Harun Yahya

Adnan Oktar'ın The Washington Post röportajı, ABD (26 Ekim 2009)


MARC KAUFMAN: Evrim konusu ilk olarak sizin için nasıl önem kazandı ve şu an neden hayatınızın önemli bir parçası, bunların cevabını sizden öğrenmeyi çok isterim.

ADNAN OKTAR: Allah’ın varlığı, Yaratılış çok açık delillerle, çok kesin delillerle ortada. Böyle bir durumda kainatın tesadüflerle meydana geldiğini iddia ederek bütün insanlığı, dünyayı kandırmaya kalkmak çok büyük bir oyun. Ben dünyaya büyük bir oyun oynandığını farkettim. Hatta ilkokulda bile inanmıyordum ben evrim teorisine. Lise yıllarında biraz daha bilgim arttı, fakat üniversite yıllarında geniş araştırma yapınca, çok kapsamlı bir oyun oynandığını, masonik bir oyunun dünyada insanlara zorla dayatıldığını gördüm. Bir baktım 250 milyon adet fosil var, mesela bu bilinmeyen bir bilgiydi; bunu öğrenmiş olduk. Ve bu fosiller Yaratılışı ispat ediyor; yani evrimi ispat eden delil de bir tane yok, tek bir tane yok. Proteinlerin yapısına baktım, tesadüfen olması imkansız. Bu durumda insanlara oynanan bu oyunu insanlara duyurma kararı aldım ve eserlerimle, kitaplarımla, yazılarımla duyurdum.

MARC KAUFMAN: Birçok insanın evrim ve yaratılış hakkında benzer fikirleri olduğuna inanıyorum, fakat bu kişiler her zaman bu kadar, bu yoğunlukta uzun süreli olarak bu konuyla ilgilenmiyorlar. Bu yüzden neden bu konuda konuşmayı ve insanları eğitmeyi bu derece önemli gördüğünüzü öğrenmek istiyorum.

ADNAN OKTAR: İnsanları kandırmanın, oyunun şiddeti beni çok rahatsız etti. Dünya çapında böyle bir diktatörlük oluşturulması, aksini savunan, yani Yaratılışı savunan insanların okullardan atılması ve en vahimi, en en vahimi 350 milyon insanın öldürülmesine sebep olan bir teori. I. Dünya Harbi’nin, II. Dünya Harbi’nin çıkmasına sebep olan bir teori ve komünizmin, faşizmin, bütün sapkın ideolojilerin, satanizmin çıkmasına sebep olan bir teori. 1 milyarın üstünde insanın sakat kalmasına, savaşlar nedeniyle, sebep olan bir teori. Anarşi ve terörün kökeni olan bir teori; komünist ideolojinin, Leninist, Stalinist düşüncenin zemini ve güya bilimsel dayanağı olan bir teori. O yüzden çok büyük bir tehlike olduğunu gördüm. Var gücümle ve bütün imkanlarımla bu tehlikenin bertaraf edilmesi gerektiğini düşündüm. Yani anti-krist dediğimiz, Deccalî bir sistemin dünyada bu şekilde kurulduğunu gören bir Müslümanın sessiz kalması mümkün değildir.

MARC KAUFMAN: Evrim ve yaratılış açısından Türk halkı üzerindeki etkinizi nasıl tarif edersiniz?

ADNAN OKTAR: İnternetten çok fazla kitabım indirildi, bir yılda 80 milyonun üstünde kitap indirildi, Türkiye’de özellikle çok yüksek miktarlarda indiriliyor. Türk halkının şu an yüzde 95’i Darwinizm’e inanmıyor. Ama hemen hemen her ilde konferanslar verdi arkadaşlarımız. İnternetten sürekli bilgilendirme yaptık, gazete ilanlarıyla konuları açıkladık, ücretsiz kitap kampanyalarımız oldu, milletimizi çok iyi aydınlattık. Televizyon programlarıyla, radyo programlarıyla çok kapsamlı bir biçimde milletimizi aydınlattık. Türkiye’de şu an Darwinizm, materyalizm tehlikesi yok olmuş durumda ve bir daha geri gelmeyecek şekilde yok olmuş durumda.

MARC KAUFMAN: Bu konudan söz eden, bu konu hakkında yazılar yazan Türk halkından başka kişiler, liderler olduğunu biliyorum. Bu kişilerin de etkisi olduğuna inanıyor musunuz? Yoksa bir şekilde yanlış mı yönlendirilmişler?

ADNAN OKTAR: Bilakis Türkiye’de, hatta dindar bazı din alimlerini de, bazı profesörleri de Darwinist, materyalist eğitimden geçirip hazır bir hücre olarak tuttuklarını gördük ve Türk halkını Darwinist yapmak için bu dindar görünen alimleri, İslam alimi görünümündeki kişileri devreye soktuklarını gördük. Eğer biz olmasaydık, benim kanaatim, Darwinizm’i süratle hem İslam aleminde hem Türkiye’de yayacaklardı. Çok şiddetli karşı koyunca bu baskıya dayanamayıp, ilmi baskıya dayanamayıp çöktüler. Çeşitli oyunlarla karşılaştık. Bu oyunlardan bir tanesi de 'hayvanlar evrim geçirmiştir ama insan evrim geçirmemiştir'. Mesela bu da sinsi bir oyundu. Bu oyunu da bozduk. Yani 'hayvanlarda evrimi hiç olmazsa kabul edin' gibi bir mantık geliştirmişlerdi. Çok çok mantıksız, çok çok berbat bir izah. Bunu da ilmi delillerle, çok detaylı açıklamalarla ortadan kaldırmış oldum.

MARC KAUFMAN: Sizin de bildiğiniz gibi Amerika Birleşik Devletleri’nde bu konuyla ilgilenen, yaratılış ve evrim hakkında yazan çok sayıda kişi var. Sizin düşüncelerinizde onların bir etkisi oldu mu veya bazı yönleriyle bu kişilerden yararlandınız mı?

ADNAN OKTAR: Yaratılış Araştırma Enstitüsü var onlarla zaman zaman yazışıyoruz, onlardan bilgi alıyoruz; ama tabii onlar baştan kaybetmiş bir yapıdalar. Çünkü Dünya'nın ömrünün milyarlarca yıl olduğunu kabul etmiyorlar ve fosillerin de milyonlarca yıllık olduğunu kabul etmiyorlar. Bu durumda zaten baştan yenilmiş oluyorlar. Yani bu çok vahim bir hata, onlar açısından. Bu hatayı da biz gidermiş olduk, bunu da doğru bilimsel delillerle, bilimsel gelişmelerin ışığında paleontolojiye, biyolojiye ve diğer bilim dallarına dayandırarak açıkladık.

MARC KAUFMAN: Onların çalışmalarıyla, buradakilerin bir kısmını incelediğimde sizin vurguladığınız noktalar ve ortaya konan konular arasında benzerlikler olduğunu görüyorum. Gruplar arasında bir tür karşılıklı bilgi alışverişi ya da işbirliği bulunuyor mu, örneğin onların önemli bilimsel bir bilgiye ulaştıklarında sizinle paylaşmaları veya sizin onlarla paylaşmanız gibi?

ADNAN OKTAR: Tabii,tabii. Halen de devam ediyor bildiğim kadarı ile arkadaşlarımız görüşüyorlar.

MARC KAUFMAN: Konuştuğum çok sayıda kişi Tükiye’deki evrim sorunundan endişe duyuyorlar. Çok sayıda insanın artık evrimi kabul etmemesinin genel anlamda fen bilimleri eğitimine etki edeceğini düşünüyorlar. Ayrıca bazı bilim dallarında ün kazanan Türkiye’nin bu itibarını kaybedeceğini; çünkü insanların artık belirli bilimsel sahalara girmemeleri gerektiğini düşüneceklerini söylüyorlar. Bazı kişilerin ve profesörlerin bu konularla ilgili düşünceleri böyle.

ADNAN OKTAR: Darwinizm’in sahteliğinin ispatında zaten bilim esastır yani bilim, Darwinizm’in sahteliğini ortaya çıkartmıştır. Kuran’ın gerçeklerinin anlaşılması da için de bilime ihtiyaç vardır. Allah’ın varlığının tecellilerini, güzelliklerini görmek için de bilime ihtiyaç vardır. Bilim Kuran’da farzdır. Yani Müslüman ve bilim iç içedir. Din ve bilim iç içedir. Yani dinsiz bilim olmaz, bilimsiz de din olmaz. Bilim Kuran’ın şartıdır. Kuran’da bize emredilen bir şarttır. Biz Kuran’la güzel ahlakı öğreniriz. Bilimle de Allah’ın sanatını öğreniriz.

MARC KAUFMAN: Bu noktada okullardaki evrim ve yaratılış eğitimiyle ilgili mevcut hükümetten hoşnut musunuz, yoksa daha farklı çalışmalar yapmaları gerektiğine inanıyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Hükümet bu konuya hemen hemen hiç karışmıyor. Fakat asıl karşımızdaki güç iddia edilen Ergenekon Örgütüdür. Yani masonluğun desteğinde olan iddia edilen Ergenekon Örgütüdür. Bu Ergenekon Örgütünün kışkırtmaları sonucunda, organize etmeleri sonucunda hakkımızda çok fazla dava açıldı. Daha önce de benimle ilgili bir kokain komplosu yaptılar emniyette yiyeceğimin içeceğimin içerisine kokain karıştırıp böyle bir tuzak kurdular. Fakat bunu Adli Tıp’ta tespit ettiler ve yiyeceğime içeceğime emniyette karıştırıldığı tespit edildiği için beraat ettim. Yani bunların amaçları benim etkimi kırmaktı. Yani toplum üzerindeki etkimi kırmaktı. Ayrıca 10 ay akıl hastanesinde tutuldum ayağımdan zincirlendim, bu da yine çok karanlık geliyor bana. Çünkü askeri hastanede bu rapor bozuldu, yani ruhen ve bedenen sağlıklı olduğuma dair rapor verdi askeri hastane sonradan. Bu yıllar sonra ama. Böyle bir durumu da basın sürekli kullandı. Bu akıl hastasıdır kitaplarını okumayın tarzında bir çalışma yaptılar. Ki ben bunun çok karanlık olduğunu görüyorum. Ayrıca bu rapor Adli Tıp Enstitüsü tarafından da üst kurulda da bozuldu, ruhen ve bedenen sağlıklı olduğuma dair rapor verildi. Buna benzer yüzlerce oyun oynandı bana, yani defalarca çete davası açıldı, hepsinden beraat ettim. Yine çete davası açıldı, yine beraat ettim yine hakkımda bu tarz davalar açıyorlar. Yani nefes aldırmayan bir politika izliyorlar. Mesela 9 kere de silahlı saldırıya uğradım. Yani anti-Darwinist olmak Türkiye’de o kadar kolay bir şey değil.

MARC KAUFMAN: Eğer okuduğum makalelerden edindiğim bilgiler yanlış değilse bir hakimin verdiği hüküm en az bir yıl kadardı ve şu an için temyiz aşamasında bekleniyor diye biliyorum. Bunun ne zaman cevaplanacağı veya temyize yanıt verilip verilmeyeceği, ya da hükmü onamaları halinde sonrasında ne olacağı, başka yöntemlere başvurup başvuramayacağınız hakkında düşünceleriniz nelerdir?

ADNAN OKTAR: Bu konuda karşı tarafın avukatı New Humanist Dergisinde bu ay benim ceza alacağımı ve davanın sonuçlanacağını söyledi. Benim bir bilgim yok; yani bizim Yargıtay’a o yönde ulaşma imkanımız yok. Ama bu bayanın böyle bir iddiası oldu. Avukat Rezzan Aydınoğlu isimli bayan, 10 yıldan beri, hem Hürriyet Gazetesinin de avukatıdır, hem de Fatih Altaylı’nın; ünlü gazeteci Fatih Altaylı’nın da avukatı. Bu kişiye iddia edilen Ergenekon Örgütü benim adıma çeşitli mektuplar göndermiş, yani böyle hakaretamiz. O kişi de o mektuplarla benimle ilgili şikayette bulundu. Çete olduğuma dair şikayette bulundu. Ben bu mektupların benim tarafımdan gönderilmediğini mahkemede ispat ettim. Ama buna rağmen bu tarz delillerle hakkımda dava açıldı. Savcılık da polis işkencesiyle ve yanımda avukat olmadan bu ifadeler alındığı için, bu ifadelerin geçersiz olduğunu söyledi mahkemeye. İkinci olarak, daha önce de bu kişi ve arkadaşlar hakkında siz beraat kararı verdiniz, aynı dava, aynı dosya ve aynı delillerden beraat kararı verdiniz, bunlara da beraat kararı vermeniz gerekir dedi. Üçüncü olarak da dosyada hiçbir suç delili yok dedi. Yani bu kişilerle ilgili aleyhte delil yok dedi. Ama buna rağmen mahkeme 2 yıl hapis cezası verdi, bir yıl da ilave etti üstüne, üç yıl. Bu bir yılı niçin ilave ettiğini ben bilmiyorum, yani mahkemenin. Mahkeme bunu açıklamadı. Bir yıl daha ilave etti. Şu an bu dava Yargıtay’da, onanabilir de, bozulabilir de bilmiyorum. Ama onandıktan sonra ikinci bir yol yok, direk hapishane.

MARC KAUFMAN: Bu konuyla ilgili hisleriniz nelerdir, hapse girmek zorunda kalmanız gibi bir duruma hazırlık yapıyor musunuz, bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? Bu zamanı verimli biçimde yazılar yazmak, düşünmek ve başka konularla ilgilenmek için kullanabilir misiniz, yoksa bu sadece sizi şu an yaptığınızdan vazgeçirmek ve yaptıklarınızı durdurmak için bir deneme midir?

ADNAN OKTAR: Daha önce de ben hapise girdim, bir on ay yattım. Yine bir on ay daha yattım. Fakat bunlarda herhangi bir ceza olarak yatmadım, beraat ettim. Akıl hastanesinde on ay tutuldum. Üç yüz akıl hastasının içerisinde. Benim bulunduğum dönemde yedi kişiyi öldürdüler akıl hastaları. Yani tam bir vahşet ortamı, çok korkunç bir ortamdı. Yani şu tarz görüntülerin olduğu bir ortamdı inşaAllah. Onun için hapishane benim için otel gibi bir yer yani. Alışkınım ben inşaAllah. Yani akıl hastanesinde bütün akıl hastaları çıplak geziyorlardı aşağı yukarı. Her yer pirelerle doluydu. Ve çok korkunç bir koku vardı. Ve deli bağırtıları, akıl hastalarının bağırtıları vardı. Yani nezaketimden dolayı söyleyemeyeceğim derecede iğrenç ve korkunç bir ortamdı. Ben orada on ay kaldım. Doktorlar geldiğinde baygınlık geçiriyorlardı orada, yapamıyorlardı geri çıkıyorlardı.

MARC KAUFMAN: Tamam, bunun detaylarını anlatmak ister misiniz? Hayır mı? Tamam gerek yok.

ADNAN OKTAR: Evet, detayları yani mesela ölen oluyordu, akıl hastaları. Altı, yedi akıl hastası bir arada yatıyordu. Günlerce kalıyordu ölüsü. Kokuşmaya başladığında anlaşılıyordu. Yani o kadar korkunç bir ortamdı. Mesela bir detay.

MARC KAUFMAN: Evet, bana çağdaş Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk’ün bilime büyük destek verdiği ve evrim hakkında olumlu biçimde yazmış olduğu söylendi. Eğer böyleyse bu konudaki görüşünüz nedir?

ADNAN OKTAR: Atatürk çok dindardır, yanlış biliniyor. Allah’ın varlığına ve birliğine inanır ve bunlarla ilgili çok kapsamlı açıklamaları var Atatürk’ün. Bu, mesela Elmalı tefsirinin yazılması, Kuran tefsiri yaptırmıştır. Buhari kitabını, yani sahih hadis kitabı olan Buhari’yi tercüme ettirmiştir. Ve namaz kılan bir insan Atatürk ve Allah’a inancı çok koyu olan bir insan. Hemen hemen her akşam Kuran okuyan bir insan. Yanında da Kuran taşıyan bir insan. Bununla ilgili yüzlerce delil var, fakat materyalist, Darwinist olduğuna dair hiçbir delil yoktur.

MARC KAUFMAN: Önceden sorduğum sorulardan birine geri dönmek istiyorum; çünkü sormak istediğim konuda belki de yeterince açık değildim. Eğitim Bakanlığı ve Bilim Bakanlığı, biyoloji ve diğer fen bilimleriyle aynı zamanda din kültürü ve ahlak bilgisi sınıfları için müfredat hazırlıyorlar. Hükümet yapması gerekeni yapıyor mu diye sorduğumda, söylemek istediğim buydu. Evrim ve yaratılış tartışması ile ilgili öğrencilere eğitim vermek için doğru müfredatı hazırlıyorlar mı?

ADNAN OKTAR: Ben size bir örnek vereyim. Oradan artık bağlantıyı kurun. Biz Hürriyet Gazetesi’nde çalışan Taha Akyol isimli bir yazar var, ünlü, dünyaca ünlü bir yazar var. Bununla ilgili bir dava açtık, dört mahkeme kararıyla kazandık davayı ve Yargıtay’da bunu onadı. Fakat Taha Akyol hükümetin bakanı olan Adalet Bakanı olan Cemil Çiçek ile gitti görüştü. Ve bu dava bir hafta sonra bozuldu. Yargıtay’da bozuldu, bir hafta sonra. Yani bu normalde hiç karşılaşılmayan bir olaydır; yani en az bir yıl beklenir böyle bir şeyde. Genelde de bozulmaz. Ama bir haftanın içerisinde bu bozulmayı bakanla görüştükten sonra sağladı. Cemil Çiçek ile görüştükten sonra. Ve Aydın Doğan ile de Taha Akyol çok yakınlar yani etle kemik gibiler. Cemil Çiçek ile de Taha Akyol etle kemik gibiler, yani aynı büroda yıllarca avukatlık yapmışlar birlikte. Yani birbirlerine tam bağlı olan, birbirlerine sözü geçen insanlar. Cemil Çiçek’in bakanlığı döneminde biz ceza aldık. Ve o dönemde bu olaylar oldu. Yani ben Cemil Çiçek bunu yaptırmıştır demiyorum tabii. Ama yani sizi koruyorlar mı, kolluyorlar mı gibi bir mantık olmaması açısından ben bunu belirtiyorum. Hatta bize ceza veren hakimleri de Cemil Çiçek tayin etmiştir. Bir bayan bir erkek hakim tayin edildi. Onları da Cemil Çiçek tayin ettirdi. Ve biz kazandığımız bir davayı kaybettik Cemil Çiçek döneminde. Yani Yargıtay’dan geri döndü, dolayısıyla bizi destekleme, Darwinist veya anti-darwinist gibi bir ayırım hükümet içerisinde yok. Böyle bir şey yok. Yani hükümet tamamen tarafsız bir tavır içerisinde. Bu da normal; çünkü laik sistem içerisindeyiz. Ama hükümetin bizi koruyup kollaması diye bir olay hiç yok. Yani öyle bir olay yok. Bunu da belirtiyorum. Ama Cemil Çiçek bu işleri yaptırmıştır demiyorum. Fakat o dönemde bu tarz olaylar da oldu. Ama bunu daha iyi kavramanız için bir delil daha vereyim:

İşte bu benim mahkum olduğum dava da zamanaşımına uğramış ve bu dava bitmişti. Cemil Çiçek döneminde bu bozuldu, yeniden dava açılması sağlandı. Yani zamanaşımına uğrayan dava bozuldu ve yeniden dava başlamış oldu. Aydın Doğan’ın gazetesi bunu iki gün önceden bildirdi topluma. 'Adnan Hoca Yandı' diye. Yani benim yandığımı, yanacağımı ve mahkum olacağımı bildirdi. İki gün, yani daha dava bozulmuş, neticesi hiç belli değil, yani ne olduğu, daha yargılanacağım. Hiç belli olmadığı halde iki gün öncesinden yandığımı, bittiğimi belirten bir haber yayınladılar. Ve hakikaten dedikleri gibi çıktı, iki gün sonra. Ve davanın bozulduğunu öğrendik. Sonra da bu aşamalar oldu, benim işte iki yıl cezama bir yıl daha ilave edildi, üç yıla çevrildi. Şu anda da Yargıtay’da ama, iki gün öncesinden Aydın Doğan’ın bunu bilmesi, Aydın Doğan’ın böyle bir haber vermesi çok gariptir. Nereden biliyor benim yandığımı ve bittiğimi nereden biliyor? Hapsedileceğimi nereden biliyor? Mesela bu çok acayip bir durum. Bu da şaşırtıcı bir bilgidir. Daha önce de söylemiştim, Taha Akyol da Aydın Doğan’ın en yakın adamıdır. Taha Akyol da bakan Cemil Çiçek’in en yakın adamı. Yani bütün bunlar bir araya geldiğinde tabii ki biz haklı olarak tedirgin oluyoruz. Ama ben yani mahkemeleri tenzih ediyorum. Tabii onların gereği gibi vazifelerini yaptıklarına inanıyorum ben. Yani hiçbir etki altında kaldıklarına inanmıyorum. Yani herhangi bir baskı sonucu bunun olduğuna inanmıyorum. Ama bu da bir bilgidir, bunun da bilinmesinde fayda var. Yargıtay’da görevli olan kişi, Cemil Çiçek’ten bir telefon geldiğini söyledi ama o telefonun mahiyetini söyleyemem. Eğer izin alabilirsem bu kişiden, bunu da açıklayabilirim. Yani korunup kollanma diye bir şey yok, onu anlatmak istiyorum.

MARC KAUFMAN: Tamam, eğer temyiz geri çevrilirse ve hapse girerseniz bu konudaki bakış açınız ne olur? Davanıza zarar verir mi ya da davanıza yardımcı olur mu, çünkü kendinizi davanız uğruna feda etmiş görüneceksiniz değil mi?

ADNAN OKTAR: Evet, Hıristiyan inancında da olan, Musevilik inancında da olan, Müslümanlık inancında da olan bir Hz. Yusuf (as)’dan bahsedilir. Hz. Yusuf (as) biliyorsunuz haksız yere hapse girmiştir. Ve 7 yıl hapiste kalmıştır. Ve çıktığında Mısır’a sultan olmuştur. Ve dünya çapında bir idareci olmuştur ve mükemmel bir hayat yaşamıştır. Müslüman ve hapishane iç içedir. Ben bu davaya girerken, bu mücadeleye girerken hapsi, şehit edilmeyi, yaralanmayı, her türlü iftirayı ve baskıyı göze alarak girdim. Zaten bunu göze almayan bir kişinin böyle bir mücadele içine girmemesi gerekir.

MARC KAUFMAN: Eğer hüküm giyerseniz ve hapse girmek zorunda kalırsanız insanların buna nasıl tepki vereceğini düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Kahraman olarak görürler. Yani bu bir yiğitliktir, çok makbuldür. Bu yolda hapse girmek beğenilen bir şeydir. Benim mesela üstadım Said Nursi 30 yıl hapiste yatmıştır. Şu an en sevilen din alimidir. Yani sırf, en çok o nedenden çok sevilmektedir.

MARC KAUFMAN: Bir kere daha okullardaki müfredatla ilgili soruya dönmek istiyorum. Evrim ve yaratılış hakkında söylediklerinizin Türkiye’deki okullarda bu konularda verilen eğitimi değiştirdiğine inanıyor musunuz, böyle düşünüyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Yani şu an aynı çizgide devam ediyor. Yani Darwinizm yine geniş çaplı olarak savunuluyor. Fakat Yaratılış iki satır kelime olarak geçiyor. O da böyle diyorlar gibisinden. Eski sistem aynısı ile devam ediyor şu an.

MARC KAUFMAN: Bu çok ilginç çünkü konuştuğum profesörlerin bir kısmı artık evrim ve Darwinizm’in neredeyse hiç okutulmadığını, fakat yaratılışın anlatıldığını söylediler. Bu nedenle doğrusunun ne olduğunu bilmiyorum, çünkü insanlar gerçeği çok farklı görebiliyorlar.

ADNAN OKTAR: Hayır, Darwinizmi insanlar utanıyor artık savunmaya, çünkü yalan olduğu, sahte bir teori olduğu net ispat edildi. Öğretmenler anlatırken öğrencilerle göz göze gelemiyorlar, utanıyorlar. Anlatacak bir konu yok. Yani eğer anlatsalar bile, öğrenciler onları mahcup ediyor, delilleri gösteriyorlar, fosilleri gösteriyorlar, proteinin yapısını gösteriyorlar. Öğretmenlerin de yapacak bir şeyleri kalmıyor. Yoksa aksi olurdu, ama şu an tam anlamıyla ezildikleri için güçleri yetmiyor. Yoksa Milli Eğitim içerisinde bir şeyler yapmaya çalıştılar. Ama yapacak bir şey yok onlar için şu an.

MARC KAUFMAN: Biraz Yaratılış Atlası hakkında konuşmak istiyorum. İlk çıktığında, bu 2006 yılıydı, çok büyük bir etki oluşturduğunu biliyorum. Özellikle ABD’deki Müslümanları merak ediyorum, kitaba nasıl tepki verdiler? ABD’de bu kitap tanınıyor mu ve çok fazla talep ediliyor mu?

ADNAN OKTAR: Atlas’ın ortaya çıkmasından sonra Müslümanların cesareti, kararlılığı tam anlamıyla oturmuş oldu. Ve şu an aktif olarak atağa geçtiler. Hıristiyanların da kendine güvenleri tam geldi. Musevilerin de kendine güveni tam geldi. Geniş çapta bütün dünyada üç dinde de bir atak başladı. Ve bu yüzyılda dinin dünyaya hakim olacağı açık görülüyor. Ki, hadislerde de belirtilmiştir. Hz. Mehdi (as)’ın geliş çağıdır, Hz. Mehdi (as) çıkmıştır, bizim inancımıza göre. Hz. İsa (as)’ın inişine de en fazla 15-20 yıl kalmıştır. Hz. İsa (as) da aynı orjinal haliyle, o uzun saçları, o güzel yüzü, küçük burnuyla, gri gözlüdür, geniş omuzludur, atletik yapılıdır. O güzel insanı da inşaAllah görmüş olacağız. 2000 yıl sonra Cenab-ı Allah onu yeniden zamanın ve mekanın içerisine sokacak. Ve dünya büyük bir mucize ile karşı karşıya kalacak. Yani orjinal kıyafetleriyle, sarı iki parça üzerinde kıyafeti vardır. Parmak arasından geçen terlik tarzı bir ayakkabısı vardır. Orjinal aynı 2000 yıl önceki kıyafetiyle aynı şekilde gelecek Hz. İsa (as).

MARC KAUFMAN: Tekrar Yaratılış Atlası hakkında sormak istiyorum şimdiye kadar kaç sayıda ve hangi dillerde basıldı?

ADNAN OKTAR: Benim kitaplarım genellikle 60’ın üzerinde yabancı dilde; ama Atlas İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Arapça yani bayağı bir dilde var.

OKTAR BABUNA: Bende liste var okuyayım mı onları?

ADNAN OKTAR: Evet.

OKTAR BABUNA: Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Rusça ve aynı zamanda Arapça, Japonca, Çince, Urduca, İspanyolca, Hintçe, Endonezce ve Boşnakça. Bunlar bir kısmı, listenin ikinci kısmı ise internette ve diğerleri aynı zamanda basılı olarak yayınlanmıştır.

ADNAN OKTAR: Herhalde yani en az 3 ayda bir 100.000 adet basılıyor.

MARC KAUFMAN: Her üç ayda bir 100,000 adet mi basılıyor? İngilizce baskısını inceliyordum, dikkatimi çeken hususlardan birisi örneklerin birçoğunun ABD ya da Kanada kaynaklı olmasıydı. Bu nasıl gerçekleşiyor, daha doğrusu tüm dünya üzerinde birçok örnek olduğu biliniyor. Özellikle Amerika ve Kanada’dan çıkan fosillerin vurgulanmasının belirli bir nedeni var mıdır?

ADNAN OKTAR: Genellikle dünyanın her ülkesinden geliyor. Amerika’da herhalde daha çok çıkıyor olabilir. Yani daha kolay fosillere ulaşabiliyor olabilirler. Yani fosil yataklarının zenginliği ve oradaki çalışmaların çokluğu ile doğru orantılı oluyor.

MARC KAUFMAN: Öncelikli bir başka soru da, ABD’de birlikte çalıştığınız yaratılışçı gruplar var mıdır? Söz konusu kişiler bu kitabın içindeki bazı resimlerin ve bilgilerin temin edilmesinde yardımcı oldular mı?

ADNAN OKTAR: Resimden ziyade bazı bilgiler konusunda yardımcı oldular; ama resimler orijinal yani birçoğu bizim kendi çektiğimiz fotoğraflar.

MARC KAUFMAN: Bu kitabı biraraya getirip hazırlamanızdaki amacınız neydi? Çok ciddi bir çaba gerektiği anlaşılıyor, oldukça fazla zamanınızı ve enerjinizi almış olmalı, bunu yaparken düşünceniz neydi?

ADNAN OKTAR: İnsanlığın bu büyük beladan kurtulması, 350 milyon insanın ölümüne, 1 milyarın üzerinde insanın yaralanmasına ve insanların kalbinden sevginin alınmasına, insanların mutsuz olmasına sebep olan bu büyük beladan insanlığı kurtarmak için.

MARC KAUFMAN: Ben de şu an bir kitap yazıyorum ve çok zor olduğunu, zaman aldığını biliyorum. Bir yazar olarak merak ediyorum, özellikle bu eseri hazırlamanız ne kadar zamanınızı aldı?

ADNAN OKTAR: Şaşıracaksınız ama 3 ay.

MARC KAUFMAN: Üç ay mı? Benden daha hızlı çalışıyorsunuz. ABD’de yaratılışçılık ve akıllı tasarımı destekleyenlerin çok fazla destekçisi bulunmuyor. Burada Türkiye’de mesajınız çok daha fazla ilgi çekmiş durumda; çünkü çok daha fazla kişi bu çalışmaya karşılık verdiler. ABD’de ve Türkiye’de yaşananlar arasındaki fark nedir?

ADNAN OKTAR: Türkiye imanlı millettir. Hz. Mehdi (as)’ın çıkacağı yer Türkiye. O yüzden Allah özel olarak bu milleti böyle güzel ahlaklı, derin akıllı ve çok faydalı, fedakar bir millet olarak yarattığı anlaşılıyor.

MARC KAUFMAN: Amerika’daki yaratılışçıların bu mesajı doğru biçimde sunduklarını düşünüyor musunuz? Yoksa belirli yönlerde bunu yapamıyorlar mı? Neden ABD’de daha az başarı elde ediyorlar?

ADNAN OKTAR: Onların başarısızlığının nedeni bilimsel değiller. Bilimsel bir yaklaşımları yok. Dünya’nın yaratılışı için yani milyonlarca yıl olan, milyarlarca yıl olan Yaratılışı kabul etmiyorlar biliyorsunuz, onlar yani Hıristiyan inancında Dünya'nın yaratılışı 7 gündür. 6 gündür. 7. günde de Allah’ın dinlendiğini söylerler. Bu durumda tabii 6000 yıllık ömür veriyorlar Dünya'ya. Bu da bilimselliği başından bitiriyor.

MARC KAUFMAN: Akıllı tasarım hareketiyle ilgilenenler hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben benzerlik olduğunu düşünüyorum; çünkü dünyanın 6,000 yaşında olduğunu iddia etmiyorlar; milyonlar ya da milyarlarca yıl olduğunu söylüyorlar.

ADNAN OKTAR: Akıllı tasarımcılar, Allah hakkında inançları zayıf. Yani neye inandıkları da belli değil. Halbuki Allah’a inananın açıkça söylemesi lazım ve samimi olmaları lazım. Bir güç yarattı, akıllı bir varlık yarattı ama ne olduğunu bilmiyoruz diyorlar. Bu çok mantıksız. Bu gücün adı Allah’tır. Açık açık söylemeleri lazım. Dolayısıyla da samimiyetsiz oldukları için başarılı olamıyorlar.

Size bu yargılanmayla ilgili ek bilgi vereyim de, bunu da inşaAllah takip etmeniz güzel olabilir. Benim yargılandığım mahkemede, mahkeme son ana kadar hangi kanun maddesinden yargılandığımızı bize söylemedi. Son celsede söylediler. Son celsede de ek savunma verilmesi gerekiyordu. Yeni hangi kanun maddesine göre yargılandığımız anlaşıldığı için ek savunma verilmesi gerekiyordu. Ek savunmayı da vermediler. Avukatlarımız da bu durumda istifa ettiler. Yeni avukat tayini gerekiyordu. Yeni avukat tayini de yapmadılar. Ayrıca bize 11 tane Adli Tıp raporuyla işkence yapıldığını biz anlattık ve bize işkence yapan kişilerden Adil Serdar Saçan şu an iddia edilen Ergenekon Örgütü mensubu olmak iddiasıyla yargılanıyor bu kişi. Böyle bir işkence gördüğümüz Adli Tıp raporları ile ispat edildiği halde ve bu kişiler hakkında 2.000 yıl hapis cezası ile yargılama olduğu halde, biz mahkemeye teklifte bulunduk . Dedik ki; 'bekletici mesela yapın mahkemeyi durdurun, bu dava kesinleşsin, bize işkence yapıldığı kesinleşirse dava düşer' dedik mahkemeye, ki öyle oluyor. Mahkeme bunu da kabul etmedi. Bütün bunlar Yargıtay ceza kurulunun kararlarına göre Yargıtay içtihatlarına göre hepsi bozma nedeni yani bizim davamızla ilgili birçok bozma nedeni var. Bu da Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarından bir tanesidir. Yani bozma nedenlerinden birkaç tanesini saymış oldum. Bir, ek savunma verilmemesi, hangi maddeden yargılandığımızın bize son ana kadar söylenmemesi, bekletici mesela yapılmaması davanın ki 11 kişi hakkında Adli Tıp raporu var. Bu konular ve buna benzer birçok konuda Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına uygun mahkemenin bozma nedenleri var. Onun için biz mahkeme kararının bozulmasını bekliyoruz. Ama tabii karar yüce mahkemenindir, biz mahkemeye saygılıyız.

Ama bu arada da Hürriyet gazetesinden Aydın Doğan’ın gazetesinin 2 gün öncesinden benim ceza alacağımı söylemesi, yani davanın bozulacağını söylemesi ve sonunda da mahkemenin ceza ile sonuçlanacağını söylemesi bana çok karanlık ve acayip geldi. Mahkemeyi tenzih ediyorum, ama bu kişilerin bu ifadeyi kullanması bana çok karanlık geldi. Bunun da incelenmesi gerekir. Çünkü biz 2 gün sonra öğrendik biz de bilmiyorduk, yani bu söylenmiyor bu gizli bir bilgiydi. Bu gizli bilgiyi nereden aldıkları belli değil ve mahkemenin sonucunu da ifade eden bir ifade bu ‘Adnan Hoca Yandı’ ifadesi. Yani Yargıtay’da da onanacak anlamına gelen bir ifade kullandılar. Yani bu kadar detaylı bir bilgiyi nerden alıyorlar ve böyle bir iddiada bulunma cesaretini nerden buluyorlar? Bu da çok acayiptir ama tekrar tekrar mahkemeyi tenzih ediyorum. Ben bu kişilerden talimat alarak bunu yaptılar demiyorum, fakat garip bir durum var.

MARC KAUFMAN: Bu dava uzun süredir devam ediyor anladığım kadarıyla. Dava ilk açılmadan önce yıllar geçmiş, bu konuda görüşünüz nedir? Hükümetin belirli kesimleri tarafından evrim veya diğer politik konularda söyledikleriniz nedeniyle mi yargılandığınızı düşünüyorsunuz? Bunun adil bir yargılama olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa ardında başka güçler var mı? Yayıncı olduğundan söz ettiğiniz bir kişi vardı, onun da bu gelişmelerde payı var mı? Burada sadece araştırmaya çalışıyorum, neden şu an İslami bakış açısına sahip bir hükümet bunu yapıyor olsun?

ADNAN OKTAR: Söylemiştim Taha Akyol ile Cemil Çiçek aynı büroda birlikte yıllarca avukatlık yapmış insanlar, yedikleri içtikleri ayrı gitmemiş yani birbirlerine çok etkili olan insanlar. Aydın Doğan’da Taha Akyol’a çok etkili olan bir insan yani üçlü bir yapı var burada. Dolayısıyla benim anlattıklarım tabii şaşırdığım konuları size anlatıyorum. Bu etki beni şaşırtıyor. Yani bu sistem de beni şaşırtıyor. Fakat asıl etkiyi yapan iddia edilen Ergenekon Örgütüdür ve masonluktur yani masonluğun kılıcıdır iddia edilen Ergenekon Örgütü ve amblemleri de masoniktir. Yani bütün mason sembollerini üzerinde taşıyan bir yapısı var. Dolayısıyla masonluk bazı insanları kullanıyor. Ama ben Cemil Çiçek masondur, Taha Akyol masondur, Aydın Doğan masondur demiyorum. Yani bu anlamda demedim. Fakat bu birliktelik bana acayip geldi yani şaşırtıcı geldi ve onun dönemindeki bazı olaylar mesela demin anlattığım olay bana şaşırtıcı geldi. Ama yüksek mahkemeyi de, mahkemeleri de tenzih ediyorum. Geçen günler gazetede Yargıtay’ın önemli bir elemanıyla iddia edilen Ergenekon Örgütünün önemli bir elemenı, yani iddia edilen Ergenekon Örgütünün yapılanmasında yargılanan bir kişi, aynı ortamdalar ve son derece samimiler, birbirleriyle arkadaş ve dostlar. Yani bu tip yapılanmalar da tabii bizi çok tedirgin ediyor ve kuşkulandırıyor. Yani Derin Devlet yapılanması. Gizli Derin Devlet yapılanması. Yani komünist kökenli derin devlet yapılanması. Yani 150 yıllık bir örgüt. Yani 100 binlerce insanı öldürdüler şu ana kadar.

MARC KAUFMAN: Bu kişiler şu an hükümette mi? Bu konuda aklım biraz karıştı, bu kişiler hükümette görev yapıyor mu bugün? Aksi takdirde bu etkilerini nasıl oluşturuyorlar?

ADNAN OKTAR: Ben hükümetin, yani ben tabii Tayyip Erdoğan’ın samimi olduğuna inanıyorum. Yani temiz bir Anadolu insanı, dürüst bir insan, dindarlığının da samimi olduğuna inanıyorum. Onun böyle karanlık işlere girmeyeceğini biliyorum. Ama hükümete tabii iddia edilen Ergenekon Örgütü’nün çok baskısı var, tehditleri de var baskısı da var. Bu açık görülüyor.

MARC KAUFMAN: Richard Dawkins’e birkaç kez tartışmak istediğinize dair davette bulunduğunuzu biliyorum. Bunu neden yapmak istiyorsunuz ve mümkün olsaydı bunun gerçekleşmesini ister miydiniz?

ADNAN OKTAR: Ben Türkiye’ye yine davet ediyorum. Sizin kanalınızla da davet ediyorum. Çok saygılı ve çok sevecen davranacağımız da çok açıktır. Misafirimiz olarak gelsin en iyi şekilde ağırlarız, bir saatlik iki saatlik bir tartışma programı düzenleyelim. Fakat Dawkins yenileceğinden emin olduğu için hiçbir şekilde gelmek istemiyor. Ortaokul çocuklarıyla tartışıyor, rahiplerle tartışıyor, hahamlarla tartışıyor; ama benimle tartışmaktan şiddetle kaçınıyor. O bir bilim adamı değil diyor. Darwin de bir bilim adamı değildi, ama onun peşinden gidiyor bu kişi. Ayrıca rahipler de bilim adamı değil, lise öğrencileri de, ortaokul öğrencileri de bilim adamı değil ama gidip onlarla tartışıyor, burada bir samimiyetsizlik var. Belliki çekiniyor yani yenileceğinden emin. Gelsin konuşalım, hakikatleri de görsün. Zaten inançları da değişmiş gibi görünüyor. Şimdi uzaylılar insanları yarattı demeye başlamış. Bir süre sonra Allah yarattı diyecek gibi görünüyor. Yani o safhaya geldiyse ondan sonraki safhada da Allah yarattı der gibi geliyor bana. Çünkü Yaratılış’ta olağanüstülük olduğunu kabul etmiş; yani insan aklının çok üstünde bir varlık tarafından kromozomların yapıldığını ve uzaydan geldiğine inanıyor ki, bu Yaratılışa inanmak demektir. Çünkü 'uzaylıları kim yarattı' dediğimizde 'Allah yarattı' diyecektir.

MARC KAUFMAN: İki sorum var: İlki Richard Dawkins’in tehlikeli biri olduğunu düşünüyor musunuz? İkinci sorum ise, şu an üzerinde çalıştığım kitapla ilgili, İslam’da daha doğrusu Kuran’da veya diğer öğretilerde insanların Dünya dışında yaşam olduğu düşüncesini kabul etmeleri veya reddetmeleri ile ilgili bir bilgi var mı? Bu konuda birçok bilim adamıyla konuşuyorum. Çok uzun olmayan bir süre içinde dünya dışında yaşama ulaşacaklarına inanıyorlar. Bu İslam’da herhangi bir sorun oluşturur mu?

ADNAN OKTAR: Tabii tabii mümkün. Yok çelişmez...

Ben bağlantıları iyi kurabilmeniz için biraz size bilgi vereyim. Çünkü dağınık oldu bazı yerler, onu daha iyi anlamanız için söylüyorum. Bizim aleyhimize açılan davaları yöneten kişi Rezzan Aydınoğlu’dur, avukat Rezzan Aydınoğlu, yani bizim aleyhimize bütün davaları açan avukat budur, görevli avukat budur. Bu avukat Fatih Altaylı’nın ve Aydın Doğan’ın avukatlarıdır. Yani Hürriyet Gazetesi’nin sahibinin avukatı ve Fatih Altaylı’nın avukatıdır. Fatih Altaylı ‘da Hürriyet’in sahibi Aydın Doğan’ın emrinde çalışmış bir kişiydi, sonra ayrıldı ama şu anda da yine bağını devam ettirdiği anlaşılıyor. Taha Akyol da Hürriyet Gazetesi’nin şu an Aydın Doğan’ın yanında halen çalışıyor. Zannediyorum Milliyet Gazetesinde çalışıyor, evet Milliyet Gazetesi’nde çalışıyor. Yani buradaki ekibin tamamı birbirleriyle iç içe olan kişiler ve hemen hemen tamamı bunlar Darwinist’tir bu kişiler ve Hürriyet Gazetesi sürekli Darwinizm’i savunan yazılar yayınlar ve bizim anti-Darwinist olmamızdan da çok rahatsızdır Hürriyet Gazetesi ve Milliyet Gazetesi de. Çünkü onların haberlerini sürekli tekzip eden, yanlış çıkarttıkları haberleri doğrusuyla aydınlatan, Türk Halkı’nı bilgilendiren bir yapıdayız biz. Dolayısıyla aramızda bir fikri mücadele var. Hukuki karşıt mücadeleyi de Rezzan Aydınoğlu kanalıyla yürütüyorlar. Fakat Aydın Doğan, Taha Akyol ve Fatih Altaylı’da birbirleriyle bağlantılı kişilerdir. Yani bunları belirtmem konumumun aydınlanması için çok önemli. Taha Akyol’da Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile çok samimi ve içiçedir. Mesela bakın çok manidardır, Avukat Rezzan Aydınoğlu New Humanist’te benimle ilgili biliyorsunuz çok geniş bir yazı yayınlandı. Orada Ekim ayında ceza alacak diyor, Yargıtay’ın vereceği kararı açıklıyor çok öncesinden. Yani böyle karar alacak diyor Yargıtay’a ve Yargıtay’a bir nevi baskı olmuş oluyor bu. Yani çok acayip bir durum bu. Yani hangi ayda ne olacağını bilmesi, ceza alacaklar demesi bana çok şüpheli ve çok karanlık geldi ve çok şaşırtıcı geldi. Bilmiyorum size de nasıl etki etmiştir. New Humanist’in böyle bir haber yayınlaması çok gariptir, yani New Humanist fikirlerime karşı değil de böyle aleyhimde bana hakaret olan, iftira olan konuları gündeme getirerek benimle mücadeleyi seçmiş. Bu çok samimiyetsiz bir mücadele şekli ve çok çirkin bir mücadele şekli. Benimle mücadele edecekse fikirle, bilgiyle, bilimle mücadele etsinler. Yani iftirayla, hakaretle, oyunla benimle mücadele etmek çok çirkin yani yakışıksız ve saygıya uygun bir tavır değil. Bir de bu Rezzan Aydınoğlu’nun daha önceden Hürriyet’in de bunu bilmesi, bana ceza verileceğini bilmesi, Rezzan Aydınoğlu’nun da yine ceza alacak demesi ve Ekim ayında alacak demesi bana çok şaşırtıcı geliyor. Bunların da tabii düşünülmesi gereken konular olduğunu düşünüyorum... Mesela ayrı bir şaşırtıcı olay da, Yargıtay’a 100 klasörlük dosyamız gelmişti yeni işte bu davayla ilgili, Yargıtay üyesi Hanım dosyaya bakıp iki yıl cezayı, biliyorsunuz bir yıl arttırdılar 3 yıl olmuştu; yani bir yılın niçin arttığını ben bilmiyorum zaten. Onu da açıklamamış mahkeme, bu da yine bir Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına göre bir itiraz nedeni. Bunu da ayrıca belirteyim. Sadece bir dosyada tek bir dosyada suçlama var bizimle ilgili, 99 dosya savunma delilleri. Yani Adli Tıp raporları, şahitlerin ifadeleri böyle bir yapı var. Bayan Hakim dosyalara bakıp 'bu 100 klasörlük bir iddia olduğuna göre, bir mahkeme olduğuna göre 100 klasörlük, bu kişilere verilen 3 yıl ceza az daha da arttıralım' diyor ve bunu bir Hukuk Profesörü’nün yanında söyledi ve kendisi de buna şahit, kendisi de biliyor böyle bir söz söylediğini de biliyor. Hukuk Profesörü de buna şahit. Mesela bu da çok şaşırtıcıdır. Yani daha hiç dosyalara bakmadan, ne olduğunu bilmeden, 99 klasörün savunma delili olduğunu bilmeden, sadece bir klasörün iddialarla ilgili olduğunu bilmeden, '3 yıl ceza az daha da arttıralım' diyor. Mesela bu da şaşırtıcı, hayret vericidir.

MARC KAUFMAN: Davayla ilgili son derece endişeli olduğunuzu görüyorum. Bunu kesinlikle anlayabiliyorum. Sadece ikinci kez Richard Dawkins’e dönmek istiyorum. Sorduğum bir soru vardı, Richard Dawkins’in tehlikeli birisi olduğunu düşünüyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Yok, çok sempatik bir insan, çok sevimli.

MARC KAUFMAN: Peki fikirleri hakkında ne söyleyebilirsiniz?

ADNAN OKTAR: Düşünceleri yanlış sadece, fikirleri yanlış. Ama tartışırsak ikna ederim. İnşaAllah. Ama diyor ki benim için 'ona cezaevinde' diyor, o da benim hapise gireceğimden emin, 'yalnız ona diyor kalem, kağıt vermesinler cezaevinde. Orada da yazmaya devam eder' diyor. Ki yazmaya tabii orada da olsa yine devam ederim inşaAllah. Ben birçok kitabımı ceza evindeyken yazmıştım.

MARC KAUFMAN: Kendinizi bilim adamı olarak mı görüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Yok, yazarım yani. Ama bilimi seviyorum, bilim zaten Müslüman’ın araması gereken, farz olan bir nimettir. Çok önemlidir Müslüman için bilim yani her Müslüman'ın aslında bir nevi bilim adamı olması gerekir.

MARC KAUFMAN: Okuduğum bazı makalelerinizde kitaplarınızın hazırlanmasında ve yazılmasında, kitaplar için bilgi araştırılmasında yardımcı olan 20 ya da 30 kişilik bilim eğitimi almış kişiler olduğunu söylüyorsunuz. Bu kişiler İstanbul’da, ya da Türkiye’de mi bulunuyorlar? Bu doğru bir bilgi midir?

ADNAN OKTAR: Doğru, evet. 30 kişilik evet. Profesör ve doçentlerden oluşan 30 kişilik bir grubumuz var, bana fotoğrafları, belgeleri ve yazıları temin ediyorlar, ben sadece yazıların yorumlarını ve bağlantılarını yapıyorum, onun dışında hiçbir konuya karışmıyorum. Redaktörler ve diğer uzmanlar kitabın diğer detaylarıyla ilgileniyorlar. Ben kapak dizaynlarını, içeride kullanılacak resimler, genel estetiği onlarla ilgileniyorum bir de bağlantıları ve yorumları yapıyorum. Bütün kitabın bağlantı ve yorumları.

MARC KAUFMAN: Bir an hapse girmeyeceğinizi düşünürsek, yakın gelecek için planlarınız nelerdir? Gerçekleştirmek istediğiniz belirli projeleriniz var mı?

ADNAN OKTAR: Sürekli kitap yazmak.

MARC KAUFMAN: Çok fazla zamanınızı almak istemiyorum. Fakat kitaplarınızın önemli etki oluşturduğu başka ülkeler var mı?

ADNAN OKTAR: Amerika’da çok etkili olduk, Rusya’da çok etkili olduk. Mesela Rusça kitabım basıldı. İngiltere’de çok etkili olduk, Fransa’da çok etkili olduk. Yani genel olarak dünya çapında etkili olduk. İsrail’de çok etkili olduk.

MARC KAUFMAN: Bu kitaplar Müslüman devletlerden daha çok diğerleri için mi tasarlandı? Çünkü Müslüman olmayan ülkeleri saydınız. Ya da kitaplar İslam ülkelerine de gönderildi mi? Buralarda nasıl tepkiler aldınız?

ADNAN OKTAR: Tabii, Darwinist propaganda asıl Müslüman ülkelerde çok tahribatını yaptı. Yani, Suriye Stalinistlerin kontrolündeydi biliyorsunuz zamanında. Irak da Stalinist komünistlerin kontrolündeydi. Libya, Fas, Tunus, Cezayir hep komünist ve sosyalist hükümetlerin kontrolünde oldu. Filistin de öyle. Bu faaliyetlerden sonra o eski kalıntılar tamamen silinmiş oldu. Yoksa Müslüman ülkeleri asıl hedefleyen bir çalışmaydı Darwinist propaganda. Ve zaten Hıristiyan ülkeleri de yerle bir etmişti. Hatta Vatikan’da bile geçenlerde biliyorsunuz, Darwinist bir toplantı yapıldı, Darwinizmi savunan. Bu Vatikan’ın da baskı altında olduğunu, Darwinist diktatörlüğün oraya da dayatma yaptığının en açık delilidir. Bu iddia edilen Ergenekon Örgütü’nün de çökme nedenlerinden biri Darwinizmin yıkılmasıdır. Çünkü iddia edilen Ergenekon Örgütü’nün zemini Darwinizme dayanıyordu ve kendileri de bunu savunuyorlardı. Darwinizm yıkılınca örgütün gücü kalmadı. Yani manevi dayanacağı yer kalmadı.

MARC KAUFMAN: Çok ilgi çekici bir bilgi verdiniz ve Mesih Mehdi’nin önümüzdeki on beş ya da yirmi yıl içinde döneceğini açıkladınız. Bunun da Türkiye’de gerçekleşeceğini söylediniz. İnsanlar kim olduğunu nasıl tanıyacaklar?

ADNAN OKTAR: Hadislerde bu çok detaylı Peygamber Efendimiz (sav) açıklamıştır. Tevrat’ta da bu konu çok açık anlatılıyor. Mesih, yani Mesih, Mehdi aynıdır. Tevrat’ta geçen Mesih’le, Müslümanların tarif ettiği, anlattığı Mehdi aynıdır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. Mehdi (as)'ın dış görünümü çok detaylı anlatılmıştır. Ve o gelmeden önce olacak bütün olaylar anlatılmıştır. Bu olayların hemen hemen tamamı oldu. Ve Hz. Mehdi (as) gelecek demedim, geldi. Orada bir yanlışlık var. Hz. Mesih (as)'ıin gelmesine on beş, yirmi yıl var. Hz. Mehdi (as) gelmiştir.

MARC KAUFMAN: Anlıyorum fakat insanlar bunu biliyorlar mı yani geri döneceğini? Bu kadar önemli bir konunun insanlar farkındalar mı?

ADNAN OKTAR: Biliniyor tabii. Türkiye’de şu an gündem bu. Ve bütün İslam aleminde de gündem. Hıristiyanlıkta da bu gündemdir. Yani Irak’ın işgal edilmesinin nedeni; Hz. Mehdi (as)’ın çıkması ihtimaline karşı yapılmıştır. Afganistan’ın işgal nedeni de odur. Hz. Mehdi (as)'ı kan dökecek birisi olarak bekliyorlardı. Halbuki Hz. Mehdi (as) bütün silahları ortadan kaldıracak, damla kan akıtmayacak, insanların burnunun bile kanamasına müsaade etmeyecek bir sevgi önderidir. Dünyayı barışa, bolluğa ve adalete yöneltecek bir insandır. Evanjelikler yanlış anladılar. Bu gereksiz korku yüzünden Irak’ta muazzam bir katliam yaptılar. Aynı şekilde Afganistan’da da katliam yaptılar. Asıl nedeni budur. Hatta George Bush 'ben bunu vahiyle yapıyorum' diyor. Yani bunun kastettiği İncil’deki izahlardır. Böyle bir, Müslümanları Evanjelikler, kan dökecek bir liderin emrinde olacaklarını zannettiler. Halbuki böyle değil. Yani Hz. Mehdi (as) tam anlamıyla sevgi insanıdır. Başında da sevgiyi savunacaktır, sonunda da sevgiyi savunacaktır. İncil’in tarif ettiği güç masonluktur. Yani ekonomik gücü elinde bulunduracağını belirtiyor İncil’de. Masonluk dünyadaki ekonomik gücün %70-80’ini elinde bulunduruyor. Ve komünizmin, faşizmin, Darwinizm’in asıl savunucusudur ve meydana getirenidir ve hamisidir. Ve dünyadaki bu akan kanın da sorumlusudur. Üç yüz elli milyon insan öldürmüş ve bir milyar insan da sakat bırakılmıştır. Birinci Dünya Harbi, İkinci Dünya Harbinde. İşte anti-Mesih denen varlık budur. Gelmiştir bu ve tahribatını yapmıştır. Şimdi Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as) birleşerek bu tahribatı ortadan kaldırıp, dünyayı sevgi, barış ve kardeşliğe çekecektir. İşte belirtilen katliam buydu, İncil’in belirttiği katliam buydu ve bu oldu. anti-kristin yapacağı katliam buydu yani.

MARC KAUFMAN: Fakat Mehdi şu an aramızda mı?

ADNAN OKTAR: Evet geldi Hz. Mehdi (as).

MARC KAUFMAN: Herhangi bir iletişiminiz oldu mu kendisiyle? Yoksa belirli bir nedenden dolayı mı eminsiniz? Mehdi’nin geldiğinden emin olmanız için belirli bir neden var mıdır?

ADNAN OKTAR: Alametlerden biliyoruz. Oktar bir kısmını saysın, önemli, en önemli olanlardan bir kısmını saysın. En önemlilerini sayabilirsin, evet.

OKTAR BABUNA: Hazreti Mehdi (as)’ın çıkış alametleri şöyledir:


Kabe’ye kanlı bir baskın olacak, bu 1979 yılında gerçekleşti.

Fırat Nehrinin akışı kesilecek, bu Keban Barajının inşasıyla 1975 yılında meydana geldi.

Afganistan’ın işgali alametlerden biridir, 1979 yılında oldu.

İran – Irak savaşı 1980 yılında, bu da gerçekleşti.

İki kuyruklu yıldız çıkacak, Halley kuyruklu yıldızı 1986 yılında ve Lulin kuyruklu yıldızı ise bu yıl geçti. Bunlar da hadislerde tarif edilmiştir.

Ramazan ayında 15 gün arayla birbirini takiben Ay ve Güneş tutulmaları meydana gelecek. Ay ve Güneş tutulmaları 1981 ve 1986 yıllarında gerçekleşmiştir.

Bağdat’ın alevlerle yok edilmesi, Irak savaşıyla gerçekleşti.

Irak'ın para biriminin ortadan kalkması.

Irak’ın üç bölgeye ayrılacağı.

Çölde bir ordunun kaybolması. Bu yine Irak savaşı sırasında gerçekleşmiştir. Irak ordusu yok olmuştur.

150’den fazla alamet vardır.

Örneğin Azarbeycan’ın işgali.

Ekonomik kriz tarif edilmiştir.

Meydanan gelen kuraklık yıllarının ardından yıllarca sel olacaktır. Bunların tümü gerçekleşiyor.

Yaygın katliamlar.

Şehirlerin yok edilmesi (örneğin Nagasaki ve Hiroşima gibi.)

Başka birçok alamet daha vardır, bunların tümü gerçekleşti. Hazreti Mehdi (as)'ın çıkışının 150’den fazla alameti vardır.

MARC KAUFMAN: Zamanınızı ayırdığınız için çok naziksiniz. Daha fazla vaktinizi almak istemiyorum fakat birkaç sorum daha var. Buraya gelmeden önce ICR’in başkanı John Morris ile görüştüm. Güzel şeyler söyledi, Nuh’un Gemisini bulmak için Türkiye’ye de gelmiş. Fakat sorum şu: John Morris buraya geldi ve Sn. Oktar ile görüştü mü? Yoksa başkalarının aracılığıyla mı görüştünüz?

ADNAN OKTAR: Yok görüşmedi. Ama arkadaşlarım görüştüler.

MARC KAUFMAN: Başlangıçta Harun Yahya’nın iletmek istediği bilgilerin biraraya getirilmesinde, ICR ne kadar önemliydi?

ADNAN OKTAR: Yani tabii çok iyi araştırmaları var, bilgiler var; ama asıl fosiller çok önemli ve proteinlerin tesadüfen meydana gelmemesi önemli. Yani iki delil önemlidir. Proteinlerin tesadüfen meydana gelmemesini zaten birçok bilimsel araştırmayla tespit etmemiz mümkün oldu. Ama fosiller orijinal, bizim kendi araştırmalarımız. En büyük darbeyi zaten fosil fotoğrafları verdi. Yani ordan asıl neticeyi aldık. Fosil fotoğrafları karşısında ezildiler ve konu bitti. Birinci dereceden net, açık delil. Hiç inkar edemeyecekleri bir delil.

MARC KAUFMAN: Bunlar fosillerin bir kısmı mı?

ADNAN OKTAR: Evet.

MARC KAUFMAN: Röportajı tamamlamak üzereyken birkaç resim çekebilir miyim? Bu arada bir soru sorabilirim ve siz Türkçe cevap verirken resimlerinizi çekebilir miyim?

ADNAN OKTAR: Tabii ki, tabii ki, inşaAllah.

MARC KAUFMAN: Tamam sorun olmaz, Türkiye’yi çok yeni tanıdığım için anlamadığım konulardan birisi farklı politik partiler nasıl ortaya çıktılar ve çalıştılar. Sn. Oktar’ın mevcut hükümet iktidara gelmeden önce onunla ilk yılları sırasında birlikte çalıştıkları söyleniyor. Bu doğru bir bilgi midir?

ADNAN OKTAR: Kuruluşunda değil de fakat Tayyip Bey, Tayyip Erdoğan Belediye Başkanlığı döneminde arkadaşlarımızla bağlantıdaydı; yani onunla o zamanlar görüşüyorlardı. Ama yani hükümet olma safhasında, parti kurma safhasında herhangi bir yardımımız, desteğimiz olmadı.

MARC KAUFMAN: Bu İslami partinin Türkiye’nin yararına olduğunu düşünüyor musunuz, partiyi destekliyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Yani ılımlı bir insan tabii, ılımlı tavırları. Ben genellikle sağ partilerin hemen hemen hepsini desteklerim. Yani MHP’yi de, Saadet Partisi’ni de, AKP’yi de destekliyorum; ama tabii bu sadece AKP ile sınırlı değil.

MARC KAUFMAN: Son soru olarak, eğer bana söylemek istediğiniz herhangi başka bir konu varsa lütfen bilgi verin. Benim son sorum ise şöyle; insanlar kitap hakkında konuşurken çok güzel olduğunu, yüksek kalitede kağıt kullanıldığını, çok kaliteli bir baskı olduğunu söylüyorlar ve özellikle para alınmadığı için grubun bu kitapların yayınlanmasını nasıl karşılayabildiklerini merak ediyorlar. Bunu bir soru olarak yöneltmek istiyorum, insanlara açıklayabilmek için, bu kitap yalnız grup içinden mi desteklendi, yoksa dışarıdan da destek verenler oldu mu?

ADNAN OKTAR: Yayınevi basıyor kitapları ve tabi ücret karşılığı basıyor, onlardan aldığı parayla yani satıştan aldığı parayla yeniden basıyor ve yeniden bu şekilde devam ediyor. Dawkins’in kitaplarını basan yayınevlerinin stiliyle aynı stil.

MARC KAUFMAN: Peki aklım karıştı. Bu kitap hediye mi ediliyor yoksa satılıyor mu?

ADNAN OKTAR: Satılıyor tabii ki. Mesela bu satıldı Rusya’ya, çok fazla miktarda basıldı Rusya’ya toptan satışla gönderildi.

MARC KAUFMAN: Amerika Birleşik Devletleri’nde bu kitap insanların satın almaları için hangi fiyata satılıyor?

ADNAN OKTAR: Herhalde 100 dolar.

MARC KAUFMAN: Yüz dolar, çok iyi. Bilmemi istediğiniz herhangi başka bir konu var mıdır? Çünkü önceden davayla ilgili tarif etmek istediğiniz bazı konular vardı. Bunlarla ya da davanızla ilgili daha fazla detay vermek istediğiniz başka bir şey var mıdır?

ADNAN OKTAR: Belki şu konuyu vurgulamamış olabiliriz, bu bekletici mesele konusu. Yani işkence yapıldığını biz mahkemeye belirttik ve bekletici mesele yapılmasını söyledik ve bu konuda bir dava olduğunu söylemiştik. Fakat mahkeme bunu beklemedi, bekletici mesele yapmadı, bekletici mesele yapsaydı dava zamanaşımına girmiyor; yani bu zaman donuyor adeta, zaman durduruluyor ve zaman aşımı sorunu da yoktu. Fakat buna rağmen mahkeme beklemedi ve kararını verdi. Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına göre de bu bir bozma nedeni. Bunun da bilinmesinde fayda var. Bunu gerçi vurguladık ama daha iyi anlaşılır şekilde belirtilmesinde fayda var. Çünkü 11 tane Adli Tıp raporu var yani arkadaşlarımızı sakatladıklarına dair, 11 tane Adli Tıp raporu var, bir çok kişiye elektrik verildi, 7 gün betonda oturtturtulduk, kollarımızı arkadan bağlı gözlerimiz bağlı olarak, hiç uyutulmadan ve sürekli işkence görerek bize birçok şey söyletildi. Ama biz bunu savcının karşısında reddettik. Mahkeme karşısında reddettik. Ama bir kere siz bunu söylediniz, şimdi bu söylediklerinizi bize ispat edeceksiniz olmadığını; yani böyle bir şeyin olmadığını bize ispat edin, dediler. O yüzden biz aylardan beridir uğraşıyoruz. Yani işkence ile söyletilen sözlerin olmadığını ispat etmekten mükellef olduğumuz için bu aslı olmayan iddiaları ispatla uğraşmak bizi tabii çok yoruyor ve çok vaktimizi alıyor. 10 yıldan beridir bu konu ile uğraşıyoruz adeta. Fakat bekletici mesele olmasını da mahkeme kabul etmedi. Tabii mahkemenin her türlü kararına saygımız var. Yargıtay’ın kararına da mahkemenin kararlarının tamamına saygımız var. Fakat bunlar Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına göre bozma nedeni böyle bir durum. 'Bekletici mesele yapılması gerekir' diyor, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına göre böyle bir kararı da biz sunduk Yargıtay’a. Bu işkencelerle bize bunu söyletip ceza almamıza sebep olan polis müdürü şu an iddia edilen Ergenekon Örgütü mensubu olmaktan cezaevinde ve bu kişi bu iddiayla cezaevinde, bu kişiye yardım eden gazetede ve basında da yardım eden Aydın Doğan’ın da o devirde adamı olan kişi de iddia edilen Ergenekon Örgütü mensubu olmaktan cezaevinde. Ve diğer bağlantılı kişiler de cezaevinde onları da tek tek söylersen Oktar.

OKTAR BABUNA: O dönemde emniyetin başındaki kişi ifadeleri işkence altında aldı. İsmi Adil Serdar Saçan’dır. Şu an iddia edilen Ergenekon Terör Örgütünün üyesi olduğu gerekçesiyle hapistedir. Aynı zamanda Aydın Doğan’ın adamı olan ve o dönemde en büyük televizyon kanallarının başında bulunan Tuncay Özkan da vardı.

ADNAN OKTAR: Her türlü bilgiyi o anda veriyordu, basına yani basında infial meydana getirdiler yani gazetelerde sürmanşet verildi ve bizim tutuklanma nedenimiz de nedenlerimizden biri de infialdi. Yani infial meydana getirerek tutuklanmamız sağlandı. Bu infial görevini de Tuncay Özkan yerine getirildi.

OKTAR BABUNA: Aynı zamanda iddia edilen terör örgütünden başka kişilerin de bununla bağlantısı vardır. Örneğin Ümit Sayın.

ADNAN OKTAR: Evet Ümit Sayın, o da onlarla bağlantılı bir kişi.

OKTAR BABUNA: O da iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü üyesidir ve şu an hapistedir ve yargılanmaktadır. Ayrıca Ataman Yıldırım da bulunuyor. İnternet siteleriyle Sn. Adnan Oktar’a saldırıyordu. Şu an o da iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü ve diğer kişilerle bağlantıları nedeniyle hapistedir. Tantan’dan da bahsedelim mi?

ADNAN OKTAR: Tantan’ın bağlantısı nasıldı?

OKTAR BABUNA: Aralarındaki MSN konuşmalarında söylüyorlar, 'istediğimizi yaptırabiliriz ona' diye, iddia edilen Ergenekon örgütü mensupları.

ADNAN OKTAR: Yani mesela bu da çok acayip bir durum. O zaman İçişleri Bakanıydı değil mi? Bize operasyonu yaptıran kişi, ona kim söylüyor bunu?

OKTAR BABUNA:  Ümit Sayın’la bir diğer kişinin MSN yazışmalarında 'ona istediğimizi yaptırabiliriz' diye.

ADNAN OKTAR: Tantan’a 'istediğimiz her şeyi yaptırabiliriz' diyor.

OKTAR BABUNA: Dosyada var, iddianamede.

ADNAN OKTAR: Yani bu da çok garip.

OKTAR BABUNA: Saadettin Tantan, o dönemin hükümetinde İçişleri Bakanıydı ve bize karşı, Bilim Araştırma Vakfı’na karşı bu operasyonu gerçekleştiren kişidir. İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü mensuplarıyla MSN yazışmalarına ait kayıtları bulunuyor. 'Ona her istediğimizi yaptırabiliriz' diyorlar. O dönem operasyonun en üst seviyesindeki kişiydi. Artık hükümette bulunmuyor, fakat o zaman görevliydi. Emin Şirin’den de söz edelim mi?

ADNAN OKTAR: Evet.

OKTAR BABUNA: Aynı zamanda Emin Şirin de eski bir milletvekilidir, yine iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü nedeniyle göz altına alınmıştı ve şu an yargılanmaktadır. Sn. Adnan Oktar’ın mahkemesine bazı kişilerle birlikte geldi ve aynı zamanda iddia edilen Ergenekon Terör Örgütüyle de bağlantılıdır. Şu an hapiste değil, fakat o da yargılananlar arasında. İşte iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü ile bağlantısı olan ve Sn. Adnan Oktar’a karşı olan bu kişilerin hepsi birbirleriyle bağlantılılar.

MARC KAUFMAN: Önceden 11 kişinin işkenceye uğradığını söylemiştiniz, aynı zamanda bir ifade imzaladılar. Siz de bu kişiler arasında mıydınız, yoksa bu kişiler Bilim Araştırma Vakfı üyeleri miydi?

ADNAN OKTAR: Ben de işkence gördüm, evet. Bana elektrik verdiler, ayaklarımdan ve tehdit de ettiler, ölümle de tehdit ettiler o dönemde. Benim de ellerim kollarım arkamdan bağlıydı. Gözlerim bağlı betonda oturttular. Hiç uyutmadılar, 7 gün. Emin Şirin’le ilgili, iddia edilen Ergenekon Örgütünün lobi sorumlusu olarak gözaltına alındı ve sonra bırakıldı. Onun Meclise verdiği soru önergesi üzerine yeni bir operasyon daha başlatıldı bize. İddia edilen Ergenekon Örgütü tutanaklarında da, onun Meclise sunduğu soru önergelerinin, örgüt tarafından ona dikte ettirildiğine dair bir yazı da vardı. Tabii aslı mahkeme sonuçlandıktan sonra anlaşılır; ama böyle bir iddiada, iddia edilen Ergenekon Örgütünün iddianamesindeki yazılarda var.

MARC KAUFMAN: Sizin tutuklanmanız ve diğer 10 kişiyle birlikte işkenceye uğramanız ne zaman gerçekleşti?

ADNAN OKTAR: 1999’da. Gözaltına alınan çoktu. Tutuklananların sayısı toplam 15-16 kişi olması lazım. Evet, azdı, evet.

MARC KAUFMAN: Daha sonra yine işkence altında o dönemde iddia edilen bir konuyla ilgili ifade imzalamanız için işkence altında baskıya uğratıldınız değil mi?

ADNAN OKTAR: Tabii, tabii, başımda polis bekledi. 'Yaz' dediler. Ne istiyorlarsa yazdım. 'At imzayı' dediler. Altına da imzatı attım. O sırada gizli kameranın önüne getirdiler beni. 'Şimdi yeniden tekrar et, o sana anlatılanları, sana söylediklerimizi yeniden tekrar et' dediler. Ben de yeniden tekrar ettim. Onu da mahkemeye delil olarak sundular. Gizli kamera da yasak normalde, o da geçerli bir delil değil. Ama böyle bir uygulama da yaptılar. Defalarca prova yaptırdılar, ne söyleyeceğime, nasıl konuşacağıma dair, gecenin 3’ünde, 4’ünde.

MARC KAUFMAN: Bu adli takibatın Darwin hakkında ve diğer konularda yazdıklarınızla ilgili olduğuna mı inanıyorsunuz? Tutuklanmanız, işkenceye uğratılmanız ve sonra mahkeme, bunlar birilerinin ya da birisinin sizin yazmayı durdurmanızı istediği için mi gerçekleştiğini düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Benim anlattıklarımdan genel olarak ne anladıysanız, o. Yani ben açıkça şudur diyemem tabii. Ama tabii, mahkemeleri tenzih ederim, hakimleri tenzih ederim ama, onlarla ilgili ben onlar yönlendirildiler, yahut çeşitli örgütlerin etkisiyle bunu yaptılar demiyorum. Onları tenzih ediyorum. Ama örgütün yapısını da anlatıyorum, bize karşı olan örgütün yapısında anlatıyorum.

MARC KAUFMAN: Son olarak, eğer Amerika’daki insanlarla yaratılış ve evrim hakkında konuşabilseydiniz, onlara ne söylemek isterdiniz? Onlara vereceğiniz mesaj ne olurdu?

ADNAN OKTAR: Amerikalıları bir kere çok seviyorum ben. Avrupalıları da, Amerikalıları da çok severim. Neşeli, dışa dönük, samimi insanlar. İnançlarında daha samimi olsunlar, daha dindar olsunlar. Museviler daha dindar olsun, Hıristiyanlar daha dindar olsun, Müslümanlar daha dindar olsunlar. Birbirlerini sevsinler, koruyup kollasınlar. Hıristiyan, Müslüman ve Museviler arasında çekişme olmasın. Bilakis birbirlerini desteklemeleri ve yardımcı olmaları gerekir. Hepimiz aynı Allah’a inanıyoruz çünkü. Dünyayı barışa, kardeşliğe, sevgiye götürmek için var gücümüzle gayret edelim. Darwinizm de bir safsata ve yalandır. Dünyayı bununla aldattılar. Dünyada sevgisizlik ve terörün kaynağıdır Darwinizm. Gerçekleri de insanlara anlatarak insanların mutlu olmasını, birbirini sevmesini sağlamalarını istiyorum Amerikan halkından.

MARC KAUFMAN: Tamam, çok iyi. Teşekkürler.

ADNAN OKTAR: Ben de teşekkür ediyorum. Çok sağolun. Sizleri de tanımak çok güzel. İnşaAllah yine görüşelim. Eğer işkence davası da cezayla sonuçlanırsa karşı taraf için biz beraat etmiş olacağız. Onu da belirtmiş miydim, bilmiyorum.

ADNAN OKTAR: Gerçi karşı taraf mahkemeyi uzatmak için çok gayretler gösteriyor, ama inşaAllah yakında neticelenir.

MARC KAUFMAN: Çok güzel, bu görüşmeyi ayarlayan hanımla bağlantıya geçeceğim, kendisine farklı davalarla ilgili gelişme olup olmadığını da soracağım, böylece bu konuda da yazabilirim.

ADNAN OKTAR: Çok iyi olur, inşaAllah.

Masaüstü Görünümü