Harun Yahya

Giriş



Bu cümleyi siz okuyup bitirinceye kadar gözünüzde yaklaşık yüz milyar (100.000.000.000) işlem yapıldı. İşte bu muhteşem işlem hızı, sizi dünyanın en muhteşem aygıtlarından bir çiftine sahip yapıyor. Üstelik bu aygıtın bir benzerini insanoğlu halen üretemedi. Yaşamınızda sahip olduğunuz herşey gözleriniz ile bir anlam kazandı. Ailenizi, dostlarınızı, evinizi, işinizi, kısaca yaşamınız boyunca karşılaştığınız herşeyi gerçek anlamıyla gözleriniz sayesinde tanıdınız. Onlarsız dış dünyayı hiçbir zaman tam olarak bilemezdiniz. Gözleriniz olmasaydı bir rengin, bir şeklin, bir manzaranın, bir insan yüzünün, güzellik denen kavramın nasıl bir şey olduğunu muhtemelen hayalinizde canlandıramazdınız. Fakat, gözleriniz var, bu sayede etrafınızı görüyor, şu anda da önünüzdeki yazıyı okuyorsunuz.









Merceğe bağlı kasların çok hassas kasılma oranlarını da hesaplamıyorsunuz. Yalnızca o cismi net görmek istiyorsunuz, gerisi saniyenin çok küçük bir diliminde sizin için otomatik olarak hallediliyor. Bunun ne kadar mucizevi bir işlem olduğu ise birçok insanın aklına gelmiyor.

Üstelik, böyle mükemmel bir aygıta sahip olmak için hiç kimsenin çabası olmadı. Doğduğunuz anda gözlerinizi de -özel bir rahatsızlığınız yoksa- son derece kusursuz bir yapıya sahip olarak buldunuz.

Hiç kuşkusuz ki bu nimetin değerini en iyi anlayanlar da görme yeteneklerini sonradan kaybedenlerdir. Eğer bir gün gözlerinizi kaybedecek olursanız -ki bu ihtimal dahilindedir- o tarihten sonra geleceğe ait bütün planlarınız değişecek ve muhtemelen dünyadaki en büyük isteklerinizden biri, gözlerinize tekrar kavuşmak olacaktır. Tam tersini de düşünebiliriz. Yıllar boyu görme özürlü bir hayat geçirdikten sonra bir gün tıbbi bir müdahale sonucunda gözlerinizin açıldığını düşünün. Tabi ki bu sizi dünyevi hiçbirşeyle karşılaştırılamayacak kadar sevindirip, mutlu edecektir. Bir ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)









Evrim Yine Açmazda



Peki, insan için bu kadar önemli bir duyu nasıl ortaya çıktı? Görme diye bir kavram nasıl var oldu? Biraz daha geniş bir açıdan bakarak bu soruyu genelleştirelim. Beş duyusu, beyni, uyumla çalışan iç organları, elleri, ayakları, bedeni ve ruhu ile insan nasıl meydana geldi?

Düşünen, sağduyu sahibi ve aklını kullanabilen her insan bu soruya “bunların tesadüfen oluşamayacağı” cevabını verecek,. canlılığın bir anda, üstün ve kusursuz bir yaratılışın sonucu var olduğunu söyleyecektir. Bu açık gerçeği reddeden evrim teorisyenlerinin bu soruya vereceği tek cevap ise “tesadüfler”dir. Darwinistler şu ana kadar gelmiş geçmiş tüm canlı-cansız varlıkların tesadüflerin biraraya gelmesi sonucunda, zaman içinde meydana geldiklerini iddia ederler. Ancak evrimin bu iddiası hem akla hem mantık kurallarına hem de bilime aykırıdır. Çünkü cansız maddelerin canlı oluşturması, bir canlıya hayat vermesi mümkün değildir. Bütün bilim dalları evrendeki muhteşem düzene tesadüflerle açıklama getirmeye çalışan evrim teorisini her yönden çökertmiştir. Tüm bilimsel kanıtlar Darwinistlerin iddialarının akıl ve bilim dışılığını ortaya koymakta, bilim adına yapılan aldatmacaları ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte canlılığın, tesadüflerle açıklanması mümkün olmayan üstün bir yaratılışın eseri olduğunu da açıkça göstermektedir. Canlılardaki muhteşem yapıların tek sahibi, tüm evreni yaratan Allah'tır.









Darwinizm’in bilim karşısında uğradığı yenilgiye rağmen, bugün hala dünyadaki belli başlı akademik çevreler ve medya kuruluşları büyük bir dayanışma içerisinde evrim teorisini ayakta tutma çabasındadırlar. Genel olarak izlenilen yöntem dünyanın bir köşesinde bulunan bir kafatasıyla sözde “evrim zincirinin eksik bir halkasının tamamlandığı” iddiasını manşetten duyurmaktır. Gerçekte ise herhangi bir zincir yoktur ki eksik halkası tamamlansın. Dahası ortada evrimciler için “geçiş formu” sayılacak yarı balık-yarı sürüngen, yarı sürüngen-yarı kuş canlılara ait herhangi bir fosil de bulunmamaktadır. Fosil kayıtları Darwinistlerin iddia ettiklerinin aksine her yönden tam ve mükemmel canlıların varlığını bize gösterir. Milyonlarca yıldır değişmeden günümüze ulaşmış olan timsahlar, arılar, kuşlar, balıklar, bitkiler bize canlıların bir anda var olduğunu kanıtlar.

Evrimciler, ısrarla dikkatleri kafatası fosillerine çekmeye çalışırlar. Bunun elbette bir nedeni vardır: Tarih boyunca, irili ufaklı binlerce maymun türü yaşamış ve bunların %97’sinin nesli tükenmiştir. Dolayısıyla Darwinistler için maymunların kafatası fosillerini büyüklüklerine ve bazı fiziksel özelliklerine göre dizip, "işte maymundan insana uzanan zincir" demek şimdiye kadar son derece kolay olmuştur. Hiçbir somut kanıta dayanmayan hayali dış görünüm çizimleri, fosil aldatmacaları ve hileli sıralamalar evrim senaryolarının temel malzemelerindendir. Oysa evrim teorisi, değil bütün halde bir canlının, tek bir proteinin dahi tesadüfen nasıl oluştuğunu açıklayamaz. Bu yüzden Darwinist çevreler olabildiği kadar bu konular üzerinde tartışmaktan kaçınırlar. Zaman zaman da evrime yöneltilen eleştirilere karşı hiçbir cevap niteliği taşımayan ve hatta aslında yaratılışa delil olan birkaç bilgiyi ardı ardına dizerek, açıklama yapmış izlenimi vermeye çalışırlar.









Bu kitabın konusu olan göz de, "Gözleri düşünmek beni bu teoriden soğuttu"1 diyen Darwin'den beri evrimcileri çıkmaza sürükleyen mükemmel yaratılıştaki organlardan biridir. Gözün yapısı ve işlevleri incelendiğinde, evrimcilerin bu çıkmazlarının sebebi daha iyi anlaşılır. Göz birçok farklı bölümden oluşmuş kompleks bir yapıya sahiptir. Hayret uyandıracak kadar geniş kapsamlı işlevleri vardır. Bunların tümü gözü oluşturan son derece detaylı yapıdaki bu farklı bölümlerin uyum içinde çalışmaları sonucunda gerçekleşir. Parçalardan birinin bile olmaması gözün görevini yapamaması demektir. Bu da evrim teorisi açısından içinden çıkılmaz bir durumdur. Çünkü Darwinizmin iddiası, mevcut bütün organların zaman içinde kendi kendilerine oluştuğudur. Göz ise bütün yapılarıyla eksiksiz ve kusursuz bir şekilde aynı anda var olması gereken bir organdır.

Konuyu daha iyi anlamak için bir örnek verelim. Gözyaşı salgılamayan bir göz, çok kısa bir sürede kurur ve kör olur. Dahası gözyaşı, antiseptik özelliği ile, gözü mikroplara karşı korur. Evrimciler, gözyaşı olmadan birkaç saat içinde kuruyan gözün, sözde evrim süreci içinde, gözyaşı bezleri oluşana kadar milyonlarca yıl nasıl dayandığı sorusunu akıllarına getirmek bile istemezler. Kaldı ki gözün görevini yapabilmesi için bütün organ ve sistemleriyle mevcut olan bir beden dışında, kornea, konjonktiva, iris, göz bebeği, göz merceği, retina, koroid, göz kasları, göz kapakları gibi doku ve yapılara da ihtiyaç vardır. Bundan başka göz ve beyin bağlantısını sağlayan muhteşem bir sinir ağı ve beyinde bulunan son derece kompleks görme alanı olmadan görmemiz mümkün değildir. Bu yapılardan herhangi biri, örneğin göz merceği olmasa göz hiçbir işe yaramaz. Dahası göz merceği ile göz bebeğinin yerleri değişmiş olsa, göz yine görevini yerine getiremez. Bir tekinin bile tesadüfler sonucunda kendi kendine oluşması imkansız olan bu yapıların bir uyum içinde aynı anda, aynı yerde var olmalarının tek bir geçerli ve mantıklı açıklaması vardır. Gözü oluşturan tüm parçalar üstün akla sahip bir güç tarafından var edilmiştir. Bu gücün sahibi ise Allah'tır.

Apaçık olan böyle bir gerçeği kabul etmek insanı sonsuz hayatında kurtuluşa götüren yolun ilk adımıdır. Bu kitap yaratılış gerçeğine delil niteliğinde olduğu gibi insanın kurtuluşu için atması gereken adımlara da bir yol gösterici olmak amacını da taşımaktadır.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü