Harun Yahya


Hücredeki Bilinç (01-10)



1. Darwinizm'e İnanmak Aklı ve Mantığı Terk Etmektir



Vücudumuzdaki her hücre bölünerek çoğalır. Bölünme sırasında hücre çekirdeğindeki DNA'nın da kopyalanması gerekir. DNA'nın kopyalanması işlemi ise, insanı hayrete düşürecek kadar kusursuz bir organizasyon, disiplin ve düzen içinde gerçekleşir.

İçinde 3 milyar harften oluşan bir bilgi bankasının bulunduğu DNA molekülü, helezon şeklinde bir merdivene benzer. Kopyalama işlemi başladığında ilk olarak "DNA helikaz" adındaki enzim olay yerine gelir ve DNA'nın helezon şeklini bir fermuar açar gibi açmaya başlar. Bunun sonucunda DNA'nın heliks şeklinde birbirine dolanmış olan kolları ayrılır. "DNA helikaz" her zaman tam vaktinde görev başındadır ve görevini kusursuzca, şaşırmadan, en ufak bir hataya düşmeden, DNA'ya hiçbir zarar vermeden yerine getirir.

Şimdi sıra "DNA polimeraz" enzimindedir. Bu enzimin görevi ise, DNA'nın ikiye ayrılan kollarını, ikinci bir kol ile tamamlamaktır. Bunun için DNA'nın bir kolunu oluşturan her bilginin karşısına uygun olan bilgiyi bulup getirir. Dikkat edin! Atomlardan oluşmuş, hiçbir bilgisi, şuuru ve aklı olması beklenmeyen bir enzim, DNA'nın yarım kolunu tamamlamak için gereken bilgileri tespit edebilmekte, onları daha sonra hücre içindeki ilgili yerlerden temin ederek yerlerine yerleştirmektedir. Bu işlem sırasında  en küçük bir hata dahi yapmamakta, 3 milyar harfi en doğru şekilde tek tek tespit ederek tamamlamaktadır. Aynı esnada başka bir polimeraz enzimi de, DNA'nın diğer  yarısını benzer şekilde tamamlamaktadır. Bütün bunlar olup biterken, DNA sarmalının ayrılan iki parçasının birbirine tekrar dolanmaması için "heliks-stabilizasyon" enzimleri DNA'yı uçlarından sabit tutarlar.

Görüldüğü gibi, DNA'nın kopyalanması sırasında, birçok enzim, askeri bir disiplin içinde, bilgi ve akıl kullanmayı gerektiren işlemleri yerine getirir. Sizin elinize 3 milyar harften oluşan bir metin verilse ve bunu daktilo ederek kopyalamanız istense, bu kopyalama işlemini  tek bir hata yapmadan tamamlamanız mümkün olmazdı. Mutlaka bir yerde bir hata yapar, satır ya da en azından harf atlardınız. Ancak, bu enzimler böyle bir hataya düşmeden işlemlerini tamamlarlar.

Darwinistler ise, tüm bu enzimlerin, DNA'daki milyarlarca harften oluşan bilginin, DNA'nın kopyalanması işleminin, bu kusursuz organizasyonun tesadüfen gerçekleştiğini iddia ederler. Evrimcilerin böyle inanılması imkansız bir varsayıma inanmaları, üzerinde durulması gereken büyük bir olay, hatta bir mucizedir. Evrimcilerin, bu kadar mantıksız iddialara körü körüne inanmalarının tek nedeni, materyalizme olan bağlılıkları ve Allah'ın varlığını reddetme konusundaki kararlılıklarıdır.

dna

Hücre çekirdeğinde bulunan DNA isimli molekül vücudun bilgi bankasıdır. Bu nedenle hücre çoğalmak için bölünmeden önce mutlaka DNA'sını da çoğaltmalıdır.

dna

Heliks şeklindeki DNA'nın çoğaltılabilmesi için, yine DNA'daki bilgiler doğrutusunda üretilen pek çok enzim son derece akılcı ve organize işlemler yaparlar.

dna


 

dna

DNA kopyalanmadan önce DNA helikaz isimli enzimler gelirler ve DNA'nın heliks şeklini bir fermuarı açar gibi açarlar. Turuncu şekiller, bu enzimin hareketini göstermektedir.

dna

DNA'nın kolları birbirlerinden ayrılırken, tekrar dolanmalarını engellemek için resimde yeşil renkte olanheliks stabilizasyon enzimleri her iki kolu sabit tutarlar.

dna


 

dna

Bu esnada DNA polimeraz enzimleri, her iki kolun karşısına uygun bilgileri eklemeye başlarlar. Böylece iki adet DNA sarmalı oluşmaya başlar. Yandaki resimlerde görülen sarı şekiller, kopyalama işlemini yapan DNA polimeraz enzimlerini sembolize etmektedirler.

dna

Bu şuursuz varlıkların kusursuz bir işbölümü ve disiplinli ve akılcı çalışmaları sonucunda, DNA hatasız ve eksiksiz olarak kopyalanmış olur.

dna


 


2. Vücudunuzda, 20 Dakikada 1 Milyon Sayfa Dolusu Bilgiyi Kopyalama Yeteneğine Sahip Bir Makine Olduğunu Biliyor Muydunuz?



Bilindiği gibi hücreler bölünerek çoğalırlar. Bu bölünme sırasında, hücrenin çekirdeğinde bulunan DNA'nın da yeni hücre için bir kopyasının alınması gerekir. Bu kopyalanma sırasında, üzerinde düşünülmesi gereken son derece çarpıcı bir olay gerçekleşir.

DNA, 3 milyar harften oluşan, canlı ile ilgili tüm bilgileri saklayan muazzam büyüklükte bir bilgi bankasıdır. DNA'daki bilgileri yazılı hale getirirsek, toplam 1 milyon sayfadan oluşan yaklaşık 1000 ciltlik bir ansiklopedi serisi elde ederiz. Öyle ise DNA'nın kopyalanması, 1 milyon sayfalık yazının veya diğer bir ifadeyle 1000 ciltlik ansiklopedinin kopyalanması ile aynı şeydir.

Peki bu kopyalama işlemi ne kadar sürer biliyor musunuz?

20 ile 80 dakika arasında.

Dikkat edin, bu, 1 milyon sayfa dolusu yazının 20 ila 80 dakika arasındaki bir sürede, hiçbir hata ve eksiklik olmadan kopyasının alınması demektir. Bugün bilinen hiçbir fotokopi makinesi veya teknolojik ürün, bu kadar kısa sürede bu kadar hatasız ve eksiksiz bir kopyalama işlemi gerçekleştirememektedir. Ve dikkat edin DNA'daki bilgileri kopyalayan teknolojik aletler değil, gözle dahi göremediğimiz hücrelerimizdir. Şimdi düşünelim:

Her hücre bölündüğünde DNA'nın bir kopyasının alınması gerektiğini düşünen, DNA'nın en hızlı  ve en kusursuz şekilde kopyalanması işlemini yürüten, hatalı işlemlerin derhal düzeltilmesi için müthiş bir organizasyon yapan güç, akıl, irade ve ilim kime aittir?

Böylesine kompleks, kusursuz ve hatasız bir düzenin tesadüfen geliştiğini söylemek kesinlikle akıl ve mantık dışıdır. Evrendeki tüm atomları ve gerekli tüm koşulları bir araya getirseniz, DNA'nın kopyalanmasını gerçekleştiren sistemi tesadüfen oluşturamazsınız.

Çok açıktır ki, bu kadar kusursuz bir sistemi yaratan ve milyonlarca senedir yaratmaya devam eden sonsuz ilim, akıl ve güç sahibi olan Allah'tır.


Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır.
Allah, herşeyi kuşatandır.
(Nisa Suresi, 126)



 

 

dnakopya

 

 


3. DNA'nın Mükemmelliği Evrim Teorisini Yalanlamaktadır



İnsanın tek bir DNA molekülünde bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak bilgi bulunmaktadır. Bu bilgilerin tamamı çok önemli bir sıralamaya sahiptir.  Şimdi düşünün, milyonlarca harfi rastgele caddeye serpsek, serpilen bu harflerin hepsi bir makale haline dönüşse, sonra bu milyonlarca harf gazete sayfasındaki yazılar gibi yazılar oluştursa, bunun kör bir tesadüf eseri olduğunu söylemek mümkün müdür? Darwinist anlayışa göre bu olağanüstü olayın tesadüfen gerçekleşmesi mümkündür.

Darwinizm bütün dünya milletleriyle alay eden, onları adeta çocuk kandırır gibi kandırdığını sanan bir ideolojidir. Tesadüfün ilahi bir akıl gibi sunulduğu bu düşüncede, tesadüf dünyadaki bütün insanların aklından daha çok akla sahip muazzam bir deha olarak gösterilmektedir. Evrimcilere göre, binlerce yıldır gelip geçmiş ne kadar insan varsa, hepsinin beynini, aklını, düşünme kabiliyetini, muhakemesini, hafıza gücünü,  daha yüzlerce ve binlerce maddi manevi özelliğini şekillendiren "tesadüf" isimli bu "deha"nın sadece zamana ihtiyacı vardır. Eğer tesadüfe madde ve zaman verilirse insanları, karıncaları, atları, zürafaları, tavuskuşlarını, kelebekleri, inciri, zeytini, portakalı, şeftaliyi, narı, karpuzu, kavunu, domatesi, muzu, laleyi, menekşeyi, çileği, orkideyi, gülü ve aklınıza gelen gelmeyen yüzlerce binlerce hayvanı, bitkiyi ve her türlü canlıyı yapabilecek bir güce sahiptir. Elbette bu iddiaların tamamı bir safsatadan ibarettir. Herşeyin Yaratıcısı Allah'tır.

Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler.
Şüphesiz Allah, güç sahibidir, Azizdir.
(Hac Suresi, 74)


 

dna

 

 


4. Hücre Şekillerindeki Tasarım Evrim Teorisinin Geçersizliği İçin Yeterli Bir Delildir



Vücudunuzdaki yaklaşık 200 farklı tipteki hücre, sadece birkaç açıdan birbirlerinden farklıdır. Bu farklılıkların en önemlilerinden biri de şekilleridir. Sinir hücreleri, kas hücreleri, kan hücreleri... Bunların hepsi temelde aynı mekanizmalara sahip olmalarına rağmen, şekillerindeki mükemmel tasarım sayesinde görev yaptıkları bölgede en yüksek verimi alacak şekilde faaliyet gösterirler.

Farklı şekillere sahip hücrelerden iki örnek sinir ve kan hücreleridir. Sinir hücrelerinin omurilikten ayağa kadar uzanan yaklaşık 1 metrelik uzantıları vardır. Bu sayede uyarılar bir hücreden diğerine atlayarak hiç vakit kaybı olmadan tek bir hat üzerinden hızla gidecekleri bölgeye ulaşırlar. Kan hücreleri ise sinir hücrelerinin aksine sadece 7 mikrometre boyundadır. Böylesine minik bir boyuta sahip olmaları onların mikroskobik boyuttaki kılcal damarlardan sıkışmadan geçebilmelerini sağlar. Ayrıca küçük birer diski andıran bu hücrelerin her iki yüzünün de içe doğru çukur olması onların oksijen ve karbondioksit alışverişi için maksimum alana sahip olmalarını sağlar. Bu hücrelerin milyonlarcasının her milimetre küp kanda olduğunu düşünürseniz, gaz alışverişinin yapıldığı yüzey alanın büyüklüğünü tahmin etmeniz hiç de  zor olmayacaktır.

Göz ve kulaklarınızdaki hücreler de şekilleri itibarıyla özelleşmişlerdir. İç kulaktaki kokleada küçük tüycüklerden oluşan hücreler vardır. Bunlar ses dalgalarının etkisiyle titreşirler ve kulağın içindeki sıvının dalgalanma basıncını sinir uyarısına dönüştüren bir mekanizma olarak görev yaparlar. Gözdeki ışığa duyarlı retina hücreleri de görevlerini en iyi yapabilecek bir şekilde dizayn edilmişlerdir. Retinadaki koni hücrelerinde ışığa duyarlı pigmentleri ve  sinir bağlantısını taşıyan çok sayıda zar vardır. Bu düzen her bir koni hücresine ışığa karşı yüksek derecede bir hassasiyet kazandırır. 

İnce bağırsakta da görevine uygun şekle sahip, besinleri emici hücreler vardır. Her hücrenin üst kısmı mikrovilli adındaki mikro boyutta yüzlerce tüycükle kaplıdır. Bu tüycüklerin üzerindeki taşıyıcı moleküller besinlerdeki işe yarar kısımları alıp, yaramayanları geri çevirirler. Böylece besinlerin sindirilmesinin bir aşaması daha gerçekleşir.

Unutulmamalıdır ki insanın tüm hücreleri tek bir hücrenin bölünerek çoğalmasından meydana gelmişlerdir. Hücrelerin faaliyetleri için en uygun şekli kendileri seçtikten sonra, henüz beden oluşurken bu şekle girdiklerini düşünmek tamamen mantık dışıdır. Tüm bunlar bize hücreleri, fonksiyonlarını en verimli yapabilecekleri şekilde, sonsuz akıl sahibi Allah'ın yarattığını açıkça göstermektedir.

cesitlihucre

 

 

 

 

 

1. Kan hücresi

 

2. Sinir hücresi

 

3. Gözdeki koni hücresi

 

 

 

 

 

 

 

 


 


5.Hücreler Birbirlerini Nasıl Tanıyabiliyor?



Hepimiz lise ya da üniversite yıllarında insanın oluşumuyla ilgili bilgiler öğrenmişizdir. Buna göre ilk başlarda bir et parçası halindeki embriyo zaman içinde şekillenmekte, hücrelerin bir bölümü kolları, bir bölümü iç organları, bir bölümü ise gözleri oluşturmak üzere ayrılmaktadır. Her hücre gideceği yeri, hangi organı oluşturacağını, ne kadar çoğalacağını, ne zaman duracağını bilmektedir. Fakat aşağıdaki alıntıda anlatılanlar, bize embriyonun şekillenmesi sırasındaki bir başka hayranlık uyandırıcı bilgiyi vermektedir:

Bir embriyonun çeşitli organlarına ait hücreleri -ortamdaki kalsiyum miktarını azaltarak- ayırsak, daha sonra çeşitli organlara ait bu hücreleri elverişli bir ortamda iyice karıştırsak, bu hücreler tekrar birbirleri ile temas ettiklerinde aynı organa ait hücreler birbirlerini TANIRLAR ve her organa ait hücreler ayrı kümeler teşkil ederler. (Prof. Dr. Ahmet Noyan, Yaşamda ve Hekimlikte Fizyoloji, Meteksan Yayınları, Ankara, 1998, 10. baskı, s. 40)

Yani hücreleri ilk önce birbirinden ayırıp, sonra tekrar birleştirsek, aynı organı oluşturacak olan hücreler birbirlerini tanıyacak, tekrar birleşeceklerdir.
Peki ne beyne, ne sinir sistemine, ne de göze, kulağa sahip olmayan bu hücreler birbirlerini nasıl tanımaktadırlar? Çeşitli moleküllerin biraraya gelmesiyle oluşan bu akıl, bilinç sahibi olmayan varlıklar diğer hücreler arasından kendi türünden olan hücreyi nasıl seçebilmektedir? Daha sonradan birlik olup bir organı oluşturacaklarını nereden bilmektedirler? Şuursuz moleküllerin sergiledikleri büyük şuurun kaynağı nedir?…

Bu şuurun kaynağı tüm kainatı yoktan var eden, alemlerin Rabbi olan Allah'tır.

dnakopya

 

1. Dalak hücresi, 2. Kıkırdak hücresi, 3. Kan hücresi, 4. Areol hücresi, 5. Kas hücresi, 6. Yağ hücresi, 7. Kemik hücresi

Bir embriyonun çeşitli organlarına ait hücreler uygun ortamda karıştırıldıklarında, aynı organa ait hücreler tekrar birbirlerini bularak ayrı kümeler oluştururlar.


 


6.Allah'ın Varlığının Delillerini Anlatarak, İnsanları Dinsiz Felsefelerin Batağından Kurtarabilirsiniz



Darwinistlerin iddiasına göre tüm canlılık başıboş tesadüflerin sonucunda oluşmuştur. Ancak vücudumuzdaki binlerce kompleks sistem bu tesadüf safsatasını yalanlamaktadır. Bunlardan bir tanesi, tek görevi hücreyi hareket ettirmek olan tüycüklerin yapısındaki  binlerce ayrıntıdır.

Bazı hücreler kirpiklere benzeyen tüycükler sayesinde hareket ederler. Örneğin solunum yollarındaki sabit hücrelerin her biri yüzer tane tüycüğe sahiptir.

Tüycükler tıpkı gemi kürekçileri gibi aynı anda hareket ederek, hücrenin ilerlemesini sağlarlar


Bir tüycük diklemesine kesildiğinde, bunun dokuz ayrı çubuk (mikrotüp) şeklinde yapıdan oluştuğu görülür.

Mikrotüp denen çubuklar birbirine geçmiş iki ayrı halkadan oluşurlar.

Bu halkaların biri on üç, diğeri on ayrı telden oluşur. 

Mikrotüpler tubulin adı verilen proteinlerden meydana gelirler.

Mikrotüpte, "dinein" isimli bir proteine sahip dış kol ve iç kol denen iki uzantı bulunur. Dinein proteininin görevi hücreler arasında motor görevini yapmakve mekanik bir güç oluşturmaktır.

 Tubulin proteinini oluşturan moleküller, adeta birer tuğla gibi dizilip, hücrede silindir şeklinde bir düzen meydana getirirler. Ancak tubulin moleküllerinin dizilimi tuğlalardan çok daha komplekstir.

 Tüycüklerin ortasında iki mikrotüp daha bulunur. Bunlar kendi başına bulunur  ve onüç tubulin şeridinden oluşurlar.

 Her bir tubulinin üst tarafında on tane kısa çıkıntı, alt tarafında da on tane girinti vardır. Bu girinti ve çıkıntılar birbirinin içine geçebilecek şekilde uyumlu yaratılmıştır. Böylece çok sağlam bir yapı oluştururlar. Çok özel bir tasarıma sahip olan bu girinti ve çıkıntılardaki en ufak bir bozukluk hücrenin yapısına zarar verecektir.


Yukarıda çok kısaca ve basit kelimelerle özetlediğimiz bu parçacıklar tek bir tüycüğü meydana getirmektedir ve tek hedefleri vücudunuzdaki trilyonlarca hücreden bir tanesini hareket ettirmektir. Bugüne kadar yaşamış olan ve halen yaşayan tüm insanların solunum hücrelerinin her birinde böyle kapsamlı bir sistem vardır. Üstelik bu kompleks ve birçok parçadan oluşan sistem, gözle dahi göremeyeceğimiz kadar küçük hücrenin içindeki bir tüycüğün daha da alt yapılarıdır. Şöyle bir kıyasla ne kadar küçük bir alandan bahsedildiğini daha iyi anlayabilirsiniz: yukarıda sıralanan detayların tek bir saç teline dahi sığdırılması insan aklının almayacağı kadar kompleks bir işlem olurdu. Ancak, sözü edilenler tek bir saç teli ile kıyaslanamayacak kadar küçük yapılardır. Allah, bizim gözle göremeyeceğimiz kadar küçük bir yere, son derece sistemli ve kompleks bir mekanizma yerleştirmiştir. Tesadüflerin, bir hücreyi hareket ettirmeyi düşünüp, böyle bir sistemi kurmaları ve bu kadar küçük bir alana sığdırmaları kesinlikle imkansızdır.

dnakopya

1. Hücre, 2. Tüycükler, 3. Tüycüklerin yakından görünüşü, 4. Tüycüklerin enine kesiti, 5. Mikrotüpler, 6.Dinein kolu

Bazı hücrelerin hareketini sağlayan kirpiklere benzeyen tüycükler son derece kompleks yapılara sahiptirler. En üstte: her tüycüğü oluşturan mikrotüpler görülmektedir. Altta: tüycüklerden alınan kesitte iç içe geçmiş çift halka yapısı görülmektedir.


 


6. Vücudumuzdaki Petrol Rafinerisi



Bulunduğunuz yerden kalkıp yürümeniz, ayakta durmanız, nefes almanız, gözlerinizi açıp kapamanız kısacası hayatta olmanız için gereken enerji, hücrelerinizdeki mitokondri denilen santrallerde yapılır. Buradaki santral benzetmesinin abartılı olmadığı mitokondride gerçekleşen işlemler incelendiğinde açıkça görülecektir.

mitokondri

Hücrenin içinde proteinlerden oluşan mitokondori, aynı bir elektrik santrali gibi çalışır ve hücrenin ihtiyacı olan enerjiyi üretir.


Hücrede enerji üretilmesinde başrolü oksijen oynar. Oksijenin pek çok yardımcısı vardır. Enerji üretiminin hemen her basamağında birçok farklı enzim devreye girer. Bir basamakta görevini tamamlayan enzimler son derece bilinçli bir hareketle, bir sonraki basamakta yerlerini başkalarına devrederler. Böylece, onlarca ara işlem, bu işlemlerde devreye giren yüzlerce farklı enzim ve sayısız kimyasal reaksiyon sayesinde besinlerde depolanan enerji hücrenin işine yarayacak hale getirilir. Bu enzim değişiklikleri sırasında hiç  karışıklık çıkmaz, sıralamada hiçbir şaşma olmaz; tüm elemanlar çok disiplinli bir ekip şeklinde çalışmalarını sürdürürler.

Bu haliyle, milimetrenin 100'de biri kadar olan hücrelerimizin içindeki "enerji santrali"nin, bir petrol rafinerisinden ya da bir hidroelektrik santralinden daha kompleks olduğunu söyleyebiliriz.

Bir petrol rafinerisi, petrolün ne olduğunu bilen, ham petrolü laboratuvar şartlarında analiz etmiş ve bu teknik bilgiler ışığında hareket eden mühendisler tarafından inşa edilir ve işletilir. Petrolün ne olduğunu bilmeyen insanların bir petrol rafinerisi inşa edebileceklerini düşünmek ise imkansızdır.

Petrol üretiminden çok daha kompleks olan canlı hücresindeki enerji üretimi de aynı şekilde bilgi gerektirir. Ama bir hücrenin öğrenme kabiliyetinin olduğunu öne sürmek elbette ki gülünçtür. O halde böyle bir üretimi hücre nasıl gerçekleştirmektedir?

İşin doğrusu, hiçbir hücre biyolojik bir işlevi, sözcüğün gerçek anlamında "öğrenme" fırsatına sahip değildir. Eğer hücre ilk ortaya çıktığı anda böyle bir işlevi yerine getiremiyorsa daha sonra bunun üstesinden gelebilecek beceriyi elde etmek gibi bir imkanı yoktur. Çünkü enerji üretiminde başrol oynayan "oksijen"in hücre üzerinde tahrip edici etkisi vardır. Hücre bu özelliklerle birlikte ortaya çıkmak zorundadır. Bu durum, hücrelerin tesadüfen ortaya çıkmış olamayacaklarının, Yüce Allah'ın onları bir anda yarattığının delillerinden yalnızca bir tanesidir.

Allah milimetrenin 100'de biri kadar küçük bir alana sığdırdığı bu sanat ile bize gücünün sınırsızlığını göstermektedir.

dnakopya

Milimetrenin 100'de biri büyüklüğünde olan hücrelerimizin içindeki enerji santrali, bir petrol rafinerisinden ya da bir hidroelektrik santralinden daha komplekstir. Binlerce mühendisin, teknik uzmanın, işçinin, tasarımcının bir araya gelerek, en yüksek teknolojiyi kullanarak sağladıkları enerjiyi, belirli sayıda atomun birleşmesinden oluşan, şuur ve bilgi sahibi olmayan hücrelerimiz çok daha ekonomik ve pratik bir yöntemle elde ederler. Hücrelerimizdeki enerji santralinde, enerji tasarrufundan artık maddelerin değerlendirilmesine kadar her türlü detay planlanmış ve kusursuzca yaratılmıştır.


 


8.Hücrelerinizdeki Hayat Enerjisi: ATP Molekülü



mitokondri

1. Işık, 2. Isı, 3. Elektrik, 4. Hücredeki Fiziksel Olaylar, 5. Salgılama, 6. Kimyasal Olaylar, 7. Hareket

ATP'nin kullanıldığı olaylar ve dönüştüğü enerji çeşitleri


Besinlerden elde edilen enerji, hücrenin yaşamını devam ettirmesi için gereken işlemleri yapmada doğrudan kullanılamaz. Bu enerji önce ATP (Adenozintrifosfat) adlı özel bir molekülün içinde paketlenir. Sonra da hücrenin içinde gerçekleşen bütün üretimlerde ve taşıma işlemlerinde kullanılır.

Dinlenme halindeki bir insanın günde ortalama 45 kg ATP molekülüne ihtiyacı vardır. Ancak ne ilginçtir ki, günün herhangi bir anında bakıldığında vücuttaki ATP miktarı 1 gramı geçmez. Bunun nedeni ATP molekülünün depolanmaması, anlık olarak kullanıma özel paketler halinde hazırlanmasıdır. Ancak unutulmamalıdır ki hücredeki yaşam bu enerjiye bağlıdır. Bu yüzden ATP oluşumu çok hızlı gerçekleşmelidir. Nitekim her saniye vücudunuzdaki yaklaşık 100 trilyon hücrenin her birinde, 10 milyon ATP molekülü hiç durmaksızın üretilir.

Peki bu hız nasıl sağlanır?

Hücre içinde enerjiye ihtiyaç olduğu zaman, ATP, bünyesindeki 3 fosfat molekülünden sonda olanı koparır; yani enerji paketinin kapağını açar. Sonuncu fosfatın bırakılmasıyla serbest kalan enerji hücre içindeki işlemlerin kolayca yapılmasını sağlar. Ve bu işlem her an şaşırtıcı bir hızla, hiçbir aksama olmadan devam eder.

Şüphesiz sadece atomlardan oluşan bir molekülün, hücre içindeki işlemler için ihtiyaç duyulan enerji miktarını tespit etmesi ve ona uygun üretim yapması mümkün değildir. Bu üretimin seri bir şekilde gerçekleşebilmesi için en uygun paketleme sistemine sahip olması da tesadüflerin eseri olamaz. Hücreyi de, hücre içindeki her molekülün hareketini ve üretimini de yaratan Allah, ATP molekülünü de en mükemmel şekliyle canlıların hizmetine vermiştir.

dnakopya

1. ATP hücre içinde oluşturulan bir enerji paketidir. Üç boyutlu olarak canlandırılan ATP molekülünün yapısı yanda ayrıntılı olarak görülmektedir.  Yapısında üç tane fosfat bulundurur. ATP molekülünün bu fosfat atomları arasında yüksek enerjili fosfat bağları bulunur.

2. ATP'NİN PARÇALANMASIYLA  AÇIĞA ÇIKAN ENERJİ:

2a. ATP molekülünün 3 fosfat grubu vardır. ATP'den her fosfat ayrıldığında enerji açığa çıkar.
2b. ATP'den bir fosfat ayrılırsa ADP, iki fosfat ayrılırsa AMP oluşur.
2c. AMP'nin fosfat bağının da çözülmesi ile ATP molekülündeki tüm enerji ilgili moleküllere aktarılır.


 


9. Hücredeki Yoğun Trafiği Kim Düzenliyor?



Golgi cisimciği bütün hücrelerde bulunur ve yeni sentezlenen proteinlerin hazırlanmasında ve türlerinin seçimi ve ayrılmasında önemli rol oynar.

Hücrenin çeşitli bölümlerinde bulunan çok çeşitli proteinler hücrenin başka bir bölümü olan endoplazmik retikulumda (ER) sentezlenirler. Proteinler sentezlenmelerinden sonraki dakikalar içinde ER'dan ayrılıp Golgi cisimciğine giderler. Proteinlerin üretildikten sonra bu işlemlerden geçmelerinin çok önemli nedenleri vardır. Golgi cisimciğinde proteinler çeşitli değişikliklere uğrarlar. Örneğin bazılarına karbonhidrat, bazılarına ise sülfat, fosfat ya da yağ asitleri eklenir. Bu değişiklikler proteinlerin türüne ve gidecekleri yere göre değişir. Golgi cisimciği bu proteinleri arındırır, türlerine ve gidecekleri organa göre ayırır ve paketler. Bu paketleri de kendisi hücrenin türüne göre imal eder. Ancak ER'da sentezlenen binlerce proteinin biyokimyasal aktivitelerinin birbirine karışmaması için bu işlemlerin çok hassas biçimde yapılması ve proteinlerin gidecekleri yere göre yönlendirilmeleri gerekir. İşte hücredeki bu trafiği düzenleyen Golgi cisimciğidir. Bu küçücük organel yaptığı her işlemde çok büyük bir şuur göstermektedir. Kendisine gelen proteinleri tanımakta, ayırmakta, ihtiyaçlarını belirlemekte, ihtiyaçlarına göre üretim yapmakta, görevlerini tespit etmekte, onları paketlemekte ve bu kadar yoğun trafiği hiç karışıklık olmadan düzenlemektedir. Hücreye ve hücreyi oluşturan tüm parçalara bu aklı, karar verme ve uygulama yeteneğini ilham eden alemlerin Rabbi olan Allah'tır.

dnakopya

Hücre içindeki organizasyon, insanların organizasyonlarından daha kompleks ve daha başarılıdır. Bir ürünün fabrikadan çıkıp kullanılacağı yere ulaşana kadar geçirdiği aşamaların benzerlerini hücrede üretilen bir protein de yaşar.


 


10. Karaciğerin Dev Bir Laboratuvar Olduğunu Biliyor musunuz?



Tam teşekküllü, son teknoloji ile donatılmış bir laboratuvarın kendi kendine oluşabileceğini kimse iddia etmez. Ama evrimciler karaciğerde yer alan eşsiz laboratuvar kompleksinin kendi kendine oluştuğuna inanır ve bunu delil olmadan savunurlar. Çünkü Darwinizm insanların akıllarını örten bir büyü, batıl bir dindir.

Karaciğerinizin tek bir hücresinde 500 farklı kimyasal işlem gerçekleştirilir.  Milisaniyeler (saniyenin binde biri) içinde kusursuz aşamalarla gerçekleşen bu işlemlerin çoğu laboratuvar koşullarında hala taklit edilememektedir. Karaciğer hücresi, yediğimiz besinlerin hepsini hücrelerimizin kullanabileceği enerji olan şekere, yani glukoza çevirir. Kullanılmayan şekeri yağa çevirip depolar. Şekerin yokluğunda ise proteinleri ve yağları şekere çevirip hücrelere sunar.

Kısacası biz, canımızın istediği her türde yiyeceği yerken, karaciğer bütün bu yiyecekleri vücudumuzun gereksinimine göre harcar, dönüştürür veya depolar. Ve ilk insandan bu yana trilyonlarca karaciğer hücresi aynı şuur ve ilimle hiç şaşırmadan hareket etmektedir.

dnakopya

1. Glikojen
2. Glikoz
3. Yağ asidi
4.Glikoz, bağırsakta emilerek karaciğere gelir.
5. Artan kısım glikojene çevrilir.
6. Glikojen deposu dolduğunda glikoz, gliserin ve yağ asidine çevrilir.
7. İhtiyaç olduğunda glikojen tekrar glikoza çevrilir.


 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü