Harun Yahya


Önsöz



Ülkelerin, varlıklarını sürdürebilmeleri için en çok önem vermeleri gereken konulardan biri "savunma"dır. Devletler, içten ve dıştan gelebilecek her türlü tehdite ve tehlikeye karşı daima hazırlıklı olmak zorundadırlar. Çünkü bir ülke ne kadar gelişmiş olursa olsun, eğer kendisini savunamazsa, en ufak bir dış saldırı, en küçük bir terör hareketi o ülke için bir sonun başlangıcı olabilir. Böyle bir tehdit karşısında bu ülkenin sahip olduğu kaynakların, teknolojinin ve ekonomik gücün pek bir önemi kalmaz. Eğer ülke kendi kendini savunmaktan aciz ise varlığını devam ettiremez.

Bu nedenle ülkeler maddi gelirlerinin oldukça önemli bir kısmını savunmaya ayırırlar. Ordularını en ileri teknolojiye sahip araç ve gereçlerle, silahlarla donatarak ve askerlerinin eğitimlerine büyük bir özen göstererek, ülke savunmalarını en üst seviyede tutarlar.

Aynı durum bireyler için de geçerlidir. Onlar da yaşamlarını sağlıklı ve huzur içinde devam ettirebilmek için, kendi savunmalarına önem vermek zorundadırlar. Canlarını ve mallarını gerek hırsızlık, cinayet gibi tehlikelere, gerekse kaza, yangın, deprem, su baskını gibi afetlere karşı sürekli korumak zorundadırlar.

Ancak insanların göremedikleri, çoğu zaman farkında bile olmadıkları düşmanları da vardır. Üstelik bu düşmanlar diğerlerinden çok daha büyük tehlike oluştururlar. Bunlardan korunabilmek için de ciddi tedbirlere ihtiyaç vardır.

Peki kimdir insanları her an tehdit eden bu düşmanlar?

Bunlar, soluduğumuz havada, içtiğimiz suda, yediğimiz yemekte, evimizde, işimizde kısacası hayatımızı geçirdiğimiz her yerde bulunan bakteri, virüs ve bunlara benzer mikroskobik canlılardır.

Ancak ne ilginçtir ki, çevremizde bize karşı böyle büyük bir tehlike var olmasına rağmen, biz bunlardan korunmak için hiçbir çaba sarfetmeyiz. Çünkü bunu bizim adımıza ve bize hissettirmeden yapan, bizi ustaca koruyan bir sistem vardır: "Savunma sistemi".

İnsan bedeninin en önemli ve şaşırtıcı sistemlerinden biri olan savunma sistemi, son derece hayati bir görevi üstlenmiştir. İnsan farkında olsa da olmasa da bu sistemin tüm elemanları tıpkı bir ordu gibi onun bedenini korurlar. Bakteri, virüs ve benzeri kimlikteki istilacılara karşı vücudu savunan savunma hücreleri, olağanüstü yeteneklere sahiptirler. Bu hücrelerin vücut içerisinde verdikleri savaş sırasında gösterdikleri zeka, gayret ve fedakarlık örnekleri, bunları öğrenen her insanı hayrete düşürecek niteliktedir.

Her insan hastalanmasına sebep olan şeyin ne olduğunu, bunun nasıl tüm bedenini etkisi altına alabildiğini, neden ateşinin yükseldiğini, halsiz düştüğünü, kemiklerinin, eklem yerlerinin ağrıdığını ve vücudunda ne gibi bir faaliyetin yürütüldüğünü bilmek ister.

Bu kitaptaki asıl gaye de, insanı böylesine düzenli, disiplinli bir ordu ile koruyan sistemin nasıl var olduğu ve ne şekilde çalıştığı üzerinde durmaktır.

Bu iki nokta bizi çok önemli sonuçlara götürecektir. ilk olarak Allah'ın yaratmasındaki benzersizliğe ve mükemmelliğe beraber şahit olacağız. İkinci olarak ise, evrim teorisi gibi hiçbir geçerliliği olmayan batıl bir inancın, kendi mantığı içinde bile nasıl çelişkiler taşıdığını, bu batıl inancın ne kadar çürük temellere oturtulduğunu göreceğiz.

Ancak bu konuya geçmeden önce önemli bir noktayı daha belirtmekte fayda var: Savunma sistemi ile ilgili okuyacağınız kitaplarda sık sık karşılaşacağınız bazı ifadeler olacaktır:


"Bunun nasıl olduğunu henüz bilemiyoruz…"
"Nedeni hala bilinmiyor…"
"Konu ile ilgili araştırmalar hala devam ediyor…"
"Bir teoriye göre...."


Bu cümleler aslında önemli birer itiraftır. Bu, 21. yüzyıla giren insanın, sahip olduğu bütün teknoloji ve bilgi birikimine rağmen, küçücük hücrelerin başardıkları mucizevi işlerin karşısında düştüğü acizliğin itirafıdır. Bu mikro canlıların yaptıkları işler öylesine mükemmel detaylarla doludur ki, insan aklı, bu kurulu sistemin ayrıntılarını anlamada bile yetersiz kalmaktadır. Çünkü savunma sisteminde insanın kavrayamadığı bir akıl gizlidir.

Bu kitabı okudukça, gerek hücrelerinizde gerekse vücudunuz ile ilgili diğer detaylarda gizlenen bu aklın ne kadar yüksek bir akıl olduğuna şahit olacak, dolayısıyla bunun ancak üstün bir "Yaratıcı"nın aklı olduğu gerçeğini göreceksiniz.

Belki bilim birkaç yüzyıl sonra, savunma sistemine ait tüm sırları çözebilir, hatta bu hücrelerin yaptığı herşeyi taklit ederek, benzer bir sistemi suni olarak elde edebilir. Kuşkusuz bu olay, en iyi şekilde eğitim görmüş, uzman kişiler tarafından, ileri teknolojinin ürünü olan birçok alet ve aygıtın biraraya toplandığı son derece gelişmiş bir laboratuvarda, kontrollü işlemler sonucunda oluşacaktır. Ancak burada bir nokta çok önemlidir: Böyle bir şeyin başarılması, evrim teorisinin geçersizliğini bir kez daha gözler önüne serecek, böyle bir sistemin tesadüfen oluşamayacağını ispatlayacaktır.

Ayrıca, günümüz için savunma sistemine benzer bir sistemin kurulabilmesi ihtimali oldukça uzaktır. Bugün bilim adamları savunma sisteminin ardındaki sırları çözmeye başladıkça, karşılaştıkları manzara karşısında hayrete düşmektedirler. Çünkü bulunan yanıtlar, başka birçok soruyu da beraberinde getirmekte, hücredeki akıl ve şuur gittikçe daha fazla gözler önüne serilmektedir. Dolayısıyla, gerek savunma sisteminin gerekse vücut içindeki diğer tüm sistemlerin, evrim teorisinin iddia ettiği gibi tesadüflerle aşama aşama gelişmeyecekleri de gün ışığına çıkmaktadır.

Elinizdeki kitabın amacı; bir taraftan sizleri içinizdeki bu cesur savaşçılarla tanıştırırken, diğer yandan da akıllara durgunluk veren bu sistemin özel bir yaratılış delili olduğunu ortaya koymaktır. Bu konu ile ilgili olarak evrim teorisinin kurguladığı senaryoların nasıl teker teker çöktüğünü ve gerçekler karşısında nasıl anlamsız hale geldiğini göreceğiz. Bu sebeple burada özellikle vurgulanmaya çalışılan konu, savunma sisteminin pek çok biyoloji ya da tıp kitabında rahatlıkla bulabileceğiniz biyolojik detayları değil, sistemin mucizevi yönüdür. Kitapta anlatılanları, 7'den 70'e her yaşta, her meslekte insanın rahatlıkla kavrayabilmesi için, biyolojik ve fizyolojik terimlerin kullanılmasından mümkün olduğunca kaçınılmıştır.

Asıl konuya geçmeden önce hatırlatmak gerekir ki, şu an bile, çevrenizdeki mikroplardan etkilenmeden bu kitabı rahatça okuyabilmenizi savunma sisteminize borçlusunuz. Eğer vücudunuzda bir savunma sistemi bulunmasaydı, bu yazıyı hiçbir zaman okuyamayacak, hatta okuma yazma öğrenecek yaşa bile gelemeden hayata veda edecektiniz.


AKILLI TASARIM yani YARATILIŞ



Kitapta zaman zaman karşınıza Allah'ın yaratmasındaki mükemmelliği vurgulamak için kullandığımız "tasarım" kelimesi çıkacak. Bu kelimenin hangi maksatla kullanıldığının doğru anlaşılması çok önemli. Allah'ın tüm evrende kusursuz bir tasarım yaratmış olması, Rabbimiz'in önce plan yaptığı daha sonra yarattığı anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah'ın yaratmak için herhangi bir 'tasarım' yapmaya ihtiyacı yoktur. Allah'ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir. Allah'ın, bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için yalnızca "Ol" demesi yeterlidir. Ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:








Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82)

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)








 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü