Harun Yahya

Evrim ve İdeolojiler



Az önce Avrupa toplumlarının dinden kopuş sürecinden söz ederken, bu sürecin ardındaki bazı toplumsal güçlerden söz etmiştik. Bu güçler, dini esaslar üzerine kurulu olan Avrupa düzenini kendi çıkarlarına aykırı bulmuş ve bu nedenle de bu düzenin değişmesine öncülük etmişlerdi. Dini düzeni yıkmanın yolu ise, toplumların dinden kopmasından geçiyordu. Böylece dini otoritenin güç kaynağı kesilmiş olacaktı. Dinden kopmuş bir toplum, doğal olarak dini otoriteye bağlı kalmaya devam edemezdi. Bu din-dışı toplum, din-dışı otoriteleri kolayca meşru birer yönetim olarak kabul edebilirdi.

Avrupa'nın dinden kopmasına öncülük eden bu güçler (yeni zenginler, yahudiler ve mason örgütlenmesi altında toplanan tüm din-karşıtı unsurlar), dinin toplum hayatından çıkarılmasıyla doğan boşluğu da ustaca doldurdular: Din yerine, sözkonusu güçler tarafından geliştirilen ideolojiler Avrupalı toplumların (daha sonra da tüm dünyanın) önüne sunuldu.

18. yüzyılda doğan ve 19. yüzyılda olgunlaşan bu ideolojileri üç temel sınıfa ayırabiliriz: Liberal kapitalizm, sosyalizm ve faşizm. Bu ideolojilere baktığımızda ilk dikkati çeken, hepsinin, birbiriyle çatışan tarafları olmasına rağmen, temel bir noktada buluşuyor olmalarıdır: Sözkonusu ideolojilerin hepsi de, dinin toplum hayatından dışlanması, dini otoritenin gücünün ortadan kaldırılması konusunda hemfikirdirler. Bu nedenle hepsi de Aydınlanma felsefesinden kaynaklanan maddeci (materyalist) dünya görüşünü kabul ederler.

Çünkü bu ideolojilerin hepsi, dini düzeni yıkan din-dışı güçlerin etkisi altında doğmuş ve gelişmiştir. Kilise'nin otoritesini yıkan ve masonluk çatısı altında örgütlenen din-dışı güçler, bu ideolojilerin hepsinin gelişiminde en önemli rolü oynamışlardır. Kapitalist, sosyalist ve faşist sistemlerin ideologlarının arasında, masonların ve yahudilerin sayısı dikkat çekici bir biçimde kabarıktır.

Ancak hepsi de din-dışı bir dünya görüşünü savunan bu ideolojiler, kitapçığın başında da belirttiğimiz gibi, tutarlı bir temel sahip değildiler. Çünkü hepsi de Allah'ın varlığını tanımayan ya da gözardı eden düşüncelerdi. Hepsi, evreni ve canlıları "yaratılmamışlık" temelinde açıklamaya çalışmıyorlardı. Ve yine başta belirttiğimiz gibi, böyle bir şey mümkün olamazdı: Ne evrenin, ne de canlıların "yaratılmamış" olduklarını savunacak tutarlı bir iddia ortaya atılamazdı.

Ancak yine önceki sayfalarda belirttiğimiz gibi, bu konuda tutarlı bir düşünce öne sürülemezdi, ancak insanlara tutarlıymış gibi gösterilen düşünceler sunulabilirdi. Canlıların "yaratılmamış" olduklarını iddia eden ve binbir zahmetle doğru ve tutarlı bir düşünceymiş gibi tanıtılan Evrim, tam bu anda ideolojilerin imdadına yetişmiştir. Özellikle dinden tümüyle kopmuş olan iki büyük ideoloji ve sistem, yani kapitalizm ve sosyalizm için, Evrim, adeta bir kurtarıcı olmuştur. Bu nedenle, her iki ideolojinin de kurmayları teorinin topluma kabul ettirilmesinin önemi üzerinde dururlar.

Kuşkusuz Mason örgütlenmesi, Evrim Teorisi'nin topluma kabul ettirilmesi konusunda en çok uğraşan güçtür. Masonluğun Evrimci çizgisi, Türk Masonlarının yayın organlarına da yansımıştır. “Mason Dergisi”, Evrim’in en önemli işlevini şöyle açıklıyor: “Darwin’in Evrim kuramı doğada oluşan pek çok olayın Tanrı işi olmadığını gösterdi”. (Sayı: 25-26, sf.14)

Bir başka “mason dergisi” olan Mimar Sinan ise, “Bugün artık en uygar ülkelerden, en geri kalmışlarına değin tek geçerli bilimsel kuram Darwin’in ve onun yolunu izleyenlerinkidir” diyor ve Yaratılış’ı bir “efsane” olarak nitelendirerek devam ediyor, “...ama kilise de batmadı, diğer dinler de. Yine dinsel öğreti olarak kutsal kitaplardaki Adem ile Havva efsanesi öğretiliyor.” (Sayı 38, sf. 18, yıl 1980)

Evrim Teorisi'nin, “dini efsaneler” (!) için sözde tek alternatif olduğunun böylece farkına varan masonlar, bu teorinin propagandasının yapılmasını da başlıca görevleri arasında kabul ediyorlar. Mason Dergisi, Aralık 1976 sayısında, sözkonusu “masonik görev”i şöyle ifade ediyor: “Hepimize düşen en büyük insancıl ve masonik görev; olumlu (pozitif) bilim ve akıldan ayrılmamak, bunun Evrim’de en iyi ve tek yol olduğunu benimseyerek bu inancımızı insanlar arasında yaymak, halkı olumlu bilimlerle yetiştirmektir.”

Masonların bu denli üzerinde durdukları ve topluma kabul ettirmeyi kendilerine "görev" olarak kabul ettikleri Evrim, doğal olarak Kapitalist sistemin ve ona bağlı ideolojilerin bir numaralı dayanağıdır. Çünkü dini değerlere tamamen ters düşen kapitalist ahlak, ancak Allah'ın hükümlerinin tanınmadığı bir toplumda yerleşebilir. Kapitalizmin kuruluşunda ve gelişiminde büyük rolü olduğuna kuşku olmayan Mason örgütlenmesinin Evrim'i savunmasının bir nedeni budur.

Masonluğun bir diğer din-dışı ideolojinin, yani sosyalizmin gelişimindeki katkısı da kuşkusuz Evrim Teorisi'ni gündeme getirmiştir. Evrim, sosyalizmin, özellikle de kendini “bilimsel sosyalizm” olarak nitelendiren Marksizm’in de en büyük dayanaklarından biridir. Sözkonusu ideolojinin kurucuları, Evrim Teorisi’ni düşüncelerinin temeli olan “diyalektik materyalizm”in ispatı olarak gördüklerini, canlıların diyalektiğini bu teori üzerine bina ettiklerini açıkça ifade etmişlerdir.

Örneğin Marks 16 Ocak 1861’de Lassalle’a yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Darwin’in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihte sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor.” (Marks Engels Mektuplar, sf.126)

Marks, Engels’e yazdığı 19 Aralık 1860 tarihli mektubunda ise, Darwin’in "Türlerin Kökeni" adlı kitabı için “bizim görüşlerimizin tabii tarih temelini içeren kitap işte budur” ifadesini kullanmıştı. (Marx ve Engels Mektuplar, cilt 2, sf. 426)

Engels ise Darwin’e olan hayranlığını şöyle belirtmişti:

“Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Darwin’in adı anılmalıdır.”(Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm-Bilimsel Sosyalizm, sf. 85)

Dolayısıyla Marx’ın, Engels’in ve sayısız diğer materyalistin benzer ifadelerinden anlaşılacağı gibi, Evrim Teorisi materyalizmin bel kemiğidir.

Evrim, kuşkusuz faşizm ve ırkçılık için de önemli bir dayanak oluşturdu. Bir ırkın diğerlerine üstün olduğu gibi bir safsatayı “ispatlamaya” çalışan ırkçı düşünürler, 19. yüzyılda Darwin kuramına dört elle sarıldılar. Darwin’in, canlıların evrim süreci içinde gelişerek var oldukları ve dolayısıyla bu süreçte geçirdikleri aşamalara göre bir hiyerarşi içinde bulundukları iddiasını, bu kez toplumlara uyguladılar. “Sosyal Darwinizm” adı verilen ve Evrim’in yeni bir uyarlaması olan bu teoriye göre, bazı ırklar, Evrim süreci içinde daha iyi gelişim göstermişler ve “bilimsel” bir biçimde diğer ırklara üstünlük sağlamışlardı. “Beyaz adam”ın diğer ırklara üstün olduğu iddiası böylece kendine sözde bilimsel bir dayanak buldu. 19. yüzyıl sömürgecileri, bu teori ile yaptıkları sömürüyü meşrulaştırmayı denediler.

Böylece, Evrim Teorisi, din-dışı tüm ideolojilerin kaynağı haline geldi. Kapitalist, sosyalist ya da faşist ideolojilerin savunucuları, aralarındaki tüm farklara rağmen, Evrim Teorisi'ne ve onun ispatlamaya çalıştığı "yaratılmamışlık" iddiasına sahip çıktılar. Çünkü bu teori sayesinde dine karşı tutarlıymış gibi gözüken bir alternatif bulmuş oluyorlardı. Bu teoriden öylesine yararlandılar ki, sonunda onu bizzat dine de uygulamaya kalktılar.

Canlıların varlığını din-dışı bir temelde sözde açıklayan teori, dinin varlığını da din-dışı bir temelde açıklamaya kalktı: Buna göre, din, Allah'ın insanlara gösterdiği yol değildi: Din, insanların toplumsal gelişim süreci içinde kendi kendilerine uydurdukları bir inançtı. "Dinlerin Evrimi" adı verilen bu teoriye göre, din ilk olarak ilkel toplumlarda tabiat güçlerine tapınma şeklinde başlamış, ardından putatapıcılığa dönüşmüş, son olarak da tek-ilahlı büyük dinler doğmuştu.

Kısacası Evrim, din-dışı dünyanın geliştirdiği tüm ideolojilerin temelini oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu dünyanın önde gelen tüm kişi ve kurumları, bu teoriyi topluma kesin bir gerçekmişçesine kabul ettirmek durumundadırlar. Aksi takdirde, kendilerini yaratanın Allah olduğunun gerçekten farkına varan ve dolayısıyla da yalnızca O’na karşı sorumlu olduklarının bilincine ulaşan insanlar, sözkonusu ideoloji ve sistemleri tanımayacaklardır. Bu nedenle Evrim’in topluma kabul ettirilmesi, din-dışı dünyanın “olmazsa olmaz” şartıdır

Ve yine bu nedenle, bir yüzyılı aşkın bir zamandır, hem dünyada, hem de ülkemizde Evrim, sistemli bir kampanya ile topluma kabul ettirilmeye çalışmaktadır.

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü