Harun Yahya


Sonuç



Bütün bu anlatılanların ardından Allah'ın her yeri çepeçevre sarıp kuşattığı gerçeği çok daha iyi anlaşılmaktadır. İnsan, aslıyla asla muhatap olamadığı, zihninde var olan bir gölgeler aleminde, zamansızlık içinde yapayalnız bir şekilde denenmektedir. "Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak" (Müddessir Suresi, 11) ayeti de bunun açık bir delilidir. 

Bu kitapta anlatılan gerçekler iyi anlaşıldığı takdirde Kuran ayetleri ve evrendeki her şeyin anlamı çok daha iyi kavranacaktır. İnsan, kendisi de dahil olmak üzere her şeyin sadece kopyasıyla muhatap olduğu bir dünyada yaşamaktadır. Her şeyin görüntü olduğu bu kopya evrende tek mutlak varlık Allah'tır, O'ndan başka İlah yoktur. İnsanların Allah'ı unutarak değer verdikleri, uğruna dinlerini terk ettikleri, peşinden gittikleri her şey boştur:






İşte-böyle; şüphesiz Allah, O, Hak olandır ve şüphesiz O'nun dışında taptıkları(tanrılar) ise, batıldır. Şüphesiz Allah, yücedir, büyüktür. (Lokman Suresi, 30)






İnsan, bir nevi ekranda 3 boyutlu, son derece net, son derece gerçekçi bir film seyretmektedir. Bu ekrana adeta yapışık olduğundan bir türlü filmden sıyrılıp, içinde bulunduğu durumu göremez. Allah'ın Huzuru’nda olduğunu ve sınandığını unutup, kendisine müstakil bir benlik verir ve kendisini çok önemli zanneder. Öyleki ekranda seyrettiği bedenini, mallarını, mülklerini, ailesini ve arkadaşlarını sahiplenir, bunlarla kibirlenir. Oysa "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir..." (Zuhruf Suresi, 85) ayetinde de bildirildiği gibi tüm bunların tek sahibi Allah'tır. Allah bir anda insana gösterdiği ekrandaki görüntüyü kaldırsa kişi aslında yapayalnız ve tek başına olduğunu anlayacak ve bu apaçık gerçeği dehşetle fark edecektir. Ekranda seyrettiği görüntüleri ve yine ekrandaki bedenini kendisininmiş gibi sahiplendiği ve bunlarla kibirlendiği için çok büyük utanç duyacaktır.

Bu gerçekler üzerinde düşünen insan, Allah'ın karşısındaki aczini ve küçüklüğünü de anlayacaktır. İnsan, ancak Allah'a boyun eğdiği, O'na karşı itaatkar olduğu takdirde değer kazanır, sonsuzluk içinde güzel bir yaşam sürdürebilir. Allah'ın kendisine sonsuza kadar cennet görüntülerini göstermesini umabilir.

Allah'ın kullarından istediği son derece açıktır: Kendisi'nin büyüklüğünü takdir etmeleri ve O'nun belirlediği sınırları aşmamaları. Ama kimi insanlar gafletin şiddetinden kendilerini Yaratan Yüce Allah'ı unutur veya inkar ederler. Bu noktada onları aldatan en önemli konulardan biri, var zannettikleri kalabalık insan topluluklarıdır. Bu kişiler, dostlarını, arkadaşlarını, fikirdaşlarını, aynı zihniyeti paylaştıkları tüm insanları var zannettikleri ve tek başına olduklarını unuttukları için böyle azgınca bir tutum sergilerler. Oysa bir insanın çevresi ne kadar kalabalık olursa olsun sonuçta kendisi yapayalnız ve tek başınadır. Ve kendisine Allah'tan başka yardım edebilecek hiçbir kimse yoktur:






… Kendileri için Allah'tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır. (Nisa Suresi, 173)






İnsanlar, "Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir" (Meryem Suresi, 95)  ayetiyle haber verildiği gibi kıyamet günü de yine Allah'ın Huzuru’na tek başlarına gideceklerdir. Kendileri gibi Allah'tan ve din ahlakından uzak olan, bu günleriyle karşılaşacaklarını unutan arkadaşları, dostları ve sevdikleri de yanlarında olmayacaktır. Hatta uyup, peşinden gittikleri şeytan dahi onları terk edecektir:






Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kuran'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız' bırakandır. (Furkan Suresi, 29)

Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (En'am Suresi, 94)







Bu hakikatleri, samimi bir yaklaşım içinde olan her insan rahatlıkla anlayacaktır. Çünkü Allah'ın ayetleri çok açıtkır. İnsan ister kalabalık bir insan topluluğunun ortasında olsun, ister bir sinemada, ister bir toplantıda, ister sevdikleriyle, isterse de sayısız insanın olduğu bir caddede olsun sonuç değişmez, aslında tek başınadır. Bu açık gerçeği, ön yargılı bakış açıları nedeniyle anlayamayanların durumu bir ayette şöyle tarif edilir:






... Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir. (Haşr Suresi, 14)






Ön yargılardan uzaklaşan ve Rabbimiz'in kendisine gösterdiği bu muazzam bilgiler üzerinde derinlemesine düşünen insanlar ise müminlerdir ki, yalnızca onlar öğüt alıp düşünebilirler:






Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler." (Zümer Suresi, 9)

Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a'ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler. (Rad Suresi, 19)







Gelin siz de Rabbimiz olan Allah'a teslim olun, O'na gönülden itaat edin.

Ve böylelikle görmeyen kişilerden olmaktan kurtulun.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü