Harun Yahya

13 Kasım 2015'ten Sonra Fransa'da Müslüman Olmak




13 Kasım'da Fransa'nın başkenti Paris'te altı noktada gerçekleştirilen ve 132 kişinin hayatını kaybetmesine, 352 kişinin yaralanmasına neden olan silahlı ve bombalı saldırıların ardından ülkedeki güvenlik önemleri azami ölçüde arttırıldı. Tarihinin en büyük terör olayıyla sarsılan ülkede bugün dikkatler 6 ve 13 Aralık'ta gerçekleştirilecek olan iki turlu eyalet ve bölge seçimlerine yönelmiş durumda.

Seçimlerin önde gelen partisi Ulusal Cephe’nin aşırı sağcı lideri Marine Le Pen'in yüksek oy almak için Müslümanlara yakınlık göstermesi ülkedeki seküler kesimler tarafından büyük tepki gördü. 2017 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanacağı tahmin edilen Le Pen'in lideri olduğu Ulusal Cephe'den bir yetkili kendilerinin radikal ve köktendincilere değil, gerçek İslam'a inanan Fransız vatandaşlarına seslendiklerini ve onları öncelikle Fransız vatandaşı olarak gördüklerini söyleyerek partisini savundu.

Radikalizm ile gerçek İslam arasındaki farkı doğru tanımlayabilmek, sözde "İslami terör" olarak tabir edilen ve tüm dünyayı kasıp kavuran radikal terörü sona erdirebilecek düzeyde hayati bir mesele. Kendilerini Müslüman olarak lanse eden radikallerin eylemlerinin İslam kaynaklı olmadığını delilleriyle ortaya koymak dünyaya barış ve güvenlik kazandıracak en köklü çözüm. Teröre karşı tek ses olmak ancak bu şekilde mümkün.

Ne var ki Batılı ülkelerde gerçek İslam hala tam olarak tanımlanabilmiş değil. Avrupalılar radikallerin uygulamalarını gerçek İslam sanıyor ve doğrudan İslam’ı ve Müslümanları hedef alan bir savunma içerisine giriyorlar.

2015'i radikal terör korkusu içinde geçiren Fransa'da İslam karşıtlığının ve İslamofobik saldırıların geçmiş yıllara kıyasla arttığı gözlemlenirken, yaşanan terör olaylarının ardından İslam’a yönelik sempatinin yüksek oranda artış gösterdiği de çeşitli araştırma ve verilerin ortaya koyduğu bir başka gerçek. Örneğin Le Monde gazetesinin senenin başında meydana gelen Charlie Hebdo saldırısının ardından düzenlediği ankete göre, “İslam dini Fransız toplumunun değerleriyle uyumludur” diyenlerin oranı geçtiğimiz yıla göre 12 puan artış göstererek %47’ye ulaştı. Fransızların %66’sı İslam’ın diğer dinler gibi barışçıl olduğunu söylerken, radikalizmin dinin sapkın bir yorumu olduğu görüşünde. Ankete katılanların %84’ü Fransa’nın İslam’a karşı değil, terörizme karşı savaştığını vurguladı.[1] Öte yandan Paris’in ünlü kitabevi La Procure’un yetkilisi Carole Vitura Fransızca Kuran-ı Kerim satışlarında müthiş bir artış yaşandığını ve taleplere yetişemediklerini ifade etti.[2] Paris Büyük Camisi ise 2015 Ocak ayında 40 kişinin Müslüman olduğunu açıkladı.[3] Bu rakam, geçen yılki rakamın iki katı. Benzer rakamlar Strazburg, Aubervilliers ve Lyon’daki camiler için de geçerli.

Fransa, Avrupa Birliği ülkeleri arasında topraklarında en fazla Müslüman yaşayan ülke unvanına sahip. İslam Fransa'da ikinci din ve Katolikliğe oranla çok daha hızla yayılıyor. Din değiştirerek İslam’ı seçenlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Ülkedeki 5 milyon Müslüman, nüfusun %7.5’ini oluşturuyor. Fransa’da bugüne kadar din değiştirerek Müslüman olanların sayısının ise yüz bin civarında olduğu belirtiliyor.[4] Sevindirici olan bir husus; din adına ortaya çıkan ve terör saldırıları düzenleyen bağnaz radikaller, Kuran'a bağlı Fransa Müslümanları arasında hiç rağbet görmüyor.

Fransa'daki Müslümanların çoğu İslam dinine göre bir kişiyi öldürmenin tüm insanlığı öldürmek gibi olduğuna, kişinin kendisini öldürmesinin de İslam'da haram kılındığına, dolayısıyla canlı bombaların, intihar eylemlerinin, terör saldırılarının İslam dini ile yan yana getirilmesinin mümkün olmadığına inanıyor. Aynı kesim radikalizm sorununu çözmek için ise radikallerin şiddetine şiddetle, silahına silahla karşılık vermek değil, beyinlerindeki yanlış inanca doğru inançla cevap vermek gerektiğini düşüncesinde. Hiç kuşkusuz bunun tek yolu da şiddet ve nefretin dayanağı olan İslam dışı çarpık fikirleri gerçek İslam ile ortadan kaldırmak. Radikallerin uydurma hadislere ve hurafelere dayanarak geliştirdikleri din anlayışının İslam ile doğrudan çeliştiğinin anlatıldığı bir eğitim politikasına gidilmesi tüm Batı ülkelerinde olduğu gibi Fransa'da da şart.

Charlie Hebdo saldırısının hemen ardından yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Hollande bu önemli gerçeğe şöyle dikkat çekmişti: "Radikal İslamcılık çelişkilerden, etkilerden, sefaletlerden, eşitsizliklerden ve çok uzun zamandır çözülmeyen ihtilaflardan beslenmiştir. Arap dünyasında gittiğim her yerde ve her seferinde söylediğim gibi, bazı şeylerin birbirleriyle karıştırılmasını reddetmemiz, İslam’ın demokrasi ile bağdaştığını vurgulamamız ve bunu öncelikle Fransa’dan başlayarak yapmak gerektiğini hatırlatmamız gerekiyor."[5] Hollande'ın 15 Ocak'ta Arap Dünyası Enstitüsü'nde yaptığı bu konuşma radikalizm ile gerçek İslam arasındaki farkı ortaya koyan son derece doğru tespitler içeriyordu.

Bu farkı daha da netleştirmek Müslümanların Batı ülkelerinde rahat ve huzurlu yaşamalarını da mümkün kılacak. Nitekim, gerçekte İslam'dan tamamıyla uzak bir anlayışa sahip oldukları halde İslam adına ortaya çıkan radikal terör örgütlerinin insanlık dışı eylemleri nedeniyle Müslümanlar tüm Batı'da potansiyel şüpheli olarak görülüyor, kişilik hakları zedeleniyor ve aşağılayıcı muameleye maruz kalıyorlar.

Ancak Müslümanlar bu zorluğun üstesinden güzel ahlakları ile gelmeyi başarıyorlar. Bu durum Fransa'daki Müslümanlar için de geçerli. İslam'ın sevgi ve barış dini olduğunu sabırları, hoşgörüleri, sevecen, barışçıl yaklaşımlarıyla gösteriyor, İslam'ın kaynağı olan Kuran'ın özünü teşkil eden sevgi, barış, adalet, özgürlük, estetik ve kalite kavramlarını yaşayarak anlatıyorlar. İslam; sevgi, merhamet, şefkat, dostluk, temizlik, iyilik, güzellik, huzur demek; fakirleri, yetimleri, muhtaçları, yaşlıları, Allah’ın yarattığı her şeyi, insanları, bitkileri, hayvanları, kısacası tüm varlıkları sevmek demek. Böyle üstün bir ahlak anlayışına sahip Müslümanlar, güvenilir, kendilerinden hoşnut olunan bir tavır içinde oluyor, bulundukları her yere huzur, kalite ve seçkinlik getiriyorlar.

Tüm Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanlar gibi Fransa'da yaşayan Müslümanlar da İslam dinini tanımayan kişilere İslam’ın güzelliğini en güzel şekilde anlatmakla birebir yükümlüler. Allah'ın Kendisi'ni tanıtmak, insanlara yaratılış amaçlarını bildirmek, onlardan neler istediğini haber vermek, ahireti müjdelemek ve güzel ahlakı tarif etmek gibi birçok hikmet üzerine indirdiği Kuran'a uyan bir Müslüman için Fransa’da Müslüman olmak, dünyanın herhangi bir yerinde Müslüman olmaktan farklı değil. Her nerede olursa olsun zulümden, ahlaksızlıktan ve kötülüğün her türlüsünden kaçınmak, başlarına gelen zorluklara sabretmek ve güzel bir tavırla karşılık vermek, merhametli, şefkatli, sevgi dolu, adaletli, güvenilir, dürüst bir insan olmak tüm Müslümanların olduğu gibi onların da başlıca görevi.





[1] http://www.lemonde.fr/societe/article/2015/01/28/securite-politique-islam-comment-reagissent-les-francais-apres-les-attentats_4564681_3224.html
[2] http://www.zaman.com.tr/dunya_fransada-islama-sempati-artti_2274199.html
[3] http://www.rtl.fr/actu/societe-faits-divers/de-plus-en-plus-de-convertis-a-l-islam-depuis-les-attentats-7776542923
[4] http://www.nytimes.com/2013/02/04/world/europe/rise-of-islamic-converts-challenges-france.html?_r=0
[5] http://www.bbc.com/news/world-europe-30829733



Adnan Oktar'ın New Straits Times'da yayınlanan makalesi:

http://www.nst.com.my/news/2015/12/117195/being-muslim-france-after-nov-13

Masaüstü Görünümü