Harun Yahya

Güneydoğu Asya’nın Uzak Bir Köşesinden Yükselen Çocukların Feryatlarını Dünya Neden Duymazdan Geliyor?




Myanmar ya da Burma dünyada çoğu kişinin adını çok az duyduğu küçük bir ülke. Ancak 678 km2’lik yüzölçümü ve yaklaşık 56 milyonluk nüfusu ile Myanmar dünyada insan haklarının en fazla ihlal edildiği ülkeler arasında yer alıyor.

Nüfusunun büyük kısmı Budist olan Myanmar, dört yıl önce askeri yönetimden demokrasiye geçti. Ne var ki Müslüman Rohingyalılar, hükümetin uyguladığı baskı ve şiddet politikası nedeniyle ülkenin batısındaki Arakan eyaletinden kaçıyor, Aslında, Rohingyalıların dünyada en çok zulme uğrayan topluluklardan biri olduğu birçok kişi tarafından kabul edilir. Nitekim 2014 yılı sonunda açıklanan rakamlara göre din temelli çatışmalarda 280 Müslüman yaşamını yitirmiş, 140 bin kişi de yerinden edilmiştir. Kendi vatanlarında istenmeyen bu insanlar, Burma vatandaşı olarak kabul edilmezler ve bu sebeple eğitim, sağlık hizmetleri, evlenme ve seyahat hakkı gibi haklara sahip değildirler. Bu nedenle mülteci konumundaki 1 milyon 300 bin Müslüman Rohingyalı Rakhine (Arakan) eyaletinin başkenti Sittwe yakınlarında çağdışı koşullara sahip, derme çatma kamplarda hayatlarını sürdürme çabasındalar… Bu kamplarda doğan ve yaşayan çocuklar ise henüz çocukluklarını yaşayamadan pek çok sorunla mücadele ediyorlar.   

Bambu ve kamıştan birbirine yakın yapılmış evlerden oluşan 12 kampta çoğu zaman aç, susuz olarak yaşayan ve hastalıklarla boğuşan Arakanlı çocuklar, ilaçsızlık ve sağlıktan yoksun koşullar nedeniyle zor günler geçiriyorlar. Bölgede tıbbi yardımın başlıca sağlayıcısı olan Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) Örgütünün, faaliyetinin resmen yasaklanması kamplarda koşulların giderek daha da kötüleşmesine neden oluyor. Yardım görevlilerinin bölgeden ayrılmasıyla, hiçbir sağlık hizmeti alamayan bölge halkının ve elbette çocukların durumu her geçen gün daha da kötüye gidiyor ve Rakhine kamplarında yetersiz beslenme ve sağlık koşulları nedeniyle açlık ve hastalıkların giderek arttığı haberleri geliyor…

Arakanlı çocuklar yaşamak zorunda bırakıldıkları ilkel koşullardaki kamplarda, günü geçirmenin derdiyle boğuşan anne babalarıyla birlikte, hayatlarını sürdürebilme peşindeler.

Naylonla kapatılmış damları olan, tek odalı derme çatma barakalarda güne uyanan çocuklar, her gün yenilerinin eklendiği kamp halkı arasında yine de çocukluklarının gereği herşeyden habersiz gülücükler dağıtıyorlar... En basit oyuncaklarla bile tanışmamış olan bu çocuklar çamurdan, poşetten, kutudan yaptıkları oyuncaklarıyla oynarken, yaşadıkları ağır yükün elbette farkında değiller.

Bu çocukların karşılaştıkları zorluklar sadece yeme içme ve barınma sorunlarıyla sınırlı değil. Kamplardaki Müslümanlar sürekli olarak Budist çeteler tarafından rahatsız ediliyorlar. Üstelik Arakanlı çocuklar hiçbir çocuğun maruz kalmaması gereken işkencelerin muhatabı oluyorlar. Budist çeteler, Müslüman köylerine saldırıp, yağmaladıktan ve anne babaları sebepsiz yere tutukladıktan sonra çocuklara işkence yapıyorlar. Bu küçük canların ellerini bacaklarının altından bağlanıp onları savunmasız bir şekilde bırakıp gidiyorlar. Çocuklar bu şekilde aç, susuz ve yarı çıplak bir şekilde,  günlerce kendilerini kurtaracak birini bekliyorlar. Bazıları bu ağır işkenceye dayanamıyor ve çamurlu toprağın üzerine küçük cansız bedenleri düşüyor.

Bu duruma hiçbir anne babanın, hiçbir insanın sessiz kalmaması gerekir. Çoğu insan rahat, sıcak konforlu evlerinde huzur içinde oturup, çocuklarını memnun etmek için çabalarken, dünyanın uzak bir köşesinde yükselen çocuk feryatlarını duymazdan gelmemeli… Bir an için onların yerinde olduğunu düşünmek bu umursamazlığı bozmak için yeterli. Hiç kimse çocuğu açken, hastalıktan titrerken, gözünün önünde işkenceye maruz kalırken sessiz ve umarsız kalamaz. Onu kurtarmak için gerekirse kendi canını ortaya koyar. Çocukların kendi çocuğu olmaması, onları hiç tanımamış olması hiç kimseyi onlar için mücadele etmekten alıkoymamalı..…. 

Dünyanın bu sevgisizlik ve merhametsizlik hastalığından bir an önce kurtulmaya ihtiyacı var.. Egoizmin, nefretin ve çatışmaların arkasında da hep yoğun bir sevgisizlik ve ilgisizlik var. Farklı ırk, mezhep ve inançtan oldukları için Myanmar’da yaşanan anlaşmazlıkların ve zulmün arkasında da yine aynı nedenler var. Dünya artık sevgi ve adaletle hükmedip kan akıtmayacak, akan kanı durduracak, insanlara sevgiyi ve ilgiyi öğretecek, onları yönlendirip harekete geçirecek sevgi sahiplerini bekliyor. Allah en kısa zamanda insanlığı sevginin hakim olduğu güzel günlere ulaştırsın.

Adnan Oktar'ın The Burma Times'da yayınlanan makalesi:

http://burmatimes.net/world-turn-blind-eye-childrens-cries-coming-far-corner-southeast-asia/

Masaüstü Görünümü