Harun Yahya

Daniel Pipes’a cevap: Komünizm güçlü ve pusuda!


Geçtiğimiz günlerde Türkiye ziyareti sırasında bir Türk gazetesiyle röportaj yapan Daniel Pipes’ın haberi Türk basınında, “Komünizmi yendik, şimdi sıra İslamcılarda” başlığıyla verildi. Bu başlık üzerinden iki önemli değerlendirme yapmak gerekiyor:

“Komünizmi yendik” hatası, daima dünya komünistlerinin beklenti içinde oldukları bir hata olmuştur. Marks’ın ideali buydu. Kapitalist sistemler önce tüm sistemi ele geçirecekler, insanlar ahlaki ve ailevi değerlerini kaybedecek, devlete bağlılık gidecek, herkes menfaat üzerine yoğunlaşacak ve menfaat çılgınlığı beraberinde kavgaları getirecekti. Herkesin kendi kapitali adına hareket ettiği bu sistem içinde birlik meydana gelemeyecek ve kapitalizmin büyülü ve sözde eğlenceli dünyasının içine dalmış olan insanlar tehlikeleri fark edemeyecekti. Komünizmin pusuda beklediği an daima bu an olacaktı! Marks daima bunu hedeflemişti. İşte bu yüzden Sovyetler veya Doğu Almanya komünist sistemlerinin çöküşü zaten beklenen, hatta gerekli bir şeydi komünistler için. Bu sistemler, Marks’ın idealindeki sistemler değildi. Bu ülkelerde komünizm, kapitalizmin ardından gerçekleşmediği için komünizmin başarısız birer versiyonları olarak anılmıştı. Çöküşü kaçınılmazdı. Lenin, Sovyet Rusya’sında New Economic Policy (NEP) hareketi ile kişisel kapitallere bir süre izin vermiş olsa da, bu yine beklenen ve istenen komünizmi sağlamamıştı. İşte bu nedenle söz konusu sistemler, hiçbir zaman komünizmin nihai hedefi olan “komünist dünya devleti” hedefine varamamıştı.

İşte bu yüzden komünistler geri çekildiler! Pusuya yattılar.

Kapitalizmin dünyayı sarıp sarmalamasını bekliyorlar. Bu plana göre ise, her şey çok başarılı gidiyor!

Lenin’in, kitabına ismini veren ünlü taktiğinde olduğu gibi: Bir adım ileri iki adım geri! Şöyle tarif eder Lenin bu taktiği:

“Bir adım ileri, iki adım geri… Bireylerin yaşamında, ulusların tarihinde ve partilerin gelişmesinde böyle şeyler olur. Ama devrimci sosyal-demokrasi ilkelerinin, proletarya örgütünün ve parti disiplininin eninde-sonunda tam zafer kazanacağından kuşku duymak, alçaklığın en canicesi olur.” (Lenin, Bir Adım İleri, İki Adım Geri, s.267)

Bireylerin kapital sahibi olmalarına izin verilen NEP dönemine yönelik olarak da kullanılmış olan bu taktik, komünizmin taktik olarak geri çekiliş şeklini tarif eder. İki adım geri attığında komünistler, geri planda kalarak sistemin kendi kendisini çökertmesini izlerler. Kapitalist sistem nedeniyle ailevi, dini, ahlaki, milli tüm değerlerini gözlerinin önünde yitiren halk, birbirine de düşmanlaşmış, beraber ve organize hareket edemez hale gelmiştir. Komünizmin gerektirdiği terör, katliam, çatışma ve kavgalara iyice alıştırılmışlardır. İşte bu aşama, komünizme göre bir insanın çekici havaya kaldırıp güç aldığı en önemli aşamadır. Ondan sonra çekiçle öyle şiddetli vurulur ki, artık o aşamada toplumlar gafil avlanmış, komünizme teslim olmuştur. Bu, Lenin’in tarif ettiği öne atılacak güçlü adımdır işte.

Komünizm bitmiş değil. Komünizm yenilmedi. Komünizm ciddi şekilde atak yapmayı bekliyor. Kapitalist sistemin içine dalmış, kendi dertlerine düşmüş, komünizmi yendiğini düşünmüş toplumlar aslında komünizme karşı yenilginin en önemli delilleri. Komünizm pusuda bekliyor. Komünistler de. Rusya, şu anda bünyesinde eski komünistlerin tümünü barındırıyor. Çeşitli kilit noktalarda onların görevleri ve sorumlulukları var. Yeni komünist yoldaşlar yetiştiriyorlar. Sessizler. Şimdilik!

Bu durum Avrupa için de geçerli. Aslında Avrupa ülkelerinin durumu Rusya’dan biraz daha farklı. Komünizmi savunanlar kilit noktalarda yerleştirilmiş pusuda bekledikleri gibi, bir kısmı da aktif olarak seslerini duyuruyorlar. Avrupa komünist partileri oldukça güçlü. 90’lı yıllarda Öcalan’a yakınlığıyla bilinen ve gençlik yıllarında komünist FDJ örgütünün ajitasyon ve propaganda sorumlusu olan Merkel, PKK komünist terör örgütüne doğrudan destekçi olan İsveç, Danimarka gibi ülkeler ve Fransa, komünizme olan sempatilerini açıkça ifade edenlerden. Bunun dışında Kuzey Kore ve Çin gibi komünizmin devlet yönetimi olarak benimsendiği ülkeleri de unutmamak gerekiyor. Dünyanın ses çıkaramadığı iki ülke! Nedeni ise komünist diktatörlüğün o güçlü ve dokunulamaz dehşeti. Kural tanımayan bu ülkelerin tehditlerinin karşısında hiçbir ülke, hiçbir birlik, hiçbir pakt duramıyor; onlara sözlerini geçiremiyorlar. Onların da, pusuda bekleyen komünistlerin de yegane hedefi, komünist dünya devleti hedefine ulaşabilmek. Tehditkar Kuzey Kore ise sadece dünyaya hakim olacak bir komünist tehdidin nasıl bir bela getireceğine dair bir numune.

Böyle bir tehdidin varlığını yıllardır detaylı delillerle belirtmiştik. İnsanların bir kısmı görmeyi reddettiler. Ardından tüm dünyanın 13-14 saatlik canlı yayınlarla izlediği Türkiye’deki Gezi Parkı olaylarında, yine tüm dünya bu tehdidin varlığını gözleriyle gördü. Bir demokratik protestodan faydalanan illegal komünist gruplar, İstanbul’un en merkezi yeri olan Taksim meydanının ortasında konuşlandılar, Atatürk anıtının üzerine komünist bayraklarını astılar, bölgeye girişi barikatlarla kapattılar ve bölgeyi, bilindik bir komünist taktikle “kurtarılmış bölge” ilan ettiler. Günlerce. Kimse hiçbir şey söyleyemedi. Kimse o bölgeye yaklaşamadı. Komünizmin ilk koşulu korku salmak değil mi? Lenin, “korku yaymak ve bu şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın önemli unsurlarındandır.”[1] dememiş miydi? İşte bu gösteri, Asya ve Avrupa’nın birleştiği kilit bölgede tüm dünyanın gözleri önünde uygulanmıştı.

O paçavralar birkaç gün sonra polis operasyonu sonucunda indirilebilmişti. Fakat komünistler için bu, başarılı bir girişimdi. Belli ki halk, komünist ayaklanmaya karşı hazırlıksızdı. Belli ki onların organize ve örgütlü hareketine karşı güçlü bir hazırlık yoktu. İşte komünizm bunu test etmek istiyordu. Halk buna karşı gerçekten hazırlıklı mı?

Halk bunun için hazırlıklı değil, yalnızca Türkiye’de değil, başta Amerika olmak üzere hiçbir ülkede hazırlıklı değil. Çünkü tüm kapitalist ülkelerde komünizmin artık bittiği ve yenildiği inancı yaygın. Komünistlerin bu işine yarıyor. Aslında yenen taraf olmalarına rağmen yenilmiş görünerek insanları rehavete sevk ediyorlar. Böylece tehlikeyi kimse göremiyor.

Bu konuda Mr. Pipes’a bir hatırlatmada bulunalım. Komünizmin en organize olarak pusuda beklediği yer Amerika’dır. Amerika’da söz konusu illegal komünist örgütlenmeler son derece güçlüdür ve dünyanın çeşitli yerlerindeki komünist gruplarla işbirliği içindedirler. Sessiz gibi görünürler, oysa kapitalizme izin veren banka sistemlerinden, hükümet kanatlarına, medyadan istihbarat örgütlerine kadar her yerde konuşlandırılmışlardır ve kapitalist sistemin ortamı hazırlamasına yardımcı olurlar.

Onlar, çatışmaların iyi kullanılmasında da ön plandadırlar. Herhangi bir ülkede ekonomik veya siyasi karışıklığın provoke edilmesi genellikle hep bu pusuda bekleyen Marksist yapılanmalar tarafından gerçekleşir. Hükümetler güçsüz gösterilir, komünist ayaklanmanın zemini sağlamlaştırılır ve komünistlerle halk sanki ortak düşmana karşı bir birliktelik içindeymiş gibi gösterilir. Komünistler asla halkla birlikteliklerine inanmazlar, onları muhtemel ihtilalin askerleri olarak değerlendirirler. Ama sorun şu ki, halk bu birlikteliğe inandırılmıştır.

Lenin Toplu Yazılar 9. Cilt’te halk ile ilişkilerini şöyle anlatır:

Partimizin tüm örgütlerinin ve gruplarının olağan, düzenli ve mevcut faaliyetleri, propaganda çalışmaları, kışkırtma ve örgütlenme, kitleler ile bağların güçlendirilmesini ve genişletilmesini amaçlamaktadır.

Yani komünistler halklarla bağlarını güçlendirecek ve kendilerini onlardan gibi göstererek genişleyeceklerdi.

Hemen her ülkede bu yöntem kullanılmıştır ve kullanılmaktadır. Şu anda bu yöntem Amerika’da da kullanılmaktadır. Amerika’nın büyük bir ülke olması bu ihtimalin zor olduğu izlenimini uyandırsa da, durum hiç de öyle değildir. Bozulan ekonomi, kapitalist zihinler, gitgide yok olan orta sınıf ve derin idareyi hakimiyeti altında tutan Marksist odaklar Amerika’yı gitgide komünizme daha da yaklaştırmaktadır.

Dolayısıyla komünizmi yenmiş değiliz. Komünizm Marks’ın direktiflerini dinleyerek ilerliyor. Gayet güçlü bir şekilde.

Halkın muhtemel tehlikeye karşı uyanması önemlidir. Çünkü sayıları hiç de fazla olmayan komünist yapılanmalar, tarih boyunca, uyku halinde olan, çıkarlarından başka bir şeyi olmayan, idealsiz ve tehlikeden bihaber çoğunluk halklar üzerinde daima etkili olmuştur. Lenin’in 13 kişiyle ihtilal yaptığını, Pol Pot’un neredeyse tek başına bir güç olarak hareket ettiğini unutmamak gerekir. Buna karşı yapılması gereken şey, halkın örgütlenmesi konusuna son derece ihtimam gösteren komünistlerin taktiğini kullanmak ve halkı komünizm tehlikesine karşı uyandırmaktır. “Komünizm kalmadı” veya “komünizm yenildi” demek yerine, daima “komünizmin pusuda” olduğunu hatırlatmamız ve buna karşı ilmi mücadele tekniklerini göstermemiz gerekiyor. Bu da ancak ilmi ve organize bir çalışma ile olabilir.

İkinci önemli değerlendirme ise radikalizm konusunda.

Radikalizm, dünyada pek çok insanı olduğu gibi Mr. Pipes’ı da daima endişelendiren bir konu. Bunun için Mr. Pipes’ın yapması gereken, barışçıl Müslümanların bir arada olmalarını ve radikalizme karşı güçlü bir ses olarak var olmalarını savunmasıdır. Böyle bir topluluk için her dine, her inanca, her fikre, her insana saygısı ve sevgisi olan, Kuran’da tarif edilmiş gerçek demokrasiyi savunan, Kuran’da tarif edilmiş gerçek adaleti savunan, şefkatli, dürüst, fikir özgürlüğünün taraftarı olan, sanata, bilime, estetiğe önem veren gerçek Müslümanların arayışı içinde olmalıdır. Kuran’da “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun.” (4/135) ayetiyle tarif edilmiş bir adalet anlayışı vardır. Karşı tarafın dili, dini, düşüncesi, kimliği ne olursa olsun, adalet onun lehindeyse mutlaka o adaletin ayakta tutulması gerekir. İşte Mr. Pipes’in Kuran’da tarif edilen böyle adil bir manevi liderin başkanlığında birleşen barışçıl Müslüman savunuculuğunu yapması gerekir. Böyle bir sistem, çok büyük bir kitle tarafından yanlış tanınan İslam inancının imajını temelinden değiştirecek ve tüm diğer milletlere ve inançlara kucak açacaktır. Radikalizm sorununu yalnızca Müslümanlar çözebilir. Mr. Pipes, eğer çözüm istiyorsa, bu tek yoldur.


 



[1] Vladimir Lenin, Teorik ve Pratik Terör Hakkında, Homizuri G.P., Moskova 2005



 

Masaüstü Görünümü