Harun Yahya

Türkiye Rusya'ya sırtını dönmeyecek




2014 yılında dünya siyasetinde çok büyük kırılmalar yaşandı. Bunların en önemlilerinden biri ise Ukrayna krizi sonrasında AB-ABD ittifakı ile Rusya arasında yaşananlardı. Putin’e göre bu yeni bir strateji değil, 25 yıllık bir “yalnızlaştırma” ve “Doğu’ya sürme” politikasının bir sonucuydu. Rusya’yı yalnızlaştırmak için Ukrayna olmasa başka bir sebep bulunacaktı. Nitekim Gorbaçov da bu duruma dikkat çekmiş “Yeni bir soğuk savaşa girildi, diyalog yoluyla bu durum kontrol altına alınmalı” uyarısında bulunmuştu. Çünkü özellikle de ekonomik açıdan entegre olmuş günümüz dünyasında yeni bir soğuk savaş ihtimali sadece tarafları değil, çok fazla ülkeyi yakından ilgilendiriyor.

4000’den fazla kişinin hayatını kaybettiği Ukrayna krizinin ardından somut yaptırımlara dönüşen bu yalnızlaştırma politikası, G20 zirvesinde tehditkar bir hal aldı. Zirvenin başladığı ilk gün, İngiltere Başbakanı David Cameron, “Rusya’nın, kendinden küçük ülkelere zorbalık yaptığını ve Rusya’ya yönelik yaptırımların artacağını” vurguladı. Obama ise Rusya’nın tutumunu Ebola tehdidiyle bir tuttu. Zirveye iki savaş gemisi eşliğinde katılarak istediği mesajı veren Putin ise erken ayrıldı. Ancak ne ekonomik yaptırımlar ne de G-8’de üyeliğinin askıya alınması Rusya’nın Ukrayna politikasında değişikliğe sebep olmadı. Putin’in bu tavizsiz tavrı ise ülkesinde yüzde 80’leri aşan popülerliğini daha da güçlendirdi.

Oysa Putin iktidara geldiği andan itibaren AB ve ABD ile siyasi, ekonomik ve askeri entegrasyon için ciddi adımlar attı. Afganistan, İran, Irak, Filistin, Libya krizlerinde kendi çıkarlarıyla çok uyuşmadığı halde AB-ABD’nin yanında yer aldı. Putin’in istediği tek şey ise Avrupa’ya açılan koridorları olarak gördüğü ve hamisi olduğu Ukrayna, Kırım, Gürcistan, Belarus, Moldova gibi ülkelerle tarihten gelen bağlarını devam ettirebilmekti. Batı’nın bu talebine saygı duymasını, bu ülkeleri Rusya’dan uzaklaştırma politikasını durdurmasını istiyordu. Ancak Batı Putin’in bu talebini dikkate almadı. Bu ülkeleri kendi etkisi altına almak ve Rus etkisini zayıflatmak için bir yarış başlattı. Ukrayna krizi de bu yarışın son durağıydı.

Bu yalnızlaştırma politikasından Rusya zarar görecek, ama AB ülkelerinin de çok büyük zarar göreceği çok açık. Çünkü gerek enerji koridorlarındaki hakimiyeti, gerekse Ortadoğu, Uzak Doğu ve Türkiye’yle olan yakın ilişkileri Rusya’yı dünya siyasetinin vazgeçilmezleri arasına sokuyor. Bunun en net bir şekilde farkından olan ülke ise hiç şüphesiz Türkiye. İşte bu nedenle Putin’in Aralık ayında Türkiye’ye yapacağı ziyaret Türkiye ve Rusya için olduğu kadar AB, ABD ve diğer komşu ülkeler açısından da büyük önem taşıyor.

Çatışmaların, savaşların, aynı zamanda da enerji koridorlarının kesişim noktasındaki Türkiye ve Rusya’nın ilişkilerini çok yönlü olarak geliştirmede kararlı oldukları Putin’in 10 bakanıyla birlikte Türkiye’ye gelmesinden de anlaşılıyor. Putin, enerjiden, ticaret geçişlerine ve teknoloji transferine kadar çok önemli konuları Türkiye’ye getiriyor.

Türkiye AB-ABD ve Rusya arasındaki gerilim nedeniyle tüm dikkatleri üzerine toplamış durumda. Çünkü Avrupa’nın içinde bulunduğu krizden çıkması ve enerjide, ticari geçişlerde, pazar bütünlüğünde Rusya’ya muhtaç olmaması için Türkiye’den başka çıkışı yok. Batı tarafından yalnızlaştırılan Rusya da Türkiye’nin öneminin farkında. Eğer Putin’in ziyareti ile somut adımlar atılırsa Doğu Avrupa’dan Ortadoğu’ya kadar dünya dengelerinde önemli değişikler olacağı biliniyor.

Suriye, Karabağ sorunu, Kırım gibi birçok konuda görüş ayrılıkları olmakla birlikte, tarihten gelen köklü ilişkinin getirdiği saygılı ve dostane yaklaşım Türkiye ve Rusya ilişkilerinde kendini gösteriyor. İki taraf da bu görüş farklılıklarının köklü ilişkilere zarar vermesine izin vermiyor. Alternatif çözüm yolları bulmak için iki ülke de gayret ediyor, diyaloğu kesmemeye özellikle dikkat ediliyor. Bu anlayış, Ankara'nın, Batı'nın Rusya'ya karşı uyguladığı yaptırımlara katılmayı reddetmesine de yansıdı. Rus Haber ajansına açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da buna dikkat çekmiş ve “Bizim Rusya ile çok ciddi ilişkilerimiz var ve bu da tarihten gelen bir ilişki... Çok farklı alanlarda çok ciddi işbirliği içerisindeyiz. Doğrusu kimsenin hatırı için de bundan vazgeçemeyiz. Türkiye kendi ulusal menfaatlerini düşünerek hareket etmek zorundadır, kendi halkının menfaatlerini düşünerek hareket etmek durumundadır.” şeklinde bir açıklama yapmıştı.

Putin'in ziyareti öncesinde iki ülke arasındaki ticari ilişkiler son yılların en iyi seviyesine ulaşmış durumda. Orta Doğu'da yaşanan sorunlar nedeniyle Türkiye'nin, Ukrayna krizi nedeniyle de Rusya'nın ticaret pazarlarının daralması iki ülkeyi ticari işbirliğine yaklaştırdı. AB-ABD’nin devreye soktuğu yaptırımların ardından Rusya da AB’den birçok kalemin alımını durdurdu ve Türkiye’ye yöneldi. Görüşmelerde, iki ülke arasındaki 35 milyar dolarlık ticaret hacminin, engeller kaldırılarak, 2020'de 100 milyar dolara çıkarılmasının yolu açılmaya çalışılacak. İki ülke sadece enerji ve doğal gaz değil, nükleer enerji alanında da iş birliği yapmaya karar verdi. Rusya şu an Türkiye'nin petrol ithal ettiği ülkeler arasında 4. sırada ve doğal gaz ihtiyacının yüzde 60'ını karşılıyor. 2005'te işlemeye başlayan "Mavi Akım" projesi ise iki ülke arasındaki en büyük projelerden biri.

İki ülke arasındaki en hassas konu ise Kırım. Kırım konusunda iki ülke arasında her ne kadar bir gerilim yaşanmış olsa da bunların çözülemeyecek sorunlar olmadığını iki taraf da dile getiriyor. İki taraf da Kırım konusuna gerilimi azaltan bir üslupla yaklaşıyor. Siyasi gözlemciler ise Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasının ardından yarımadada Kırımlı Tatarlar için bir takım kolaylıkların uygulanmasını öngören kanunların kabul edilmesine, Kırım Ukrayna’ya ait iken böyle kolaylıkların olmamasına dikkat çekiyorlar. Putin’in Ramazan ve Kurban bayramlarını Kırım’ın resmi tatili ilan etmesi, Stalin döneminde ağır kıyımla karşılaşmış Tatarların anavatanlarına tekrar tutunmaları için yaklaşık 250 milyon Dolar fon ilan etmesi, genç Tatar siyasetçi Ruslan Balbek’in Kırım Özerk Cumhuriyeti Başbakan Yardımcılığı’na getirilmesi, bölgede camilerin yapımının bütün hızıyla sürmesi ve Ukrayna’nın 18 yıldır vermemekte direndiği tapuların Rusya tarafından verileceğinin anlaşılması bölgeyi ve aynı zamanda da Türkiye hükümetine rahatlattı....

Rusya’nın Kırım konusundaki bu yaklaşımı Türkiye’ye verdiği önemin bir göstergesi. Türkiye de bunun farkında ve dünya siyasetindeki gelişmelerden etkilenmeden Rusya’yla olan güçlü ilişkilerini koruyacak adımlar atmaktan çekinmiyor. Bundan sonra yapılması gereken ise Türkiye’nin NATO ile Rusya arasında bir arabulucu rolü üstlenip Soğuk Savaş mantığının geri gelmesine engel olmak olmalıdır. Dünya ülkeleriyle entegre olmuş ve dostlukla kucaklanmış güçlü bir Rusya Ortadoğu’da yaşanan sorunların çözümünde de önemli bir rol oynayacaktır.

Adnan Oktar'ın Pravda'da yayınlanan makalesi:

http://english.pravda.ru/world/asia/01-12-2014/129168-turkey_russia-0/

Masaüstü Görünümü