Harun Yahya

Günah ve Tevbe



Bazı insanlar vardır ki, hatasız olmak peşindedirler. Kendilerini ellerinden geldiğince kusursuz bir insan gibi göstermeye ve görmeye çalışırlar. Çünkü hata yaptıklarını kabul ettiklerinde küçük düşeceklerinden korkmaktadırlar. Onlara göre ideal insan, kendisine hiçbir hatası olmayan insandır.

Oysa sözünü ettiğimiz bu "hatasızlık" arayışı, bir batıl inançtan başka bir şey değildir. Nitekim Kuran'da bizlere böyle bir mümin modeli örnek gösterilmez. Böyle bir modelin yaşanması mümkün de değildir. Çünkü insan, Allah karşısındaki acizliğinin bir sonucu olarak, hayatı boyunca birçok hata yapabilir, günah işleyebilir. Elbette ki bunlardan kaçınmalı, Allah'ın dinini uygulama konusunda hata işlememeye ve günaha girmemeye gayret göstermelidir. Ancak, Allah'ın aciz bir kulu olduğunu ve hatadan tamamen kurtulamayacağını da unutmamalıdır. Nitekim bir ayette, yeryüzündeki her insanın Allah'a karşı hata ve günah işleyebileceği şöyle haber verilir:

Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.(Fatır Suresi, 45)

Bu İlahi hüküm gereği, Allah insanların hataları veya günahları olabileceğini ancak bunda direnmemeleri gerektiği Kuran'da bildirmiştir. Müminden beklenen, işlediği tüm hata ve günahlar için sürekli Allah'tan bağışlanma dilemesidir.

İnkar edenler ile müminleri birbirlerinden ayıran en önemli vasıflardan biri de işte budur. İnkarcılar kendilerini hatasız ve günahsız saymaya çalışırlar. Oysa müminlerin böyle bir iddiası yoktur. Elbette Allah'a karşı hiçbir günah işlemek istemezler. Ancak insan yaratılışı gereği, kimi zaman geçici olarak nefsine uyup günaha girebilir. Allah'ın hükümlerini uygulamada gevşeklik göstermek gibi bir gaflete düşebilir. Ama sonuçta tüm bunlardan pişman olup Allah'a yönelmesi ve Rabbimizden bağışlanma dilemesi önemlidir.

Kuran'a baktığımızda Allah'tan bağışlanma dilemenin doğal ve daimi bir mümin vasfı olduğunu görürüz. Bu durum da yine bizlere müminlerin hiçbir zaman kendilerini günahtan müstağni görmediklerini, aksine kusur ve eksikleri için sürekli Allah'ın rahmetine sığındıklarını göstermektedir. Bir ayette, tevbe etmek, müminin en önde gelen vasıflarından biri olarak sayılmaktadır:

Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) müminleri müjdele.(Tevbe Suresi, 112)

İnsanları din ahlakından uzaklaştıran sebeplerden bir tanesi, işledikleri günahların getirdiği suçluluk duygusu nedeniyle kendilerini iflah olmaz kimseler olarak görmeye başlamalarıdır. Şeytan bu yersiz düşünceyi sürekli kışkırtır. Bir günah işleyen insana "sen günahkar ve Allah'a karşı isyankarsın, bunu böyle kabul et" mesajı verir. İnsanın günahı ikiyse, bunu hemen dörde, sekize, onaltıya çıkarmaya çalışır. İnsanın günahı nedeniyle Allah'a karşı duyduğu mahcubiyet hissini kullanır ve bunu o insanı Allah'tan tamamen uzaklaştırmak için suistimal eder.

Şeytanın her hilesi gibi bu da zayıftır. Çünkü bir insanın günah işlemesi, onun Allah'ın Katında lanetlendiği ve artık doğru yolu bulamayacağı anlamına gelmez. Değil bir günah, en büyük günahları defalarca işlemiş de olsa, sonuçta her zaman için tüm bunlardan pişman olup Allah'a yönelme imkanı vardır. Allah, günahlarından dolayı samimi bir şekilde tevbe eden, yani bağışlanma dileyip artık o günahı işlememeye azmeden herkesi bağışlayacağını Kuran'da haber vermiştir:

Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.(Maide Suresi, 39)

Allah sonsuz merhamet sahibidir. Allah bir ayette biz kullarına, "Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim" (Bakara Suresi, 160) diye müjde verir. Tevbe imkanı herkes için geçerlidir. Örneğin Allah, Kendisi'ne iman ettikten sonra saparak, altından bir put yapıp ona tapınan bazı Musevilerin tevbesini kabul etmiş ve onları bağışlamıştır:

Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek İlah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.(Bakara Suresi, 54)

Bir insan işlediği günahtan dolayı tevbe ettikten sonra da yeniden gaflete düşüp aynı günahı işleyebilir. Belki bu defalarca tekrarlanır. Ama son bir kez tevbe edip o günaha bir daha dönmediğinde, tevbesinin kabul edilmesini Allah'tan umabilir.

Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da asıl olan samimiyettir ve samimiyetten uzak bir düşünceyi Allah kabul etmeyecektir. Bazı insanların kapıldığı "ben günah işlemeye devam edeyim, sonra bir gün tevbe ederim" şeklindeki düşünce samimiyetsizdir ve sonu hüsranla sonuçlanabilir. Allah böyle düşünenleri Kuran'da şöyle uyarmaktadır:

Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemen tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.(Nisa Suresi, 17-18)

İbadetlere Titizlik Göstermek



İman sahibi bir insan ibadetlerine gösterdiği titizlikle kendini belli eder. Allah'ın farz kıldığı 5 vakit namaz, oruç, abdest ibadetlerini yaşamı boyunca -sağlık koşulları elverdiği sürece- şevkle sürdürür. Allah salih Müslümanların ibadet şevkini pek çok ayetiyle haber vermiştir:

Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.(Rad Suresi, 22)

Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.(Hac Suresi, 35)

Namazın Önemi



İmandan sonra gelen en önemli ibadetlerden olan namaz, müminlere hayatları boyunca sürdürmeleri emredilen, vakitleri belirlenmiş bir ibadettir.

İnsan unutmaya ve gaflete düşmeye müsait bir varlıktır. İradesini kullanmayıp kendini günlük olayların akışına kaptırırsa asıl dikkatini vermesi ve aklında tutması gereken konulardan uzaklaşır. Allah'ın her yönden kendisini sarıp kuşattığını, her an kendisini izlediğini, işittiğini, yaptığı her şeyin hesabını Allah'a vereceğini, ölümü, cennetin ve cehennemin varlığını, kaderin dışında hiçbir olayın meydana gelmeyeceğini, karşılaştığı her şeyde, her olayda bir hayır olduğunu unutur. Gaflete düşerek, hayatının gerçek amacını hatırından çıkarabilir. Günde beş vakit kılınan namaz ise, unutkanlık ve gafleti yok eder, müminin bilincini ve iradesini canlı tutar. Müminin sürekli olarak Allah'a yönelip dönmesini sağlar ve Yaratıcımızın emirleri doğrultusunda bir yaşam sürdürmesine yardımcı olur. Namaz kılmak için Allah'ın huzurunda duran mümin, Rabbimiz ile güçlü bir manevi bağlantı kurar. Namazın insana Allah'ı hatırlattığı ve insanı her türlü kötülükten alıkoyduğu bir ayette şöyle bildirilir:

Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.(Ankebut Suresi, 45)

Namaz ibadeti, başta peygamberler olmak üzere tüm iman edenlere farz kılınmış bir ibadettir. Tarih boyunca insanlara gönderilmiş olan peygamberler kavimlerine Allah'ın farz kıldığı bu ibadeti tebliğ etmişler, kendileri de hayatları boyunca bu ibadeti en güzel ve en doğru şekilde uygulayarak tüm müminlere örnek olmuşlardır. Bu yönüyle namaz, Allah'ın elçilerinin kavimlerine yaptıkları fiili bir tebliğ şeklidir. Kuran'da, peygamberlere namaz kılmalarının emredilmesi, onların bu ibadete verdikleri önem, bu ibadeti yerine getirmede ve korumada gösterdikleri titizlik, kavimlerine namaz kılmayı emretmeleri ile ilgili pek çok ayet yer alır. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

◉ Hz. İbrahim (as) için:

Rabbim, beni namazı(mda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur.(İbrahim Suresi, 40)

◉ Hz. İsmail (as) için:

Kitap'ta İsmail'i de zikret. Çünkü o, va'dinde doğruydu ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi. Halkına, namazı ve zekatı emrediyordu ve o, Rabbi Katında kendisinden razı olunan (bir insan)dı.(Meryem Suresi, 54-55)

◉ Hz. Musa (as) için:

Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Benden başka İlah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.(Taha Suresi, 14)

Mümin kadınlara örnek olarak gösterilen Hz. Meryem'e de namaz kılması emredilmiştir:

Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et.(Al-i İmran Suresi, 43)

Allah'ın kelimesi olan Hz. İsa (as) da aynı emri almıştır:

(İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı." Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti.(Meryem Suresi, 30-31)

Namaz Hangi Vakitlerde Farz Kılınmıştır?



Kuran'da, namazın müminlere vakitleri belirlenmiş bir ibadet olarak farz kılındığı bildirilmektedir. Ayette şöyle buyrulur:

Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.(Nisa Suresi, 103)

Namaz vakitleri, "sabah", "öğle", "ikindi", "akşam" ve "yatsı" olmak üzere beş vakitten oluşmaktadır. Namaz vakitleri pek çok Kuran ayetinde bildirilmiştir. Bir ayette şöyle buyrulur:

Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, Güneş'in doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.(Taha Suresi, 130)

Allah'ın vahiy ve ilhamıyla Kuran'ı en iyi anlayan ve tefsir eden Peygamber Efendimiz de (sav) beş vakit namazın gün içindeki başlangıç ve bitiş zamanlarını müminlere tarif etmiştir. Namaz vakitlerinin bildirildiği en meşhur hadis-i şeriflerden biri İbn-i Abbas'ın bildirdiği hadis-i şeriftir:

Resulullah buyurdu ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cibril (aleyhisselam) bana, Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya yemek haram olunca kıldı. İkinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde her şeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, herşeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı. Sonra Cibril (aleyhisselam) bana yönelip: 'Ey Muhammed Bunlar senden önceki peygamberlerin (aleyhimüssalatu vesselam) vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!' dedi."

Gerek Kuran ayetleri, gerek Peygamber Efendimiz (sav)'in sahih hadisleri, gerekse İslam alimlerinin açıklamalarından anlaşıldığı gibi namazın beş vakit olduğu sabit ve tartışma götürmez bir gerçektir. Beş vakit namaz farz, vacib ve sünnetleriyle 40 rekattan oluşmaktadır. Bu rekatların namaz vakitlerine göre dağılımı ise aşağıdaki gibidir:

◉ Sabah Namazı: 2 rekat sünnet, 2 rekat farz

◉ Öğle Namazı: 4 rekat ilk sünnet, 4 rekat farz, 2 rekat son sünnet

◉ İkindi Namazı: 4 rekat sünnet, 4 rekat farz

◉ Akşam Namazı: 3 rekat farz, 2 rekat sünnet

◉ Yatsı Namazı: 4 rekat ilk sünnet, 4 rekat farz, 2 rekat son sünnet, 3 rekat vitr namazı

Müslüman Huşu İçinde Namaz Kılar



Huşu, 'saygı dolu korku' anlamına gelir. Namazı huşu içinde kılmak ise Yüce Rabbimiz'in huzurunda O'nun heybet ve azametini kalbimizde hissederek, O'na saygı dolu bir korku besleyerek bu ibadeti yerine getirmektir. Namazda, Alemlerin Rabbi olan Allah'ın huzurunda durduğunun bilincinde olan bir mümin elbette ki bu güçlü heybet ve korkuyu içinde yaşayacak ve Allah'a bu korkusu ve saygısı ölçüsünde yakınlaşacaktır.

Namaz ibadetini hakkıyla yerine getirmek isteyen bir mümin, huşuyu engelleyebilecek şeylere karşı önlem almalı, namazda gereken dikkat ve konsantrasyonu sağlamaya azami titizlik göstermelidir. Rabbimiz, Kendi huzurunda durduğumuzda, yalnızca O'nu anmamızı, O'nu yüceltmemizi ve bütün eksikliklerden münezzeh tutarak O'nu birlememizi buyurmaktadır. Namazı dosdoğru kılmak da tüm bunları gerçekleştirmek için büyük bir fırsattır. Nitekim ayette Allah Kendisi'ni zikretmek için namaz kılınmasını buyurmaktadır:

Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka İlah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.(Taha Suresi, 14)

Namazın Farzları



A- Dışındaki farzları yedidir. Bunlara şartları da denir.

Hadesten tahâret.

Necasetten tahâret.

Setr-i avret.

İstikbâl-i Kıble.

Vakit.

Niyet.

İftitah veya Tahrime Tekbîri.

B- İçindeki farzları beşdir. Bunlara rükn denir.

Kıyâm.

Kırâat.

Rükû'.

Secde.

Ka'de-i âhire.

Hadesten Taharet: Abdesti olmayan bir kimsenin abdest almasına, boy abdesti alması gereken bir kimsenin de gusül etmesine hadesten taharet denir.

Necasetten Taharet: Vücutta, giyilen elbise ve çamaşırlarda, veya namaz kılınacak yerlerde, namaza engel olabilecek pisliklerin temizlenip giderilmesine necasetden taharet denir.

Vakit: 5 vakit namazı kendi vakitleri içinde kılmaktır.

İstikbali Kıble: Namazı, kıbleye yani, Mekke şehrindeki Kabe'ye karşı kılmak demektir.

Niyet: Kılınacak namazın hangi namaz olduğunu hatırlayıp içinden niyet etmektir.

Tekbir: "Allahuekber" cümlesiyle Halıkımızı büyüklemek demektir.

İftitah Tekbiri: Namaza başlarken alınan ilk tekbirlerdir.

Kıyam: Özrü olmayan bir kimsenin, namazlarını kılarken, ayakta dik vaziyette durmasıdır.

Kıraat: Namazda, ayakta iken Kuran-ı Kerim'den bir veya birkaç ayet okumaktır.

Rüku: Avuç içlerini diz kapaklarına yapıştırarak, baş ile arka düz olacak şekilde iki büklüm olmak demektir.

Secde: Burnu, alnı, elleri, dizleri ve ayakları yere koymak ve dokundurmak suretiyle secde etmek demektir.

Kade-i Ahirede Teşehhüd Miktarı Oturmak: Kılınan namazın son oturuşunda (Ettehıyyatü)yü okuyuncaya kadar oturmak.

(Detaylı bilgi için bkz. Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayıncılık)

Abdest



Namaz kılacak olan müminin öncelikle abdest alması gerekir. Abdestin belirli farzları vardır. Bunlar şöyledir:

◉ Yüzü bir kere yıkamak

◉ Dirseklerle birlikte iki kolu birer kere yıkamak

◉ Başın dörtte bir kısmını meshetmek

◉ İki ayağı, iki yandaki topuk kemikleri ile birlikte bir kere yıkamak.

Abdestin farzları yanında sünnetleri vardır. Abdest alan bir müminin yerine getirmesi gereken sünnetler ise şöyledir:

◉ Besmele çekmek

◉ Elleri, bilekleri ile beraber, üç kere yıkamak

◉ Ağzı, ayrı ayrı su ile üç kere yıkamak

◉ Burnu, ayrı ayrı su ile, üç kere yıkamak

◉ Kaşların, sakalın, bıyığın altındaki görünmeyen deriyi ıslatmak

◉ Yüzünü yıkarken iki kaşın altını ıslatmak

◉ Sakalın sarkan kısmını mesh etmek

◉ Sakalın, sarkan kısmının içine, sağ elin yaş parmaklarını, tarak gibi sokmak

◉ Dişleri, birşey ile ovmak, temizlemek

◉ Başın her tarafını, bir kere mesh etmek

◉ İki kulağı, bir kere mesh etmek

◉ Enseyi, üçer bitişik parmaklarla, bir kere mesh etmek

◉ El ve ayak parmaklarının arasını tahlil etmek

◉ Yıkanacak yerleri, her birinde uzvun her yeri ıslanacak şekilde üç kere yıkamak

◉ Yüz yıkanırken kalp ile niyet etmek

◉ Tertib, yani sıra ile iki eli, ağzı, burnu, yüzü, kolları, başı, kulakları, enseyi ve ayakları yıkamak ve mesh etmek

◉ Yıkanan yerleri ovmak

◉ Her uzvu, birbiri arkasından yıkayıp ara vermemek.

Kıble



Mekke şehrinde ve Mescid-ul Haram'da yer alan Kabe kıbledir ve Müslümanların, namaz kılarken ona doğru yönelmeleri gerekir. İslamın beş şartından biri olan namaz ibadeti, kıble yönüne dönülerek gerçekleştirilir. Kuran'ı Kerim'de, müminlerin namaz kılarken yüzlerini dönmeleri gereken kıblenin, Kabe olduğu bildirilmiştir. Mekke'nin dışında ve Mekke'den uzak olanların "kıble yönüne doğru durmuş" denilecek şekilde durmaları yeterlidir.

İslam dini, Kabe'yi tek olan Allah'a ibadet merkezi olarak tanıtmış ve Müslümanlara, namaz kılanlar ve ibadet edenler arasında vahdet, birlik ve düzen olması için dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar yüzlerini kıbleye çevirmelerini emretmiştir.

Kıble Nasıl Tayin Edilir?



Kıble, Kabe'nin binası değil, arsasıdır. Yani yerden Arşa kadar, o boşluk kıbledir. Bu yüzden denizin altında ya da gökyüzünde iken bu yönde namaz kılınabilir.

Kıbleyi matematiksel hesaplarla hesaplamak mümkün olduğu gibi, pusula (kutup yıldızı) yardımı ile de doğru yönü bulmak da mümkündür. Hesap ve alet ile yapılan hesaplamalarda kıble tam bulunmasa da, yönü hakkında kuvvetli bir zan elde edilmiş olur. Kıble tayininde kuvvetli zanna dayalı tesbitler kabul olur.

Mihrab bulunmayan, hesap, yıldız gibi şeylerle de anlaşılamayan yerlerde, kıbleyi bilen Müslümanlara sorulmalıdır.

(Detaylı bilgi için bkz. Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yayıncılık)

Namaz Allah'a Kulluğun, Teşekkürün Ve Sevginin İfadesidir



ADNAN OKTAR: Her gün Allah'ı zikretmek, her gün Allah'a teşekkür etmek kalbi ferahlatır; o bir sevgi, sevgi gösterisi. "Ya Rabbim sana teşekkür ediyorum" diyorsun, "teşekkür ederim" diyorsun, ertesi gün yine teşekkür ediyorsun. Allah sana nimet vermekten bıkmaz. Sen de Allah'a teşekkür etmekten bıkmayacaksın. Allah seni sevmekten bıkmaz, sen de Allah'ı sevmekten bıkmayacaksın. Tabii ne güzel, sabah kalkıyoruz, gözlerimiz görür olarak kalkıyoruz. Bir tarafın gitmiş kalkabilirsin. Bir kalkıyor adam, basamıyor. Felç geçirmiş kalkıyor. Bir kalkıyor, dili tutulmuş kalkıyor. Allah vermesin, mesela kulağında çınlamayla kalkıyor. Bir kalkıyor, enfeksiyon kapmış olarak kalıyor. Bir kalkıyor, bir felaket haberi alıyor. Ne güzel, güne bereketle kalkmış!

İnsan güzelliği özler, teşekkürü özler, sevgiyi özler, muhabbeti özler. Ne güzel Allah'a her gün teşekkür etmek. Namaz çok büyük bir nimet. Namaz güzelliktir, namaz ferahlıktır. Namaz Allah'a teşekkür, sevgi gösterisidir. İnsan çocuğunu görüyor, bağrına basıyor, sevgi gösteriyor, değil mi? Kediyi görüyorsun, bağrına basıyorsun, seviyorsun. Bıkıyor musun kediyi sevmekten? Kelebekleri seviyorsun, güzel kokuyu seviyorsun. Güzel kokudan bıkıyor musun? Allah'tan bıkılır mı? Allah'a teşekkürden bıkılır mı? Allah'a sevgiden bıkılır mı? Bir nimet. Ne güzel! Sevgiliden bıkılır mı? Namaz şart. Müslümanın ayrılmaz parçası namaz. Namaz Müslümandan kopamaz; Müslümanla namaz yapışık, birlikte; nefes alıp vermek gibi, kalp atışı gibi. (Adnan Oktar'ın A9 TV röportajından, 16 Aralık 2012)

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü