Harun Yahya

Fikir Özgürlüğü Hakaret Özgürlüğü Demek Değildir




Yemen bir kez daha bir terör olayı ile dünya gündeminde. Ancak bu sefer saldırı Yemen’de değil, Fransa’da gerçekleşti. Said ve Şerif Kouachi kardeşler Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo'ya saldırarak 12 kişiyi öldürdüler. El Kaide (AQAP) örgütünün Yemen kolu, Kouachi kardeşleri kendilerinin görevlendirildiğini yayınladığı görüntülü mesajla duyurdu. El Kaide Örgütü’nün açıklamalarında Paris saldırısının liderleri Dr. Eymen el Zevahiri'nin emri ile yapıldığı, marketteki rehine eyleminin ise kendilerinin yapmadığına dair bilgiler de vardı.

Youtube’da yayınlanan videoda konuşan örgüt liderlerinden Nasser bin Ali al-Ansi, “El Kaide’nin Arap Yarımadası’ndaki kolu olarak Peygamberin intikamını almak için yapılan operasyonu üstleniyoruz” dedi.

İfade ve düşünce özgürlüğü çok önemlidir. Herkes görüşünü özgürce ifade edebilir, etmelidir. Ancak “hakaret” özellikle de “dini değerlere hakaret” eylemi, içinde hiçbir düşünce barındırmadığı gibi bir ifade biçimi de değildir.

İnsan hakları konusunda en güvenilir ve en yetkin yargı alanı konumunda olan mahkemelerden birisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’dir. AİHM, demokrasi ile yönetilen Avrupa ülkelerinde vatandaşların bireysel hak ve özgürlüklerinin devletler tarafından ihlalini önlemek üzere kurulmuştur. Mahkeme, Avrupa’daki demokratik rejimlerin devam ettirilmesi için bireylerin sahip olması gereken asgari hak ve özgürlüklere yer veren bir metin olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’ne göre vermektedir. AİHM’nin kararlarının Avrupa ülkelerindeki yargı organları ve devlet düzeni üzerindeki etkisi büyüktür.

AİHM birçok kararında “dini değerlere hakaretin fikir özgürlüğü kapsamında olmadığı”nı belirtmiştir. Bu kararlardan biri “Yasak Tümceler Kararı” olarak da bilinen ve Türkiye’de gerçekleşen bir olay ile ilgilidir.  İstanbul Cumhuriyet Savcısı “Yasak Tümceler” adlı bir romanda “Allah’a, Dine, Peygambere ve Kutsal Kitaba” hakaret edildiğini iddia etmiştir.

İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi 28 Mayıs 1996 tarihli kararı ile iki yıl hapis ve para cezasına hükmetmiş, son olarak hapis cezasının para cezasına çevirmiştir. Türkiye’deki Yargıtay 6 Ekim 1997 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır. Bunun üzerine kitabı basan yayınevinin sahibi yöneticisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurarak AHİS 10. madde yer alan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

AİHM, başvuru numarası 42571/98olan bu davanın 13 Eylül 2005 tarihi kararında şu önemli tespitlerde bulunmuştur:

“…10. maddenin 2. paragrafında yer alan ifade ve düşünce özgürlüğü bazı «görev ve sorumlulukları» beraberinde getirmektedir; bunlar arasında yer alan din ve inanç özgürlüğü söz konusu olduğunda başkalarına zarar verecek nitelikteki söylemlerden ve saygısızlık edecek davranışlardan kaçınılması gerekmektedir (Bkz. örneğin, Otto-Preminger-Institut v. Avusturya kararı, 20 Eylül 1994, seri: A no: 295-A, § 49, ve Murphy v. İrlanda kararı, no: 44179/98, § 67, AİHM 2003-IX). İlke olarak, büyük hayranlık ve sevgi duyulan dini hedef alan aşağılayıcı eleştirilerin yaptırıma tabi tutulması gerekli görülebilir”

“Bir Devlet, başkalarının inanç özgürlüğüne saygı bilinci ile düşünce ve ifade özgürlüğü ile bağdaşmayan yargı konusunu teşkil eden fikirleri de içeren davranışların önlenmesini meşru olarak gerekli görebilir (Bu anlamda bkz.9.madde, Kokkinakis v. Yunanistan kararı, 25 Mayıs 1993, seri: A no: 260-A, ve Otto-Preminger-Instutut Kararı, §47).”

“…mevcut dava yalnızca onur kırıcı veya sok edici yorumlar veya “provokatif” görüşlerle değil, aynı zamanda Müslümanların peygamberine yapılan çirkin saldırı ile de alakalıdır. Laiklik ilkesine oldukça bağlı olan Türk toplumunda dini öğretilerin eleştirilmesi bir derece hoş görülse de; inanan insanlar …kendilerini haksız ve ağır saldırıların hedefinde hissedebilirler”

Mahkeme bu açıklamaları yaptıktan sonra oy birliği ile ifade özgürlüğünün engellenmediğine karar vermiştir.

Fransa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının bağlayıcı olduğu bir ülkedir. Bunun yanında yine Fransa’nın da bir üyesi olduğu Birleşmiş Milletler de dini değerlere hakarette bulunmanın suç olduğuna dair kararlar almıştır. Bu konu basına da çokça yansımıştır. . O nedenle, dini değerlere yönelik hakaret içerikli sözler, ne düşüncedir ne de ifadedir. Bu hususu yalnız Fransa değil, tüm Avrupa ülkeleri dikkate almalıdır.

Buna karşın belirli odakların kasıtlı olarak bu konunun üzerine gitmeye devam etmesi söz konusu olabilir. Devletler ve AİHM’nin hükümleri bu tür saldırganlıkları durdurmada yetersiz kalırsa Müslümanların üzerine düşen ne olacaktır?

Şu an dünya gündeminde olan ve adına "terör" denen barbarlık, Kuran ahlakından tamamen uzak, cahil ve bağnaz insanların, dinle gerçekte hiçbir ilgisi olmayan canilerin eseridir. Unutulmamalıdır ki; her türlü terörist hareket İslam’a göre vahşettir, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaktır. İşledikleri vahşetleri hangisi olursa olsun din kisvesi altında yürütmeye çalışan bu kişi ve gruplara karşı uygulanacak kültürel çözüm, gerçek İslam ahlakının insanlara öğretilmesidir. Başka bir deyişle, İslam dini ve Kuran ahlakı, terörizmin ve teröristlerin destekleyicisi değil, yeryüzünü terörizm belasından kurtaracak çaredir.

İslam’a, yönelik yapılan saldırılara karşı Müslümanlara düşen hukukla, fikirle, bilimle mücadele etmek aklın, mantığın, hukukun gereğidir. Bu tarz bir tutum Allah’ın Müslümanlardan beklediği Kuran ahlakına uygun olandır. 

Adnan Oktar'ın National Yemen'de yayınlanan makalesi:

http://nationalyemen.com/2015/01/18/freedom-of-ideas-does-not-mean-freedom-to-insult/

Masaüstü Görünümü