Harun Yahya

Mümin Ahlakı SABRETMEK BİR İBADETTİR


Mümin Ahlakı

SABRETMEK BİR İBADETTİR

Sabrın gerçek anlamı nedir?

İman edenlerin sabrının kaynağı nedir?

Sabrın gerçek anlamını bilen ve bu ahlak özelliğini Allah’ın beğeneceği şekilde yaşayan tek topluluk müminlerdir. Çünkü onlar, Kuran’ı rehber edinmişlerdir. Kuran ise sabrın gerçek manasını, Allah Katında nasıl bir sabrın makbul olduğunu açıklayan tek kaynaktır. İşte bu nedenle de Allah’ın ayette emrettiği gibi, “güzel bir sabırla sabreden”ler sadece Kuran’a tabi olan müminlerdir. (Mearic Suresi, 5)

Müminlerin gösterdiği bu sabrın kaynağı ise onların “Allah’a olan samimi imanları ve teslimiyetleri”dir. Tüm diğer mümin özellikleri gibi sabır da ancak imanı kavramakla ortaya çıkar. Çünkü iman etmek Allah’tan başka bir ilah olmadığını, O’nun ilminin tüm varlıkları kuşattığını, Allah’tan başka kaderi belirleyebilecek bir güç olmadığını, O dilemedikçe hiç kimsenin hayır ya da zarar sağlayamayacağını kavramak demektir.

Müminlerin güzel bir sabır gösterebilmelerinin bir nedeni de imanları sayesinde, Rabbimiz’in üstünlüğünü ve yüceliğini takdir edebilmiş olmalarıdır. Allah’ın sonsuz akıl ve sonsuz ilim sahibi olduğunu bilen bir insan, kendisi için olabilecek en güzel yaşamı da ancak Rabbimiz’in belirleyebileceğini bilir.

Allah geçmişe, günümüze ve geleceğe ait tüm varlıkların ve tüm olayların bilgisine sahiptir. İnsan ise hem sınırlı bir akla sahiptir, hem de kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu tespit edebilme konusunda hata yapmaya yatkın bir varlıktır. Çoğu zaman olumsuz gibi görünen bir olay aslında o kişiye pek çok yönden hayır getirecek olabilir. Ancak insan bu durumdan habersizdir. Allah Kuran’da, “… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216) ayetiyle kullarına bu önemli gerçeği hatırlatmıştır.

www.Kurandasabir.imanisiteler.com

Her Konu Sabır Gerektirir

Sabır müminler için, zamana karşı gevşememenin adıdır. İman edenler sabrın dünya hayatında karşılaşacakları her türlü zorluğu açtığını, kendilerini doğruya yönelteceğini bilirler. Bu nedenle, Allah yolunda büyük bir sabır ve kararlılıkla çaba harcarlar yani cehd ederler, sabırla fedakar olurlar, sabırla insanları affederler, sabırla cömert olurlar, kısacası sabır ibadette devamın adıdır. Allah’ın rızası için sabredildiğinde bu bir sevinç vesilesidir. Tahammül ise insanların, bir an önce kurtulmak için, başkalarının rızasını kazanmak için birşeyler yapmasıdır ve elbette sabır ibadeti gibi değildir. Tahammül etme ruh haline girmiş bir insan huzurlu da olmaz.



Hayatın sonuna kadar vicdan kullanmak sabır gerektirir:

Allah insanın içinde her ne olursa olsun asla şaşmadan ve yanılmadan doğruyu söyleyen bir güç olarak vicdanı yaratmıştır. Vicdan, insanları, Allah’ın beğeneceği şekilde düşünmeye ve Allah’ın razı olacağı şekilde davranmaya çağırır. Her insanın içinde doğruyu söyleyen vicdanının yanı sıra bir de onu kötü olana yöneltmeye çalışan nefsi vardır. Ancak iman edenler yaşamları boyunca karşılarına çıkan tüm olaylarda  nefislerine uymama ve vicdanlarına uyma konusunda kesin bir kararlılık gösterirler. Nefislerinin kendilerini çağırdığı şey daha çekici görünse ve hoşlarına gitse bile sabreder, doğru olanın vicdanlarının sözü olduğunu bildikleri için mutlaka ona uyarlar.

Güzel ahlakı yaşamakta sabır gösterilir:

Allah tüm insanları Kuran’a uymak, onda tarif edilen güzel ahlakı yaşamakla sorumlu kılmıştır. Dolayısıyla insanların hesap günü sorgulanacakları konulardan biri de, Kuran ahlakını yaşayıp yaşamadıkları olacaktır. Dünya üzerinde gelmiş geçmiş insanların tümü bu konuda uyarılmış ve Allah’ın hoşnut olacağı ahlakı yaşamaya davet edilmişlerdir. Fakat Allah’ın bu çağrısına uyan kişiler yalnızca iman sahipleridir.

Mallara herhangi bir zarar geldiğinde sabır gösterilir:

Allah dünya hayatını çok çeşitli güzelliklerle süslemiş ve insanı da tüm bunlardan zevk alacak bir yapıda yaratmıştır. İnsandan istenilen ise, kendisine verilen nimetleri en güzel şekilde kullanması, ancak hiçbir zaman kendisini bu güzelliklere tutkuyla kaptırmamasıdır. Çünkü dünya hayatında kazanılanlar yine bu dünyada kalacak ve insanlar Rabbimiz’in huzurunda bu nimetleri ne şekilde kullandıklarına dair hesap vereceklerdir. Tüm bunların Allah’ın kendilerine lütfu olduğunu bilerek O’na şükredenler kazançlı çıkacak, ahireti unutarak bu nimetleri elde etmek için hırs yapanlar ise hüsrana uğrayacaklardır.

Açlık ya da yoksulluk karşısında sabır gösterilir:

Allah insanları dünya hayatında korku, mallarında ya da yaptıkları ticarette bir azalma, hastalık gibi konularla deneyecektir. İşte Kuran’da dikkat çekilen bu deneme konularından biri de “açlık ya da yoksulluk”tur.

Ancak bu noktada şunu belirtmek gerekir: Allah her insan için farklı bir imtihan ortamı yaratır. Bu nedenle Kuran’da bildirilen bu deneme konuları her insanın karşısına aynı şekilde ve aynı şartlar altında çıkmayabilir. Zaten imtihanın sırrı da burada gizlidir; Allah aynı konuyu insanlar için çok çeşitli şekillerde yaratır ve beklemedikleri bir yerden onları deneyebilir. Gerçekten iman edip tevekkül edenler, Kuran’da bildirilen bu zorluklar karşılarına her ne şekilde çıkarsa çıksın, hazırlıklı olurlar. Onları böyle bir duruma karşı hazırlıklı hale getiren ise, imanlarının ve Allah’a olan teslimiyetlerinin gücüdür.

Hastalıklara sabır gösterilir:

Bir insanın gerçekten güzel bir ahlaka sahip olup olmadığını ortaya çıkarabilecek olan ortamlar hastalık, açlık, yorgunluk gibi sıkıntıların yaşandığı durumlardır. Dolayısıyla aslında zor anlar insanın kendini ispatlayabilmesi, Rabbimiz’e olan sadakatini, bağlılığını ve güvenini ortaya koyabilmesi için çok kıymetli zamanlardır. Allah gerçek güzel ahlakın ve gerçek iyiliğin şartlarından birinin de zorda ve hastalıkta sabrederek, bu anlarda güzel tavırlar göstermek olduğunu bildirmiştir. (Bakara Suresi, 177)



Müminlerin hastalık gibi bir zorluk karşısında tevekküllü ve sabırlı davranabilmelerinin en önemli sebebi de Allah’a olan derin bağlılıkları ve imanlarıdır. Kuran’da bir ayette Hz. İbrahim (a.s.)’ın bu gerçeği “Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur;” (Şuara Suresi, 80) sözleriyle dile getirdiği bildirilmiştir. Hz. İbrahim (a.s.) gibi tüm müminler de Allah’ın hastalığı yarattığı gibi, şifayı da yaratan olduğunu bildikleri için hastalandıklarında telaşa kapılmazlar. Aksine onları yıllarca sağlıklı bir şekilde yaşatan Rabbimiz’e şükrederler. Sağlıklı bir yaşamın ancak Allah’ın lütfu sayesinde gerçekleştiğini gördükleri için de hastalandıklarında da şükredici tavırlarını sürdürürler.

Haksızlığa karşı sabır gösterilir:

Kuran ahlakını yaşamayan kimseler, gerçek bir adalet gösteremezler. Dünyada iken küçük büyük demeden yaptıkları her tavrın ahirette karşılarına çıkacağını düşünmedikleri için bu konuda bir titizlik göstermeye gerek duymazlar. Dahası vicdanlarıyla değil, nefisleriyle hareket ettikleri için, akılcı değil, fevri kararlar alırlar. Öfkelendiklerinde öfkelerine hemen yenilir ve intikam alma arzusuyla hareket ederler. Çıkarlarıyla çatışan bir durum söz konusu olduğunda, kendi menfaatlerini koruma amacıyla karşı tarafa haksızlık yapmaktan çekinmezler. Gazetelerde, televizyonlarda bu konuyla ilgili haberlere çok sık rastlanır. Bu insanlar kendilerine yapılan bir kötülüğe ya da haksızlığa da yine aynı şekilde, Kuran ahlakından tamamen uzak bir tavırla karşılık verirler. Hatta kimi zaman çok aşırı giderek çıkarlarına engel olan, öfke duydukları bir insanı öldürmeye bile kalkışabilirler.

Müminler de dünyadaki imtihanın bir gereği olarak hayatları boyunca bu tür insanların adaletsiz tavırlarıyla karşı karşıya kalabilirler. Ancak onlar,  adaletsizliğe adaletsizlikle, haksızlığa haksızlıkla karşılık vermezler. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, kendilerine yapılan haksızlıklara hiçbir müdahalede bulunmadan seyirci de kalmazlar. Fakat her zaman içlerindeki tevekkülün sağladığı itidal ile hareket ederler.





Müminlerin bir haksızlıkla karşılaştıklarında içlerinde yaşadıkları sabır ve tevekkül, tüm olayların Allah’ın kontrolünde olduğunu, Allah’ın sonsuz adalet sahibi olduğunu bilmelerinden kaynaklanmaktadır. Zira Allah ahiret günü tüm insanların, tek bir zerre ağırlığınca dahi haksızlığa uğramadan tüm yaptıklarının karşılığını alacaklarını bildirmiştir. Dolayısıyla dünyada iken hiç düşünmeden haksızlıkta bulunan, adaletsiz tavırlar gösteren kimseler ahiret günü yaptıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. Kuran’da Allah’ın sonsuz adaleti şöyle bildirilmiştir:

Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)

www.duygusalliktehlikesi.imanisiteler.com

Dünyanın yaratılış amacı insanın cennet öncesinde eğitilmesidir. Dünya, kalbi tam tatmin olmuş olarak Allah’a bağlanma yeridir. Allah bunun için çeşitli zorluklar yaratır. Mümin zorluklara sabrederken, Allah’ın kendisine yaşattığı olayların hikmetlerini düşünür. Allah’ın bunları kendisine, imanının ve ahlakının olgunluğu için özel olarak yaşattığının bilinciyle hareket eder. Zorluklara karşı sabır gösterildiğinde bunlar, kişiyi Allah’a yaklaştırır ve Allah’a bağlılığın artmasına vesile olur. Rabbimiz Kuran’da Kendisine güvenerek sabır gösterenleri sevdiğini bildirmiştir: “Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever.” (Al-i İmran Suresi, 146)

 

Masaüstü Görünümü