Harun Yahya

Bölüm 8. Gelin Birlik Olalım



Buraya kadar anlattığımız tüm gerçekler, Kitap Ehli ile Müslümanların son derece benzer bir inanç ve dünya görüşüne sahip olduklarını göstermektedir. Her üç dinin mensupları da; Allah'ın varlığına, birliğine, tüm evreni ve canlıları O'nun yarattığına, insanların yaşamlarını Allah'tan gelen vahye göre düzenlemeleri gerektiğine inanmaktadır. Tevrat ve İncil'de tahrif edilmemiş olduğu düşünülen bölümlerde yer alan ahlak anlayışı ile Kuran'da tarif edilen ahlak anlayışı ve ideal toplum modeli de çok benzerdir.







 




Kuşkusuz bu benzerliklerin yanında bazı temel inanç farklılıkları da vardır. Bu inanç farklılıkları tarihte üç dinin mensupları arasında tartışma ve hatta çatışma nedeni olmuştur ve halen de olabilmektedir. Ancak dinsiz, ateist ideolojilerin mevcut olduğu bir dönemde, üç din arasındaki farklılık ların değil, benzerliklerin ön plana çıkarılması gerekir.

Farklılıkları ihtilaf konusu haline getirmekten vazgeçmenin gerekliliğini şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Televizyon haberlerinde zaman zaman büyük bir deprem veya sel felaketinin hemen ardından yürütülen kurtarma çalışmaları görüntülerine rastlarız. Bu görüntülerde ortak bir nokta dikkatimizi çeker. Doğal bir afet sonrasında çeşitli ülkelerden, farklı milletlere ve dinlere mensup insanlar seferber olurlar, hiçbir fedakarlıktan kaçınmazlar, zarar gören insanları bir an önce kurtarmak için el ele verirler. Hatta aralarında düşmanlık olan ülkeler dahi böyle zorluk zamanlarında düşmanlığı bir kenara bırakırlar. Hiç tereddütsüz felaketten etkilenen ülkenin yardımına koşarlar. İnsan olarak yapılması gereken de zaten budur. Böyle bir durumda, enkaz altında kalan veya boğulmak üzere olan insanlar acil yardım beklerlerken, geçmişten kaynaklanan sorunları, kavgaları, çekişmeleri, tartışmaları, ön yargıları gündeme getirmek büyük bir vicdansızlık olacaktır. Bir de dünya toplumlarının içinde bulunduğu durumu gözümüzün önüne getirelim: Ateizmi ve materyalizmi ilke edinen ideolojilerin dünya çapındaki faaliyetleri, sosyal dejenerasyon, ahlaki çöküntü, yoksulluk, açlık, artan kötülükler, dağılan aileler, manevi boşluk içindeki insanlar, yasa dışı eylemler, cinayetler, kavgalar, çatışmalar, savaşlar, huzursuzluklar...








İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.
(Enfal Suresi, 73)





Şüphesiz bunlar ve benzeri kötülükler dünya toplumlarını büyük bir hızla maddi ve manevi yıkımın eşiğine sürüklemektedir. Diğer yandan da ateist-materyalist, yıkıcı felsefeler insanların hem dünya hem de ahiret hayatlarını tehdit etmektedir. Tüm bunlar, dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insanın aslında yardım bekleyen felaketzedelerden hiçbir farkları olmadığını göstermektedir.

İnançlı, samimi, vicdanlı ve sağduyulu Hristiyanlara, Musevilere ve Müslümanlara düşen görev, kötülüklere ve kötülere karşı yardımlaşmak, ortak bir fikri mücadele yürütmek, birlik ve beraberlik içinde çalışmaktır. Bu birlik; sevgi, saygı, şefkat, merhamet, anlayış, uyum ve iş birliği prensipleri temel alınarak bina edilmelidir. İçinde bulunulan durumun ne kadar acil olduğu göz önünde bulundurulmalı; çekişme, tartışma ve ayrılığa yol açacak unsurlardan şiddetle kaçınılmalıdır.

Museviliğin temel kitabı olan Eski Ahit'e, Hristiyanlığın temeli olan Yeni Ahit'e ve Kuran-ı Kerim'e baktığımızda, karşılıklı ilişkilerde en güzel söz ve davranışların tavsiye edildiğini görürüz. Hristiyanların diğer insanlara karşı benimsemeleri gereken davranış biçimi İncil'de şöyle anlatılır:

... Birbiriniz ve tüm insanlar için her zaman iyiliği amaç edinin. (Selaniklilere I. Mektup, Bap 5, 15)

Kimseyi kötülemesinler. Kavgacı değil, uysal olsunlar. Tüm insanlara her zaman yumuşak davransınlar. (Titos'a Mektup, Bap 3, 2)


Tevrat'ta ise, Musevilerin insanlara iyilikle davranmaları gerektiği şu şekilde ifade edilir:

Kötülüğü değil, iyiliği arayın ki yaşayasınız, ve böylece Rab, orduların Allah'ı, dediğiniz gibi sizinle beraber olur. Kötülükten nefret edin ve iyiliği sevin ve kapıda hakkı pekiştirin... (Amos, Bap 5, 14-15)







 




Kuran'da ise Rabbimiz, pek çok ayetinde güzel ahlakın, iyiliğin, kötülüğe iyilikle karşılık vermenin önemini bildirmiş, Musevilere ve Hristiyanlara karşı da, Müslümanların iyi niyet ve şefkat ile yaklaşmalarını buyurmuştur. Kuran'da Hristiyanlar ve Musevilerin, müşriklere (yani putperest veya dinsizlere) göre, Müslümanlara daha yakın oldukları açıkça ifade edilmektedir.

Ehl-i Kitap, (bazı inanç ve uygulamalarında zaman içinde tahrifatlar oluşmasına rağmen) temeli Allah'ın vahyine dayanan ahlaki kıstaslara, haram ve helal kavramlarına sahiptir. Bunun için Kitap Ehli'nden kimselerin pişirdiği bir yemek, Müslümanlar için helal kılınmıştır. Aynı şekilde Müslüman erkeklere Kitap Ehli'nden kadınlarla evlenme izni verilmiştir. Bu konuyla ilgili ayette Allah şöyle buyurur:

Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır. (Maide Suresi, 5)

Bu hükümler, Müslümanlar ile Ehl-i Kitap arasında nikah sonucu akrabalık bağlarının kurulabileceğini, iki tarafın birbirlerinin yemek davetlerine icabet edebileceklerini gösterir ki, bunlar sıcak insani ilişkiler ve huzurlu bir ortak yaşam kurulmasını sağlayacak esaslardır. Kuran'da bu ılımlı ve sevecen bakış açısı tavsiye edilirken, Müslümanların aksi bir fikirde olmaları düşünülemez.

Müslümanların bu esaslar üzerinde Hristiyanlara ve Musevilere saygı ve nezaket ile yaklaşmaları ve onlara Kuran'ın "ortak bir kelimede birleşme" çağrısını en güzel şekilde iletmeleri gerekir. Müslümanlar ile Kitap Ehli'nin ittifakının sırrı bu çağrıdadır:

De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim... (Al-i İmran Suresi, 64)

Allah'ın Varlığının, Yaratılışın Anlatılmasında Gelin Birlik Olalım



Evrenin her noktası, inkarcıların çarpık ve sapkın felsefelerini yerle bir edecek deliller ile doludur. Vicdanının sesini dinleyen, samimi ve ön yargılarından arınmış bir şekilde evreni ve doğayı inceleyen herkes, çevresindeki yaratılış delillerini fark eder. Canlı cansız her varlık Allah'ın üstün yaratma sanatını bize tanıtan mesajlar taşımaktadır; etrafımız O'nun varlığını ve birliğini açıkça ortaya koyan işaretlerle çepeçevre sarılıdır.







 




Allah'ı inkar edenlerin öne sürdükleri en büyük safsata, canlı cansız herşeyin tesadüfler sonucunda oluştuğu iddiasıdır. İnkarcıların yaymaya çalıştıkları bu batıl inancın ortadan kalkması için, çevremizdeki yaratılış delillerini modern bilimin ışığında incelemek ve bunları insanlara da anlatmak gereklidir. Canlılardaki muhteşem yapıları ve mükemmel sistemleri, evrendeki olağanüstü düzeni ve milyarlarca hassas dengeyi tüm açıklığıyla gören vicdanlı insanlar, bu sayede bunların tesadüfen oluşamayacağını ve herşeyi üstün güç sahibi olan Allah'ın yaratmış olduğunu anlayacaklardır. Böylece inkarcıların yaymaya çalıştıkları "tesadüf" yalanı yerle bir olacaktır.

Yaratılış delilleri, Allah'ın varlığını ve birliğini, O'nun üstün kudret, ilim ve sanatını gözler önüne seren her türlü bilgiyi ve gerçeği kapsar. Bunlar, insanların Allah'ın varlığını fark etmelerine ve O'na yönelmelerine vesile olur.

Gaflet içindeki insanların, her gün etraflarında şahit oldukları fakat farkına varmadıkları pek çok yaratılış delilini, mükemmellikleri tüm ayrıntılarıyla onların gözleri önüne sermek, bu kişilerin gafletlerinin dağılmasında son derece etkili olur. Yıllardır herkesin görmeye alıştığı ve pek çok kimsenin üzerinde düşünmediği birçok iman hakikati vardır. İnsanın sadece kendi bedeni dahi başlı başına büyük bir yaratılış delilidir. Sahip olduğumuz gözler dünyanın en gelişmiş kameralarından daha kompleks ve üstündür. Vücudumuzdaki her sistem, büyük bir uyum ve denge içinde çalışmakta, ancak dev laboratuvarlarda gerçekleştirilebilecek olan kimyasal işlemler, iç organlarımız tarafından çok daha mükemmel bir şekilde yapılmaktadır. Allah beslenmemiz için binlerce farklı nimet yaratmıştır. Hepsi aynı kara topraktan çıkmasına rağmen harika tatlara, kokulara, görünümlere ve ihtiyacımız olan vitamin ve minerallere sahip meyveler, sebzeler ve diğer besinlerin her biri, bizlere Allah'ın yaratışının birer kanıtını sunmaktadır. Günümüzde pek çok insan bu gerçekler üzerinde hiç düşünmeden Allah'ın nimetlerini tüketmekte, O'na şükretmeyi akıllarına dahi getirmeden gaflet içinde yaşamaktadır. Bu gafleti ortadan kaldırmak için Allah'a ve ahiret gününe iman eden samimi dindarların el ele vermesi gereklidir.







 




Kuran'ın pek çok ayetinde de insanlar, üstte saydığımız gerçekler üzerinde düşünmeye, Allah'ın varlığını ve büyüklüğünü gösteren bu delilleri görmeye ve kavramaya davet edilmişlerdir. Bu konudaki pek çok ayetten birkaçı şöyledir:

Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır? Ve Ay'ı bunlar içinde bir nur kılmış, Güneş'i de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi. Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır. Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı. Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız, diye. (Nuh Suresi, 15-20)

Yukarıdaki ayetlerde dikkat çekilen bu konular, hakkında ciltlerce kitap yazılabilecek kadar detaylı bilgiler içerir. Örneğin, gökyüzünün yedi ayrı katmandan oluşması ve bunların dünya üzerindeki ekolojik sisteme ve canlılara sağladığı faydaları, Ay ve Güneş'in, mevsimlere, iklimlere, gece–gündüz oluşumuna ve insan yaşamına olan etkisini düşünmek kişinin düşünce ufkunu genişletecek, imanını artıracak bir yoldur. Bu sistemlerde meydana gelebilecek en ufak bir aksaklığın nasıl tehlikeli sonuçlar doğuracağını düşünmek de aynı şekilde etkili olacaktır. Tüm evren bunlar gibi sayısız detay içermektedir. Ne var ki üstte belirttiğimiz gibi, insanların bir kısmı günlük hayatlarında bu harikalar üzerinde neredeyse hiç düşünmezler. Bu nedenle yaratılış delillerini insanların düşünmedikleri yönleri ile anlatarak yapılan bir tebliğ karşı tarafı düşünmeye sevk edecek, Allah'ın gücünü ve kudretini tanıyıp takdir etmesinde de etkili olacaktır.

Allah'ı tanıyıp gereği gibi takdir eden bir insanın yaşamında, ahlakında, genel tavır ve davranışlarında çok olumlu değişiklikler olacağı da açıktır. Rabbimiz'in gücünün ve kudretinin şuuruna varan bir insan, O'nun emirlerini eksiksiz yerine getirmek için çaba gösterecek ve Allah'ın razı olacağı ahlakı yaşamaya gayret edecektir. Böylece, yumuşak huylu, mütevazı, anlayışlı, sabırlı, vefalı, sadık, fedakar, merhametli, cesur, açık görüşlü, dürüst, adil insanların sayısı artacak ve Allah'ın bildirdiği güzel ahlakın yaygınlaşmasıyla dünya çok güzel bir mekan haline gelecektir.

O halde gelin birlik olalım; yaratılış gerçeklerini inceleyelim, araştıralım, bunları tüm insanlara anlatalım ve onları Rabbimiz olan Allah'ı sevmeye, O'na şükretmeye, O'nun emrettiği ahlakı yaşamaya ve O'nun rızası için ibadet etmeye davet edelim.

Darwinizm'e Karşı Gelin Birlik Olalım










Prof. Richard Dawkins





Bundan önceki sayfalarda değindiğimiz gibi, ateist, materyalist ve din aleyhtarı güç merkezleri, din ahlakına karşı daha önce görülmedik büyüklükte bir mücadele yürütmektedirler. İnsanları Allah'ın yolundan alıkoymak, onlara Allah'ın varlığını ve birliğini inkar ettirmek, kendilerince din ahlakını ortadan kaldırmak için son iki yüzyıldır dünyada sistemli bir çalışma yapılmaktadır.

Burada özellikle dikkat çekici olan nokta, tüm bu sapkın ve çarpık sistemlerin sözde "bilimsellik" iddiasında bulunmaları ve bu iddiayı da Darwinizm'e dayandırmalarıdır. Darwinizm, insanlara yaratılışı reddettirerek onları ateizme sürüklemektedir. Bununla birlikte dünyayı "güçlülerin ayakta kaldığı bir yaşam mücadelesinin arenası" olarak tarif ederek, insanları İlahi dinlerin getirdiği ahlaki meziyetlerden uzaklaştırıp bencil ve acımasız hayvanlar haline getirmeyi amaçlamaktadır.

Ünlü ateist evrimci Prof. Richard Dawkins, "Darwin'den önce ateist olmak bilimsel olarak mümkün değildi, Darwin bize bu imkanı verdi" diyerek evrim teorisinin misyonunu özetlemektedir.

Oysa evrim öğretisi, gerçekte ateistlere bu imkanı vermemiştir. Çünkü teori bilimsel bulgularla açıkça çelişmektedir. Paleontoloji, biyokimya, popülasyon genetiği, karşılaştırmalı anatomi, biyofizik gibi pek çok bilim dalı, canlılığın oluşumunun evrim teorisinin iddia ettiği gibi doğal süreçler ve tesadüflerle açıklanamayacağını göstermektedir. Kısacası, evrim bilim adına değil, bilime rağmen savunulmaktadır.

Bununla birlikte, halen bilim dünyasında ve bazı basın yayın kuruluşlarındaki etkili pozisyonlar, evrim teorisinin fanatik ve bağnaz taraftarlarının elindedir. Söz konusu çevreler Darwinizm'i her ne pahasına olursa olsun ayakta tutmayı hedeflemekte, bu nedenle gerçekleri gizlemekte veya çarpıtmakta bir sakınca görmemektedirler. Evrim teorisini eleştiren eserleri ve bilim adamlarını dışlamaya çalışmaktadırlar. İnsanların doğrulara ulaşmasını engellemek için güç ve söz birliği yapmışlardır. Bu evrimci engizisyon nedeniyle aforoz edilmekten çekinen birçok araştırmacı ve bilim adamı, bu yüzden, evrim teorisi hakkındaki gerçek düşüncelerini gizlemektedir.

Bilim ve düşünce dünyasındaki bu Darwinist diktatörlüğe karşı, Allah'a inanan insanların birlik olarak karşı koymaları gerektiği açıktır.

O halde gelin birlik olalım; 21. yüzyılın bilimsel ve teknolojik imkanlarını kullanarak Darwinizm'in bir safsata olduğunu tüm dünyaya anlatalım; hayatın gerçek kökeninin yaratılış olduğunu tüm insanlığa duyuralım.

Barış İçin Birlik Olalım



Allah iman edenlere yeryüzünde barışı sağlamalarını ve barışın koruyucuları olmalarını emretmiştir. Yeryüzünde bozgunculuk yapanları, haklı bir gerekçesi (savunma veya mazlumları kurtarma amacı) olmadan savaş çıkaranları, düzeni bozanları, masum insanları katledenleri lanetlemiştir. Rabbimiz'in emrettiği ahlakı yaşayan müminlerin, önemli sorumluluklarından biri de insanlar için barışı ve güvenliği sağlamak, tüm insanların huzur içinde yaşayabilecekleri bir dünya meydana getirebilmektir.

Daha fazla toprak elde etmek, kendi ırkının veya ulusunun üstünlüğünü ispat edebilmek, diğer milletleri tahakkümü altına alabilmek gibi gerekçelerle başlayan savaş ve çatışmalar geride hayatını kaybetmiş masum insanlar, sakatlar, öksüzler, yetimler, ruh sağlığını ve dengesini yitirmiş bireyler, yakılıp yıkılmış şehirler, tahrip edilmiş medeniyetler, yokluk, korku ve açlık bırakmaktadır. Üstelik bu kayıplar savaşın tüm taraflarını doğrudan etkilemekte, telafisi uzun yıllar alan yıkımlar meydana gelmektedir.

Savaşların, çatışmaların ve her türlü kan dökücülüğün temelinde insanların gerçek din ahlakından uzaklaşmaları vardır. Kimi zaman da sözde din adına ortaya çıkan bazı kimselerin sapkın yorumları gerçek din ahlakı hakkında yeterince bilgi sahibi olmayan kimseler üzerinde etki edebilmekte, onları din ahlakına hiçbir şekilde uymayan eylemler yapmaya yönlendirebilmektedir. Anlaşmazlıkların ve sorunların şiddet yoluyla çözülmesi gerektiğine inananlar, baskıcı ve despot uygulamalarıyla insanlara zulmedenler, zulümlerini kendilerince meşrulaştırmaya çalışanlar karşısında iman edenlerin iş birliği önem kazanmaktadır.







 




 


O halde gelin birlik olalım;

İnsanlara gerçek din ahlakını anlatarak onları çatışma ve kavgaya sürükleyen her türlü sebebin ortadan kalkmasına vesile olalım.

Farklı inançlar arasında hiçbir şekilde çatışma olmasına gerek olmadığını, birlik halinde hareket ederek tavır ve davranışlarımızla insanlara gösterelim.

Sevginin, anlayışın ve merhametin yaygınlaşması için insanlara Allah sevgisini anlatalım.


 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü