Harun Yahya

RAMAZAN 2009 - 27.Gün








"Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz." (Taha Suresi, 124)











"Elinizden geldikçe kendinizi dünya işlerine fazla kaptırmayın. İbadet için kendinize vakit ayırın. Zira kimin amacı sırf dünya olursa, Allah işlerini dağıtır. Fakirliği devamlı aklına getirir. Kimin de amacı ahiret ise, Allah işlerini toparlar, huzurunu artırır. Zenginliği kalbine yerleştirir. Hakkında hayırlı olan herşeyi hızla ona yaklaştırır." (İbni Mace, Taberani, Beyhaki)




Küba'ya İlk Cami / Türkiye Gazetesi / 29.09.2008





Dünyada cami bulunmayan tek ülke Küba. Ancak Küba’da hızla artan Müslüman nüfusu sonunda camiye kavuşuyor. Müslümanların rahatça ibadet yapabilmeleri için devlet yetkililerince söz verilen caminin temeli Ekim ayında atılıyor. Topraklarında cami bulunmayan son ülke olan Küba’da 6 bin Müslüman bulunuyor.

Küba’nın devlet tarafından tanınmış tek İslami kuruluşu olan Küba İslam Birliği’nin Başkanı İmam Yahya Pedro Lazo Torres, Küba’da cami bulunmaması nedeniyle evini bir mescide çevirmiş durumda.

Günümüzde Allah’ın yarattığı teknoloji nimeti sayesinde evrim teorisinin, insanların Allah’a iman etmemeleri için özel olarak desteklenmiş boş bir aldatmaca olduğu dünyaya dalga dalga yayılmaktadır. Dinsiz ideolojilerin temeli olan Darwinizm'in bilimsel olarak çöküşü ile birlikte, dine karşı mücadele eden siyasi yönetimler güçlerini kaybetmişlerdir. Komünist Küba’da bu ülkelerden biridir.





Hücreler Hangi Haberleşme Araçlarıyla İletişim Kuruyorlar?

Bağışıklık hücreleri içinde gerçekleşen bilgi transferi, dünyanın en iyi istihbarat servislerinden bile daha hızlı ve daha verimli çalışmaktadır. Bilgi transferindeki bu hızın insan vücudu için hayati bir önemi vardır. Çünkü 100 trilyon hücremizin kendi aralarındaki ve her bir hücrenin kendi içindeki haberleşmesinin, saniyelerle ölçülecek kadar kısa bir zaman zarfında bile devre dışı kalması ve hücresel mesajların yerine ulaşamaması vücut içindeki işlemlerde ölümle sonuçlanabilecek aksaklıklara neden olur. Bilim adamları ise teknolojik açıdan henüz taklit edilemeyen sistemin bu hayati fonksiyonları karşısında şimdi şu sorunun cevabını aramaktadırlar:

Bağışıklık hücreleri arası haberleşme nasıl olup da bu derece hızlı ve hatasız gerçekleşebilir?

"En Gelişmiş Metro Sistemi" Vücudumuzda Saklı...






Yapılan araştırmalarda çıkan sonuca göre bağışıklık hücreleri uzun dar tüneller kullanarak birbirleriyle bağlantı kurmakta ve molekülleri değiş-tokuş etmektedirler. Hücreler arasındaki bu yer altı tünelleri, yapılarındaki kalsiyum iyonlarıyla, hücre içindeki olayları ve antijenleri tetikleyerek molekülleri kolaylıkla hücreden hücreye taşımaktadırlar. Hücreler arasındaki bu gelişmiş metro sistemi, aynı zamanda bağışıklık sisteminin virüs ve bakterilere nasıl bu kadar hızlı cevap verdiğini de açıklamaktadır.

Hücredeki Şifre Çözücü Antenler ve Santraller

Hücreler arasında kurulu haberleşme sistemi birçok açıdan insanların kullandıkları haberleşme sistemlerine benzer. Örneğin hücrelerin zarları üzerinde kendilerine ulaşan mesajları algılamalarını sağlayan "antenler" vardır. Bu antenlerin hemen altında ise hücreye ulaşan mesajın kodunu çözen "santraller" bulunur.

Sözü edilen antenler;

- Kalınlığı milimetrenin yüz binde biri kadar olan ve hücreyi çepeçevre saran hücre zarında yer alırlar.

- Antenin hücre zarının dışında kalan parçasının şekli, uydu yayınlarını toplamakta kullanılan çanak antene benzer.

- Her çanak antenin belirli bir uydunun yayınını almaya yönelik olması gibi, değişik hormon moleküllerinin taşıdığı mesajların dilinden anlayan farklı antenler de vardır.

Hücreler dünyasındaki bu iletişim sistemlerine en yakın örnek olarak halen yapımı devam eden Uluslararası Uzay İstasyonu verilebilir. Bu istasyon, modüler sisteme göre yapılmakta ve insanlık tarihinin en büyük mühendislik başarılarından biri olarak kabul edilmektedir. Hiç kimse bu uzay istasyonunun atomların, moleküllerin, rüzgarların, yıldırımların, güneş enerjisinin bir araya gelmesiyle tesadüfen ortaya çıktığını iddia edemez. Gerçek olan şudur ki; bu uzay aracı, dünyanın değişik ülkelerinden birçok bilim adamının uzun yıllara dayanan bilgi birikiminin ve çok detaylı mühendislik hesaplarının sonucunda inşa edilmektedir. (www.Darwinistlerozurdileyin.com)

Bu örnek de göstermektedir ki; hücreler arası iletişimin kusursuzluğu tek bir gerçeği ortaya koymaktadır: Hücrenin içinde görev yapan ve bilim adamlarının tam olarak sırlarını çözemedikleri ileri bir teknolojiye sahip olan haberleşme modüllerini, haberci proteinleri ve bunlardan oluşan harika iletişim sistemlerini "herşeyi yaratan" (Enam Suresi, 101) ve "her işi evirip düzene koyan" (Secde Suresi, 5) Allah yaratmış ve kusursuz bir şekilde düzenlemiştir.

Rabbimiz'in yaratış mucizesi ayetlerde şöyle haber verilmektedir:

“İşte Rabbiniz olan  Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyin Yaratıcısı'dır,   öyleyse O'na kulluk edin. O, her şeyin   üstünde bir vekildir.” (Enam Suresi, 102)






Kuran’da Dikkat Çekici Sayılar-12

YILLARIN SAYISINI VE HESABI BİLME

Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O’dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır. (Yunus Suresi, 5)

Bir Hicri ay ancak 29 gün veya 30 gün çekebilir. (Bunun dışında da bir ihtimal yoktur.)

 Kameri ay 29 veya 30 gündür. Ayette “yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O’dur” anlamına gelen “kadderahu menazile lita’lemu adede’ssinine velhisab” ifadesine gelinceye kadar olan harf adedi 29.

 “Ay” anlamına gelen “El-Kamer”in ebced değeri 29’dur. (En küçük ebced hesabıyla)

Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik de Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz, herşeyi yeterince açıkladık. (İsra Suresi, 12)

Bir Hicri yıl 354 ya da 355 gün çekmektedir. (Bunların dışında bir ihtimal yoktur.)

 “Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için” anlamına gelen “lita’lemu adede’ssinine vel hisab” ifadesine gelinceye kadar olan harflerin ebced değeri 354. (En küçük ebced hesabıyla)
 




Kuran Ahlakında Derinleşmeyi Engelleyen Tavır Bozuklukları

Allah’ın Kuran’da, “Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla. Allah kimi saptırırsa, artık sen ona yol bulamazsın.” (Nisa Suresi, 143) ayetiyle bildirdiği üzere, bazı kimseler vicdanen her şeyi bilmelerine rağmen, Kuran ahlakını tam anlamıyla yaşama konusunda bocalamaktadırlar. Ancak böyle bir kararsızlığı sürdürmeleri, gizli azaplar çekerek bir ömür geçirmelerine neden olabilir. Çoğu insan yaşadığı bu sıkıntı ve azabın, Kuran ahlakını yaşamamanın sonucunda bir karşılık olarak yaratıldığının farkında değildir. Hatta tüm bunları ‘hayatın gerçekleri’ olarak nitelendirmekte ve az çok her insanın yaşamak zorunda kaldığı, olağan olaylar zannetmektedirler.

Oysa kendileri için birer azaba dönüşen bu tavırların hiçbiri hayatın değişmez bir gerçeği değildir. Bu tip insanlar, insanları ‘karanlıklardan’ kurtaracak olan din ahlakını gereği gibi yaşamadıkları için sıkıntı ve azap içinde bir hayat sürmektedirler. (http://www.gizliazaplar.com)

Müslümanların Sakınması Gereken Tavır Bozuklukları

Allah’a Şükretmede Gösterilen Eksiklik


Bazı insanlar, içerisinde yaşadıkları sayısız nimete rağmen, Allah’a şükretme gibi çok önemli bir ibadeti yerine getirmeyebilmektedirler. Oysa bu kişiler hiç düşünmemiş olsalar da, gerçekte mutsuz bir hayat yaşamalarının başlıca nedenlerinden biri; Allah’ın şanını gerektiği gibi tanıyıp takdir edememeleri olabilir. İman ettikleri halde Allah’ın rahmetini ve kendilerine verilen onca güzelliği takdir edememeleri, yaşadıkları gizli azapların en önemli nedenlerinden biridir.

Çıkar İçin Kullanılan Uyanıklık

İnsanların büyük kısmı çocukluklarından itibaren her ortam ve işte kendi çıkarlarına yüksek fayda sağlayabilecekleri bencil bir karaktere sahip olmaları yönünde teşvik edilirler. Çok iş yapıyor gibi görünüp fazla iş yapmamak, iş bölümü yapıldığında hep kolay olan işleri almak, önce kendi isteklerini yerine getirmek, kendi rahatını düşünmek gibi küçük menfaatler bu karakter özelliğinin belirgin izleridir. Ancak imani olgunluğa sahip müminler, yalnızca Allah'ın rızasını aradıklarından fedakar ve yardımsever olur, çıkar ve uyanıklık peşinde koşmazlar.

Samimiyetsizlik Sonucunda Oluşan Bir Özellik: Yapmacıklık

Bazı insanları yapmacık tavırlara sürükleyen, kalplerinde gizli tuttukları birtakım düşüncelerdir. İçleri ile dışları bir olmadığı için, içlerinden geldiği gibi doğal ve samimi davranamazlar. Her zaman birşeyleri kamufle etme, birşeylerin taklidini yapma ve insanları birşeylere ikna etme çabası içindedirler. Bu nedenle de yüzleri hiçbir zaman kendi gerçek yüzleri, sesleri kendi doğal sesleri olmaz ve konuşmaları kendi samimi düşüncelerini yansıtmaz. Yapmacık tavırları nedeniyle bu insanlarla birebir bağlantı kurmak mümkün değildir. Gerçek kişiliklerini örterler; insanlar hakkındaki gerçek düşüncelerini, olaylar hakkındaki gerçek yorumlarını, zaaflarını, istek ve taleplerini hep saklamaya çalışırlar. Kendilerine içerisinde bulundukları durum anlatıldığında ya da yapmacık tavırları tarif edilip samimiyete davet edildiklerinde bile yine aynı suni tepkilerle karşılık verirler. Dolayısıyla bu insanların gerçek karakterlerini anlayabilmek, gerçek düşüncelerini öğrenebilmek hiçbir zaman için mümkün olmaz.

Kibir

Her şeyden önce kibirli insanlar, müminlerin yaşadığı pek çok güzelliğin tadını hiçbir zaman alamazlar. Örneğin hiçbir zaman gerçek sevgiyi yaşayamazlar. Hayatta herkesten ve her şeyden çok kendilerini sevdikleri için, başkalarını gereği gibi sevemezler. Söz konusu güzellikleri yaşayamamak ise bu kimselerde gizliden gizliye büyük bir azaba dönüşür. Çünkü ruhlarında sevmeyi, sevilmeyi, dostluğu, insanlarla karşılıklı olarak güzel ahlakı yaşamayı fazlasıyla istedikleri ve buna karşı büyük bir ihtiyaç duydukları halde, sadece kibirleri nedeniyle bunlardan mahrum kalmaktadırlar. İçin için bunlara özlem duyup, bir türlü elde edememek de onların sürekli gizli bir azap çekmelerine neden olur.

Kuran Ahlakında Derinleşenler Ahirette Cennetle Mükafaatlandırılırlar

Allah insanları kolay olana çağırmaktadır ve mutlu olmanın yolu da çok kolaydır. Bunun için hiç kimse geç kalmış değildir. Allah, “Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık o gerçekten kopmayan bir kulba yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.” (Lokman Suresi, 22) hükmüyle çözümü insanlara göstermektedir.

Her insanın sorumluluğu Allah’ın bildirdiği bu yola uymaktır. Kuran’da bildirildiği üzere, Allah bu ahlakı gösteren kimselere dünya hayatında da ahirette de mutluluğun, neşenin sevincin en güzelini yaşatacak, onları sonsuz rahmetine kavuşturacaktır. Kalplerinde hüzünden, sıkıntıdan, azaptan yana her ne varsa bunları çekip alacak, yerine gerçek imanın getirdiği huzur ve güven duygularını yerleştirecektir. (http://kurandatevbe.com)






YERYÜZÜNDE, EVRİMCİLERİN VAR OLDUĞUNU İDDİA ETTİKLERİ ANORMAL YAPILARA SAHİP ARA GEÇİŞ FOSİLLERİNDEN TEK BİR TANE YOKTUR-1







Darwinistlerin iddiaları doğru olsaydı fosil kayıtlarında resimlerde görüldüğü gibi çok sayıda göz çukuru bulunan, farklı yerlerde burunları olan, hem önde hem arkada çeneye sahip, kafatası anormal şekilde gelişmiş vs pek çok garip canlının izlerine rastlanması gerekirdi. Ancak 150 yıldır yapılan çalışmalar neticesinde hiç böyle bir fosile rastlanmamıştır. Tam tersine elde edilen bütün fosiller, tüm canlıların var oldukları ilk andan itibaren kusursuz ve eksiksiz olduklarını ve var oldukları müddetçe de hiç değişmediklerini göstermektedir.







Evrim teorisi, canlıların mutasyonların etkisiyle sözde gelişim göstererek başka başka canlılara dönüştüğünü iddia eder. Oysa bunun büyük bir aldatmaca olduğunu modern bilim tüm açıklığıyla ortaya koymuştur. Günümüzde canlıların küçük değişikliklerle farklılaştıklarını gösteren tek bir ara geçiş örneği dahi yoktur.

Evrim teorisinin iddiasına göre, yeryüzünde yaşayan ve geçmişte yaşamış tüm canlı türleri birbirlerinden türeyerek ortaya çıkmışlardır. Türlerin birbirlerine dönüşümü ise, evrim teorisine göre, yavaş yavaş ve kademe kademe olmuştur. Dolayısıyla, bu iddiaya göre iki canlı türü arasındaki geçiş dönemini yansıtan ve her iki türden bazı özellikler taşıyan birtakım canlıların yaşamış olması zorunludur. Örneğin, evrimci iddiaya göre balıklar karaya çıkıp sürüngenlere dönüşene kadar mutlaka yarı solungaçlı yarı akciğerli, yarı yüzgeçli yarı ayaklı türden bazı canlıların milyonlarca yıl boyunca yaşamış olmaları gerekir. Evrimciler, geçmişte yaşamış olduklarına inandıkları bu hayali canlılara "ara geçiş formu" adını verirler. (http://www.darwiniyikankafataslari.com)

Eğer evrim teorisi doğru olsaydı, bu tür canlıların geçmişte yaşamış olmaları ve bunların sayılarının ve çeşitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması gerekirdi. Ve bu ucube canlıların kalıntılarına fosil kayıtlarında rastlanması gerekirdi. Ancak, bugüne kadar fosil kayıtlarında tek bir ara geçiş formu fosiline dahi rastlanmamıştır. Nitekim evrim teorisinin kurucusu Charles Darwin, Türlerin Kökeni kitabının "Teorinin Zorlukları" (Difficulties on Theory) adlı bölümünde şöyle yazmıştır:

Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu, benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır. (Charles Darwin, The Origin of Species, ss.172-280)

Evrimci paleontologlar, Darwin'in bu sözlerine dayanarak 19. yüzyılın ortasından bu yana dünyanın dört bir yanında fosil araştırmaları yaptılar ve bu
ara geçiş formlarını aradılar. Tüm çabalara rağmen söz konusu formlara hiçbir zaman rastlanamadı. Yapılan kazılarda ve araştırmalarda elde edilen bütün bulgular, evrim teorisinin öngörülerinin aksine, canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını gösterdi. Ünlü İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, evrim teorisini benimsemesine karşın bu gerçeği şöyle kabul eder:

Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılaşırız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz. (Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Record", Proceedings of the British Geological Association, vol 87, 1976, s.133)






HZ. MEHDİ (A.S.), İZLENECEK, GÖZETLENECEK VE BASKI ALTINA ALINMAK İSTENECEKTİR

Ebu Said El-Hudri'nin (r.a.) rivayetinde, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:  Deccal çıkınca, ona karşı müminlerden bir adam (Hz. Mehdi (a.s.)) yönelir. DERKEN O MÜMİN KİMSEYE BİRÇOK SİLAHLILAR, DECCAL'IN MERKEZLERDE GÖZETLEME YAPAN SİLAHLILARI KARŞI ÇIKARLAR. 1

Peygamberimiz (sav)'in bu hadisinde Hz. Mehdi (a.s.)'nin, Deccal'in silahlı adamları tarafindan gözetlendiği, takip edildiği ve bu yolla etkisiz hale getirilmeye çalışıldığı bildirilmektedir. Kuran'da da, hak dini tebliğ eden elçilerin, yaşadıkları devirlerde benzer şekilde gözetlenerek engellenmek istendikleri şöyle bildirilmiştir:

O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin." (Müminun Suresi, 25)

Ancak Peygamberimiz (sav)'in de belirttiği gibi, Deccal'in bu faaliyetleri sonuçsuz kalacak; hatta aksine Hz. Mehdi (a.s.)'nin etkisinin ve gücünün daha da artmasına, dünya çapında şanının ve şöhretinin daha da yayılmasına vesile olacaktır. 


1 (Mehdilik ve Imamiye 37, (Sahih-i Müslim, 11/393'den nakil)






SAYIN AHMEDİNEJAD'IN TÜRK BAYRAKLI SEÇİM KAMPANYASI





Ne Demişti

Associated Press of Pakistan, 6 Eylül 2008

Adnan Oktar: Benim daha önceki röportajlarımda, bir ay önceki röportajlarımda, 15 gün önceki röportajlarımda, mezhep ayırımının Müslümanlar arasında düşünülemeyeceğini belirttim. Dedim ki; sünni bir imam arkasında bir şii namaz kılabilir, şiinin arkasında sünni kılabilir. Ayrıca Vehabiler de çok takva insanlardır, Caferiler çok takva insanlardır. Aleviler, Bektaşiler bunların hepsi bizim kardeşimizdir, dolayısıyla ayırım yapılmaz. Allah’ı seven, peygamberi seven herkes bizim kardeşimizdir. Bu ayırıma mutlaka son verilmesi gerekir demiştim. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Türkiye’ye geldi biliyorsunuz. Sultanahmet’te –bir Osmanlı camisidir bu- burada, -Osmanlı'dan kalan bir camidir- Sünni bir imamın arkasında namaz kıldı ve dedi ki; bunun siyasi mesajı çok büyük dedi ve çok önemli olduğunu söyledi. Bu benim dediğimin işte uygulaması. Benim söylediğim konunun uygulamasıydı bu. Ve onun için Allah’a hamdolsun, çok büyük bir güzellik bu. Bu ne demektir? Eğer Sünni bir lider olursa, Türk İslam aleminin başına geçerse, biz İran olarak onlara uyacağız, ayırım yapmayacağız ve arkalarında namaz da kılacağız, sözlerini de dinleriz, yeter ki samimi bir birlik olsun. Bunun mesajını verdi.

Başkent TV, 13 Ocak 2009

Adnan Oktar: Üç kıtaya nizam vermiş ve bir tecrübesi var.  Bir devlet tecrübesi var, imparatorluk tecrübesi var. Biz bu tecrübeyi yeniden ortaya çıkararak, Türk İslam Birliği’nin lideri olarak bütün bölgeyi yönetmeyi istiyoruz ve bunu herkes istiyor. Suriyeliler istiyor, Iraklılar istiyor, Mısır istiyor, İran istiyor, hatta Ermenistan istiyor, Azerbaycan istiyor, Türkistan istiyor, Doğu Türkistan istiyor, herkes istiyor. Yani Türk’ün adaletine, Türk’ün akılcılığına, fedakârlığına herkes güveniyor ve Türk askerleri bütün dünyada seviliyor. Dinsizi, imansızı, Müslümanı, kafiri hepsi seviyor.





Ne Oldu



Sabah, 30 Nisan 2009




İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, haziran ayında düzenlenecek seçimler için hazırladığı afişlerinde, geçtiğimiz yıl yaptığı Türkiye gezisine ait izlenimlerine de geniş yer verdi. Ahmedinejad'ın Türkiye ziyaretinden fotoğrafların kullanıldığı afişte, gezinin başarılı geçtiği ve iki ülke arasındaki işbirliğinin ilerletildiği kaydedildi.









Tarihin En Kapsamlı Yalanı: Darwinizm




Yaklaşık 150 yıldır okul kitaplarından bilimsel yayınlara kadar her yerde bilimsel bir gerçek gibi sunulmaya çalışılan evrim teorisi gerçekte son derece çürük temellere dayanmaktadır. 150 yıldır evrimcilerin ortaya attıkları her iddia, bilim tarafından teker teker yalanlanmıştır. Evrimciler ise, artık teorilerini ispatlamaya çalışmaktan vazgeçmişler, ancak propaganda, demagoji, göz boyama gibi yöntemlerle bu teoriyi ayakta tutabilmenin yollarını aramaya başlamışlardır. Amaçları bilimsel bir gerçeği savunmak değil, sözde bilimsel olan bir safsatayı, materyalist ve ateist dünya görüşlerini devam ettirebilme uğruna yaşatmaya çalışmaktadır...


Masaüstü Görünümü