Harun Yahya


Irak



Ortadoğu Faşizmi: Saddam Hüseyin



ırak

Nüfusu yaklaşık 25 milyon olan Irak'ta farklı dini mezhepler ve etnik kökenler yaşamaktadır. Nüfusun %95'ini oluşturan Müslümanlar, yıllar boyunca türlü baskılar, eziyetler, işkenceler ve korkular altında yaşamıştır. Irak'ın Müslüman nüfusunu ezen, katleden ve sefalete mahkum eden en önemli etken ise, Saddam Hüseyin'in "faşist" olarak tanımlanabilecek dikta rejimidir.

1979'da devlet başkanlığını ele geçiren Saddam Hüseyin, o günden sonra ülke içinde dindarların siyasal ve sosyal yaşamda hiçbir faaliyette bulunmasına izin vermemiştir. 5.000 Müslüman Kürt’ün kimyasal silahlarla şehit edildiği Halepçe katliamının mimarı olan, 1980 yılında İran-Irak savaşını başlatarak hem komşu ülkenin hem de kendi ülkesinin insanlarına büyük acılar çektiren, 1990'da ise Kuveyt'i işgale kalkan Saddam'ın, çeşitli dönemlerde İslami konuşmalar yaparak Müslümanların desteğini tekrar kazanmaya çalışması ise iki yüzlü bir politika değişikliğinden başka bir şey ifade etmemektedir.

Saddam'ın geçmişine bir göz atmak, kurduğu rejimin temellerini anlamamızı sağlar.

Irak haritası

Saddam'ı Irak'ın başına getiren olaylar, bir darbe ile başladı. 1963 Şubatı'nda, kendilerine "Baas" (Diriliş) Partisi adını veren bir grup subay ve sokak militanı, o zamana kadar iktidarda bulunan Albay Kasım'ı devirdiler. Bu militanların arasında, darbe günü Albay Abdülkerim Kasım'ı öldürmek için görevli olan altı kişilik timin de üyesi olan genç bir adam dikkat çekiyordu: Saddam Hüseyin el-Tıkriti, yani Tıkritli Saddam Hüseyin. Asker olmamasına karşın sürekli üniforma ile gezen Saddam, darbenin hemen ardından Baas yönetimi tarafından terör ve suikastlerden sorumlu özel bir grubun başına getirildi. İlk yaptığı iş ise, darbe muhaliflerini sorgulamak için yeni ve etkili işkence yöntemleri geliştirmek oldu. Baas'ın, saray darbesi ile doğan bu iktidarı aynı yılın Kasım ayında sona erince, Saddam Hüseyin'in işkence merkezi ortaya çıkarılmıştı. İşkence merkezi, Saddam'ın özel icadı olan korkunç işkence aletleriyle doluydu.








İRAN-IRAK SAVAŞI
İran Irak savaş Faşist Saddam yönetiminin İran'a karşı başlattığı savaşın sonunda Irak'ın 17 milyonluk nüfusundan 1 milyonu ölmüş veya yaralanmıştır. Halkın 1 milyonundan fazlası da ülkeyi politik ve ekonomik sebeplerle terk etmek zorunda kalmışlardır. Irak yıllar süren bu savaşın sonunda bir harabeye dönmüştür.













Kuveyt işgaliSaddam, faşist uygulamalarıyla Hitler ve Mussolini'yi aratmamış, komşu ülkelerde adeta bir terör estirmiştir. İran'la yapılan savaşın ardından aniden gerçekleştirdiği Kuveyt işgali bunun bir örneğidir. Bu işgal Kuveyt'te çok büyük maddi ve manevi yaralar açarken, Irak halkı için de yıllar süren bir ambargonun başlangıcı olmuştur.







Baas'ın on aydan az süren kısa iktidarı, yine bir darbe ile sona ermişti. Ancak Baas 17 Temmuz 1968'de ikinci bir darbe daha gerçekleştirdi. Bu seferki darbe, kalıcıydı. Bu ikinci Baas darbesinin ikinci lideri ünlü "işkence uzmanı"ydı: Saddam Hüseyin. Saddam, rejimin kilit noktalarına kendi akrabalarını yerleştirerek ve siyasi rakiplerini tasviye ederek kısa zamanda tüm siyasi gücü elinde topladı. Acımasız işkence uzmanı, Irak'ın diktatörü olmuştu.

Saddam, iktidarı ele geçirdikten sonra sürekli savaş ve çatışma peşinde oldu. 1980 yılında, hiçbir sebep yokken, ani bir saldırıyla İran'ı işgal etti ve 8 yıl boyunca yüz binlerce Iraklı ve İranIının hayatına mal olacak bir savaşı başlattı. Bu savaşın bitmesinden 2 yıl sonra bu kez yine hiçbir sebep yokken Kuveyt'i işgal etti ve Körfez Savaşı'na yol açtı. Ancak Saddam'ın terörü sadece komşu ülkeleri değil, kendi halkını da hedef alıyordu. İktidarı boyunca, rejime muhalif görülen kişiler, siyasi ve hatta etnik gruplar türlü vahşetlere maruz kadılar. Newsweek dergisi bir sayısında  Saddam'ın faşist karakteri için şöyle bir tanımlamada bulunur:

... Bazıları ona "kana susamış bir despot", "Bağdat'ın kasabı" derler. Saddam Hüseyin Irak'ı ardındaki 1 milyonluk ordu, muhbir, suikastçi ve işkencecilerden oluşan bir lejyon ile çelik eldiven içindeki demir bir el gibi yönetmektedir. Saddam, Ortadoğu'da kendisinin ve ülkesinin büyüklüğü uğruna yaptığı oldukça insafsız tavırlarıyla tanınır. Öyle ki hem içerideki hem de dışarıdaki düşmanları için zehirli gaz kullanmaktan çekinmez.52

Gerçekten de Saddam birçok Iraklının kanını dökmüştür. İran'a karşı başlattığı savaşın sonunda Irak'ın 17 milyonluk nüfusundan 1 milyonu ölmüş veya yaralanmıştır. (Halkın 1 milyonundan fazlası da ülkeyi politik ve ekonomik sebeplerle terk etmişlerdir.) Washington merkezli Middle East Watch isimli insan hakları kuruluşu, Irak'ta zorunlu tecrit ve sınırdışı, keyfi tutuklama ve ceza, işkence ve faili meçhul, sıkça uygulanan politik infaz olduğunu bildirmektedir. Amnesty International'ın raporuna göre, çocuklar dahil halka uygulanan işkence; kurbanları ateşin üzerine tutmak, burun, kol, göğüs ve cinsel organ kesmek, tırnakları vücuda çakmak/çekiçlemek şeklindedir.53

Saddam Hüseyin 1988 yılında Halepçe'de yaptığı katliam ile farklı etnik kökene sahip halka karşı faşist tavrını göstermiştir. Halepçe'deki sivil Kürt yerleşimcilerin üzerinde sinir gazı kullanarak birçok masum insanın, bebek, yaşlı, kadın, erkek ayırmaksızın can çekişerek ölümlerine sebep olmuştur. Amnesty International bu katliamda 5.000 Kürtün öldüğünü ve bir kaç bininin de ülkede yapılan benzer saldırılarda kaybolduğunu açıklamıştır.54







Halepçe katliamı

Saddam'ın Halepçe katliamından vahşet görüntüleri...








Irak'taki faşist rejimin siyasi tutuklulara yaptığı işkenceler daha da korkunçtur. Irak'tan kaçan bir doktor, bu işkenceleri şöyle anlatır:

'Güneyde bir hastanede staj yaptım. Hapishaneden getirilenleri sadece doktorlar görebilirdi. Bir et yığını halinde olan insanların çoğu ölürdü. İşkenceden sağ kurtulan siyasi suçlu yoktu. Gözaltına alınacağımı anlayınca hemen kaçtım.55

Saddam'ın zalimliklerinden bugüne dek ailesi ve yakın çevresi de payını almıştır. Irak lideri Saddam Hüseyin'in üvey kardeşi Barzan Tıkriti, Saddam'ın ve oğlu Udey'in kendisini öldürtme ihtimalinden dolayı Birleşik Arap Emirlikleri'ne kaçmıştır. Saddam'ın iki damadı Hüseyin ve Saddam Kamil de 1995 yılında Saddam'dan korkarak Ürdün'e kaçmışlardır. Bunun üzerine Saddam onlara can güvenliği garantisi vermiş ve ülkeye geri dönmelerini istemiştir. Ancak can güvenliklerinin korunacağına dair söz alan iki kardeş Bağdat'a döner dönmez babalarıyla birlikte öldürülmüşlerdir. Daha sonra da annelerinin cesedi paramparça edilmiş olarak bulunmuş ve bu olaylar tüm dünya kamuoyunun gözü önünde meydana gelmiştir.

Irak lideri, ülkeden kaçan muhaliflere ise alçakça yöntemlerle gözdağı vermiştir. Örneğin 1995 yılında Ürdün'e kaçan General Necib Selahi, aile yakınlarına tecavüz edilerek, tecavüz kasetlerinin kendisine gönderildiğini ve bunun sadece kendisine değil, birçok muhalife yapıldığını açıklamıştır.







Irak halkının yaşadığı zulümKuveyt işgali sonrası başlayan ambargo sadece Irak halkının yaşadığı zulmü daha da artırıyordu. Ancak Saddam için değişen birşey yoktu.







Saddam'ın İki Yüzlü Dindarlığı







Saddam ikiyüzlü




Tüm faşist liderler gibi Saddam da halkın dini duygularını istismar ederek, kendine destek bulmaya çalışmıştır.









Saddam'ın, Irak halkı üzerinde oluşturduğu kitle hipnozunun en önemli özelliği sahte bir dindarlık maskesi altında hareket etmesidir. Saddam iç ve dış politikalarında, halka yönelik baskılarında hep dini bir üslup kullanmış, gösteriş amaçlı yaptığı hareketlerle halkın gözünü boyamayı amaçlamıştır. Bunun için kimi zaman abartılı söylemlerle kendini İslam dünyasının hamisi gibi göstermeye çalışmış ya da Körfez Savaşı'nda olduğu gibi Irak bayrağına "Allahu Ekber" kelimelerini ekleyerek, halkın dini duygularını istismar etmeye çalışmıştır. 

Zalim uygulamalarına bakıldığında ise, İslam dini ile, Kuran ahlakı ile ilgisi olmadığı rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Allah bu gibi insanların durumunu "Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Oysa onlar sizden değildirler..." (Tevbe Suresi, 56) ayetiyle bildirmektedir.

Saddam'ın İslami bir lider olmaktan çok uzak olduğu açıktır. Kendisi komünist ve Stalinist Baas Partisi'nin önde gelen bir militanıydı. Bu partinin üyesi olarak Darwinizm ve materyalizm temelli askeri eğitim almıştır. Üstelik sosyal Darwinist olan Cemal Abdul Nasır’ı örnek almış ve kendini sosyalist devrimci olarak nitelendirmiştir. Nitekim uygulamalarına bakıldığında bunların Kuran ayetlerinde yasaklandığını ve şiddetle yerildiğini görürüz. Örneğin Saddam'ın ülke içindeki uygulamalarında ırkçılık ön planda olmuştur. Sadece etnik kimlikleri yüzünden pek çok masum insanı vahşice katlettirmiş, Halepçe katliamıyla tarihe 5.000 insanın katili olarak geçmiştir. Saddam da diğer pek çok ırkçı lider gibi kendi etnik kökeninin üstün olduğu iddiasındadır. Oysa Kuran'a göre üstünlük ırka, renge ya da diğer başka bir özelliğe göre değil, takvaya yani Allah'a yakınlığa, inanç ve ahlaka bağlıdır. (Hucurat Suresi, 13) Irkçılık ise Kuran'da "cahiliyenin öfkeli soy koruyuculuğu" kelimeleriyle tarif edilir:

Hani o inkar edenler, kendi kalplerinde, 'öfkeli soy koruyuculuğu'nu (hamiyeti), cahiliyenin 'öfkeli soy koruyuculuğunu' kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü'minlerin üzerine  '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları "takva sözü" üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu." Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir. (Fetih Suresi, 26)

Allah insanları çeşitli ırklarda, farklı renklerde yaratmıştır. İnsan Allah'a muhtaç, aciz bir varlıktır. Dolayısıyla bir insanın diğer bir insana veya bir toplumun diğer bir topluma karşı bir üstünlük iddiasında bulunmaya hakkı yoktur. Çünkü ölüm anında, kıyamet gününde ya da ahirette ırk, renk gibi unsurların hiçbir önemi olmayacaktır. O gün kimse kimseye soyunu, ırkını soracak bir durumda da olmayacaktır. Bugün soylarından dolayı azgınlaşanlar, taşkınlık yapanlar, insanları öldüren, hatta diri diri yakanlar, o gün hangi soydan olurlarsa olsunlar ne kadar aciz ve muhtaç durumda olduklarını kavrayacaklardır. Kıyamet günüyle ilgili bir ayette bu gerçek şöyle bildirilir:

Böylece Sur'a üfürüldügü zaman artık o gün aralarında soylar yoktur ve soruşturmazlar da. (Müminun Suresi, 101)

Saddam ırkçılık yanında faşizmi de benimsemiştir. Kendi halkına karşı faşist bir baskı uygulamış, aynen Hitler veya Mussolini gibi büyük bir sapkınlıkla savaşın kutsal bir değer olduğuna inanmıştır. Oysa -Kuran'da bildirilen haklı sebepler dışında- savaş çıkarmak Kuran'a göre yeryüzünde bozgunculuk anlamına gelir ve büyük bir günahtır. Allah'ın, inkar eden İsrailoğulları'ndan söz ederken verdiği "... onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez" (Maide Suresi, 64) hükmü, tüm zalimler için geçerlidir.

Kısacası Irak Müslümanları, 1970'lerden itibaren Kuran'da anlatılan Müslüman ahlakından tamamen uzak, bunun yerine kabile ve ırk taassubu içinde olan, kendi tatmini için yüz binlerce insanı ölüme göndermekten çekinmeyen, zulüm ve işkenceyi zevk haline getirmiş bir diktatörün zulmü altında ezilmişlerdir.

Bugün Saddam'ın ardından Irak henüz istikrara ve refaha tam anlamıyla kavuşamamıştır. Ülkedeki çatışmalar devam etmekte, güvenlik tam anlamıyla sağlanamamaktadır. Umulur ki Irak, ülkedeki tüm etnik ve dini gruplara barış ve huzur getirecek aydınlık düzene bir an önce kavuşur.

 


DİPNOTLAR



52- "Public Enemy, No:1", Newsweek, 9 Nisan 1990, s. 8

53- Ray Wilkinson, "Iraq's Dark Knight", Newsweek, 9 Nisan 1990, s.12

54- Ray Wilkinson, "Iraq's Dark Knight", Newsweek, 9 Nisan 1990, s.12

55- Hürriyet Gazetesi, 21 Ocak 1999

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü