Harun Yahya

Cennet ve Cehennem




Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı 'umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır.'(Haşr Suresi, 20)


Allah, ilk insan olan Hz. Adem (as)'ı ve eşini yarattığında, onları cennete yerleştirmiştir. Ancak Kuran'da bildirildiği gibi Hz. Adem (as) ve eşi, şeytanın telkinleriyle, Allah'ın kendilerine koyduğu yasağı çiğnemişlerdir.

Bu olayda insan şunu düşünmelidir: İnsan, güzel olan bir şeyin güzelliğini ve kıymetini çirkini gördüğünde; iyi olanı da kötüyü bildiğinde anlayabilmektedir. Herşeyin değeri ancak zıttıyla kıyas edildiğinde tam olarak anlaşılabilmektedir. Allah Hz. Adem (as)'ı ve eşini doğrudan cennete yerleştirdiğinden, bu farkı anlayabilecek kıyas ortamında bulunmamışlardır. Bundan dolayı, cennetin nimetlerini ve mükemmelliğini anlayamamış olan insanlar, herşeyin zıttıyla yaratıldığı dünyada yaşatılmaya başlanarak, onlara kıyas imkanı verilmiştir. Burada imtihan olarak, kötüyü ve çirkini görerek, iyinin ve güzelin kıymetini anlayacak olan insanlar, cennetin kıymetini tam olarak anlayacak olgunluğa gelmiş olacaklardır.

Allah, hesap günü insanları dirilttiğinde, tüm insanları cehennemin çevresine toplayacak ve kendi sınırlarını korumada titizlik göstermiş iman edenleri kurtaracaktır. Cehennemi bizzat gören biri, elbette ki cennetin büyük bir kurtuluş ve büyük bir nimet olduğunu yaşayarak ve hissederek anlamış olacaktır. Bu konuyu haber veren ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

Andolsun Rabbine, Biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız. Sonra, her bir gruptan Rahman'a karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız. Sonra Biz ona girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi biliriz. Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır. Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz üstü çökmüş olarak bırakırız.(Meryem Suresi, 68-72)

Dünyada, bu kıymeti anlayabilecek olan insanlara Allah, nimetlerle donatılmış sonsuz güzellikte bir hayat olan cenneti vaat etmiştir:

İman edip salih amellerde bulunanlar, Biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah'ın gerçek olan va'didir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?(Nisa Suresi, 122)

Bu dünyada kendisine doğru yol gösterilmiş ve uyarılmış iken, kötü yol olan inkar yolunu seçen insanlar da, sonsuz bir azabın yaşanacağı cehenneme konulacaklardır. Kuşkusuz böyle olması Allah'ın sonsuz adaletinin de bir tecellisidir:

İnkâr edenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Onlar: "Evet" dediler. Ancak azap kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu.(Zümer Suresi, 71)

İnsan, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği ve beğendiği mümin modeline uygun bir yaratılışta var edilmiştir. İyi ve kötü kendisine açıkça tarif edilmiştir. Ayrıca kendisine, bunları fark edebileceği göz, kulak ve kalp; kavrayabileceği akıl ve muhakeme özellikleri de verilmiştir. Allah'ın varlığını, büyüklüğünü bu özellikleriyle rahatlıkla anlayabilecek ve iman edebilecekken, inkar etmiş olanların elbette ki iman edenlerle bir olamayacağı ve aynı yerde bulunmayı hak etmedikleri de kesindir. Allah bu iki grubun ahirette nasıl ayrılacağını şöyle haber verir:

Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.(Yunus Suresi, 25-27)

Allah, iman eden ve Allah rızası için dünyada iyi işler yapanlara vaat ettiği cennet hayatını, Kuran'da detaylarına kadar tarif etmektedir. Bununla müminler müjdelenmektedir:

İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde; Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden, Birazı da sonrakilerden. 'Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı yaslanmışlardır. Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır; Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler, Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. Arzulayıp-seçecekleri meyveler, Canlarının çektiği kuş eti. Ve iri gözlü huriler, Sanki saklı inciler gibi;

Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur); Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne günaha sokma. Yalnızca bir söz (işitirler:) "Selam, selam." "Ashab-ı Yemin", ne (kutludur o) "Ashab-ı Yemin." Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları, Yayılıp-uzanmış gölgeler, Durmaksızın akan su(lar); Ve (daha) birçok meyveler arasında, Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler). Yükseklere-kurulmuş döşekler (sedirler). Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. Onları hep bakireler olarak kıldık, Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,"Ashab-ı Yemin" olanlar için. (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden, Birçoğu da sonrakilerdendir.(Vakıa Suresi, 11-40)

Allah, kurtuluş, mutluluk ve esenlik yeri olan cennetin bu sonsuz nimetleriyle müminleri müjdelerken, aynı zamanda inkar edenleri de cehennemle müjdelemektedir. Sonsuz azap yeri olan cehennemin de ne şekilde azaplarla dolu bir yer olduğu Kuran'da şöyle tarif edilmektedir:

"Ashab-ı şimal", ne (mutsuzdur o) "Ashab-ı şimal." Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su, Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler. Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim).

Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı. Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı. Ve derlerdi ki: "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?" "Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?" De ki: "Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de." "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır." Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalanlayıcılar, şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz. Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız. Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz. Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz. İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir. (Vakıa Suresi, 41-56)

 


Cennette Herşey Pozitif, Cehennemde İse Herşey Negatiftir

ADNAN OKTAR: Allah cennet için ‘hiçbir nefis tatmadı hiçbir göz görmedi' diyor, çok çok şaşırtıcı ve çok çok güzeldir, kullanılan malzeme çok güzeldir. Cennetin en güzel özelliklerinden biri hiçbir yer eskimez, hiçbir yer tozlanmaz, her şey pozitiftir. Yani dünyada her şey biliyorsunuz zıttıyla yaratılmıştır. İyi-kötü, gece-gündüz gibi orada sadece tek yönlü pozitif olan vardır, bu Allah'ın bir sanatıdır, cennetin kapısı ayrı bir güzeldir. Kapılarına bakarsın, her evin kapısı ayrı bir nakışlıdır, koltukları ayrı bir güzeldir, yani çok fazla güzellik vardır, o güzellere bakıp biz sürekli Allah'a hamd ederiz, yani Allah aşkından adeta yanması böyle insanın ruhunun, o aşka yanması mevzubahistir cennette. Mesela bir cennet ibriğine bakarsın Allah'a hamd edersin, onunla konuşabilirsin de. "Biraz sağa dönsene" dersin döner, "oradan bana bir meşrubat getirsene" dersin, alır getirir. "Dök bardağa" dersin döker, "geç yerine" dersin geçer, yani böyle çok eğlenceli ve çok hoştur cennet.

Cennette, ama en çok sevilen şey peygamberlerle yapılan sohbetler, konuşmalar, bir de insanın helali eşi, orada olabilecek en güzel suretlerde tecelli edecek. Yüzlerce beden şeklinde tecelli edecek, hurilerden daha güzeldir cennet kadınları, yani mümin kadınlar çok daha güzeldirler, hem kalite olarak hem güzellik olarak hem ruha verdikleri zevk olarak çok daha güzeldirler. Ama cennet hurileri vardır, vildanlar vardır, gılmanlar vardır, oranın süsü ve güzelliğidir onlar, yani genç, güzel delikanlılar, güzel küçük çocuklar, genç güzel bayanlar, bunlar Müslümanlara hizmet ediyorlar. Hepsi Allah'ın yarattığı özel varlıklar, ama aynı insan gibiler, Allah'ı anmaları, üslubuyla, konuşmasıyla böyle mübarek, muhterem varlıklar. Fakat biz eğer evliysek eşimizin ahlakını biliyoruz, çektiği çileleri, zorlukları cesareti biliyoruz, güzel ahlakı biliyoruz, kıldığı namazları Allah için yaptığı fedakârlıkları biliyoruz. Sonsuza kadar o güzelliğiyle onu severiz o zaman. Hiç unutmadan severiz.

Cennetin bir güzelliği de budur, yani karşılıklı sohbetler, peygamberler neler yaptı, mesela her peygambere ayrı ayrı soracağız. Hz. Musa (as) nasıl yaptı, neler yaptı, onun sahnelerini göreceğiz. Burada dünyada sevdiği hayvanları varsa hoşlandığı şeyler varsa onlar orada yeniden canlanıyorlar, onları sevecek onlarla beraber olacak, ama hoşuna giden ne varsa mesela teknik alet edevat onlardan hoşlanıyorsa onlar yaratılacak, arabadan hoşlanıyorsa araba, uçaktan hoşlanıyorsa uçak.

Ama araba benzinsiz gider orada, çünkü bu dünyada benzinsiz araba giderse, motorsuz giderse insanın aklının ihtiyarı kalkar... O zaman işte ahirette olan da sebebin kalkmasıdır, ama istediğimiz her şey oluyor, yani her türlü müzik her türlü güzel resimler, heykeller ne istiyorsak yani hoşumuza giden ne varsa vardır.

Cehennem tam zıttıdır, yani her şeyin biçimsiz, bozuk, kirli, kokuşmuş, rahatsız edici hali vardır. Yani materyalistlerin tarif ettiği tarzdadır. Çok biçimsiz ve çirkin ve eciş bücüştür insanlar, mesela ağzı burnu yamru yumrudur. Çok kirlidir, mesela ağzı kirlidir, vücudu kirlidir, yani cehennemde yıkanma diye bir şey yok, leş gibidir, son derece kirlidir. Kötü koku, kötü kir, kötü söz, kötü ortam, kötü karanlık, kötü yiyecekler, kötü genel durum cehennemin özelliğidir.

Cennet de tam zıttıdır. Mesela suları güzeldir her şeyi mis gibi kokar, mesela koku dalgaları gelir, bir gün gül, bir gün karanfil kokusu gibi ama çok daha mükemmel olacaktır. Mesela meyveler çok lezzetlidir, çok mükemmeldir, insanlar çilek yerken bile çileğe pudra şekeri koyar biliyorsunuz, o onun eksikliğidir. İşte demek ki insanların kafasında gerçek bir çilek kavramı var, mesela hiç normal portakal bulamaz insanlar, çok nadir bulurlar, ama onda da yine bir eksiklik bulurlar genelde. İşte gerçek portakalı orada bulacaklar. (Adnan Oktar'ın Çay TV röportajından, 25 Şubat 2009)


 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü