Harun Yahya

“İSLAM BİRLİĞİNİ İSTEMİYORUZ” Demek Akan Kanın Durmasına Engel Olmaktır


Birçok müslüman ülkede insanlar bir yandan hayatın zorluklarıyla mücadele ederken, bir yandan da iç savaş, kargaşa gibi çatışma ortamlarının acı ve sıkıntılarına karşı koymaya çalışıyorlar. Hayata dair tek hedefleri, neredeyse ‘sadece hayatta kalmak’ olmuş durumda. Sadece ‘ölmemeye ve öldürülmemeye’ çalışıyorlar. Yakınlarını, sevdiklerini, ailelerini tehlikelerden korumak için direniyorlar. O zorlu ortamdan şu an için kurtulamasalar da, biraz daha az zarar görebilmek için çabalıyorlar. Bu Müslüman ülkelerden sadece Suriye’yi ele almak bile Müslüman ülkelerin yaşadıkları dehşet boyutlarını tüm açıklığıyla gözler önüne sermek için yetecektir.

Suriye’de 3 yıldır devam etmekte olan iç savaşta yaklaşık 130 bin kişi hayatını kaybetti. Bu rakama yaralılar, tutuklular, kayıplar, evlerini terk edenler ve mülteciler de eklendiğinde ortaya çıkan tablo ülkede yaşanan vahşeti daha net olarak gözler önüne seriyor.

Ülkede özellikle kadın ve çocuklara yönelik vahşet üst boyutlardadır. UNICEF’in verdiği rakamlara göre Suriye’de yardıma muhtaç olanların yarısı 18 yaşın altındadır. 5 yaşın altında 500 binden fazla çocuk yardım beklemektedir. Ülkeyi terk etmek zorunda kalanların yarısı çocuklardan oluşmaktadır. BM Çocuk Fonu, Suriye’de altyapının ve kamusal alanların sistematik olarak saldırıya uğradığını, sağlık merkezleri ve eğitim sisteminin çökmek üzere olduğunu belirtmiştir. İsveç yardım kuruluşu Madair’den George Mekhasi geçtiğimiz yıl Lübnan Bekaa Vadii’sinde yer alan mülteci kamplarında çadırların seviyesinin alçak olması ve suların çadırlara dolması sebebiyle çocukların suyun içinde uyumak zorunda kaldıklarını, bu durumun çocuklarda ciddi rahatsızlıklara sebep olduğunu açıklamıştır.

Suriye’de yaşanan iç savaşın sadece kadınlara yönelik kısmı bile dehşet verici boyutlardadır. Suriye İnsan Hakları Örgütü (SNHR), Suriye’de çatışmaların başladığı 2011 yılından bu yana, güvenlik güçlerinin çeşitli kentlerde düzenlediği operasyon ve saldırılarda, 10 bin 853 kadının öldürüldüğünü ve 7 bin 500 kadının cinsel şiddete maruz kaldığını bildirmektedir. Ölenler arasında 3 bin 614 kız çocuğu vardır. Yaklaşık 400 kız çocuğu ise cinsel saldırıya maruz kalmıştır. Rejim güçlerinin baskın ve operasyonlarında ise 850 kadın tecavüze uğramıştır. Ülkedeki olaylar nedeniyle 2.1 milyon kadın ülke içinde göç etmek zorunda kalırken, 1.1 milyon kadın ise yurt dışına kaçmak durumunda kalmıştır. Şam yönetimine bağlı güçlerin birçok kentte, silahlı muhaliflere karşı kadın ve çocukları canlı kalkan olarak kullandığı da verilen bilgiler arasındadır.

Tek bir kadının ya da tek bir masum çocuğun acı çekmesi dahi kabul edilebilir bir şey değilken, Suriye’de bu kadar çok insanın acı çekmesi; işkence, zulüm ve ölüm-kalım dehşeti içerisinde yaşıyor olması, vicdan sahibi insanların yüreklerini elbette çok derinden yaralayan olaylardır.

Yine Mülteciler Yüksek Komiserliği sonuçlarına göre, dünyada, insanların en fazla göç etmek zorunda kaldığı ülke Suriye yani yine bir Müslüman ülkedir. Buna göre iç savaşın başladığı Mart 2011’den bu yana evlerini terk etmek zorunda kalan Suriyelilerin sayısının 8.5 milyonu aştığı, en az 6,5 milyon kişinin ise güvenlik nedeniyle ülke içinde göç etmek zorunda kaldığı belirtilmiştir.

Bu insanların çoğunun elektriği suyu ve  ilaçları yok. Ülkede 2,5 milyon kişi iç savaşın olduğu bölgelerde yaşamak zorunda kalıyor. 2,2 milyon kişi ise Türkiye, Ürdün, Lübnan, Irak başta olmak üzere çeşitli komşu ülkelere göç etmiştir. Ülkenin yarısına insani yardım ulaştırılamamaktadır.

Yaşananlar elbette Suriye ile sınırlı değildir. Nitekim Irak’ta 2003’den bu yana şehit olan 1,5 milyon Müslüman, Afganistan’da şehit olan siviller, Arakan’da evleriyle birlikte yakılan mazlumlar, Somali’de açlıktan ölenler ve dünyanın herhangi bir yerinde mağdur edilen Müslümanlar var. Pek çok Müslüman ülkede şehirler yıkıldı, ülkeler birer harabe görünümüne dönüştü, taş üstünde taşın kalmadığı yerleşim yerleri adeta birer mezarlığı andırıyor, boş alanlardan oluşan ruhsuz ve cansız ülkeler ortaya çıkıyor. Peki bu durum karşısında diğer ülkeler ne yapıyor?

Müslüman Ülkelerdeki Vahşet Dünyanın  Gözü Önünde Yaşanıyor

Bütün dünya resimlerle ve videolarla yaşanan vahşetten haberdar iken Suriye’deki bu insanlık suçu ile ilgili bugüne kadar alınmış tek bir netice yoktur. BM Güvenlik Konseyi 1 tane bile karar almamıştır. Sadece Türkiye Dışişleri Bakanlığı bu konuda elinden gayreti göstermekte ancak yaşanan dramla ilgili dünya kamuoyunun dikkatini yeterince çekememektedir. Batı dünyası kimi zaman sadece kimyasal veya nükleer silah söz konusu olduğunda devreye girmekte, konvansiyonel silahlarla yapılan katliamlar karşısında ise sessiz kalmaktadır. Hatta Batı dünyasını yönlendirmeye gayret eden bazı derin yapılar “Müslümanlar arasında kazananı olmayan çatışmalar desteklenmeli” görüşünü dillendirmektedir. Sonuç olarak, geçmişte Bosna Hersek, Çeçenistan ve daha birçok Müslüman ülkede yaşanan katliamlarda olduğu gibi, bugün de tüm dünya liderlerinin şahitliğinde bir kez daha masum insanlar katledilmektedir.

Yaşanan zulmün boyutlarını anlayabilmek için kıyas yapmak önemlidir. Herkesin yaşadığı ülkenin yarısına yakın bir kısmının mülteci durumuna düştüğünü, her gün mahallelerinin bombalandığını bir an için düşünmesi bu felaketi anlamak için yeterlidir. Ancak pek çok kişi iç savaşı yaşayan kardeşlerimizin göğüsledikleri bu zorlukları, son derece rahat ve huzurlu şartlar altında; ya televizyon haberlerinden ya gazete manşetlerinden ya da internetteki birkaç küçük haberden öğrenmektedir.  Görebildiklerimiz ise, sadece birkaç resim veya kısa özet bilgilerden öteye geçmez. Ve birçok insan için tüm bunlar belki de, yalnızca birkaç ‘gündem haberi’ olmaktan başka bir şey ifade etmez. Hatta bazıları zihinlerini bu konularla birkaç dakikadan fazla meşgul etmeye gerek dahi duymazlar. En fazla bir iki kısa yorum yapıp, ilgilerini, kendileri için daha önemli olan bir başka konuya yöneltmeyi tercih ederler.

Ancak elbette herkes dünyada yaşanan acılara karşı bu kadar ilgisiz ve duyarsız değildir. Vicdan sahibi kimseler de elbette vardır. Onlar, yardıma muhtaç, acı çeken, zulüm altında yaşayan insanları gerçekten önemsemekte ve onlara bir çözüm yolu sunabilmeyi gönülden istemektedirler. Ama çoğu zaman onlar da, çözümün ne olduğu konusunda doğru tespiti yapamamaktadırlar. Dolayısıyla ne kadar vicdanlı da olsalar, bu geniş kitle de, yine dünyada acı çeken insanların durumlarına sadece seyirci kalmaktadır.

Bu süreç içerisinde de, zulüm gören, işkence altında ezilen, hakları ellerinden alınan, öldürülen, tecavüze uğrayan insanların, öksüz düşen, yetim kalan ya da küçücük yaşlarında hayatlarını kaybeden masum çocukların sayısı her geçen gün hızla artmaya devam etmektedir.

Ancak, hemen her gün dünyanın dört bir yanından böyle haberler gelmesine rağmen, bahsettiğimiz vicdan sahibi insanlar da gerçek çözümün ne olduğunu gereği gibi düşünmemektedirler. Dolayısıyla da çözüm sağlayacak adımlar bir türlü atılmamaktadır.



Allah Kuran’da, Tüm Bu Acıların Nasıl Son Bulacağını Bildirmiştir

Kuran’da bildirilen ilk çözüm, ‘Müslümanları ataletten kurtarmaktır’. İnsanları, sadece kendi dertleriyle ilgilenmekten çıkarıp ‘vicdanlı olmaya çağırmak’tır. Allah Hud Suresi’nin 116. ayetinde, “Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler, onlar, suçlu-günahkarlardı.” sözleriyle vicdan sahiplerine bu sorumluluklarını hatırlatmıştır.

Bunun ardından yapılacak olan şey ise, ‘dünyadaki tüm inananların; kalbinde Allah korkusu, Allah sevgisi olan tüm insanların birlik olmasını sağlamak’tır. Allah Kuran’da dünyanın neresinde olursa olsun, ‘inananlara bir zulüm yapıldığında, iman sahibi insanların bu duruma birlik olarak karşı koymaları gerektiğini’ bildirmiştir.

“Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.” (Şura Suresi, 39)

Bir başka ayette de Allah şöyle bildirmektedir:

“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever.” (Saff Suresi, 4)

Bu birlik oluşturulmadığında ve bir de bunun tam tersine, iman sahibi insanlar kendi aralarında da ihtilafa, çekişmeye, çatışmaya düştüklerinde ise, Allah bu kimselerin güçlerini tamamen kaybedip mağlup olacaklarını da hatırlatmıştır. Bugün pek çok Müslüman ülkede, mezhep kavgaları ya da siyasi görüşler sebebiyle Müslümanların birçoğu, değil birlik olmak, birbirlerine düşman olmuş ve hatta birbirlerinin kanını dökmeyi kendilerince haklı görür hale gelmişlerdir. Ve işte şu an dünyada Müslümanların pek çok yerde zulüm görmesinin başlıca sebebi de, Rabbimizin emrine uymayarak aralarında böyle bir çekişme, ihtilaf ve düşmanlık olmasıdır.

Dolayısıyla eğer Müslümanlar, şahit oldukları bu zulmün karşısında durmak; mazlum insanların, haksızlığa uğrayanların çektikleri acılara son vermek istiyorlarsa çözüm mutlaka ve mutlaka bu birliği sağlamak olmalıdır. Böyle bir birlik oluşturulduğu takdirde, Allah Müslümanları üstün kılacağını ve zulmün duracağını vadetmiştir. Ve Allah, vaadinden asla dönmeyendir.

Eğer Allah’ın ‘birlik olma’ emrine uyulursa, Allah bu durumun inanan insanlar için kesin bir kurtuluş olacağını bildirmiştir. Şu an dünya nüfusunun yaklaşık dörtte biri Müslümanlardan oluşmaktadır. 1.6 milyar civarında inançlı insanı kapsayacak böyle güçlü bir birlik oluşturulursa, Müslümanların, dünyanın hiçbir yerinde ezilmesi, acı çekmesi, işkence ya da zulüm görmesi söz konusu olamaz. Bu aynı zamanda tüm dünyaya da huzuru getirecek bir sevgi birliğidir. Böyle geniş bir coğrafyayı ve içerdiği maddi manevi tüm imkanları kapsayacak bir güç birliği ile, hem İslam dünyasında yaşanan hem de dünyanın karşı karşıya kaldığı sorunlar en barışçıl şekilde çözüme kavuşturulabilecektir.

Masaüstü Görünümü