Harun Yahya

Sevdiğine Özen Göstermek Daima Sevgiyle Karşılık Vermek Cennet Vasfıdır


• “Rahatlık”, “sevgi” ve “samimiyet” adı altında yanlış bir yol izliyor olabilir misiniz?

• Sevdiğine özen göstermek nasıl olmalıdır?

İnsan her gün çok sayıda farklı insanla karşılaşır. Okul ortamında, iş hayatında, ailesinde, kısacası yaşamı boyunca pek çok insan, istese de istemese de hayatının bir parçası olur. Bu insanların birçoğu, söz konusu kişi için gerçekte pek bir anlam ifade etmez çünkü bu birliktelik çoğu zaman karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı, yüzeysel dostluklardan ibaret olabilir.

 Ancak insanın bir de hayatında özel yeri olan; onun için çok değerli insanlar vardır. Öyle ki hayatının hiçbir anında bu kişilerden ayrı kalmak, onlarla olan bağını koparmak istemez. Hayatındaki tüm güzellikleri olabilecek en fazlasıyla onlarla paylaşmak, onlara herşeyin en güzelini sunmak ister. Sevdiklerinin her zaman mutlu olmalarını, huzurlu yaşamalarını ve asla bir sıkıntıyla karşılaşmamalarını ister ve bunun için de ciddi çaba harcar.

 İşte bunlar, insanın en çok sevdiği kişilerdir. El üstünde tuttuğu, gerektiğinde her türlü fedakarlığı göze alabildiği, en değer verdiği dostlarıdır. Kimileri için bu kişiler, anne-babaları, eşleri, çocukları, akrabaları, kimileri için ise yakın arkadaşlarıdır.

 Bu bahsettiğimiz sevgi ideal olan yani Kuran ahlakına göre yaşanması gerekendir ancak kimi insanlar çok şaşırtıcı şekilde farklı davranırlar. Sadece sokakta karşılaştıkları ya da iş yerlerinde zaman zaman bir arada oldukları, hayatlarında özel bir yeri olmayan insanlara son derece nezaketli, kibar ve ölçülü tavırlar gösterirken; en değer verdiklerini söyledikleri, yere göğe sığdıramadıkları, dünyalara değişmeyeceklerini iddia ettikleri insanlara karşı, tam tersine, çok daha özensiz tavırlar sergileyebilmektedirler.

 Elbette ki, insanın tanımadığı ya da herhangi bir yakınlığının olmadığı insanlara karşı da güzel ve nezih bir tavır içerisinde olması gerekir ama çok sevdiğini iddia ettiği dostlarına ve yakınlarına karşı da, sevginin, sadakatin, saygının bir gereği olarak çok ciddi bir özen, ihtimam ve incelik göstermesi beklenir.

Bir kimse, sokaktaki insanlara asla göstermediği olumsuz tavırları sevdiği insanlara karşı sergiliyorsa, o zaman ortada kesin bir yanlışlık ve bir bozukluk var demektir. Bu bozuk mantık ve olumsuz tavırlar kimileri tarafından sözde ‘sevgi’ ya da ‘samimiyet’ olarak isimlendirilebilmektedir ki bu cahiliye ahlakının düşünce yapısını göstermesi bakımından önemli bir örnektir.

Alınma, küsme, nazlanma, inatlaşma, ters konuşmalar yapma, ses yükseltme, cevap vermeme gibi davranış bozuklukları cahiliye ahlakının başlıcalarındandır. Oysaki bunların hiçbirinin ne sevgiyle ne de samimiyetle açıklanabilir bir yönü yoktur. Eğer insan, ‘rahatlık’, ‘sevgi’ veya ‘samimiyet’ adı altında ya da “Nasıl olsa nazım geçiyor” diyerek, sevdiği insanlara karşı bu umursuz, özensiz hatta rahatsız edici tavırları gösterirse, o zaman var olan sevginin de yakın bir zamanda körelip yok olabileceğini unutmamalıdır.

İmanın Sevgi Üzerindeki Etkisi

Sevgi Allah’ın insanlar için yarattığı, nefsin hem dünyada hem ahirette en çok hoşuna gidecek nimetlerden biridir. Sevgiyi arayan ve bunu en güzel şekliyle yaşamak isteyen her insanın, saygının önemini de kavraması gerekir. Saygı olmadan dostluk, arkadaşlık, sırdaşlık, sadakat, güven gibi özelliklerin tam olarak yaşanması mümkün olmaz. Böyle bir sevgi ve saygıyı insanlara kazandırabilecek olan özellik ise, yalnızca ‘iman’dır.

Derin Allah sevgisi, Allah korkusu, Kuran ahlakını yaşamadaki kararlılık insanların birbirlerine karşı, ‘gerçek bir sevgi ve saygı’ duymalarını sağlar. İman olmadan, insanların birbirlerine gösterecekleri saygı ve sevgi yalnızca fiziksel özelliklerine, maddi imkanlarına veya dünyevi konumlarına bağlı olur. Bunlardan herhangi birindeki eksiklik ise, sevgi ve saygı sanılan duyguların da anında ortadan yok olmasına yol açar. İmandan kaynaklanan sevgi ve saygıda ise, Allah’ın izniyle insanların hayatlarının sonuna kadar sürecek bir nimetin kapısı açılmış olur. Allah Kuran’da sevgi nimetini iman edenler için yarattığını şöyle bildirmektedir:

İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)

 

İnsan Sevdiğine En Güzel Ahlakı Göstermekle Sorumludur

Eğer insan bir kimseyi severse ve o insan gerçekten bu sevgiyi hak eden özelliklere sahipse, o zaman o kişiye gösterilecek en güzel sevgi şekli, ona olabilecek en güzel ahlakı yansıtmaktır. Onu her daim el üstünde tutmak, ne sözle ne de yanlış bir tavırla onu asla incitmemek, rahatsız olabileceği hiçbir olayla ve ortamla onu muhatap ettirmemektir. Sevginin en önemli özelliklerinden biri, insanın sevdiğine kıyamamasıdır. Üzüleceği, sıkılacağı, rahatsız olacağı, huzursuzluk duyacağı hiçbir şeyi onun çevresine yaklaştırmamak; onu incitmekten, kırmaktan şiddetle sakınmaktır. İşte burada tarif edilen anlayışta bir sevgi ancak iman ile yaşanabilir. İman etmeyen bir insan sevgide bu kadar fedakar olamaz. Bu ancak Allah sevgisinden kaynaklanan bir sevgide; yani kişinin karşısındaki kimseyi ‘Allah’ın bir tecellisi olarak sevmesi’yle mümkün olabilir.

Allah’ın tecellisi olarak sevmek; ‘bir insanın, karşısındaki kişide Allah’ın üstün ahlakının güzel örneklerini ve tecellilerini gördüğü için o kişiyi tercih etmesi ve sevmesi’ demektir. Bir insanda bu güzel ahlak özellikleri ne kadar çoksa, o insan o kadar çok sevilir.

Eğer bir kimse karşısındaki kişiyi Allah rızası için ve Allah’ın tecellisi olarak değil de, nefsen uygun bulduğu için tercih ediyorsa, bunun adı zaten gerçek anlamda ‘sevgi’ değildir. Ve doğal olarak da, sevginin getireceği şartlar oluşmaz. Böyle bir sevgi anlayışında ne tek taraflı bir düşkünlük, ne fedakarlık, ne hoşgörü, ne anlayış, ne affedicilik, ne de güvenden bahsedilebilir. Allah’tan korkmayan bir insana güven duyulamaz. Bu kişinin iç dünyasında ne düşündüğünden, ne kararlar aldığından, neler hissettiğinden ve dürüstlüğünden hiçbir zaman emin olunamaz. Bu yüzden de, bu gerçeği bilen taraflar hiçbir zaman birbirlerine karşı böyle güzel bir sevgi duyamaz ve bu sevginin gerektirdiği ahlakı gösteremezler.

Gerçek sevgi, Allah’ın yalnızca gerçek Müslümanlara lütfettiği bir nimetidir. Ruhunda bu sevgiyi bilen, bu anlayışı iyi kavrayan insanların bu büyük nimeti olabilecek en güzel şekilde yaşayabilmeleri için de işte bu ‘sevdiğine kıyamama’ ahlakını almaları çok önemlidir. Bu bakış açısı, sevgiyi sürekli olarak besleyecek, güçlendirecek ve derinleştirecek çok önemli bir vesiledir.

Sevgi İçin Emek Harcamak Gerekir

Sevgi, tepmez devrilmez, hiçbir olumsuzluktan etkilenmeden sürekli var olacak bir duygu değildir. Sevgi için emek vermek gerekir. İnsanlar, sevgiyi besleyen güzel tavırlar gördükçe ve bu sevgiye layık olduğunu düşündükleri bir insanla birlikte olduklarını bildikleri sürece sevebilirler. Eğer insan vurdumduymaz olursa, aklına nasıl eserse öyle davranır, tavırlarıyla sürekli olarak bu sevgiyi zedeler ve “Nasıl olsa seviliyorum, artık özen göstermeme gerek yok” diyerek sevgiyi korumak için çaba harcamazsa bir gün çevresindeki insanlara baktığında o çok emin olduğu bu duygudan hiç eser kalmadığını ve sevgiyi kaybettiğini görebilir.

“Bu insan benim yakınım; beni seven bir insan; ben nasıl davranırsam davranayım, o bana alınmaz, darılmaz, küsmez, yanlış anlamaz” düşüncesiyle yaklaşmak, insanı çok kısa bir zaman içerisinde, sevilecek bir insan olmaktan çıkarır.

Dahası böyle bir ruh halinde, başkaları onu sevemeyeceği gibi, o da onları sevmeyi başaramaz. İnsan inceliklere, güzelliklere, sevgiye vesile olan detaylara önem vermediğinde, insanlar da onda sevecek incelikler, güzellikler bulamazlar. Ve işte bunun sonucunda da, sahte bir “rahatlık” ve sözde “samimiyet” adı altında, dünyalara değişmeyeceği, yere göğe sığdıramadığı o en çok sevdiği insanlarla yaşadığı sevgiyi bir anda kaybeder.

  İşte insanın hayatının hiç beklemediği bir aşamasında böyle bir durumla karşılaşmamak için yapması gereken; aklını, vicdanını, ufkunu en iyisiyle kullanarak, kavrayabildiği, güç yetirebildiği en uç noktada, hiç usanmadan, bıkmadan ve hatta sürekli artırarak en güzel tavırları, en güzel sözleri bir ömür boyu sevdiği insanlara karşı sergilemektir. Bu güzel ahlakı Allah sevgiye vesile edecek ve iman edenler arasında bir sevgi kılacaktır.

Bir insanın gerçekten saygı duyduğu, değer verdiği, önemsediği bir insana duyduğu sevgi çok farklıdır. Böyle bir sevgide, alabildiğine saygı vardır. Sarsılmaz bir sadakat vardır. Ölene kadar sürecek bir sırdaşlık vardır. O kişiye karşı hiçbir şüphe duymayacak kadar kesin bir güven vardır. Bu sevgiyi yaşayan insan, karşısındaki kişiyi, ona zarar verebilecek küçük-büyük herşeyden sakınır. Allah rızası için adeta üzerine titrer. Her şartta; en zor anda bile onu koruyup kollamada müthiş titizdir. Gerektiğinde hiç düşünmeden kendi nefsini ezip, o kişiyi tercih edecek bir kararlılığı vardır.

Masaüstü Görünümü