Harun Yahya

Giriş



İnsan, sonsuz büyüklükteki bir evrende yaşamaktadır. Gözünü açtığı andan itibaren milyonlarca ayrıntı ve denge üzerine kurulu olan bir dünyayla karşı karşıyadır. Aynı zamanda bu dünya üzerinde yaşamasını sağlayan, ona sayısız zevk ve mutluluk tattırabilecek bir bedene sahiptir. Bu bedenin mükemmel özellikleri sayesinde dışındaki dünyayı görebilir, duyabilir, tadabilir.

Bu nedenle, hayatın, evrenin ve doğanın kaynağının ne olduğunu anlamak her insan için şarttır. Belki insanların büyük bir bölümü bu konu üzerinde düşünmeden, yalnızca küçük hesaplar peşinde koşarak, örneğin yalnızca yiyeceği yemeği ya da kazanacağı parayı düşünerek yaşar. Ancak hayatın anlamını düşünmeden, yalnızca bu tür geçici ve günlük konular üzerinde düşünerek yaşanan bir hayat, anlamsız bir hayattır. Çünkü insan ölümlüdür ve yemek, para, cinsellik gibi konuların hepsi ölümle birlikte önemsiz hale gelecektir. Ömrünü yalnızca bu tür konularla harcamış ve hayatın anlamı üzerinde düşünmeden yaşayıp-ölmüş olan bir insan ise, bir anlamda hayvanlara benzer bir hayat sürmüş olur.

Bu nedenle, insan onuruna yakışan tavır düşünmektir. Düşünmek; "Ben kimim?", "nasıl var oldum?", "içinde yaşadığım evren nasıl var oldu", "hayatımın amacı nedir?", "yaşamımı ve bana zevk veren milyonlarca farklı güzelliği kime borçluyum?" gibi sorular sormakla olur.

Bu soruları soran, kısacası hayvani yaşam boyutunun üstüne çıkan normal vicdan sahibi bir insan, kendisinin ve diğer herşeyin üstün güç sahibi bir Yaratıcı tarafından yaratıldığını kabul edecektir.

Bu durumdaki insanın önüne yeni sorular açılır ve daha da çok düşünmeye başlar. Bir Yaratıcı varsa, özellikleri nedir? İnsanları ne için yaratmıştır ve onlardan ne istemektedir? Neden ölümü de yaratmıştır? Ölümden sonra ne olacaktır? Tüm bu sorular, insanın akletme yeteneğini daha da geliştirir. Ve sonuçta insan, sözkonusu soruların cevaplarının din tarafından verildiğini görür. Çünkü insanları yaratan Yaratıcı, onları başıboş bırakmamış, onları neden yarattığını ve onlardan ne istediğini kendilerine din yoluyla bildirmiştir. Zaten dinin en önemli özelliklerinden biri de, insanı az önce saydığımız konular üzerinde düşünmeye davet etmesidir.

Örneğin Kuran, insana şöyle seslenir:

"İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: 'Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?' De ki: 'Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir'."(Yasin Suresi, 77-79)

Bir başka ayette şöyle denir:

"Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti." (İnfitar Suresi, 6-8)

Buna karşın, tüm varlıkların tesadüfler sonucu, kendi kendilerine oluştuklarını ve bir Yaratıcı'nın olmadığını öne sürenler de vardır. İşin ilginç yanı, evrenin ve yaşamın kaynağını merak ederek hayvan boyutundan çıkan insanın, bu anlayışı benimseyerek yeniden hayvan boyutuna dönmesidir. Çünkü bir Yaratıcı'nın olmadığını kabul eden insan, doğal olarak evrenin ve hayatın bir amacı olmadığını kabul eder. Bu durumda üzerinde düşünecek bir şey kalmamıştır. Madem her şey tesadüflere bağlı, dolayısıyla anlamsızdır, o halde üzerinde düşünülecek ve anlamı aranacak bir şey yoktur. Yapılması gereken, "tesadüfen oluşmuş olan" bu dünyada, mümkün olduğunca çok zevk almaktır. Yani daha çok yemek, daha çok tüketmek, daha çok cinsel ilişkide bulunmak vs. İşte bu boyut, hayvani yaşam boyutudur: Çünkü hayvanlar da hayatın anlamı üzerine düşünmezler, yalnızca yer-içer ve çiftleşirler.

Bu hayvani yaşam boyutuna inen insan, artık yalnızca ve yalnızca istek ve tutkularını tatmin etmek için yaşar. Kuran, bu durumu şöyle açıklar:

"Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların (inkarcıların) çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar."(Furkan Suresi, 43-44)

Buna karşın, bir Yaratıcı'nın varlığını tanıyan ve O'nun dinini kabul eden insan, kendi bencil istek ve tutkularının esiri olarak değil, Yaratıcı'sının kendisine gösterdiği doğrulara göre yaşamayı öğrenecektir.

Dolayısıyla aklını kullanan ve bu sayede de tüm varlıkların yaratılmış olduğunu kavrayan insanla, tüm varlıkları birer tesadüfe bağlayan insan arasında büyük bir fark oluşacaktır.

Ancak burada vurgulanmasında yarar olan bir nokta var: Varlıkların bir Yaratıcı'nın (Allah'ın) eseri olduğunu kabul eden insan, insan aklını kurcalayan bütün sorulara son derece mantıklı ve tutarlı bir cevap vermiş olmaktadır. Çünkü tüm varlıklar, belirli bir amaca göre yaratıldıklarını gösteren işaretlerle doludurlar ve tek bir Allah'ı tanıyan insan, tüm bu yaratılışın O'na ait olduğunu teslim etmekle, akla ve mantığa uygun bir iş yapmış olur.

Buna karşın, tüm varlıkların birer tesadüf sonucu oluştuğunu iddia eden insan, ispatlanması asla mümkün olmayan büyük bir iddia atmaktadır ortaya. Eğer bu varlıkların tesadüf ile oluştuğunu iddia edecekse, bu tesadüflerin nasıl oluşmuş olabileceğini göstermeli, ihtimal hesaplarını çıkarmalıdır. Varlık alemi sonsuz ayrıntıya sahip olduğu için, sonsuz sayıda birbirinden bağımsız ancak birbiriyle uyumlu ve amaca yönelik tesadüfen oluşmuş olması gerekir. Allah'ı inkar eden insan, muhatap olduğu her varlığın nasıl oluştuğunu açıklayabilmelidir ki, inkarı sağlam bir temele otursun.

Ancak bu imkansızdır. Çünkü hepsi de yaratılmış olan varlıkların "yaratılmamış" olduklarını ispat etmek, doğal olarak mümkün değildir. Bu nedenle de, tarih boyunca, varlık alemini "yaratılmamışlık" boyutunda açıklayan tek bir tutarlı düşünce, ideoloji vs. yoktur.

Tutarlı olanları yoktur, ancak tutarlıymış gibi gösterilmeye çalışılanları vardır.

Bunların başında da bir yüzyılı aşkın bir süredir sürekli olarak propagandası yapılan Evrim Teorisi gelir.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü