Harun Yahya

Cemmu ve Keşmir’de insan hakları ihlalleri son bulmalıdır




3 Haziran 1947’de İngiltere başbakanı Clement Attlee sömürgeleri altındaki Hindistan’ın bağımsızlığı ve bölünmesi için yasa tasarısı sundu. Böylece İngiltere yönetimi altındaki 500’den fazla eyalet, bölünme planı yoluyla hızla Pakistan ya da Hindistan’ın yönetimine geçmiş oldu. Sonucunda 14 Ağustos 1947’de iki bağımsız devlet meydana geldi.  

Ancak, Cemmu ve Keşmir eyaletlerinin hangi devletin yönetimine geçeceği konusu çözülemedi ve bu Hindistan ve Pakistan arasında 60 yıldan fazla sürecek olan ihtilafa neden oldu. Aslında bölünmeden önce Keşmir’de büyük bir Müslüman çoğunluk vardı ve 1941 İngiliz Hindistan’ındaki nüfus sayımına göre Keşmir Vadisi nüfusunun %93,6’sını Müslümanlar ve sadece %4’ünü Hindular oluşturuyordu. İşte tüm bunlar, Cemmu ve Keşmir eyaletleri üzerine 1947’de Hindistan ve Pakistan arasındaki ilk savaşın başlamasına sebep oldu.

Bu ilk anlaşmazlık BM aracılığındaki ateşkesle çözümlendi ve Keşmir’e yönelik 21 Nisan 1948 kararına göre “Hindistan ve Pakistan, Cemmu ve Keşmir’in Hindistan veya Pakistan yönetimine girmesi konusunun demokratik bir yöntem olan serbest ve adil bir referandum ile kararlaştırılmasını istemektedir”. BM tarafından talep edilen referandum hiçbir zaman yapılmadığı için Hindistan ve Pakistan arasındaki ilişkiler ciddi şekilde bozuldu ve sonunda 1965, 1971 ve 1999’da üç savaşa yol açtı.

Mevcut statüsüyle Hindistan, Pakistan ve Çin sınırlarıyla çevrili bir bölge olan Keşmir’in üçte biri, kuzey bölgesini içine alan Azad Keşmir olarak bilinen bugünkü Gilgit-Baltistan bölgesi Pakistan tarafından yönetilir. Ladakh, Cemmu ve Keşmir Vadisi’ni içine alan Cemmu ve Keşmir eyaleti olarak bilinen üçte ikisi ise Hindistan tarafından yönetilmektedir. Gerçekte Cemmu ve Keşmir, eyalet nüfusunun %67’sinin İslam’ı yaşadığı, Müslüman çoğunluk nüfusa sahip Hindistan’daki tek eyalettir.

Süregiden ihtilaf masum kadınların, erkeklerin ve çocukların hayatlarına kasteden vahim vahşetlere neden oldu ve ihtilafın son 25 yılı içinde 70.000 ölüm ve 10.000 kayıp olduğu tahmin edilmektedir.  Sadece Himalaya bölgesinde, İngiltere merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan “Çocukları Kurtarın” tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 200.000 yetim çocuğun %37’sinin ihtilaf sırasında yetim kaldığı belirtilmektedir. Ayrıca Hindistan’da kayıp binlerce Keşmirlinin olduğunun bir kanıtı olarak keşfedilen 2730 isimsiz mezarın bulunduğu Cemmu ve Keşmir eyaletinin 38 sahasında yapılan bir araştırma ile Müslümanlara yapılan zulüm yine aşikardır. Bu toplu katliam ihtimalini akla getirmektedir. Cemmu ve Keşmir eyaletindeki bu hukuksuz cinayetler, mahkeme dışı infazlar ve Müslümanların zorla kaybolması ile ilgili olarak uluslararası kuruluşlara, özellikle BM tarafından yürütülecek bağımsız araştırmalar için acil ihtiyaç bulunmaktadır. Bu tip yaşam hakkı, özgür yaşama ve kişilerin güvenliğine yönelik ihlaller olurken Hindistan’da demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.

Dahası, Cemmu ve Keşmir’deki Müslüman nüfus, 2011’de 11 Hindistan eyaletinde yaklaşık 80 bölgede faaliyet halinde olan Maocu bir kalkışmayla da karşı karşıyadır. Maocular sürekli olarak köylülerden barınak ve bilgi talep ettiği için ve köylüler daha sonra güvenlik güçleri tarafından isyancılarla işbirliği yaptıkları için cezalandırıldığından, köylüler güvenlik güçleri ile Maocu isyancılar arasında kalmaktadır.  Bu şartlar altında Müslümanların tazyik altında oldukları, durmaksızın saldırıya uğradıkları ve işlemedikleri suçlar nedeniyle farklı taraflarca hücuma uğradıkları açıktır ve bu şartlarda kendi evlerinde normal bir hayat yaşayamamaktadırlar. Maocuların, çocukları bile kendi güçlerine kattıkları ve öğrencileri riske atarak okullara saldırdıklarına dair belgelenmiş vakalar bulunmaktadır.

Cemmu ve Keşmir’de Hindistan hükümeti tarafından idare edilen hapishanelerde de dehşet verici sahneler yaşanmaktadır. Bölgede her 17 sivile 1 askerin düştüğü, tahmini 700.000 kişilik askeri ve yarı askeri güçler konuşlandırılmıştır. Aslında Uluslararası Kızılhaç Komitesi 2005 yılında bu personel tarafından “düzenli olarak elektrik verildiği, dayak ve cinsel aşağılama kullanıldığını” belgelemiştir. Uluslararası Kızılhaç Komitesi personeli Amerikalı diplomatlara Cemmu ve Keşmir’deki hapishanelere 177 ziyarette bulunduklarını ve kötü muamele ve altı işkence şeklinden bir veya daha fazlasına maruz kaldıklarını söyleyen 1.491 tutukluyla görüştüklerini söylemiştir. Bu şiddetin arka planında 1958 yılında dayatılan Hindistan’daki ordu ve yarı askeri güçlere neredeyse tam muafiyet sağlayan Silahlı Kuvvetler Özel Yetki Yasası yatmaktadır.   Bu şekilde Müslümanlara yapılan zülüm güvenlik maskesi altında uygulanmakta ve insanlar hiç bir uyarı olmaksızın salt şüphe üzerine tutuklanmaktadırlar.

Sadece az sayıda gerçeği ortaya koyan bu genel perspektif Müslümanların 14. yüzyıldan bu yana yaşadıkları Cemmu ve Keşmir eyaletinde maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri ve eziyeti görmek için yeterlidir. Sevgi, merhamet, fedakarlık ve kararlılık gibi ahlaki değerleriyle Müslümanlar değerli ve saygı değer kişilerdir. Dinleri, kültür ve hayırseverlikleri ile bölgede kökleşmişlerdir. Hindistan ancak Müslümanların maruz kaldıkları hukuksuzluk, suiistimal ve kötü muamele son bulduğunda ve yönetimi altında yaşayan her bireyin üzerindeki baskıyı kaldırarak geçmiş hatalarını düzelttiğinde gerçek bir demokrasi olabilir. 

Adnan Oktar'ın Daily Mail'de yayınlanan makalesi:

http://dailymailnews.com/2015/01/08/human-rights-violations-should-end-in-jammu-and-kashmir-2/

Masaüstü Görünümü