Harun Yahya

Türkiye Yemen'de savaş değil, barış istiyor




 


Coğrafi olarak uzak olmasına rağmen Türkiye Yemen’e pek çok Arap ülkesinden daha yakındır. Gerek tarihten gelen bağlar gerekse dini kardeşlik duygusu bu yakınlığın kaynaklarındandır. Şimdilerde ise Yemen’in en çok ihtiyaç duyduğu anda Türkiye  dostluğunu bir kere daha gösterme imkânına sahip.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’nın kısa süre içinde önce Arabistan ardında da İran ziyaretleri Yemen için barış umudunu filizlendirebilir. Sayın Erdoğan, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz Al Suud’un konuğu olarak, 28 Şubat - 2 Mart 2015 tarihleri arasında Suudi Arabistan’a resmî bir ziyaret gerçekleştirmişti. Hatta aynı dönemde Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin Arabistan’da olması dikkatleri çekmişti.

Bu ziyaretin hemen sonra 26 Mart’ta Mısır öncülüğündeki koalisyon güçlerinin hava saldırısının ardından Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan askeri operasyonun desteklendiği yönünde bir açıklama geldi. Bu açıklama Türkiye’de hükümete “mezhepçi politikalar izlediğine dair” eleştiriler yöneltilmesine yol açtı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan bu eleştirilere, ““Türkiye mezhep eksenli bir ayrışmaya veya bir tavra gidiyor”, ifadesini kabullenmemiz kesinlikle mümkün değil. Bizim için belirleyici güç, mezhep değildir; belirleyici olan anlayış ya da inanç, İslam’ın ta kendisidir. Birileri Şia olabilir, ülkemde ağırlıklı olarak Sünniler olabilir... Ancak inanç noktasında geleceğimizi ne Sünnilik belirler ne de Şia. Esas olan İslam’dır.” diyerek cevap verdi. (1)

Cumhurbaşkanı Erdoğan benzer bir açıklamayı İran’da da yaptı. Bu, operasyondan çok daha önce planlanmış bir ziyaretti. İran operasyona destek sunduğu için Türkiye’ye tepki gösterse de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan İran ziyareti sırasında Ruhani ile yaptığı ortak açıklamada Irak-Suriye ve Yemen’de yaşananlarla ilgili olarak yine kanı durdurmak ve ayrılıklara son vermek gerektiği vurgusunu yaptı:

“Beni burada ne Şia ilgilendirir ne Sünni ilgilendirir. Beni müslüman ilgilendirir. İnsan yaratılmışların en şereflisidir. Oturarak konuşarak, bu kana, bu ölüme bir son vermeliyiz. Birbiriyle vuruşanları bir araya getirelim.” (2)

Bugün Ankara’nın tutumuna bakılacak olunursa da Türkiye’nin Yemen’de savaştan değil, barıştan yana olduğunu görürüz. Türkiye hem İran hem de Arabistan ile olan yakın ilişkilerini Yemen’de barışın tesis edilmesi için aktif bir biçimde kullanıyor. Nitekim Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Sudan Dışişleri Bakanı Ali Ahmet Karti ile düzenlediği ortak basın toplantısında bu çabanın işaretlerini verdi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun açıklaması şöyle:

“Yemen’de bir yangın var. Bu yangını söndürmemiz gerekiyor. Yemen’de şu andaki durumdan sorumlu olan ülkeler de var. Bunları da biz açıkça Tahran’da söyledik, konuştuk. Biz siyasi diyalog ve siyasi çözümle Yemen probleminin üstesinden geleceğimize inanıyoruz ve bu anlamda da Türkiye, İran, Suudi Arabistan gibi ülkelere önemli görev ve roller düşüyor. Bu konuda işbirliği yapmamız konusunda İran ile mutabık kaldık. Şimdi Körfez ülkeleriyle de görüşüyoruz, temaslarımız devam edecek. Zaten Zarif ile her fırsatta telefonla da görüşüyoruz. Bundan sonraki süreçte de daha yakın bir çalışma içinde olacağız. Keza Körfez ülkeleriyle, Arap ülkeleriyle de bu temasımızı devam ettireceğiz.” (3)

Peki gerçekten de Türkiye Yemen’de barış için arabulucu olabilir mi?

Ortadoğu’ya bakıldığında Türkiye’nin bölgedeki en önemli aktörlerden biri olduğunu görmek mümkün. Sekiz sene önce Türkiye İsrail ile Suriye’yi barışın eşiğine getirmiş ancak İsrail’in Lübnan Operasyonu nedeni ile barış girişimi son anda sekteye uğramıştı. İsrail'in eski Ankara Büyükelçisi Alon Liel Türkiye’nin arabuluculuk için yürüttüğü çabayı İsrail’in Haaretz Gazetesi’nde detaylı olarak anlatmıştı.(4)

Türkiye’nin Ortadoğu’da barışa yönelik çabalarının bir örneğini de Suriye’de görmek mümkün. Türkiye, Suriye’de gösteriler başladığında, Esad’a karşı hemen tavır almamış uzun süre barışın tesisi için çaba sarf etmişti. Esad’a Suriye’nin demokratikleşmesi ve istikrara kavuşması için tavsiyelerde bulunmuştu. Ayrıca Türkiye, Suriye iç savaşında mağdur olan 1.6 milyon mülteciyi dini ve etnik kimliğini gözetmeden topraklarında misafir ederek de dünyaya barış ve insanlık dersi verdi. Bu tavır Türkiye’nin Ortadoğu politikasının din ya da etnik ayrıma dayanmadığının da önemli göstergelerinden biridir.

Türkiye’nin benzer bir çabayı Filistin’de ve Lübnan’da da yürütmüştü. Sünni ağırlıklı bir nüfusa sahip olmasına karşın İran ile de dostane ilişkileri olması Türkiye’nin elini Yemen konusunda güçlendiriyor. İran, ülkesinde geliştirdiği nükleer proje ile ilgili olarak tüm dünya tarafından baskı altına alındığında Türkiye Brezilya ile birlikte önemli bir çözüm önerisi sundu.

Tüm bu deneyimler ve bölge ülkeleri ile ilişkileri Türkiye’yi, Yemen’de barış için önemli bir umut haline getiriyor. Eğer Türkiye İran ve Suudi Arabistan’ı da yanına alarak Yemen’de kalıcı bir ateşkes sağlarsa bu, bölge adına büyük bir başarı olacaktır. Sonrasındaki hedef ise Yemen’de kalıcı bir istikrar ve kalkınma sağlanması olacaktır. Bunun mümkün olması için en az Türkiye’deki kadar, İran’daki, S. Arabistan’daki ve Yemen’deki Müslümanların da kardeş olduklarını hatırlamaları şart.

Dünyanın her yerinde akmakta olan Müslüman kanına Türkiye’nin kan katmaktan kaçınması, sevgi, anlayış, diyalog ve diplomasiye odaklanması son derece önemlidir. Çözümün her zaman için kardeşlikte araması yalnız Yemen için değil, tüm Ortadoğu için bir örnek ve umut olacaktır.

Referanslar:


(1) http://www.haberturk.com/gundem/haber/1063709-baskanliga-335-de-yeter

(2) http://www.haber7.com/dis-politika/haber/1339747-erdogan-beni-ne-sia-ne-sunni-ilgilendirir

(3) http://www.aljazeera.com.tr/haber/cavusoglu-iranla-isbirligi-artacak

(4) http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2007/01/070116_syria_israel_tr.shtml

 

Adnan Oktar'ın National Yemen'de yayınlanan makalesi:

 

http://nationalyemen.com/2015/04/15/turkey-asks-for-peace-in-yemen-not-war-3/

 

Masaüstü Görünümü