyanın en ünlü ornitologlarından (kuş bilimcilerinden) ikisi, Alan Feduccia ve Larry Martin bunun tamamen yanlış bir senaryo olduğu kanısındadırlar. Bu durum, bilinmeyen bir sır da değildir; ABD'deki üniversitelerde okutulan Developmental Biology adlı ders kitabında şunlar yazılıdır:

Kuşların dinozor olduklarına tüm biyologlar inanmıyorlar... Bu grup bilim adamları, dinozorlar ve kuşlar arasındaki farklılıkları vurguluyorlar ve bu farklılıkların çok büyük olduğunu ve dolayısıyla kuşların kendilerinden önceki dinozorlardan evrimleşmiş olamayacağını savunuyorlar. Örneğin Alan Feduccia ve Larry Martin, kuşların bilinen herhangi bir dinozor grubundan evrimleşmiş olamayacağı görüşündeler. Bazı çok önemli kladistik (soy ilişkisi) bilgilerine karşı çıkıyorlar ve kendi iddialarını gelişimsel biyoloji ve biyomekanik ile destekliyorlar. 1

Durum bu iken Bilim ve Teknik’te konuya "Kuşların dinozorlardan evrimleştiği bilinse de" diye girilmesi, bir Marksistin sosyal bir konuya "tüm insanlık tarihinin bir sınıf mücadelesi olduğu bilinse de" diye girmesi gibidir. Yani dogmatik, ön yargılı ve tek yanlı bir yaklaşımdır.
Uçan Sürüngenler ile Kuşlar

Arasında İlişki Kurma Yanılgısı



Aynı makalenin devamında ise şunlar yazılıdır: "Kuşları diğer canlı gruplarından eşsiz kılan en önemli özellikleri, tüyleri ve uçabilme yetenekleri. Bu özelliklerin onlara dinozorlardan geçtiği düşüncesiyse, fosil bulgularınca doğrulanıyor. Uçabilme özelliğinin, tüyleri olmayan ancak pullu derileriyle uçabilen dinozorlarda bulunduğu biliniyor. Dinozorların pullu deriden tüylü kollara evrimleşmeleri konusunda farklı düşünceler var."

Burada sözü edilen iki farklı canlı grubu arasında, yani uçan sürüngenler (Pterosaurlar) ve kuşlar arasında evrimsel bir ilişki olduğu sanılmaktadır; oysa böyle bir ilişki hiçbir evrimci otorite tarafından öne sürülmez. Uçan sürüngenler ile kuşların kanat yapıları birbirinden çok farklıdır ve nitekim hiçbir evrimci de bunların arasında bir akrabalık olduğunu savunmamaktadır.

Uçan sürüngenler, ya da bir diğer ifadeyle uçan dinozorlar, bilim adamları tarafından Pterosaur olarak adlandırılan soyu tükenmiş bir canlı grubudur. Bunların kökeni, evrim teorisi açısından büyük bir çıkmazdır, çünkü fosil kayıtlarında kendilerine özgü yapılarıyla birlikte aniden ortaya çıkmaktadırlar. Omurgalı paleontolojisi alanında dünyanın en önde gelen birkaç isminden biri olan Carroll, bir evrimci olmasına karşın bu konuda "Triasik Devir'de ortaya çıkan tüm uçan sürüngenler (Pterosaurlar) uçuş için çok özelleşmiş yapıya sahiptir... Atalarının ne olduğu konusunda ve uçuşlarının kökeninin ilk aşamaları hakkında ise hiçbir bulgu yoktur" itirafında bulunur.2

Uçan sürüngenlerin kanat yapıları ise çok ilginçtir: Uçan sürüngenlerin kanatları üzerinde diğer sürüngenlerin ön ayaklarında olduğu gibi beş tane parmakları vardır. Ancak dördüncü parmak, diğer parmaklardan ortalama yirmi kat daha uzundur ve kanat da bu parmağın altında uzanır. Eğer uçan sürüngenler kara sürüngenlerinden evrimleşmiş olsalardı, söz konusu dördüncü parmağın da yavaş yavaş, kademe kademe uzamış olması gerekirdi. Ama buna dair hiçbir fosil kanıtı olmadığı gibi, böyle bir uzamanın doğal seleksiyon-mutasyon mekanizmaları ile açıklanması da mümkün değildir; çünkü ara geçiş aşamaları canlının ellerini fonksiyonsuz hale getireceği ama uçma da sağlamayacağı için avantajsız olacaktır.

Bilim ve Teknik’teki yazıda bu konuda yapılan en büyük gaf ise, uçan sürüngenlerin varlığının, sürüngen-kuş evrimi iddiasına bir delil gösterilmesidir. Kanat yapıları tamamen farklı olan bu canlı gruplarını evrimsel bir akrabalığın kanıtı gibi sunmak, büyük bir hatadır. Bir insan, sineklerin veya yarasaların da kanatlı olmalarından yola çıkarak, bu canlı grupları ve kuşlar arasında evrimsel bir ilişki öne sürdüğünde ne kadar büyük bir bilgisizlik sergilerse, burada da aynı derecede vahim bir bilgi ve yargı hatası vardır.


Richard Hinchliffe'nin araştırma ve gözlemleri, ünlü bilim dergisi Science'ın 1997 yılındaki bir sayısında şöyle yayınlanmıştır: Theropodlarla kuş kemikleri arasındaki homoloji, "dinozor-kökeni" hipotezi ile ilgili diğer bazı problemleri akla getirmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır: (i) Archaeopteryx kanadı ile kıyaslandığında, (vücut büyüklüğüne göre) theropodun çok daha küçük olan önkolu. Bu tip küçük kollar oldukça büyük bir dinozorun yerden yukarıya doğru havalanması için ikna edici bir ön-kanat değildirler. (ii) Theropodlardaki bilek kemiği, sadece dört türde bulunmaktadır. Theropodların çoğu, çok daha fazla sayıda bilek kemiğine ait parçalara sahiptir. Bunun Archaeopteryx ile benzerlik oluşturması çok zordur. (iii) Zamanlama ile ilgili bir paradoks ise, pek çok theropod dinozorun ve özellikle de kuşa benzeyen dromaesaur'ların fosil kayıtlarında Archaeopteryx'den daha sonra bulunmalarıdır.


Archaeopteryx ve Kuşların Kökeni Hakkındaki Yanılgılar



Bilim ve Teknik dergisindeki "Penceremdeki Dinozor Nereden Geldi?" başlıklı yazının genelinde ise, kuşların theropod (iki ayaklı) dinozorlardan evrimleştiği ve Archaeopteryx isimli soyu tükenmiş kuş türüne ait fosillerin de "ara form" özelliği taşıdığı şeklindeki klasik evrimci iddialar tekrarlanmıştır.

Archaeopteryx hakkındaki evrimci senaryonun geçersizliği, günümüzde pek çok bulgu ile kanıtlanmış durumdadır. Her ne kadar Archaeopteryx'in bazı dinozorlar ile benzer özelliklere sahip olduğu öne sürülmüş ise de, bu benzetmelerin gerçekçi olmadığı, fosilin bir kuşa ait olduğu, zaman içinde fosilin anatomik özellikleri üzerinde yapılan daha detaylı incelemelerle ortaya çıkmıştır.




İnsan Politik Bir Hayvan Değildir




Örneğin önceleri çene kemiğinin dinozorlara benzediği iddia edilmiş olsa da, bilgisayar tomografisi kullanılarak Haubitz ve ekibi tarafından yapılan incelemelerde Archaeopteryx'in çene yapısının dinozorlarla değil, günümüz kuşları ile aynı olduğu görülmüştür.3

Larry Martin ve ekibi ise, Archaeopteryx'in ne dişlerinin ne de bilek kemiklerinin theropod dinozorlarından gelemeyeceğini göstermiştir. Dişler diğer dişli kuşlarla aynı özelliklere sahiptir ve bilek kemikleri ise dinozorlarınki ile hiçbir homoloji göstermemektedir.4

Archaeopteryx'in iskelet yapısının ise onun öne eğik durmasına neden olduğu ve bunun da dinozorlara ait bir özellik olduğu iddiası ise bilim adamları tarafından doğrulanmamaktadır. A.D. Walker bu yorumun yanlış olduğunu ve Archaeopteryx'in iskelet yapısının aynı kuşlarda olduğu gibi canlının geriye doğru durmasını sağladığını açıklamıştır.5

Dahası Archaeopteryx'in uzuvları da theropod dinozorları ile hiçbir homoloji göstermemektedir.6

A.D. Walker, Archaeopteryx'in kulak bölgesini de incelemiş ve kulak yapısının da günümüz kuşları ile aynı olduğunu belirtmiştir.7

Wales Üniversitesi Biyoloji Bilimleri Enstitüsünden J. Richard Hinchliffe ise, embriyolar üzerinde modern izotopik teknik kullanarak kuşların ellerinin II, III ve IV. parmaklardan oluşurken, theropod dinozorlarının I, II ve III. parmaklardan oluştuğunu saptamıştır. Bu ise Archaeopteryx-dinozor bağlantısını savunanlar için büyük bir problemdir.8

Richard Hinchliffe'nin araştırma ve gözlemleri, ünlü bilim dergisi Science'ın 1997 yılındaki bir sayısında şöyle yayınlanmıştır:

Theropodlarla kuş kemikleri arasındaki homoloji, "dinozor-kökeni" hipotezi ile ilgili diğer bazı problemleri akla getirmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

(i) Archaeopteryx kanadı ile kıyaslandığında, (vücut büyüklüğüne göre) theropodun çok daha küçük olan önkolu. Bu tip küçük kollar oldukça büyük bir dinozorun yerden yukarıya doğru havalanması için ikna edici bir ön-kanat değildirler.
(ii) Theropodlardaki bilek kemiği, sadece dört türde bulunmaktadır. Theropodların çoğu, çok daha fazla sayıda bilek kemiğine ait parçalara sahiptir. Bunun Archaeopteryx ile benzerlik oluşturması çok zordur.

(iii) Zamanlama ile ilgili bir paradoks ise, pek çok theropod dinozorun ve özellikle de kuşa benzeyen dromaesaur'ların fosil kayıtlarında Archaeopteryx'den daha sonra bulunmalarıdır.9


Hinchliffe'nin belirttiği "zamanlama uyumsuzluğu", Archaeopteryx hakkındaki evrimci iddialara en öldürücü darbeyi indiren gerçeklerden biridir. Amerikalı biyolog Jonathan Wells de 2000 yılında yayınlanan Icons of Evolution (Evrimin İkonaları) adlı kitabında, Archaeopteryx'in evrim adına adeta bir "ikona" (kutsal sembol) haline getirildiğini, oysa delillerin bu canlının "kuşların ilkel atası" olmadığını açıkça gösterdiğini vurgular. Wells'e göre bunun göstergelerinden biri, Archaeopteryx'in atası olarak gösterilen theropod (iki ayaklı) dinozorların, aslında Archaeopteryx'ten daha genç olmalarıdır: "Yerde koşan koşan iki ayaklı dinozorlar, Archaeopteryx'in teorik atalarından beklenebilecek bazı özelliklere sahiptirler, ama (fosil kayıtlarında) Archaeopteryx'ten daha sonra ortaya çıkarlar."10

Görüldüğü gibi bilimsel bulgular, Archaeopteryx'in dinozorlarla kuşlar arasında bir ara geçiş canlısı olamayacağını ortaya koymakta, bazı evrimcilerin bu konuda öne sürdükleri iddiaların geçerli olmadığını göstermektedir.

Tüylü Dinozorlar Efsanesi ve Archaeopteryx'in Mükemmel Tüyleri











Bilim ve Teknik dergisindeki "Penceremdeki Dinozor Nereden Geldi?" başlıklı yazıda sergilenen bir diğer yanılgı, kuş tüylerinin kökeni hakkındadır. Makalede, geçmişte "tüylü dinozorlar" yaşadığı ileri sürülmekte (bunun fosil kayıtları tarafından kanıtlandığı iddia edilmekte), sonra da bu canlıların "tüylerinin" kuş tüylerine dönüştüğü ileri sürülmektedir. Ancak bu iddialar birkaç farklı yönden geçersizdir:

Geçmişte "tüylü dizonorlar" yaşadığı iddiası, kanıtlanmış bir bilgi değil, üzerinde çok tartışılan bir varsayımdır. Son 10 yıl içinde bazı farklı fosil canlıların "tüylü dinozor" olduğu iddia edilmiştir, ama bu iddiaların bazıları tamamen çürümüştür, bazıları da halen tartışmalıdır. İleri "tüylü dinozor"lardan birinin (Archaeoraptor) tamamen bir fosil sahtekarlığı olduğu ortaya çıkmıştır ve Bilim ve Teknik’te yer alan yazıda da kabul etmektedir. 1996 yılında büyük bir medya propagandası ile gündeme getirilen Sinosauropteryx fosilinin gerçekte kuş tüyüne benzer hiçbir yapıya sahip olmadığı ise 1997 yılında yapılan incelemelerle anlaşılmıştır.11 Öne sürülen diğer hiçbir "tüylü dinozor" adayı kesin değildir. Bu canlıların fosillerinde bazı "tüyümsü" yapılara rastlansa da, bunların gerçekte tüy mü yoksa klasik sürüngen pullarının uzantıları mı olduğu kesin olarak belirlenebilmiş değildir. Feduccia gibi otoriteler bu yapıların "kolajen fiberleri" olduğunu ve tüy olarak kabul edilmesinin büyük hata olacağını savunmaktadırlar.12

Eğer "tüylü dizonorlar" gerçekten var olmuş olsalar bile bu durum sürüngen-kuş evrimi iddiasına dayanak oluşturmaz, çünkü sözü edilen canlıların hiçbirinde, kuş tüylerine benzerlik taşıyan bir yapı yoktur. Türkçe'de deri üzerindeki her türlü kılcal yapıya "tüy" dendiği için bu konuda bir zihin karışıklığı doğabilir. Gerçekte kuş tüyleri, son derece özgün bir yapıya ve son derece kompleks bir yaratılışa sahiptir. Bu yaratılışın yanı sıra, kuş tüylerinin biyokimyasal yapısı da çok özgündür. Connecticut Üniversitesi'nde fizyoloji ve nörobiyoloji profesörü olan A.H. Brush'a göre "kuş tüylerinin protein yapısı diğer omurgalıların hiçbirinde görülmeyen, tümüyle özgün" bir yapıdır.13

Bilinen en eski kuş olan Archaeopteryx, günümüzün uçucu kuşlarıyla farksız bir tüy yapısına sahiptir. Archaeopteryx 150 milyon yıl önce yaşamıştır. "tüylü dinozor" olduğu ileri sürülen canlıların fosillerinin hepsi ise, Archaeopteryx'ten daha gençtir. Yani evrimcilerin "kuşların atası olan tüylü dinozorlar" olarak göstermeye çalıştıkları canlıların hepsinden daha önce, mükemmel bir kuş tüyü yapısına sahip olan bir canlı (Archaeopteryx) zaten yaşamıştır. Dünyanın omurgalı paleontolojisi konusundaki en büyük otoritelerinden biri olan Robert Carroll, Patterns and Processes of Vertebrate Evolution adlı kitabında bu konuda evrim teorisinin açmazda olduğunu kabul eder. Çünkü Carroll'un belirttiği gibi, Archaeopteryx'in tüyleri günümüzün uçan kuşlarıyla tamamen aynı yapıdadır ve dolayısıyla uçuş tüylerinin yapısı 150 milyon yıldır hiç değişmemiştir.14 Dahası, bu tüylerin Archaeopteryx'te nasıl ortaya çıktığı evrimci bir yaklaşımla açıklanamamaktadır, çünkü Carroll'un ifadesiyle "bu tüylerin Archaeopteryx'teki büyük boyuta ulaşıncaya dek uçuş aparatı olarak nasıl bir işlev göreceklerini anlamak pek mümkün değildir."15

Kısacası, bilinen ilk kuş olan Archaeopteryx, bugünkü uçan kuşlardan farksız bir uçuş sistemiyle aniden yeryüzünde ortaya çıkmıştır. Archaeopteryx'in atası olduğu ileri sürülebilecek hiçbir canlı da yoktur. Bu durum, bir kez daha, canlıların bir evrim süreciyle ortaya çıkmadıklarını, birbirlerinden bağımsız şekilde "yaratıldıklarını" göstermektedir.




Plitdown kuşu



Siyah kutu: Archaeoraptor, göründüğü kadarıyla bir Dromaeosaur kuyruğunun bir kuş fosiline yapıştırılmasından oluşuyor.

Evrimciler Piltdown Adamı fosilinde yaptıkları sahtekarlığın bir benzerini, Archaeoraptor fosiliyle de tekrarladılar. Ünlü bilim dergisi New Scientist'de bu bilim sahtekarlığına "Piltdown Kuşu" başlığı ile yer verildi. Söz konusu haberde, bir ara-geçiş formu olarak sunulan Archaeoraptor'un, bir dinazor türü olan Dromaeosaur'un kuyruğuna bir kuş fosilinin yapıştırılmasıyla elde edildiğinden ve bunun bilim adına yapılmış bir sahtekarlık olduğundan bahsedilmektedir.





Pencerede "Dinozor" Yoktur



Burada kısaca özetlediğimiz kanıtlar, Bilim ve Teknik dergisinin ısrarla savunduğu "kuşlar dinozorlardan evrimleşti" tezinin bilimsel dayanağı olmayan bir hayal ürünü olduğunu göstermektedir. Bu tezin bu kadar ısrarla gündeme getirilmesi, evrim teorisini topluma kabul ettirmeye yönelik bir propagandanın sonucudur. Son derece bilimsellikten uzak iddialarla, hatta fosil sahtekarlıklarıyla yürütülen bu iddianın ciddiyetsizliğini, konu hakkında uzman olan evrimci bilim adamları dahi kabul etmektedirler.

Ön yargılardan sıyrılan her insan görecektir ki, dinozorları, kuşları ve diğer tüm canlılar yoktan var eden Yüce Allah’tır. Evreni ve tüm yaşamı yaratan Allah bize bilim yoluyla bu gerçeğin apaçık kanıtlarını sunmaktadır. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:

Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)

 


Dipnotlar



1. Scott F. Gilbert, "Did Birds Evolve from the Dinosaurs?", Developmental          Biology, Sixth Edition, chapter 16.4 (http://www.devbio.com/chap16/link1604.shtml)

2. Robert L. Carroll, Vertebrate Paleontology and Evolution, New York: W. H.      Freeman and Co., 1988, s. 336

3. B. Haubitz, M. Prokop, W. Döhring, J.H. Ostrom, and P. Welinhofer, Paleobiology 14(2):206 (1988).

4. L.D. Martin, J.D. Stewart, K.N. Whetstone, The Auk 97:86 (1980).

5. A.D. Walker, Geological Magazine 117:595 (1980).

6. S. Tarsitano, M.K. Hecht, Zoological Journal of the Linnaean Society 69:149 (1980).

7. A.D. Walker, as described in Peter Dodson, "International Archaeopteryx    Conference," Journal of Vertebrate Paleontology 5(2):177, Haziran 1985.

8. Richard Hinchliffe, "The Forward March of the Bird-Dinosaurs Halted?",    Science, Volume 278, Sayı 5338, 24 Ekim 1997, s. 596-597.

9. Richard Hinchliffe, "The Forward March of the Bird-Dinosaurs Halted?",    Science, Volume 278, Sayı 5338, 24 Ekim 1997, s. 596-597.

10. Jonathan Wells, Icons of Evolution, Regnery Publishing, 2000, s. 117

11. "Plucking the Feathered Dinosaur", Science, cilt 278, 14 Kasım 1997, s. 1229

12. Alan Feduccia, The Origin and Evolution of Birds, 2nd Ed. New Haven: Yale University Press, 1999.

13. A. H. Brush, "On the Origin of Feathers", Journal of Evolutionary Biology,     Vol. 9, 1996. s. 132

14. Robert L. Carroll, Patterns and Processes of Vertebrate Evolution, Cambridge University Press, 1997, s. 280-81

15. Robert L. Carroll, Patterns and Processes of Vertebrate Evolution, Cambridge University Press, 1997, s. 314

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü