Harun Yahya

Allah Yolunda Geçen Şerefli Bir Hayat: Mustafa Sungur Ağabey




Mustafa Sungur ağabey, Hicri 13. asrın en büyük Müceddidi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin "mutlak vekilim" ve “manevi oğlum” olarak tanımladığı değerli talebesidir. Ağabeyimiz hayatı boyunca Allah yolundaki şerefli fikri mücadelesine Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ne sadık kalarak devam etmiştir. Bütün enerjisi ile ömrünün sonuna kadar Bediüzzaman Hazretleri’nin ahir zamanla ilgili müjdelerini ve kıyamet saati de dahil olmak üzere gayb ile ilgili verdiği bilgileri aktarmıştır.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Risale-i Nur’un pek çok yerinde kendisinden “Kahraman Sungur” diye bahsettiği (Üstad’ın Manevi Evladı, Fena Fi’n-nur: Mustafa Sungur Nesil Yayınları, İstanbul, 2009 syf. 363) Mustafa Sungur ağabey, 1929'da Kastamonu’nun Safranbolu kazasının Eflani nahiyesinin Çalışlar köyünde doğmuştur.

Gölköy Köy Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra kendi köyüne öğretmen olarak tayin edilen Sungur ağabeyin bir daha hiç ayrılmamak üzere sadakatle bağlı kaldığı  Bediüzzaman Hazretleri ile tanışması Risale-i Nurlar vesilesiyle olmuştur. Safranbolu’da Mustafa Osman, Ahmet Fuad ve Hüsnü Bayram ağabeylerle beraber Hıfzı Bayram ile tanışmış ve bu tanışmadan sonra Bediüzzaman Hazretleri ile karşılaşmayı büyük bir heyecanla beklemiştir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ni  ilk ziyareti 1947 senesi Eylül ayında Emirdağ’da olur. Sungur ağabey Emirdağ ziyaretlerini şöyle anlatır:

 “Emirdağ’a gelinceye kadar yolda heyecanımız son hadde varırdı. Üstad’a kavuşabilmekteki sonsuz sevinç ve iştiyakımıza had yoktu (özlemimizin sınırı yoktu). Evet, orada Emirdağ’da birisi vardı, birisi oturuyordu. Varlığımızın bütünü ile ona bağlı idik. Sanki o bizim her şeyimiz idi. Bizim kalplerimizi derinden derine ona yönelten onda gördüğümüz ŞEFKAT, MERHAMET idi.” (http://www.risale-inur.org)

Sungur ağabey bu tanışmadan sonra askerlik hizmeti hariç, Bediüzzaman Hazretleri’nin vefatına kadar yanında kalarak ona hizmet etmiştir. Said Nursi Hazretleri’ne olan sevgisini, bağlılığını ve sadakatini şu sözlerle açıklar:

“Şüphe yok ki, benim gibi onun nurundan hayat bulan herkes; bu tatlı gözyaşlarını tutamamıştır hiçbir zaman… Çünkü; onun huzurundaki anlar, dakikalar, saatler şüphe yok ki, alem-i bekadan (sonsuz hayattan) bir sahne idi. Sonsuzluğa doğru uzanan hayattar ve Nurlu sayfalar idi… Huzur-u Muhammedi’nin (sas) bir yansıması idi.”

Mustafa Sungur Ağabey de Hapis ve Tutuklamalarla Şereflenmiştir

Allah'ın Kuran'da bildirdiği mümin karakterinin güzel örneklerini üzerinde taşıyan Sungur ağabey, talebesi olduğu Bediüzzaman Hazretleri gibi yaşamış, tıpkı onun gibi rahata değil daima zorluğa talip olmuştur. Bedüzzaman Hazretleri’nin müjdelerini ve Risale-i Nur’un nurunu Müslümanlara aktarmış, bu uğurda hapse girmeyi bir şeref, iltifat ve Allah’tan bir lütuf olarak kabul etmiştir. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ne talebe olduktan 1 yıl sonra 1948’de Afyon’da tutuklu bulunan Bediüzzaman Hazretleri’ni ziyarete gitmiş, ziyaret dönüşü Bediüzzaman Hazretlerini’ne hitaben uzunca bir mektup kaleme almıştır. Sungur ağabey bu mektubundan ötürü tutuklanarak mahkemeye çıkarılmış, 6 ay hapis cezasına çarptırılmış ve hapis yatması sebebiyle memuriyetinden çıkarılmıştır.

Samsun’da yayınlanan Büyük Cihad adlı gazeteye Ankara’dan yazılar göndermesi ve bu yazıların basımından sonra hakkında yine dava açılmıştır. 19 Şubat 1953 yılında tutuklandıktan sonra bir süre de Ankara’da hapis yatmıştır. Bediüzzaman Hazretleri Sungur ağabeyin bu çilelerle dolu hayatını Ahmet Gümüş’e hitaben yaptığı bir konuşmada şöyle bildirmiştir:

(Ahmet Gümüş): Üstadımız tekrar bana dönerek, “Benim Mustafa Sungur talebemi tanıyor musun?” dedi. Ben de “Tanıyorum Üstad’ım” dedim. “Bak, ona mahkemeler hücum etti. Emniyet’te çok sıkıntılar çekti. Milli Eğitim zulmetti. Hapislere atıldı. Fakat o hiç sarsılmadı. Sungur gibi olacağına söz ver, seni tekrar talebeliğime kabul edeyim” dedi. Ben de “Üstad’ım söz veriyorum. Mustafa Sungur Ağabey gibi olacağım” dedim. Üstad’ım beni tekrar talebeliğe kabul etti.”  (Üstad’ın Manevi Evladı, Fena Fi’n-nur: Mustafa Sungur Nesil Yayınları, İstanbul, 2009 syf. 357-358)

Üstad’ın o dönemde yanında bulunan diğer talebeleri gibi Sungur ağabeyin hapis dönemi pek çok tutuklunun hayatında olumlu değişikliklere sebep olmuştur. Nitekim Nur talebelerinin her bir koğuşta İslam ahlakını tebliğ etmeleri hapishaneye Medrese-i Yusufiye denmesine neden olmuştur. Bu dönemde pek çok tutuklu, Nur talebelerinden hal alarak namaza başlamıştır.

Üstad Hazretleri’nin vefatından sonra da Sungur Ağabey, onun fikrinin yaşaması için bütün gücü ile cemaatin birlik ve beraberliğini sağlamaya çalışmıştır. Sungur ağabeyin bu uğurda yolu yine sık sık karakollara, nezarethanelere, mahkemelere, hapishanelere düşmüştür. Bazı Nur talebeleri ile birlikte Mersin Hapishanesi’nde aylarca yatmıştır. 

Karşısına çıkan engeller bunlarla kalmamış, Nur cemaati içinde de farklı fikirde düşünenler tarafından davaya ihanetle itham edilmiş, horlanmış, dışlanmak istenmiş ve çeşitli sıkıntılara maruz kalmıştır.



Mustafa Sungur Ağabey Tebliğ Amaçlı Çok Sayıda Seyahat Yapmıştır

Mustafa Sungur ağabey Bediüzzaman Hazretleri’nin sağlığında onun vesilesiyle, vefatından sonra ise Üstad Hazretleri’nin fikri mücadelesini devam ettirme konusundaki kararlılığı sebebiyle tüm Anadolu’yu dolaşmış, cemaatin yeniden derslerle canlanmasına, dirilmesine vesile olmuştur. Bu amaçla köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşarak müşfik tavrı ile hizmeti canlı tutmuş, cemaatin fertlerinin ve hizmet mahallerinin birbiri ile irtibatını sağlamıştır.

Bediüzzaman Hazretleri 1950’li yıllarda çeşitli defalar  “Seni Rusya’ya göndereceğim, orada medresemi açacaksın!” demiştir. Üstad Hazretleri’nin bu konuşması, o medreseyi açmaya Sungur ağabeyi vekil ettiğinin açık ifadesidir. Nitekim Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ilk olarak Tiflis’te Nur medresesini açmış, Tiflis’ten sonra Rusya, Azerbaycan ve Orta Asya’da Türkmenistan’da, Özbekistan’da, Tacikistan’da ve diğer Türki cumhuriyetlerde art arda Nur medreselerini açmıştır. 



Bediüzzaman Hazretlerinin Dilinden Mustafa Sungur Ağabey

Mustafa Sungur ağabeyin Bediüzzaman Hazretleri’ne olan bağlılığı vefa ve sadakati hayatının sonuna kadar devam etmiştir. Bu nedenle öğretmenliği bırakıp Üstad Hazretleri’nin yanına gitmiş ve kendini Allah yolunda hizmete adamıştır. Sungur ağabeyin hizmet aşkı ve kararlılığı Bediüzzaman Hazretleri’nin ona olan güvenini sağlamış ve Üstad Hazretleri Sungur ağabeye olan bu güvenini sık sık ona “NUR’UN KAHRAMANI” biçiminde hitap ederek göstermiştir.


Bediüzzaman Hazretleri En Değerli Hazinesi Risale-i Nur’un Basımında Sungur Ağabeyi Vekil Tayin Etmiştir:



Seyyid Salih Özcan ağabeyin Üstad Hazretlerine Risalelerin Latin harflerle basılması konusunda ricada bulunması ve Bediüzzaman Hazretleri’nin “Perdeyi yırttın” diye memnuniyetini dile getiren bir telgraf çekmesi ile Risaleler basılmaya başlamıştır. Üstad Hazretleri, Risalelerin basılması sırasında “Ben size bir vekilimi gönderiyorum” demiş,  Sungur ağabeyin basım işlemi sırasında orada bulunmasını istemiştir. Sungur ağabey Ankara’da beş-altı ay kalarak Seyyid Salih Özcan ağabey ve yanındaki diğer ağabeylere Risalelerin tashihinde yardım etmiştir.


Bediüzzaman Hazretleri Sungur Ağabeyi Risale-i Nur’un Varislerinden Biri Olarak Belirlemiştir: 



Bediüzzaman Hazretleri vefat etmeden önce “Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukatım (vefat eden kişinin geride bıraktıkları) ve Risale-i Nur'dan olan benim hususi kitablarım ve güzel cildlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine, başta Hüsrev ve Tahiri olarak o heyetten oniki kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukatım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin (kullanılsın)”. (Emirdağ Lahikası-1 s. 136) sözleri ile 12 talebesini varisi olarak açıklamış ve vasiyetnamesine isimleri yazmıştır. Bu değerli talebelerden bir tanesi de Mustafa Sungur ağabeydir.


Bediüzzaman Hazretleri Sungur Ağabeyi Tebliğde Görevlendirmiştir



Üstad Hazretleri’nin “Zübeyir kumandan, Sungur imamdır” benzetmesi Sungur ağabeyin Allah  yolundaki hizmetinin yönünü ve şeklini belirleyen bir işaret olmuştur. Zira kumandan sevk-i idare, imam ise müminleri toplama özelliğine sahiptir. Nitekim Zübeyir ağabeyi Üstad Hazretleri’nden sonraki karışık dönemde idare ve tedbiriyle Nur topluluğunu ayakta tutma görevini Allah’ın izniyle sağlamış, Sungur ağabey de yoğun sehayatlerle topluluğu kucaklama ve tebliğ yapma görevini üstlenmiştir.


Bediüzzaman Hazretleri Sungur Ağabeyin Güçlü Kuvvetli ve Hastalıklara Karşı Dayanıklı  Olacağını Bildirmiştir



Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. Rabbimiz din ahlakını tebliğ eden halifelerine de bu gücünden lütfeder ve onları koruması altına alır. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri Seyyid Salih Özcan ağabeye ‘Sungur yedi evliya kuvvetindedir” demiştir. Allah’ın lütfu ve Bediüzzaman Hazretleri’nin müjdesi olarak Sungur ağabey İslam dinini tebliğ amacıyla yaptığı seyahatlerde yanındaki arkadaşlarının takati kesilmesine, hastalanmalarına karşın sağlığından hiçbir şey kaybetmemiş, İslam dinini tebliğ etme konusunda Üstad Hazretleri’nin heyecanı ve neşesini daima üzerinde taşımıştır. Hatta şeker hastası olmasına ve bazen şekeri makinelerin ölçemeyeceği derecede yükselmesine rağmen Üstad’ımızın “Sen hasta olmayacaksın!” sözünün mucizevi bir sonucu olarak vefat ettiği döneme kadar büyük bir hastalık geçirmemiştir.


Bediüzzaman Hazretleri Kendi Fikirlerinin Sungur Ağabeyin Hayatı ile Devam Edeceğini Hatırlatmıştır



“Hayatım hayatınla devam edecek!” Sungur! Nur’un bayramları olacak. Ben o bayramlara yetişemeyeceğim, göremeyeceğim ama sen yetişecek, göreceksin, bana gelip kabrimin başında anlatacaksın” sözleri ile Üstad Hazretleri Sungur ağabeyin fikirlerini anlatacağını ve kendisi hayattaymış gibi aldığı kararlarla onu manen temsil edeceğini haber vermiştir. Bediüzzaman Hazretleri’nin Risale-i Nurlarda ağırlıklı olarak ele aldığı konular, Ahir Zamandaki Olaylar, Mehdiyet ve İslam Birliği olduğu için Sungur ağabey de bu yönde önemli bilgi ve sırları zaman zaman sohbet ortamlarında paylaşmıştır. Bu bilgi ve sırlardan bazıları şöyledir:


30 Ocak 2007 günü İstanbul’da bir sohbetinde, Kastamonu Lahikası’nda, 22. mektupta geçen ahir zaman ile ilgili aşağıdaki bölümü okutmuş ve ardından, İslam ahlakının Hz. Mehdi (a.s.) döneminde yeryüzünde hakimiyetine dair ümitvar olmakla ilgili bir konuşma yaparak, şu cümleleri zikretmiştir: 


“Gün doğmadan neler doğar. On yıl önce nasıldı, şimdi nasıl oldu. Zor, sıkıntılı bir dönemden sonra, şimdi, hizmetler rahat yürütülebiliyor. Büyük inkişaflar (ilerlemeler) oldu, daha da olacak inşaAllah. Bizim şevkle, azimle çalışmaya devam etmemiz lazım.”


Mustafa Sungur ağabey Sayın Adnan Oktar'la ilk karşılaşmasında Hz. Mehdi (a.s.)'ın Nur talebesi değil bambaşka bir insan olacağını bildirmiştir. Hz. Mehdi (a.s) elbette Risale-i Nurlardan faydalanacaktır, fakat izleyeceği yol ve kullanacağı yöntemler Allah’ın izniyle bambaşka olacaktır.

Mustafa Sungur ağabey Sayın Adnan Oktar'la bir başka karşılaşmasında Bediüzzaman Hazretleri’nin Hz. Mehdi (a.s.)’ı kendisinin görmeyeceğini fakat Sungur ağabeyin göreceğini söylediğini iletmiştir. Kuşkusuz bu açıklama Hz. Mehdi (a.s.)’ın asrımızda zuhur ettiğini ve görevini şu an sürdürmekte olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Mustafa Sungur ağabey Sayın Adnan Oktar'la son karşılaşmasında ise Üstad Hazretleri’nin has talebelerinden olan arkadaşları ile kendi aralarında konuştuklarını, kendisinin İttihad-ı İslam’ın oluştuğu dönemi göremeyeceğini fakat hepsinden daha sağlıklı olması sebebiyle Abdullah Yeğin ağabeyin İslam’ın bu parlak dönemini göreceğini söylemiştir. Sungur ağabey bu açıklamasıyla İttihad-ı İslam’ın hakimiyeti ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın insanlar tarafından tanınıp bilinmesinin çok yakın bir zamanda gerçekleşeceğini müjdelemiştir.

Sungur Ağabey bir mektubunda “Hz. Üstadımız, 1952 ve 1953 senelerinde Gençlik Rehberi ve Samsun mahkemeleri münasebetiyle İstanbul’a geldiklerinde, Kafkasya’dan gelen bazı ziyaretçilerin hüzünlerine ve endişeli suallerine teselli babında, ‘Merak etmeyiniz, bir zaman oralar açılacak, gidip gelmeler olacaktır’ diye cevapta bulunmuştur. Hem 1953’te bu aciz, Samsun hapsinde bulunduğum sırada İstanbul’da bazı kardeşlerimize bendeleri için ‘Medresemi açmak üzere Tiflis’e göndereceğim’ buyurmaları gibi, bazen latife tarzında ‘Seni Rusya’ya göndereceğim’ diye beyanda  bulunurlardı” sözleri ile aktarmıştır. (www.yeniasya.com.tr/yazi_detay.asp?id=8929;)

Kuşkusuz Üstad Hazretlerimizin, Rusya’nın dağılması, yakın bir gelecekte vizelerin kalkması ve Türk İslam Birliği’nin kurulmasına işaret eden bu sözleri Sungur ağabeyin Bediüzzaman Hazretleri’nin kendisine verdiği sırları zaman zaman paylaşmasına bir başka örnektir. 

Mustafa Sungur ağabey, bazı Nur talebesi kardeşlerimizin iddialarının aksine kıyametin yüzyıllar sonra değil çok yakın bir zamanda vuku bulacağını ise şöyle açıklamıştır: 


“Demek şu an dünyanın son devrinde, son devrindeyiz.“ La tezalü taifetün min ümmeti zahirine ale’l-hakkı..” La tezalü taifetün min ümmeti 1542 eder diyor bir mektubunda. O zamana kadar Risale-i Nur devam edecek. “Zahirine ale’l-hak” “Hak üzerinde galip olacaktır.” Bu tarih yani 1506. Bu tarihe kadar zahir ve aşikare belki galibane. Bundan sonra ta 42’ye kadar 1506’dan 1542’ye kadar gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam eder. Demek bu son zamanları… Neyse bunlar tabi gaybi şeyler. Alakulla 1-2 sene olsa dahi bunlar zamanla çıkacaktır. Eminim çıkacak. Biz son devrindeyiz, son zamanda, son asırdayız yani.”

 


 



Mustafa Sungur Ağabeyin Sayın Adnan Oktar ve Eserleri ile İlgili Düşüncesi

Nur talebesi muhterem ağabeylerden olan ve Bediüzzaman Said Nursinin "mutlak vekilim" diyerek Risale-i Nurları emanet ettiği büyük dava adamı Mustafa Sungur, 30 Ocak 2007 günü İstanbul’da bir sohbetinde, İslam ahlakının Rusya dahil birçok ülkede hızla yayıldığını vurgulayarak, iman hizmetinde Adnan Oktar’ın eserlerinin büyük etkisi olduğunu ifade etmiş ve bu eserlerle ilgili şu övücü yorumu yapmıştır: 

"Daha önce biz biraz geri duruyorduk, risalelerden başka kitaplarla ilgilenmiyorduk. Fakat neşriyat (yayınlar) aleminde Harun Yahya'nın (Adnan Oktar) eserlerinin elmas hükmünde olduğunu gördük maşaAllah."

MUSTAFA SUNGUR AĞABEY:

“Şevkle, azimle çalışmaya devam etmemiz lazım.”

MUSTAFA SUNGUR AĞABEY SAYIN ADNAN OKTAR’A HİTABEN:

-                  “Ne mutlu sana! Mazi de müstakbel de seni alkışlıyor.”

-                  “Sen küfre karşı sedd-i Zülkarneyn oldun, seni aşıp bize gelemiyorlar.” 

 


 

 

Masaüstü Görünümü