Harun Yahya

Kuran'da Akıl Örnekleri



Akıl sahibi kimselere Allah, Kuran'da anlatılan kıssalar üzerinde düşünüp ibret almalarını hatırlatmıştır. Yusuf Suresi'nde şöyle buyrulmaktadır:

Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kuran) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin 'çeşitli biçimlerde açıklaması' ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir. (Yusuf Suresi, 111)

Kuran'daki bu hatırlatma doğrultusunda ilerleyen satırlarda peygamber kıssalarında yer alan akılcı davranışlardan yalnızca birkaçına dikkat çekilerek, aklın kazandırdığı üstünlük bir kez daha ortaya konacaktır.

Zülkarneyn'in Aşılamaz Sağlamlıkta Bir Set İnşa Etmesi



Kuran'da Allah'ın kendisine sapasağlam bir iktidar verdiği ve "özü kapsayan bir bilgi"ye sahip olduğu bildirilen Hz. Zülkarneyn'den bahsedilmiştir. Kuran'da Zülkarneyn kıssası şöyle anlatılır:

Sana (Ey Muhammed,) Zülkarneyn hakkında sorarlar. De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim. Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona herşeyden bir yol (sebep) verdik. (Kehf Suresi, 83-84)

İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında olup-biten herşeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık. Sonra bir yol (daha) tuttu. İki seddin arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu. Dediler ki: "Ey Zülkarneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?" Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım." (Kehf Suresi, 91-95)

Hz. Zülkarneyn, ayetlerde görüldüğü gibi oradaki halkın talebine karşılık vermiştir. Ancak Zülkarneyn, halkı Yecüc ve Mecüc'den korumak için gerekli olan bu seddi öylesine akılcı bir yöntemle inşa etmiştir ki, set bir daha ne aşılabilmiş ne de delinebilmiştir:

"Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim." Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler. (Kehf Suresi, 96-97)

Zülkarneyn'in bu başarısı kuşku yok ki üstün bir akla sahip olması sayesinde gerçekleşmiştir. Aşılamayacak bir set oluşturabilmek için olabilecek en sağlam malzemeyi seçmiş ve bu malzemeyi de olabilecek en etkili şekilde kullanmıştır. Önce demir kütlelerini yerleştirip bunları ateş haline gelinceye kadar körüklettirmiştir. Son derece sağlam bir hale gelen seti bu haliyle de bırakmamış, daha da ciddi bir tedbir daha alarak üzerine eritilmiş bakır döktürtmüştür. Böylece seddi, kesinlikle delinemeyecek, aşılamayacak kadar dayanıklı hale getirmiştir.

Zülkarneyn'in bu seddin oluşturulmasında gösterdiği akıl, imanın getirdiği aklın gücünü ortaya koyan önemli bir örnektir. Çünkü akıl sahibi bir insanın en dikkat çeken özelliklerinden biri, bir tehlike karşısında geçici, zayıf çözümlere başvurmaması, aksine eldeki imkanlar içinde olabilecek en sağlam tedbirleri almasıdır. Yani bir tehlikeyi bir daha asla insanları tehdit edemeyecek, tek bir kişinin dahi zarar görmesine sebep vermeyecek şekilde ortadan kaldırmasıdır. Zülkarneyn'in inşa ettiği sette de bu akıl alameti açıkça görülmektedir.

Hz. İbrahim'in Putlara Kurduğu Tuzak



Kuran'da Hz. İbrahim'in gösterdiği birçok akıl örneğine yer verilmiştir. Bunlardan biri, puta tapan kavmini uyarmak ve onlara doğru yolu göstermek için yaptığı bir plana ilişkindir. Hz. İbrahim, ilah edindikleri putların kimseye faydası dokunmayan basit taşlardan ibaret olduğunu kavmine ispatlamak amacıyla, öncelikle onları putların bulunduğu yerden uzaklaştırmak istemiştir. Akılcı girişimi sayesinde bu isteğini kolaylıkla başarmıştır. Onlara hasta olduğunu söylediğinde hepsi birden hastalıktan korkarak onun bulunduğu yerden uzaklaşmışlardır:

"Ben, doğrusu hastayım" dedi.

Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar.

Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: "Yemek yemiyor musunuz?" dedi.

"Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?"

Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi. (Saffat Suresi, 89-93)

Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye. (Enbiya Suresi, 58)

Kavminin çevresinden dağılıp gitmesinin ardından Hz. İbrahim, putların yanına yaklaşmış ve en büyükleri dışında putların hepsini kırıp parçalamıştır. Kuşkusuz burada en büyük putu bırakmasının çok önemli bir hikmeti vardır. Nitekim bu olaydaki hikmet, kavmin geri dönüşüyle ortaya çıkacaktır. Geri döndüklerinde putların başına gelenleri gören kavim, ilah edindikleri bu taşların yerle bir olmuş olmasını hayretle karşılamış ve bunu yapanın kim olduğunu sorgulamaya başlamışlardır:

"Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler. "Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler. Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar." (Enbiya Suresi, 59-61)

Hz. İbrahim, kendisine ne olduğunu sorduklarında kırmadığı en büyük putu işaret ederek ona sormalarını söylemiştir. Taşın konuşamayacağını ve olup biten olayları açıklayamayacağını düşünüp anlayan kavmi, bu taşların hiçbir güce sahip olamayacağını da kendilerine itiraf etmek durumunda kalmıştır:

Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?"

"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin."

Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler.

Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin." (Enbiya Suresi, 62-65)

Hz. İbrahim, bu konuşma üzerine şunları söylemiştir:

Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?" (Enbiya Suresi, 66)

Dedi ki: "Yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" "Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır." (Saffat Suresi, 95-96)

Peygamberin, kavmine, ilahlaştırdıkları putların hiçbir işe yaramadığını ispatlaması sonucunda bu kimseler bir an için de olsa vicdanlarına başvurmuş ve yaptıkları işin mantıksızlığını açıkça görmüşlerdir. Her ne kadar daha sonra taşlara tapmakta diretmiş olsalar da, Hz. İbrahim aklı ile onlara gerçekleri göstermiş, yanlış yolda olduklarını kendi kendilerine itiraf ettirmiştir.

Hz. İbrahim'in Tebliğinde Fark Edilen Akıl



Kuran'da yer alan Hz. İbrahim'in akıl örneklerinden bir diğeri de Allah'ın kendisini zengin kıldığı ve mülk verdiği bir kimse ile arasında geçen konuşmada görülür. Hz. İbrahim, dinden uzak bir insanın çarpık mantık örgüsüyle Allah hakkında kendisiyle tartışan bir kimseye, dine uymanın kazandırdığı berrak akıl ile galip gelmiştir. Kuran'da mülk sahibi bu kişiyle Hz. İbrahim arasında geçen konuşmaya şöyle yer verilmiştir:

Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (Bakara Suresi, 258)

Allah'ın öldüren ve dirilten olduğunu söyleyen Hz. İbrahim'e "Ben de öldürür ve diriltirim" diyerek cevap veren bu kişiye, Hz. İbrahim son derece akılcı bir cevap vermiştir. Bunun üzerine bu kimse aklın ve hak olanın karşısında şaşırıp kalmıştır.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (Sav)'İn Evinden Erkenden Ayrılması



Allah Kuran'da, "Hani sen, mü'minleri savaşmak için elverişli yerlere yerleştirmek için evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir." (Al-i İmran Suresi, 121) ayetiyle bir başka akılcı tavra daha dikkat çekmiştir. Hz. Muhammed (sav) o dönemin mücadele ortamı içinde, müminlerin güvenliğini ve başarısını sağlayabilmek amacıyla erkenden evinden ayrılmıştır. Kuşkusuz Peygamberimiz (sav)'in yaptığı bu uygulama tüm inananlar için aklın ön plana çıktığı önemli bir örnektir.

Bu örnekten anlaşıldığı gibi, önemli bir olay söz konusu olduğunda alınabilecek en akılcı önlemlerden biri de erken hareket etmektir. Zira erken davranan bir insan yapılması gereken tüm faaliyetleri zamanından önce organize ederek, önceden fark edilmemiş olan ihtiyaçları ve detayları tespit edebilme imkanını kazanmış olur. Ayrıca son anda aceleyle yapılacak bir işin neden olabileceği muhtemel bir panik ve heyecan da bu şekilde önlenmiş olur. Geniş bir süre olduğunu bilmek, kişilerin sakin ve akılcı düşünebilmeleri için elverişli bir zemin hazırlar. Ayrıca toplu hareket edilmesi gereken bir olayda, fikir ve davranış birliği sağlamak için gerekli olan bilgi aktarımı da bu vakit içerisinde gerçekleştirilebilir.

Bunun yanında erken davranmak son anda gelişebilecek beklenmedik olaylara ya da istenmeyen gecikmelere karşı önemli bir avantaj sağlar. Erken hareket edildiğinde, ortaya çıkan bir sorunu telafi etme imkanı olur.

İşte Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de erken davranmanın getireceği tüm avantajları önceden hesaplayarak üstün aklını göstermiştir. Mücadelenin gerçekleşeceği ortama erkenden giderek, burada müminler arasında bir görev dağılımı yapmış ve onları en elverişli yerlere yerleştirmiştir.

Hz. Yakup'un Önemli Bir Bilgiyi Kötü Niyetli Kişilerden Saklaması



Kitabın önceki bölümlerinde akıllı bir insanın en önemli özelliklerinden birinin, yaptığı her hareketin birkaç aşama sonrasında nereye varabileceğini önceden hesaplaması olduğuna dikkat çekmiştik. Gerçekten de akıl sahibi bir insan feraseti ve basireti sayesinde, bir girişimde bulunurken, bu konuya dair geçmişte yaşadığı tecrübeleri, edindiği bilgileri gözden geçirmeyi ihmal etmez. Aynı şekilde olayların ve kişilerin gelecekte nasıl bir konum içerisine girebileceğini de tüm detaylarıyla göz önünde bulundurur. Aklın getirdiği bu isabetli tavır sayesinde son derece akılcı tedbirler alır.

İşte Kuran'da bu konudaki akılcı tavrına dikkat çekilen peygamberlerden biri de Hz. Yakup'tur. Hz. Yakup, oğullarının, kendisinin Hz. Yusuf'a duyduğu sevgiyi kıskanmakta olduklarını fark etmiş ve bu nedenle de onların Hz. Yusuf'a bir kötülük yapabileceklerinden endişe etmiştir. Nitekim Allah, peygamberin bu endişesinde haklı olduğunu, Kuran ayetlerinde haber vermiştir. Yusuf Suresi'nde Hz. Yakup'un oğullarının kardeşleri Hz. Yusuf için şöyle dedikleri bildirilir:

Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir." (Yusuf Suresi, 8)

Bu durumu bilen Hz. Yakup, oğlu Hz. Yusuf rüyasında yıldızların, Güneş'in ve Ay'ın kendisine secde ettiklerini gördüğünü anlattığında bu rüyanın Hz. Yusuf'un Allah'ın seçtiği özel bir kimse olabileceğine işaret ettiğini anlamıştır. Bu nedenle de ondan rüyasından kardeşlerine bahsetmemesini istemiştir. Zira Hz. Yakup bu bilginin oğullarının kıskançlıklarını daha da artırabileceğini ve bundan dolayı da onların Hz. Yusuf'a zarar vermeye kalkışabileceklerini düşünmüştür.

Kuran'da Hz. Yakup ile oğlu Hz. Yusuf arasında geçen bu konuşma şöyle haber verilmiştir:

Hani Yusuf babasına: "Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) onbir yıldız, güneşi ve ayı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm" demişti.

(Babası) Demişti ki: "Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır."

"Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakup ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Yusuf Suresi, 4-6)

Görüldüğü gibi Hz. Yakup kıskançlığın doğurabileceği muhtemel sonuçları önceden tespit etmiş ve bu yönde önlem almıştır. Allah'ın, "Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır." (Yusuf Suresi, 7) ayetiyle de bildirdiği gibi müminler, Hz. Yusuf'un kıssasında anlatılan bu akıl alametlerinden de ibret almalıdırlar. Ve kendileri de bu akla sahip olmak için Allah'a yakınlıklarını artırmak için çaba harcamalı ve Kuran ahlakını yaşamalıdırlar.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü