Harun Yahya

Ramazan 2014, 25. Gün









A9'u izlemek için

Uydunuzu Nasıl Ayarlayacaksınız?







"Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?" (Enam Suresi, 32)

Maruf (iyilik) cennet kapılarındandır. Ve fena ölümü defeder. İyilik ismi gibi iyidir. Ve dünyada iyilik adamı olan ahirette de iyilik ehli olur. (Hz.İbni Şihab (r.a.) Ramuz El-Hadis s.236)



İnsan çiçek gibi, menekşe oluyor ya, menekşe açıyor; Allah, muhteşem renkler, kadife gibi pırıl pırıl; on gün sonra bakıyoruz, kavrulmuş, simsiyah olmuş bitmiş. İnsanoğlu da öyle. Mesela nur gibi çok güzel bir bayanken ölümle birlikte; bakıyorsun mezarın içerisinde bir avuç kemik, bir kafatası, birkaç tane kol bacak kemiği, o kadar. Dünya böyledir. Ahiret hayatı sonsuzdur. Ucu bucağı yok. Katrilyon sene geçiyor bitmiyor, katrilyon sene katrilyon, katrilyon sene katrilyon, yüz katrilyon sene katrilyon sene katrilyonla çarpsak yine sonsuz hayat bitmiyor. Ama dünya hayatı sonlu. En güzel insan yüz sene sonra yok olacak, yüz sene sonra ben de yokum. Herkes Allah’ın huzuruna gidecek, inşaAllah. Burada yaptıklarımız ne ise onunla gideceğiz, inşaAllah.(12 Ekim 2011, A9 TV)

İltifatta tevazu göstermek olmaz çünkü güzelliğin sahibinin Allah’tır





Sonsuzluk Allah'ın Yarattığı En Büyük Nimetlerden Biridir

İnsan yaşadığı her an Allah’ın kendisi için yaratmış olduğu yüzlerce nimet ve güzellikle karşılaşır; soluduğu temiz hava, her biri birbirinden farklı ve etkileyici güzellikteki doğa manzaraları, hayvanlardaki eşsiz güzellikler ve birbirinden ihtişamlı bitkiler, çiçekler ve insan güzelliği ruhta derin etkiler bırakır. Fakat insanın, hiç beklemediği hiç anlayamadığı şekilde ömrü geçer. Nimetler tükenir. Güzellikler elinden gider.

İnsan, yaşlanmayı istememesine rağmen bedeni hiç durmadan daha kötüye doğru gider. Ruhu taptaze, genç ve dinamik olduğu halde bedeni bir süre sonra pek çok şeyi yapamaz hale gelir, tüm enerjisini ve niteliğini kaybeder.

En verimli olduğunu zannettiği bir dönem içinde bir de bakar ki gençliğini kaybetmiş, sağlığını yitirmiş, hiç anlamadan onlarca yılı tüketmiştir. Çünkü Rabbimiz’in bildirdiği gibi,“... Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Al-i İmran Suresi, 185)          

Dünya hayatının aldatıcılığı, onun geçiciliğinden, bir gün mutlaka yok olacak olmasından kaynaklanmaktadır. Kuran’ın “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı...” (Mülk Suresi, 2) ayetiyle hatırlatıldığı gibi, Allah yeryüzünü ve dünya nimetlerini insanlardan hangilerinin salih davranışlarda bulunacaklarını denemek için yaratmıştır. İnsan burada çok kısa bir süre kalacak ve dünya nimetlerinden ancak sınırlı bir süre için faydalanabilecektir. İnsanın gerçek hayatını yaşayacağı yer ise ahirettir. Allah Kuran’da ahiretin insanların “asıl hayatı” olduğunu şöyle bildirmiştir:

“Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır’. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.” (Ankebut Suresi, 64)



Mutasyonlar Canlılara Ancak Zarar Verirler

Mutasyonlar, canlı hücresinin çekirdeğinde bulunan ve genetik bilgiyi taşıyan DNA molekülünde, radyasyon veya kimyasal etkiler sonucunda meydana gelen kopmalar ve yer değiştirmelerdir. Mutasyonlar DNA'yı oluşturan nükleotidleri tahrip eder ya da yerlerini değiştirirler. Çoğu zaman da hücrenin tamir edemeyeceği boyutlarda birtakım hasar ve değişikliklere sebep olurlar.

Dolayısıyla mutasyon, hiç de sanıldığı gibi canlıları daha gelişmişe ve mükemmele götürmez. Mutasyonların net etkisi zararlıdır. Mutasyonların sebep olacağı değişiklikler ancak Hiroşima, Nagazaki veya Çernobil'deki insanların uğradıkları türden değişiklikler olabilir: Yani ölüler ve sakatlar...

Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üzerinde oluşan herhangi rastgele bir etki ancak zarar verir. Amerikalı biyolog B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:  


‘İlk olarak, mutasyonlar doğada çok ender meydana gelirler. İkinci olarak, bunlar genlerin yapısındaki düzenli değişiklikler değil, rastgele değişikliklerdir; bu nedenle çoğunlukla zararlıdırlar. Son derece düzenli bir sistem içindeki rastgele herhangi bir değişiklik, daha iyiye yönelik değil, daha kötüye yönelik olacaktır. Örneğin eğer bir deprem, bina gibi son derece düzenli bir yapıyı sarsacak olursa, binanın iskeletinde rastgele bir değişiklik olacak ve bu binayı kesinlikle geliştirmeyecektir.’ (B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania: The Banner Of Truth Trust, 1988.)


Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı mutasyon örneği gözlemlenmedi. Tüm mutasyonların zararlı olduğu görüldü. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından nükleer silahların sonucunda oluşan mutasyonları incelemek için kurulan Atomik Radyasyonun Genetik Etkileri Komitesi'nin (Committee on Genetic Effects of Atomic Radiation) hazırladığı rapor hakkında evrimci bilim adamı Warren Weaver şöyle diyordu:


‘Çoğu kimse, bilinen tüm mutasyon örneklerinin zararlı olduğu sonucu karşısında şaşıracaktır, çünkü mutasyonlar evrim sürecinin gerekli bir parçasıdır. Nasıl olur da iyi bir etki -yani bir canlının daha gelişmiş canlı formlarına evrimleşmesi- pratikte hepsi zararlı olan mutasyonların sonucu olabilir?’ (Warren Weaver, “Genetic Effects of Atomic Radiation”, Science, cilt 123, 29 Haziran 1956, s. 1159)


Yıllar boyu sürdürülen "faydalı mutasyon oluşturma" çabalarının tamamı başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Evrimci biyologlar, çok hızlı ürediği ve mutasyona uğratılması kolay olduğu için, meyve sinekleri üzerinde on yıllarca mutasyon denemeleri yaptılar. Bu canlılar olabilecek her türlü mutasyona milyonlarca kez uğratıldı. Ama tek bir faydalı mutasyon gözlemlenmedi. Gordon Taylor, bu konuda şunları yazar:


‘Bu çok çarpıcı ama bir o kadar da gözden kaçırılan bir gerçektir: Altmış yıldır dünyanın dört bir yanındaki genetikçiler evrimi kanıtlamak için laboratuvarlarda meyve sinekleri yetiştiriyorlar. Ama hala bir türün, hatta tek bir enzimin bile ortaya çıkışını gözlemlemiş değiller.’ (Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, New York, Harper & Row, 1983, s. 48.)




Ahir Zamanın Kutlu Şahıslarından Hz. İsa (a.s) Mükemmel Fiziksel Özellikleriyle Hemen Tanınacaktır

Hz. İsa (a.s.)’ın ahir zamanda yeryüzüne yeniden gönderileceği, İslamiyet’i seçerek Hz. Mehdi (a.s.) ile beraber İslam ahlakının tüm dünyaya hakimiyetine vesile olacağı, Kuran ayetlerinde ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde müjdelenmiştir. Bu müjde doğrultusunda, içinde yaşadığımız ahir zamanın en önemli konularından biri Hz. İsa (a.s.)’ın hangi özellikleriyle tanınacağıdır.

Hz. İsa (a.s.) imanının derinliği ve nuru ile müminler tarafından hemen tanınacaktır. Fakat Yüce Allah bu kutlu peygamberi tanıtmak için ona çok mükemmel ve etkileyici fiziksel bir görünüm de bahşetmiştir. Hz. İsa (a.s.)’ın Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde tarif ettiği fiziksel özellikleri bu güzeller güzeli peygamberin müminler tarafından tanınmasını daha da kolaylaştıracak büyük bir sevinç kaynağıdır.

Kıyametten önceki son dönem olan ahir zaman, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde müjdelendiği gibi. Hz. İsa (a.s.)’ın nüzulü ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru ile çok kutlu bir döneme işaret eder. Bu kutlu dönemin değerli şahıslarından Hz. İsa (a.s.) bundan yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış olan, Allah’ın dünyada ve ahirette seçkin kıldığı bir elçisidir. Hz. İsa (a.s.)’ın doğumu, hayatı ve Allah Katına alınması hep mucizevi şekillerde gerçekleşmiş, bu mübarek insanın hayatı Kuran’da ayrıntılı olarak haber verilmiştir. Hz. İsa (a.s.)’ı diğer peygamberlerden ayıran en önemli özelliği O’nun halen vefat etmemiş, Allah Katına yükseltilmiş ve yeryüzüne tekrar geri gönderilecek olmasıdır. Onun bu özel durumuna dair Kuran’da önemli işaretler vardır.Nisa Suresi, 156-159; Al-i İmran Suresi, 55; Maide Suresi, 117; Zuhruf Suresi, 57-61; Al-i İmran Suresi, 45-48; Maide Suresi, 110; Al-i İmran Suresi, 59; Meryem Suresi, 33) Bu ayetlerin birinde “Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.” (Zuhruf Suresi, 61) buyurulmaktadır. Bu ayet Hz. İsa (a.s.)’ın ahir zamanda yeryüzüne dönüşüne açık bir işaret taşır.

Hz. İsa (a.s.)’ın gelişi Kuran’ın pek çok ayetinde bildirilmesinin yanı sıra Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde de müjdelenmiştir. Bu hadislerden biri şu şekildedir:

“Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek... (Ebu Hureyre r.a. / Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155);
Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234)”

Ancak Hz. İsa (a.s.)’ı tanımak herkes için mümkün olmayabilir. Bu konu ile ilgili Bediüzzaman Said Nursi şunları söylemektedir:

“Hz. İsa (a.s.) geldiği vakit, herkesin onun İsa olduğunu bilmesi gerekmez. Onun yakınları ve ileri gelen kişiler, imanın nuru ile onu tanırlar. Yoksa açıkça herkes onu tanımayacaktır.” (Mektubat, s. 54)

Hz. İsa (a.s.) üstün iman gücü, deccalin hipnozunu bozması, Allah’ın izniyle ölüyü diriltmesi, gözü kör olan birinin gözlerini açması gibi büyük mucizeler meydana getirmesi ve dünya üzerinde hiçbir akrabası, tanıyanı, ailesi olmamasıyla müminler tarafından hemen tanınacaktır. Hz. İsa (a.s.)’ın tanınması ancak ‘imanın nuru’ ile mümkün olduğu gibi dışarıdan bakan bir gözle değerlendirebilecek belirgin fiziksel özellikler ile de mümkündür.

Istakozdaki optik tasarım





Ahir Zamanda ABD Ve AB İle Türk İslam Dünyası Dayanışma İçinde Olacaktır

Halen Ortadoğu’da meydana gelen olaylara bakıldığında, bölgede uygulanan stratejilerin bugüne kadar arzu edilen sonuçlara ulaşmadığını görmekteyiz. Tüm çabalara rağmen, bu coğrafyada yaşayan Müslümanların sorunlarına henüz kesin ve kalıcı çözümler bulunamamıştır. Kalıcı ve kesin çözüm getiremeyen Ortadoğu politikaları yüzünden bu bölgede yaşayan Müslümanların sorunları büyümektedir.  Bu karmaşa içinde, bağımsız hareket etmek isteyen radikal grupların sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Çok açıktır ki gittikçe büyüyen bu sorunlara karşı, askeri ya da polisiye çözümler sunmanın ötesinde, sosyal ve kültürel çözümlere ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bölgenin asıl ihtiyacı anlayış, dayanışma ve sevgidir.

Temelinde sevgi, kardeşlik, hoşgörü ve dayanışma olan Türk-İslam Birliği’nin bu bölgenin sorunlarının çözümünde önemli rol oynayacağı açıktır. Bu uzlaştırıcı rolü oynarken de, Türk-İslam birliği çatısı altındakiler ABD ve AB ile yakın ilişkiler ve dayanışma içinde olacaktır. Bu durum ABD ve AB ülkeleri kısacası tüm dünya için huzur ve refaha vesiledir. Böylelikle, Müslümanlar içinde bulundukları zorlukları kolayca aşarken, bu bölgede kalıcı ve kesin barış da sağlanmış olacaktır. Dayanışma içindeki ülkelerle bu bölgede sağlanacak bir barış ve huzur ortamı da, elbette ki yeryüzünün herhangi bir köşesinde yaşanan sorunların ve kargaşaların çözümünde de etkili olacaktır.

Türkiye’nin günümüzde benimsediği siyasi misyon, tıpkı Osmanlı ve geçmişteki Türk devletleri gibi Balkanlar ve Ortadoğu’daki farklı etnik kimlik ve dinleri kucaklayan bir stratejidir. Bu stratejinin dayanak noktası ise Türk-İslam kültürü ve köklü medeniyetimizdir. Nitekim bu topraklarda siyaseten olmasa bile, kültür olarak Türk hakimiyeti halen devam etmekte, özellikle Balkanlar’da ve Kafkasya’da farklı ırklardan olmalarına rağmen pek çok Müslüman kendini Türk ve Osmanlı addetmektedir.

Filistin ve İsrail ancak İttihad-ı İslam'la ve Hz. Mehdi (as) ile sevgi ve barış içerisinde yaşayabilirler.



 

Masaüstü Görünümü