Harun Yahya


Giriş


İçinde bulunduğumuz çağda faaliyet gösteren uluslararası bir şirketi zihinlerimizde canlandıralım. Farklı niteliklerdeki yüz binlerce insanın böyle bir ticari organizasyonun çatısı altında ve belirli bir hedef doğrultusunda bir araya geldiklerini gözlerimizin önüne getirelim. Bu dev şirketin dünyanın değişik bölgelerine dağılmış fabrikaları, üretim tesisleri, yönetim merkezleri, şubeleri ve yan kuruluşlarının olduğunu dikkate alalım.

Düşünün ki söz konusu şirketin İngiltere'deki şubesi kendi ülkesindeki tüketicilerin taleplerini Amerika'daki genel merkeze iletsin; Amerika'daki yönetim kurulu, son beklentileri hesaba katarak İtalya'daki araştırma ve geliştirme ofisine direktif versin; İtalya'da dizayn edilen prototipler kamuoyu araştırmalarıyla İngiltere'de denensin; beğenilenler bu uluslararası kuruluşun Çin'deki fabrikalarında üretilmeye başlansın; bir taraftan da yeni ürünlerin tanıtımı için dünya genelinde büyük bir reklam kampanyası düzenlensin…

Şüphesiz, yukarıda ana hatlarıyla tasvir edilen bu organizasyonun her aşamasında yoğun bir haberleşme trafiği söz konusudur. Yöneticiler, mühendisler, işçiler, reklamcılar, pazarlamacılar ve daha pek çok insan birbirleriyle daimi bir koordinasyon içindedir. Böyle olması da gerekir. Çünkü başarı kazanılması haberleşme faktörü ile doğrudan doğruya bağlantılıdır. Aksi takdirde bu kuruluşun çağın hızla değişen ve gelişen şartlarına ayak uydurması mümkün değildir.

Şimdi zihnimizde çok daha büyük bir organizasyon canlandıralım. Bu organizasyona katılan insanların sayısını da alabildiğine fazla hayal edelim. Dünyada yaşayan bütün insanları, yani yaklaşık 6 milyar insanı bu organizasyon bünyesinde görevlendirelim. Her insanın belirli ve özel bir görevi olsun. İnsanların yüz binlercesini, bazen de milyonlarcasını aynı çatı altında toplayarak ortak bir çalışma yapmalarını sağlayalım. Ve her insana birer cep telefonu verelim. Öyle bir merkezi idare ve bilgi ağı kuralım ki, 6 milyar insanın her birine elinde bulunan cep telefonundan kendilerine ne yapmaları gerektiği teker teker bildirilsin. Örneğin eğer söz konusu insan bir fabrikada görevlendirildiyse, kendisinden bazen daha hızlı üretim yapması, bazen üretimi yavaşlatması, bazen de ürettiği ürünü değiştirmesi istensin. Sonuçta öyle bir planlama yapılsın ve öyle bir iletişim ağı kurulsun ki, dünyanın yüz binlerce farklı yerinde milyarlarca insan ortak bir plan doğrultusunda hareket etsin.

Şimdi örneğimizi biraz daha büyütelim. Dünyanın nüfusunun şu andakinden daha fazla olduğunu, ancak söz konusu organizasyonun çok daha mükemmel bir şekilde işlediğini varsayalım. Ve dünyanın nüfusunu 15 bin kat daha artıralım. Yani dünya gibi 15 bin farklı gezegen olduğunu ve her gezegende bulunan 6 milyar insanın tek bir gezegene doluşarak 100 trilyonluk bir insan topluluğu oluşturduğunu varsayalım. Ve bu insan topluluğunun yine kusursuz bir uyum içinde birlikte çalıştıklarını, her bireyin ne yapması gerektiğinin kendisine cep telefonu vasıtası ile bildirildiğini düşünelim.

İnsanın hayal gücünü dahi aşan bu örnek aslında gerçekten var olan bir organizasyonun basitleştirilmiş bir anlatımıdır. Ve bu kusursuz organizasyon dünya üzerindeki her insanın çok yakınında her saniye çalışmaktadır. Bu organizasyon kendi bedeninizi oluşturan yaklaşık 100 trilyon hücre arasında kurulmuştur.




 iletişim ağı, şirket iletişim

Uluslararası bir şirketin tüm şubeleri arasındaki iletişim ve koordinasyon son derece komplekstir. Yöneticilerin, müdürlerin, mühendislerin, reklamcıların birbirleriyle sürekli bağlantı halinde olmaları gerekir. İnsan vücudundaki iletişim ağı ise, en büyük uluslararası şirketin sahip olduğu iletişim ağından milyonlarca kat daha komplekstir.





Siz bu yazıyı okurken vücudunuzda milyonlarca işlem yapılmaktadır. Bu işlemlerle bedeninizin hangi bölgesinde hangi hücrelerin neye ihtiyaçları olduğu hesaplanmakta, hangi görevleri yapmaları gerektiği belirlenmekte, hücrelerin ihtiyaçlarını karşılayacak önlemler alınmakta ve hücrelere ne yapmaları gerektiği teker teker bildirilmektedir.

Örneğin bu yazıyı okumanızı sağlayan göz hücrelerinizin beslenmek için glikoza ihtiyaçları vardır. Bunun için kanınızda ne kadar şeker bulunacağını hesaplayan ve şeker miktarını sabit tutan bir sistem kurulmuş ve vücudunuza yerleştirilmiştir. Kalbinizin dakikada kaç kez atması gerektiği, kemiklerinizde depolanan kalsiyum oranı, böbreklerinizin dakikada süzdüğü kan miktarı ve bunlara benzer binlerce detay büyük bir planlama ve hücreler arasındaki iletişim ağı sayesinde hesaplanmakta ve organize edilmektedir. 100 trilyon hücrenin birbirleri ile uyum içinde çalışmalarını sağlayan bu kimyasal iletişim sistemine hormon sistemi adı verilmektedir.

Hormon sistemi, sinir sistemi ile birlikte vücut hücrelerinin koordinasyonunu sağlar. Eğer sinir sistemi internet yoluyla gönderilen mesajlara benzetilirse, hormon sistemi mektup yoluyla gönderilen mesajlara benzer; daha yavaştır, ancak daha uzun süre etkilidir.

İnsan bedenini yöneten bu sistemler incelendiğinde insanların farkında olmadıkları büyük bir gerçek de ortaya çıkar. İnsanların çoğu kendi hayatlarına kendilerinin hükmettiği, yaşamlarına kendilerinin yön verdikleri kanaatindedirler. Böyle düşünen bir insana "kendine, kendi bedenine ne kadar hakimsin?" sorusu sorulduğunda cevabı elbette, "tümüyle" olacaktır. Ancak bu cevap bilimsel gerçeklerle çelişmektedir.

İnsan, kendi bedeninin çok kısıtlı bir bölümüne -o da ancak kısmen- hakimdir. Örneğin bedenini kullanarak yürüyebilir, konuşabilir veya ellerini kullanarak bir iş yapabilir. Ancak bedeninin derinliklerinde binlerce kimyasal ve fiziksel olay, insanın bilgisi ve iradesi dışında gerçekleşmektedir. Kendi bedenine ve kendi yaşamına hakim olduğunu zanneden bir insan bu yüzden büyük bir yanılgı içindedir.



İsimlerin en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde 'aykırılığa (ve inkara) sapanları' bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır.
(Araf Suresi, 180)


Bu kitap boyunca inceleyeceğimiz kusursuz iletişim sisteminin bize göstereceği bir başka önemli gerçek ise, cansız maddelerin kendi kendilerini tesadüfler sonucunda organize etmeleri ile canlılığın oluşmasının kesinlikle imkansız olduğudur. Darwinistler ve materyalistler, Allah'ın varlığına inanmazlar ve canlılığın, tesadüfler sonucunda, cansız maddelerden, kendiliğinden oluştuğunu iddia ederler. Ancak, 20. yüzyılda hücre ve hücrenin içindeki sistemler konusunda binlerce buluş yapılmış ve canlıların ileri derecede kompleks bir tasarıma sahip oldukları anlaşılmıştır. Sadece hormonlar ve hücreler arasındaki iletişim dahi, canlılarda ne kadar olağanüstü sistemlerin bulunduğunu ve bunların tesadüfen oluşmasının imkansız olduğunu göstermek açısından yeterlidir.

Dolayısıyla bu kitabın iki yazılış amacı vardır. Bunlardan birincisi, tesadüfleri ilah edinen Darwinist materyalistlere, inandıkları felsefenin ne kadar mantıksız ve akıldışı olduğunu, bilimsel delil ve izahları ile göstermektir. İkinci amaç ise, Allah'ın varlığına iman edenlere, Allah'ın yaratışındaki kusursuzluğu ve mükemmelliği bir kez daha örnekleriyle göstermek, Rabbimizin şanını, kudretini ve üstünlüğünü görerek, O'nu en güzel isimleriyle yüceltmektir.

İlerleyen sayfalarda insan bedenini insan adına yöneten hormon sisteminin üzerinde tecelli eden yaratılış mucizelerini inceleyecek ve Allah'ın yaratma sanatına hep birlikte şahit olacağız.


AKILLI TASARIM yani YARATILIŞ



Kitapta zaman zaman karşınıza Allah'ın yaratmasındaki mükemmelliği vurgulamak için kullandığımız "tasarım" kelimesi çıkacak. Bu kelimenin hangi maksatla kullanıldığının doğru anlaşılması çok önemli. Allah'ın tüm evrende kusursuz bir tasarım yaratmış olması, Rabbimiz'in önce plan yaptığı daha sonra yarattığı anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah'ın yaratmak için herhangi bir 'tasarım' yapmaya ihtiyacı yoktur. Allah'ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir. Allah'ın, bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için yalnızca "Ol" demesi yeterlidir. Ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:

Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82)

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)






 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü