Harun Yahya

Toplum ve aile baskısı Müslümanların karşılaşabilecekleri zorluklar arasındadır






Sayın Adnan Oktar'ın 7 Mart 2009 tarihli
Kanal 35 - İzmir röportajından

 

 



(Sitenize eklemek için kodları HarunYahya.TV sitesinden alabilirsiniz)


 

 

 
Deşifresi:

Kanal 35: ....Soruların içerisinde en çok dikkatimi çeken bir soru ile başlamak istiyorum. Töre cinayetleri çoğu zaman gazete manşetlerinin ilk sayfalarında ya da üçüncü sayfa haberleri arasında en sık rastladığımız ve günlerce medyayı meşgul eden en önemli sorunlardan bir tanesi. Kadınlarımız ciddi anlamda yarın da dünya kadınlar günü hem bu bağlamda kadınlarımıza mesajlarımızı da verelim. Neler düşünüyorsunuz, neler söyleyebileceksiniz töre cinayetleri ile ilgili. Zeliha Yeşilyurt İstanbuldan bize bu soruyu göndermiş, kendisine de teşekkür ediyoruz.

Adnan Oktar : Toplumda çok yanlış oturmuş bir gelenek var, bir düşünce var. Anneler babalar hata yapmaz. Anne baba ne derse çocuk onu dinlemesi gerekir. Annendir babandır ne yaparsa yapsın, ona itaat et, saygılı ol, gel derse gel. Şimdi diyor ki kız çocuğuna, çocuğa “yavrum diyor, eve gel” diyor. Çocuk korkuyor, anlıyor bir bela çıkacağını, cinayet olabileceğini veya yaralama olacağını gitmek istemiyor. Yavrum diyor, biz senin anne babanız diyor, ne var birşey yok, gel. Çok da iyi davranıyorlar çocuğa, hoşgeldin. Gel yavrum diyor, şimdi ben seni bir yere götüreceğim gezmeye diyor, tarlaya götürüyor, ensesinin arkasına sıkıyor kurşunu, öldürüyor. Aile meclisi karar veriyor, annesi babası, dayısı, halası birlikte, Demek ki, anne baba olmak herşey değildir. Anneye babaya gerektiğinde insan itaat etmeyecek, gerektiğinde de saygı duymayacak. Anneye babaya ne zaman itaat edilir, şefkatli merhametlidir, nezih kibar bir insandır, Allah’tan korkuyordur, güzel huyludur, demokrattır, bu zaman olur. Mafya mensubu bir anne baba, çocuğu da kendi kafalarına sokmak istiyorlar. Çocuk direniyor evden kaçıyor, neden evden kaçtı diyorlar. Tabi ki evden kaçacak. Tabi ki gizlenecek, başka bir çözümü yoktur bunun. Töre cinayetinde de tabi ki çocuk evden kaçacak, ama bu çocukları bu insanları şefkatle koruyup kollayacak hem resmi kurumlar olması gerekir, hem de halkın sahip çıkması gerekir. Mesela halktan bir aile böyle bir genç kıza sahip çıkabilir. Mesela töre cinayetinden korktuğu için kaçıyor evinden. Yani resmi de destek olması lazım, gelsin tabi ki güvenilir bir ailenin içinde gizlensin ve muhafaza olsun. Sürükleye sürükleye gidiyor, hatta bazen öyle oluyor ki, karakoldan da alıp götürüyorlar çocuğu hiçbir şey olmayacak diye. Mesela polis de tabi annesi babasıdır diyor, normal götürsün diyor, olur mu öyle şey, yani mesela gayri meşru alemde oluyor kadın babası da gayri meşru alemde oluyor. Kız çocuğunu kötü yola götürmek istiyorlar. Kız çocuğu tabi kaçacaktır o evden. tabi ki annesi ve babası ile görüşmeyecektir. Ne yapsın? Yani niye illa ki onlarla bağlantıda olması gerekiyor ? Güzel ahlaklı olsunlar, nezaketli olsunlar, sevecen olsunlar bu gerekir. Yani bu garip bir gelenek var yani böyle. Hindu geleneği gibi bazı kesimlerde. Hani varya kocası öldüğünde kadını da kesiyorlar, öldürüyorlar. Yani cezaevleri bir sürü suç işlemiş binlerce anne ve babayla doludur. Mesela Ergenekoncu anne ve babalar var. Sebataycı anne ve babalar var. Mason anne ve babalar var. Komunist anne ve babalar var. PKK’lı anne ve babalar var. Yani PKK’da olunca annesi babası çocuk ona uymaya mecbur mu? Kaçar tabi ki o evden, tabi ki uymayacak. Tabi ki gizlenecek. Tabi ki arkadaşlarının yanına gidecek ve onu koruyan kollayan insanlar olması gerekir. Ailelerin onları bağrına basması gerekir. Kanuni destek de sağlanarak bu insanların ahlaksız insanlardan uzak durmasının sağlanması gerekir. Kan dökecek, zulüm yapacak adamların ellerine çocuk teslim edilir mi? Yahut mesela ağzını burnunu kıracaklar belli dövecekler. Bile bile götürüyorlar eve, ağzını burnunu kırıp darmakeşan ediyorlar ve gayet rahatlıyor adamlar. Onla da durmuyorlar, bir daha dövüyorlar çocuğu bir daha dövüyorlar. O çocuk niye dursun o evde? Ama bunlara tabi aklı başında sevecen güzel ahlaklı dindar ailelerin sahip çıkması lazım ve toplumun da bu yönde bir gelenek geliştirip bu insanlara destek olması gerekir. İyi yaptın, doğru yapıyorsun demesi gerekir.

Kanal 35: Ama korkuyorlar işte, hocam. Böyle bir töre cinayeti ile karşı karşıya kalabilecek ya da maruz kalabilecek bir kişi alıp başka bir aile savunmaya ya da korumaya korkuyor.

Adnan Oktar: Ama işte devlet desteğinde olursa güçlü bir aileden alamazlar. Bazı aileler var mesela, evleri korunaklı, bayağı güçlü geniş çevreleri var, değil mi mesela? Hatta kapısında koruması olan evler var. Mesela birçok zengin aile var böyle. Allah rızası için evinin bir bölümünü bu çocuğa ayırabilirler ve çok büyük bir sevap, yani bir can kurtarmış oluyor. Can kurtaracak. Mesela onu okula götürüp, getirip devlet desteğinde olduğunda bilirse o karşı taraftaki aile, hiçbir şekilde ahlaksızlık yapamaz. Yani gözüdönmüş böyle kan dökücü, vampir gibi o çocuğun üstüne saldıramaz. Adam öldürmek ne demek? Şüphe üzerine. Mesela kızcağızı evlendiriyorlar çocuğu, kız çıkmadı diyorlar. Mesela adam ahlaksız iftira atıyor çocuğa. Delik deşik ediyorlar, babasına götürüyorlar, babası da tamam ben gereğini yaparım diyor alıp götürüyorlar tarlaya, kafasına kurşun sıkıyorlar delik deşik ediyorlar, bırakıyorlar. Yahut direk keserek, koyun boğazlar gibi kesiyorlar. Böyle anne baba olur mu? Annen babandır yavrum itaat et diyor, böyle anne baba olmaz. Böyle anne babaya da itaat de edilmez. Bu deliliktir, teşvik eden de ahlaksızdır ve zalimdir. Böyle vakalarda tek yapacağı şey bu insanların kaçıp bunlardan kurtulması en güzeli böyle makul, aklıbaşında sevecen ailelere sığınması onlara devlet desteği sağlanmasıdır. Yani bu yöndeki örf ve geleneğin mutlaka değişmesi gerekiyor. Bu çok tehlikeli bir örftür. Çok tehlikeli bir gelenektir ve böyle bir fikre de hiçbir şekilde saygı duyulmaması gerekir. O zaman bu töre cinayetleri, bu zulümler bu genç kızlara yapılan azaplar ortadan kalkar. Yani binlerce genç kız şu an inim inim inliyor Türkiye’de. Kimsenin haberi yok. Mesela adam babası alkolik, içip her akşam dövüyor çocuğu. Sarkıntılık ediyor, ahlaksızlık yapıyor, çocuk birşey de diyemiyor. Şimdi dese ki babasının sarkıntılık yaptığını söylese çok büyük bir olay olur. Bu yüzden babası öldürüyor, bana diyor sen iftira attın diye kızı öldürüyor. Ve bu indirim sebebi de oluyor. Yani çocuk bunu ispat etme imkanı da bulamıyor. Yani böyle bir rezalet. Kaçsın böyle olaylarda kız çocuğu, gitsin güvenilir, namusuna haysiyetine, onuruna güvenilen bir aileye sığınsın, devlet de onlara destek olsun. Ömür boyu baksın o aile ona. Ama ailesi hakikaten islahı nefs olursa, güzel ahlakı görülürse hakikaten bin pişmandır yanına da birini vererek ama, çünkü kontrol edilmesi lazım ne yapacakları de belli olmaz, hakikaten böyle ise tamam, evladıdır, alnından öperiz devam etsinler. Ama böyle tehlikeli denemeler olmaz. Evine git bakalım ne olacak, öldürüyor işte, ne oluyor? Sayısı yüzlerce binlerce bu olayların, ve bu rezalete daha hala dur denemedi. Burda çözüm bu söylediğimdir ve bu konuda çok cesur kararlı adımlar atılması lazım. Yani mesela bir aile dinsiz aile, çocuğu dindar, zorla çocuğu dinsiz etmeye, zorla şarap içmeye çalışıyorlar, zorla namaz kıldırtmıyorlar, zorla oruç tutturmuyorlar. Ne yapsın? Tabi ki o evde durmak istemez. Tabi ki dindar bir arkadaşının yanına sığınacaktır. Başka çözüm nedir? Ama dinine, imanına, ahlakına, saygı göstertiyorsa baştacı eder. Ama zorla döverek, ağzını açarak şarap içirtmeye kalkmak. Mesela bazıları var ben biliyorum fahişe getirtiyorlar, zorla çocuğun üstüne gönderiyorlar illa ki bunla ilişkiye gireceksin diye, kepazelik çıkartmalar. Namaz kılıyor mesela kolundan tutup namazını bozdurtturuyor, Kuran’ı alıp yırtıyorlar, yakıyorlar. Mesela bu çok büyük ahlaksızlık bunlar. Çocuk da evinden ayrılınca niye ayrılıyorsun ya o annen, baban senin diyor, olur mu öyle şey diyor. Git evine diyor, böyle şey olmaz. Yani Kuran’da açıkça ayet var, Allah’a itaat konusunda, eğer bir baskı yapıyorlarsa anneye babaya itaat yok. Öldürmeye kalkıyorlarsa itaat olmaz. Dövmeye kalkıyorsa itaat olmaz. Kötü yola sürüklüyorsa itaat olmaz. Ahlaksız böyle ensest ilişkiye kalkıyorlarsa itaat olmaz, derhal o evden ayrılması gerekir. Derhal, hiç tartışması olmaz bunun. Mesela çocuk ifade ediyor, dört yıldan beri beş yıldan beri babası ona karşı böyle bir sarkıntılık içinde olduğunu söylüyor. Yavrum niye bekliyorsun? Kaçsana. Hiç mi güvendiğin, dindar bir insan yok? Değil mi, hiç mi Allah’tan korktuğuna inandığın bir insan yok? Git yanına değil mi ver bir dilekçe de, can güvenliğim yok de, devlete de sığın, o aile de korusun, olsun bitsin. Ama burda tabi nüfuzlu ailelerin çok büyük önemi var ve toplum da bu aileleri desteklemesi gerekir. “iyi yaptınız Allah razı olsun” demesi gerekir.












Sayın Adnan Oktar'ın 6 Mart 2009 tarihli Başkent TV röportajından

 

 



(Sitenize eklemek için kodları HarunYahya.TV sitesinden alabilirsiniz)


 



 

Deşifresi:

Adnan Oktar: Güzeller güzeli peygamberimiz, Peygamberlik görevini aldıktan sonra biliyorsunuz çok çileli ve zorlu bir ortam oluşmuştur. Yani insanlar ona çok şiddetli baskı yapmışlardır. Etrafındaki olan insanlara işkence yapmışlardır. Hatta burada o konular anlatılır. Mesela örneğin diyor. Ümmü Gülsüm Binti Ukte İmanlı bir müslüman hanımdı. 7 yıl boyunca ailesinin baskısıyla Mekke müşriklerinin arasında yaşamak zorunda kalmıştı. Ailesi baskı yapıyor. Peygamberin yanına yanaştırmıyorlar. Resullullah (s.a.v)’a biat ettiği andan itibaren diğer müslümanlar gibi o da çeşitli işkence ve baskılara maruz kalmıştı. Bak müslüman diye hem ailesi hem çevresi baskı yapıyorlar. Din ahlakını terketmesi için başta babası olmak üzere müşriklerden zulüm ve baskı görmüş. Niye gidiyorsun Muhammed’in yanına diyorlar...(s.a.v). Sakın onunla görüşme diyorlar. Ancak yapılan tüm zalimliklere rağmen Allah’a ve Resulüne olan sevgi bağlılığından din ahlakından asla taviz vermemiştir. En sonunda Medine’ye hicret ederek peygamberimiz(s.a.v)’in yanında feraha ve huzura kavuşmuştur. Tüm zorluklara rağmen kendisine imanından dolayı baskı uygulayan ailesinden ayrılıp tek başına yaptığı hicret yolculuğu müminlere örnek olmuştur. Ailesini terkediyor. Peygamber Efendimiz’in yanına gidiyor. Ailesi de muazzam baskı yapıyor. Müşriklerle işbirliği yapıyor o zamanlar kaçırma, baskın dövme. Hakaret etme eve kitleme.

Musa İbni Ümeyir (r.a) Mekkenin zengin ailelerinden birine mensup bir gençti. Seçkin bir aileye mensup. O zaman yani maddi yönden. Mushap İbni Umeyir (r.a) müslüman olduğunu ailesinden ve çevresinden gizliyerek, şu anda da öyledir biliyorsunuz. Gençler mesela müslüman olduğunda mason ailelerden, dinsiz ateist ailelerden kominist ailelerden, PKK’lı ailelerden gizliyorlar.

Başkent TV: Evet

Adnan Oktar: Yahut Sabataycı ailelerden gizliyorlar. Peygamberimiz (s.a.v)’i gizlice ziyaret etmeyi sürdürmüştür. Bakın gizlice görüşüyor sanki suçmuş gibi. Mesela ahir zamanda da böyle olacaktır. Mehdi devrinde de gençler gizli gizli görüşeceklerdir. Ailelerinin baskısından çekindikleri için. Gizlice namaz kıldığı ailesi tarafından öğrenildiğinde ise kendi akrabaları tarafından yakalanıp hapsedilmiş. Bakın namaz kılıyor ailesi yakalıyor ve hapsediliyorlar. Niye Peygamberle görüşüyorsun? Niye namaz kılıyorsun?. Aynı olaylar şimdi de zamanımızda da oluyor. Ve Habeşistan’a hicret imkanı çıkınca ilk kafileyle birlikte din ahlakını daha rahat yaşabilmek için ailesinden kaçıp. Habeşiştan’a hicret etmiştir.

Mesela yine Hz. Seleme de Allah’a iman ettiği için ailesi tarafından uzunca bir zaman işkence görmüş bir sahabedir. Dövüyorlar, sövüyorlar hakaret ediyorlar. Niye peygamberle görüşüyorsun niye Muhammed ile görüşüyorsun. Hz. Salame ile kardeşi Haris iman ederek Peygamberimiz (s.a.v) tabi olsalar da diğer üç kardeşleri Ebu Cehil, Arz ve Halit Allah’ın bildirdiği din ahlakından yüz çevirmiş ve iman eden kardeşlerine düşman olmuşlardır. Aile ve kardeşlerin arası açılıyor. Hz. Salame uzun müddet en yakınları tarafından işkenceye tabi tutulmuştur. Mümin olduğu için. Kardeşleri Hz. Salamenin din ahlakından vazgeçmesi için her türlü yola başvurdukları için Hz. Salame sonunda can güvenliğini sağlamak ve İslam ahlakını engellemeden yaşayabilmek için Habeşistan’a hicret etmiştir. Ailesinden ayrılıyor tek başına. Çünkü fikir özgürlüğü yok. Şimdide gençler de böyle. Fikir özgürlüğü yok. Yani müslümansa niye falancayla görüşüyorsun. İşte bizim gibi olacaksın. Bizim gibi düşüneceksin sakın işte falancayla görüşme.
Başkent TV: Yayılmaya başladığı dönemlerde tabi belli kesimler tarafından ya da aileler

Adnan Oktar: Evet

Başkent TV: sizinde ifade ettiğiniz gibi çekinceyle bakıyorlar. Tereddütlü bakıyorlar.

Adnan Oktar: Tabi

Başkent TV: İslamiyetin ilk yayılmaya başladığı o dönemlerde tabi gençler şimdi de ifade ediyorsunuz işte Mehdi’nin, Hz.İsa’nın ortaya çıkması sonrasında yine sıkıntılar yaşanacak, büyük sorunlar yaşanacak ama bu dünya akışı içinde olması gerekenler daha önce bilinen ve yaşanması gereken şeyler olarak adlediliyorsunuz. Yani bazı sorunlar yaşanacak, sıkıntılar yaşanacak ve bu sıkıntıların sonrasında huzura ve refaha kavuşacak diyorsunuz.

Adnan Oktar: Pek tabi aynı şekilde bu Hıristiyanlıkta da var. Hz. İsa’nın İncil de de bunu görüyoruz. Siz çünkü dediniz bende aynı anda çünkü kelimesiyle karşılaştım o anda. Çünkü diyor Hz. İsa aleyhisselam ben oğulla babasının, kızla annesinin, gelinle kaynanasının arasına ayrılık sokmaya geldim diyor. Ben aralarına ayrılık sokacam diyor. Çünkü Hz. İsa’dan yana olunca aile düşman olacak ona . İbadet ettirmeyecekler onunla görüştürmeyecekler, ona baskı şiddet uygulayacaklar. Nitekim Hz.İsa zamanında olmuştur bu. Niye görüşüyorsun Hz. İsa’yla? Niye ibadet ediyorsun? Niye namaz kılıyorsun? diye. O zamanın Yahudileri müthiş bir mücadele vermişlerdir. İnsanın düşmanları kendi ev halkı olacaktır. O devirde. kendi ailesi baskı yapacak. Kendi ailesi şiddet kullanacak diyor müslümanlara. Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven yani Şu asrımızda Kuran’ı Allah’ı Resulullah’ı çok seven bana layık değildir diyor Hz. İsa. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Yani Allah sevgisi, Allah Resulün’ün sevgisi, Allah yolunda mücadele hepsinin üzerindedir diyor. Matta 10.bölüm 34-38. kısımdaki ayet evet izahlar.







TOPLUM VE AİLE BASKISI MÜSLÜMANLARIN KARŞILAŞABİLECEKLERİ
ZORLUKLAR ARASINDADIR

Aile, toplumumuzda çok önemli bir değerdir ve Türk aile yapısının mutlaka korunması gerekir. Fakat her büyük toplumda olduğu gibi, bizim toplumumuzda da bozuk akıl ve mantık yapısında hareket eden, ahlak dışı yaşantıları olan, çocuklarını da kendi yaşantılarına zorla çekmeye çalışan kimseler vardır. Bir insanın, sırf anne-babası olduğu için bu kişilerin fikirlerine boyun eğmek zorunda olduğu iddia edilemez. Cezaevleri cinayet işlemiş, gasp, hırsızlık yapmış, devlete zarar vermiş anne-babalarla doludur. Kimse, bu kişilerin çocuklarının aileleri ile müşterek bir hayat yaşamak zorunda olduğunu iddia edemez. Ayrıca bir kısım basın tarafından savunulan her anne-babanın, çocuklarının iyiliğini ve sağlığını gözeterek hareket ettikleri iddiası da gerçek dışıdır. Onlarca kadın sığınma evi, ailesinden ve eşinden feci şekilde şiddet görmüş kişilerle doludur. Çocuklarının düşüncelerine ve inançlarına saygı duymayan, onları adeta birer meta olarak gören aileler de her toplumda olabileceği gibi bizim toplumumuzda da vardır. Ülkemizin belli bir kesiminde hala işlenmeye devam eden töre cinayetleri de bunun ürkütücü örneklerinden biridir. Bir baba, sadece aralarında anlaşmazlık bulunan bir aşiretten biriyle konuştuğu için çocuğunu acımasızca öldürebilmektedir. Bunun olabileceğini tahmin eden yakın çevresi tarafından da bu durumla ilgili herhangi bir tedbir alınmamakta, durum olağan karşılanmaktadır. Dolayısıyla her ailenin çocuklarına güvenlik sunduğu düşüncesi bir yanılgıdır.

Her çocuğun ailesinin düşüncesiyle aynı düşünceye, ailesinin hayatıyla aynı hayata; aynı şekilde her ailenin de çocuğuyla aynı düşünceye ve hayata sahip olması gibi bir zorunluluk yoktur. Türkiye'de ailesi komünist düşünceye sahip olan, ancak çocukları kendileri gibi düşünmeyen pek çok çocuk vardır. Aileleri komünist materyalist olduğu için bu çocuklar da komünist olmak zorunda mıdır? Ya da aileleri gayri meşru bir yaşama sahip olduğu için ailelerinden uzaklaşan sayısız evlat vardır. Bu evlatlara, "Bunlar senin annen baban, gayri meşru bir hayatları da olsa, onlara uymak zorundasın, onlarla aynı hayatı yaşamak zorundasın" denilebilir mi? Ailesi PKK mensubu olan bir çocuk da, ailesine bağlılık gösterip PKK'lı mı olmalıdır? Ailesi devlete karşı yapılanma içinde olan, devleti yıkmayı ve vatanı bölmeyi hedefleyen insanların, aileleriyle işbirliği içinde olmayacakları aşikardır. Ne olursa olsun ailelerinden yana mı tavır almaları gerekir? Hiçbir akıl ve mantık sahibi insanın böyle birşeyi kabul etmeyeceği açıktır.

Akla ve vicdana uygun olan, her insanın sadece doğrudan ve Haktan yana olması, ailesi, yakın çevresi, arkadaşları karşı da olsa, doğrudan ve Haktan ayrılmamasıdır.

Kuran'da Allah'a iman ettikleri için, Peygamberlere uydukları için, salih Müslümanlarla birarada olmak istedikleri için ailelerinden ve toplumdan baskıya uğrayan, inançlarını yaşadıkları için zulüm gören gençlerin ve müminlerin hayatlarından bahsedilmektedir. Bu salih kullar, din ahlakını yaşayabilmek, Allah'ın rızasını kazanabilmek için ailelerinden ve toplumdan ayrılmışlardır. Kehf Ehli, bu gençlerdendir. Bu gençler samimi olarak iman ettikleri için baskı görmüşler, pek çok sıkıntıyla karşılaşmışlar, hatta ölüm tehditlerine maruz kalmışlar ve kavimlerinden ve ailelerinden ayrılıp, korunmak için bir mağaraya sığınmışlardır. Ayette şu şekilde bildirilmektedir:

O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: "Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl). (Kehf Suresi, 10)

Ayetlerde, bu gençlerin kendilerini sezdirmemek için dikkatli davranmaları gerektiği bildirilmektedir. Din ahlakına bağlılıkları ve titizliklerinin öğrenilmesi durumunda, içinde yaşadıkları toplumun taşa tutarak onları katledebilecekleri veya onları kendi ahlaksız sistemlerine geri çevirmek isteyecekleri haber verilmektedir. Allah Kehf Suresi’nde bu gençlerin durumunu şu şekilde haber verir:

... Sakın sizi kimseye sezdirmesin. Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız." (Kehf Suresi 19-20)

Tüm insanlık tarihi boyunca çocukları ile aileleri arasında fikri olarak ayrılık bulunan durumlar olmuştur. Bunlara Hz. İbrahim de dahildir. Hz. İbrahim’in babasına hak dini tebliğ etmesi ve babasının sapkın şirk inancında ısrar etmesi neticesinde aralarında yaşanan ayrılık, Kuran’da Allah tarafından şu şekilde haber verilir:

(Babası) Demişti ki: "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git."

(İbrahim:) "Selam üzerine olsun, senin için Rabbim'den bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır" dedi. "Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbim'e dua ediyorum. (Meryem Suresi, 46-48)

İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu. (Tevbe Suresi,114)


Bu ayetlerde de görülebildiği üzere, Hz. İbrahim’in babası putlara tapan sapkın bir fikir sistemine sahiptir. Hz. İbrahim’in kendi inancından kesin olarak yüz çevirmesinin üzerine eğer kendi sapkın inanca dönmezse kendi oğlunu taşa tutmakla tehdit etmiştir. Hz. İbrahim’in buna karşı tavrı ise, sapkın şirk inancından ve babası da dahil olmak üzere bu inanca bağlı bulunanların tümünden uzaklaşmak olmuştur.

Kuran’da Allah ailelerinden ayrılan başka Müslümanlardan da bahsetmektedir. Bu seçkin kişilerden biri, Allah’ın alemlerin kadınlarının tümüne örnek gösterdiği Hazreti Meryem’dir. Hz. Meryem de bir süre ailesinden ayrı kalmıştır. Allah Meryem Suresi’nin 16. ayetinde bunu şu şekilde bildirir:

Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.

Hz. Meryem hayatının belli bir döneminden sonra tek başına ailesinden ve içinde yaşadığı toplumdan ayrılmış, doğu tarafında bir yere çekilmiştir.

Allah Kuran’da Hz. Musa’nın da hayatından örnekler vermiştir. Hz. Musa’nın gönderildiği kavim Firavun'un zulmünden korkuya kapılmış ve aralarından belli bir sayıda genç dışında Hz. Musa’ya gerçekten iman eden olmamıştır. Bu gençler de kavimlerinden ayrılmış ve Hz. Musa’nın tebliğ ettiği hak dine uymuşlardır. Bu durum Kuran’da şu şekilde haber verilir:

Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)

Hz. Musa’ya ve onunla birlikte indirilen hak dine iman eden bir grup genç, Firavun ve çevresinin kendilerine yapabilecekleri tüm baskıları göze almış ve Hz. Musa ile beraberlik içinde dinlerini yaşamışlardır. Burada Allah’ın kavmin bir zürriyetine yani toplumun içinden bazı gençlere dikkat çekmiş olması, bu gençlerin dışında iman eden olmadığını ve dolayısıyla bu gençlerin ailelerinden ayrı olabileceğini göstermektedir

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) döneminde de iman eden gençlerin İslam ahlakını yaşamalarından rahatsızlık duyan aileleri tarafından türlü eziyetlere maruz kaldıkları, sonunda onlara eziyet eden ailelerinden ve sapkın toplumdan ayrıldıkları bilinmektedir.

- Örneğin Ümmü Gülsüm Binti Ukde, imanlı bir Müslüman hanımdı. Yedi yıl boyunca ailesinin baskısıyla Mekke müşriklerinin arasında yaşamak zorunda kalmıştı. Resulullah (sav)'a biat ettiği andan itibaren diğer Müslümanlar gibi o da çeşitli işkence ve baskılara maruz kalmıştı. Din ahlakını terk etmesi için başta babası olmak üzere müşriklerden zulüm ve baskı görmüş ancak yapılan tüm zalimliklere rağmen Allah’a ve Resulü’ne olan sevgi ve bağlılığından ve din ahlakından asla taviz vermemiştir. Bu dönem boyunca Ümmü Gülsüm Binti Ukde, Allaha sığınarak güç bulmuş en sonunda da Medineye hicret ederek Peygamberimiz (sav)in yanında feraha ve huzura kavuşmuştur. Tüm zorluklara rağmen kendine imanından dolayı baskı uygulayan ailesinden ayrılıp tek başına yaptığı hicret yolculuğu müminlere örnek olmuştur.

- Mus’ab İbni Umeyr, Mekke’nin zengin ailelerinden birine mensup bir gençti. Mus’ab İbni Umeyr (ra), Müslüman olduğunu ailesinden ve çevresinden gizleyerek Peygamberimiz (sav)’i gizlice ziyaret etmeyi sürdürmüştür. Gizlice namaz kıldığı, ailesi tarafından öğrenildiğinde ise kendi akrabaları tarafından yakalanıp hapsedilmiş ve Habeşistan’a hicret imkanı çıkınca ilk kafile ile birlikte din ahlakını daha rahat bir şekilde yaşayabilmek için ailesinden kaçıp Habeşistan’a hicret etmiştir.

- Hz. Seleme de Allah’a iman ettiği için ailesi tarafından uzun bir zaman işkence görmüş bir sahabedir. Hz. Seleme ile kardeşi Haris iman ederek Peygamberimiz (sav)’e tabi olsalar da diğer üç kardeşleri Ebû Cehil, Âs ve Hâlid Allah’ın bildirdiği din ahlakından yüz çevirmiş ve iman eden kardeşlerine düşman olmuşlardır. Hz. Seleme, uzun müddet en yakınları tarafından işkenceye tâbi tutulmuştur. Kardeşleri Hz. Seleme’nin din ahlakından vazgeçmesi için her türlü yola başvurdukları için Hz. Seleme sonunda can güvenliğini sağlamak ve İslam ahlakını engellenmeden yaşayabilmek için Habeşistan’a hicret etmiştir.

Tüm bu örneklerden de açıkça görüldüğü gibi tarihin her döneminde salih müminlerin bir kısmı iman ettikleri için ailelerinden ve yakın çevrelerinden baskı görmüşler, birçoğu ailelerinin yanından ayrılıp Peygamberlerin yoluna uymuşlardır.

Allah hem Hz. Lut’un, hem de Hz. Nuh’un eşlerinin, bu iki mübarek peygamberin üstün ahlaklarını ve imanlarını takdir edemediğini, bu yüzden de Allah tarafından aralarının ayrıldığını da şöyle bildirmektedir:

Allah, inkar edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi. (Tahrim Suresi, 10)

Allah bu ayette salih Müslümanlar olan Peygamberlerin nikahları altındaki hanımlarının, bu mübarek insanlara ihanet ettiklerini bildirmektedir. Bir ailenin her ferdinin aynı üstün ahlak seviyesinde olmaması, insanlık tarihinde daha önce de karşılaşılmış bir durumdur. Hz. Nuh’un oğlu da tufan zamanı geride bırakılanlardan olmuş ve üstün ahlaklı ve mübarek bir peygamber olan babasına uymak yerine kendi çarpık mantığıyla hareket etmeyi tercih etmiştir. Bunun üzerine Allah Hz. Nuh’a oğlunun ailesinden biri olmadığını haber vermiştir. Bunun nedeni Hz. Nuh’un oğlunun Allah’ın emrine karşı gelmesi ve Allah’ın rızasına aykırı hareket etmesidir. Allah Kuran’da bu durumu şu şekilde haber vermiştir:

Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Ben'den isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum." (Hud Suresi, 46)





SAYIN ADNAN OKTAR'A BELLİ KESİMLERİN
KARŞI OLMASI, DOĞRU
YOLDA OLDUĞUNUN ALAMETİDİR

Sayın Hülya Avşar, Sayın Adnan Oktar’ı konuk aldığı programında, Sayın Adnan Oktar’ın bazı çevreler tarafından sevilmediğini belirtmiş ve bunu, önemli bir ölçü olarak göstermeye çalışmıştır. Oysa bu yanlış bir değerlendirmedir. Müslümanlarla inkar edenler arasındaki mücadele Peygamberimiz zamanından beri vardır ve kıyamete kadar da sürecektir. Bu Allah’ın adetullahı, yani Allah’ın kanunudur. Peygamberimiz nur gibi temiz ve güzel ahlaklı olmasına rağmen, ona karşı olanların, onu sevmeyenlerin, hatta ona olan öfkesinden onu öldürmek isteyenlerin sayısı oldukça fazla olmuştur. Nitekim karikatür krizi gibi olaylardan da açıkça görülebildiği gibi, bu çevrelerin Peygamberimiz’e karşı kini, bugün bile devam etmektedir.

Eğer bir insan samimi bir Müslümansa, Allah adına bir fikrin önderliğini yapıyorsa, din karşıtlarının, masonların, ateist Siyonistlerin, Darwinistlerin aleyhine faaliyet yapıyor ve onların tüm planlarını birer birer ortadan kaldırıyorsa, bu durumda o kişinin söz konusu çevreler tarafından sevilmesini beklemek olmayacak bir şeydir. İşte Sayın Adnan Oktar’ı masonların, ateist siyonistlerin, Sabetaycıların, satanistlerin, ateistlerin, Darwinistlerin, küfürde ileri gitmiş sapkınların, bölücülerin, teröristlerin, PKK’nın, Türkiye’yi sömürmek, parçalamak ve ülke içinde bozgunculuk çıkarmak isteyenlerin, dejenere insanların, ahlak çöküntüsüne uğramışların, Ergenekoncuların, Allah’ı açıkça veya gizlice inkar edenlerin, komünistlerin, kapitalistlerin, materyalistlerin sevmemesi bundandır. Bazı insanlar, mesleklerinin ve yaşam şekillerinin gerektirdiği şekilde genellikle bu tip insanlarla muhattaptırlar. Dolayısıyla çevrelerindeki bu kişilerin kanaatine bakarak bir hüküm çıkarır, yanlış yönlendirilirler. Oysa bu kişilerin Sayın Adnan Oktar’ı sevmemesinde şaşılacak bir şey yoktur. Gerçek bir dava insanının bu sonuçla karşı karşıya kalması beklenir, doğru olan budur. Bu, o kişinin gerçekten doğru yolda olduğunu, hak olanı tebliğ ettiğini ve Allah’ın dinini gereği gibi savunduğunu gösterir. Sayın Adnan Oktar’ın daha önce defalarca röportajlarında belirttiği gibi, eğer bu çevreler Sayın Adnan Oktar’ı seviyor olsalar, asıl o zaman bunda bir gariplik aramak gerekmektedir.

Yüce Allah, Kuran’da, kavimlerini yalnızca Allah’a çağırmış olan elçilerin, çevresindeki bazı insanlar tarafından taşa tutulup öldürülmekle tehdit edildiklerini belirtir. Elçileri yalnızca sevmemekle kalmamakta, bu insanlar o kişiyi ancak “öldürmenin” çözüm olacağını düşünmektedirler. Peygamberlerin bu uğurda canına kastedilmiş, Hz. İbrahim ateşe atılmıştır. Son bin yılın en büyük müçtehidi Bediüzzaman Said Nursi, yalnızca bu sebeple tam 30 yıl hapiste, tek bir hücrede tutulmuştur. Peygamberlerin izinden giden, Allah’ın rızasını kazanmak için yaşamı boyunca çaba göstermiş, sayısız faaliyet yürütmüş olan Sayın Adnan Oktar’ın canına da tam 9 kere kastedilmesinin sebebi yalnızca Allah’ın dinini tebliğ etmesidir.

Peygamberlere yalnızca dini tebliğ etmelerinden dolayı başgösteren düşmanlık Kuran’da şu şekilde haber verilir:

İnkarcıların, Kuran’da geçen “iki tebliğciye” yönelik düşmanca tavırları:

Dediler ki: "Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azap dokunacaktır." (Yasin Suresi, 18)

İnkarcıların Hz. Şuayb’ın tebliğine karşı tutumları:

"Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin." (Hud Suresi, 91)

Kehf ehlinin, kendilerini belli etmemelerini, aksi taktirde düşmanları tarafından öldürüleceklerini Allah Kuran’da haber vermiştir:

"Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız." (Kehf Suresi, 20)

Hz. İbrahim babasına tebliğ yapmış, bu tebliğin karşısında babası tarafından öldürülmekle tehdit edilmiştir:

(Babası) Demişti ki: "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git." (Meryem Suresi, 46)

Hz. Nuh, halkına dini tebliğ etmesinin ardından, yalnızca Allah’tan bir uyarıcı olduğunu söylemiş ancak inkarcılar tarafından taşa tutulmakla tehdit edilmiştir:

"Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcıyım."
Dediler ki: "Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup kovulacaksın." (Şuara Suresi, 115-116)


Bir davayı sahiplenmiş olan her kişinin mutlaka karşısında ona muhalif kişiler olacaktır. Siyasetçileri de sevmeyen bir çok insan vardır. Ancak söz konusu durum, bu kişilerin gerçekte “sevilmediğinin” delili değildir. Bu kişileri sevmeyenler olduğu gibi, sevenler de çoktur. O halde ölçü, belli bir çevrenin, bir dava insanını sevip sevmemesi değil, hangi çevrelerin sevip sevmediğidir.

Sayın Adnan Oktar’ı tüm Türkiye’de ve dünyada sevenlerin sayısı milyonlarcadır. Bu insanlar materyalizmin, dinsizliğin, dejenerasyonun etkisinden sıyrılıp çıkmış, Allah’a kalpten inanan ve Allah’a yakınlaşmanın yolunu Sayın Adnan Oktar’ın eserleri vesilesiyle bulmuş olan kişilerdir. Dindar, Atatürkçü, mukaddesatçı ve Türk milliyetçisi olan herkes Sayın Adnan Oktar’a güçlü bir sevgi ile sahip çıkmaktadır. Sayın Adnan Oktar’ın tüm dünyadan görüştüğü kişiler; kendisiyle görüşmek için talepte bulunan yazarlar, çeşitli ülkelerin devlet kademelerinde görevli kişiler, din adamları, fikir adamları; tüm Türkiye’den ve dünyanın sayısız ülkesinden gelen sevgi ve muhabbet mesajları dikkate alındığında bu sevginin son derece güçlü ve derin olduğu anlaşılmaktadır. Bunların yalnızca çok küçük bir kısmını http://www.harunyahyaninvesileolduklari.com sitesinden izleyebilirsiniz.

Bu sene Harun Yahya sitelerinden toplam 80 milyon eser indirilmiştir. Bu oran her geçen ay onlarca kat artmaktadır. İşte bu bir sevgi gösterisidir. Sayın Adnan Oktar’ın asıl beklediği ve istediği şey, gerçek Müslümanların, gerçek Türk milliyetçilerinin, gerçek Atatürkçülerin sevgisidir. Bu da fazlasıyla kazanılmış durumdadır.

Sayın Adnan Oktar’ın, bu konuyla ilgili olarak, 6 Mart 2009 tarihinde Kral Karadeniz TV kanalında yapmış olduğu röportajın deşifresini aşağıda bulabilirsiniz:






Sayın Adnan Oktar'ın 6 Mart 2009 tarihli Kral Karadeniz TV röportajından

 

 



(Sitenize eklemek için kodları HarunYahya.TV sitesinden alabilirsiniz)


Kral Karadeniz: Bugün gazetelerde General Motors şirketinin iflasın eşiğinde olduğuyla ilgili haber vardı. Söylediğiniz herşey birer birer gerçek oluyor. Her konuda inanılmaz bir bilgiye ve faydalı fikirlere sahipsiniz demiş Said Tekin. Acaba insanlar ne zaman sizin kıymetinizi anlayacaklar ve sizi dinleyerek huzura kavuşacaklar, demiş Said Tekin

Adnan Oktar: Beni seven çok. Yani sağçı kardeşlerimden, dindar kişilerden... Ama ateist siyonistler sevmiyorlar, masonlar sevmiyorlar, koministler sevmiyorlar, PKK’lılar sevmiyorlar, Sabataycılar sevmiyorlar. Gayri meşru alemin içinde olanlar sevmiyorlar. Sevenler Anadolu’daki yiğitlerim, canım kardeşlerim beni aşkla muhabbetle seviyorlar. Tertemiz insanlar, Türk milliyetçileri. Mümin kardeşlerim, Müslüman kardeşlerim çoşkun bir muhabbetle seviyorlar, açık açık görülüyor. Sizlerde görüyorsunuz onlar bana yeter. Yani Sabataycılar, masonlar, koministler beni severlerse ben biraz rahatsız olurum herhalde.

Ama iman eder de güzel ahlakımdan dolayı aşkla severse onlar kardeşimdir. Alnından öperim, sarılır bağrıma basarım. Yani ahlakımdan dolayı seviyorlarsa. Ama bende kendi kafalarına uygun birşey bulduğunu iddia ederek seviyorsa MazaAllah, Allah esirgesin.

Kral Karadeniz: Orada bir sakat düşünce vardır.

Adnan Oktar: Tabi, onlar çünkü kendisi gibi olan adamı severler. Kuran’da ayette belirtiyor Cenab-ı Allah, aynen diyor kendi düşüncelerinde olmadıktan sonra sizi ya kendi dinlerine çevirirler. Şeytandan Allah’a sığınırım. Kendi inançlarına çevirirler yada taşa tutarak öldürürler. Bakın taşa tutarak öldürürler, yani öldürme arzusu olur diyor. Yani katletme arzusu olur diyor, o kadar nefret ederler. Bakın yani hafif de değil. Yani bağırır çağırırlar demiyor Cenab-ı Allah, hakaret ederler demiyor. Doğrudan öldürmek isterler diyor. Hem de en feci şekilde öldürmek isterler diyor. Taşa tutarak öldürmek isterler sizi diyor, bu çok manidar.
...
Adnan Oktar: Evet bu bir gerçek, ben düşmanlarımdan nefret etmiyorum ayrıca. Onlar benden nefret ediyor ama ben onlardan etmiyorum. Şefkat duyuyorum, acıyorum. Onları kurtarmaya çalışıyorum. Onları doğru yola sevketmeye çalışıyorum. Düzeldiklerinde de bağrıma basmaya hazırım. Yani çoşkuyla severim. Ama benim buğuzum Allah’a Kuran’a dine karşı olan tavırlarından kaynaklanıyor. Yoksa benim onların bedeniyle etiyle kemiğiyle bir alıp veremediğim yok. Ruhlarıyla da bir alıp veremedim yok. Ben onlardaki sapık inanca karşıyım. Eyleme karşıyım.

Kral Karadeniz: Yoksa yaratılmışı severiz. Yaratandan ötürü.

Adnan Oktar: Tabi, ama onlara bakarsan en feci şartlarda beni öldürmenin peşinde oluyorlar... Ama bu Kuran’ın söylediği birşey, ben iftihar ederim.




Masaüstü Görünümü