Harun Yahya

Müminlerin Şevki



Müminlerin Şevkinin Kaynağı Allah'a Olan İmanları, Sevgi ve Bağlılıklarıdır…



Müminlerin yaşadığı şevk ve heyecan, cahiliye toplumunda hakim olan "çıkarlara dayalı şevk" anlayışından çok farklıdır. İnananların şevkleri Allah'a olan sevgilerinden ve bağlılıklarından kaynaklanmaktadır. Onlar sevgilerini cahiliye toplumu gibi tutkuyla dünyaya değil, kendilerini yoktan var eden, rızıklandıran, yaşatan, sonsuz merhametli ve şefkatli olan Allah'a yöneltmişlerdir.

Bunun en önemli sebebi ise müminlerin olayları açık bir şuurla değerlendiriyor olmalarıdır. Kendilerine hayat verenin, her an yeryüzündeki canlı cansız her varlığı koruyup kollayanın Allah olduğunun ve O'nun dışında tüm varlıkların O'na muhtaç olduğunun şuurundadırlar.

Allah'a duydukları sevgi ve bağlılığın neticesi olarak da, hayatları boyunca Allah'ı hoşnut etmek için çaba harcarlar. Allah'ın hoşnutluğunu kazanma isteği müminlerin en önemli şevk ve neşe kaynağıdır. Allah'ın rızasını kazanabilme ve Allah'ın müminler için hazırladığı cennete kavuşabilme arzusu, onlara bitmez tükenmez manevi bir güç ve şevk kazandırır.

Müminin Şevki Süreklidir




Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resulü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)


Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi Allah Kuran'da müminleri, "iman edip sonra da hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah'ın rızasını kazanmak için çaba harcayanlar" olarak tanımlamıştır. Müminlerin bu özelliği hiç kuşkusuz ki onların kalplerinde yaşadıkları şevki çok açık bir şekilde ortaya koyar. Zira her ne olursa olsun, bir ömür süresince hem de hiçbir kuşkuya kapılmadan inandıkları değerler uğrunda çaba harcamaları ancak imanın kazandırdığı şevkle mümkün olabilmektedir.

Müminlerin şevklerini böylesine ayakta tutan bir başka sebep de onların, "... O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır." (Araf Suresi, 56) ayetinde bildirildiği gibi hayatlarının sonuna kadar korku ve umut arasında yaşıyor olmalarıdır. "Korku ile umut arasında yaşama"nın anlamı ise şudur: İman edenler Allah'ın kendilerinden razı olup olmadığından ve cennetine layık olabilecek bir ahlak gösterip gösteremediklerinden hiçbir zaman tam olarak emin olamazlar. Bu nedenle de hesap gününde Allah'ın azabıyla karşılaşmaktan sakınır ve sürekli ahlaklarını güzelleştirmek için çaba harcarlar. Aynı zamanda Allah'ın rızasını, hoşnutluğunu, sevgisini kazanmak için ellerinden gelen tüm çabayı gösterdiklerini vicdanen bilirler. Bu nedenle de sonsuz merhamet sahibi olan Allah'ın rahmetine ve cennetine kavuşabilecekleri konusunda büyük bir umut taşırlar. İşte bu iki hissi, yani korkuyu ve umudu aynı anda yaşadıkları için hiçbir zaman gösterdikleri çabayı yeterli bulmaz, kendilerini hata ve eksikliklerden muaf görmezler. "... Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar." (Rad Suresi, 21) ayetiyle de bildirildiği gibi, her an Allah'ın azabından sakınırlar. Allah'ın dinine şevkle sarılır, büyük bir çaba harcarlar. Allah korkuları, onları, yılgınlığa ya da gevşekliğe kapılmaktan kesin olarak alıkoyar ve şevklerini sürekli olarak ayakta tutar. Allah'ın, iman edip salih amellerde bulunanları cennetle müjdelemiş olduğunu bilmek de onları harekete geçirir ve canlandırır.

İman sahibi bir insan ibadetlerine gösterdiği titizlikle, ibadetlerini şevkle yerine getirmesiyle de kendini belli eder. Yüce Rabbimiz Allah’ın farz kıldığı 5 vakit namaz, abdest ve oruç gibi bütün ibadetlerini yaşamı boyunca şevkle sürdürür. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:

"İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah'ın evi Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." (Buhârî, Îmân 1, 2, Tefsîru sûre(2) 30; Müslim, Îmân 19-22. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 3; Nesâî, Îmân 13)

Müminlerin şevki cahiliye toplumunun şevk anlayışından tümüyle farklıdır. Onların gelip geçici heyecanlarının yanında müminlerinki Allah inancına dayalı sürekli bir coşkudur. Allah'ın bu kesintisiz şevklerine karşılık inananlara vaat ettiği müjde ise şöyledir:


"Müminlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır." (Ahzap Suresi, 47)


Müminler Arasında Şevkle Yarışıp Hayırlarda Öne Geçenler Vardır



Her insanın imanı, Allah'a olan yakınlığı ve bağlılığı bir değildir. Allah müminlerin de bu konuda kendi aralarında derece derece olduklarını bildirmiştir. Aralarında "yarışıp öne geçenler" olduğu gibi "orta bir yol tutanlar" ya da "kalplerinde hastalık olanlar" da vardır:


Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir. (Fatır Suresi, 32)


Yarışıp öne geçenlere bu gücü veren elbette ki Allah'a olan bağlılıkları ve saygı dolu korkularıdır. İçlerindeki samimi iman onlara Allah'ın rızasını kazanma yolunda yarışıp öne geçecek kadar güçlü bir şevk kazandırmaktadır. Kuran'da, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla çaba harcayarak öne geçen bu kimselerin Allah Katında derece bakımından da üstün kılındığı bildirilmiştir:


Müminlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd edenler (çaba harcayanlar) eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cehd edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cehd edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Onlara) Kendinden dereceler, bağışlanma ve rahmet (vermiştir.) Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 95-96)


"Orta yolu tutanlar" ise Allah'ın rızasını kazanmak için canla başla çaba harcamak varken ortalı bir yol izlemeyi tercih eden kimselerdir. Bu kimselerin ahiretteki durumu elbette yarışıp öne geçenlerle aynı olmayacaktır.

Allah ayrıca "içinizden ağır davrananlar vardır" (Nisa Suresi, 72) ayetiyle mümin topluluğu içinde şevk bakımından geri kalan üçüncü bir grup insana dikkat çekmektedir. Yukarıda Fatır Suresi'ndeki ayette bildirildiği gibi bu insanlar kendi nefislerine zulmetmektedirler. Kuran’a göre bu kimselerin ahirette alacakları karşılık da farklı olacaktır. Yarışıp öne geçenler Allah Katında "büyük derecelerle" karşılık görürken, şevksiz ve ağır davrananlar tevbe edip bu durumlarını düzeltmezlerse yaptıklarının "boşa gittiğini" göreceklerdir.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü