Harun Yahya

Kuran Ahlakı Bölüm 26-30



26. Gevşememe, Üzülmeme, Hüzne Kapılmama



Mümin, Allah yolunda fikren ve ilmen uzun ve zorlu bir mücadele yürütür. Karşısında çoğu kez kendisinden teknik olarak daha güçlü, daha kalabalık görünen kişiler vardır. Ancak bu kalabalığın ve kurdukları tuzakların, müminler için hiçbir önemi yoktur. Çünkü salih müminler, Allah'ın korumasında olan mübarek insanlardır. ve koşullar ne olursa olsun muhakkak üstün gelirler.

Müminlerin muhakkak üstün gelmelerinin sırlarından biri, asla gevşemeden, şevk ve heyecanla fikri mücadelelerini sürdürmeleridir. İnkarcılar ise böyle olamazlar; dünyaya olan bağlılıkları, korkuları, zaafları, inançsızlıkları nedeniyle, bir zorluk karşısında hemen moralleri bozulur ve gevşerler. Müminler ise Allah'ın ayetlerinde bildirdiği üzere kesin galip olacaklarını bilmenin verdiği şevkle ve Allah'ın kalplerini sağlamlaştırması sayesinde, gevşekliğe kapılmazlar. Kuran'da, iman edenlerin bu vasfı şöyle anlatılır:

Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 146)

Ancak üstteki ayetten de anlaşıldığı gibi, müminlerin de gevşekliğe kapılmamak, fikri mücadele azmini ayakta tutmak için Allah'a dua etmeleri gerekmektedir. Çünkü nefis, insanı gevşekliğe sürüklemeye çok eğilimlidir. Şeytan da bir yandan sürekli fısıldadığı vesveselerle aynı amaç için çalışır. Mümin topluluğunun arasına girmiş olan ikiyüzlü münafıklar da, uygun ortam bulduklarında, aynı telkinlerde bulunurlar. Örneğin savaş sırasında Peygamberimiz (sav)'in ashabına "... Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün..." (Azhab Suresi, 13) diyenler gibi, ümitsizlik ve bozgun yaratmaya çalışırlar. Allah da tüm bu olumsuz etkenlere karşı müminleri uyarır:

"Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah'ın vaadi haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler." (Rum Suresi, 60)

Mümin, Kuran ayetlerini ve Peygamberimiz (sav)'in ahlakını ve hayatını ölçü alır, yalnızca kendinden sorumlu olduğunu bilir ve başkalarının zayıf davranması onu etkilemez. Karşı tarafın gücü de onu hiçbir şekilde yıldırmaz. Tüm yaşamı Allah içindir ve dolayısıyla sonuna kadar da Allah rızası için ibadet etmeyi sürdürür. Allah ayetlerinde şöyle hükmetmektedir:


Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)

(Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 104)



“Üzüntünün Tamamı Haramdır”
ADNAN OKTAR: Üzüntünün tamamı haramdır. Yani bütün üzüntü çeşitlerinin tamamı haramdır. Çünkü üzüntü, (haşa) Allah’a isyandır. Çünkü bir şey meydana gelmiş, adam üzülüyor. Şer görünse de, mutlaka hayır vardır. Mutlaka hayır vardır. “Üzülmeyin, gevşemeyin”, şeytandan Allah’a sığınırım, “inanıyorsanız güçlü olan sizsiniz, galip olan sizsiniz” diyor Allah. Mehdiyet’e de bakan bir ayettir bu. Bu muhkem ayet. Allah haram kılmıştır üzülmeyi. Müslüman üzülmez. İmanı zayıfsa, yahut inanmıyorsa üzülür. Çünkü onu kendi yaptı sanır. Dünyaya aşıktır o, dünyevi bir olay onu çok sarsar... (Sayın Adnan Oktar’ın HarunYahya.tv’deki canlı sohbeti, 4 Mart 2010)

27. Namazda Huşu



5 vakit namaz kılmak insanın Allah'a kulluk ettiğinin en açık ifadesi olarak büyük bir önem taşımaktadır. İnsanı Allah karşısında secdeye vardıran bu ibadet Müslümanlık alametlerinden biridir.

Ne var ki bazı insanların namaz kılmalarındaki amaç farklıdır. Söz konusu kişiler bu ibadetlerini yerine getirirken yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak amacında değildirler. Ayetlerde bu kişilerin ruh hali şöyle açıklanır:

İşte (şu) namaz kılanların vay haline, Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar. (Maun Suresi, 4-6)

Ayetlerde bildirildiği üzere bazı insanlar namazı başkalarına "Müslüman" olduklarını göstermek için kılmaktadırlar ve dolayısıyla sevap kazanmak bir yana, büyük bir günah ve sapma içine düşmektedirler.

Kıymetli müfessirlerden Taberi, bu ayeti kerimeleri şu veciz sözlerle izah etmiştir:

"Vay haline o kimselerin ki, namazlarına karşı gaflet içindedirler. Başka şeylerle meşgul olarak bazan namazı terk ederler bazan da vaktini geçirirler."

Taberi, ayetin bu şekilde izah edildiğinde, "Namazı terk edenler ve namazın vaktini geçirenler" şeklindeki iki görüşü de içine alacağını bildirmiştir. Bu ayetin açıklamasıyla ilgili olarak Taberi iki tane de hadis nakletmiştir:

Sa'd b. Ebi Vakkas´tan rivayet edilmiştir. Sa'd diyor ki: "Ben Resulullah’tan, namazlarına karşı gaflet içinde olanlardan sordum. Buyurdu ki: "Onlar namazlarının vakitlerini geçirenlerdir."

Ebu Berze diyor ki: "Onlar o kimselerdir ki namazlarına karşı gafildirler." âyeti kerimesi nazil olunca Resulullah şöyle buyurdu: "Allahu ekber, bu namaz sizin için her birinize bütün dünya kadar şeyler verilmesinden daha hayırlıdır. Namazına karşı gafil olan kimse kıldığı namazdan hayır ümid etmeyen ve kılmamaktan dolayı Rabbinden korkmayan kimsedir." (Ebu Cafer Muhammed b. Cerir etTaberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi, 9/238239)

Peygamber Efendimiz (sav) namazla ilgili hadislerinden bazıları da şöyledir:

Cündüb İbni Süfyân radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sabah namazını kılan kimse Allah'ın himayesindedir. Dikkat et, ey Ademoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin." (Müslim, Mesâcid 261-262. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 51, Fiten 6; İbni Mâce, Fiten 6)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i: "Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terketmek vardır" buyururken işittim. (Müslim, Îmân 134. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Îmân 9; İbni Mâce, İkâmet 17)

Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir." (Müslim, Mesâcid 284)

Namaz gibi önemli bir ibadeti Allah Katında makbul hale getiren şey ise, kılan kişinin Allah'ın önünde secde ettiğini, O'na boyun eğdiğini bilmesi ve yalnızca bu amacı taşımasıdır. Bu nedenledir ki Allah, müminlere "... Allah'a gönülden boyun eğiciler olarak (namaza) durun" (Bakara Suresi, 238) emrini verir.

Bir başka ayette ise müminler şöyle tarif edilir: "Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır". (Müminun Suresi, 2) Huşu, "saygı dolu bir korku, yumuşama, derin bir saygı" anlamına gelmektedir. Bu arada, Arapçada her ikisi de "korku" anlamına gelen "huşu" ve "havf" kelimelerinin arasındaki ince farka da dikkat etmek gerekir: Havf, basit ve içgüdüsel bir korkudur. Kuran'da inkar edenler ve hayvanlar için kullanılır. Müminlerin Allah'a karşı duydukları korku ise, aklın ve vicdanın bir sonucu olarak ortaya çıkan ve saygı dolu, içli bir korkuyu ifade eden "huşu" kelimesidir. Namaz ise, ancak huşu içinde kılındığı zaman makbul olur.

Böyle bir namaz, insanın Allah'a olan yakınlığını ve takvasını artırır. İnsanı manen ayakta tutar. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (Ankebut Suresi, 45)

28. Allah'ı Çokça Zikretmek



Şimdiye dek değindiğimiz tüm mümin özellikleri ve temel imani konular, insanın kendisini Allah'a adamasını, Allah için yaşayıp, Allah için mücadele etmesini gerektirmektedir.

Allah'a adanmış bir hayat ise, elbette Allah'a gönülden bağlanmadan mümkün olmaz. Bu bağlılığın en güzel göstergelerinden biri ise, "zikir" yani Allah'ı anmadır. Mümin, "Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin" (Ahzab Suresi, 41) hükmü gereği, günlük hayatının her aşamasında zikir ve dua halinde olmalı, verilen nimetlere karşı için için şükretmeli, hataları dolayısıyla bağışlanma dilemeli, yapacağı işler için yardım istemeli ve sık sık Allah'ı tesbih edip yüceltmelidir. Mümini, Hz. İbrahim (as) gibi "Allah'la dost" kılacak olan ibadetlerden biri, bu zikirdir. Bir ayette, zikrin nasıl yapılması gerektiği şöyle bildirilir:

Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. (Araf Suresi, 205)

Kuran'da, "... Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür..." (Ankebut Suresi, 45) buyrulmaktadır. İbadetler Allah anılarak ve Allah'ın rızası düşünülerek yapılmazsa karşılıksız birer amel haline gelebilirler. Bu nedenle Kuran'da, peygamberlerin vasıfları anlatılırken, Allah'ı zikretmelerine sıklıkla dikkat çekilir. Sad Suresi 30. ayette, "Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi" buyrulmaktadır.

29. Bir Toplulukla Karşılaşıldığında Allah'ı Çokça Zikretmek



İman eden bir insanın hayatındaki en önemli vazifesi Allah'a ibadettir. Bu ibadetin en önemli kısımlarından biri ise, Allah'ın seçip beğendiği din ahlakını tebliğ ederek ve Kuran'da bildirildiği üzere, "şeytanın fırkasıyla" fikren mücadele ederek yapılmaktadır. Bu fikri mücadele ise, hemen her zaman son derece zorlu ve şiddetlidir. Tarihteki örneklerine baktığımızda Müslümanların karşısındaki kişilerin hem sayıca hem de malca üstün olduklarını görürüz.

Ancak iman edenler buna aldırmazlar. Çünkü bilmektedirler ki, zafer, sayı ya da araç üstünlüğüyle değil, ancak Allah'ın vermesiyle olur ve Allah onu dilediğine verir. Nitekim İslam Tarihi de ayetteki, "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir" (Bakara Suresi, 249) hükmünün sırrıyla kazanılmış zaferlerle doludur. Zaferi getiren, imandır. İnkarcıların bilmediği ve hiçbir zaman da kavrayamayacağı bu batıni gerçek, Kuran'da şöyle açıklanır:

Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokça zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (Enfal Suresi, 45)

30. Ayetleri ve Hikmeti Akılda Tutmak



Müzzemmil Suresi 73. ayetinde bildirildiği gibi gün boyunca müminler için uzun uğraşlar vardır.

İşte iman eden bir insan yaptığı iş ne olursa olsun Allah'la olan bağlantısını kaybetmez. Kuran'da kendisine öğütlenen ahlakı göz ardı etmez. Bir ayette iman edenlerin bu vasfı şöyle anlatılır:

(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)

Bu vasfın önemli bir parçası ise, Allah'ın ayetlerini akılda tutmak, Kuran'ın hikmetini asla unutmamaktır. Ayette, Peygamber (sav)'in mübarek evinin ehline verilen "Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, latiftir, haberdar olandır." (Azhap Suresi, 34) emri, kuşkusuz tüm müminler için yol göstericidir. Mümin, Allah'ın ayetlerini düşündüğü sürece, dış dünyada bunların tecellilerini görecek ve Allah'a daha çok yaklaşacaktır.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü