Harun Yahya


Romantik Sevgi Anlayışı






İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)


Romantik sevgi anlayışından bahsetmeden önce, müminlerin gerçek sevgi anlayışının nasıl olduğunu hatırlamakta fayda vardır. İman sahibi şuurlu bir kişi, bütün kalbiyle sevmesi, yakınlaşması, bağlanması gereken varlığın Allah olduğunu bilir. Çünkü kendisini yoktan var etmiş, bedenini, aklını, şuurunu, imanını ve sahip olduğu bütün herşeyi kendisine O vermiştir. Bütün ihtiyaçlarını karşılamış ve karşılamaktadır. Kendisi için bu dünyada sayısız nimetler yaratmıştır. Dahası, kendisine iman ettiği ve itaat ettiği takdirde onu hem dünyada hem de ahirette çok büyük ve sonsuz bir nimetle, kendinden bir sevgi ve hoşnutlukla müjdelemektedir. Bütün bunları da yalnızca kendisinden bir rahmet ve lütuf olarak karşılıksız bir şekilde vermektedir. O halde gerçek anlamda, herkesten çok sevilmeye, bağlanılmaya layık olan yalnızca Allah'tır. Nitekim Allah, müminleri "Ve yalnızca Rabbine rağbet et" ayetiyle bu konuda uyarmaktadır. (İnşirah Suresi, 8)
İnsanlara duyulan sevgi de Allah sevgisinden kaynaklanır. Allah'ı seven insan, Allah'a itaat eden kullara karşı bir şefkat duygusu hisseder. Bu da, Allah'ın bu insanlar üzerindeki tecellilerine duyulan gerçek sevgiyi oluşturur.
Sevginin oluşmasındaki sebeplerden biri de sevilen kimsedeki üstün ve güzel özelliklere karşı duyulan ilgi ve hayranlıktır. Bu ilgi ve hayranlık karşı taraftan da karşılık gördüğünde aradaki ilişki kuvvetli bir sevgi bağına dönüşür. Ancak burada önemli olan, üstünlük ve güzelliğin gerçek sahibini bulmak, ilgi, sevgi ve hayranlık hislerini ona yöneltmektir. O da yine, bütün güzelliklerin, üstün ve yüce sıfatların kaynağı, sahibi olan Allah'tır. O'nun yarattıklarının sahipmiş gibi göründükleri üstün sıfatlar ise, yalnızca Allah'ın sonsuz sıfatlarının çok küçük birer yansımasıdırlar ve gerçekte Allah'a aittirler. Ancak geçici olarak Allah'ın kulları üzerinde tecelli etmekte, yani yansımakta, görünmektedirler.
Bütün bunlardan dolayı, sevgi ancak Allah'ın zatına duyulur. O'nun tecellilerine karşı duyulan sevgi ise, ancak Allah kalpten ve hatırdan çıkarılmadan, O'nun adına beslenebilir. İnsanın bir kimseyi veya bir eşyayı Allah'tan bağımsız, müstakil bir varlık olarak görüp de, onu, Allah'ı sever gibi sevmesi ise, şirk koştuğunun en belirgin alametlerinden birisidir.
Yanlış ve haksız bir sevgi besleme sonucunda şirk koşmanın toplumda çok çeşitleri vardır. Babasını şirk koşma, oğlunu şirk koşma, karısını, kocasını, ailesini, atalarını, idarecilerini şirk koşma bunlardan belli başlılarıdır. Hepsinin de temelinde yanlış ve haksız bir sevgi vardır.
Bir ayette müşriklerin Allah'ı bırakıp, kendilerine sevgi bağı ile putlar edindikleri, şöyle bildirilir:

(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur." (Ankebut Suresi, 25)
Ahirette bu sevgi bağının nefrete ve karşılıklı inkara dönüştüğü ise yine Kuran'da bize bildirilir. Bunun sebebi, aralarında sevgi bağı kurarak birbirlerini put edinenlerin, ahirette birbirlerinin sonsuz azabına neden olmalarıdır. Yalnızca Allah'ı İlah edinen bir kimsenin başka birşeyi, başka bir kimseyi Allah kadar ya da O'ndan daha fazla sevmesi söz konusu olamaz. Bunun aksine bir tutum takınan müşrikler ise ayette şöyle tarif edilir:

İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)

Ayette, iman edenlerin en çok Allah'ı sevdikleri belirtilmiştir. Demek ki Allah'tan başkalarının sevgisi kalbinde daha güçlü olan bir kimsenin 'iman edenler'den olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunun aksini iddia eden bir kişinin samimi olmadığı ya da Allah'ı ve dini gereği gibi tanımadığı kesindir. Zaten ayetin sonundan şirk koşanların Allah hakkında yanlış ve eksik bir bilgi ve anlayışa sahip oldukları anlaşılmaktadır.
Bu tarz kişiler, Allah'ı gereği gibi takdir edemediklerinden (Zümer Suresi, 64-65) sahip oldukları sevgi duygusunu kendi nefislerine veya başka kişilere yönlendirirler. Bunlar babaları, oğulları, kardeşleri, karıları, kocaları, sevgilileri, örnek aldıkları kimseler, hayran oldukları kişiler gibi pek çok insan olabilir. Bazı kimselerde bu sevgi insanların yanı sıra, cansız nesnelere, hatta soyut kavramlara da yönlendirilir. Para, mal, ev, araba, herhangi bir eşya, makam, mevki, iktidar gibi kavramlar putlaştırılır. Kısaca imanla doğru bir biçimde yönlendirilmeyen sevgi, beraberinde şirk koşmayı getirir. Bu sevgi akılcı olmadığı, yani Allah'a yönlendirilmediği için, romantik bir sevgidir. Allah Kuran'da böyle bir sevginin insanlara fayda getirmeyeceğini, asıl kazancın Allah Katında olduğunu şöyle bildirmiştir:
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)
Doğru olan ise, tüm bunları Allah'ın yarattığı varlıklar olarak sevmek ve onları Allah'ın vermiş olduğu birer nimet olarak değerlendirmektir. Özellikle insan sevgisi, Allah'ın yarattığı en güzel hislerden, müminler için en değerli nimetlerden biridi. Allah Kuran'da insanı "en güzel surette" yarattığını bildirmiştir. Dolayısıyla Allah'a itaatli, güzel ahlaklı insanlara layık oldukları şekilde içli bir sevgi beslemek de güzel ahlakın bir gereğidir. Müminin duyduğu bu gerçek sevgi, din ahlakından uzak toplumlarda yaşanan hiçbir sevgi ile kıyaslanamayacak, çok yüce, derin ve içli bir duygudur.
İlerleyen sayfalarda ise, Allah'ın bir nimet olarak insana verdiği bu yüce duyguyu yaşayamayan insanlardan söz edecek, sevgi yoluyla yaşanan şirk modelinin en sık ve yoğun rastlandığı ilişki türü olan kadın-erkek ilişkileri üzerinde özellikle duracağız.


İnsan Dünyevi Değerlerle Mutlu Olmaz, İnsanı Mutlu Eden Samimi, Derin Allah Sevgisidir
ADNAN OKTAR: Mesela geliyor adam, elinde bir iki kilo çikolata yaptırmış, kız evine gidiyor, istemeye geliyor. Soruyorlar, "nerede okuyorsun, mühendis misin, doktor musun, paran var mı, evin var mı?" Niye sormuyorsunuz, "Allah’ın dinine hizmet ediyor musun? Takva mısın? Ne hizmet ettin şu ana kadar, Allah için neler yaptın?" Değil mi? "Bu yaşına gelmişsin, sen çok faydalı işler yapmış olman gerekiyor. Hangi insanın hidayetine vesile oldun, neler yaptın?" diye sormaları lazım ve onun takva olup olmadığının üzerinde durmaları lazım. İnsan ancak bundan mutlu olur. Yoksa arabayla, evle mutlu olsa her yer ev, araba dolu; yani onla insanlar mutlu olamaz. Evi arabası olup da bir sürü intihar eden insan var, bunalıma giren insan var. İnsan ancak Allah’ın zikriyle kalbi mutmain olur, Kuran’ın işaretidir bu.
ADNAN OKTAR: Kuran’ın ayetidir, şeytandan Allah’a sığınırım. Mümin kadın da daima cennetteki gibi derin tutkuyu arayacak, derin sevgiyi arayacak. Allah’ın ruhuna koyduğu o derin gücü bulmaya çalışacak. Her kadının ruhunda şiddetli bir sevgi gücü vardır, tutku gücü. Bu ancak Allah’ın Resulü’nün yolunda ilerleyen, Kuran’a tam tabi olan, mümin muttaki insanla karşılaştığında, mümin kadından dışarı çıkabilecek bir güçtür. O, ruhunda bir kutu gibi durur onun, bir güç olarak durur, bir trafo gibi durur. Bu hiçbir şekilde işlemez normalde, yani ne evle, ne arabayla, ne parayla, ne tiple bu gücü ruhunda kadın harekete geçiremez. Ancak takvayla, Allah’tan çok korkan, çok akıllı bir insanla karşılaştığında kadının ruhunda bu güç ortaya çıkmaya başlar. Ve karşısındaki insan ne kadar akıllıysa, ne kadar takvaysa, ruhundaki güç o kadar şiddetli, ona zevk vererek ortaya çıkar. İşte bu, kadının güzelliğini oluşturan, kadın denen varlıktır.
ADNAN OKTAR: Bunu sunduğunda ondan korkunç zevk alır. Gece gündüz bundan zevk alır. Hatta onun heyecanından çoğu kadın da uyuyamaz. Yani uyuyamayacak derecede zevk alır. Erkekte de aynı güç vardır, aynı özellik vardır, Allah ikisini birlikte birbirine yapıştırır adeta, yani müthiş bir güç meydana gelir. Mümin kadın bunu arayacak. Öbür türlü, istediği kadar evi olsun, istediği kadar arabası olsun, istediği herhangi bir artiste benzesin karşısındaki kişi; hiçbir şekilde hoşnut olmaz. Yani ona bir et yığını olarak, arabalar metal yığını olarak, ev de bir beton yığını olarak görünür; yani hiçbir şekilde etkilenmez. Ancak Allah’ın nuruna, Allah’ın tecellisine niyet ederek, o karşısındaki insanı Allah’ın tecellisi olarak gördüğünde, o feyzi o nuru hissettiğinde, ruhundaki o şiddetli güç harekete geçer. (Kral Karadeniz TV, 30 Ocak 2009)

Kadın-Erkek İlişkilerindeki Şirk Sevgisi




romantic

Romantik kadın-erkek ilişkilerinde hüzün, gözyaşı, karamsarlık vazgeçilmez unsurlardır. Bu kişilerin bütün dünyaları karşılarındaki insandır. Onun nasıl baktığı, ne söylediği üzerine saatlerce düşünebilirler. bu da melankolik, akıl-dışı bir ruh hali meydana getirir.



Kadın-erkek ilişkilerinde, Allah rızası dışında karşılıklı kurulan bağlılık ve beraberlikler, insanları şirke saptıran en önemli konulardan birisidir. Bunlar evlilik ya da bazı toplumlarda, din ahlakına uygun olmamasına rağmen giderek yaygınlaşan evlilik dışı beraberlikler şeklinde olabilir. Şunu da belirtmek gerekir ki, her ne kadar bu konuyu "sevgi" sözcüğünü kullanarak anlatıyor olsak da, bu kişilerin arasındaki bağlılık ve his asla gerçek manada bir sevgi değildir. Özünde çeşitli menfaatlere dayalı olan karşılıklı bir bağlılık söz konusudur. Bu menfaatler ortadan kalktığında bu bağlılığın da sona erdiği sıkça görülen bir durumdur.
Bu romantik sevgi anlayışında, Allah'a karşı yerine getirmeleri gereken bütün vazifeleri birbirlerine karşı getiren, birbirlerini Allah'tan bağımsız müstakil varlıklar olarak görme yanılgısına düşen, Allah'a karşı duymaları gereken hisleri birbirlerine karşı duyan "sevgililer" ortaya çıkar. Bu kişiler Allah'ı zikretmek (anmak) yerine, sürekli birbirlerini zikrederler (anarlar). Sabah gözlerini açtıklarında, kendilerini yaratmış ve onlara yeni bir gün vermiş olan Allah'ı anıp O'na şükredecekleri yerde, ilk işleri birbirlerini düşünmek, birbirlerini hayal etmek olur. Kendilerini Allah'a beğendirmeye değil de, birbirlerine beğendirmeye çalışırlar. Allah ve O'nun dini için fedakarlıkta bulunmazlar da, birbirleri için türlü fedakarlıklar gösterirler.
Kısacası bu kişiler, büyük bir sapkınlıkla birbirlerini ilah edinirler. Nitekim pek çok toplumda son derece yaygın olan bu çarpık sevgi anlayışının örneklerine bakıldığında, romantik erkeklerin ve kadınların açıkça birbirlerine "sana tapıyorum" gibi çok yanlış ifadeler kullandıkları görülebilir. Yine romantik sevgililerin birbirlerine yaptıkları konuşmalarda, yazdıkları şiirlerde "nereye baksam seni görüyorum, nereye gitsem seni düşünüyorum" gibi ifadeler yer alır. Oysa her nereye bakılsa ve her nereye gidilse düşünülmesi gereken tek varlık, alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Görüldüğü gibi halk arasında masum hatta makbul bir sevgi çeşidi olarak görülen romantik aşk, gerçekte Allah Katında lanetlenmiş olan "şirk koşma"nın bir parçasıdır. Ne var ki "gerçekleri ters yüz eden şeytan" her konuyu olduğu gibi bu kavramları da aslından çarpıtarak insanlara süslü göstermekte, insanların çoğu da şeytanın gösterdiği yolu izlemektedir:
Andolsun Allah'a, senden önceki ümmetlere de (elçiler) gönderdik, fakat şeytan onlara yapıp ettiklerini süslü göstermiştir; bugün de onların velisi odur ve onlar için acı bir azab vardır. (Nahl Suresi, 63)
… Kendi yaptıklarını şeytan süsleyip-çekici kıldı, böylece onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar görebilen kimselerdi. (Ankebut Suresi, 38)
Kuran'da, bu tür romantik ilişkilerde kadınlara karşı beslenen tutku dolu sevgiye özellikle dikkat çekilir. Bu kadın, kişinin eşi, sevgilisi, hatta uzaktan "platonik" olarak sevgi beslediği herhangi bir kadın da olabilir. Eğer bu, Allah'ı unutturan, Allah'ı gereği gibi anmayı engelleyen, Allah sevgisine tercih edilen, kalpten Allah sevgisini çıkarıp da onun yerine konulan bir sevgi türüyse, kişiyi doğrudan şirke sürükler. Kuşkusuz aynı tehlike yalnızca erkekler için değil kadınlar için de geçerlidir.



news


1) Hürriyet Gazetesi, 30.01.1999

2) Hürriyet Gazetesi, 01.06.2000

3) Sabah Gazetesi, 21.10.2000


Sevdiği bir insan kendisini terk ettiği için veya sevdiği kişi ile dünya şartlarında biraraya gelemediği için intihar etmek, sevdiği kişiden ilgi göremediği için kendi kendine zarar vermek, karısıyla veya kocasıyla kavga ettiği için kendini öldürmeye kalkışmak... Bu tarz haberler gazetelerde, televizyonlarda, haber sitelerinde zaman zaman karşımıza çıkar. Kuşkusuz tüm bunlar, kadın-erkek ilişkilerinde duygusallığın sebep olduğu sapkınlıklardandır. Yukarıda da bu sapkınlığın çeşitli örnekleri görülmektedir. En üstteki İngilizce haberlerde, karısının ölümünün ardından kendini öldüren (solda) ve sevgilisiyle kavga ettiği için sülfürik asit içip ölen kişilerden söz edilmektedir. Kuşkusuz şeytan, bu insanları kandırarak doğru yoldan saptırmıştır.


Romantik kadın-erkek ilişkisini alabildiğine yaşayan kimseler çoğu zaman bu gerçeklerden habersizdir. Kendilerini yine kendi elleriyle içine attıkları tehlikenin bilincinde değildirler. Çünkü çoğu, çocukluklarından beri toplumdan aldıkları çarpık telkinlerin ve kendilerine doğru yolu gösterecek tek rehber olan Kuran'dan ve Peygamberimiz (sav)'in hayatından habersiz olmalarının bir sonucu olarak, işlediklerinin Allah Katında bir suç olduğunun farkında değildirler. Allah'ın din ahlakından uzak yaşadıkları için, daha önce de belirttiğimiz gibi, büyük bir batağın içinde olmalarına rağmen kendilerini doğru yolda zannetmektedirler. Yalnızca Allah'a iman etmedikleri için, akıl ve anlayışları körelmiştir.
Akılsızlık içinde yaşanan söz konusu şirk sevgisi, birbirlerini adeta ilah edinmiş olan kadın ve erkekleri bazen çok büyük felaketlere sürükler. Örneğin, birbirine aşık iki gencin birlikte intihar edecek derecede akılları kapanabilir. Dünya şartlarının, biraraya gelmelerini engellediği iki genç aşklarını sözde "ebedileştirmek", "ruhlarının sonsuza kadar birlikte olması" gibi anlamsız ve gerçek dışı telkinlerle elele tutuşup bir köprüden atlayabilirler. Oysa bunu yaparken, aslında kendilerini cehennem çukuruna attıklarının farkında değildirler. Haram olan bir fiili bir mahsur görmeden gerçekleştirmekte ve öldüklerinde Allah'a kavuşacaklarına değil birbirlerine kavuşacaklarına inanmaktadırlar. Son anda ölüm meleklerini gördüklerinde bunu anlarlar, ancak artık iş işten geçmiştir. Gazetelerde sık sık ümitsiz aşıkların intiharlarından, geride bıraktıkları duygusal mektuplardan bahseden haberlere rastlamak mümkündür. Tüm bunlar romantizmin insanların akıllarını ve şuurlarını ne derece kapatabildiğinin somut örnekleridir.



young woman

Gençler arasında sevgi yönelttiği insanı düşünmek, gördüğü bir ilgisizlikten dolayı bunalıma girmek, sık rastlanan bir durumdur.



Ne var ki, bu dünyada romantizm nedeniyle gözü kapalı bağlandığı, adeta ilah edindiği eşini kişi ahirette kendi nefsini kurtarmak için fidye olarak vermeye kalkacaktır. Çünkü gözündeki perde kalkmış, kendisine vaat edilen azabın gerçek olduğunu anlamıştır. Ayetlerde bu kimselerin ahiretteki tavırları şöyle tarif edilir:
Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;
Kendi eşini ve kardeşini,
Ve onu barındıran aşiretini de;
Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa.
(Mearic Suresi, 11-14)
Bir başka ayette de aynı durum şöyle tasvir edilir:
Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar; Annesinden ve babasından,
Eşinden ve çocuklarından, O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır.
(Abese Suresi, 34-37)
Şirke dayalı romantik sevgi anlayışı toplumda "aşk", "romantizm", "saf ve temiz duygular" vb. şeklinde masum gösterilir, hatta yüceltilip teşvik edilir. Özellikle genç yaştaki insanları etkisine alan bu romantizm telkini akıl ve şuurun gelişmesini engellediği için, dinden, imandan, yaratılış amaçlarından haberleri olmayan, Allah'ı unutmuş, Allah sevgisini, Allah korkusunu bilmeyen, şirki doğal bir davranış, bir yaşam tarzı haline getirmiş sapkın nesiller ortaya çıkmaktadır.






Televizyonlarda ve filmlerde romantizm ve duygusal konular çok yoğun bir şekilde insanlara empoze edilir. Duygusallık adeta insanın doğal bir ihtiyacı olarak öne sürülür. Romantizm şarkılarda, şiirlerde, kitaplarda en revaçta, en ön planda işlenen temadır. Şeytan duygusallığın insanların akletmelerini, gerçekleri görmelerini, Allah'ı anmalarını, yaratılış amaçlarını ve ahireti düşünmelerini engelleyen, onları dini yaşamaktan uzaklaştıran, şirke batıran bir illet olduğunu çok iyi bilir. Bu yüzden her kesimdeki ve her sektördeki yandaşlarını, duygusallık telkinini en yoğun ve sık olarak ayakta tutacak biçimde yönlendirir.
Bu nedenle, şirk koşmayı yalnızca taştan tahtadan putlara secde etmek sananlar, bu dünyada kendilerini müstağni görüp ahirette de "Rabbimiz olan Allah'a andolsun biz müşriklerden değildik" (En'am Suresi, 22) diyenlerden olmaktan çok sakınmalıdırlar.
... Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız, sonra şirk katanlara: "Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da" diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır...
(Yunus Suresi, 27-28)

 


Samimi Sevgi Akıl, İrade ve Sabır Gerektirir, Bu da Ancak Derin İmanla Sağlanır
ADNAN OKTAR: Allah şirki affetmez. Bir insan müşrikse seni affettim diyemeyiz. Şirkten vazgeçmesi lazım, öyle affeder. Ama mesela Allah vermesin içki içmiştir, zina etmiştir veyahut yalan söylemiştir veya buna benzer bir şey yapmıştır. Bu tabii ömür boyu böyle imansız insan gibi bir muamele göremez. Tevbe ettiyse, vazgeçtiyse mümin kardeşimizdir. Yani affederiz tabii, biz de affederiz. Çünkü asıl Allah’ın affedeceği bir konudur o. Yani Allah onu cezalandırır. Dolayısıyla biz ilk yaptığında buğz ederiz, ama vazgeçerse de affederiz. Biz niçin olayın üstüne giden konumunda olalım? Çünkü ahirette onun hükmünü verecek biz olmadığımıza göre, Cenab-ı Allah olduğuna göre, bir de bizim affetmediğimizi düşünelim, Allah esirgesin, yahut herhangi bir kişinin affetmediğini düşünelim. Ya o cehenneme gider de o cennete giderse? Değil mi? Tabii, affetmeyen cehenneme gidebilir, affedilmeyen de cennete gider.
ADNAN OKTAR: O cehennemde olur öbürü cennette olur. Onun için af çok önemlidir. Af olmazsa sevgi olmaz. Af sevginin önündeki engelleri kaldıran bir temizleyicidir. Çünkü insanların birbirini sevmesi çok zordur. Mesela bir erkeğin bir kadını sevmesinin önünde binlerce engel olur normalde, yani helali olarak. Mesela ters söz söyler affetmesi lazım, yanlış düşünür onu düzeltmesi lazım. Mesela uygunsuz bir tavrını görür, yahut onda itici bir şey görür onu düzeltmesi gerekir. Azim gerektirir sevgi. Azmetmek gerekir yoksa sevgi uçar gider. Sevgi o kadar sabit oturan bir şey değildir. Akıl gerekir, çok akıllı olmak gerekir. İrade gerekir, sabır gerekir, vefa duygusu gerekir, merhamet gerekir. Güzel gözle bakmak lazım, güzellikleri görmek lazım, çirkinliklere göz kapamak gerekir. Yoksa insan acizdir, insanı nasıl seveceksin yoksa sen, yani etten, kemikten oluşmuş bir varlık. Onda bir derinlik, güzellik arayacaksın. Onda tutku arayacaksın, onda şefkat ve merhamet arayacaksın, değil mi? Onun mesela doğru konuşmasını bir zevke dönüştüreceksin, efendiliğini zevke dönüştüreceksin, munisliğini zevke dönüştüreceksin. Ona acıyacaksın, acıma da ayrı bir zevktir. Acıma onu koruma, kollama hissidir, o insanın ruhunda bir tatmindir. Yani insan eşini severken çok şeyden tatmin olur.
ADNAN OKTAR: Mesela acımadan ayrı tatmin olursun, affetmeden ayrı tatmin olursun, konuşmasının güzelliğinden ayrı tatmin olursun, ama hepsinin üstünde Allah’ın tecellisi olduğu için, Allah onda Cemal ismiyle teceli ettiği için en çok ondan tatmin olursun. Çok hoşuna gider yani ruhunu dinlendirir. Gözünden sevgi akar, Allah’ın nuru akar gözünden. Onunla bir ruhun ferahlanır, zevk alırsın. Senin gözünden, onun gözüne bir sevgi akar, ondan bir zevk alırsın. Ama bunun oluşması için de çok dürüst olması lazım iki tarafın. Yani karşındakinin sahtekar olduğunu bildiğinde sen otomatik kilitlenirsin, yani beynin seni kilitler. Sen desen ki "hadi sev" desen, bütün gücünle emir versen vücuduna, vücut beton kesilir, yani asla sana müsaade etmez. Hadi gözümden sevgi aksın dersin gözüne perde gelir, akıtamazsın o sevgiyi.
ADNAN OKTAR: Yani ruhumda bir sevgi elektiriği olsun desin, Allah onu keser, yapamazsın. İstediği kadar karşındaki talep etsin, olmaz. İllaki çok dürüst olması lazım. Yani onun dürüstlüğüne beyninin inanması lazım. Bakın, beynin inanacak, beyin inanmadı mı, beyin otomatik keser bağlantıyı. Mesela yalan söylememesi, her doğru konuşmasını daha çok seversin, yani çok doyurucu bir duygudur yalan söylememesi. Mesela gözündeki tutku ve derinlik, o iman ve akılla orantılı olarak insan onu alabilir kadından, yani aklı olmayan yüzde bir alabilir ama aklı olan yüzde yüz alabilir, kimi insan yüzde otuz alabilir, yüzde kırk alabilir. Yani bir çeken vardır, mesela erkek çeker kadın da onu bırakır gözünden ama çeken olmasa kadın bırakamaz onu. Yani bıraksa da kalır onda o, yani onun akması için mutlaka çekenin gücü gerekir.



Adnan Oktar



ADNAN OKTAR: Onu da sadece Allah’a derin iman ve Allah korkusu ile olur bu güç. Allah’tan korkmadığını bildiğin bir adama, bir kadına gözünden sevgi akıtamazsın, kadın da ona akıtamaz. Çünkü daha Allah’ı fark edemeyecek kadar akılsız. Yani bu kadar büyük bir gücü, bu kadar muhteşem bir gücü fark edemiyor, onu fark edemeyen seni nasıl fark etsin? Allah’a vefası olmayan Allah’a teşekkürü olamayan sana niye vefa duysun, sana niye teşekkür etsin?Allah’ın dinini korumak istemeyen, seni niye korumak istesin? Allah’a karşı içinde vefa hissi olması, bağlılık hissi olması onun yüksekliğini gösterir, olmaması da basitliğini, sıradanlığını gösterir.
ADNAN OKTAR: Beyin onu hemen seçer. Bakıyor bir kere Allah’a vefası yok, bu vefasız der, bu kalleş ve kahpe der. Hemen küt kafasında siler onu. Ama çözümsüz değildir. O pisliği alır kenara atar o yeniden temizler, o zaman göz onu hemen görmeye başlar. Yani gözün üstündeki o perde kalkar, ama karşı tarafın onu gözden alıp silmesi lazım. Çünkü o perdeyi o koymuş, perdeyi çektin mi yine görmeye başlarsın işte affetme budur. Yani onun o perdeyi çekmesiyle olur. Ama adam perdeyi çekmiş, ama sen daha hala inat ediyorsan buna işte affetmeme derler. Yani bu da sevgisizliğin zeminini hazırlıyor işte. Onun için mesela evlenenler bir hafta, bir ay sonra falan boşanmaya çalışırlar biliyorsunuz. Hemen işte avukatımı aradım boşanacağım, birbirini evden kovmalar ve rezalet. Hadi diyelim ki böyle bir şey, ama ömür boyu tabii kadın unutamaz böyle bir şeyi. Yani böyle bir taleple geldiğinde.
ADNAN OKTAR: Ama kadın bunu düzeltirse veya erkek bunu düzeltirse tabii ki orada Allah aralarında bir sevgi bağı oluşturur. Yani sevginin kendi gücüyle elde edeceğini düşünürse bu şirktir işte. Yani ben sevgiyi kendim elde ederim değil. Allah verir. Allah verdiğinde de ondan müthiş zevk alır ve mucize olarak oluşur sevgi. Yani "benim sevme gücüm var"... Hadi git de sev bakayım, yani böyle bir şey olmaz. Sana hemen koyun eti gibi ete dönüşür ya da sığır eti gibi. Sığır nasıl bir etki etmiyorsa insana, o et de etki etmez, orada Allah’ın nurunun tecelli etmesi lazım. Allah’ın özel bir gücü vardır. Onun tecelli edip mucize meydana gelmesi lazım, mucize ile kadına karşı insan sevgi duyabilir. Dolayısıyla mesela namaz kıldığını bilmek müthiş sevgiyi arttırır ona karşı. Mesela Allah için yılmıyor, deli cesareti var müthiş seversin. Onun delikanlılığını, yiğitliğini görürsün, müthiş seversin.
ADNAN OKTAR: Acıya tahammülünü görürsün Allah için aşka dönüşür müthiş seversin. Mesela acıya tahammül etmezse adi olduğuna inanırsın. İşte Allah da onun için öyle seviyor. Mesela bakıyor ki kendi için acı çekiyor, mesela yerlerde sürünüyor ama Allah diyor bırakmıyor Allah’ı. İşte onlar Firdevs cennetlerinde, Adnen cennetlerinde oluyorlar inşaAllah. Yani aşk ehli içindir cennet, deli aşıkların yurdudur cennet. Yoksa adam gider cennete köşkleri var, havuzları var, bunalıma girer asar kendini. Sıkılır, yani rahatsız olur. Deli aşıklar zevk alır cennetten, Allah onun için deli aşık ruhunu geliştirmek için buraya bizi getiriyor. Acı ve çile çekmemizin nedeni bu, yani bu acılardan çilelerden ve zorluklardan geçtikten sonra, cennetin ferahlığına girdiğinde, biz bunu ömrümüz boyunca unutmayacağız bu çektiğimiz çileleri. Onunla kıyaslayıp kıyaslayıp, cenneten müthiş zevk alacağız, ama unutmamamız için de ayrıca cennete Müslümanlara cehennem gösterilir ki, daha da zevk alsınlar diye, kıyas yapıp zevk alsınlar diye. (Adıyaman Asu TV, 14 Aralık 2009)




Müminlerin Sevgisi


Kısacası sevgi duygusunun Allah'tan başkasına, O'nun yarattıklarına yönlendirilmesi şirki ortaya çıkaran önemli bir sebeptir. Müminler ise, daha önce de belirttiğimiz gibi yalnızca Allah'ı severler, diğer müminleri ve Allah'ın yarattıklarını da onlarda Allah'ın tecellilerini, Allah'ın sıfatlarını gördükleri için Allah adına severler. Allah'tan bağımsız, müstakil varlıklar olarak sevmezler. Bu da halis imanın şartı ve göstergesidir.
Müminin sevgisi berrak, nurlu, kalpte ferahlık oluşturan bir sevgidir. Çünkü sevgisinin gerçek muhatabı Allah'tır. Bu yüzden, dünyada Allah'ın tecellilerini barındırdığı için sevdiği bir kimse veya varlık ölünce veya sevdiği bir eşya kaybolunca, kendisinden alınınca mümin üzülmez, bir mahrumiyet, ayrılık acısı çekmez. Çünkü sevdiği varlıktaki maddi manevi bütün güzelliklerin, tecellilerin gerçek sahibi Allah'tır. Allah ebedi ve ezelidir. Hepsinden önemlisi kendisine şah damarından daha yakındır. Allah, yalnızca kendisini imtihan etmek için geçici olarak bazı tecellilerini geri almıştır. İmanını ve bu anlayışını sürdürdüğü sürece dilerse bu dünyada dilerse ahirette sonsuza dek kendisine çok daha yoğun olarak pek çok güzel sıfatıyla tecelli edecektir. İşte bu sırrı kavradığı ve katıksız gerçek imana kavuştuğu için mümine üzüntü ve acı verecek hiçbir durum söz konusu olmaz. Allah müminin bu ruh halini şöyle tarif eder:

Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Ahkaf Suresi, 13)

 

Dipnotlar


15.Narrated by Abu Dhar, Sahih Bukhari, Book 4, no. 445


Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü